
Zamansız 58
Merhabalar canlarım ciğerlerim. 🤗
Güzel bir bölüm ile karşınızdayım. 💃
İnşallah beğendiğiniz bir bölüm olur.
Ben çok eğlendim yazarken.
Güzel yorumlarınızı bekliyorum.
Yapın şovunuzu daaa🤓
Keyifli okumalar efenim 🫠
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Gözlerim kısılı şekilde karşımda ilk günden beri beni rahatsız eden zigon sehpaya bakıyordum. Olduğu yere hiç uymadığı yetmiyor gibi stresten kevgire dönen sinirlerimi de bozuyordu kendisi. Nereye koysam olmuyordu.
Arkadan kollarını belime saran müstakbel kocam,
"Gözlerini dikerek onu yok edemezsin Yavrum." dediğinde huysuzca omuzlarımı silktim.
"Olmuyor yaa nereye koysam sırıtıyor. Şuna bak." dediğimde yanağıma bir öpücük kondurdu.
Derdim çok büyüktü.
"Verelim birine diyorum onu da istemiyorsun. "
"Uf ne bileyim Mahir yaa! Çok stresliyim. Belki ondandır batması gözüme. Her şey geriyor beni." dediğimde burnunu yanağıma sürdü aheste aheste.
"Hımm..." dedi iç gıcıklatan o sesiyle. Gözlerim usulca kapanırken titrek bir nefes kaçtı dudaklarımın arasından.
"Peki ben." diye fısıldadığında bir hışımla arkamı dönüp kollarının arasından çıkarken ters ters yüzüne baktım.
"En çok sen. İki ayağımı bir papuca..." diye çıkışmam sert bir şekilde yeniden kollarının arasına çekmesi ile bölündü.
"Sence de yeterince beklemedim mi Leylam? "
"Hıı aynen iki hafta bekledin. Biz hiç istemiyoruz, sevmiyoruz zaten. Ya hiç bir şey yetişmiyor diyorum yetişmesin diyorsun. " dediğimde sabır niyetiyle derin bir nefes alarak elini kaldırıp usulca yanağımı sevmeye başladı.
"Güzelim, birtanem, hayatımın anlamı... Yetiştiği kadarıyla artık. Ben sevdiğimle yuva kuruyorum sonunda, hiç bir şey umrumda değil." dediğinde bende de an itibari ile yelkenler suya inmişti.
"Hımm." dedim bu kez içime kaçan bir sesle. Gözleri dudaklarıma düştü. Usul usul yaklaşırken,
"Hımm yaa." diye mırıldandı. Tam öpecekken başımı yana çevirdim. Yanağıma değen sıcak nefesine, 'Of' sesi karıştı. Hızla kollarından çıkıp sinsi sinsi gülerek yüzüne baktım.
"Üç gün daha sık dişini canım. Heyacanın kaçar sonra." dediğinde kaşları kalktı iddialı bir şekilde.
"O üç gün geçer Leyla hanım. Bakalım o zaman elimden kim alacak sizi." dedi.
Mahir’in o kendinden emin, hafif kısılmış gözlerle meydan okuyan bakışı kalbimin ritmini yine şaşırmıştı. Sanki içimde küçük bir ordu marş söylüyordu.
Üç gün kalmıştı. Üç!
Sakin olmalıydım.
Nefes al Leyla, nefes ver Leyla.
Derin bir nefes alarak “Bakma öyle! ” dedim kaşlarımı çatıp, elimle aramızdaki mesafeyi kesmeye çalışırken bir adım geri attım.
“Nasıl bakmayayım?” dedi, dudak kenarına sinsice yerleşen o gülümsemeyle bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattı yine.
“Normal bak işte. İnsan gibi.” dediğimde kaşının biri sorar gibi kalktı.
"O ne demek? Hayvan gibi mi bakıyorum." dedi sırıtarak. Şü
"Aynen öyle. Avını az sonra parçalara ayırıp yiyecek bir aslan gibi. Ay hala öyle bakıyorsun. Valla korkutuyorsun beni Mahir."
Yavaş yavaş geri giderken arkamdaki koltuğa çarparak düşüverdim üzerine. Alttan şaşkın bakışlar ile Mahir'e doğru bakarken o da iki kolunu yan tarafıma koyarak üzeirne doğru eğildi.
Başını yana eğdi, kaşının altından bana bakarken o kısık gözleriyle öyle bir gülümsedi ki içimde yine yangınlar baş gösterdi. Ne var ne yok cayır cayır yandı.
“Demek aslan gibi bakıyorum... Ceylanım?” dedi, sesi yumuşak ama altında belli belirsiz bir tehdit vardı. Yavaşca üzerime doğru eğildiğinde yüzü yüzüne çok yakındı. Kaçamak bakışlar ile karşımdaki kapalı kapıya baktım.
“Mahir! Şimdi gelecekler bak. " dediğimde bakışları dudaklarıma düşse de çabucak gözlerime tırmandı. Duracak derken bir anda boynuma bıraktığı başı ile gözlerim kocaman açılırken kalbim tekler gibi oldu. Bakışlarım sanki her an açılacak gibi duran kapıdaydı.
“Yiyemesem de bari biraz kokunu alayım. ” diye fısıldadı, sesi öyle derinden geldi ki tüylerim diken diken oldu. Sözleri karşısında gülmeme engel olamadım.
“Of Mahir ya!” dedim kızmaktan öte gülerek.
Kendime de ayrı kızıyordum. Mahir'in yanındayken bambaşka birine dönüşüp kontrolümü çok çabuk kaybediyor ve hep böyle dağılabiliyordum.
Ses duyar gibi olduğumdan hızla onu geri ittiğimde şaşkın gözlerle yüzüme baktı. Ayağa kalkıp üzerimi düzeltirken kapıya baktım. Allah'tandır açılmamıştı.
“Üç gün kaldı müstakbel kocacığım. Üç gün sonra dilediğin gibi yiyebilirsin ceylanını. Ama şuan birilerine yakalanıp kırk yıllık dedikodu malzemesi olmak istemiyorum.” dedim. Kararmış gözleri ile çoktan uçuşa geçen sevdiğim öylece baktı bir kaç saniye.
“Ben her şeye dayanırım bilirdim kendimi de Leylam senin bana bir bakışın bile sabır falan bırakmıyor ben de ”dedi.
Gözlerimi kaçırıp, dudaklarımı ısırdım.
"O da sizin probleminiz artık aslan bey." dediğimde Mahir’in gözleri tehditkar bir şekilde kısıldı sözlerim üzerine.
“Problemimim çözülmesi uzak değil. " dedi. Parmağımı uzatıp burnuna bir ufak bir fiske vurdum.
"Allah bilir canikom." diyip hemen yanından geçecekken kolumu tutup kendine çevirmişti ki açılan kapı sesi sonrasında “Allaaah!” nidası ile kırk yıllık dedikodu malzemesi yüklemesi başlamıştı.
Bakışlarımız, sanki suçüstü yakalanmış gibi aynı anda döndü kapıya.
Karşımızda elinde çay tepsisiyle Ecem şaşkın ama bizi bu şekilde yakalanmanın verdiği o derin haz dolu bakışları ile sırıtarak bakıyordu.
Hemen arkasında Karaca da belirdi. Onun bakışlarında da aynı muziplikte, keyifle sahneyi süzüyordu.
Mahir de ben de sanki gizli bir siren sesi duymuş gibi senkronize şekilde bir adım gelir çekildik. Ama ben refleksle yaparken, Mahir bunu tam bir disiplin içinde yapmıştı. Ellerini cebine attı ve yüzündeki ifadeyi sıfırladı. Az önceki o sımsıcak içimi yakan bakışları yerini taş gibi bir ciddiyete bırakmıştı.
Bir anda kocam olacak adamdan komutan Mahir'e dönüşüvermişti.
Karaca boğazını temizleyip sanki bizi yatakta yakalamışlar gibi,
“Pardon gençler, bir şeyleri böldük galiba.” dedi muzipce.
“Ay saçmalamayın yine ya. ” dedim, boğazımı temizleyip sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak,
“Biz öyle konuşuyorduk. Ne yaptınız, yerleştirdiniz mi yukarıyı?” diye lafı değiştirmeye çalışmam kardeşim Ecem'in gereksiz konuyu uzatma arzusu yüzünden baltalanmıştı.
Kaşlarını kaldırıp beni baştan aşağı süzdü, gözlerini kısıp gülümsemeye başladı.
“Konuşuyordunuz ha? Yakın mesafe savunma teknikleri falan mı konu.” dedi, parmaklarıyla havada tırnak kadar bir boşluk göstererek.
"Gerizekalı." diye dişlerimin arasında tısladım.
Karaca kollarını göğsünde bağladı, kaşlarını sahte ciddiyetle çatıp Mahir’e baktı.
“Ben şahsen takdir ettim. ” dedi sırıtarak. “Yakın temas, güçlü bağlar demektir. Komutanım onaylı belli ki.” dedi.
Mahir’in dudak kenarı istemsizce kıvrıldı.
Ciddiyetini bozmadı ama onun yüzünde benim aksime hiç bir utanma emaresi yoktu.
“Karaca. ” dedi ağır ama hafif alaycı bir tonla,
“Raporuna ‘gereksiz gözlem yeteneğine sahip’ diye not düşebilirim istersen.”dedi.
Karaca hemen elini alnına götürüp askerce selam verdi.
“Emredersiniz komutanım, gözlem kapatılmıştır.”
Karaca'nın bu haline hepimiz gülerken
Mahir başını yana eğip ciddi ses tonuyla ama dudak kenarında o muzip kıvrımla konuştu.
“Kolay öğreniyorsun. " diyip bana bir bakış attı.
"Ben artık müsaadenizi isteyeyim. Size afiyet olsun.” dedi. Aramızdaki bir kaç adım mesafeyi kapatıp alnıma bir öpücük kondururken sadece benim duyabileceğim bir sesle fısıldamayı da ihmal etmedi.
" Çok yorma kendini güzelim. " diyerek çapkınca göz kırparak geri çekilip kapıya yöneldi.
Kapı kapanıp Mahir çıkınca dçerin bir nefes verdim. Hemen karşımdaki koltuğu yerleşen ikili sırıtarak bakıyordu bana. Karaca önündeki çaydan hüpürdeterek bir yudum aldı.
"Canlı canlı romantik komedi izliyoruz valla sayenizde." dedi.
"Ay ama hemen bitiveriyor. Bence gizliden dinlemeliydik Karaca abla. En heyacanlı yerinde kestik diyen yönetmen gibi hissediyorum kendimi." dedi sırıtarak. Gözlerimi devirip başımı sağa sola salladım.
"Gerizekalılar." diye dişlerimin sıkırak söylediğim hakaretim karşımdaki zatı muhteremlerin çok da umrumda değildi. Keyifle ellerindeki çayları yudumlamaya devam ettiler.
Önlerindeki tepsiden aldığım kupa ile karşılarındaki koltuğa oturdum.
"Ayarladınız mı hediyeleri?" diye sorduğumda Karaca başını salladı hafifçe.
"Sence? Hepsi hazır. Biz bazıları gibi goy goy peşinde değiliz. Zottiri işleri bile ciddiye alırız."
"Hey Yarabbim! Tam olarak ne zaman bitirmeyi düşünüyorsun şunu uzatmayı?"
Çayından höpürterek bir yudum alıp gözlerini keyifle kıstı.
" Hiç bir zaman." dediğinde yanındaki yancısı da sırıttı.
"Abla valla öyle gollük paslar veriyorsunuz ki kaçırırsak yazık olur. Dimi ortak?" diye elini kaldırıp çak yaptı Karaca ile.
"Çilesini ben çektim sefasını tek başınıza sürmenize katiyen izin veremem bebişim." dediğinde Karaca şaşkınca baktım.
"Pardon? Ne çekmişin acaba?" sözlerim üzerine çay olmayan eli ile göğsüne vurdu.
"Ulan dert dinledim ben kaç yıldır. Ağladın ağladık, üzüldün üzüldük, sövdün sövdük. Senin aşkının ızdırabını birlikte çekmedik mi?" başını iki yana sallarken cık cık ladı.
"Unutuldu tabi. Ulan hepsini unuttun daha iki gün önce yıllık iznimden 1 hafta mı sizin düğününüz için yaktım." dediğinde gözümü devirdim.
"Gerizekalı mal. Sokturma iznine. Çektiysen çektin. Eşşek gibi çekeceksin." dediğimde yüzünü özürlü gibi yapıp 'He he' der gibi başını salladı. Bu hallerimiz alışkın Ecem ise sırıtırarak izliyordu bizi.
Elimdeki çayımı bitirip ayağa kalktığımda bana baktılar sorar gibi.
" Hadi bitirin de çayınızı şu gelinliği almaya gidelim. İnşallah içime sinen bir şey olmuştur." dedim.
Salondan çıkıp elimdeki kupayı bırakmak için mutfağa geçtim. Her şeyi yerleştirmiştik çok şükür. Tüm işler bitmişti tam anlamıyla ama ben de bitmiştim. Kızlar da çok geçmeden yanıma mutfağa geldiler.
Hazırlanıp evden çıktığımız da saat iki sularıydı. Çok şükür trafikte de çok oyalanmadan gelinlikçiye gelmiştik. Yolda Mahir bir kaç kez arayıp ısrarla gelmek istediğini söylemiş katiyen kabul etmemiştim. Tam anlamıyla süpriz olacaktı.
Önceki süprizlerimden olsa gerek çok güvenemiyor sürekli gelinlikle ilgili sorular sorup bilgi almaya çalışıyordu. Anlattığım halinden çok başkaydı gelinliğim ve tam anlamıyla süpriz olacaktı. Mahircimiğimin düşündüğünün aksine gayet sade, şık onu mutlu edecek şekilde de usturuplu bir modeldi. Gördüğüm anda gözlerimden kalpler çıkarak işte bu dediğim gelinliğime vurulmuştum adeta.
İçeri girdiğimiz de gelinlikçi de çalışan kızlar gülümseyerek karşıladı bizi.
"Aynur abla yok mu?" dediğimde içlerinden biri cevap verdi.
"Yukarıda atölyede Leyla hanım. Buyrun. Gelinliğiniz hazır. Necla size yardımcı olsun ben de Aynur ablaya haber vereyim." dedi
Gülümseyerek başımı sallayarak prova odalarının olduğu tarafa doğru ilerledim.
"Ayy hepsi çok güzel." diyerek etrafa hayranlıkla bakan Ecem'e umursamaz şekilde baktı Karaca.
"Yani." Kendini koltuğa bırakıp bacak bacak üstüne attı.
Üzerimdeki montumu çıkarıp çantam ile birlikte Karaca'nın yanına bırakırken elinde gelinliğim ile bize yardımcı olacak Necla isimli çalışan kız geldi.
"Buyrun isterseniz kabinlere doğru geçelim ben yardımcı olayım."
"Sağolasın." diyerek kabine doğru ilerledim. Gelinliğimi onun yardımı ile giyerek dışarı çıktığımda hemen aynanın karşısına geçtim. Gerçekten de çok içime sinmişti.

"Valla abla prenses gibi oldun. Bak normalde sana hiç böyle iltifat etmem bilirsin, o kadar mük.”
“Mük ne be?” dedim kaşlarımı çatıp dudağımın kenarında istemsiz bir gülümsemeyle.
“Siz yaşlılar anlamazsınız. ” dedi gözlerini kısıp sinsi bir sır verir gibi eğilerek. “Mükemmelin kısaltılmışı.”
Bir an sustum, sadece gözlerimi devirdim. Tam o sırada Karaca’nın elini hızla kaldırıp kafasına yandan bir tane patlattığını gördüm.
“Türkçeyi katletme lan!” diye çıkıştı.
Çocuğun başı yana savruldu, saçları dağılırken abartılı bir şekilde elini ensesine götürdü. “Ayy tamam be! Şiddete meyillisiniz vallahi!” deyip dudak bükerek yerinden doğruldu.
"Tamam bırakın şimdi Türk dilinin problemlerini de bana bakın. Olmuş değil mi? Az potluk vardı gitmiş sanki." derken ellerim ile daha da incelen belimi gelinliğin üzerinden hafifçe sıvazladım.
"Gayet güzel." dedi Karaca kısa ve net.
"Ben zaten fikrimi söylemiştim." diye ekledi Ecem.
"Hoş geldiniz kızlar!" diyerek coşkulu bir şekilde alana giriş yapan Aynur ablaya döndü bakışlarımız. Kendisiyle henüz on gündür tanışıyorduk ama sanki her gün kendisine gelinlik diktiriyormuşuz gibi bir samimiyet olmuştu aramızda.
Yanıma doğru adımlayıp elimi tutarak bir çocuk heyecanıyla beni kendi etrafımda döndürdü.
“Ahh! Ne kadar da güzel bir gelin olacaksın Leylacım. Damat görününce vurulacak!” dediğinde yüzümde istemsiz bir sırıtma belirdi.
“Vurulmuş vurulan zaten. ” diye mırıldandı Karaca, kollarını göğsünde birleştirip belli belirsiz gülümseyerek.
“Mahir abi için bu saatten sonra fark etmez.” diye söze atladı Ecem, dudaklarının kenarında munzur bir sırıtışla. “Adam çuval içinde görse bile yükselir ablama.”
“Allahım sana geliyorum. ” dedim yalandan bir kızgınlıkla ama gülümsemem saklanacak gibi değildi.
"Hoşuna gitmeyen bir şey var mı Leylacım?" diye sordu yüzünde az önceki muhabbetlerin izleri ile Aynur abla.
Aynadan kendime beğeni dolu bakışlar ile bakarken Mahir beni gördüğünde ne düşünecekti acaba diye düşünmeden edemedim. Yüzümde aynada gördüğüm görüntüden memnun bir gülümseme ile Aynur ablaya döndüm.
"Eline sağlık abla. Valla bu kadar kısa sürede harika bir iş çıkardın. En büyük gerginliğim bu gelinlik işiydi." dediğimde elini koluma atarak şefkatle sıvazladı.
"Sana demiştim bana güven. Haydi çıkar üzerindekini de kına elbiseni de bir deneyelim bakalım." dedi
Necla denilen kızcağız hemen eteğimin ucunu toparlayıp yüzünde bir gülümseme ile devam etmem için yüzüme bakınca prova kabinine doğru yürümeye başladım.
Kırmızı elbiseyi da giydiğimde kumaşın ağırlığı omuzlarıma oturmuştu iyice. Aynanın karşısına geçtiğimde bambaşka bir kadına bakıyordum sanki. Sadece katalogdan beğenmiş ilk defa canlı canlı üzerimde görüyordum elbiseyi.

Aynur ablanın sesiyle daldığım görüntümden bakışlarım ona döndü.
“Ayy, şahane oldun! Gelinlik ayrı bu apayrı harika oldu. Valla kınadan ve düğünden bir kaç fotoğrafını paylaşacağım instagram hesabından haberin olsun. " dediğinde gülümsedim.
"Sen yetiştirdin yaa ne dersen tamamım ben."
Üzerimdeki elbiseyi dikkatle incelerken,
"Bindallı istemediğine emin misin peki? Çok güzel modellerim var. Hediyem olacak." dedi.
"Ha yok abla. Dedim ya erkek tarafı Arnavut. Onların yöresel kıyafetlerinden giymem için rica ettiler." dediğimde anlayışla başını salladı.
Kızlara döndüğümde ikisi de beğeni dolu bakışlar ile bana bakıyordu.
"Nasıl?" dedim etrafımda zarifçe bir tur dönerken.
“Ben buna daha bir yükseldim ha. Ateş ediyorsun abla.” dedi Ecem, elindeki telefonla beni baştan aşağı süzerken.
Karaca da sırıtarak başını salladı, dudak kenarında o meşhur alaycı kıvrım belirdi.
“O numara beş yıldız. Seninkini tutabilene aşk olsun.”
Başımı sabır dilenir gibi yukarı kaldırdım, ellerimi iki yana açtım.
“Yaa bir evlenseydim de kurtulsaydım sizin şu gereksiz goy goyunuzdan.”
“Cık…” diye ses çıkardı Karaca, sonra yanındaki Ecem’e dönüp muzip bir ifadeyle fısıldar gibi konuştu.
“Sence kurtulabilir mi?”
Ecem ellerini göğsüne koyup abartılı bir şaşkınlıkla başını iki yana salladı.
“Asla."
Elimi kaldırıp baş parmağımı salladım tehdit eder gibi.
"Amma siz benim elime düşersiniz. Ölümlerden ölüm beğendirecem size." dediğimde gözlerini anlaşmış gibi aynı anda devirdiler.
"Aman iki eğlencemiz var hemen boz. Huysuz karı." dedi dik dik bakarken Karaca. Tam bir şey söyleyecekken çalan telefonum ile hızlı adımla ile çantamın olduğu koltuğa ilerledim. Arayan müstakbel kocamdı. Tam sırıtacakken dudaklarımı öne doğru uzatarak bastırdım gülmemi. Kısık gözlerle bana bakan iki manyağa bakarak,
"Efendim Mahircim." diye açtığımda karşıdan bir kaç saniye ses gelmezken sevdiğimin neşeli sesi doldu kulağıma.
"Mahircim? Aslanım, aşkım ya da Mahirime ne oldu müstakbel karım? " dediğinde gülmemi bastırmak için dudaklarımı dişledim.
Dikkatle bana bakan ikiliye arkamı dönerken prova kabinine doğru ilerlemeye başladım. Göz işareti ile de Aynur ablaya üzerimdekileri çıkaracağımı işaret ederek adımlarımı hızlandırdım.
"Of Mahir ya! Yok sana onlar. Sabahtan beri Karaca ile Ecem dalga geçiyorlar. Hep senin yüzünden." diye çıkıştım.
"Ben ne yaptım yavrum şimdi?" dedi muzip bir ses tonu ile. Gayet de iyi biliyordu ne yaptığını.
"Sen bir şey yapar mısın canım hiç?" arkamı dönüp kimse var mı diye bakınıp devam ettim.
"Sabah ki sıkıştırmanın faturaları bana kesiliyor Mahir bey. Sıkamıyorsun değil mi dişini iki gün daha?"
"Sıka sıka diş kalmadı anasını satayım. ” diye homurdandığında gülmemi tutamadım, ama kahkaha atmamak için ağzımı kapattım.
“Yazık sana Aslanım. " diye cilveli cilveli gülerken bir yandan da üzerimdeki elbiseyi çıkarıyordum.
“Neyse ki iki gün kaldı. ” dedi o kendine has, biraz kısık, biraz da kalbimin ritmini bozan ses tonuyla.
“Mahir!" dedim son heceyi uzatırken.
"Söyle gülüm." dudaklarıma dişlerimi geçirip derince bir nefes aldım.
"Benim kapatmam lazım bak. Daha alınacaklar var, iş çok.”
“On dakikaya oradayım yavrum ben de. ” dediğinde bir an duraksadım.
“Buraya mı geliyorsun sen?”
“Evet güzelim, son kalan şeyleri birlikte halledelim dedim. Hem benim yapacağım her şey tamam. Hızlıca halledelim çok yorulma." dedi yine İmalı imalı.
" Sen var ya! İflah olmazsın." dedim hayretler içinde gülerken.
" Olmam. Konu sen olunca yeryüzünün en arsızı olabilirim yavrum. " dediğinde yüzümde istemsiz bir gülümseme yayıldı. Arsız Mahir'i düşünürken yanaklarım al al olmuştu. Sesli bir şekilde yutkundum. Başımı sağa sola hızla sallarken derince bir nefes aldım.
"Lütfen ya!" dedim sesim titrek çıkmıştı.
"Ne lütfen güzelim?" dedi efsunlu sesi ile. Gözlerimi kaparken başımı salladım tekrardan sağa sola.
"B-ben şimdi kapatıyorum canım. Bu konuşma çok hayra gitmiyor. Hadi selametle." diyip yüzüne kapattım. Yüzümü hızlı hızlı yellerken başımı yukarıya kaldırdım.
"Vallahi çiğ çiğ yiyecek bu adam beni."
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
"Salon dolu mu?" dedim, bir yandan aynadaki yansımama bakarken göz makyajımın hafifçe akmış kısmını pamukla usulca sildim. Elim titriyordu biraz. Heyecandan mı yoksa günlerin yorgunluğundan mı emin değildim.
"Hem de nasıl abla! Aklına kim gelirse var. Valla Sevinç teyze ve kızı bile gelmiş. " dedi Ecem aynanın arkasından sırıtarak.
“Iyy! Çok lazımlardı sanki. ” dedim burun kıvırarak. Sevinç teyze denilen şahsiyet, mahallede kimsenin pek sevmediği insan canlısı olmayan bir cinsti. Kızı da aynı onun gibi nemrudun tekiydi. Demekki onlar bile merak edip gelmişlerdi kınama.
"Gözleri falan değmese." diye mırıldandım. Aynada rujumu tazelerken aklıma gelen ile dağınık haldeki eşyalar arasında telefonumu aramaya başladım.
"Mahirler gelmedi mi hâlâ?" diye sorduğumda cevap Karaca'dan gelmişti.
“Ben aradım Tuna’yı. Varmak üzerelerdir. ” dedi Karaca gayet sıradan bir tonla.
Hemen başımı kaldırıp ona baktım. Tek kaşım kendiliğinden kalkarken yüzümde hafif bir sırıtma belirdi.
“Ne?” dedi Karaca, ifademdeki ima karşısında savunmaya geçerek.
“Hiç!” dedim dudaklarımı büzüp bilmez bir ifadeyle. “Aramalar falan...”
“Oo! Manita mı yaptın Karaca abla? ” dedi sırıtarak Ecem de.
“Yok artık Ecem! Sadece iş arkadaşıyız. Ne bileyim onu aradım işte. ” dedi Karaca kıpkırmızı olmuş şekilde.
"Ayşe ya da Kamile'yi de arayabilirdin." dedim gözlerim kısılı bakarken.
“Ay off saçmalamayın. Hem ben de kızların telefonu yok. O an onu aradım. Saçma sapan imalarda bulunmayın. Sıkarım bacağınıza ” Diye çıkıştı.
Ecem gözlerini devirip,
" Bu ne kardeşim iyi ki bir silahınız var. İki bir sıkıyorsunuz bacağımıza. O mermiler silahlar benim vergimle alınıyor." dediğinde başına bir tane geçirdi Karaca.
"Neyin vergisini veriyorsun acaba? Sus da toparlayalım şuraları." diyerek hışımla ortalığı toplamaya başladı Karaca. Gözlerim kısık bir şekilde bakışlarımı ona diktim. Karaca sinirlenince ya da konuşmaktan kaçıyorsa etraf toplardı.
Yeniden ona laf atacakken tıklanan kapı ile bakışlarımız o tarafa döndü.
İçeri ilk Hacer teyze girdi. Ardından siyahlar içinde sevdiğim. Elindeki paketler ile bir an duraksayıp baştan aşağı beni süzdü.
"Abi girmeyi düşünüyor musun?" diye arkadan konuşan Ayşe'nin sesi ile gözlerini sinirle kapatıp kenara çekildi. Yanından kendisini sallamadan gülerek bana doğru gelen Ayşe ve Kamile' ye ters ters bakmayı da ihmal etmedi tabi. Hemen arkalarından utangaç gözlerle Öykü de girmişti.
Hacer teyze ellerini göğsüne bastı. Gözleri dolu dolu yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
“Ayy Mahir’im, bak hele! Kızım ne güzel olmuşsun sen böyle. Maşallah! Nazar değmesin!” diyerek kollarını sardı bedenime. Ben de hemen karşılık verirken gözlerim Mahir'deydi.
Bakıyon mu Mahircim der gibi. Geri çekildiğimiz de gülen gözlerle yüzüme baktı Hacer teyze.
"Çok güzel olmuşsun yavrum." dedi tekrardan. Kollarından çıktığımda kızlarla da sıra ile sarıldık sırasıyla.
“Abla peri kızı gibi olmuşsun valla. Değil mi kızlar? ” dediğinde kızlar gülümseyerek başlarını salladılar.
“Teşekkür ederim canlarım. Bu arada sizlerin de okulu hayırlı olsun." dedim akşam Mahir'den aldığım haberden dolayı. Amcam ile Mahir bağlantılarını kullanarak sadece Öykü'nün okulunu değiştirecekken Ayşe ile Kamile de onunla birlikte gelme kararı almışlardı.
"Hepimiz birimiz birimiz hepimiz için. "dedi Ayşe iki kolunu arkadaşlarına dolayarak.
"Bunlar tam üç silahşör olmuş. Şimdi onlar düşünsün." dedi Karaca.
Karaca' nın sözleri hepimizi güldürürken gözlerim Öykü'deydi. Onunla bu hengamede çok ilgilenememiştim. En son Celil ile kıyılan nikahlarında görüşmüştük. Neyse ki her görüşmemizde biraz daha iyi görüyordum.
Gözlerim kapının kenarındaki elbise çantalarına takılınca kaşlarım çatıldı.
"Bunlar ne?" diye sorduğum da Ayşe ile Kamile hızlı bir şekilse elbiseleri çantalarından çıkarmaya başladı teker teker.
"Elbiselerin." dedi Ayşe sırıtarak.
Çantalar birer birer açılırken gözlerim kocaman oldu. İçinden beş ayrı takım çıkmıştı. İlkinden krem renginde altın sırmalarla işlemeli bindallı gibi bir takım çıkmıştı. İkincisini açıklarında zümrüt yeşili yine altın rengi detayları olan bir elbise çıktı. Diğer elbiseler de en az ikisi kadar şatafatlıydı. Toplam beş elbise vardı.
Şaşkınlıkla ağzım açık kaldı.
“Hepsini giymeyeceğim heralde değil mi? İçlerinden seçeceğim heralde. ” dedim pek de emin olmayarak Mahir'e bakarken. Mahir başını salladı gülümseyip bilmem der gibi.
Hacer teyze kıkırdayarak araya girince bakışlarım ona döndü.
“Arnavutlar'da adettir güzel kızım. Gelin tek elbise giymez. Sen bir Arnavut olmasan da artık bizim kızımızsın. Sormadan getirdik ama. Giymez misin? ”
Gözlerindeki istek o kadar belliydi ki bir an yeniden Mahir'e baktım. Gülen gözlerle bana bakarken başını salladı usulca kabul et der gibi.
"Getirmişsiniz madem giyeyim ama nasıl olacak ben yirmi dakikada bir elbise mi değiştireceğim?"
Hacer teyze kabul etmemden dolayı çok sevinmişti.
"Sen hiç merak etme. Kızlar sana yardım edecek." dediğinde Ayşe öne atıldı.
"Aynen abla. Sen sadece anın tadını çıkar." dedi göz kırparken.
Hacer Ayşe’ye dönüp, “Kızım altınları da getirin bakim. Hemen takalım. ” dedi.
Ayşe ve Kamile masanın üzerindeki poşetlerden takı kutularını çıkardılar. Tek tek açtıkları kutuları Hacer teyzeye verirlerken Hacer teyze koluma bilezikleri tek tek geçiriyordu.
“Yok artık... Bunların hepsi bana mı?” dedim şaşkın bir sesle.
Hacer teyze hiç bozuntuya vermedi, gayet ciddi bir şekilde,
“Tabii kızım, bizim adetlere gelinin kolu boynu boş olmaz. Ayıplarlar vallahi. Hatta bunlar az bile!” dedi elindeki kalın bilezikleri koluma takmaya devam ederken.
Altınlar takılmaya devam ettikçe kollarım neredeyse hareket edemez hale gelmişti. Koluma takılacaklar bittiğinde sıra boynuma gelmişti. Kalın bir gerdanlık, üzerine üç sıra zincir taktı Hacer teyze. Kamile'nin elindeki ince zarif gerdanlığı ise takmak da kararsız kaldı.
"Bence yeter Hacer Teyze. Gerçekten yürüyen kuyumcuya döndüm onu da düğünde takayım. " dedim kollarımı sallayarak. Hace teyze anlayışlı bir şekilde gülümseyerek,
"İyi madem öyle yapalım." dedi.
"Ablamı bayıltıp altınları alıp kaçma fikri çık aklımdan." diye mırıldanan Ecem ile herkes kahkahayı patlattı. Hacer teyze poşetin içinden bir kutu daha çıkarırken onu da Ecem'e uzattı.
"Bu da senin baldız hanım." dedi. Ecem gözlerinde kalpler ile anında Hacer teyzenin eline uzanırken sinirle derin bir nefes alıp sessizce mırıldandım ağzımın içinde hevesle kutuyu açan Ecem'e.
"Aç köpek gibi niye atlıyorsun kardeşim? " dediğimde beni çok da umursamayan kardeşim kutunun içinde çıkan bilekliğe hayran hayran baktı.
"Yaa bu çok güzel. Çok teşekkür ederim. " dedi hemen koluna takmaya çalışırken Ayşe yardımına koştun.
"Ben beğendim senin için." dedi gururla. Bilekliği taktıktan sonra kolunu hafifçe kaldırıp baktı Ecem.
"Zevkliymişsin Ayşecim." dedi sonra Mahir'e dönerek otuz iki diş sırıttı.
"Çok teşekkür ederim en sevdiğim eniştem." dediğinde Mahir de gülümseyerek başını salladı. "Güle güle kullan." demekle yetindi.
"Neyse hadi biz çıkalım. Hadi kızlar nenenizi saatli bomba gibi bıraktık salonda." dedi Hacer teyze. Onlar çıkarken arkalarında kalan Karaca,
"Ben size haber verdiğimde çıkarsınız." dedi sırıtarak ve o da diğerlerinin arkasından çıktı. Kapı kapanır kapanmaz odada yalnızca dışarıdan gelen hareketli müziğin sesi geliyordu.
Mahir hâlâ aynı yerde, birkaç adım uzağımda duruyordu.
Bakışlarını üzerimden bir an bile çekmeden usulca bana doğru adımladı. Her adımıyla içimdeki heyecan biraz daha arttı.
Gözlerinde hem hayranlık hem de o tanıdık, güven veren sıcaklık vardı.
Tam karşımda durduğunda elini uzatıp avucuna yüzümü yasladı. Parmak uçlarındaki sıcaklık heyecandan buz tutmuş tenimi anında ısıtırken eğilip alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Ardından hafifçe geri çekilip gözlerimin içine baktı yoğun bakışlar ile.
“Çok güzelsin Leylam…” diye fısıldadı.
Gülümsemem büyüdü, kollarımı boynuna doladım. O da hiç tereddüt etmeden belimden sardı beni.
“Hımm… siz de çok yakışıklısınız damat bey.” dedim keyifli bir sesle.
Yüzündeki huzurlu gülümseme biraz daha belirginleşti, sonra eğilip burnuma küçük bir öpücük kondurdu.
“Öyle mi diyorsun Leylam?” diye fısıldadı. Yüzüme yaklaşırken nefesi dudaklarıma karıştı.
“Ben sadece sana yakışmaya çalışıyorum.”
Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Başımı omzuna yasladım, gözlerimi kapattım.
" Senden başkası yakışmaz ki bana." dedim fısıltı ile. Saçlarımın üzerine yumuşak bir öpücük kondururken, elleri sırtıma indi usulca.
“Üşümüşsün.” diye mırıldandı.
Geri çekilip yüzüne baktım. Dudaklarımın kenarında yaramaz bir tebessüm belirirken, “Bence sen yanıyorsun.” dedim.
Bir an bir sessizlik oldu.
Mahir’in dudaklarının kenarı kıvrıldı. kendine has arsız gülümsemesi yüzüne yayılmıştı çoktan.
“Olabilir…” dedi kısık bir sesle, koyulaşan bakışları gözlerimin derinliğinde geziniyordu.
“İçimdeki yangından olsa gerek.” dedi.
Sözü bıçak gibi havada asılı kaldı birkaç saniye. Nefesini bırakır gibi devam etti.
“Yılların yangını… Bırak da o kadar olsun be Leylam.” Diye ekledi.
Kaşlarım havalanırken bakışlarımı onun gözlerinden ayırmadan ateşi biraz daha harlamak ister gibi fısıldadım.
“Korkmalı mıyım?”
Mahir başını hafifçe yana eğdi, derin bir nefes aldı. Bakışları dudaklarıma düştü fısılfı ile tane tane döküldü kelimeleri.
“Bence… kork." Tehditkar bakışı ve yine o efsunlu sesi derince yutkunmama sebep oldu. Ama toparlamamız lazımdı. Her an biri içeri girebilirdi.
" Of sevgilim ya! "
" Ne oldu? " dedi hala o yangınların etkisinde olduğu belli olan hali ile.
" Beni böyle tava getiriyorsun, biri gelecek yine. Kalmış bir gün. Az sahip çık yangına." dediğimde güler gibi bir nefes çıktı dudaklarından. Elini kaldırıp kendini işaret etti.
"Ben mi tava getiriyormuşum?"
Gözlerimi kısarak yüzüne baktım.
"Sözlerimi hep başka manalara çekip bocalatıp sonra da sıkıştırıyorsun." dediğimde kollarının arasına alıp gülen gözlerle yüzüme baktı.
"Hımm. Öyle mi yapıyorum?" dedi oyuncu bir tavırla. Elimi yumruk yapıp göğsüne vurdum hafiften.
"Eşşek."
"Çok ayıp. İnsan müstakbel kocasına öyle mi der?" dedi hafiften yüzüme doğru yüzüne yaklaştırdı. Muzipçe bakan gözlerine takılı kalan bakışlarım açılan kapı ile kocaman açıldı. Hemen kendimi geri çekerken olduğum yerde donakaldım. Mahir ise hiç bozuntuya vermedi. Sadece bir adım geri çekilip gayet sakince elini cebine attı.
“Ooo daha kına başlamadan final sahnesini çekiyoruz anlaşılan gençler. ” dedi Karaca, kapının eşiğinde kollarını kavuşturmuş şekilde sırıtarak.
Gözlerimi sinirle kocaman açarken sıkılı dişlerimin arasından,
“Karaca! Bence uzatma. ” dedim tane tane, kelimeleri neredeyse ısırarak.
“Üff tamam be!” dedi huysuzca, ellerini havaya kaldırarak devam etti. “Bunun da bu haller hiç çekilmiyor. Allah sabır versin sana enişte!”
Tam o anda Mahir, hafif bir gülümsemeyle elini belime atıp kendine çekerek beni aramızdaki mesafeyi sıfırladı.
Sıcak nefesi yanağıma dokunduğunda bakışlarım istemsizce ona döndü.
Mahir gözlerini bir an bile üzerimden ayırmadan yavaşça konuştu:
“Sabır mı?” dedi kısık bir sesle, dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı.
“Bu güzelliğe sabır değil, şükür yakışır.” dedi.
Kaşlarım Mahir'in bu cevabına kalkarken şaşkınca güldüm. Başbaşa iken böyle hallerine alışkındım ama bir üçüncü kişi olduğunda ilk defa bu kadar pervasız konuşmuştu.
“Of! Yandı buralar vallahi! ” dediğinde ikimizin de yüzündeki gülümseme büyümüştü. Az önceki yangın muhabbeti ikimizin de aklına gelmişti.
Mahir kısık sesle, “Bak, yine alev aldık.” diye fısıldayınca bu sefer dayanamadım sesli bir şekilde güldüm.
"Hadi hadi çifte kumrular. Salona giriş vaktimiz geldi." dediğinde Karaca bakışlarımız ona döndü.
"Ben şimdi çıkış şarkısını açtıracağım siz de gelirsiniz. Yani inşallah. " sırıtarak kapıdan çıktı. Mahir girmem için kolunu uzattığında koluna girip yüzüne baktım gülümseyerek.
"Hazır mısın Leylam?" diye sorduğumda
"Hazırım Mahirim." dedim.
Ağır adımlar ile dışarıya çıkıp ardındanda alkışlarla orta sahneye geçtik. Bir yandan dans müziği çalarken bir yandan da bizi takdim eden adamın sesleri yankılanıyordu salonda.
Etraf bayağı kalabalıktı. Başlayan dans müziği ile Mahir elini belime götürdü, ben de kollarımı boynuna doladım aynı anda. Gözlerim bana gülümseyerek bakan sevdiğimin gözlerinde şarkının ritmi ile usul usul süzülür gibi dans etmeye başladık.
"Biraz garip hissediyorum." dediğinde anlamaz şekilde yüzüne baktım.
“Hiç bu kadar çok kadının arasında bu şekilde kalmamıştım.” dedi alçak bir sesle kulağıma doğru eğilerek. Sözleri ile bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan.
"Evet oldukça garip bir durum sizin için yüzbaşım." dedim gülmemi bastırmaya çalışırken.
"Gülme! Bak öperim bu kadar kadının ortasında. O zaman görürsün bin yıllık dedikodu malzemesini." dedi gülerek benim gibi.
"Ay Tamam. Bitsin geçersin erkeklerin tarafına. Ama kınayı birlikte yakınacağız. Kızlar haber verir sana zaten." dedim. Başını onaylar gibi salladı.
Mahir’le dansımız bitip oyun havası başladığında, alkışlar arasında el ele sahneden bizimkilerin olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladık. Mahir’in yüzündeki gerginlik dikkatimi çekti.
“Ne o yüzbaşım?” dedim kısık sesle. “Cephenin ortasına mı düştün?” diye dalga geçmeme karışılık gözlerini kısıp dudaklarının kenarını belli belirsiz kıvırdı.
"Cepheyi tercih ederim." diye cevap verdiğinde kahakahı tutamadım. Onun yüzündeki gülüş de büyüdü.
Masaya vardığımızda Zarife nene bastonuna yaslanmış, gözlüğünün üzerinden bizi süzüyordu. O meşhur gülümsemesiyle Mahir’e baktı.
“Bak hele şuna, bizim torun değil sanki dizilerden çıkmış artist! ” dedi gür sesiyle.
Mahir hemen eğilip elini öptü.
“Nene hatun, gözün yine torun kayırıyor bak. ” dedim şaka yollu.
Nine hemen dikleşti, bastonunu yere tık tık vurdu.
“Ben kayırmam kızım! Hak edenin hakkını veririm. Ama senin de hakkını yemeyim şimdi. Çocuğumun yanına nasıl yakışmışsın!”
Masadakiler kahkahaya boğuldu. Eğilip elini öpüp yalandan küsünce baktım yüzüne.
"Allah razı olsun Zarife Sultan. Mahirin olunca işin ucunda kimsenin şansı yok değil mi?" dedim.
Hiç bu bozulur mu gücenir mi yok yapıştırdı cevabı.
"Ne edeceğim yaa! Bir tanecik torunum o benim. Mahir imin yeniden vücut bulmuş hali." dedi. Kaşlarım çatılırken cevabına sesimi az kısarak,
"Hatları karıştırma yine nene. Benim kocam o ha." dedim uyarır gibi.
Kınar gibi baktı.
"Şuna bak hele. Aynı benim gibi edepsiz." dedi kıkır gülerken. Yanaklarından öpüp geri çekildim. Bizi gülerek izleyen annem ile Hacer teyzenin de ellerini öptük sırayla.
"Ahh tütü maşallah dünürüm şunların güzelliğine bak. Rabbim nazarlardan korusun." dedi Hacer teyze. Annem de dolu gözlerle gülümseyerek başını salladı.
"Maşallah yavrularım. Rabbim bir ömür yüzünüzden gülümsemenizi eksik etmesin."
"Amin annecim." dedim tekrar sarılıp yanaklarından öperken.
"Ben çıkayım. Siz de rahat rahat eğlenmenize bakın." dedi Mahir sabırsız bir sesle. Bu haline hepimiz gülerken,
"Tamam canım, çok bile durdun." dedim. Mahir arkasını döndü, ağır adımlarla kalabalığın arasından uzaklaşarak salondan çıkmıştı.
Mahir'in arkasından bakarken Ecem’in sesiyle irkildim bir anda olduğum yerden.
"Eveeet! Sevgili misafirler eğlencemiz başlasın! Ver müziği DJ!” diye bağırdı.
Ardından çalan şarkının şarkıcısı gibi çoşku ile,
“Hazırsanız başlıyoruz!” diye bağırdığında sahneye bir bir çıkmaya başladılar. Salonun tavanındaki ışıklar yanıp sönerken yüksek ses müziğin ritmiyle yer gök titriyor gibiydi.
Ayşe kolumdan çekiştirip beni de piste sürüklediğinde şaşkınlıktan bir an sendeledim ama çalan şarkı vücudu ele geçiren o enerjiyi yaydıkça ben de kendimi bırakmıştım çoktan.
Elime tutuşturulan parlayan gözlüğü takarken istemsizce güldüm. Üzerinde 'Taze gelin' yazıyordu. Hemen karşımda dans eden Ecem’in gözlüğünde “Game Over”, Karaca’nınkinde ise kocaman harflerle “Bekar ve Mutlu” yazıyordu.
İkisi dans pistinin ortasında kendi etraflarında dönerken kahkahalarla onlarla birlikte oynamaya başladım.
Didem de elindeki kamerayla kahkahalar ile her anı kaydediyor bir yandan da oynuyordu.
Ama asıl bomba Zarife neneydi. Bastonuna dayanarak sahneye girdiğinde hemen kolundaki Kamile elindeki gözlüğü taktı gözüne. Üzerinde kocaman harflerle “ÇILGIN NENE” yazıyordu.
"N’eymiş o? diyip ” çıkarmaya çalışsa da Kamile hemen engel oldu.
“Tak nene tak, çok yakıştı!” dedi Kamile kahkahalar içinde bağırarak. Hiç bozmadan devam etti oynamaya. Hemen yanına gidip ellerini tuttum Zarife nenenin. Birlikte oynamaya başladık. Valla doksana merdiven dayamıştı ama kızlara taş çıkartıyordu.
Müzik arka arkaya değişiyor, ortamın enerjisi hiç düşmüyordu.
Ayşe koluma dokundu, yüzünde o ciddi görev ifadesi ile.
“Kostüm değişim zamanı Leyla abla!” diye bağırdı kulağıma.
“Yine mi yaaa?” dedim suratımı buruşturarak.
“E napalım, kural bu!” diye sırıttı.
Kızların yardımıyla on dakika sürmeden üzerimi değiştirip makyajımı tazeledim, yeniden pistlere döndüm.
Bu döngü üç kere daha devam etti. Her seferinde “Yine mi ya?” derken Ayşe sadece sırıtmakla yetiyordu. Son turda artık gerçekten yorulmuştum.
“Ulan anam ağladı. Bak, bir daha giyinip soyunursam atlet kilot çıkacağım!” dediğimde kızlar kahkaha attı.
"Tamam abla bu son. Zaten kına yakılacak. Hadi giydirelim seni. Kamile sen de abimi çağır." dedi. Hızlı bir şekilde soyunma kabini gibi olan boş odaya girip son kıyafetimi giyinip çıktığımda Mahir de gelmişti.
Baştan aşağı yoğun bakışlar ile süzerek baktığında bir an elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırdım
" Nasıl olmuş abi Leyla abla?” dedi Kamile kıkırdayarak.
Mahir, bakışlarını üzerimden çekmeden cevap verdi.
“Çok güzel.”
Sesi o kadar sakin ama doluydu ki gözlerimin içine baktığında sanki bütün geceyi orada yakmış gibiydi. Kalbim gürültüyle atarken ne diyeceğimi bilemeden dudaklarımı ısırdım.
“Abim resmen büyülendi ama bu kadar belli ediyor.” diye homurdanan Ayşe’nin sesi araya girince, Mahir kaşlarını kaldırıp ona sessiz bir bakış attı. O bakış da anlamadı gerekeni anlayan Ayşe hemen başını eğip geriye çekildi.
Kapı hızla açıldığında oynamaktan saçı başı dağılmış, ama yüzü neşeden ışıl ışıl Ecem başını uzattı.
"Hazırsanız başlıyoruz!" dedi sırıtarak, nefes nefese.
“Biz de çıkalım. Abla, siz müziği duyunca çıkarsınız!” diyerek çıktı hepsi.
Kapı kapanınca oda bir anda sessizleşti. Sadece dışarıdan gelen müziğin sesi vardı
Mahir sessizce yanıma yaklaşıp elimi tuttu. Avuç içleri sıcacıktı. Elimi yavaşça dudaklarına götürdü, başını eğdi.
"Çok güzel olduğunuzu söylemiş miydim gelin hanım?" dediğinde kıkırdadım.
"Söylemiştiniz damat bey ama bir kere daha söylemeniz de bir mahsur yok." dedim. Eğilip yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı.
"Hadi bakalım bitirelim şu kına işini de dedi." elimi avuçlarının arasına alarak yürümeye başladı.
"Ay Mahir, her şeye görev gibi bakmasan olmaz mı? Bitirelim ne?" dedim bir yandan onunla birlikte yürürken.
"Görev gibi bir şey benim için Leylam. Pek bana hitap etmiyor." dediğinde güldüm. Birlikte salona doğru girdiğimiz de ışıklar loşlaşmış kızlar ellerinde mumlar ile bize bir koridor oluşturmuştu. Yine çok kalabalıktı.
Koridoru aşıp bizim için ayarlanan köşeye yan yana oturduk. Nerden geldiğini anlamadığım bir örtü üzerime örtülürken kına tepsisi Karaca'nın elinde arkasında kızlar etrafımızda dönerken arka fonda çok acıklı bir türkü vardı.
Dönme seromonisi bittiğinde Karaca önümde diz çöktü. Başını salladı sorar gibi ben de aynı hareketle ona başımı salladım ne var der gibi.
Örtüyü kaldırıp yüzüme baktı ben de ona.
"Ee bu ağlamamış." dediğinde herkes bir anda gülmeye başladı.
Ecem hemen lafa girdi
“Abla insana yalandan ağlar bacımdan anamdan ayrılıyorum diye. " dedi kınayıcı bir sesle.
Ben kahkahayı bastım, ellerimi iki yana açtım.
“Ne ağlayacağım kızım yaa? Kaç zamandır bu anı bekliyorum. Baksana şu kocama!” dedim, başımla yanımda dimdik oturan Mahir’i işaret ederek.
“Böyle yakışıklı, eli yüzü düzgün adamla evleniyorum. Ağlarsam Allah sorar vallahi!” dediğimde etrafımızda toplananlar kahkahaya boğuldu. Mahir ise tondan tona giriyordu.
Kına da olmak bile onun için çok büyük bir olayken böyle söylemem eminim daha bir utandırmıştı onu.
Karaca kına tepsisini önümüzdeki sehpaya bıraktı.
“Öff Tamam be. En aşık sensin. Getirin şunun altınını da yakalım şu kınayı. " dedi bezmiş bir sesle.
Ben sırıtıp başımı yana eğdim.
“Ne altını ya? Bir sürü var yaa? ” dedim.
Karaca ellerini havaya kaldırdı, “Bari elini kapat da, ‘gelin elini açmıyor’ diyeyim! Bari oradan yürüyeyim! Tüm rolümü baltaladın. ” dediğinde atladığım geleneğimizi hatırlamıştım.
“Ha onu diyorsun. O kolay ya. ” dedim hemen, ciddi bir ifadeyle elimi yumruk yaptım, sıkıca kapattım.
"Açmıyorum elimi." dedim sesli bir şekilde. Karaca sinirle gözlerini kapattı.
"Sus Allah aşkına. Ben diyeceğim onu." diye mırıldandı.
"Ay tamam be! Kaç kere gittim kınaya ne bileyim?" diye homurdandım huysuz huysuz.
"Sen sus ben halledeceğim." diyerek ellerini çırptı,
“Tamam, güzel! Hazır mısınız millet?” diye bağırdı, sonra birden dramatik bir ses tonuna geçti.
“Gelin elini açmıyor!”
Kızlar hep bir ağızdan “Aaaa!” diye bağırıp gülüşürken, Hacer teyze hemen öne çıktı.
“Durun hele, durun! Gelin elini açmıyorsa bileziği eksik demektir!” dedi.
Cebinden parlak bir bilezik çıkarıp şak diye yer olamadığını düşündüğüm bileğime taktı.
O sırada Zarife nene bastonuna dayanarak yaklaştı.
“Benim gelinim nazlıdır. ” dedi gülerek, “Ama çözümünü bilirim ben. Bu da benden. ”diyerek elini cebine attı.
"Sür bakim kınayı." diye Karaca'ya emir verdiğinde az önceki şirret Karaca'dan eser yoktu. Hemen Emre itaat edip sürdü kınayı.
Kınanın üstüne parlayan tam altını bıraktı Zarife nene . Etraf bir anda “Ooo!” sesleriyle çınladı.
Ben gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum ama herkesin beklentili bakışları arasında sonunda kahkahayı bastım. Alkışlar eşliğinde ayağa kalktığımız da Mahir döndüm gülen gözlerle. Elimi uzattığımda anında avucunun içine aldı ellerimi. Sonrasına fotoğraflar vedalar derken gecenin sonu gelmişti. Herkes yorgunluktan harap bitmiş haldeydi ama bizim için unutulmaz ve harika bir gece olmuştu.
Şimdi ise sevdiğim beni arabasıyla evime yani iki gün sonra anne evim olacak evime bırakıyordu. Evin önüne geldiğimizi yorgunluktan kapanan gözlerim ve zihnim yüzünden anlayamamıştım. Yanağıma dokuna tüy kadar yumuşak dokunuşlarla hafifçe irkildim.
"Leylam…” dedi yumuşak, neredeyse fısıltı gibi bir sesle.
Gözlerimi araladım. Önce onun yüzünü, sonra sokağın ışıklarıyla aydınlanan evi gördüm.
“Ah geldik mi?” dedim kısık bir sesle. “Vallahi pilim bitti sanki, aşkım.” Diye eklediğimde yüzündeki şefkatli gülüşü büyüdü.
“Sabahtan beri ayaktasın normal bu kadar yorulman. İstersen taşıyayım seni.” dedi çapkın bir şekilde gülerken. Yumruk yaptığım elim ile göğsüne vurdum.
"Hah oldu canım. Tüm mahalleye reklam olalım." Diyerek yüzümü yüzüne yaklaştırıp fısıltı ile devam ettim,
" Düğün gecesi taşırsın artık bol bol." dedim ve yanağına hızla bir öpücük kondurup geri çekildim.
Bakışlarını üzerime kilitledi adeta. Derin bir nefes alıp başını salladı ne düşünüyorsa.
“Ne?” dedim gülerek, gözlerimi kısıp başımı yana eğdim.
"Sen var ya çok fenasın Leylam. Parmağında oynatıyorsun beni, hiç acıman yok." dedi.
"Ay üstüme iyilik sağlık ne yaptım. Olacağı söyledim. Olmayacak mı?" dedim tek kaşım kalkık şekilde meydan okur gibi bakarken.
Yüzünde gülümsemesi ile bana bakarken bir şey demedi bir kaç saniye sonra gülüşü buruklaştığında anlayamadım.
"Olacak." diye fısıldadı. Derin bir nefes alarak devam etti
"Olacak değil mi? Karşımdasın, tıpkı benim sana baktığım gibi aşk dolu bakıyorsun. Hâlâ inanamıyorum. Yarın karım olacaksın. Yuva kuracağız seninle. Hayalini kurmaya bile korktuğum her şeyi yaşıyorum. Bir rüyadayım da uyanacağım diye çok korkuyorum. ” dedi.
Beklemediğim sözler karşısında benim de gülüşüm buruk bir hal aldı. Dediği duyguyu öyle dibine kadar yaşamamıştım ki sevdiğim adamın da bu duygular içinde olması içimi acıttı. Elimi uzatıp yüzünü avucuma yasladım.
“Ne ben rüyayım ne de sen rüyasın sevgilim. Gerçeğin tam ortasında birbirini deliler gibi seven ve hep sevecek olan iki aşığız. ” dedim. Gözlerim istemeden dolmuştu. Dolu dolu gözler ile gülümseyerek devam ettim.
"Yarın da bir ömür birlikte mutlu bir şekilde yaşlanacak olan karı koca olacağız inşallah." dedim. İç çeker gibi derin bir nefes alıp kollarının arasına alarak başımı göğsüne yatırıp saçlarımın arasına öpücük bıraktı.
"Çok şükür." diye fısıldadı boğuk bir sesle.
Bir süre öylece kaldık. Ne konuşmaya ne de hareket etmeye yeltendik ikimiz de. Mahir’in göğsüne yaslanmıştım, kalbinin ritmi kulağımın hemen altında yankılanıyordu. Çalan telefonum ile anın büyüsü bozulurken,
"Eve geçmem lazım artık sevgilim." dedim hiç istemediğim sesime de yansıyordu. Bir şey dememişti. Başımı göğsünden istemeye istemeye kaldırdım.
Gözlerimizi ayırmadan başını eğdi ve alnımı nazikçe öptü.
“Hadi geç eve. Dinlen biraz. Ama bil ki bu seni son kez bu eve bırakmam böyle.”
“Öyle mi?” dedim gülümseyerek.
“Evet. ” dedi kararlı bir sesle başını sallarken.
“Bu kadar bile ayrılığa tahammülüm yok artık. Bundan sonra nereye gidersek gidelim hep birlikte olacağız.” Diye ekledi.
"Müstakbel kocam nasıl derse öyle." dediğimde burnuma hafifçe parmağı ile dokundu.
"Serseri. Sanki çok söz dinliyor gibi." dedi
Omzumu indirip kaldırım.
"Her halimi sevdiğini zannediyordum." dediğimde yüzünü yüzüme çok yakın bir mesafeye getirdi.
“Her halini seviyorum…” dedi önce kısık bir sesle, sonra bakışlarını biraz daha yaklaştırdı.
“Daha doğrusu her zerrene, nefesine, bakışına sahip olduğun her şeye aşığım ben Leylam.” dedi
Sözleri göğsümün ortasında bir sıcaklık gibi yayılırken yüzünü ağlar gibi kırıştırıdım.
"Sen böyle konuşursan ayrılamam ama ben." dedim. Ellerini kaldırıp yüzümü avuçlarının arasına aldı.
"Bu son ayrılığımız olacak Leylam. Yarından itibaren artık ayrılık yok bizim hikayemizde." dedi gülen gözlerle yüzüme bakarken. Başımı salladım.
"Bir daha ayrılık yok." dedim bir yemin gibi.
🌸 🌸 🌸 🌸 🌸
Bir romantik bölümün daha sonuna geldik.
Beğendiniz mi?
Ay medyadaki şarkıyı yeni keşfettim. Dinlenmesi çok az. Şiddetle tavsiye ediyorum. 😍
Bölüm acayip uzadı düğün de girseydi valla çok uzayacaktı. Dedim bekletmeyeyim 💕
Çok öpüyorum.
Güzel yorumlarınız benim için acayip motive edici. Lütfen esirgemeyin. ☺️
Sürprizlerle dolu düğün bölümünde görüşürüz 💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 37.12k Okunma |
6.13k Oy |
0 Takip |
62 Bölümlü Kitap |