
Selam çiçeklerim 🌸
Ben geldim, valla geldim sonunda.😅
Ramazan beni fena vurdu. Yazmak ne mümkün valla işti, oruçtu akşam pertim çıkmış vaziyette uyuya kaldım tüm ay 🥹
Biliyorum çok ayıp ettim 😢
Hakkınızı helal edin. İlk fırsatta geldik inşallah. Beğendiğim bir bölüm oldu. Sizden önce şöyle bir ben okudum baştan sona 🤓
Neyse çok uzattık. Güzel yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyoruz efem.
Artık şu hikayeyi 30k yapalım daaa🥹
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Duyduğum isim ile kaşlarım çatıldı.
Sevda...
Rüyamda Mahir'i nişalamak istedikleri kız tam olarak gerçek miydi yani herkes gibi?
"Mahir'in geldiğini gördüm sanki. Döndü mü sonunda? " diyordu. Sesindeki heyacanı daha onu görmeden buradan olduğum yerden hissediyordum.
Tüm vücudumda kıskançlık hissi damarlarımda gezinen alevli bir kan misali dolaşmaya başlamışken her geçen saniye yaklaşan seslerle daha bir etkisi altına alıyordu beni bu his.
"Çok müsait değiliz Sevdacım. Misafirimiz de var." demişti Ayşe ama anladığım kadarıyla Sevda denilen kadına pek de engel olamamıştı sözleri ki salonun kapısında Sevda denilen kız hemen arkasında hoşnutsuz bakışları ile Ayşe belirdi.
Bir dejavu içerisinde gibiydim. Sanki daha önce bu anı yaşamış gibi daha huzursuz bir hisle sarmalandı her bir yanım.
"Hakkaten de gelmiş." dedi hevesle. Kocaman gülümsemesi ile benim Mahirime bakarken gözü kimseyi görmüyordu. Görse hemen yarım metre bile olmayan mesafadeki yamacında beni görürdü.
Ben saksı değilim ulan diye bağırmama ramak kalmıştı. Gözlerim seğirirken sinirli bir nefes verdiğimde Mahir'in bakışları bana döndü ama benim gözüm karşımda kendisini yolmamı bekleyen kadındaydı.
Mahir ağzını açıp bir şey demeden Muzaffer amca,
"Hoş geldin kızım. Gel buyur." dediğinde Ayşe'nin kaşları bariz çatıldı memnuniyetsiz bir şekilde.
"Hoşbuldum Muzaffer amca." Diye Sevda'nın gözleri nihayet Mahir'den kopmuş Muzaffer amcanın kelamı hürmetine ona dönebilmişti. Sonra ağır çekimde bakışları Mahir'in hemen yanındaki beni bulduğunda cin çarpmışa döndü suratı ama düzeltti anından.
"Misafiriniz de varmış." diye mırıldandı.
Ayşe arkasında, "Ee dedim ya ben." diye cevap verdi.
O ise cevap vermek yerine değişik bakışlar ile bana bakıyordu ortamda bulunmamın ona verdiği rahatsızlığı bariz belli ederek. Mahir'e döndü bakışları yine sorar gibi.
Beni sevdiğim adamın ailesinin yanında hanımefendi çizgimden çıkaracaktı. Hissediyordum yavaş yavaş o kıvama geliyordum. Ayağa kalkıp saçını başını yolacaktım
"Hoş geldin Sevda." dedi Mahir tek düze bir sesle.
"Hoş bulduk, asıl sen hoş geldin. Bunca zaman sonra..." sözlerine tamamlamadan bakışları beni buldu yine. Soracaktı ama soramıyordu. Ben de hiç çekincesiz dik bakışlar ile ona bakıyordum. Şuan elimden gelen yalnızca buydu!
"Sağolasın. Uzun bir görevdi. Bitti çok şükür." dedi Mahir. Sonra bakışları beni buldu. Gülen gözlerle bana bakarken devam etti.
"Bitirdik geldik." dediğinde Sevda’nın gözleri, Mahir’in sözleriyle iyice kısıldı. Ve ben, işte o an, içimdeki kıskançlık alevine biraz da zafer duygusu eklenmiş şekilde Sevda’nın yüzündeki değişimi izliyordum büyük bir keyifle.
Sevda’nın dudakları bir an aralandı ama sonra hızla kapandı. Söylemek istediği şeyleri yutmuş gibi bakakaldı. Şaşkınlıkla kaşları çatılırken başını hafifçe yana eğdi. Gözleri Mahir’le benim aramda gidip geliyordu. Zoraki bir gülümsemeyle konuştu nihayet.
“ Çok şükür. "dedi içine kaçmış gibi bir sesle. Anlamıştı benim ne vasıfla Mahir'in yanı olduğumu. Arasında kalan Ayşe girdi araya bu sefer.
"Leyla ablam da Mahir abimin sözlüsü. Daha önce de gelmişti hatırlarsın belki?" dedi keyifli bir sesle. Mahir'in tavrı üzerine cila gibi olmuştu Ayşe'nin sözleri.
Sevda'nın hayal kırıklığı ile bezeli bakışları beni buldu yeniden. Gözlerinin içindeki parıltı solmuştu, az önce Mahir’i gördüğünde yüzüne yayılan heyecanlı ifade, yerini belli belirsiz bir hüzne bırakmıştı.
“Sözlü mü?” dedi, sesi önceki neşesinden çok uzaktı.
Ayşe, yüzünde keyifli bir gülümsemeyle hemen araya girdi. “Aynen, yakında düğünümüz var inşallah. Kartımızı göndeririz. ”
Bu sözler Sevda’ya ağır gelmiş olmalı ki, boğazını temizleyip yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirdi
“ Ö-öyle mi? Çok... Sevindim. Siz de hoş gelmişsiniz.”
Beni gerçekten hoş bulduğu ya da bizim için sevindiği tam bir muammaydı. Gözleri bana doğrudan bakmaya bile çekiniyordu. Sadece kısa bir an göz gezdirdi, sonra hızla başka bir noktaya kaydırdı bakışlarını.
“Sağolun, hoş bulduk.” dedim. Sesim mesafeliydi. Gereğinden fazla sıcak olmasına gerek yoktu.
Sevda, kaşlarını belli belirsiz çattı ama ardından kendini toparlayıp,
“Öyleyse sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Sadece… seni görmek istedim.” dedi Mahir'e bakarken.
"İsabet olur." diye ağzımın içinde mırıldanmamı Mahir duymuş olacak ki kısa bir an bakışları bana döndü.
Sevda alamadığı cevap karşısında zoraki bir gülümsemesiyle,
“O zaman iyi akşamlar.” dedi ve arkasını dönüp hızla salondan çıktı.
Kapı kapandığında, içimde hem bir rahatlama hem de tatlı bir zafer hissi vardı. Bu durumdan bu denli haz aldığım için kötü sayılmazdım değil mi?
Ayşe, yerine otururken keyifli bir şekilde önündeki yemeğinden bir lokma ağzına attı.
"Ay Allah'tan börek neyim getirmedi? Biz bilmiyoruz sanki marketten börek almayı. " diye homurdandığında yanındaki Kamile bir anda ağzındaki suyu fışkırtır gibi sesli bir şekilde güldü. Allah'tan son dakika ağzını kapatmıştı.
"Ayşe!" diye uyarır gibi son harfi uzatarak seslendi Hacer teyze. Annesinin bu uyarısını omuzlarımı silkerek umursamadan devam etti yemeğine.
Benim ise iştahım kaçmıştı. Derin bir nefes alarak önümde yenilmeyi bekleyen çeşit çeşit yemeklere baktım. Derin bir nefes aldığımda dizimin üstünde Mahir'in avucunu hissettim.
"İyi misin Leylam?" diye fısıldadı kulağıma doğru. Üzgün gözlerle yüzüne baktım.
"Ben bunların hepsini yiyemem ." derken karşımda konuşan Kamile'ye bir bakış attım. Masada başka bir muhabbet dönmeye başladığından bizim çok farkımızda değillerdi Allah tan.
"Yeme güzelim."
"Ayıp olmaz mı?" diye fısıldadım. Kaşlarının kaldırıp indirdi.
"Olmaz." dedi anlayışlı bir şekilde yüzüme bakarken. Etrafa hızlı bir bakış atıp dirsek attım hafifçe karnına.
"Bakma şöyle ya! " değimde daha da kısıldı gülmekten gözleri.
"Nasıl bakmayayım?" dedi muzip bir sesle. Gözleri ışıl ışıl oyunbaz şekilde parlıyordu.
Gözlerimi kaçırırken etraftan birilerinin bize bakıp bakmadığına hızlı bir şekilde kontrol ettim.
“Ne bileyim işte öyle. ” Diye fısıldamamla birlikte kaşlarını hafifçe kaldırıp tekrar bana döndü. Kulağıma doğru eğilerek,
“Alışsan iyi edersin güzelim ben hep öyle bakacağım sana. ” diyerek hafif geri çekildi. Tek gözünü kırpıp çapkınca gülümsemesine karşılık içli bir nefes alıp önüme döndüm.
Tüm vücudum bir anda sıcak basmış gibi oldu. Boğazımı temizleyip elime çatalı aldım. Önümdeki tabaktan bir parça börek attım ağzıma. Çok lezzetliydi gerçekten ama içimde her fırsatta Mahir beyin uçurduğu kelebekler yüzünden gerçekten yiyesim yoktu.
Öyle yemeğimle oyalanırken Ayşe’nin sesi aniden masadaki sessizliğimi böldü.
“Leyla abla, sen hiç yemedin ama?”
Gözlerimi masadaki herkesin üzerinde hızla gezdirdim. Tüm gözler bana dönmüştü. Hafifçe gülümsedim.
“Yok, yedim. Yani ben bu kadar yiyebiliyorum. Her şey çok güzel gerçekten, ellerinize sağlık Hacer teyze.” dedim.
Hacer teyze, sıcak bir gülümsemeyle başını salladı.
“Afiyet olsun kızım.” dedi. Ama Ayşe, kaşlarını hafifçe kaldırarak beni süzüyordu.
“Leyla abla biz yemeyi seven bir aileleyiz. Olmadı bak şimdi bu. Neyse sen hele aramıza gir, biz sana alıştırırız yemek yemeye dimi kuzen?"
" Abla senin o yediğin ara öğün olarak bile yetmez bana. Bu kadar yemeğin içinde kuş kadar yedin. Olmaz. Acilen sana bir yemeli içmeli oryantasyon yapmalıyız. "
Kamile'nin sözleri masadaki herkesi güldürdü. O ise kollarını kavuşturmuş, başını hafif yana eğmiş, sanki büyük bir mesele konuşuyormuş gibi ciddiyetle bana bakıyordu. Ayşe de hemen araya girdi.
“Kesinlikle! Leyla abla, Mahir abimin de iştahı iyidir. Ee eşlerin de birbirine ayak uydurması lazım.”
"Ayşe!" Diye isminin son harfini uzatarak uyardı Muzaffer amca.
Muzaffer amcanın uyarısıyla Ayşe, afacan bir çocuk gibi gözlerini kaçırdı. Gülmemek için dudaklarını sımsıkı kapattı ama kıkırdamaktan kendini alamadı. Kamile de yanaklarını şişirerek bastırmaya çalıştığı gülümsemeyi saklamaya uğraşıyordu.
Ben ise bir an ne yapacağımı bilemeden gözlerimi tabağıma diktim. Eş kelimesi içimde tuhaf bir yankı uyandırmıştı.
Çok yakında birbirimizin eşi olacaktık biz değil mi?
Böyle başka birilerinden duyunca da kulağa nasıl da hoş geliyordu.
Bakışlarım hemen yanımdaki sevdiğime döndüğünde dudağında tatlı bir gülümseme ile Ayşe'ye bakıyordu.
“Yani şey… Leyla abla da bizim gibi yemeye alışır diyorum işte baba, değil mi Kamile?”
Kamile hızla başını salladı. “Tabii tabii! Bizim ailede yememek gibi bir şey yoktur. Aramıza girdiğinde Leyla abla da alışır demek istedik.”
Herkesin yüzünde tatlı bir gülümseme varken bu iki kafadar akşama gerçekten de renk katıyorlardı.
Muzaffer amca, sesiyle yeniden masayı toparladı.
“Yemek demişken yarın sabah adak kestireceğiz oğlum. Akşam üstü de maaile büyük bir mangal yapalım dedik. " dediğinde bakışlarım yanımdaki Mahir'e döndü.
"Amca ne gerek vardı." diye mırıldandı. Mahir.
"Olur mu öyle şey oğlum? Kaç yıl sonra evladımız gelmiş görevden hem de sevdiği ile. İkinize de inşallah birer kurban keseceğiz sabahtan. Akşam da herkesi çağırır bahçede yemek veririz.” dediğinde beklemediğim bu jest karşısında şaşkınlıkla gözlerim büyüdü.
" Muzaffer amca çok sağolun ama gerçekten gerek yoktu Mahir'in dediği gibi." diyiverdim mahçupça. Sözlerim karşısında Muzaffer amca yerine Hacer teyze olduğu yerden atıldı heyacanla.
" Hay yaşa Muzaffer bey. Ben de herkeslere haber vereyim hemen. Uzun zaman sonra tüm sülale bir arada olacağız." dedi sonra bana dönüp sıcak bir tebessümle başını salladı.
“Adettendir kızım. Misafirin gelişi müjde gibidir. Hele ki Mahir gibi bir asker evine döndüyse, bir kurban kesilir ki yolu, bahtı hep açık olsun. Bir de seni bize gelin getirmiş hakkı ikidir artık kurbanın. "
Sözleri içimde sıcak bir his uyandırdı. Ne diyeceğimi bilemez halde başımı salladım.
"Ben... Çok teşekkür ederim." dedim tutuk bir şekilde.
"Teşekkürlük bir şey yok. Sen de artık ailemizdensin kızım."dedi babacan bir gülümseme ile Muzaffer amca sonra Mahir'e dönüp,
"Hayvanlar arkada, yarın sabah erkenden keselim oğlum. Akşama kadar anca dinlenir."
"Tamamdır amca." dedi artık Mahir de derin bir şekilde nefes bırakarak.
"Ee hadi kızım çayınız yok mu?" diyerek Ayşe'ye baktı Muzaffer amca.
"Hazır babacığım. Hemen getiriyoruz." diyerek Kamile'ye bir bakış attı. İkisi birlikte boşalan tabakları alırken ben de ayaklandım. Ama Hacer teyze hemen müdahale de bulundu.
"Sen otur yavrum yol yorgunusun. Onlar hallediverir." dedi.
"Abla otur lütfen. Bundan sonra çok iş yapacaksın bari şimdi tadını çıkar." Ayşe'nin sözlerine kaşlarım havalanarak gülerken Hacer teyze sinirli bir nefes verdi.
"Hadi hadi çok konuşma. Kocadı çay."
Ayşe ile Kamile el birliği ile masayı toparlayıp mutfağa geçmiş, Hacer teyze de millete telefon ile haber vermek için yan odaya gitmişti. Mahir ile Muzaffer amca da yarının planlamasını yapıyorlardı.
Çok geçmeden ellerinde tepsiler ile Ayşe ile Kamile girdi odaya. Hemen arkalarındamin da Hacer teyze.
"Emine'ye söyledim o herkese haber verecek. Şimdi herkesi oturup aramaya kalksam yatana kadar bitmez. Leyla'yı demedim. Nasıl da şok olacaklar. " diyerek yerine oturdu.
"İyi yapmışsın Hacer hanım." dedi Muzaffer amca sonra bakışlarını Mahir'e çevirdi.
"Oğlum aslında niyetim senin görev arkadaşlarını da çağırıp ağırlamaktı ama geç mi oldu?" diye sorduğunda Ayşe heyacanla atıldı olduğu yerden Mahir'den önce.
"Ay baba ne kadar güzel düşündün. Bursa İstanbul kaç saat ki canım. Bence çağır abi. " dediğinde tek kaşım sorar gibi havalandı. Vardı bunda bir şey bakalım çıkardı kokusu.
"Sana ne güzel yavrum ha sana ne acaba? Kime kaç saat İstanbul Bursa arası ne yapacaksın?" diye dişlerinin arasında konuştu Hacer teyze. Ayşe göz ucuyla babasına bakarken annesine dikti bakışlarını.
"Ya uf anne! Abim mutlu olur diye şey yaptım ben." diye mırıldandı ama Hacer teyzenin sinir geçmemişti.
"Ben şey yapacağım sen merak etme sen. Kalk çayları tazele." dediğinde gözlerini devirerek ayağa kalktı bir şey demeden. Dikkatli gözlerim Ayşe'nin üzerindeyken Mahir'in konuşması ile bakışlarım ona döndü.
"Bir sormam lazım amca. Tuna da ne zamandır gelmek istiyordu. Muhtemelen kaçırmaz böyle bir şeyi." dedi hafifçe gülerken.
"İyi madem. Dur ben bir arayayım onu da bizzat davet edeyim. Siz devam edin çocuklar." diyerek ayağa kalktı. Masanın altında kucağıma indirdiğim ellerine uzanan sıcak el ile istemsiz bir tebessüm yayıldı dudaklarıma.
Elindeki tepsi ile Ayşe girdi odaya. Çayları dağıtırken Hacer teyze,
" Haftaya da artık Leyla kızımın ailesi ile tanışmaya gideriz. " dediğinde yüzümdeki tebebüssümüm silinmeden bakışlarım ona döndü.
"Ne zaman isterseniz Hacer teyze. Annem de sizlerle tanışmayı çok istiyor." sözlerimi bitirir bitirmez Mahir girdi araya.
"Ana ne lazımsa hazırlık anlamında tamamlansın. Bizim çok uzatmak gibi bir niyetimiz yok." dediğinde büyümüş gözlerle Mahir'e baktım. Tamam niyetimiz öyleydi de böyle evlilik meraklısı gibi de poz kesmeye gerek yoktu.
Değil misiniz?
“Oo, abim bekleyemem artık diyor...” diye kaşlarını kaldırıp yüzünde kocaman, muzip bir gülümsemeyle Mahir’e baktı.
Mahir gözlerini hafifçe kıstı, elindeki çayı masaya bırakırken boğazını temizledi. “Ayşe. Çok konuşuyorsun kardeşim. ” dedi uyarıcı bir ses tonuyla, ama içinde gizli bir tehdit de vardı sanki.
Ben ise şokumu atlatamamıştım. Gerçi biz zaten uzatmayı düşünmüyorduk, ama Mahir’in böyle bir cümleyi bu kadar net ve kendinden emin bir şekilde söylemesi açıkçası utandırmıştı beni.
Hacer teyze, Mahir’in sözlerinden fena halde memnun olmuştu. Yüzü aydınlandı, gözleri gülerek bana döndü bir kaç saniye sevgi dolu bakışları yüzümde oyalanırken yeniden Mahir'e döndü.
"Tabii ki öyle olacak oğlum. Bekletmeye ne gerek var? Gençsiniz tamam da vaktiniz de geçiyor. Seviyorsunuz da birbirinizi. Beklemeye gerek yok. Biz niyetlenip çıkalım da hayır yoluna Allah da tamamına erdirir inşallah. ”
Mahir tebessüm etti, ama fazla da uzatmadan çayını yudumladı. Ben de tutuk bir şekilde gülerken bir şey diyemedim. Hanım pozu kesmeye devam ederken önümdeki çaya uzandım.
“Haftaya gider tanışırız, sözümüzü de ederiz. Fazla zaman kaybetmeyelim. Bizde adet böyledir, niyet belli oldu mu uzatılmaz.” Diye devam etti Hacer teyze. Bizden önce sevinçle Ayşe atıldı.
"Ayy yaşasın yaa! Sonunda evleniyorsunuz."
"Öyle görünüyor valla. Buradan da ne kadar ileri görüşlü olduğumuzu çıkarabiliriz kuzen. Yaptığımız ortam boşa gitmedi." dediğinde Kamile anlamaz gözlerle ona baktım.
"Ne ortamı?" desem de sözlerim hava da asılı kaldı Muzaffer amca keyifli bir şekilde konuşarak içerir girdiğinde.
"Tamamdır geliyor çocuklar da. Mahir oğlum yarın erkenden önce kurbanları sonra alışverişi halledelim."
"Tamam amca." dedikten sonra bana döndü Mahir.
"Sen de çağırmak istersen misin sizinkileri?" dedi sımsıcak bir sesle. Onun gibi gözlerine bir kaç saniye bakıp başımı iki yana salladım hafif bir tebessüm ile. Biraz yaklaşıp sesimi de az düşürdüm.
"Ben kendim misafirim zaten Mahir. Bir de misafir mi çağırayım?" dediğimde Mahir’in yüzündeki tebessüm büyürken tek kaşını hafifçe kaldırdı.
“Güzelim, sen bu evin misafiri değil, ev halkından birisin artık. ” dediğinde her ne kadar sözleri hoşuma gitse hafifçe gözlerimi devirdim. Usulca çıkıştım
"Of Mahir gün olmadı geleli. Dediğin gibi hissebilmem için ciddi bir zaman geçirmem lazım. Kusura bakma ama çağıramam ben." dedim.
"Tamam ben çağırırım o zaman." dediğinde eline uzandım.
"Ay hayır yaa! " cümlem ağzımdan bir anda sesli çıkınca masadaki gözler bana döndü. Hepsine gülümseyerek bakıp önümdeki çayıma uzandım. Allah'tan kimse de bir şey sormamıştı.
Akşamın ilerleyen zamanlarında masadan kalkmış koltuklara geçmiştik. Tatlı güzel bir sohbet vardı. Hem kimseyi tanımıyor hem de bir o kadar da tanıyor gibiydim. Anlattıkları isimler yabancı olsa da o kadar ilgi çekici ve eğlenceli anlatıyorlardı ki hiç sıkılmamıştım. Özellikle Ayşe ve Kamile formlarındaydılar.
"Bana müsaade gençler. Sabah namazdan sonra uyumayacağım. Siz de geçe kalmayın." diyerek ayağa kalktı Muzaffer amca. Her kes ağzında onaylar şekilde mırıltılar çıkarırken salondan çıktı peşinden de Hacer teyze çıktı yatakları hazırlamak için.
Mahir elimi avuçlarının arasına alarak ayaklanırken beni de kaldırıp salonun çıkışına doğru ilerletmeye başladı. Kızlara dönmeden,
"Yengenizle bahçeye çıkıyoruz. Siz de anama yardım edin." dediğinde kıkırdama seslerine dönüp baktım. Kıkırdayarak bize bakıyorlarken başlarını salladılar imalı imalı.
Bahçeye çıktığımızda yüksekce bir verandada bekleyip önümdeki karanlıkta sokak lambalarının az da olsa aydınlattığı bahçeye baktım.
Omuzlarıma bırakılan şal ile yüzüme yerleşen tebessümle iç çeker gibi bir nefes aldım. Hemen akabinde sevdiğimin güçlü kolları belime dolandı. Yanağıma okkalı bir öpücük bırakıp başını omzuma bırakarak tıpkı benim karşıya bakıyordu o da.
Az önce içeride kızlara söylediği söz aklıma düşünce hafifçe kaşlarımı kaldırıp gülümseyerek mırıldandım.
“Yenge ha?” dedim.
Mahir'in güler gibi nefesi dolarken kulaklarıma,
“Enişte mi deseydim? Olan ne ise onu söyledim yavrum. ” dedi keyifli bir sesle.
Mahir’in sözleriyle içimde tatlı bir sıcaklık yayılsa da, yüzümü ekşiterek hafifçe dirseğimle ona vurup mırıldandım.
“Of sevgilim yaa öyle mi dedim? Bir an duyunca... Hoşuma gitti galiba. ” dediğimde Mahir hafifçe gülerek başını omzumdan kaldırırken "Hımm.." diye mırıldandı içimi bir hoş eden sesi ile. Burnunu hafifçe yanağıma sürttüp yeniden öptü yanağımdan.
Kendimi onun dokunuşlarının tesiri altında hissederken gözüm bahçenin biraz ilerisinde, köşede duran kış bahçesine takıldı. Cam duvarlarının ardında loş bir ışık yanıyordu, içeride büyük bir sedir ve ufak bir soba görünüyordu. O an içimde anlamlandıramadığım bir his belirdi.
Kaşlarımı hafifçe çatarak Mahir'in kollarının arasında hafifçe kımıldandım. Gevşeyen kollarının arasında çıkarken,
“Nereye güzelim?” diye sordu Mahir, sesinde hafif bir merak vardı.
"Oraya... " dedim yalnızca. Usul adımlar ile verandaya devam ederken. İçeri girdiğimde loş odanın içerisine baktım inceleyen bakışlar ile. Bir şeyler zihnimde belirirken heyacanla hemen arkamda beni izleyen Mahir'e döndüm.
“Sanki burayı biliyorum, hatırlıyorum.”
Sözlerimle birlikte Mahir’in bakışları bir an kış bahçesine, sonra bana döndü. Yüzünde belirsiz bir ifade vardı, gülümsemek ile hüzün arasında gidip gelen bir ifade...
“Biliyorsun zaten.” dedi alçak bir sesle.İçimde bir yerler onun bu haline kırılırken derin bir nefes aldım.
"Biz burada seninle vakit geçirdik değil mi?" dedim yüzüm, engel olamadığım hüznüm yüzünden gölgelenirken.
Mahir, gözlerini benden ayırmadan derin bir nefes aldı. Yüzünde beliren tebessüm hüzünlüydü, ama içinde sıcak bir şeyler de barındırıyordu. Bana doğru bir adım attı, eli usulca cebine girerken başını hafifçe yana eğdi.
“Evet, geçirdik.” dedi, sesi bakışlarındaki hüzünden çok uzak keyifli çıkmıştı. Belki de öyle olması için zorluyordu kendini.
Gözlerimi odanın içinde gezdirdim. Loş ışık, ahşap duvara düşen gölgeler, camına vuran selvi ağacı yaprakları… Büyük bir sedir önünde geniş bir orta sehpa. Karşısında ise şömine. Bütün bunlar tanıdıktı ama aynı zamanda yabancıydı.
Gözlerim istemsizce Mahir’e döndü. “Ne olmuştu peki, ne konuştuk? ” diye sordum, sesim cılız çıkmıştı.
Mahir, dudaklarının kenarında buruk bir gülümseme ile yanıma gelerek elimin tutup sedire oturttu kendisiyle birlikte beni. Sırtımı gövdesine dayarken sıkıca sarıldı arkadan. Gözlerim dışarıdan süzülen gölgeler takılırken anlatmaya başladı.
"Kızlar burayı bizim için hazırlamıştı. Seni de beni de farklı bahaneler ile buraya çağırmışlar. Haliyle birbirimizi görünce şaşırdık." sözlerine kıkırsarken merakla sordum
"Sonra ne oldu?"
"Ee hazır ortam yapmışlar bize, oturup sohbet ettik." dediğinde kollarının arasında dönüp ona baktım.
"Başka bir şey yapmadık mı?" dediğimde dudağı muzipçe kıvrıldı.
"Tam olarak ne olmasını isterdin?" dediğinde elimi yumruk yapıp göğsüne vurdum.
"Off yaa! Ciddi anlamda soruyorum Mahir. Anlat işte ne konuştuk, ne oldu?"
Derince bir nefes alıp yeniden sıkıca sarıldı bana. Önüme dönüp kendimi sarmalayışına bırakmışken o anlatmaya başladı.
"Düşündüğün gibi uzun uzadıya bir gece değildi. Ama o gece seninle ilgili içimde derinlere gömdüğüm tüm hayallerim yeniden filizlenmişti." dediğinde başımı kaldırıp onun yüzüne doğru çevirdim. Gözlerimin içine yoğun bakışlar ile bakarken devam etmesi için bekledim.
"O gece ilk defa sevdamın karşılığının olabileceğini gördüm gözlerinde." dediğinde içimde tatlı bir ürperti gibi yayıldı. Kalbim hızlanırken, gözlerimi ondan ayıramadım.
Gözlerimin içine derin, sarsıcı bir bakışla bakıyordu. Sanki geçmişte yaşadığımız ama benim hatırlayamadığım o anları yalnızca gözleriyle bana anlatmaya çalışıyor gibi
“Nasıl?” diye fısıldadım. Sesim, içimde beliren heyecan ve hüzün arasında sıkışıp kalmış gibiydi.
Mahir’in dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Başını yana eğerek bakışlarını bir anlığına geçmişe çevirmiş gibi derin bir nefes aldı.
“Sen…” dedi, sesi neredeyse bir fısıltı kadar yumuşaktı.
“Öyle güzel bakıyordun ki o gece bana… Üstü kapalı da olsa bana karşı olan ilgini bile cesurca belli etmiştin ama ben doğru bildiğim yalanlar yüzünden kendimi çekmek istedim. ”
Yutkundum, içimde beliren duyguların tarifi yoktu. Bilmediğim ama derinlerimde hissettiğim bir geçmişin ağırlığı omuzlarıma çöküyordu.
“Sonra?” dedim, ellerim istemsizce gömleğinin kumaşına tutundu.
Mahir başını hafifçe yana eğdi, yüzüme düşen bir tutam saçı usulca geriye doğru iterek parmaklarını yanağımda gezdirdi. Dokunuşu tıpkı sözleri gibi içimi ısıtıyordu.
“Sonra…” dedi, sesi derin ve düşündürücüydü. Dudaklarının kenarı hüzünlü bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Sonra kendime yine hep yaptığım gibi yalan söylemeyi denedim. Senin bana bakışlarını görmezden gelmeye çalıştım, hissettiklerimi bastırmak istedim. Sen de postayı koydun. ”
Nefesimi tuttum. İçimde bir yerlerde bir şeyler kıpırdanıyordu. Belki hatırlayamıyordum ama sanki ruhum onun ne demek istediğini biliyordu.
Mahir başını hafifçe eğip alnını benim alnıma yasladı. Teninin sıcaklığı, nefesinin titrek dokunuşu kalbimin tam ortasına işliyordu
“O gece... ” diye devam etti, sesi artık neredeyse bir fısıltıya dönüşmüştü, “Benim için bir dönüm noktasıydı. İlk defa bu kadar yakınında olup ilk defa bakışlarında bana ait sıcaklığı hissetmişti yüreğim. Ve ne biliyor musun?”
Göz kapaklarım titrek bir şekilde kapanırken, kalbim güm güm atıyordu yine olduğu yerde.
“Ne?” diye sordum titrek bir sesle.
Mahir hafifçe gülümsedi. “Sen o gece bana, tüm korkularıma, çekincelerime, temkinli hallerime rağmen kalbinin kapılarını aralamıştın. Ve ben, bu cesur kadına bir kez daha aşık oldum. ” dedi hafifçe başını geriye çekip gülen gözlerle gözlerimin en derinlerine bakarken.
İçimde tuhaf bir sıcaklık yayıldı, gözlerim doldu ama ağlamıyordum. Sadece, bilmediğim ama içimde hissettiğim bir geçmişe tutunmaya çalışıyordum.
Ellerim gömleğinin yakasına sıkıca tutunmuştu. Yutkundum, gözlerimi kırpıştırarak o buğulu bakışı dağıtmaya çalıştım.
“Keşke hatırlayabilsem... ” diye fısıldadım, mahcubiyetten titreyen sesimle.
Mahir başını biraz daha yana değerken burnu burnuma değdi.
“Hatırlamasan da olur, güzelim. ” dedi. “Ben zaten her anını hatırlıyorum. Ve her seferinde, sana yeniden anlatmaya hazırım.” diyerek burnumun üzerinden öperek geri çekildi.
Mahir’in nefesi hâlâ tenimdeydi, gözleri ise gözlerimde… Anın içinde kaybolmuş, birbirimize doğru ağır çekimde yaklaşırken gözlerimi kapatmaya yeltenmiştim ki aniden kapıda hissettiğimiz hareketlilikle tüm büyü bozuldu.
Kapıya yönelen bakışlarımız ile hemen verandanın önünde elini gözlerine kapatmış, diğer eliyle önünü yoklaya yoklaya yürüyen Ayşe nin üzerine kilitlendi. Ben panikle geri çekilirken Mahir gözlerini derin bir nefesle kapattı.
Hala gözü kapalı şekilde ilerleyen Ayşe “Abiii!” diye neşeyle seslense de Mahir’den cevap alamamıştı. Hemen önündeki eşikte tökezleyerek sendelerken,
“Ayy!” diye bağırarak panikle gözlerini açtığında görüş açısına giren bize düştü bakışları.
"Hah! Burdaymışsınız."dedi ama aradığını bulmanın rahatlama belirtisi yüzünde bir kaç saniye kaldı.
" Ne var Ayşe! "dedi Mahir dişlerinin arasında. Biraz gergindi aslanım sanki.
Mahir’in keskin bakışlarından kaçınmak istercesine aniden konuşmaya başladı, kelimeleri peş peşe sıralarken sesi biraz garip çıkıyordu.
“Şey abi! Beni… şey… Annem gönderdi! Evet, evet, annem ya! Kim gönderecek başka? Kamile olacak değil ya… Ahahaha!” diyerek gülmeye çalıştı ama kendi cılız kahkahasının içinde sesi kaybolmuştu.
Bana bu hâli o kadar komik gelmişti ki içimde tutmaya çalıştığım kahkaha dudaklarımın arasından kaçtı. Ellerimi ağzıma kapatarak gülerken Mahir’in eli hâlâ belimdeydi.
"Ben bir şeyler böldüm galiba." dediğinde Mahir'in sinirli nefesi epey sesli çıkmıştı dudaklarından.
"Yok canım öyle konuşuyorduk." diye araya girdim ben sevecen bir sesle ama Mahir benim kadar sevecen bakmıyordu. Ayşe Mahir'den o kadar çekiniyordu ki benim sözlerimi duymadı bile.
“Abi valla annem gönderdi yaa! Bakma şöyle! Sabah erken kalkacaksınız ya, annem dedi ki artık dinlensinler, yeter… İçeri geçip uyusunlar! Annem söyledi bunları valla bak. Elçiye zeval olmaz. " dedi sevimli bir gülümseme ile.
"Tamam canım biz de geliyorduk. " dediğimde Mahir'in bakışlarını üzerimde hissetsem de bakmadım.
“Ee... Oldu o zaman. Ben görevimi tamamladım, gidiyorum! Abla senin yatağını bizim odaya hazırladık. Bekliyoruz. ” diyerek hızla arkasını döndü ve geldiği gibi aceleyle uzaklaştı.
Ben de ayağa kalkarken bir anda Mahir'in kolumdan tutması ile bu sefer kucağına oturmuştum. Boşluğuma gelse de son anda atacağım çığlığı susturmayı başarabilmiştim. Yoğun bakışlar ile yüzüme bakan sevdiğim kollarını sıkıca belime dolanmışken, ani hareketinin etkisiyle kollarımı istemsizce göğsüne koyup dengemi sağlamaya çalıştım. Kalbim hızla çarparken şaşkınlıkla ona baktım.
“Ay Mahir, napıyorsun bir anda! Bak biri gelecek yine.” dedim, sesim fısıltıyla çıksa da yüksek çıkmıştı az. Kaşlarımı çatıp çevreyi kontrol etmeye çalışsam da o, umursamaz bir rahatlıkla başını eğdi, önüme düşen saçlarımı nazikçe kulağımın arkasına sıkıştırdı.
“Kimse gelmez.” dedi, alçak bir sesle. Bakışları, gözlerimden dudaklarıma kayarken içimde garip bir sıcaklık yayıldı.
"Bir şey unutmuyor musun?" diye ekledi efsunlu sesi ile bakışları gözlerime çıkarken.
Derince yutkunurken öylece baktım yüzüne, "Neyi?"
Ellerini belimde biraz daha sıkarken, sesi daha da yumuşadı.
"İyi geceler öpücüğümü." dediğinde hiç beklemeden eğilip yanağına tüy kadar öpücük bırakıp geri çekildim ama bırakmadı. Huysuz şekilde yüzüme bakarken kaşları hafif çatılmış, dudakları ise belli belirsiz bir tebessümle kıvrılmıştı. Yanağına bıraktığım o hafif öpücük yetmemiş gibi bir hali vardı. Gözleri gözlerime kilitlenmiş, içten içe daha fazlasını beklediğini açık açık belli ediyordu.
Huysuz bir şekilde yüzüme bakarken, “Bu mu yani? Öpücüğü bırak ö bile değil.” diye mırıldandı.
İçimde bir yerler gıdıklanmış gibi olurken istemsizce gülümsedim. “Ne bekliyordun sevgilim, kusura bakma da daha az önce basılmışken tutkulu bir veda öpücüğü vermeyeceğim?” dedim fısıktıyla.
"Tutku diyorsun..." Gözleri dudaklarımda hipnoz olmuş gibi mırıldandığında dudağımı ısırdım gülmemi bastırmak için. Yaptığım şeyden dolayı iç çeker gibi derin bir nefes aldı.
Başı hafif yana eğildi, gözleri derin ve anlamlı bir ifadeyle üzerimde dolaştı. Sonra aniden, beni hiç hazırlıksız yakalayarak başını eğdi ve alnını alnıma yasladı.
“İnan sabrımın sonundayım. ” dedi kısık ve acı çeken bir sesle. Dayanamayarak dudaklarımızı ben birleştirdim.
Ellerim aceleci bir tavırla gömleğinin yakasına tutundu. Mahir beklemediği bu öpücüğüme karşılık bir kaç saniye afallasa da kontrolü eline alması çok da uzun sürmedi.
Kendimizi kaptırmış gibi olsak da tetikteydim ve biliyordum ki o da tetikteydi. İlk kendini çeken ben oldum. Allak bullak olmuş şekilde yüzüme bakarken gözlerini kapattı acı çeker gibi. Ellerim yüzüne uzanırken usulca okşadım.
"Hadi sevgilim. Yeni bir yakalanmayı inan kaldıramam." dediğimde hafifçe gülümsedi, alnını son bir kez daha bana yasladı, sonra dudağıma küçük bir öpücük bırakarak geri çekildi. Ama bırakmadan önce parmaklarını yanağımda gezdirip saçlarıma kısa bir dokunuş bıraktı.
“Hadi git artık. Yoksa... ” dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Yoksa falan yok. Az kaldı sabret." derken kollarının arasında çıkıp hızla döndüm, derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalışarak kapıya doğru yürüdüm. Ama tam eşiğe vardığımda arkamdan,
" Kaç bakalım. Zamanı geldiğinde ne bahanen kalacak acaba?" dedi.
Gülümsedim ama arkamı dönmedim.
"Hadi sevgilim hadi. Kızların odasını göster bana." diyerek önden ilerledim o da arkamdan çok geçmeden yetişti. Elimi elinin içerisine alıp dudaklarına götürüp öptü.
Birlikte eve girdiğimiz de ortalıkta kimsecikler görünmüyordu. Mahir cebinden telefonu çıkararak kulağına götürdüğünde bakışlarım onun üzerindeydi.
" Ayşe, biz alt kattayız.. Yengene kalacağı odayı gösterin." dedi. Ayşe ne söylediyse, "Tamam bekliyoruz." diyerek telefonu kapattı. Merdivenlerin başındaki ufak valize uzadığında, " Ben hallederim sevgilim." diyerek eline uzandım.
Çok geçmeden merdivenlerin başında Ayşe göründü.
"Bu kattayız Leyla abla." diye sessizce seslendi. Başımı sallayarak bakışlarımı Mahir'e çevirdim.
"İyi geceler canım." dediğimde sevecen bakışlar ile yüzüme bakıyordu.
"İyi geceler güzelim. Yarın görüşüz." dedi.
Elimde ufak valizim usul usul çıktım merdivenlerden yukarıya. Ayşe'nin yanına geldiğimde dönüp çıkarken bakışlarını sırtımda hissettiğim sevdiğimin yüzüne baktım. Elleri ceplerinde o da bakıyordu. Boşta olan elimi kaldırıp hafifçe salladığımda o da başını salladı usulca. Gülümseyerek Ayşe'nin olduğu tarafa döndüğümde Ayşe elimdeki valize uzanıp aldı.
"Şuradaki oda abla." dediğinde başımı sallayarak onu takip etmeye başladım.
Ayşe valizimi aldıktan sonra hızla odaya girdi, ben de peşinden içeri adım attım. İçeri girer girmez, yerdeki yatakta uzanmış telefonuyla ilgilenen Kamile başını hızla kaldırıp bana baktı. Gözleri anında kısıldı, dudaklarının kenarı alaycı bir gülümsemeyle kıvrıldı.
“Ooo, yengemiz de teşrif etmiş.” dedi göz kırparak.
Ayşe yatağın ucuna oturup valizimi yere bıraktı, kollarını göğsünde kavuşturarak bana döndü.
“Ya valla gözlerimiz yollarda kaldı abla. Ne bu canım zaten birlikte gelmediniz mi bırakmak bilmedi bu abim de. ” dediğinde kaşlarım havalandı gülerken yanaklarımın hafifçe yandığını hissediyordum.
Kamile bunu fark etmiş olmalı ki hızla doğrulup yatağın üzerine oturdu.
“Valla Mahir abi hiç bir fırsatı kaçırmıyor. Kim bilir neler yaptı sana. " dedi İmalı şekilde bana bakarken.
" Ayy! Susun artık yaa! Tıpkı rüyamdaki gibisiniz. " Sözler ağzımdan birde kaçınca öyle kaldım.
" Ne rüyası? Rüyanda mı gördün bizi? Nasıl gördün abla? " dedi Ayşe merakla. Gülümseyip elimi salladım.
" Ay rüya mı dedim, yorgunluktan karıştı hatlar. Maşallah hiç değişmemişsin diyecektim." diyerek yerdeki valizime uzandım. Eğilip içerisindeki eşofman takımıma uzanırken Kamile'nin sözleri ile kaldım.
"Sen biraz sessizleşmişsin ama abla."
"Değil mi yaa? Önceki gelişinde cıvıl cıvıldın. " dediğinde Ayşe burukça gülümseyerek yüzlerine baktım. Hiç bir şey hatırlamıyordum ama az çok tavırlarından onlarla bayağı bir samimi olduğumu anlıyordum. Garip bir hal içerisindeydim. Elimde olamayan bu durum yüzünden nedense mahçup hissediyor, bilmelerini katiyen istemiyordum. Mahir'e de böyle olmasını istediğimi söylediğimde bir şey dememiş anlayışla karşılaşmıştı.
"Kızım önceki gelişimde görev için buradaydım. Şimdi evleneceğim adamın ailesini görmeye geldim. Sizce de normal değil mi?" dediğimde Ayşe'nin gözler kısıldı.
"Vayy hanım kız profili çiziyorum diyorsun. İyi de abla biz seni zaten çok seviyoruz ki abim söylediğinde de havalara uçtuk." dediğinde Kamile de başını salladı hızlı hızlı.
"Ay yol yorgunuyum. Yarın açılırım. Neyse ben üzerimi değiştireyim. Lavoba nerede?" dediğimde Ayşe şaşkın şekilde baktı.
"Abla odanın çaprazında ya! Unuttun mu?"
Unuttum Ayşe, her şeyi unuttum.
"Tabi yaa odanın çaprazındaydı. Ben hemen üzerimi değiştirip geliyorum." diyerek elimdekiler ile odadan çıktım.
Banyodaki işlerimi hızlıca halledip üzerimi değiştirdikten sonra odaya geçmiş, yatağıma uzanmıştım artık. Kızların bayağı bir konuşası vardı ki susmak bilmiyorlardı.
" O Sevda'nın yüzü nasılda morardı. Ayy valla içimin yağları eridi. Kendini beğenmiş gerizekalı." diye homurdandı yattığı yerden Ayşe.
Kamile kıkırdadı. “Bir daha zor gelir buraya. .”
Ayşe başını sallayarak “Oh olsun. Bir onla bir bunla. Abime de bulsa takacak kancayı. Daha geçen hafta manav Hüseyin abinin mimar oğlu ile gördüm ben kafede. ” dedi.
" Oha bana nası söylemezsin kızım. Bomba haber. O oğlana da iyi papuç demiyorlar zaten. Kızları gözü ile... Tövbe estağfurullah." dediğinde istemsizce güldüm bakışlarım tavanda iken.
“Şimdi esas soruyu soruyorum Leyla abla.” dedi kurnaz bir gülümsemeyle. Bakışlarım onlara döndü.
Kamile yatağın içinde döndü, dirseğini yastığa yaslayarak bana gözlerini kısarak.
" Neden bu kadar yıl hiç gelmedin?”
Bir an öylece bakakaldım. Ne diyecektim? Gerçekleri mi? Hayır, asla. Onlara hiçbir şey hatırlamadığımı söyleyemezdim. Ayşe ve Kamile’nin bunu öğrendiğinde ne denli üzüleceklerini az çok tahmin ediyordum.
Yutkunarak, sesimi olabildiğince normal çıkarmaya çalışarak “Önemli bir görevdeydim.” dedim. “Gelecek zamanım olmadı.”
Ayşe dudaklarını büzerek başını yana eğdi. “E yani, tamam da hiç mi bir hafta sonun olmadı? Bir arayıp ‘Ben geleceğim, hazırlanın’ diyemez miydin?”
Kamile kollarını göğsünde bağlayarak ekledi. “Aynen öyle! Biz aslında sana çok kırıldık. ”
Gözlerim yumuşadı, içimde bir şeyler burkuldu. O kadar samimiydiler ki… Ne diyeceğimi bilemedim. Onları gerçekten üzmek istemiyordum. Buruk bir tebessümle omuz silktim.
“Ben çok üzgünüm kızlar. Ama inanın gelebilseydim gelirdim. Bazen işler umduğumuz gibi gitmiyor.” dedim, gözlerimi kaçırarak. “Ama artık buradayım.”
Bu cevap bir süre sessizlik yarattı. İkisini böyle hayal kırıklığına uğratmış olmak üzmüştü beni.
"Ben yurt dışı görevindeydim." diye salladım. Gülümseyerek devam etim. "Sonrasında ise Türkiye de devam etti aynı iş. Mahir ile de orada yeniden karşılaştık. İkimiz de gizli görevdeydik." dediğim de gözleri ışıldayarak yerlerinde doğruldular.
"Ayy çok heyacanlı. Abla ya anlatsana biraz. Tıpkı filmlerdeki gibi. " dedi heyacanla
"Yaa sorma ne günlerdi." dedim kendi kendime gülerken başımı iki yana salladım. "Hiç ummadığım bir yerde ve şekilde karşıma çıktı abiniz." dediğimde Kamile girdi araya,
"Ayy çok heyacanlı. Yoksa birbirinizin düşmanı gibimiydiniz? " Gözlerim kısılı şekilde Kamile baktım.
" Var sende de bir şeyler. " dediğimde sırıttı.
"Kaostan besleniyoruz diyelim ablacım Tahmin, analiz, kurgu... Ne ararsan var bizde." dediğinde Ayşe kaşlarını kaldırarak havalı bir eda ile burnunu dikti.
"Ee yani şimdi tahminim doğru mu düşman gibi miydiniz? Diye sorduğunda Kamile dudaklarımı kararsız bir şekilde büzdüm.
" Yani! Tam olarak öyle de diyemem ama ben peşinde olduğumuz kadının korumasıydım."
"Abim? Düşmanın korumasımıydı? " diye sorduğunda Ayşe gözlerimi devirerek huysuzca mırıldandım.
"Nişanlısı. Koruduğum kadının nişanlısı. " dediğimde ikisi birden anlaşmış gibi,
"Ohaa!" dediler gözleri fal taşı gibi açılmış şekilde bana bakarlarken başımı salladım, aynen öyle, der gibi.
"Abla ya! Hiç mi kıskanmadın? Yani senin ki görev değil çin işkencesi olmuş."
Ayşe'nin hayret dolu sesini duyunca gülmeden edemedim. Kamile ise battaniyesini dizlerine çekmiş, merakla gözlerini kısarak bana bakıyordu.
“Ayy Leyla abla! Resmen sabır testine sokmuşlar seni!” dedi başını hayretle iki yana sallayarak.
Elimi çeneme dayayıp düşündüğüm gibi yaparak kaşlarımı çattım.
“Düşünmem lazım… Kıskandım mı acaba?” dedim alaycı bir ses tonuyla.
Ayşe bir anda ellerini yastığa vurup heyecanla doğruldu.
“Saçmalama! Tabii ki kıskanmışsındır! Kim kıskanmaz ki?”
Kamile kaşlarını kaldırarak bana iyice yaklaştı. “Ablacığım, yani tamam görev falan ama sonuçta adam senin sevdiğin adam! İçinden hiç mi bir şey kopmadı?”
Ayşe yüzünü ekşitti, dudaklarını büzerek battaniyeyi iyice çekiştirdi. “Ben olsam var ya... O sahte nişanlının saçını başını yolar, ‘Görev mörev dinlemem!’ derdim.”
Kamile kıkırdayarak başını salladı. “Ben çaktırmadan işini bitirirdim. Benim sevdiğim adama bakacak, severler adamı! ” kendi aralarında konuşan ikiliye gülüp başımı iki yana salladım.
“İnanın bana o raddeye çok geldim ama, görev sevda dinlemiyor. Mecbur kan kusup kızılcık şerbeti içtim.”
Kamile bir anda kıkırdayarak yatağa yayıldı.
“Ama cidden çok film gibi ya! İkiniz de gizli görevde, birliktesiniz ayrı gibi görünüyorsunuz ama birbirinize aşıksınız. Bakışlarınızla birbirinize bir şeyler anlatıyorsunuz. ”
Gözlerim boşluğa dalarken film şeridi gibi o konakta yaşadığımız anlar geçti gözümün önünde. İstemsizce dudağım kıvrılırken,
“Yani aynen öyle oldu diyelim." dediğimde Ayşe derin bir iç çekerek yastığına kapandı.
“Off be! Böyle bir aşk yaşamak istiyorum.” dedi dramatik bir sesle.
Kamile de aynı şekilde başını yastığa koyarak mırıldandı. “Cidden ya… Çok güzel. Tam olarak ne zaman anladınız peki birbirinize aşık olduğunuzu? ”
Birkaç saniye sustum. İçimde tuhaf bir his oluştu yine . Yüreğimde ilk kez Mahir'e karşı filizlenen aşkım, hatırlamadığım ama neredeyse adım kadar emin olduğum Bursa'ya geldiğim zamanlarda başlamıştı. Burukça gülümsedim sanki hatırlıyor gibi,
“Aslında... Buraya geldiğim zamanlar diyebiliriz.” dedim, gözlerimi boşlukta devam ettim. “Ama itiraf etmek zaman aldı.” dedim bakışlarım tekrar ikisinin arasında dönerken gülümsedim.
"Bizim size yaptığımız süpriz işe yaradı mı peki?" diye heyacanla sorunca Ayşe bir an durdum. Allah'tan Mahir ile bunu konuşmuştuk.
"Yaramamız mı aşkımızın mimari sizsiniz." dedim sırıtarak.
"Ah ahh bir kendimize hayrımız yok." dedi hayıflanan bir sesle derince bir iç çekti . "Sap geldik sap gideceğiz." diye devam ettiğinde Kamile de başını salladı üzgün bir yüzle.
"Benim üniversiteden çok büyük umutlarım vardı, ama hayallerim resmen suya düştü. Erkekler sınıfın resmen seçkin azınlığı gibi." dediğinde Ayşe yüzünü buruşturdu.
"Iyyy! Ne seçkin azınlığı bee! Tipleriyle fakültenin istatiğini düşürüyorlar valla." dediğinde sesli bir şekilde kıkırdadım.
"Ay gece gece ne güldürdünüz beni. Kızım sizin daha yaşınız 19, 20 değil mi? Evde kalmış kızlar gibi bu ne biçim konuşma? " dediğimde esefle kınar gibi yüzüme baktılar.
"Biz de sevmek sevilmek istiyoruz. "
"Yanii! O öyle istiyorum demekle olmaz zamanı gelince gelir bulur sizi." dediğimde Kamile yatağında iyice yayılıp yorganı dizlerine çekti.
“Bekleyeceğiz bakalım. Bunun yine bir şeyi var... " diyecekken Ayşe karnına direğini geçirdi.
Ayşe'nin ani hamlesiyle Kamile, inlemeye benzer bir ses çıkararak yatağın içinde doğruldu.
"Ya başlayacağım yapacağın işe be! Nefesimi kestin." diyip hemen arkasındaki yastığı alıp Ayşe'nin kafasına geçirdi.
"Sen de saçmalama o zaman. Hadi yat zıbar. Senin gece ağzının contaları gevşiyor." dedi. Kısık gözlerle karşımdaki ikiliye bakarken kaşlarım havalandı. Kesinlikle bilmemen gereken bir isim çıkacaktı Kamile'nin ağzından.
Bir anda beynim de ışıklar yanarken kesinlikle mevzu olacak kişiyi bulmuştum. Karşımda güreşen ikiliye bakarken Ayşe için biraz kalbim burkuldu doğrusu. Tuna 'nın Karaca ile olan mevzu aynı zamanda yine Karaca' nın söylediği sözlü meselesi düştü zihnime.
Umuyordum ki Ayşe'nin duyguları sıradan bir gençlik kızlık hevesi olur da bu durum onu çok üzmezdi. Ayağa kalkıp ellerimi çırptım.
"Aaa! Hadi ayrılın artık. Gece gece milleti başımıza toplayacaksınız. Yarın erkenden kalkakacağız. Geçin yataklarınıza." dediğimde derin soluyarak ayrıldılar.
Ayşe ve Kamile son bir homurdanmayla yataklarına çekildi. Oda hafifçe loş bir karanlığa gömülürken, ben de başımı yastığa koydum. Gözlerim kapanırken içimde hafif bir huzur dalgası yayıldı.
Bu ev, bu aile… Hiç bir şey hatırlamıyor olmaktan öte her şey giderek daha tanıdık geliyordu. Bakalım yarın bizi neler bekliyordu.
**********
Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte evin içinde hummalı bir koşuşturma başlamıştı. Kurbanlar kesilmiş, dinlenmeye alınmış ardından da kahvaltıya oturmuştuk. Zarife nene tam karşımıza oturmuş dün gecenin aksine daha çok torununun yanındaki beni gelin süzer gibi süzüyordu. Bir kaç kez laf atmış ama çok da zorlamamıştı bu sefer bizi.
Muzaffer amca ile Mahir hızlı bir şekilde kahvaltılarını yapıp evden çıktıklarında biz de çok oyalanmadan kahvaltımızı yapıp ortalığı toplamaya koyulduk.
Mahirler kahvaltı öncesi bahçeye gelen masaları yerleştirdiklerinden bize sadece hizalamak kalmıştı. Gün o kadar hızlı ve yoğun geçiyordu ki annemin aramalarına da geç dönmüştüm.
Mahir'in ailesinin bizler için yapmış oldukları bu jest annemin de hoşuna gitmişti ve Mahir'in hanesine bir artı puan olarak eklemişti.
Çarşıdan gelen sevdiğim ile arada derede bir kaç kez ayak üstü konuşma fırsatı bulmuş ama çok da uzatamıştık. Sık sık nasıl olduğumu, sıkılıp sıkılmadığımı sormasına yüreğim erirken her seferinde kocaman gülümseyerek bulunduğum andan ne kadar keyif aldığımı ispat etmek durumunda kalıyordum.
Mangalın etrafına kümelenmiş, Muzaffer Amca’nın maharetli ellerinin etleri nasıl ustalıkla doğradığını hayranlıkla izliyorduk. Bıçağı öyle hızlı ve düzgün kullanıyordu ki, her darbesinde et neredeyse tül gibi açılıyordu.
“Vay be, enişte resmen bir cerrah gibi kesiyorsun!” dedi Kamile, gözleri kocaman açılmış bir şekilde Muzaffer amcaya bakarken.
Muzaffer Amca hafifçe bir kaşını kaldırıp bıçağı çevirdi.
“O kadar senenin emeği var kızım, ne sandın? Eskiden babamın kasabında biz kemiğin yanından milim şaşmadan et sıyırmazsak, tokadı yerdik!”
Yanında oturan Ayşe kahkaha attı. “Şimdiki çocuklara desen, travma der, polise şikâyet eder!”
Muzaffer Amca bir an düşündü, sonra kahkahayı patlattı.
“Vallahi doğru, şimdi tokat yiyen yok, ama eti doğru dürüst kesebilen de yok!”
"Dayak eğitim için şart diyorsun yani." dediğinde Ayşe kaşlarını kaldırarak kızına baktı.
"Kızım her zamanın bir terbiye metodu vardı. Onlar da öyle görmüş öyle bilmiş. Bakmayın takıldığıma dünyalar iyisiydi babam. Rabbim yattığı yerde incitmesin. Biz de o zamanlar ataya, babaya çok bağlıydık. Ha yine çıkardı aradan çürük yumurtalar. Çıkmazdık sözlerinden. Şimdi bakıyorsun bu zaman da evlat anayı babayı döver oldu. " diye tamamdı sözlerini bir yandan da işini hızlı bir şekilde yaparken.
Belimde hissettiğim el ile hafif irkilerek arkamı döndüğümde hemen yamacında beliren sevdiğim ile yüzüme bir gülümseme yerleşti. Belimdeki eli ile önümüzdeki küçük kalabalıktan az geriye doğru çekti beni. Kulağıma eğilip bugün artık bilmem kaçıncı kez sormuş olduğu soruyu yineledi sessizce.
"Her şey yolunda değil mi güzelim?"
Derince nefes alıp gözlerimi kapattıp açtım.
"Yolunda canım yolunda. Daha kaç kez söyleyeceğim. Vallahi yolunda billahi yolunda " dediğimde boştaki eli ile burnuma bir fiske vurdu hafifçe.
"Günün sonunda göreceğim seni. Al bak gelmeye başladılar." diyerek bahçe kapısından gelen bir kaç kişiyi başı ile işaret etti.
"Mahirim!"
Coşkulu bir sesle bir doğru gelen orta yaş üzeri bir kadın, kollarını açarak doğrudan Mahir'e doğru yürüyordu. Bir an refleksle yanına çekildim, ama Mahir’in yüzündeki sıcak tebessümü görünce duraksadım. Kadın ona sıkıca sarıldı, sanki yıllardır görmediği evladına kavuşmuş gibi.
"Ah yavrum benim! Kaç yıl oldu, hasret kaldık sana!"
Sesinde öyle büyük bir özlem ve sevgi vardı ki istemsizce ben de gülümsedim. Mahir, karşısındaki kadının sımsıkı sarılışına aynı sıcaklıkla karşılık verdi.
Kadın, Mahir’in yüzünü ellerinin arasına alıp hasretle inceledi, sonra bir sağ yanağından bir sol yanağından hızla öperek tekrar sarıldı. "Oh, Allah’ıma şükürler olsun seni bize bağışladı! Çok korktum oğlum…" dedi gözleri dolu dolu.
Mahir, kadının ellerini nazikçe avuçlarının içine aldı, saygıyla eğilip öptü. Ben de bir adım uzaklarında onlara bakıyordum. Yüzü çok tanıdık gelmişti.
Kadın nihayet Mahir’i bırakıp bana döndüğünde gözleri önce bir an tereddütle kısıldı, sonra kocaman açıldı. Birkaç saniye sessizce bana baktı.
"Leyla! Kızım bu sen misin?" dediğinde başımı salladım eline uzanıp öptüm.
"Ahh nasıl sevimdim. Beni tanıdın mı Mahir'in yengesi Emine." dediğinde çaktırmadan başımı salladım Mahir'e üstün körü bir bakış atıp.
"Tabi ki tanıdım sizi." dediğimde yüzündeki gülümseme büyüdü. İmalı şekilde bir bana bir Mahir’e bakarken,
"Siz, yoksa düşündüğüm şey mi? "Diye sordu.
"Leyla'yı sizleri görmeye getirdim yenge." dedi ve sevgi dolu bakışları bana döndü. Elini uzattığında gülümseyerek aramızdaki mesafeyi kapattım. Belime koyduğu eli ile bel oyuntumu okşadı.
"Yakında düğünümüz var." diye eklediğinde karşımızdaki kadın çoşkulu bir şekilde ellerini birbirine vurup kahkaha atarak bana doğru yöneldi. Hiç beklemediğim bir anda kendimi sıcacık bir kucaklamanın içinde buldum.
"Leyla! Ah canım benim! Ben biliyordum böyle bir şey olacağını sizin aranızda. Demek sürprizi buymuş Hacer hanımın." dedi.
O kadar heyecanlanmıştı ki kollarımı sıkıca tutup beni hafifçe sallıyordu. Ben şaşkınca bakarken geri çekilerek yüzüme baktı gülen gözlerle,
"Biliyor musun? Ben seni taa üç yıl önce gördüğümde içimden geçirmiştim. ‘Ah keşke bu kız bizim aileye gelin gelse’ demiştim. Bak görüyor musun? Rabbim dualarımı kabul etti!"
"Dua eden yalnız ben değil mişim?" diye mırıldandı Mahir.
"Zevzek seni." Gülerek Mahir'e bakıp yeniden bana dönerken sırtımda hissettiğim dürtme ile olduğum yerde sıçradım. Hızla arkamı döndüğümde huysuz bir surat ifadesi ile yüzüme bakan Zarife nine ile karşı karşıya gelmiştim.
“Gelin hanım. Abdestten sonra havlumu tutmaya gelmedin. İlk günden puan hanene eksiyi yedin. "
Olduğum yerde küçük bir adım geri çekildim, bir yandan gözüm Mahir'e kaydı. Onun da yüzünde muzip bir ifade gülmesini bastırmaya çalışıyordu.
“Şey... Ben... Kahvaltıdan sonra masaları hazırlıyorduk Zarife nene o yüzden…”
O an bastonunu yere tık diye vurdu. Yüzünde sert bir ifade ile bana bakıyordu. İçimden ‘eyvah’ dedim geliyordu gelmekte olan.
“He he, öyledir. Gözümle gördüm camdan. Bizim Mahir'in yanındaydın. Kol kola, diz dize, mırıl mırıl... İlk günden eksiyi yedin hanene. ”
Kaşlarım havlanırken Mahir'e göz ucuyla baktım. Alt dudağını ısırmış, gülmemek için verdiği çaba yüzüne vurmuştu. Emine yenge ise ellerini ağzına kapatmış, gözleri kısılarak karşısındaki sahneyi izliyordu.
" Milletin gelini sabah erkenden kalkar, kaynanasının elini öper, havlusunu tutar, sabah kahvesini önüne koyar. Sen? Püfffff! Anca gönül eğleş!"
Yardım ister gibi Mahir'e baktım. Uzatacaktı belli ki. Tam o anda Mahir araya girdi.
"Nene Leyla'nın suçu yok ben sıkıştırdım Leyla'yı." dediğinde gözlerim kocaman oldu. Vur demiştim öldürmüştü.
Denilecek laf mıydı?
Zarife nine kaşlarını çattı, Mahir'e dik dik baktı. Hatta bakmakla kalmadı elindeki bastonunu omzuna indirdi.
"Arsız, edepsiz. Nikahın mı var deyyus senin de kızı sıkıştırıyorsun kıyıda köşede?" dediğinde bu sefer ben kahkahamı tutmak da zorlanıyordum.
Emine yenge ise çoktan kopmuştu. Kahkahasını tutmadan göbeğini tuta tuta gülmeye başladı.
Mahir, omzunu ovuştururken çocuk gibi suratını buruşturdu.
“Ayıp oluyor nene…”
“Ayıp olan sensin! Edepsizin torunu seni!” dedi Zarife nene, gözlüğünü burnunun ucuna indirip büyüteç gibi gözleriyle Mahir’i taradı.
“ Milletin evladı sabah namazından sonra tarlaya koşturur bizimki kız peşinde koşturur!”
Mahir sabır dilenir gibi başını sağa sola salladı. Emine yenge ise saklamadan gizlemeden kahkahalar ile gülüyordu.
"Ayy anne sen bu evin Oscar'lık komedi yıldızısın. Bir gün seni kameraya çekeceğim, TikTok’a atacam! "
Zarife nenenin bakışları Emine yengeye doğru döndü. Gözlüklerini burnunun ucuna kadar indirip baktı merakla.
"Tık tok ne kız? O neyin yemesiymiş?"
O kadar tatlı sordu ki hepimiz hep birden kahkahayı bir kez daha patlattık.
Zarife nene ciddiyetini hiç bozmadan bize bakarken Emine yenge boğazını temizledi.
"Anne hani telefondan ilahiler, komik videolar gösteriyoruz ya sana, o işte."
"Ben bilmem tik tok, yok tok. Ama sabah abdest havlusu mühim. Havlu tutmayan gelin mi olur ayol?" dedi yine tutturduğu konuya dönerken. Eline uzanarak öptüm.
"Tamam nenem… Yarın sabah ilk işim havlunu tutmak olacak. Hatta kahvaltının ardından hemen taze kahveni de hazır ederim. Sen sil o eksiyi. "
Zarife nenenin yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
"Hah… işte şimdi artı verdim hanene." dedi sonra gözlüklerinin üzerinden Emine yengeye bakıp,
"Hadi hadi otuttur beni Emine. Koptu belinim bıhınım." diyerek bizi bırakıp usul yavaş masalara doğru geçti. Emine yenge de peşinden ilerlerken,
"Ben annemi oturtayım. Yine konuşuruz güzelim." dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Mahir ile arkalarından bakarken,
"Çok tatlı ya! " dedim.
"Çok. "dedi kelimeyi uzatarak.
Mahir'in bu tepkisi beni daha çok güldürürken onu orada bırakıp Hacer teyzelere yardım etmek için içeriye geçtim. Mutfak ana baba yeri gibiydi. Tüm tezgah masa streçlenmiş sarılmış tepsiler, kaplar ile doluydu. Ayşe ile Kamile önlerindeki tatlı tepsisiden tabaklara koyarken yanlarına yaklaştım.
"Kızlar bunlar ne?"
"Valla abla Mahir abimin sevdiği yemekleri yapıp getirmiş bizimkiler." dedi Ayşe bir yandan doldurduğu tatlı tabağına inceleyen bakışlar atarken.
"Mahir abi uzun zamandır yoktu ya özlemiştir diye herkes bir şeyler yapmış." diye ekledi Kamile.
Kaşlarım havlanırken anladım der gibi başımı salladım.
"Çok değil mi ya? Nasıl yesin hepsini?"
"Yenir yenir abla masalara servis yapacağız az az. Kamile, sen de çağır bizim kızları çağır. Misafir gibi oturmuşlar, az işin ucundan tutsunlar canım. Leyla abla misafir o dönüyor." dediğinde Kamile başını salladı ve hızla çıktı.
"Abla sen de geçip oturur musun? Aha bak annem de geldi. Anne, Leyla ablamı oturttur lütfen." dedi. Ben daha bir şey demeden elindeki boş tepsiyi bir kenara bırakan Hacer teyze,
"Hakkaten yavrum. Misafir bu kadar dolaşmaz. Hadi bakalım geç sen masaya biz de geliyoruz."
"Katiyen olmaz Hacer teyze. Ben rahat edemem hep birlikte bitirelim." sözlerim biter bitmez mutfağa bir kız topluluğu girdi.
"Hadi abla bak kızlar geldi. Şimdi el birliği ile bitiririz biz. Sen geç lütfen" dediğinde kararsız gözlerle baktım. Hacer teyze koluma girip kendi ile birlikte yürütmeye başladı beni.
"Hadi hadi. Bunlar şimdi şipidak bitiriverir." dedi.
Dışarı bahçeye geçtiğimizde yalnızca 5 dakikadır içeride olmama rağmen kalabalık da artmıştı. Gözüm anında sevdiğimi buldu. Masaların hemen yakınında etrafını çevirmiş bir erkek topluluğu ile konuşuyordu. Keyifli olduğu aramızdaki onca mesafeye rağmen bile anlaşılıyordu.
Sanki geldiğimi hissetmiş gibi başını benim olduğum yöne çevirdi. Yüzündeki gülümseme anında büyürken yanındakilere bir şeyler söyleyip bize doğru ilerlemeye başladı. Biz de masaya doğru ilerliyorduk. Tam karşımızda durduğunda Hacer teyze yalandan bir sinirle,
"Al sözlünü yamacına oğlum. Sabahtan beri durmadı hiç. Pek yaramaz." diyerek hafifçe Mahir'e iteledi beni. Mahir gülümserken elini belime atarak,
"Öyledir." dedi.
Birlikte boş bir masaya geçerken tüm gözler üzerimizdeydi.
"Herkes bize bakıyor." diye mırıldandım ağzımın içinde.
"Hım." diyerek onayladı sadece. Çektiği sandalye önce beni oturttu sonrasında ise o oturdu.
Kızlar ellerinde tabaklar ile hızlı bir şekilde Mahir için getirilen yiyecekleri masalara dağıtırken gençler de pişen etleri servis yapıyorlardı. Aklıma gelen ile Mahir'e dönüp,
"Bizimkiler gelecekti..." dedim sorar gibi. Elindeki telefona bakıp, "Yarım saat önce Bursa'ya gelmek üzerelerdi. Gelmek üzerelerdir." dedi.
5-10 dakika olmamıştı ki kapıdaki hareketlilikle bakışlar o tarafa döndü. Tuna hemen yanında Karaca, arkalarında ise Mehmet, Serdar, Salim, Didem, Sena ve Yusuf vardı. Mahir herkesi çağırmıştı. Gözlerim parladı, içim sevinçle doldu, hızla yanlarına ilerledim.
"Hoş geldiniz!" dedim neşeyle, neredeyse koşar adım yaklaşarak. İlk Karaca’ya sarıldım sımsıkı. “Ayy seni görmek ne iyi geldi kardeşim. ” diyerek fısıldadım kulağına.
Karaca da bana sıkıca sarılırken, “Bana da be kızım. Çok ihmal ettin beni bu aralar." dediğinde yüzümü buruşturarak geri çekildim.
Hemen ardından Didem’e döndüm, sarıldım. O da kocaman gülümsedi. “Çok özlemişim seni abla. ” dedi kulağıma. Sonrasında ise Sena'ya sarıldım. O da aynı samimiyetle karşılık verdi.
Bu sırada Mahir, birer birer arkadaşlarıyla tokalaşıp kısa ama samimi sarılmalarla selamlaşırken, “Hoş geldiniz. ” dedi. Yüzünde alışık olduğumuz o ciddi ama sıcak Mahir ifadesi vardı.
“Oo çok hoş bulduk!” dedi Yusuf, ellerini birbirine sürterek etrafa baktı.
“Valla kuzu var dediler geldik. ”
Salim arkasından ekledi.
“Boğaz için Çin'e gider.”
Hepimiz gülmeye başladık, Yusuf gözlerini devirdi,
"Yok kardeşim tamam her şeyi yiyoz da o kadar da değil. Bok, böcük ile nadide bedenimi zehirleyemem." dedi yüzünü iğrenmiş gibi buruştururken.
Hepimizi bu sözleri bir kez daha güldürken, Karaca girdi araya.
“Yolda kulağımıza etti zaten, ‘hızlı sürün, cızbız kalmayacak’ diye,” diyerek Yusuf’a küçük bir dirsek attı.
Bu esnada Mahir, hafifçe gülümseyerek ama artık sohbetin uzamaması için elini masaya doğru uzattı, “Hadi geçin bakalım masaya. ”
Yusuf gülerek hemen öne fırladı, “Ben kenar köşe kapayım da, ikinci turda da şansım olsun. ” derken masaya yerleşti. Herkes masaya yerleşirken, Muzaffer amca hemen yanında Ayşe ve Kamile ile geldi.
"Ooo hoş geldiniz çocuklar. Gözlerimiz yollarda kaldı." diyerek tek tek sarıldı hepsine. Mahir'in ekibini ismen tanırken bizim ekibi de tek tek tanıttı Mahir. Benim gözüm ise Ayşe ile Kamile'deydi. Ayşe'nin aşk dolu bakışları tam da tahmin ettiğim gibi Tuna'nın üzerindeydi.
" Hoş geldiniz. " diyerek kendini ve Kamile'yi tanıttı. Tuna Ayşe'nin ilgisinin tersine oldukça ilgisizdi.
"Celil nerde?" diye sordu Mahir.
"Komutanım, arabayı park edecekti ama..." dedi Mehmet bakışları kapıda.
"Komutanım maşallah piknik olduğunu bilmesek düğün evi zannederdik. Ne çok seveniniz varmış. " dedi gülerek.
"Eksik olmasınlar." diye mırıldandı Mahir.
"Ee bu kadar milleti topladınız bir söz patlatın kardeşim." diye araya girdi Tuna da gülerek. Sözlerine herkes gülerken Mahir de yüzünde gülümseme ile,
" O da yakın inşallah kardeşim." dedi keyifle.
"Ooo! " diye hep bir ağızdan sevinç nidaları atarken masaya gelen etler ile odak noktası değişti.
"Of off bee! Kanı üzerinde kanı!" dedi Yusuf.
"Iyyy o ne biçim laf öyle be!" dedi Didem iğrenir gibi Yusuf'a bakarken. Yusuf hiç aldırmadan eline aldığı eti ağzına bir lokmada atarken keyifli keyifli yemeye koyuldu. Diğerleri de kendi tabaklarına ortadaki etten aldılar.
Herkes yüzünde huzurlu ve mutlu bir ifade ile sohbetler eşliğinde yemeklerini yemeye başlamıştı. Ama ne yazık ki bu huzur dolu anlar çok da uzun sürmemiş. Kapı tarafında duyulan bağırışma sesleri ile herkesin eli havada kaldı. Herkesin başı refleksle o yöne döndü ama net bir şey görünmüyordu.
Bir anda patlayan silah sesi ile olduğumuz yerde sıçarken bağır çağır herkes masanın altına girdi. Bir anda ortalık ana baba gününe dönmüştü. Bizimkiler ellerini beline atıp silahlarına davrandılar hemen. Hızla seslerin olduğu yere koştururken Mahir bana baktı.
"Yavrum sen nereye?"
"Ne nereye? Ben de geliyorum tabi ki?" dediğimde başını sağa sola salaldı sabır dilenir gibi. Asıl ben sabır diliyordum. Bu adamın polis değilmişim gibi davranmasına deli oluyordum.
Hızla bahçenin kapısının oraya geldiğimiz Celil kapının önünde görünmüştü ama yanında tanımadığımız genç bir kız vardı. Başörtüsü üstü başı darmadağınık şekilde korkar şekilde Celil'in arkasına sığınmıştı. Hıçkırarak ağlarken bir yandan sessiz sessiz bir şeyler fısıldıryordu. Tam karşılarında ise 5 tane adam sert bakışlı, öfkeden gözleri dönmüş şekilde onlara silah doğrultmuşlardı adam vardı.
"Ne oluyor lan burda? Siz kime silah çektiğinizi zannediyorsunuz?"
Mahir’in sert sesi ve kendilerine çevrilen silahlar ile bir an tereddütle baksalarda onlar da indirmedi silahlarını. Bizimkiler çoktan pozisyon almıştı. Bir tek benim silahım yoktu. Ben de Mahir'in hemen arkasındayım.
Celil’in alnından ter damlıyordu ama sert bakışları ile tam karşısındaki adama o da doğrultmuştu silahını. Omzunun arkasına sıkıca yapışmış genç kızın elleri siyah deri ceketinin arkasını yumruk gibi kavramıştı. Başını eğmiş, hıçkırıklarını yutmaya çalışırken Celil'e bir şeyler söyledi ama o kadar sessizdi ki çok yakınlarında olamama rağmen anlayamamıştım.
Kız ne dediyse Celil büyümüş gözleri ile şaşkın bir şekilde arkasındaki kıza bakarken kız hafifçe başını eğip yalvarır gözlerle ona baktı bir yandan hıçkırırken.
"Bu kız bizim bizim bacımız. Namusumuzu iki paralık etti." diye bağırdı arkadan en genç olanları.
"Kız benimle geldi. Kimse onu benden alamaz.” Diye bağırdı Celil. Celil'in sözleri ile şaşkın bakışlarımız ona döndü.
“Ne olur... Ne olur vurmayın onu... Lütfen… Ben kaçtım. Kendi isteğimle...”
Diye hıçkıraraklarının arasında karşısındaki adamlara yalvarır gibi Celil'in arkasından seslendi. Hepimizin gözleri şaşkınlıkla bir kez dahakocaman açılırken Celil ise hiç bir şekilde bu duruma itiraz etmeden eli ile arkasındaki kızı daha bir siperledi.
Adamların arasından esmer, at hırsızı tipli olanu öne atıldı.Yüzü öfkeden kaskatı kesilmişti.
“Bu kız benim nişanlım ! Haftasonu düğünümüz var lan. Hangi kitapta yazıyor sözü kesilmiş kızın kaçırıldığı. Erkek misin lan sen? ”
"Sikerim ulan hepinizi! Bu kızı zorla evlendirmek mi erkeklik lan? Bu kızı size verirsem tüm Bursa üstümden geçsin." diye bağırdı sert bir şekilde Celil.
Mahir bir adım daha yaklaşırken en öndeki nişanlım diyen adamın kaşları daha bir çatıldı. Mahir bakışları ile bizimkilere işaret verir vermez hızlı bir şekilde adam daha anlayamadan elindeki silahın almış hatta adamı da altına almıştı. Diğerlerinin akıbeti de aynı olurken şaşkın ve korkulu gözlerle bakıyorlardı.
Tam o senada gelen polis ekibi ile gözler o tarafa çevrildi. Mahir adamın üzerinden kalkarken gelen polisler hızla arabadan indi.
"Ne oluyor burada?" diye giriş yaparken polisler ortama, Mahir elindeki adamı polise doğru iteledi.
Adam polisin yanında kendini güvenceye almış bir tavır ile sıraladı cümlelerini.
"Şikayetçiyiz komiserim. Bu adamlar nişanlımı kaçırmış. Gelip usulünce geri vermelerini istediğimizde de bizi böyle derdest edip bıraktılar. Siz gelmeseydiniz halimiz nice olurdu. " dediğinde karşısındaki polisin kaşları çatıldı. Mahir'e dönüp,
"Doğru mu?" diye sorduğunda Mahir öfke ile gözlerini kapatıp açtı.
"Bu adamlar bu kızı zorla evlendirmek istemişler. Kız bize sığınmış. Ellerinde silah ile evimi bastılar. Arkadaşımıza silah doğrultup tehdit ettiler. Bunlar da silahları." diyerek elindeki silahı uzattığın da diğerleri de adamlardan aldıkları silahları polise uzattı. Polis silahları alırken göz ucu ile Celil'in arkasında kalan kıza baktı.
"Yok öyle bir şey yalan konuşuyorlar. Önce onlar çekti silahı biz de kendimizi korumak için çektik. Hepsi ruhsatlı silahların. " dedi kızın nişanlısı olduğunu söyleyen adam. Sinirle gözlerimi devirirken telefonumun arasındaki kimliği gösterdim. Yani nedir ki arkadaş bu kimliği gizleme merakı.
"Başkomiser Leyla. Bu arkadaşlar Mahir komutanımın anlattığı şekilde silahla burayı bastılar. Devletin askerine, polisine silah çektiler. Zorla bu kızcağızı götürmeye kalktılar." dediğimde polisin yanındaki adamın gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
" Kusura bakmayın komiserim. Hemen ilgileniyoruz. " diyerek telsizinden destek isterken yanındaki polis,kızın nişanlısı olduğunu söyleyen adam tedirgin gözlerle baktı hepimizin yüzüne.
" Siz... P-polis miydiniz? " diye mırıldandı sadece.
"Başkomiser, komiser, yüzbaşı, üstteğmen, astsubay ne ararsan var. Sana ne lazımdı?" dedi Yusuf sırıtırken.
Adam sinirle gözlerini kapatıp açarken gözlerini Celil'in arkasındaki kıza dikti. Celil koruma iç güdüsü ile kıza kalkan olur gibi arkasına alırken kükrer gibi bağırdı.
"Oyarım ulan o gözlerini, bakmayacaksın bir daha ona. " dedi. Adam sert bakışları Celil'e dönerken hiç bir şey söylemiyor ama gözleri ile onu öldürmek ister gibi bakıyordu. Celil de aynı sertlikte ona bakıyordu. Meydan okur gibi değil, daha çok son bir tehdit bırakır gibi.
Polisler çoktan çevre güvenliğini sağlamış, takviye ekipler çok geçmeden gelmişti. O ara hepimiz tek tek kimliklerimizi gelen ekip amirine göstermiştik. Ellerinde kelepçelerle gelen destek ekibi, önce en genç olanı ardından diğerlerini sırayla gözaltına almaya başladı. Adamlar direnmiyordu ama bakışlarıyla etrafa tehditler savurmaktan da geri durmuyorlardı. Özellikle nişanlı olduğunu iddia eden at hırsızı herif, hâlâ bir umutla kıza bakıyordu.
Polislerden biri bana dönerek, “Başkomiserim, sizlerin de ifadesini almamız lazım. Şikatçiyseniz özellikle hırpalanan hanımefendi gelip ifade vermesi gerekiyor. Anladığım kadarıyla darp da var. Gün bitmeden müsait olduğunuz da bekliyoruz. "
Başımı hafifçe salladım. “Önce biraz olayın şokunu atlatalım. İçeride misafirlerimiz var. İlk fırsatta geleceğiz inşallah.”
Polislerin arkasından bakarken karşımızdaki kızcağız da kendini hıçkıraraklar ağlayarak yere bıraktı. Celil de hemen dizlerinin üzerine çöktü yanına. Gözleri boşluğa bakıyordu ama titreyen omuzları hâlâ korkunun izlerini taşıyordu. Bir kaç adımda yanına adımlayıp ben de yanına dizlerimin üzerine çöktüm.
"İyi misin güzelim?" dediğimde dolu gözler ile bana baktı. Güzel yüzünde yer yer yaralar ve morluklar vardı. Başını hızlı hızlı sallarken,
"B-ben... Ben çok teşekkür ederim. Hayatımı kurtardınız." dedi içine kaçmış bir sesle. Bakışlarım Celil'i bulurken o, pür dikkat kızın yüzüne bakıyordu hüzünlü gözlerle.
"Benim yüzümden sizlerin de başı belaya girdi." dedi hıçkırıklarının arasında.
O sırada Ayşe ve Kamile gözleri fal taşı gibi açılmış şekilde , kalabalığın arasından fırlayarak şaşkınlıkla
“Öykü?” diye bağırdılar.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Evet uzun ve güzel bir bölüm oldu. Hatalarım olduysa da affedin lütfen.
İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olmuştur.
Öykü kim acep 🤓
Celil ne yapacak?
Ufukta ne var 😂😂
Saygılar efenim 🫠
Lütfen Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayınız 😚
Öpüyoreeee 😚 😚
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 37.12k Okunma |
6.13k Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |