
Merhabalar canlarım 🤗 Bu gün şöyle bir kuple Zebani'ye bölüm atmak istedim. Aslında ilerleyen bölümlerde bir sahne 🥹
İnşallah beğenirsiniz🥹
Sizleri yaralı kuşumuz Meleğimizle başbaşa bırakıyorum 💔
🥀🥀🥀🥀🥀
Genç kız, elinde bir demet solgun papatya ile baktı karşımdaki mezar taşlarına. Onun için bu mezar taşları yarım kalmış bir masalın kapağı, bir daha açılmayacak bir kapıydı. Elindeki papatyaları usulca annesinin mezarının üzeiene koydu.
Sanki dünyada başka hiçbir çiçek yakışmazmış gibi o mezar taşlarına her geldiğinde bu papatyalar ile gelirdi. Hayal meyal hatırladığı bir anıdan sebepti belki de. Babası annesine papatyalar ile gelirdi arada. Annesi ise en güzel gülümsemesi ile ona sarılıp kızına dönüp, " Ne kadar romantik bir baban var görüyor musun Meleğim?" diyordu.
Yavaşça yere çökerken önce buz gibi taşlara dokundu, sonra toprağa. Parmakları çamura bulanırken titriyordu. Dudaklarını araladı ama kelimeler ilk anda dökülmedi. Dökülemedi.
“Ben geldim…” diye bir fısıltı döküldü dudaklarından nihayet. Sonra başını kaldırdı, mezar taşlarına baktı. Gözleri dolmuştu. Bastırmaya çalıştıkça daha çok taştı içindekiler.
“Annem… Babam…” dedi ve devamını getirmeyerek sustu. Derin bir nefes aldı. Sonra dudaklarından döküldü kelimeler. Dünyada onlarsız yaşadığı kısacık ömrünün içinde gizlediği bütün yükle birlikte.
“Ben çok yoruldum… Dizlerinize ihtiyacım var. Kucağınıza… Sesinize… Kokunuza…Çünkü ben bu dünyada yapamıyorum artık. Güçlü olmamı bekliyorlar ama ben çocuk kaldım o arabanın arka koltuğunda. "
Bir anda sarsıldı. Hıçkırıkları susturulamaz hale gelmişti. Gözyaşları yanaklarından süzülürken parmakları toprağa gömüldü, sanki oradan bir el tutacakmış gibi sıkıca tutundu babacığının toprağına.
“Babam…” dedi, yutkunarak.
“Adımı ne severek koymuştun, hatırlıyor musun? Hep anlatırdın. Daha doğmadan meleğim gelecek demişsin. Meleğim…”Gülümsedi ama gözyaşları daha çok aktı.
"Hep böyle seslenirdiniz. Hala kulaklarımda sesiniz." Başını gökyüzüne kaldırarak derin bir nefes aldı devam etmek için.
" Sizin ‘meleğim’ diye sevdiğiniz kızınıza şimdi ‘zebani’ diyorlar. Sizleyken ismimde cennet vardı, şimdi cehennem.”dedi dudaklarını sıkıca birine bastırırken.
Gözlerini toprağa dikti, sanki orada gerçekten yatan annesini babasını görür gibi baktı içli içli. Dayanamadı koydu başını usulca toprağa sanki babasının kucağına yatar gibi.
“Keşke.... "dedi hıçkırıklarını güç bela yatıştırmaya çalışırken.
"Keşke..." dedi yeniden kaldırdığı eli sertçe inerken toprağa.
"Keşke... ben de sizinle gelseydim. Keşke bıraktığınız cehennemin ortasında kalmaktansa sizinle kara toprak altında kalsaydım.” dedi güç bela zap ettiği hıçkırıklar önü açılmış benten akan sular gibi sert biçimde kaçıyordu ağzından artık.
Yüzüne doğru hafifçe esen rüzgar ile bu sefer hıçkırıklarının arasında gülümsedi kocaman. Hissediyordu. Sanki yüzüne dokunan o serin rüzgarda annesinin babasının dokunuşu, kokusu vardı.
Titreyen bir sesle devam etti.
“Hiç değilse rüyalarıma gelin. Sıkıca sarılın bana. Yine alayım kokunuzu, yine duyayım sesinizi…”diye fısıldarken, usul usul okşadı soğuk toprağı. Sanki annesinin eteğiymiş gibi başını daha bir yasladı üzerine. Ellerini kıvırıp göğsünde birleştirdi, çocukken yaptığı gibi.
Sarılacak bir kucak bulamayınca, toprağa sarıldı. Baba kucağı bellediği soğuk toprak üşütmedi Melek'i yine. Aksine biraz daha sığındı sarmalanma istediği ile.
Gözleri kapalıydı artık. Hıçkırıkları yerini sessiz bir nefese bıraktı. Yanaklarında hâlâ yaş vardı ama yüzüne her geldiğinde olduğu gibi kırık bir huzur izi yerleşti.
Rüzgâr biraz daha sert estiğinde mezarlığın sessizliğinde birkaç yaprak savruldu. Melek, mezarın tam başında, toprakla sarmaş dolaş, kıvrılmış yatıyordu.
Küçük bir çocuk gibi…
Korunmak ister gibi…
Ve toprak, onu nazikçe içine alır gibi sarmaladı. Bazen bir mezar taşı, bir evin son duvarı olurmuş ya...
Melek'in yıkılan dünyasının son taşları da hemen sarmaladığı toprağın başındaki anne babasının mezar taşlarıydı.
🥀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |