82. Bölüm

57. BÖLÜM

Mislanet
mislanet

Merhabalar canlarım ciğerlerim. 🤓

Yeni bölümümüz ile sizlerleyim. 🙋

Biliyorum çok beklediniz. Belki de umudu kestiniz. Ve belki de unuttunuz bizi🥹

Hakkınızdır...

Zor da olsa geri gelebildik. İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olur.

Beğeni ve güzel yorumlarınızı arsızca bekliyorum. 🤗

Medyadaki şarkı sayesinde yazdım bölümü. Benim için Zamansız'ın şarkısıdır kendileri. 🥹💕

Keyifli okumalar

🌸🌸🌸🌸🌸

Nihayet o büyük gün gelmişti. Sevdiğim ve ailesi yolda beni istemek için evimize geliyorlardı. Üzerimde pudra rengi, dizimin biraz altında biten, kısa kollu, tül ve taş detaylı bir elbise vardı. Elbiseyi seçerken, fazla abartılı olmasın ama sade de kalmasın, diyerek en az yirmi mağaza gezmiştim. Sonunda bu elbiseyi giydiğimde, aynadaki halime biraz yabancı ama biraz da umut dolu bakarken işte bu dediğimde benimle birlikte gezen Karaca ve Ecem de ellerini semaya kaldırıp sesli bir şekilde şükretmişlerdi.

Napayım canım, insan hayatında kaç kere isteniyordu değil mi ama?

Şimdi ise telefon elimde, salonda günü belli olmamış bir mahkum gibi volta atıyordum. Adımlarım hızlıydı ama yönsüzdü. Dönüp duruyordum, sanki bir şeyler yaparsam zaman da hızlanacak gibi geliyordu.

Avuç içlerim terlemişti, telefonumun ekranı parmak izlerimden bulanıktı. Koltukta oturan Karaca, Didem ve Ecem gözlerini üzerimden ayırmadan beni izliyorlardı. Her adımımda başları bir sağa, bir sola dönüyordu.

"Ayyy yeter başım döndü! " diyen Karaca'ya destek hemen yanındaki Didem'den geldi.

"Al benden de o kadar."

"Abla biraz fazla mı abartıyorsun acaba? Otur gelirler birazdan." dedi Ecem.

"Ayy napayım duramıyorum. Çok heyacanlıyım. Sanki oturursam zaman slow motion akacak." dedim.

Heyacanıma ortak olsun diye çağırdığım adamlara baktım hayıflanır gibi.

"Ulan siz ne anlarsınız sevdalının halinden." dediğimde aynı odunlukta gözlerini devirdiler teker teker.

"Abla sazın eksik kalmış bu sevdalı kombinine." dedi Ecem muzur muzur gülerken.

Tam kaşlarım çatılmış kardeşimin özenle bugün için yaptırdığı saçlarını elime dolayacakken zil çaldığında heyacandan yerimde zıpladım.

"Ay geldiler valla." diyerek hızlıca kapıya doğru koşarken kızlarda ardımdan geliyordu. Mutfaktan çıkan annem ise oldukça rahattı.

"Ayten teyzen kızım." dedi oldukça kendinden emin bir şekilde. Kapıyı açtığında elinde tepsi ile kocaman gülümseyen Ayten teyze belirdi karşımızda.

"Böreğin hazır komşum." diyerek elindeki kocaman börek tepsini anneme uzattı.

" Ellerin dert görmesin kardeşim, gel buyur." dedi. Ayakkabılarını çıkaran Ayten teyzenin gözleri beni buldu.

"Ayyy Süreyya, maşallah bir içim su olmuş bu kız." dediğinde sevimli sevimli sırıtıp etrafımda döndüm.

"Olmuş muyum Ayten teyzecim? " diye sordum.

Yalandan tükürürü gibi yapıp,

"Tü tü maşallah! Valla oğlanın dibi düşecek." dediğinde kıkırdayarak içeriye doğru adımladım. Mahir henüz elbisemi görmemişti. Sadece elbisem ile aynı renk bir kravat almıştım onun için o zaman o renk olacağını söylemiştim.

Bu düğün işlerine girince yeni bir güncelleme gelmişti adeta bana. Yeni gelin modum açılmıştı Allah'a emanet. Bugün aynı renk giyinen yarın kurdelalı sunumlarla kahve de içerdi.

Tam elime telefonumu almış Mahir'i arayacakken çalan kapı ile yeniden koştur koştur kapıya gittiğimde bizimkiler de hemen arkamdaydı bu sefer. Bir heves ile açtığım kapıda bu sefer de Dayım ile yengem'i gördüğümde yüzümdeki gülümseme hafif solar gibi olsa da hemen toparladım.

“Leylaa! Geç kalmadık değil mi kızım?”

"Yok yok dayıcım. Daha gelmediler. Hoş geldiniz." dediğimde onlara cevap vermeden ikisinin bacaklarının arasında başını uzatarak ortama giriş yapan dayımla yengemin tekne kazıtısı Efekan cevap verdi.

"Hoş bulduk Leyla abla." dediğinde anlık hayal kırıklığı ve şaşkınlıkla kaşlarım kalktı. Yengem evladının nasıl ayaklı bir facia olduğunu bildiğinden mahçup gözlerle yüzüme baktı içerir girerken.

"Valla kusura bakma Leyla bırakacak yerimiz yoktu. Mecbur getirdik. Hoş dayın cami avlusuna bırakalım dedi ama. " diyerek yandan sevimsiz bir bakış attı dayıma.

"Azıtılmış it gibi bulurdu evi. Biz bunu yedi sene önce cami avlusunda bırakacaktık Nezaket. En temiziydi. Bak şimdi her dışarı çıktığında nereye bırakacam diye düşünüyorsun." dedi sevgi dolu bir baba örneği olarak dayım.

Yengem gözlerini devirip

"Sus Erdal." dedi dayımı meşhur repliği ile sustururken Efekan babasına ters ters bakıp ağzının içinde homurdandı. İçten olmasını umduğum bir gülümseme ile elimi Efekan'ın başına koyup severken dünyanın en sevimli şeyine bakıyor gibi baktım.

Allah affetsin çok sevimsiz ve yaramazdı. Zaten umrunda da olmadı benim bu samimiyetsiz sevgi gösterim.

"Hiç önemli..." içeriye doğru koştuğunda olduğum yerde hafif sendelerken "Değil..." diyerek sözlerimi tamamladım. Bir anda aklına ne geldiyse hızla yanımızdan ayrılırken Efekan sözcüklerim de ağzımda kaldı.

Allahım inşallah hayırlısı ile isteme olurdu bugün. Dayımla yengem içeriye geçerken ben de ayakkabılarını düzeltip doğrulmuştum ki Kürşat amcam ile Asuman abla belirdi kapıda. Hemen arkalarında ise Salim ile Yusuf vardı.

"İyi hadi gelmemişler daha." diye mırıldandı Asuman abla ayakkabılarını çıkarırken.

"Hoş geldiniz." diye çoşkuyla cıvıldarken Asuman abla girdiği gibi hızla kollarının arasına aldı beni.

"Canım. Ne kadar güzel olmuşsun." diyerek yanaklarımdan öperek geri çekildi. Hemen yanında duran amcama da sarılıp,

"Hoş geldin amca." dediğimde alnıma bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"Hoş bulduk güzelim." dedi. Geri çekilirken az yüzünü buruşturarak süzdü baştan aşağı beni.

"O puşt herif için mi bu süs püs." diyince gülerek başımı iki yana salladım.

"Beni isteyecekler ya hani amca. Pijama ile mi çıkaydım." Huysuzca gözlerini devirip göz ucuyla baktı kıyafetime.

"Çok bile ona." dediğinde Asuman abla göğsüne vurdu.

"Kürşat! Lütfen misafirlerin yanında da böyle konuşma." Dediğinde amcam başını salladı geçiştirir gibi.

Kaşlarım çatışırken bir kez de ben uyarmak istedim.

"Amca." dedim uyarır gibi son harfi uzatırken.

" Lütfen saadetimi baltalayacak hareketler yapma." diye devam ettim. Alayla kaşları havalandığında güler gibi bir nefes kaçtı dudaklarından.

"Değil balta hızarlı motor bile salsam sizin o saadetinize engel olamam." dediğinde bu sefer ben gözlerimi devirdim.

Önlerinden bir adım geri çekilip "Geç lütfen amca. Aman Asuman anla sahip çık kocana. Beni dinden imandan çıkarmasın " dedim stresimi bilenmiş mızrak misali amcama yöneltirken.

Amcam bir şey diyecek oldu ama Asuman anla ağzını kapattı.

"Geç lütfen Kürşat rica ederim. Daha fazla ağzından Mahir ile ilgili bir şey duymak istemiyorum." dedi Asuman abla. Amcamı koluna girip sürükleyerek götürürken başımı iki yana salladım. Bakışlarım Salim ile Yusuf bulurken,

"Geç kalmadık değil mi?" dedi Salim destursuz ayakkabılarını çıkarırken.

"Sizi çağırdığımı hiç hatırlamıyorum." diye homurdandığımda Yusuf yanağımdan bir makas aldı. Gayet rahat bir şekilde yanımda geçerken,

"Ee kambersiz düğün olmazmış. " dedi. Gülümseyerek başımı iki yana salladım.

"Geçin bakalım kanberler." dedim kapıyı kapatırken.

İçeri girdiğimizde salon dolmuştu. Kadınlar bir köşeye, erkekler diğer köşeye oturmuşlardı. Fakat gözlerim hâlâ bir kişiyi arıyordu. En burada olması gerken kişi yoktu ortalıkta.

Efekan.

Fırtına öncesi sessizlik gibi bir ürperti vurdu ensemden. Derin bir nefes alıp sakince tane tane,

“Efekan nerede yenge?” diye sordum. Yengem, evladı sanki normal bir çocukmuş gibi dudaklarını büzüp etrafa baktı.

“Buralardaydı ama…” dedi.

“Ama kısmı beni ürkütüyor yenge. ” dedim başımı hafifçe sağa sola sallarken. Tam o sırada kenarda oturan Ecem’le göz göze geldik. Kardeşime kaşımı kaldırmam yetti, anladı.

“Ben bir bakayım ponçik kuzenimize.” Diye mırıldanarak ayağa kalkıp ponçikliğine doyamadığımız Efekan’ı aramaya çıktı.

O sırada telefonumdan bildirim geldi.

GELDİK GÜZELİM. EVİN ÖNÜNDEYİZ.

Diye yazmıştı Mahir.

Ayaklarım istemsizce yerden sıçradı. Kalbim bir anda hızlanıverdi.

“Ayy gelmişler!” diye haykırdım salona doğru.

Tüm gözler bana döndü tabi bu abartılı tepkim ile. Amcam bir şeyler mırıldanırken Asuman abla dirseğini karnına geçirmişti.

Salondaki herkes o anda refleks ile doğrulurken, ben heyecanla kapıya doğru ilerledim. Kalbim göğsümden dışarı çıkacak gibiydi. Nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum ama mümkün değil. Sanki mideme kelebekler değil de bir manga asker inmiş de içtima veriyorlardı.

Annem hemen arkamdaydı, telaşlı ama bana göre oldukça zarif bir şekilde hızla beni takip etti. Elleriyle başörtüsünün düzeltirken o da tıpkı benim gibi çok heyecanlıydı. Hemen arkasında ise dayım ve yengem vardı.

Zil çaldı nihayet.

Elim titreyerek kapıya uzandı. Bir saniye durup derin bir nefes aldım. Kalbimin atışını kulaklarımda hissediyordum.

Ve işte karşımdaydılar.

En önde Muzaffer Amca vardı.

Yüzünde her zamanki o babacan gülümseme, elleri önde birleşmiş, gözlerinin içi sıcacık bakıyordu bana.

Hemen yanında Zarife Nene. Baştan aşağı süzdü beni. Dudaklarında belli belirsiz bir kıvrım belirdi.

Yanında Hacer Teyze vardı, elinde bir tepsiyle sıcacık bir tebessümle başını eğerek selam verdi.

Ayşe ile Kamile de arkalarında belirmişti, fısıldaşarak gülen gözlerle bana el salladılar. Onların elleri doluydu.

Tam o an arkamdan annem yanaşıp öne geçti.

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Buyurun.”

Muzaffer Amca başıyla selam verirken

“ Hoş bulduk efendim. " Hemen yanındaki annesine dönüp" Geç anne sen önden. ” diyerek annesinin koluna girip destek çıktı.

Zarife nene besmele çekerek bastonuyla bir adım attı. Önümde durup ağzının içinde dua gibi şeyler mırıldanıp yüzüme doğru üflerken

"Tü tü maşallah." diyerek bir anda kollarının arasına aldı beni. Bir an bocalasam da hemen karşılık verdim ben de. İlk defa bu kadar samimiydi. Anın tadını çıkarır gibi ben de sıkıca sarıldım.

Her an itip, "Kim bu yelloz?" diyebilirdi.

"Hoş geldin nenecim." dediğim en içten ses tonumla. Sırtımı sıvazlayarak geri çekildi.

"Hoş bulduk. Hoş bulduk. " dedi tin tin içeriye doğru ilerlerken. Hemen ardından Muzaffer amca, Hacer teyze ve kızlar da girdiler.

Muzaffer amca da annesini takip ederek devam etti. Annem Hacer teyze ve kızların elindeki paketlere bakarken mahçup bir ifadeyle,

“Hoş geldiniz, ne zahmet etmişsiniz.” dedi.

Hacer Teyze başını iki yana sallayarak,

“Çok hoş bulduk. Ne zahmeti, az bile. ” dedi. Gözleriyle etrafı şöyle bir süzerken tepsiyi Ecem’e uzattı. Ecem, Ayşe ile Kamile'in ellerindeki paketleri almaya çalışsa da kızlar vermedi.

"Biz getiririz zor olur." dedi ve içeriye doğru geçerlerken hızlıca beni öptüler. Arada Ayşe,

"Ayy abla çok güzelsin maşallah." diyerek kulağıma fısıldayıp ilerledi. Hacer teyze de beğeni dolu bakışlar atarken aynı sıcaklıkla kucakladı beni.

Hacer teyze ilerlerken bakışlarını baştan beri üzerimde hissettiğim ama bir kez olsun bakamadığım sevdiğime döndü bakışlarım.

O kadar yakışıklıydı ki kalbim karşımdaki bu manzara karşısında tekler gibi oldu. Titrek bir nefes alırken baştan aşağı süzdüm onu.

Simsiyah, tam oturan, zarif bir takım elbise içindeydi. Elindeki kocaman, özenle hazırlanmış bir gül buketiyle içimi eritecek gülümsemesiyle bakarken ilerledi usulca.

Gözlerini hiç kaçırmadan yoğun bakışlar ile yalnızca bana bakarken yüzündeki gülümseme daha bir büyüdü.

Kalbim… göğsümde değil, avuçlarımdaydı sanki. Her çırpındığında göğsümü şiddetli bir şekilde dövüyordu sanki.

"Hoş geldin." dedim heyacandan titreyen sesim ile.

Mahir, çiçekleri iki eliyle uzatırken gözleri gözlerimin en derinine bakıyordu.

“Çok hoş buldum. " diye sessiz bir şekilde mırıldandı." Bunlar… senin için. ” diye devam ederken uzattığı çiçeğe doğru uzandı ellerim. Ellerimiz çok kısa bir an değerken birbirine hafifçe okşar gibi dokunuşunu hissettim parmaklarımın üzerinde.

Dokunduğu yerden içime kocaman bir sıcaklık yayıldı. Buketi elime aldığımda hafifçe koklarken

“Çok güzeller… Teşekkür ederim. ” dedim fısıltıyla. Sözlerim üzerine başını eğerek yumuşak bir tebessümle teşekkür ettikten sonra, gözlerini benden ayırmadan başını hafifçe eğdi.

Sonra duraksamadan anneme yöneldi.

Annem, mahcup ama sevecen bir gülümsemeyle yerinde hafifçe toparlandı.

"Hoş geldin evladım." dediğinde uzanıp elini öptü

“Hoş bulduk Süreyya teyze. ” dedi saygılı bir ses tonuyla. Normalde Süreyya anne derken epey zamandır dayımların varlığından dolayı olsa gerek zor durumda kalmasın diye öyle seslenmeyi tercih etmişti galiba.

Artı hanesine bir puan daha yazdırdığı annemin gurur dolu bakışlarından belliydi. Sarılıp yanaklarından şefkatli bir şekilde öperek geri çekilirken Mahir hemen annemin yanında bekleyen dayıma döndü. Tokalaştırlarken dayım.

"Hoş geldin evladım." dedi

"Hoş bulduk efendim. ” dedi saygıyla, ama biraz da gergin bir tebessümle.

" Hadi buyur geç içeriye." diyerek Mahir'in koluna hafif dokunurken dayım ile birlikte içeriye geçtiler. Annem de hemen arkalarından ilerlerken sevdiğimin arkasından melül melül bakmama gülerek kafasını iki yana salladı.

"Hadi hadi. Geç içeri avanak aşık." demesine yalandan bir sinirle gözümü devrirken gülüşümü zorla bastırıyordum.

Annem önde ben arkasında içeri geçerken kalabalığın içinde delici bakışları ile bana bakan sevdiğimde takıldı bakışlarım. Baştan aşağı beğeni dolu bakışları ile süzerken beni dudakları hafif bir şekilde kıvrıldı. Gözlerindeki arsız kıvıılcımları bir ben görebiliyordum.

Ay ateşler basıyordu beni. Kesik bir nefes alırken amcamın seslenmesi ile ona döndü bakışlarım.

" Bana bir bardak su getirir misin Leyla'cım." dediğinde anlamaz bakışlar ile ona bakakaldım. Onun huysuz bakışları ise bir benim bir Mahir'in üzerindeydi.

"Su... Bir bardak su istiyorum." dediğinde arkadan Ecem kalktı.

"Ben getiriyorum amca hemen." diyerek. Arkamdaki sandalyeye oturduğumda gözlerimi kısarak karşımda oturan amcama diktim dik bakışlarımı. Olduğu yerde keyifle geriye yaslanırken durumu anlayan Asuman abla bir dirsek daha geçirdi karnına.

"Ee tekrardan hoş geldiniz sefalar getirdiniz efendim. Muzaffer beydi değil mi?" diyerek konuşmaya başladığında dayım bakışlarım o yöne döndü. Zaten dayımın en güzel yaptığı şeydi sohbet muhabbet açmak. En muşmula adamı bile konuşturması saniyelerini alırdı.

"Evet. Mahir'in amcasıyım." Yanındaki Zarife neneden başlayarak tek tek tanıttı

"Annem Zarife, eşim Hacer kızlarımız da Ayşe ve Kamile." dediğinde dayım da gülümseyerek başını salladı.

"Çok memnun olduk. Böyle hayırlı işler güzel ilişkilerin kurulmasına da vesile oluyor. Bendeniz de Erdal. Leyla mızın dayısı, eşim Nezaket, oğlum... " derken bir anda etrafa arayan bakışlar atınca hepimizin bakışları yerde sanki küçük böcek arıyor gibi etraf da gezinmeye başladı.

Yoktu Efekan. Eyvahlar olsun yoktu. Mahirlerin gelişi ile unutmuştuk onu.

" Efekan nerde hanım? " diye ağzının içinde mırıldandı dayım. Oğlunu bildiğinden sesi titrek çıkmıştı. Tıpkı kendisi gibi etrafa bakınan yengem,

"Buralardadır." dedi sanki normal bir çocuktan bahseder gibi yine yeniden. Gerçekten bazen dayıma hak vermemek elde değildi. Kendi çocuğundan bu kadar bihaber olunmazdı ki ama. Umutsuz bir şekilde sesli bir nefes aldım.

Ecem hemen ışık hızı ile yerinden kalktı. Zoraki gülümseme ile,

"Ben bir bakayım siz devam edin." diyerek odadan çıktı. Bakışlarını üzerimde hissettiğim Mahir'e baktığımda sorar gibi kaşı kalktı. Dudaklarım düz bir çizgi halinde başımı sağa sola çevirdim yalnızca.

İnşallah bir şey yapmamıştır Yüce Rabbim.

Bu sessizlik çok sürmedi. Mutfaktan önce bir tencere kapağının düşme sesi, ardından Ecem'in boğuk, âdeta ciğerleri sökülüyormuş gibi gelen bir çığlığı yankılandı.

" Hayır Efekan yapma!"

Salondaki herkes Ecem'in bağırması ile yerinden sıçradı. Dayım yüzünde öfke ve korkunun karışımı bir ifade ile bir anda ayağa kalktı. Yengem de onunla ayaklandı.

Dayım,

"Affedersiniz!" diye mırıldanıp mutfağa doğru hızla adım atarken, kapı açıldı ve içeri Ecem ile kolundan tuttuğu Efekan girdi. Üzerinde annemin mutfak önlüğü vardı.

"Anne açtığın baklava vardı ya! Artık yok." diyiverdi yandan bir bakış atarak Efekan'a Ecem.

"Nasıl yok Ecem abla mutfakta ya! Hala süslemeyi unutmuşsun ama Merak etme ben hallettim." diye gururla ilan etti yaptığını .

Dayım, öfkeden titreyen bir sesle, "Lan..." diye yükselecek oldu ama ortam namüsatti. Çevreye bakınıp öfkesini bastırmaya çalıştığı belli hali ile derin bir nefes alıp yeniden başladı cümleye.

" Oğlum... Ne yaptın baklavayla?" dedi tane tane pedogojiyi ansiklopedi şeklinde yutmuş bir baba gibi.

"Ne yapmamış ki!" dedi Ecem üzgün şekilde başını sallarken.

Efekan, hiç istifini bozmadan yandan bir bakış attı Ecem'e tesüf eder gibi.

"Ben onu kendi dokunuşlarım ile yeni bir şeye dönüştürdüm bir kere."

"Aynen, öyle bir dokunmuşsun ki kimse dokunamaz artık gerizekalı." diye dişlerini sıkarak Efekan'ı paylamasına Annem müdahil oldu.

"Ecem!" diye uyardığında Ecem hayal kırıklığı ile anneme baktı.

"Sen bana kız anca. Sarmaların üzerine çikolata rendeleyecekken yakaladım." diye hormurdandığında ortamda bir kahkaha tufanı koptu.

Bu tufana katılamayan annem usulca gözlerini sabır dilenir gibi kapatıp açtı.

Dayım daha fazla dayanmayarak dişlerinin arasında,

"Sen gel bakim buraya. Bunun hesabını evde soracağım sana. " diyerek omzundan tuttuğu gibi Efekan'ı yanına zorla oturttu.

"Dayı bir kere de bizim yanımızda sor şu hesabı eve bırkamadan da içimiz soğusun." diyen Ecem'i yine annemin uyarısı susturdu.

"Ecem diyorum!" dediğinde Ecem huysuzca omzunu silkip kenara oturdu.

Efekan ise babasının şefkatli kolları arasında huysuz huysuz babasına bakarken yerinde duramaz gibi garip garip hareket ediyordu.

" Fiğ biti yemiş bu çocuk fiğ biti duramıyor yerinde." diye kınayıcı bakışlar ile Efekan'a bakan Zarife nene ile ortamda yine bir gülüşme sesleri belirince uyarıcı bakışlar ile annesine baktı Muzaffer amca.

Bakışlarım Mahir 'e kaydığında o da karşısındaki manzara karşısında gülümseyerek önünde birleştirdiği ellerine bakıyordu. Ortama nazaran daha ölçülüydü tepkisi tabiki damat olarak.

"Lan oğlum iyi ki gelmişiz." diye gülmesinin arasında zar zor konuşan Yusuf'a baktım dik dik.

"Ç-çocuk işte... Hayal gücü geniş... Ben bir bakayım." diye kekeleyerek ayağa kalkan yengem odadan çıkarken oğluna uyarır bakışlar atarak, "Eve gidince görüşeceğiz Efekan." dedi ve çıktı.

Ecem'in haklı isyanına ben de eşlik edecektim şimdi. Bu çocuğa hesap hep evde soruluyordu.

"Olur olur öyle şeyler. Merak etmiş yapmış bir şeyler çocuk. Kendine bir şey yapmasın da." dediğinde

Efekan'ı sağ bekden gelen destek karşısında gözleri parladı.

Ah Muzaffer amca kime destek çıktığının farkında değildi!

"Yaşa be amca! Bunlar hep böyle yapma Efekan, dokunama Efekan..."

"Sus Efekan." diyerek dayımın eli ile oğlunun ağzını kapatıp susturma çabası ortamda yine tebessüme sebep olurken ailenin diğer üyelerinin de kendini tanıtması ile tanışma faslı bitmiş havadan sudan muhabbetlere dönmüştü artık ortadaki sohbet.

Aklım sürekli ortamdaki muhabbetten kayarken sık sık sevdiğim ile göz göze geliyor arada kendime engel olmayarak içime sığmayan nefesleri bir iç çekiş gibi çıkıyordu.

"Yavaşşş." diye kulağıma doğru eğilerek fısıldadı Karaca. Mahir'e dalmış halde olduğumdan Karaca'nın sesi ile irkildim. Sorar gibi dönüp baktığımda eğilerek,

"Kızım az biraz nazlı ol yaa. Şuna bak, şimdi verseler elini tutup gidecen." diye fısıldadı. Sözleri üzerine gülümsemi bastırır gibi dudaklarımı sıkıca kaparken omuzlarımı silkip bakışlarını üzerimde hissettiğim sevdiğime baktım.

Sanki isteme değil de aile oturması gibi bir ortam vardı. Bir yandan bir an önce şu isteme faslı geçsin derken bir yandan da iki ailenin böyle kaynaşıyor olması sevindiriyordu beni.

Karaca'nın koluma vurması ile bakışlarım sorar gibi ona döndü. Başı ile annemin olduğu tarafı işaret ederken hemen ışık hızı ile başımı çevirdim. Annem de tek kaşını kaldırarak mutfağı işaret ettiğinde bir hışımla ayaklandım yerimden. Fazla heyacan yapmıştım. Ani kalkışım ile bakışlar bana çevrildi.

"Ben.. Şey... Şey yapayım. Hah kahve." diye açıklama yaptım rezil rüsva şekilde . Hemen arkamı dönüp yüzümü ağlar gibi buruşturarak salondan çıkıp mutfağa geçtim.

Mutfağa adımımı atar atmaz ellerimi tezgâha koyup derin derin nefesler alırken,

"Ay ne zor işmiş ya!" diye kendi kendime mırıldandım.

Etrafa bakınırken hemen tezgahta hazır olan kahve makinesinin ve fincanların tarafına doğru ilerledim. Önümdeki kahve kavanozunu elime alıp açarken kızların mutfağa girmesi ile hızla arkamı döndüm.

“Ya kızım valla daha evlenmeden böyle mala bağladın evlendikten sonra neye dönüşecen çok merak ediyorum. Evlenemenin IQ yu düşürdüğünü ileri süren bilim adamlarını ispatlayan bir örneksin. ” diye alayla konuşan Karaca'ya gözlerimi devirirken ağzımın içinde cık cıkladım.

” Ulan dost dedik bağrımıza bastık. Bir taşlamadığın kaldı gavur. Seni de görürüz. " dediğimde eliyle ittirip tezgahın başına geçti.

“ Sus sus! Yüzün kıpkırmızı olmuş! Biraz su çarp yüzüne bari. Yemin ederim kusacam senin bu aşko kuşko hallerinden. ” dedi ve elimdeki kahve kavanozunu aldı. Soğuk ellerimi yanan yüzüme çıkarıp,

" Mahir’in kahvesini ben yapıcam siz diğerlerini halledin. " dedim. Hızlı adımlar ile banyoya geçip aynaya yansıyan halime baktım.

Ellerim buz gibiydi ama yanaklarım da kızarmıştı. Hafif hafif su sürerek majyajımı bozmadan ellerimle yelpaze gibi yüzümü serinletmeye çalıştım. Derin bir nefes alarak aynadaki yansımama baktım.

"Hadi kızım Leyla. Sen neleri atlamadın. Denizi geçip dere de mi boğulacaksın? Yap şunu." diyerek motivastonların kralını verdim kendime. Üzerime çeki düzen vererek banyodan çıkıp mutfağa geçtiğimde kahve makinelerine kahveler konmuştu bile. Kızla kendi aralarında gülüşerek muhabbet ediyorlardı. Tabi ki mevzu bendim. Karaca beni görmesiyle,

"Hah, geldi bizim Aşık Veysel de." diyince gözlerimi devirdim.

"Aşık Veysel seni şimdi çok pis sevecek."

Tezgahın başına geçip hazır olan kahvelere baktım.

" Ben mi vereceğim şimdi bunların hepsini ?"

Karaca tezgahtaki tepsilerden birini eline aldı.

"Biz dağıtırız. Sen aşkitonun kahvesini yap." dedi sırıtarak. Ecem ile Didem de diğer tepsileri alıp onu takip etti.

Ben de hemen sevdiğim için kahve yapmaya koyuldum. Allah tan bunu yapabiliyordum.

Harbi ben evlendikten sonra ne nane yiyecektim? Mutfak bilgim makarna, omlet, çay kadardı. Sıkıntı ile derin nefes aldım.

"Kusura bakma sevdiğim senin kalbine giden yolu değiştirmek zorunda kalacağız artık ?" diye mırıldandım muzipçe.

Kahvem hazır olunca güzelce onun için hazırladığım fincana boşalttım. Güzel görünüyordu. Elime kahveyi alıp çıkacağım vakit kızlar ellerinde boş tepsiler ile geldiler.

" Bastın mı tuzu? "diye sordu hevesle Ecem.

" Tabi ki hayır. Şekerli yaptım. " dediğimde Ecem'in yüzü düştü.

" Ama biz Mahir abinin videosunu çekecektik. " dediğinde kıkırdadım.

" Mahir şekeri hiç sevmez. Tuz kadar olmasa da bol şekerli bir kahve de işinizi görür. " dediğimde Ecem hemen elindeki tepsiyi bırakıp,

" Yes bee! Önden ben gideyim de güzel bir köşeden bu muhteşem anı çekeyim." diyerek çıktı. Ben de hemen ardından ilerledim.

İçeri girdiğimde yavaş adımlarla tam karşımda oturan sevdiğime doğru ilerledim. Etrafımdaki konuşmalar, kahkahalar sanki bir sisin arkasına çekilmişti. Her adımda içimdeki heyecan biraz daha büyüyordu.

" Allahım ne olur bir sakarlık yapıp takılıp düşmeyim." diye içimden bindir dua ile Mahir'e doğru ilerledim. Başımı kaldırıp bakamıyordum bile.

Tam Mahir’in önüne geldiğimde sıfır fire ile getirdiğim kahveye gururla baktım. Hafifçe başımı kaldırdığım Mahir ile göz göze geldik.

Beni o kadar sakin ama dikkatle izliyordu ki, nefesim boğazıma düğümlendi.

Tepsiyi hafifçe eğip fincanı önüne koyarken firesiz getirdiğim kahveden bir kaç damla dabağa taşınca,

"Ay hayır ya!" diye fısıldadım. Mahir kaşları çatılı bana bakarken,

"Ne oldu?" diye fısıldadı tıpkı benim gibi.

"Taştı yaa senin yüzünden! Niye öyle bakıyorsun adama?" diyi fısıltı ile patlayıp alması için uzattım.

“Al hadi herkes bize bakıyor. ” dediğimde Mahir başını hafifçe kaldırıp muzip bakışlarla yüzüme baktı.

“Eline sağlık güzelim. ” dedi alçak bir sesle.

"Afiyet olsun canım." dedim sadece onun duyabileceği bir sesle.

Önündeki sehpaya elimdeki tepsiyi bırakıp yanında benim için konulan sandalyeye oturdum. Mahir fincanı eline aldı. Salondaki sohbetin sesi kesilmiş herkes şimdi o kutlu ana şahit olmak için bizden tarafa bakıyordu. Ecem arkalardan bir yerde telefonu ile bizi çekiyordu.

Eline aldığı fincandan küçük bir yudum aldı… sonra kaşları hafifçe çatıldı.

“Nasıl olmuş?” diye sordum muzip bir tavırla sessizce.

O da aynı yumuşaklıkla başını yana eğdi, gözlerini hiç ayırmadan,

“Acı. ” dedi.

Ecem elinde telefon ile, arka tarafta ellerini ağzına kapatıp kıkırdadığında sesi sessiz ortamda fazla çıkmıştı.

"Pardon! Siz devam edin lütfen." dediğinde herkes onu lafı ile gülüşmeye başladı.

"Abi çok tuzlu galiba. Bir dikişte bitiremedin. Olmadı bak." diyiverdi Yusuf oturduğu yerden. Tekrar yine salonda gülüşme sesleri belirdi.

Mahir'in yüzünde her zamanki olgun gülüşü ile bana baktı sevgi dolu.

"Aksine tam kararında." diyip elindeki kahveyi ölçülü bir şekilde bir yudum da bitirdi. Yaptığı hareket salondaki gençler tarafından bir şenlik edası ile kutlanırken alkış sesleri salonu sardı. Hemen çaprazımızda oturan Kürşat amcam ise ağzının içinde homurdanmasını duyabilmiştik.

"Artist."

"Aslında kahveyi ben yapacaktım o zaman görecektin enişte." dedi Efekan. Dayım kocaman eli ile pek de nazik olmayacak şekilde başını okşarken.

"Aman aman ondan eksik kaldın elhamdülillah çok şükür. Adamı dünya evine girmeden ahiret evine uğurlatırdın." demesine sesli bir şekilde güldü tüm salon.

" Şam cini vallahi Allah fırsat vermesin." diye homurdandı Zarife nine.

Muzaffer amca yüzünde bir gülümseme ile yanındaki annesine susması için bir bakış attı ve boğazını temizleyerek,

" Kahveler içildi, sözler söylendi gelelim sebebi ziyaretimizin asıl sebebine." diye söze girdi Kısa bir nefes alıp sözlerine devam etti.

"Gençler birbirlerini görmüş beğenmiş. Bizler de aile büyükleri olarak kurmak istedikleri bu yuva için buradayız. Allah ın emri peygamberin kavli ile kızımız Leyla'yı oğlumuz Mahir'e istiyoruz." dediğinde annem dayıma kısa bir bakış atıp söze girdi.

Sesi ilk çıktığında yumuşak ama içi doluydu boğazında bir düğüm, kalbinde hem gurur hem hüzün vardı.

“Şahin…” dedi kısa bir an duraksayıp gururlu bakışlarını Mahir'e çevirdi.

“Bugün burada olsaydı, hiç düşünmeden kızını Mahir’e emanet ederdi.” dediğinde o an salondaki hava değişti. Gözlerim istemsizce dolarken kırpmadan anneme bakıyordum.

Annem devam etti, sesi biraz daha titrek ama gururla doluydu.

“Şahin, mert bir adamdı. Devletine, vatanına hizmet ederken canını esirgemedi." boğazındaki yumrudan mı bilinmez kısa bir an durup derin bir nefes çekti içine ve devam etti.

Gözlerimden damlalar istem dışı usul usul akarken Mahir'in bakışlarını üzerimde hissediyor ama bakamıyordum. Anneme kilitlenmişti bakışlarım.

" Ama biliyorum ki karşımdaki genç adamın da ondan aşağı kalmayacak güzel bir ahlakı var." diyip kısa bir nefes alarak durdu.

"Ve ben kızımı öyle birine emanet ediyorum ki…Bir ömür boyunca Leylama sadece eş değil yoldaş, destek, sığınak olacak.”

Annem bu son cümleyi söylerken sesi inceldi.Elindeki mendili parmaklarının arasında sıktı. Gözlerinden kaçak bir yaş süzülüp yanaklarından aşağı indi.

Sonra başını kaldırıp dolu gözlerle gülümseyerek önce bize baktı. Karşısında muhteşem bir manzara vardı sanki. Sonra Mahir'in ailesine dönüp.

“Hayırlı uğurlu olsun. Allah tamamına erdirsin. Birbirlerinin duası, huzuru olsunlar.” derken sesi kararlı ve gururluydu.

Bir 'Amin' yankısı dolandı salonda.

Muzaffer Amca başını hafifçe eğip, “Amin. Allah razı olsun. ” dedi içten bir tonla.

Ortamdaki duygusal havayı Zarife nine'nin gür sesi böldü.

“E o zaman… Haydi, yüzükleri takalım!” dediğinde hepimiz ayaklanırken Mahir fısıltı ile, "İyi misin güzelim?" dediğinde gülen gözlerle kimseye aldırmadan baktım ona.

"Hiç olmadığım kadar." dediğimde bakışları gülümseme düşüp yeniden gözlerime tırmandı.

Muzaffer amcanın bize doğru ilelermesiyle Ecem de elinde yüzüklerin olduğu tepsi ile yanımızda belirdi gülümseyerek. Muzaffer amca besmele çekerek birbirlerine kurdela ile bağlı iki yüzü parmaklarının arasına aldı.

Gülümseyerek önce Mahir’e, sonra bana bakarak usulca,

“Bu yüzükler sıradan bir yüzük değil kaderlerinizi bağlayan birer nişane birer söz evlatlarım. Rabbim nasip etti bu hayırlı bağın ilk sözünü burada vermiş bulunduk. Hayırlısı ile tez vakitte tamamına da erdirsin inşallah. Aranızdaki sevgi, saygı ve muhabbet dsim olsun. Birbirinize iyi günde de kötü günde de sahip çıkacağınıza dair söz verin.”

Mahir yüzüğü aldı, gözlerini hiç ayırmadan parmağıma takarken o tanıdık sıcak sesiyle fısıldadı.

“Canım pahasına. ”

Gözlerim dolu dolu baktım yüzüne. Ellerim titreyerek ben de onun yüzüğünü parmağına geçirirken sessizce, sadece onun duyacağı bir tonda söyledim.

“Hiç çıkmasın. ”

Muzaffer amca gülümseyerek ellerini kaldırıp kısa bir dua ettikten sonra eline aldığı makas ile kurdeleyı usulca keserken salondaki herkes büyük bir çoşku ile alkışladı.

“Hayırlı olsun! ” sesleri birbirine karıştı ama ben hiçbirini duymuyordum. Gözlerim sadece Mahir’deydi.

Zarife Hanım hafifçe bastonuna dayanarak ayağa kalkıp yanımıza gelmeye başladığında bakışlarınız ona döndü. Şefkatle bir bana bir Mahir'e bakarak “Allah bir yastıkta kocatsın sizi evlatlarım. ” dedi. Sesi alıştığım halinden titrek çıkmıştı.

Mahir saygıyla önce babaannesinin elini öperken ben de onun ardından ellerini öpüp sarıldım.

Mahir Annem'in elini öptüğünde ise annem sıkıca sarıldı ona.

"Ailemize hoş geldin oğlum." dediğinde Mahir de aynı içtenlikle. "Hoşbuldum anne." dediğinde annemin yüzündeki o gurur dolu sanki kendi evladına bakıyor gibi olan bakışlarını ve gülümsemesini görmek paha biçilemezdi benim için.

Sarılma sırası bana geldiğinde yüzümü ağlamaklı bir şekilde buruşturarak,

"Annem benim." diyerek sarıldım sıkıca.

"Bir ömür boyu mutlu olun güzel kuzum. Rabbim sizlere hayırlı uzun versin. Hiç birbirinizden ayrılmayın. Gözüm hiç bir zaman arkada kalmayacak. " dediğinde dolu gözlerle bakıp yeniden sarıldım.

Sıra Hacer teyzeye geldiğinde onun da annemden aşağı kalır yanı yoktu

"Çok şükür Rabbime bu günleri de gösterdi bize. Rabbim hayırlı uğurlu etsin. Birbirinize olan sevginiz muhabbetiniz hiç bitmesin. " dediğinde gülümseyerek, "Amin Hacer teyze." dedim.

Herkesin tebriğini alıp sarılmış olduğumuz yerde dururken hala inanamıyordum. Elimde kurdela asılı sade ince alyansıma bakarak iç çekip Mahir'e doğru kaldırdım başımı.

Yüzünde huzurlu bir gülümseme ile bana bakıyordu o da. Ben de aynı gülümsemeyle karşılık verirken tekleyen nefesimi kontrol altına almak için derince bir nefes aldım.

Elimi onun eline uzattığımda elini uzatıp elimi avuçlarının arasına alıp usulca okşamaya başladı baş parmağı ile.

“Sonunda kavuşuyoruz. ” dedim. Sesim sadece onun duyabileceği kadar sessiz çıkmıştı.

Mahir, parmaklarımı biraz daha sıktı. Gözlerindeki sıcacık bakış içimi de sımsıcak etmişti. O sadece bana tanıdık olan gülümsemesiyle eğilip alnıma tüy kadar hafif bir öpücük bırakırken,

“Çok şükür… Çok şükür Leylam. ” dedi yumuşak bir sesle.

Geri çekildiğinde bakışlarımız, sanki birer mıknatıs gibi birbirine kenetlenmişti. Şimdiye kadar yaşadığımız en özel anın içinde olmanın hazzını sessizce yaşıyorduk etrafımızdaki insanlara rağmen.

Ne salondaki kalabalık, ne alkışlar, ne gülüşler… Sanki bu oda da bir tek ikimiz vardık. Ayrı kalmak zorunda olduğumuz bütün o yıllar, bekleyişler ve yaşadığımız acılar hiçbir şey bizi bu andan uzak tutamamıştı.

Zaman, kendi oyununu oynasa da kaderin kalemi bizi sonunda yine bir araya getirmiş,

Ve biz nihayet birbirimizin kaderine gülümseyerek dokunmuştuk.

🌸 🌸 🌸 🌸 🌸

Vee biter. Sonunda ilk törenimizi yaptık.

Darısı diğerlerine. 🤓

Bölüm nasıldı?

Lütfen beğenilerinizi ve güzel yorulanızı esirgemeyin.

Bir hatam varsa da affola ☺️

Hepinizi öpüyorum canlarım 😚

Diğer bölüm görüşmek dileğiyle. Dua edin hemen yazıvereyim💕

 

 

Bölüm : 18.10.2025 08:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...