80. Bölüm

56. Bölüm

Mislanet
mislanet

Merhabalar Efenim 💕1

Biz geldik. Az geç kaldık ama geldik yaa yine 🤓2

Yazarınız çok aktif bir hatun olmasından dolayı az geciktirdi. İnşallah bekleyen kalmıştır 😅5

Neyse uzatmayalım. Keyifli okumalar efenim 🫠2

Lütfen beğenin ve güzel yorumlarınızı esirgemeyin. Motivasyona ihtiyacım var🤓2

🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸1

Güzel başlayan günümüz ne yazık ki öyle bitmemişti. Polisler Öykü'yü almak isteyen adamları götürürken biz de hırpalanmış ve korkudan titreyen kızcağızı eve getirmiştik.5

Misafirler Muzaffer amcanın ve Mahir' in yatıştırması ile dağılmamıştı ama o mutlu ortamın kaldığı da meçhuldü.4

Mahir hariç tam takım evin salonundaydık. Kimimiz koltuklara kimimiz hemen camın önündeki yemek masasına oturmuş sessiz bir bekleyiş içerisindeydik.2

Öykü, salonun ortasında kanepeye çökmüştü. İki yanına Ayşe ile Kamile oturmuş teselli ederken o ise olayın şokunu hala atlatamamış başı öne eğikti. İncecik omuzları hıçkırıklarla titriyordu. Gözyaşları sessizce yanaklarını ıslatırken hepimiz sessizce kendine gelmesini, olayı başından sonuna anlatmasını bekliyorduk.4

Celil, biraz geride, salonun kapısına yakın bir yerde dikiliyordu. Elleri ceplerinde başını hafif eğmişti ama gözleri hâlâ Öykü’deydi. Göz göze geldik kısa bir an. Baktığı kıza bir yabancı gibi değil de, çoktan sahiplendiği biri gibi bakıyordu. Göz göze geldiğimiz o kısa an bakışlarını kaçırdı anında.4

Ayşe’nin fısıltı ile,

“Bize niye haber vermedin Öykü?” dediğinde Öykü'nün bakışları önce hepimizin üzerinde hızlıca gezindi ve en son Ayşe' de kaldı.3

"Ben..." Diyerek duraksadı. Yüzünü sertçe sıvalarken içli bir ah çıktı dudaklarından.2

"Bu kadar ileri gideceklerini düşünmüyordum. Hep vardı bu... Bu evlilik meselesi... Ben söyleyemedim size de. Utandım. " dedi. Kelimeler kırık dökük usulca döküldü dudaklarından. Başını yine kucağına kenetlediği eline eğdi3

Diğer tarafındaki Kamile eline uzanarak tuttu.

“Saçmalama. Senin utanacak hiçbir şeyin yok.” dediğinde Öykü'nün henüz sakinleşen ağlaması yeniden şiddetlendi.4

"Baksana benim yüzümden hepinizin başı belaya girecek. Gününüzü mahvettim." Mahçup bakışları Celil'i bulduğunda utanarak,2

"Kusura bakma abi. Seni de zor durumda bıraktım. Ben çok... Çok özür dilerim." Dedi titreyen bir sesle. Utançla eğdiği başı, titreyen elleri ve incecik omuzları gözümüzün önünde daha da küçülmüş gibiydi. Ama benim gözüm, onun karşısında kıpırdamadan duran bir başka kişiye kilitlenmişti.3

Celil’e.3

Celil saniyelik bir donma yaşasa da çabuk toparlamıştı. Bu kadar çabuk elbette ki daha yeni tanıştığı bir kıza yoğun duygular besleyip hayal kırıklığı içerisinde olamazdı ama abi kelimesini de beklemiyordu belli ki. Gözlerinin Öykü'nün üzerinden çekerken mırın mırın bir sesle konuştu.3

"Önemli değil." dedi sadece.1

"Biraz daha iyiysen karakola gitmemiz lazım." diye ben araya girdim . Bakışlarını kucağından gözlerime çıkardı. Soran gözlerle yüzüme baktığında devam ettim.2

"Bu iş öyle kendiliğinden kapanacak bir şey değil. Şikayetçi olman lazım. Hem seni kaçırmaya çalıştıkları için hem darp..." sözlerimi başını iki yana sallayarak böldü.1

"Olmaz. Siz onların kim olduğunu bilmiyorsunuz. Çıkacaklar. Er yada geç oradan çıkacaklar yeniden peşime düşecekler."1

"Düşemezler. Düşerlerse de düşmemeleri gerektiğini çok güzel görürler." dediğinde Celil hepimizin kaşları havalandı.1

"Valla güzelim onlar asıl bizim kim olduğumuzu bilmiyor." dedi Karaca.1

"Aynen, öyle bir sert kayaya tosladılar ki çöldeki bedevi bile onlardan daha şanslıdır." diye eklediğinde Yusuf hemen yanındaki Salim dirseği ile dürttü. Gözlerimi devirip başımı iki sallarken bakışlarım yeniden Öykü'yü buldu.1

"Bu nişanlılık olayı ne? Senden habersiz mi nişanladılar seni? " diye sorduğumda başını salladı usulca.1

"Nişanlım olduğunu söyleyen adam, halamın üvey oğlu. Halamın çocuğu olmadığı için istiyor ki ben üvey oğlu ile evleneyim. Çünkü Adana'nın zenginlerinden kocası ve oldukça yaşlı. Eğer ben evlenirsem onunda lüks içerisindeki hayatı devam edecek. Babamı da ikna etti. Annem yok gibi zaten. " dedi sonlara doğru düşen sesi ile sonra bakışlarını yeniden kucağına çevirip devam etti.1

"Sınava abilerimin ve babamın haberi olmadan hazırlanıp girdim. Tam kurtuldum derken..." yüzünü kapatıp derince ofladı.1

"Off! Anca ölünce kurtulucam." dediğinde yanında oturan Ayşe yalandan vurdu omzuna.1

"Salak salak konuşma. Onlar geberip gitsin mümkünse, sen niye ölüyormuşsun?" dediğinde cevap vermedi Öykü. Sıkıntılı bir nefes vererek ayağa kalktığımda tüm gözler bana çevrildi.2

"Hadi gidelim, ifadeni verelim. Darp raporu da almamız lazım. Bütün hukukî süreçlerde yanında olacağız canım. Sana söz veriyorum bunu yapanların yanına kâr kalmayacak. " dediğimde minnet dolu şekilde dolu dolu gözlerle yüzüme baktı.1

Ayşe başını salladı. “İstersen biz de geliriz.”

Kamile Öykü’nün elini tutup gülümsedi. “Tabi yaa! Canlarına okuruz onların. " diye ayağa kalkıp Öykü'yü de kaldırdı.1

"Siz gelmiyorsunuz kızlar. Siz burada kalın arkadaşınızı sağ salim geri getireceğiz. Hadi Öykü!" dediğimde başını hızlı hızlı sallayıp yanıma adımladı.

" Ben de geliyorum. " diye yaslandığı duvardan doğruldu Celil.1

" Tamamdır." yönümü arkamızda hareketlenen arkadaşlarıma dönüp

"Biz üçümüz gidip gelelim. Burası size emanet. " dedim.

"Dikkatli olun." diye mırıldandı Karaca.

Kapıya doğru yönelmişken kapıda beliren Mahir ve Tuna ile olduğunuz yerde duraksadık. Mahir'in bakışları ilk beni bulurken kaşlarını hafifçe çattı.1

" İfadeye mi? " diye sorduğunda başımı sallayarak onayladım.1

"Celil ile ben Öykü'yü götürüp gelicez." dedim.1

"Ben de geliyorum. " dedi. Bakışları arka tarafta bizimkileri bulurken devam etti. "Buralar size emanet." diye benim sözlerimi yinelediğinde hafifçe gülümsedim.1

"Merak etmeyin komutanım." dedi Serdar.

Ağır adımlar ile kapıya ulaştığımızda en önde Celil vardı. Ben kapıyı açarken Mahir, göz ucuyla ona bakıp cebinden çıkardığı anahtarı uzattı.

“Siz geçin ben geliyorum hemen. ” dedi.

Evin yan tarafında kalan alanda kalabalığın sesi geliyordu. Biz Mahir'in arabasına geçerken o bahçeye geçti. Muhtemelen amcasına haber verecekti.

Kilidini açtığım arabanın arka kapısını Öykü için açarken bizi izleyen Celile bakıp,1

“Sen öne geç Celil. ” dedim. Ben de Öykü’nün yanına oturdum. Çok geçmeden Mahir de geldiğinde yola koyulduk.

Arabanın içerisinde derin bir sessizlik hakimdi. Radyodan düşük sesle bir türkü çalarken arada Mahir ile dikiz aynasından göz göze geliyorduk sık sık. Bakışlarım arada da yanımdaki kızcağıza düşüyordu.2

Ellerini dizlerinde birleştirmiş, başını camdan dışarı çevirmişti.

Mahir sesi ile arabaya hakim olan sessizlik de bozuldu.

"Emniyetten önce hastaneye uğrayacağız. Darp raporu almamız lazım. O rapor, onların ensesinde bir gölge gibi duracak." dediğinde Öykü başını salladı.1

“Sen sadece tüm olanları anlat kardeşim. Geri kalanı biz hallederiz.” Diye de eklediğinde Mahir elimi Öykü'nün kucağındaki ellerinin üzerine bıraktım.1

" Korkma olur mu? Sana ne yaşattılarsa anlat güzelim. " dediğimde minnet dolu gözlerle gözlerime bakarken başını salladı.1

Az sonra hastane binası gözüktüğünde Mahir arabayı acil giriş kapısının önüne yanaştırdı. Celil hızla indi ve arka kapıyı açtığında önce ben sonra Öykü arabadan indik.1

Buradaki işlemleri hızlı bir şekilde halledip çok da uzağımızda olmayan emniyet için yeniden araca geçmiştik. Emniyete vardığımızda Öykü’nün yüzündeki renk iyice solmuştu. Belli ki içini kemiren endişe büyüyordu.

"Leyla abla, onlarla karşılaşmayız değil mi?" diye sorduğunda anlayışlı bir şekilde gülümseyerek yüzüne baktım.

"Korkma canım, onlar şuan nezaretteler. İfademizi verip hemen burada ayrılacağız."

Sözlerim karşısında başını sallasa da emin olamıyordu belli ki etrafa araştıran bakışlar atıyordu. Önümüze çıkan görevli memulara Mahir durumu kısaca açıklandığında sağolsun onlar da hemen yönlendirmişlerdi ifade odasına bizi.

İfade odasına geçmeden önce Mahir ve ben ifadeyi alacak komiser yardımcısı ve memur ile konuşup kendimizi tanıntıp şikayetimizi bildirdikten sonra sıra Öykü'ye gelmişti. Dışarı çıktığımızda koridordaki sandalye de önüne bakar şekilde oturan Öykü’nün bakışları beni buldu. Ayağa kalktığında ben de bir kaç adımda yanı gidip kolunu tuttum.

"Sen de sıra güzelim. Tüm her şeyi anlat. İçeride yalnız olacaksın ama biz dışarıda seni bekliyor olacağız tamam mı? Korkma! " dedim. Karasız bir şekilde yüzüme bakarken dudakları aralandı ama bir şey demedi sadece başını salladı ve içeri girdi.1

Kapı kapandıktan sonra ben, Mahir ve Celil sıralı sandalyelere oturduk. Hepimizin üzerinde bir gerginlik vardı. Derin bir şekilde nefes alıp verdiğim de çıkan nefesim of diye çıkmıştı dudaklarımın arasından.

" Sıkma canını yavrum. Halledeceğiz." dediğinde Mahir bakışlarım ona döndü.1

"Bilmiyorum Mahir. Kızcağız için zor bir durum. Hayatında ailesinin desteğini hissedeceği bir dönemde bunları yaşamak... Bedeli onun için düşündüğümüzden ağır olabilir." dedim1

"Yaşayıp göreceğiz. En iyi ihtimal peşini bırakacaklar hem de desteklerini kesecekler ki anladığım kadarıyla da bir destek söz konusu da değil. Biz de elimizi üzerinden çekmeyiz." dediğinde burukça gülümseyip başımı salladım. Başımı omuzlarına bıraktığımda alnıma bir öpücük bırakıp belimdeki turşunu sıklaştırdı. Celil ise az ilerimizde sessizce oturuyordu.1

Zaman ağır akmıştı. Yaklaşık yirmi dakika sonra kapı açıldı. Öykü dışarı çıktığında gözleri kızarmıştı ama yüzünde daha dik bir ifade vardı.1

"İyi misin?" diye sordum hemen yanında gidip kolunu tuttum usulca.

"İyiyim abla." dedi hafifçe tebbessüm ederken.

Ben de tıpkı onun gibi gülümserken elimi omzuna attım.

Karakoldan çıkıp eve geldiğimizde bahçedeki kalabalık da dağılmıştı. Bizimkiler bahçede sessizce oturmuş, belli ki bizi bekliyorlardı. Mahir, ben ve Celil onların yanına geçerken Ayşe ile Kamile, Öykü’yü içeriye götürmüştü.1

Bahçenin kenarındaki zeytin ağacının altında gündüzden binbir emekle hazırladığımız masalardan birine oturmuştuk. Ev halkı da içeri geçip bizi kendi halimize bırakmıştı.1

Tuna’nın sesi sessizliği ilk delen oldu.

“Kızı sonsuza kadar koruyamayız biliyorsunuz değil mi? Hele ki burada.”2

Herkesin bakışı ona dönmüştü bir anda.

“Tuna doğru söylüyor. Uzaklaştırma ve koruma kararının pek bir caydırıcılığı yok bu ülkede. Adamlar fırsatını bulduğunda gözünü karartıp tek bir kurşunla, kanunların koruduğu kadınları katlediyor.” dedi Karaca.1

Dudaklarımı istemsizce büzdüm. Ne kadar doğruydu… Her gün başka bir kadının haberini alıyorduk. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu, aynı sofraya oturduğu, hayaller kurduğu adamlar tarafından öldürülüyorlardı. Birlikte kurdukları hayalleri yerle bir eden bir silah sesiyle gidiyorlardı.1

Bakışlarım bahçenin içerisindeki ağaçlar üzerinde dalgınca gezinirken

“Öykü için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. ” Diye mırıldandım. Sıkıntı ile derin bir nefes alıp devam ettim.2

“Her adımını korkuyla atacak artık. Arkasını dönüp bakmadan yürüyemeyecek. Kapı çalsa irkilecek. Gölge görse ürkecek.”1

Sözlerim ile yeniden bir sessizlik indi üzerimize.

"Üzerinden elimizi çekmeyeceğiz güzelim. Bir şekilde yolunu bulacağım. Aile ile uzlaşmamız gerekiyorsa ulaşırız saklamamız gerekiyorsa saklarız ama bir yolunu bulacağım." dediğinde Mahir burukça gülümsedim yine.1

"Umarım canım. Umarım dediğin gibi olur da hayatının baharında bir çiçek daha solmaz. Kızcağızın şu hayatta güvenebileceği tek bir insan yok. Şunu arayın gelsin yanıma demedi, diyemedi. Daha saatler önce tanıdığı bize güvenmekten başka çaresi yoktu." Dediğimde Mahir ellerimi ellerinin arasında alarak tüy gibi okşadı.2

" Biz de o güveni boşa çıkarmayız o vakit. Üzme kendini bulacağız bir hal çaresini. Tamam? " dedi başını hafifçe eğerken güven veren bakışları ile ruhumu okşuyordu yine. Başımı hafifçe salladım.

“Benim aslında aklıma bir şey geliyor ama olur mu bilmiyorum? ” Dediğinde Yusuf hepimizin bakışı ona döndü.1

“Kızı İstanbul’a götürelim.” Diye eklediğinde yine derin bri sessizlik oldu. Durumun olabilitesini tartıyordu herkes kendince içinde.1

“Yani buraya göre orada korumamız daha kolay olur. İstanbul kalabalık. Orada kızı saklamak, izini kaybettirmek daha kolay olabilir. Ama bilemedim ben de.” dedi Tuna elini çenesinde düşünürken başparmağıyla yanağını ovuyordu.1

“Ama nasıl? Kim bakacak? Nerede kalacak?” diye hepimizin aklındaki soruları tek tek sıraladı Didem.1

Karaca hemen cevapladı.

“ Kadın sığınma evi olabilir. "1

"Ama bu kızcağızın bir okulu var Karaca. Hadi diyelim bir dönem burada sakladık. Sonrasında ne olacak. Sonsuza kadar saklanamaz. Bu pisliklerin peşini bıraktığından nasıl emin olacağız? " dediğimde dudaklarını büzdü.1

“Öyle bir şey düşünmeliyiz ki, karşı taraf kızın peşini bırakmalı.” dediğinde Mahir hepimizin bakışları ona döndü bu sefer.1

“Ama ne?"

“Yani… kimliğini değiştirmeyi düşünsek?” dediğinde TunaKaraca hemen araya girdi.1

“Yeni isim, yeni soyadı… belki İstanbul’da yeni bir hayat. Devlet bu tip durumlarda destek veriyor, çocuk koruma birimleri de dahil olabilir.”1

“Evet işe yarayabilir. Ama sırf o adamlar yüzünden böyle bir hayatı yaşamasını şahsen gururuma yediremiyorum. ” dedim kısık sesle,1

"Leylacım. Bu kızcağız ile 7/24 beraber olamayız. Kimse olamaz. Ben de istemezdim ama aklıma başka bir şey gelmiyor." dedi üzgün bir sesle Karaca da.1

“Aslında benim aklıma bir şey geliyor ama? ” derken Tuna'nın bakışları Celil'e kaymıştı. Hepimiz susmuş devam etmesini bekliyorduk.1

"Bu adamlar kızın Celil'e kaçtığını zannetmiyor mu?" dediğin de Mahir tamamladı sözlerini.1

"Nikah?"1

Tuna ellini şıklatıp işaret parmağı ile Mahir'i onaylarken devam etti.

"Bu adamları ancak bu kızın başka biri ile evlendirmesi durdurur. Bir de evlendiği kişi asker olunca zannetmiyorum ki bulaşmak istesinler." dedi. Masada derin bir sessizlik hakim iken aslında hepimiz bir tek kişiden bu işin olurunun cevabını duymayı bekliyorduk.2

" Dediğinde haklı olabilirsin. Ama bu bizim kararımızla olacak bir şey değil." dedi Mahir hemen karşısında oturan Celil'e bakarken. Celil gözlerini Mahir'e dikmiş kendi içinde durum değerlendirmesi yaparken başını hafifçe eğdi.1

“Eğer işe yarayacaksa, Öykü de kabul ederse ben bu nikâha hazırım.” dedi kendinden emin bir sesle.2

"Öykü ile ben konuşurum." diyerek ayağa kalktım. Ağır adımlar ile ilerlerken hemen arkamdan gelen Celil'in seslenmesi ile durdum olduğum yerde.

"Yenge!" hemen yanımda dururken soran gözlerle yüzüne baktım.1

"Ben de geleyim seninle. Yalnış anlaşılmak istemiyorum. Niyetimizin sadece onu korumak olduğunu bilsin isterim." dedi.1

Başımı onaylar gibi sallayarak devam ettim. O da yanımda benimle birlikte yürüdü. İçeri girdiğimiz de salona doğru ilerledik. Muzaffer amca ve Zarife nine koltukta oturmuş televizyon izliyorlardı. Bakışları bizi bulduğunda Muzaffer amca televizyon kumandasını dizine bırakarak hafifçe doğruldu. Gözlüğünün üzerinden baktı bize.2

"Bir şey mi istediniz evladım?" diye sorduğunda hafifçe gülümsedim.1

"Öykü ile biraz konuşmamız gerekiyor, Muzaffer amca yukarıdalar mı? " dedim.

"Ayşe'nin odasına çıktılar kızım. Bir şey yok değil mi? " dediğinde başımı ili yana salladım.

"Yok bir şey Muzaffer amca, sadece bir bakalım dedik Celil ile. Konuşmamız lazım da ben bir bakayım. " dedim. Bakışlarım gözlerini Celil'e dikmiş Zarife nineye döndü.3

Zarife Nine gözlüğünü hafifçe burnunun ucuna indirip Celil’i baştan aşağı inceler gibi bakıyordu.1

Yeni kurban is loading.1

Başını yana eğdi, gözlerini kıstı.

“ Karaoğlan!” dedi bastonunun ucunu yere hafifçe vururken. Celil önce etrafına baktı, sonra kendisini işaret etti.1

“Ben mi?”1

“Yok, arkandaki sandalye! Tabi ki sen. Ne bu akşam vakti bekar kızların odasına girmeler bakim? ”1

Celil’in yüzü kızardı, öylece kala kaldı.2

Muzaffer Amca boğazını hafifçe temizledi.

“Ana, daha çocuklara hoş geldin demeden sorguya çekmeye başladın.” deyince Zarife nene ona da el attı.

“Sen sus Muzaffer! Yaşlandıkça sana da bir haller oldu. Adam bekar kızın odasına girecek sen de böyle şam babası gibi oturacaksın. " dedi cık cıklarken.1

" Fesubhanallah. Valla senin de yaşlandıkça ağzından çıkanları kulakların duymaz oldu. " yüzünü buşruturarak yandan bir bakış atıp bize çevirdi yine gözlerini.

" Ne işin var senin bekar kızların odasında de bakim? " dedi. Gülememek için dudaklarımı birbirine iyice bastırdım. Nenenin menziline girmeye hiç niyetim yoktu.2

" Nenem sen yanlış anladın. Öykü hanım ile konuşacaktık Leyla yengemle." diyince kaşları havalandı Zarife nenenin.1

" Demek onu kestirdin gözüne. " dedi şak diye.1

Celil panikle ellerini havada sallarken hızlıca cevap verdi.

“Y-yok öyle bir şey, yanlış anladınız, öyle değil... sadece konuşacağız.”1

Zarife Nine gözlüklerini hafifçe burnunun ucuna indirip Celil’e dik dik baktı. Dudakları bilmiş bir eda ile iki yana kıvrılırken,

“Evlâdım, ben üç oğlan büyüttüm. Birinin gözünde parıldama varsa, on metre öteden anlarım.” dedi1

Celil ellerini panikle yüzüne götürdü.

“Yok vallahi yok! Parıldama marıldama yok! Bizim mevzu başka bir şey.”1

"Mevzu derin diyorsun ha."3

Ben başımı yana çevirip zar zor tutuyordum kahkahamı. Muzaffer Amca yeniden girdi araya.

“Ana, bırak çocukları. Bak Leyla da yanında. Ayıp ediyorsun.”

Zarife Nine omzunu silkti.

“Kim olursa olsun. Niyeti bozmuş adamı kimse tutamaz."1

Celil, o sırada burnunun ucuna kadar kızarmıştı. Boğazını temizleyip kibarca konuşmaya çalıştı.1

“Nenem valla ayıp oluyor ama yani niyeti bozmuş mozmuş. Sadece Öykü hanımın güvenliği için konuşacağız.”1

Zarife Nine bir elini havaya kaldırıp Celil’in sözünü kesti.

“Ben yaşlıyım ama ahmak değilim evlâdım. Kız kısmısına sahip çıkmak isteyen erkek, ya gönlünü vermiştir ya da niyetini... Allah ayrımına varmayı nasip etsin. Gerisi teferruat.”1

Sonra bastonu ile beni işaret edip,

“Gelin hanım sen çık indir kızı. Olmaz öyle bekar oğlan kızların odasına çıkamaz. Sonra neyse mevzusu konuşsun karaoğlan. Aman ha yanlarından ayrılmayasın. Adet usül öyledir." dediğinde komutanından emir almış asker gibi başımı salladım.1

"Sen hiç merak etme nenem bir dakika yalnız bırakmam. " dedim zorla gülmemi bastırmaya çalışırken.1

"Sen yapma yenge bari ya! " dedi ağzının içinde Celil omzumu silktim ona da.1

" Hadi size iyi akşamlar ben Öykü'yü çağırayım." diyip arkamı döndüm. Bir adım atmıştım ki aklıma gelen ile Celil' e döndüm.

" Sen kış bahçesine geç, biz de geliyoruz." dedim. Hızlıca merdivenleri çıkıp kızların odasının önüne geldiğimde mırın mırın sesleri geliyordu dışarıya. Kapıyı çalıp usulca içeriye girdiğimde yataklara oturmuş şekilde sohbet eden kızların bakışları bana döndü.

" Öykü'cüm biraz konuşabilir miyiz? Dışarıda..." dediğimde başını usulca salladı ama arkadaşlarından onay almak ister gibi gözleri önce Ayşe’ye, sonra Kamile’ye kaydı.

Ayşe yavaşça başını sallarken hemen yanında oturan Kamile de usulca Öykü’nün elini sıktı.

Odadan çıktığımızda elimi Öykü'nün omzuna attım.

“Gel canım kış bahçesine geçelim. ” dedim yumuşak bir ses tonu ile.

Merdivenleri usul yavaş indik. Öykü sessizdi. Ben de çok zorlamadım konuşturmak için. Evin dış kapısını usulca aralayıp kış bahçesine doğru ilerlemeye başladık.

Gözüm istemsizce ileride bahçede sesleri gelen bizimkilere kaydı. Gözlerim hızlıca grubun hepsinin üzerinde tek tek gezinirken Mahir'i görememem ile kaşlarım çatıldı.

“Nereye gitti bu ya?” diye kendi kendime mırıldandığımda Öykü başını hafifçe bana çevirdi. Kaşları merakla kalkmıştı.1

“Bir şey mi dedin abla?”

“Ha, yok. Öyle… kendi kendime konuşuyorum,” deyip gülümseyerek geçiştirdim.

Kış bahçesinin kapısının kolunu çevirip içeri girdiğimizde ise göz göze geldiğimiz ilk şey, iki çift bakış oldu.

Karşıdaki koltuklarda Mahir ve Celil oturuyordu. Mahir’in dirsekleri dizlerine yaslanmış, elleri birbirine kenetliydi. Başını kapının açılmasıyla yavaşça kaldırdı. Gözleri önce bana, sonra Öykü’ye kaydı. Sessizce doğrulduğu yerden kalktı.1

Celil de hemen toparlandı, oturuşunu düzeltti. Gözleri Öykü’deydi ama yüzünde biraz gergin bir ifade vardı.

"Buyrun, oturun lütfen. ” dedi Mahir.

Öykü sobanın yanındaki koltuğa oturdu, ellerini kucağında birleştirdi. Gözlerini yere dikmişti ama yüzünde şaşkınlıkla karışık bir merak vardı.

Ben de onun yanına, biraz eğilerek oturdum. “Öykü’cüğüm...” dedim yumuşak bir sesle. “Konuşmamız gereken bir konu var seninle.” Gözlerim bir an karşımdaki Mahir ve Celil’in üzerinde gezindi.1

Öykü başını salladı. Dudaklarının kenarı gerilmişti. “Dinliyorum.” dedi içine kaçan bir sesle.

“Abinler ve bu… seninle evlenmek isteyen kuzenin... Ne kadar kalmaları için uğraşsak da, ne yazık ki eninde sonunda çıkacaklar.”1

Öykü’nün omuzları hafifçe çöktü. Gözlerini benden kaçırdı, sonra yavaşça Mahir’e çevirdi.

“Biliyorum Mahir abi. Eninde sonunda yine çıkacaklar karşıma. Vazgeçmeyecekler. Siz bilmezsiniz onları. Kimseden korkuları yok onların. "dedi. Sonlara doğru sesi iyice çatallaşmıştı.

" Aslında bir yol var. " dediğimde anlamaz gözlerle yüzüme baktı.

Celil yerinde rahatsız bir şekilde hafifçe kıpırdandı, boğazını temizledi ama konuşmadı. Öykü bir an başını ona çevirdi, ama çok tutmadı üzerinde bakışlarını.1

Soğuk ellerini ellerimin arasına aldım. Elleriyle birlikte gözleri de bana döndü, ama bakışlarında hâlâ korkulu bir bekleyiş vardı.

“Bir yol var. ” dedim tekrar, sesimi olabildiğince yumuşatarak.

“Kısa vadede seni koruyacak bir yol. Kalıcı değil, mecburi de değil ama... bir çıkış kapısı olabilir.”1

Öykü’nün kaşları çatıldı. Dudaklarının kenarı oynadı, sormak istiyor gibiydi ama sesi çıkmadı.

“Anlaşmalı bir evlilikten söz ediyoruz. ” dedim açıkça. Öykü'nün gözleri kocaman açılırken ellerini elimden çekip hışımla geri çekildi.1

"Evlilikten mi? B-ben o adamla mı evleneyim? Bu mu çözüm yolu? Onunla mı anlaşacaksınız?" diye peş peş sıraladı sitemli sorularını. Elim ile omzuna dokundum.1

“Sakin ol güzelim. ” dedim, sesim neredeyse bir fısıltıya dönmüştü.

“Seni öyle bir şeye zorlar mıyız hiç? Ne yaşadığını, ne korkuların olduğunu biliyoruz. Biz düşündük ki... bu adamlar senin Celil'e karşı duyguların var sanıyor. Eğer gerçekten Celil'le aranda bir nikah olursa… belki de peşini bırakırlar. Bu sadece onlara karşı bir oyun. Gerçek bir evlilik değil, Seni koruyacak bir kalkan.1

Öykü gözleri yer söylediklerimi dinlerken başını başını hafifçe yana çevirdi, Celil’e doğru bakmadan konuştu:

“Ama nasıl olur? Hem Celil abiye yeteri kadar bela oldum diye üzülürken... Ya benim yüzümden ona da bir şey yaparlarsa?”1

Celil de sonunda başını hafifçe kaldırdı.

“Öykü. ” dedi. “Sen bana asla bela olmadın. Ben bu teklifi kendi irademle kabul ettim. Seni korumak için bir şey yapabiliyorsam… bu, bana yük değil, bir görevdir. Ayrıca... bu adamlar beni sandıkları kadar tanımıyorlar. Ben öyle kolay geri adım atan, onların korkutacağı biri değilim.”4

"Ben bilmiyorum. Bu onları durdurur mu, işe yarar mı bilmiyorum?" dediğinde anlayışlı bir şekilde gülümseyerek eline uzandım.1

“Durduracak, emin ol. ” dedim güven verici bir sesle. “Celil bir asker. Öyle her önüne gelenin bulaşabileceği, sıradan biri değil. Üstelik biz de yanında olacağız. Seni yalnız bırakmayacağız.”2

Öykü’nün kaşları yeniden çatıldı. Gözleri yüzümde gezinirken sanki kelimelerin içini arıyordu. Söylediklerime inanmak istiyor ama hâlâ bir şeyler eksik kalıyordu gözlerinde. Dudaklarımı büzerek hafifçe başımı eğdim. Göz göze geldiğimizde, yutkunarak yavaşça devam ettim.

“Eğer kabul edersen… bizimle birlikte İstanbul’a geleceksin.”1

Öykü’nün gözleri bir anlığına kocaman açıldı.

“Ama… nasıl olur? Okulum var benim. Okulumu mu bırakacağım?” dedi çatallaşan sesi ile. Kızcağıza şok üstüne şok yaşatıyorduk.1

O an dizlerimin üzerine biraz daha yaklaştım ona.

“Hayır güzelim, bırakmayacaksın. Zaten ilk yılın bitmesine bir kaç ay kaldı. Bir şekilde burada ilk yılını biterecek sonrasında ise İstanbul'da bir okulda devam etmen için uğraşacağız. ”

Öykü gözlerini yere indirdi. Parmaklarını birbirine kenetledi, oynayıp durdu. Düşünüyordu. Gözlerinde çelişki vardı, ama ilk defa korkunun içine biraz umut karışmış gibiydi. Birkaç saniyeden uzun bir süreden sonra, neredeyse duyulmayacak bir sesle fısıldadı.1

“Ben... Düşünebilir miyim biraz? ” dedi.1

Bir an durdum. Gözlerinin içine bakarak anlayışla gülümsedim.

“Tamam canım. Senin için de tabi aniden böyle bir teklif de şok edici oldu. Düşün tabi.” Ayağa kalkıp tek tek yüzümüze baktı dolu gözlerle.

"Ben çok teşekkür ederim. Hayatımın hiç bir döneminde bu denli benim için uğraşıp çabalamamıştı kimse."1

Mahir yaslandığı duvardan usulca doğrulup tam Öykü'nün karşısına geçti.

“Sana söz veriyorum Öykü. ” dedi. “Ne sen zarar göreceksin, ne de Celil. Bu işin her adımını biz kontrol edeceğiz. Ailenden, onların adamlarından, hatta kendi gölgenden bile seni koruyacağız. Sen kararını ver. Evet dersen planımız ortada. Yok ben istemiyorum dersen de yeni bir plan ile yine seni koruyacağız. Ama bu anlaşmalı evlilik daha garanti olacak gibi.”1

Öykü gözlerini yere indirdi. Parmak uçları birbirine dokunuyordu, sanki görünmez bir karar terazisini tartıyormuş gibi.

Sonunda yavaşça başını kaldırdı, önce Celil’e sonra bana baktı. Gözleri hâlâ nemliydi ama bu sefer içinde sadece korku değil, kararın kıyısında bekleyen bir cesaret de vardı.

"Ben kabul ediyorum."2

Sözleriyle birlikte odadaki hava biraz yumuşadı. Celil'in dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi. Derin bir nefes verdim.1

"Emin ol en doğru kararı verdin. Pişman olmayacaksın. " diyerek kollarımın arasına aldım onu.1

Geriye doğru çekildiğinde yandan bir bakış ile Celil'e baktı.

"İnşallah abla."

“ Neyse ben çıkayım. Size iyi akşamlar.” diye ekledi ve çıkışa doğru ilerlemeye başladı.

Celil oturduğu yerden kalkıp kısa bir baş selamı verip o da Öykü'nün ardından aceleci adımlar ile çıktı.1

Kapı kapanınca ortam bir anda sessizliğe gömüldü. Kendimi hemen arkamdaki koltuğa bırakırken,

“Ne gündü ama?” dedim, yorgun ama içten bir sesle.1

Mahir sessizce yanıma oturdu. Koltukta uzanmış başımı ona çevirdiğimde gözleri gülüyordu. Yüzüme baktı uzun uzun, bir şey söylemeden. Gözlerinin içindeki huzur bana da geçti, dudaklarımda istemsiz bir tebessüm belirdi.

Kolumdan nazikçe tuttu.

“Gel buraya. ” dedi alçak bir tonla, yumuşacık.

Hiç direnmeden, severek yaklaştım. Sırtım göğsüne denk geldiğinde kollarını usulca sardı belime. O an, dünya dışarıda kalmış gibiydi. Başını boynumun hemen altına yerleştirdi. Tenimde nefesini hissettim. Derin, yavaş nefesler alıyordu. Sanki sadece kokumu değil, içimdeki tüm yorgunluğu da çekip almak ister gibiydi.1

“Biraz böyle kalalım” dedi boğuk bir sesle.1

Gözlerimi kapattım, yüzümde gülümseme vardı. Sessizliğimizi bozmadan fısıldadım.

“Çok mu özledin beni?”

Bir ‘hımm’ sesi çıktı sadece dudaklarının arasından. Ne tam bir cevap, ne de bir inkâr. Ama hissettirdiği şey çok daha fazlasıydı.

"Yalancı…” dedim gülümseyerek, yalandan bir homurdanmayla. “Hep yan yanaydık biz. Ne zaman özleyecek vakit buldun ki?”2

Başını usulca omzuma koydu. Parmak uçları yavaşça kolumda gezindi, dokunuşu hem tanıdık hem de özlem doluydu. Nefesi boynuma değdiğinde ürperdim.

“Sana o kadar zamandır hasretim ki…” dedi, sesi boğuk ama netti. “ Öyle üç beş güne geçecek bir şey değil Leylam. ”1

Elimi usulca göğsüne tam kalbinin üzerine koydum, ritmini hissettim.

“O kadar yakınken bile mi?” dedim daha çok konuşsun daha çok hissettirsin istedim bencilce bir istekle.

Başını hafifçe kaldırdı, yanak yanağa geldik. Yüzüme dönüp içimi sıcacık eden bakışları ile gözlerim en içine baktı. Elini kaldırıp usulca yanağıma götürürken tüy gibi dokunuşları ile göz kapaklarım titredi.

“Bana bakmadığın her an... bakışlarını, Benimle konuşmadığın her an... sesini, Bana dokunmadığın her an... dokunuşlarını özlüyorum. ” dedi.2

Sözleri, kalbimin duvarlarına çarpıp yankılandı. Bir an nefes almayı unuttum. Biz buna Mahir Turanşah etkisi diyorduk. Hipnoz olmuş gibi gözlerine bakarken,

"Bu kadar çok mu seviyorsun beni?" diye fısıldadım. Eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı.

"Sence?" dedi geri çekilirken göz kırptı kalbime zarar bir manzara sunarken. Yalandan kaşlarımı çattım.

"Yaa soruma soruyla cevap verme." Eğilip bu sefer alnımdan öptü hafifçe geri çekilirken gülen gözlerle yüzüme baktı.

"Çok desem az kalır. Aklımı kaybedecek, canımı verecek, neyim var ise önüne serecek kadar seviyorum. ” dedi ardından eli ile burnuma hafif bir fiske vurdu gülerek.1

" Oldu mu? "dedi. Gülmemi bastırmaya çalışırken nazlı nazlı baktım.1

"Oldu." Dedim başımı göğsüne bırakırken.

Göğsünde atan kalbini en yakından hissederken huzurla derin bir nefes aldım. Sevdiğim ise parmaklarımı usulca avucunun içine yerleştirdi, parmak aralarımız birbirine karıştı.

Başımı göğsüne yasladım. Gözlerimi kapattım. Kalbinin ritmiyle nefesim aynı düzene girdi. Dışarıda rüzgar belki hala uğulduyordu, hayat devam ediyordu, ama biz… sadece birbirimize sarılarak dünyanın en sessiz, en huzurlu yerini bulmuştuk. İhtiyaçtı artık bizim için, sadece bize ait olan anlarda huzuru birlikte yaşamak.

“Çıkmamız lazım, biliyorsun değil mi?” diye mırıldandım, göğsüne yaslı halde, ama hiç ayrılmak istemeyerek.1

Mahir bir kez daha o meşhur “hımm”ıyla cevap verdi. Dudaklarımdan gülüşüm kaçarken o bunu fırsat bilip belime biraz daha sıkı sarıldı.

Sanki bu küçük direnişiyle zamanı durdurabilirmiş gibi.

“Mahir…” dedim bu kez adını biraz daha vurgulayarak, son hecesini uzatıp biraz da nazla.

Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünde, içimi ısıtan o huzurlu ifade… Bakışları, sanki vedaya hazırlanır gibi, yavaş yavaş gezdi yüzümde. Kaşlarımın arasında, burnumda, dudak kenarımda durdu uzun uzun… Parmak uçlarıyla bir tutam saçı kulağımın arkasına itti usulca.

“Hadi…” dedim kısık bir sesle, başımla kapıyı işaret ederek. Ben de hiç istemiyordum ondan ayrılmayı ama bizi bekleyen misafirlerimiz vardı.

“Ayrılık vakti diyorsun ha…” dedi alaycı bir ciddiyetle, dudaklarının kenarını aşağı çekerek yalandan üzülmüş gibi yaptı.1

Yumruk yaptığım elimi hafifçe göğsüne vurdum, “Drama yapma.” dedim sırıtarak.

Göğsüme dokunduğu yerden elimi tuttu, öptü. Dudaklarının sıcaklığıyla birlikte parmak uçlarıma yayılan bir his dolaştı içimde.

"Ben yapmayım da kim yapsın acaba?" dedi gülerek. Kendimle birlikte onunda ayağa kaldırdım. Koluna girmiş halde kapıya doğru sürükler gibi götürürken bir yandan da söyleniyordum.

"Bir de bayıl istersen Feriha!” dedim alaycı bir gülümsemeyle.1

"Feriha kim?" deyince, olduğum yerde durup döndüm ona. Kaşları çatılmış, kafası karışmıştı. Ciddiydi. Gerçekten anlamamıştı.1

"Ya... aman işte, öyle derler ya!" dedim elimle bir şeyleri savuşturur gibi yaparak. "Böyle bir şeyi senin gibi abartanlara. Bir dizi vardı oradan replik. Uzun hikaye. "

Kollarını göğsünde birleştirip başını hafif yana eğdi. Ağzının içinde belli belirsiz bir homurtuyla bir şeyler mırıldandı.

"Ulan..." dedi yarı iç çeker gibi. "Hasretiz diyoruz, methiyeler düzüyoruz, sonunda Feriha oluyoruz."1

O kadar tatlıydı ki dayanamadım. Dudaklarımda kocaman bir gülümsemeyle uzandım, yanaklarını tuttum iki elimle, hafifçe sıkar gibi yaptım. Yine huysuzlandı, hemen kendini geri çekmeye çalıştı ama tam kaçamadan bileklerinden yakaladım.1

"Yerim ben senin o huysuz ifadeni." dedim kıkırdayarak.

"Yapma şunu..." dedi ama sesi güler gibiydi. Koluna yeniden girdim sürükler gibi ardımdan çekiştirmeye başladım.

“Yürü bakalım Feriha’m. ” dedim göz kırparak.1

"Aman ne komik!" diye huysuzca mırıldandı.1

Kış bahçesinden çıkıp eve geçtiğimiz de herkes salonda oturmuş keyifli bir muhabbetin içerisindeydiler. İçeri girdiğimiz de bakışlar bizi buldu.

"Neredesiniz be abi? Kız ikna olmadı mı?" dediğinde Tuna ortamda Celil ve Öykü'nün olmadığını fark ettim.3

"Kabul etti. Yarın bu işi halledeceğiz. Benim bir kaç telefon görüşmesi yapmam lazım." diyerek çıktı Mahir odadan. Bakışlarım salondan çıkan sevdiğimin üzerindeyken Karaca' nın konuşması ile ona döndü.1

"Celil ile Öykü nerede?" diyince dudaklarımı büzdüm.1

"Bilmem, konuşuyorlardır belki. Bizden önce çıkmışlardı. " dedim. Muzaffer amca ve Hacer teyze ile kızlara da kısaca durumu özet geçtim.1

Öykü gibi onlar da şaşkınlıkla karşılarken sonrasında Öykü için en mantıklı olanın bu olacağı konusunda onlar da ikna olmuşlardı. Yalnızca kızlar Öykü'nün İstanbul' a gidecek olmasına çok üzülmüşlerdi.1

Çok geçmeden kapıdan önde Mahir arkasında ise Öykü ve Celil içeri girdiklerinde odadaki sesler bir anda azaldı. Gözler farkında olmadan ikisine çevrildi. Celil her zamanki gibi ciddi ve sakin görünüyordu, ama Öykü’nün gözlerinde belli belirsiz bir huzursuzluk vardı.1

Öykü kızların oturduğu masaya geçerken Celil de Yusuf'un yanındaki boşluğa oturmuştu. Mahir ise yanımdaki boşluğa oturduğunda soran gözlerle ona baktım.

“Yarın sabah itibariyle işlemler başlayacak. Celil ve Öykü, birkaç gün içinde istedikleri bir vakitte nikâhlanabilecekler.”2

İlk tepki Tuna’dan geldi.

“Vay be bu kadar hızlı mı? ”1

"Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olur. Şimdilik nezarethanedeler ama en çok üç dört gün kalırlar. Çıktıklarında bu iş bitmiş olması lazım." diye de ekledi.

Benim bakışlarım ise Öykü'nün üzerindeydi. Derin bir nefes aldı. Bakışlarını kısa bir an Celil’e çevirdi.

“Ben çok özür dilerim. Sizlerin başına böyle bir iş açtığım için." Kısa bir an duraksayıp devam etti.1

"En çok da senden Celil abi. Kimse yapmaz senin yaptığını. Bu yaptığın... Hayatım boyunca unutmayacağım. Hep minnettar kalacağım." dedi sonlara doğru sesi titremiş ağlamaklı çıkmıştı.1

"Kız yarın evlenecekler abi diyor." diye kulağıma fısıldadı Karaca. Kaşlarımı indirip kaldırdım sus der gibi.1

Celil olduğu yerden hafifçe doğruldu. Yüzünde her zamanki gibi o sakin ifadesi vardı.

“ Ben sadece o özgürlüğün önündeki bir basamağım. Kendini güvende hissettiğin an özgürsün Öykü."1

Öykü’nün yanaklarına iki damla yaş indi. Gözlerini Celil’den kaçırmadan başını eğdi. Dudakları aralandı kelimeler zar zor kırık dökük döküldü dudaklarının arasından.

"Çok teşekkür ederim Celil abi."

Karaca kulağıma daha önce fısıldadığını hatırlatmak ister gibi dirseğiyle dürttü. Bu sefer bir şey demedi ama gülümsemesini gizlemeye çalışırken gözleri parlıyordu. Hafifçe gülümsedim. Ama gözlerim tekrar Öykü’ye kaydığında, kalbimde tanıdık bir burukluk kıpırdanıyordu.

Muzaffer amca ayaklanırken,

“Pekâlâ. ” dedi yavaşça avuçlarını birbirine vurarak. “Herkes biraz soluklansın. Bu gece uzun olacak. Yarın da hepimiz için yeni bir başlangıç. Sabah ola hayrola.”

Hacer teyze de ayaklandı. " Mahir oğlum sen erkekleri al yan tarafa götür. Hazır ettik yatakları. Ayşe siz de kızlara odaları gösterin."

Muzaffer amcanın tok ama yumuşak sesi, salona yerleşen duygusal yoğunluğun üzerine bir örtü gibi serildi. Sözleriyle birlikte herkes yavaş yavaş kıpırdanmaya başladı. İç çekişler, hafif tebessümler ve derin düşüncelerle kalktı yerinden herkes.

Yarın bir nikâh kıyılacak, bir yol değişecek bir hayat kurtulacaktı. Belki de en keskin virajın sonunda çıkacaktı yıllardır beklenen o huzurlu yok.2

🌸🌸🌸🌸🌸🌸1

Bir bölümün daha sonuna geldik.3

Öykü ile Celil abisi için kısa komedi tadında bir hikaye yazma planlarım var🤓 Tabi o zaman abi mabi kalmayacak 🤭1

Diyorsunuz aman aman sen bir Zamansız'a yetiştir de o kalsın. 😁1

Neyse yoğun zamanlar inşallah geride kaldı. Gelir inşallah bundan sonra. Zaten ne kaldı şunun şurasında 🤓1

Hepinizi çok öpüyorum.1

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayınız efendim 😚1

 

Bölüm : 26.05.2025 23:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...