
Yaşadığım bir olay beni on yıl geri götürmüştü. Sanki gitmek için can attığım o evin duvarlarına bakıyordum tekrar. Bunun olmasına nasıl izin verdim anlamıyorum. Birkaç haftadır tanıdığım biri... Sanırım beni inandırmıştı, değer gördüğüme, ilgiyi hak ettiğime... Sonra tek bir mesajıyla geri almıştı her şeyi. Bana da kim olduğumu hatırlatmıştı; her şeyin kabahatlisi o kız olmuştum. Üzerine zaten düşündüğüm, içimde hallettiğim şeylerin tekrar gün yüzüne çıkmasına izin vermeyeceğim. Ben kurduğum bu korunaklı dünyanın duvarlarının yıkılmasına tekrar üzülmeme izin vermeyeceğim. Arda'ya söylediğim şeyde ciddiydim. Bir daha hiçbirini görmek istemiyordum. Fakat onların konumunu ve mesleğini düşününce bu mümkün değildi. Sosyal medya hesaplarımın algoritması bile değişmiş birinden birini illaki önüme çıkarıyordu. Ah bir de milli maçı ekipçe evimde izliyor oluşumuz vardı. Kimseyi davet etmiş değildim. Bir anda plan yapmışlar ve evimde bitmişlerdi.
"Hiçbir şeye elimi sürmeyeceğim. Evimi terk ettiğinizde burayı ameliyathane titizliğinde temizlenmiş halinde görmek istiyorum" Beşi birden dehşet içinde bana bakmaya başladı. "Hiç öyle bakmayın ciddiyim, ne yiyecekseniz mutfaktan alın bulamazsanız sipariş verin. Davetsiz misafire ancak bu kadar hizmet"
"Öyle olmadı Leyla kovsaydın" Levent Abiye baygın bakışlarımı yolladım "Maça yarım saatten az var kovsam da gitmezsiniz" Klinikteki psikiyatristlerimizden biriydi. Levent Abiyle sohbet etmek her zaman çok zevkliydi. Her konuşmamızın sonunda, hayatımın içerisinde kaybettiğim bir puzzle parçasını elime tutuşturuyordu. Parçayı doğru yere takmam için yol gösteriyordu. Ses tonundan hareketlerine kadar adam her şeyiyle mesleğini yaşıyordu, bize de yaşatıyordu. "Tamam Leyla geç otur sen. Gençler bu akşam servisler benden" Tarık’ın kendini ortaya atmasını seve seve kabul ederek yerime geçtim. Herkes kendi siparişini iletiyor ve klinik dedikodusuna dönüyordu. Gelmeleri iyi olmuştu fakat yanımda oynaşan Fatma ve Tekin’i görmek iyi gelmiyordu nedense. Birini sağa diğerini sola savurup ayırasım geliyordu. Fatma Estetiysen Tekinse hemşireydi müthiş cilveli bir ilişki yaşıyorlardı. Tatlı bir çiftti sadece ben biraz tuhaftım. Omuzlarımda hissettiğim ellerle başımı geriye doğru bıraktım. "Belli sen biraz gerilmişsin, hep bilgisayara bakmaktan oluyor bunlar" ne kadar da profesyonel bir yorumdu. Fakat masaj yapmayı bırakmaması için herhangi bir eleştiri yapamazdım. Betül’ün elleri omuzlarımdan başıma çıktığında iyice mayışmıştım.
"Aralarında tanıdıklarımızda var artık. Maçı izlemek daha keyifli olacak" Ya da daha üzücü... Fatma’nın müthiş neşeyle söylediği şey yüzünden tüm rahatım kaçmıştı.
"Tam tersi hevesimi kaçırıyor. Uzaktan izlemek daha zevkli, yakına gidince bir şeye benzemediklerini fark ediyorsun" Tarık’ın çıkışı ile hepimizden bir ooo sesi yükselmişti. "Tarık keşke soktuğun lafı duysalardı. Cevap hakları olmayınca pek anlamı olmuyor" Betül yine boş durmamış Tarık’ı bozmuştu.
"Neden öyle dedin Abi?" Evet anlat bakalım Tekine Tarık. Neden öyle dedin?
"Boş ver bari bazılarımız zevk alarak izlesin"
"Gençler hadi maç başlıyor odaklan odaklan!!!" Levent Abinin uyarısıyla hepimiz televizyona odaklanmıştık. Futbolcular sırayla sahaya çıkıyor kamera hepsinin geçişini ayrıntılı çekiyordu. Arda ve Fatihi peş peşe görünce mutlu olmuştum. Fakat bir iki kişi sonra Kerem’i görmek iyi gelmemişti. Herkes heyecanla maçın başlama düdüğünün çalınması bekliyordu. Benim tek düşündüğüm ise bir bahane bulup bu odadan çıkmaktı. Arkadaşlarım salonumda otururken odama girip yatağıma kapanmam tuhaf karşılanırdı değil mi?
Maç devre arasına girmişti 0-0'lık beraberlik devam ediyordu. Ne zaman maça odaklansam spiker bir anda Kerem’in adını haykırıyor tüm dikkatimi dağıtıyordu. Betül’le mutfağa geçmiş gelen siparişleri tabaklara koyuyorduk. "Arda ikinci yarı girmese keşke"
"Neden öyle diyorsun çok güzel oynadı çocuk" Yine Arda'da takacağı bir şey bulmuştu. "Oynamasına bir şey demiyorum sadece..." Nihayet tabaklarla işim bittiğinde yanımda dikilen Betül’e döndüm. "Sadece ne?"
"Kötü düştü" Evet oynadıkları zemin ıslaktı ve Arda rakibine topu almak için çalım atarken sert bir şekilde kaymıştı. "Hayırdır sen ne zamandır Ardayı düşünür oldun?"
"Tamamen doktor hassasiyetiyle konuşuyorum bir kere"
"Tamam öyle diyorsan öyledir"
"Peki sen nasılsın? Konuşmak istemiyorsun farkındayım. Her şey ortaya çıktı, Kerem en azından bir özür diledi mi?" Dilemedi tabi ki. Gerçi mesaj attıysa bilemem engelledim her yerden. Biri benim hayatımdan çıktığında tam anlamıyla çıkmalıydı. "Hayır Betül özür dilemedi, istemiyorum da zaten. Herhangi bir beklentim yok"
"Suçlarken gayet hızlıydı ama özre gelince kağnıyla yarışıyor. Güzel bir beddua yollardım ama maç milli maç yapamam" Çaresizce söylediği şeye kahkaha atmıştım. "Hayır maç olmasa bile beddua etme. Geldi geçti zaten. Hadi gel maç başlayacak"
Devre arası bitmişti iki tarafta birbirini öldürecek gibi oynuyordu. Yerler çamurdan sürekli kayıyor her kayan futbolcu daha da hırsla kalkıp koşuyordu. Özellikle Kerem, kendi canını neredeyse yok sayıyordu. Bir kere çok kötü düştü hiç düşünmeden ayağa kalkıp tekrar depara kalktı. Tarık o düşüşü görünce 'gitti bilek' demişti. Bir ortopedist olarak böyle konuşması tedirgin hissetmeme sebep oldu. "Şuna bak canavar gibiler" Fatma’nın yorumuna herkes onaylayan mırıltılar çıkardı. "Kolay mı üzerlerinde her zamankinden daha fazla yük var. Tüm Türkiye oturduk onları izliyoruz"
"Ama bu da çok fazla Levent Abi, baksana kolları bacakları parçalandı hepsinin" Betül’ün hepsinden kastı Ardaydı. O da hatırı sayılır derecede yerlerdeydi. "Aha koş Kerem koş" Tekinin yükselişi girdiğimiz empati duygusundan çıkmamızı sağlamıştı. Kerem sonunda bir boşluk bulup rakip takımın kalesine doğru koşmaya başladı. Elinden ne geliyorsa fazlasını ortaya koyuyordu. Maçın sonlarına yaklaşmıştık beraberlik asla hedefledikleri skor değildi. Hadi Kerem...
"Gooooll" Spikerin bağırışı hepimizi tetiklemiş deli gibi bağırıp sevinmeye başlamıştık. Tekin Fatma’yı sırtına almış etrafımızda tur atıyordu. Levent Abi ben ve Betül omuz omuza vermiş zıplayarak seviniyorduk. Kerem müthiş bir hız yakalamış topu ağlarla buluşturmuştu. Tüm takım Kerem’in üstüne çullandı. Sanki bizde oradaydık ve onlarla seviniyorduk. Gol tekrarı ağır bir şekilde ekrana gelmişti. Onlardan ayrılıp tüm dikkatimi tekrar gole vermiştim. Top ağlarla buluşuyor Kerem köşeye koşuyor ve tribüne doğru dönüp elini göğsüne koymuş bir şeyler söylüyordu. Fakat anlaşılması imkansızdı. Bunu yaparken gözlerini de yummuştu. Sonrasında ise herkes tepesine binmişti.
"Ne maçtı ama"
"Seyir zevki yüksekti" Tarık Kerem’in golüne bizim kadar tepki vermese de haklarını yememeyi tercih etmişti. Çocuklara bozulmakta haklıydı. O akşam Tarık’a karşı pek misafirperver değillerdi. "Çok sevmem ama ben bile eğlendim" Fatma hepimizi güldürmüştü. Cidden nefret ederdi Futboldan. Bu sefer isteyerek izlemişti dediği gibi aralarında tanıdıkları vardı.
En son hepimiz ayaklanıp evimi toplamaya başladık. Bir ameliyathane gibi olmasa da eski haline dönmüştü ev. Herkes bir bir giderken Betül bende kalmayı tercih etti. Televizyon hala açıktı. Elime kumandayı alıp kapatacağım sırada Betül engel olmuştu. "Dursana maç sonu röportajları var"
"İzledik ya zaten tekrar mı izleyeceksin"
"Doğru izledik değil mi? Yorumları izleriz o zaman"
"Hayırdır Betül nereden bu maç merakı"
"Fatma’nın da dediği gibi, tanıdık birileri olunca izlemesi zevkli oluyor"
"Peki öyle olsun" Odama geçip Betül için pijama ayarladım. Tekrar salona Betül’ün yanına geldiğimde telefonla konuşuyordu.
"Tamam açtık bekliyoruz işte" Kiminle konuşuyorsa kavga halindeydi. Bir elini beline koymuş dik dik televizyona bakıyor karşısındaki ne diyorsa kaşlarını çatıyordu. "Hayır hiç görmedim"
"Başka diyeceğin bir şey yoksa kapatıyorum"
"İyi" Telefonu kapatıp arkasına döndüğünde beni fark etmişti. "Leyla ne zamandır oradasın?"
"Sana pijama getirdim, sen kiminle kavga ediyorsun?"
"Kimse değil" Telefonuna bildirim gelmişti. Odağını benden ayırıp gelen mesaja baktı. Tuhaf davranıyordu. "Buraya bırakıyorum pijamanı, üzerimi değiştirip geliyorum hemen"
"Dur gitme!"
"Betül ne oluyor Allah aşkına. Bir tuhaf davranıyorsun" Kızmaya başlıyordum artık. Salonun ortasında dikilmiş kafasını telefondan kaldırmıyordu. "Gel çabuk bunu izlemen lazım, şu televizyonu da kapat. Midem bulandı maç maç maç" Harbiden dengesizdi bu kız.
"Betül ne söyleyeceksen söyle artık neyi görmem gerek" Yanıma adımlayarak telefonunu bana çevirdi. Kerem’in gol attığı anı gösteriyordu. "İzledik ya bunu"
"Sakin ol izlemeye devam et" Kerem köşeye koşmuş tribüne doğru dönmüş eli göğsünde yine dudaklarını oynatıyordu. Fakat bu video televizyondakinden farklı olarak tamamen yüzünü odaklamıştı. Kerem dudaklarını oynatırken altına alt yazı eklenmiş ve ne söylediği yazılmıştı. Kerem 'Özür dilerim, bu gol seni için' diyordu. Yani alt yazıda öyle yazıyordu en azından. "Bu ne Betül?"
"Kerem işte baksana özür diliyor"
"Kimden?"
"Kimden olacak senden"
"Öyle mi nereden anladın?"
"Leyla..." Başımı onaylamaz biçimde sallayıp üzerimi değiştirmek için tekrar odaya geçtim. Dudak hareketleri paylaşılan metinle uyumluydu. Özür diliyor olsa bile kimin umurundaydı ki. Oturup kendime pay çıkartacak değildim. Eğer o özür benim içinse bile daha çok sinirlenmeme sebep olmaktan başka işime yaramazdı. Fakat yine de kendime engel olamayıp sosyal medyada maç ile ilgili yapılan paylaşımlara bakmaya başladım. Herkes deli gibi golün kime armağan edildiğini kimden özür dilediğini konuşuyordu. Üzerine romantik editler yapılmaya başlanmıştı bile. Hatta 'Affet' hashtagi bile görmüştüm. Şimdiden on binden fazla o etiket ile paylaşım yapılmıştı. Biri "Söyle Kerem kim affedecek seni" diye paylaşım yapmıştı. Hadi Kerem şovunu yapıyorsun açıkla bari kimden özür diliyorsun? Paylaşımı beğenip yorumları okumaya devam ediyordum ki kapımın çalınmasıyla telefonumu kapatıp yanıma koydum. "Gel Betül" Ben yatağımda bağdaş kurmuş onu izlerken o da karşımdaki tekli koltukta oturdu. "Kusura bakma, sen muhatap olmak istemedikçe gözüne gözüne soktum" Biraz öyle olmuştu. "Dert etme, anlıyorum seni. Ama dediklerimde samimiyim istemiyorum Betül"
"Sana bir şey söylemem gerek" Yüzünde mahcup bir ifade belirdi. "Ne söyleyeceksin?"
"Arda"
"Ne olmuş Arda’ya"
"Dün beni aradı"
"Olabilir"
"Nasıl yani olabilir mi? Sen hiçbirini görmek istemiyorum demiştin"
"Öyle, istemiyorum ama Arda bunu pek umursamıyor. Ayrıca ben istemiyorum sen değil, istediğinle görüşürsün çocuk değiliz sonuçta" Rahatlayıp yanıma doğru zıpladı. Bu hareketi ile beni de sarstı ve oturduğum yerde sırt üstü düştüm. Ne demiştim çocuk değiliz mi? Az önceki melankolik hava yerini kahkahalarımıza bıraktı. İkimizde toparlanıp sırtımızı yatak başlığına dayadık. "Ne diyor peki çok sevgili Arda?"
"Evet asıl mesele orası. Bana kızmaman gereken bir durum daha oldu"
"Sen anlat ben karar veririm"
"Tutturdu illaki maçı Leyla’ya izlet diye"
"Neden?"
"Bilmiyorum ki, ben de ekibi sende maç izlemenin ne güzel bir fikir olduğuna ikna ettim" Dehşet içinde ona döndüm. "Kızım sen benim arkadaşımsın biliyorsun değil mi? Benim tarafımı tutman gerekiyor"
"Ya bunda kötü bir şey yok ki hem ne güzel beraber maç izledik" Ya tabi sen bir de bana sor nasıl izlediğimi. "Sonra işte maç sonu aradı beni"
"Burada mevzunun sadece ben olduğuna emin miyiz?" Ayıplayan gözlerle bana bakıyordu. "Ne alakası var Leyla. Sen olmasan ne diye muhatap olayım ben onunla"
"Tamam sonra ne konuştunuz. Neden illa da maçı izleyeyim diye tutturdu"
"Sanırım Kerem’in golü içindi. Maç özetini izleyin yok röportajları izleyin yok yorumları izleyin bunalttı beni bir saattir. Hayır yorgun değil mi anlamıyorum. Canı çıktı sahada"
"Betül, maçtan önce konuşmuşsunuz Leylaya maçı izlet demiş nereden bilecekler Kerem’in gol atacağını hem izlesem ne olacak. İlk defa gol atmıyor herhalde etkileneceğimi falan mı düşündü"
"Leyla gol attıktan sonra özür diliyor ya gerçekten diliyor Arda yolladı o videoyu bana" Ne yapmaya çalıştıklarını anlamıyordum. Kerem ağzını açıp bir şey demezken Arda niye müdahil oluyordu? "Bir şey demeyecek misin?"
"Diyecek bir şey yok ki. Kerem’i arayıp özrü için teşekkür mü etmeliyim?"
"Hayır tabi de" Betül’ün lafını kesen şey telefonu olmuştu. Ekranı çevirip bana gösterdi. Arda arıyordu. Aramayı açıp hoparlöre almıştı.
"Efendim Arda"
"Sesin biraz sitemli geliyor, şu an benimle konuşmak için çırpınan kaç kişi var biliyor musun sen?"
"Ah lütfettiğin için teşekkürler Arda, hadi sadede gel"
"Şey ya, Leyla evet... Leyla Kerem’i engellemiş olabilir mi?" Betül bana baktığında omuz silktim. "Bilmem neden böyle düşünüyorsun?"
"Kerem ulaşamamış gerçi hiç çalmamış ben de bir sana sormak istedim"
"O zaman öyle yapmıştır Arda neden soruyorsun"
"Seninle de iki laf edilmiyor. Sana zahmet o arama engelini Leyla’ya görünmeden kaldır"
"Emredersin başka bir isteğin?"
"Başka bir isteğim, bakayım şu an yok ha maç için tebrik edebilirsin belki"
"Tebrik ederim Arda. Güzel maçtı ama öncesinde de dediğim gibi seni pek göremedim" Betül ne kadar fenaydı ya. İçi gitti tüm akşam yaralandı mı canı yandı mı diye. "O zaman arada kendi odandan çıkıp bir göz doktoru arkadaşına görünmeni tavsiye ediyorum. Neyse dediğim gibi engeli kaldırırsan sevinirim haber bekliyoruz yani bekliyorum"
"Leyla’dan gizli onun telefonuna dokunmayacağım. Şimdiye kadar yaptıklarıma şükretmelisiniz yani şükretmelisin"
"Betül Kerem Leyla ile konuşmak istiyor" Başımla olumsuz anlamda salladım. Asla böyle bir şey istemiyordum. "Arda benim yapabileceğim bir şey yok. Demek ki Leyla istemiyor bu nedenle engellemiş" Arda’nın telefonundan hışırtı sesleri gelmişti. "Videoyu izledi mi?"
"İzledi tepkisini soruyorsan hiç üzerine alınmadı kimden özür diliyor dedi"
"Ne? Nasıl kimden? Bu çocuk her gün bir kabahat mi işliyor başka kimden özür dileyecek?"
"Ben sana Leylanın söylediği şeyi söylüyorum ayrıca biraz geç kalmış bir özür değil mi sence?" İkisi bir olmuş Kerem’le benim adıma konuşuyordu. Gülmeden edemedim, ergen gibi hissediyordum. "İşte eğer engeli kaldırırsan Kerem bizzat kendi anlatır"
"İstemiyor" Telefondan tekrar hışırtılar yükselmişti. "Betül rica etsem telefonu Leyla’ya verir misin?" Konuşan Kerem’di. Hayır ya neden bu kadar diretiyorlardı. "Kerem Leyla istemiyor. İnan bana bugün o maçı çok zor izledi"
"Bu yüzden konuşmak istiyorum Betül. Onda böyle bir iz bırakmak istemiyorum" Betül çaresizce bana bakmaya başladı. Sadece bir telefon...
"Efendim" Sesimi duyunca bir soluk bırakmıştı. Sesi yorgun geliyordu. "Leyla seni arasam" Sanırım bu kadarına izin verebilirdim. Konuşacaktık ve bitecekti. "Tamam" Herkesin içinde konuşmak istememişti ben de öyle. Ne diyecekse bitsin artık. Telefonu kapatmıştı. Ben de uyuşuk hareketlerle telefonumu elime alıp engelini kaldırdım. "İyi yaptın Leyla. Konuşsun bakalım ne diyecek. Biraz mahcup olduğunu duyalım." Betül yatağımdan kalkıp yanağıma bir öpücük bıraktı. "Nereye"
"Siz rahat rahat konuşun ben yatağımı hazırlarım bir güzelde uyurum. Ya da konuşmanız bittikten sonra kritik için yanıma gelirsin sabaha kadar uyumayız?" Üzerindeki pijamalarla ve hareketleriyle müthiş tatlı görünüyordu. Beni telefonumla yalnız bırakıp çıktı. Sanki bunu bekliyormuş gibi. "Efendim"
"Nasılsın Leyla"
"İyi"
"Maçı izledin mi?" Arda ve Betül sağ olsun izlememe gibi bir ihtimal bırakmadılar. "Evet izledim" Derin bir nefes sesi duydum. "Bir totem yapmıştım"
"Öyle mi neymiş?"
"Eğer bugün kazanırsak seni arayacağıma dair" Demek ki kazanmasa... İstemsizce yutkunmuştum. Sessizliğimi korudum, neticede konuşmak isteyen oydu. "Özür dilerim"
"Dileme"
"Yaptığım çok büyük yanlıştı. Altında ezildiğim bir yanlış" Konuştukça daha da inciniyordum sanki. "Evet biliyorum"
"Leyla, gelsem yüz yüze konuşsak olur mu?"
"Kerem ne var biliyor musun? Ben affetmeyi bilmiyorum. Senin yazdığın bir cümle bana geçmişten dokundu ve görmezden gelebileceğim bir şey değil"
"Yaşanılan o olay... Yani Fatih’in durumu birinin bilgi sızdırıyor olması bana da geçmişten dokundu Leyla"
"Yapabileceğim bir şey yok Kerem"
"Tamam en azından yarın konuşalım hatta ben yanına geleyim ne dersin?"
"Kerem..."
"Leyla lütfen beni affetme ama en azından bir dinle olur mu?"
"Tamam"
"Tamam" Ne söyleyebilirdi ki bana. Bana söyleyeceği hangi şey kaçıp gitme isteğimi durdurabilirdi.
**
Bugün mesaiye hayli gergin başlamıştım. Ne zaman geleceği ne diyeceği belli değildi. Odamda oturmuş rutin kontrollerimi yapıyordum. En iyisi çalışmaktı, iyi gelir, uzak tutar, unuttururdu. Çalışmak insanın ruhunun molasıydı. Boş durmanın da zehir olduğunu anlatmaya gerek yok o halde. İnsan beyni olumsuzlukları düşünmeye başladı mı asla durmazdı. Nefes alışverişlerini zorlaştırır, sadrından aşağıya doğru ruhunu sıkıştırırdı. Bu sebeple beynimi hep meşgul etmeyi seçer ve çalışırdım. Kimisi bunu dizilere, filmlere, kitaplara ve hatta sosyal medyaya sığınarak yapardı. Benim limanım ise çalışmaktı. Önceleri kendimi kanıtlama ihtiyacıyla başlamıştım çalışmaya. Başarılarım yaşamımı daha değerli kılacaktı sanki. Asla öyle olmamıştı neyse ki bunlar başka günlerin zehriydi. Şimdi çalışmak zamanıydı. Günü yarılamıştım biraz daha sakinleşmiş kurduğum düzenin keyfini çıkarıyordum. Bu işi seviyorum. Ofis telefonunun çalmasıyla kahvemi bırakıp telefonu açtım. "Leyla merhaba" Arayan klinikteki doktorlardan Feride hanımdı. Genelde bilgisayarla ilgili sıkıntı yaşardı. Her şeyin dijitalden yürüyor olması pek ona göre değildi.
"Merhaba Feride Hanım, size nasıl yardımcı olabilirim"
"Leyla yine ben bir yere mi bastım emin değilim ama sisteme giremiyorum. Hata veriyor"
"Allah Allah hemen ilgileniyorum Feride Hanım. Ayrıca birini de yanınıza yolluyorum hemen kontrol etsinler" Hata veriyor derken? Feride Hanımın yanına birini yollamak için telefonu elime almıştım ki tekrar çaldı. "Alo Leyla"
"Efendim Tarık"
"Kızım hiçbir sisteme giremiyorum"
"Nasıl giremiyorsun ya, Feride Hanım da söyledi şimdi. İlgileniyorum hemen" Ne oluyordu yahu? Odamın kapısı çalındı ve içeriye Ahmet girdi. Network işlerini o takip ederdi. Benden sonraki kıdemli oydu. "Leyla Hanım bir problemimiz var" o konuşurken telefonum tekrar çalıyordu. Bu sefer arayan Atıf Beydi.
"Orasını anladım" Elimle ona bir dakika beklemesini söylerken telefonu yanıtladım. "Efendim Atıf Bey"
"Leyla haberin oldu mu bilmiyorum ama bilgisayarımda bir sıkıntı var. Diğer arkadaşlarda aynı durumda. Ne oluyor"
"Anlık gelişen bir olay Atıf Bey. Ahmet yanımda ilgileniyoruz hemen. Ben size haber vereceğim. Fakat her ne oluyorsa biraz zaman alacak. Arkadaşlara haber verirsek iyi olur"
"Tamam ama çok gecikmeyin Leyla. Bütün işimiz buradan yürüyor" Telefonu kapatır kapatmaz Ahmet’e döndüm. "Evet Ahmet sorun nedir? Telefon yanıtlamaktan bakma fırsatım olmadı"
"Siber saldırı Leyla Hanım. Birileri serverlarımıza saldırıyor. Aşağıda arkadaşlar verileri korumak için çalışmalara başları bile" Nasıl ya nasıl mümkün olabilir. Bu kolay kolay yapabilecekleri bir şey değildi. Kendim yaptım diye demiyorum çok güzel bir sistem kurmuştum. Verilerimizi çalıp bize satmaya çalışacaklardı. Ama bu ayakçıların kolay kolay aşabilecekleri bir duvar değildi. Ayrıca ben garantör bir insanım tabi ki veri yedeklerini ayrıca alıyor ve depoluyordum. Bu yine de görmezden gelebileceğimiz bir şey değildi. Hasta bilgileri hassas bilgilerdi. Özel bir kliniktik ünlü ünsüz birçok hasta misafirimiz olurdu. Kliniğin itibarını zedeleyecek herhangi bir şeye müsaade edemezdim. Ahmet ve ekibin kalanları siber atağa müdahale ederken ben de bir iz arıyordum. Bu tür siyah şapkalı hackerler mesaj bırakmayı severdi. Zor olan sistemlere girmek onlar için kendini kanıtlama yöntemiydi bir nevi. Hem para hem de kendi aralarında ün kazanıyorlardı. Seni yakaladığım an bittin sen benden kurtuluşun yok. Ve ben tam bunlarla uğraşırken kapım çalınmış Kerem elinde çiçeklerle içeriye girmişti. Ah Kerem hiç sırası değil. "Merhaba Leyla" Önümde bilgisayar, telefonum açık hattın diğer ucunda ekip vardı. Bir yandan onları takip ediyor bir yandan atağın kaynağını bulmayı deniyordum. Böylece ben saldıracaktım o kendini savunacaktı.
"Merhaba Kerem, geçsene" Başımı bile kaldırmadım. Herhangi bir şekilde vakit kaybetme lüksüm yoktu. "Bir sorun mu var?"
"İş diyelim. Seni biraz bekleteceğim"
"Olur beklerim" O kadar sinirliydim ki, Kerem’in bile varlığı üzerimde herhangi bir etki bırakmıyordu. Kim cesaret edebilir kim? "Leyla Hanım, verilerimizi çalmaya çalışmıyorlar" Ahmet’in sesi telefonumdan yükseldi. "Fark ettim, kimse tek derdi eğlenmek. Kendince beni sınıyor, siz yine de tetikte olun. Başımız büyük derde girer. Akif’i çağırdınız mı? Bu ekibin siber güvenlikçisi neden ortada yok!"
"Geldim Leyla Hanım buradayım. Size destek atıyorum. Bilgi sistemleri aktif hale geldi fakat herhangi bir veri girişi sağlanamıyor. Korumaya aldık, işimiz bitsin açılacak hepsi"
"Tamam sen devam et ben kaynağı araştırıyorum"
"Ben de bakıyorum bir yandan yurt dışı kaynaklı görünüyor"
"Bıktım bu korkak eziklerden. Madem bir iş yapıyorsun arkasında dur"
"Leyla Hanım nasıl mümkün peki yani onca güvenlik önlemimiz var"
"O yüzden dikkatinizi çeken her şeyi not alın. Belli ki gayet büyük bir açığımız var hala" o kadar sinirliydim ki... Kimdi bunlar. Benim kurduğum sisteme girmek öyle kolay değildi. Nihayet bir süre sonra hepsini temizlemiştik. Bilgi sistemleri tekrar açılmış herkes işine dönmüştü. Herhangi bir veri kaybımız olmamıştı. İyi atlatmıştık ama iyi koruyamamıştık. Yaklaşık yarım saatin sonunda odamdaki birinin varlığını hatırladım, Kerem.
"Sanırım kötü bir an seçtim"
"Her zaman olan şeyler değil bilemezdin" Ben çoktan sıkılmıştır diye düşünmüştüm ama o pür dikkat beni inceliyordu. Konuya gayet ilgili bakıyordu hatta. "Anladığım kadarıyla hallettiniz"
"Şimdilik öyle, ama bizden bir saatimizi çaldı. Hastanede herhangi bir işlem yapamadık. Büyük kayıp"
"Daha fazlası da olabilirdi. Neyse ki sen vardın" Uzun zaman sonra ilk kez yüz yüze geliyorduk. "İşimi yaptım" Sandalyemde geri yaslanıp kollarımı birbirine kavuşturdum "Seni dinliyorum" Hadi Kerem konuş artık ne konuşacaksın bitsin. Yutkunup oturduğu yerde sırtını dikleştirdi. Gerçekten kötü bir an seçmişti. Sinirim hala üzerimde, problemin kökünü bulamamanın gerginliğini taşıyordum "Gerçekten berbat bir zaman seçtim" Bu cümleyi kurarken eliyle saçlarını karıştırdı. Agresifliğimin farkındaydı. "Kerem seni dinliyorum"
"Tamam, o zaman ilk önce yapmam gereken şeyi yapıyorum. Özür dilerim Leyla" Aramızdaki masadan hoşlanmamış olacak ki bir anda ayağa kalkıp masamın önündeki koltuğu benimle aynı hizaya gelinceye kadar sürükledi. Koltuğu bana doğru çevirip oturdu. Sandalyemle onun oturduğu tarafa döndüm. İşte şimdi gerçekten yüz yüze konuşuyorduk. "O gün maçta özür dilediğim kişi de sendin. Sadece bilmeni istediğim bazı şeyler var"
"Kerem sen beni suçladın. Sorgusuz sualsiz herhangi bir cevap hakkı bırakmadan hem de"
"O gün yaşadığım şeyler, kurduğum cümleler senden bağımsızdı Leyla"
"Sana daha önce de söyledim bu beni ilgilendirmiyor"
"Hatırlıyor musun? Yaptığın şey bana geçmişten dokundu demiştin" Öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı. Ses tonunu alçaltmış küçük bir kız çocuğuyla konuşuyordu sanki. "Ben hep alışık olduğum yerden vuruldum sandım yine yeniden. Koşullar öyle bir durumdaydı ki, bana düşünecek hiçbir alan bırakmamıştı"
"O zaman sen her yapılan yanlışta önce beni mi sorgulayacaksın. Senin halledemediğin travmaların bedelini çevrendeki insanlar mı öder?" Beklemediği yerden gelmiştim sanırım. Tekrar sırtını koltuğa yasladı elleri ile koltuğun kollarını kavrayıp uzun bir bakış yolladı. Yüzünü olabildiğince düz tutuyordu. Fakat ben asla kendimi gizlemiyordum. Yüzümden akan öfkeyi fark etmemesi imkansızdı.
"Hayır Leyla öyle yapmam. Anlatmaya çalıştığım bu değildi. Ben yani futbolcu olduktan sonraki ben bir bir etrafındaki herkesi kaybetti. Yanına kim geldiyse de menfaat için geldi. Yine aynı ben uzun zamandır kimseyi bu kadar merak etmemişken tekrar aynı şeyi yaşadı. Kaybetmeye alışık olan yanım uyandı" Kendinden başka biri gibi bahsediyordu. Konuşmaktan hoşlanmadığı bir konu olduğu belliydi. Hal ve hareketleri de bunu yansıtıyordu. Cümleleri arasına bir solukluk boşluklar bırakıyor, göz temasından kaçıyordu. "Bugün kalkıp yanına gelmek benim için hiç kolay olmadı. Haklılığın o kadar büyük ki, yapabileceğim tek şey kendimi anlatıp özür dilemek"
"Kerem ben senden herhangi bir özür beklemiyorum. Konuşmak için ısrar ettin kabul ettim. Beni açıkça suçlamışken bir daha nasıl yüz yüze bakıp konuşabileceğimizi düşünüyordun?"
"Leyla çok pişmanım"
"İlgilenmiyorum Kerem. Sana şimdiye kadar yapılanlarda umurumda değil, pişmanlığında umurumda değil" Onun sesinin sakinliğinin karşısında benimki hayli hiddetli kalıyordu. Vücudumda büyüyen sinire engel olamıyordum. Söylediklerimden sonra bana olan bakışı değişti ve o sakin tavrı kaybolmaya başladı. Tekrar konuşmasına fırsat vermeden konuşmaya devam ettim. Buraya kadar geldiyse beni dinleyecekti. "Ayrıca farkında mısın bilmiyorum biz şimdiye kadar hep senin özürlerin için buluştuk. Önce maçtaki tavrın sonra Asu şimdi de bu. Cidden benden tam olarak ne yapmamı bekliyorsun?"
"Dinlemeyi denesen yeter Leyla"
"Dinliyorum ama kayda değer bir şey duyamıyorum Kerem"
"O zaman sana kayda değer bir şey söyleyeyim” Sesi sertleşti. Dik bakışlarını ise yüzüme dikti “Böyle bir şeyi senin yapmış olma ihtimalin beni hiç olmadığım bir adama çevirdi. Sana o mesajı atarken içimden yalvarıyordum. Beni ikna et ne olur kabul etme diye. Senin yapmadığın kanıtlanıncaya kadar kafayı yedim. İhtimaller seni gösterdiği andan beri beynimin içinde bir karınca dolaşmaya başladı. Ben seni içimde çok farklı bir yere koyduğumu o an fark ettim" Yavaş yavaş o da sinirleniyordu. Söylediklerini duymak yerine yine öfkeme tutundum,
"Bu da benim problemim değil"
"Leyla!" Sesi sitemkâr çıkmıştı. Beni ikna edememenin çaresizliğiyle ellerini saçlarına daldırıp hırsla karıştırdı. "Neden bu kadar ısrar ediyorsun Kerem. Benim ne düşündüğümün ne önemi var. Kendini açıkladın gerisi benim problemim şimdi çık lütfen, işim var" Onu alenen kovmuştum. Eğer git demeseydim iş istemediğim yerlere gidecek sinirimden ne var ne yok ortalığa saçacaktım. Ayağa kalkıp kapıyı gösterdiğimde kaşları havalandı. Kovmamı beklemiyordu. O da benim gibi ayaklandı ve gösterdiğimin aksine bana doğru yürüdü. Israrcı olacağını düşünmemiştim şimdiye kadar hiç böyle bir tavır ortaya koymamıştı. Ben ise hala camın önünde dikilip parmağımla kapıyı göstermeye devam ediyordum. Birkaç adımda dibimde bitti ve soluklarını hissedeceğim kadar yaklaştı. Hareketleri agresifti, hızlı nefes alıp veriyordu. Beklenmedik bir harekette daha bulunup elini belime koydu ve aramızdaki milimlik mesafeyi beni kendine çekerek kapattı. Sağ eliyle de kapıyı gösteren sol elimi yakalayıp aşağıya indirdi. "Ne yapıyorsun!" Gözlerimin tam içine bakıyordu. "Seslerimiz yükselecekti ben de bunun yerine bedenlerimizi yakınlaştırmayı tercih ettim" Ses tonu çok net ve otoriterdi. Sağ elini kaldırıp usulca saçımı kulağımın arkasına bıraktı. Bunu yaparken eliyle yanağımı okşamıştı. Gözlerimi yummama sebep olacak kadar ağır hareket edip dengemi şaşırttı. "O kapıdan çıkarsan hiçbirine gerek kalmayacak" Haklıydı sesim bağırmak yerine fısıltı gibi çıkmıştı. Üst bedenlerimiz olabildiğince birbirine yapışmış vaziyetteydi. Belimdeki kolunu bir an bile gevşetmedi. "Leyla, ben o kapıdan sensiz çıkmayacağım"
"Benim seninle gelmek gibi bir niyetim yok, ne o yoksa bunu zorla mı yapacaksın?"
"Seni istemediğin hiçbir şeye zorlamayacağım ve bunu yarış haline de getirmeyeceğim. Yalnızca..."
"Yalnızca ne?"
"Senden uzak kalmam mümkün değil"
"Bu ne demek şimdi?" Söylediğim şeyle bakışları daha da derinleşti. Bakışları gözlerim ve dudaklarım arasında mekik dokuyordu. Beni... öpecek miydi? Daha doğrusu buna izin verecek miydim?
"Leyla seni ilk gördüğüm andan beri tek düşündüğüm şey sana yakın olmak. Bir an bile senden uzak, habersiz kalmaya tahammülüm yok"
"Tam tersi hareketler sergiliyorsun, tüm bunlara inanmamı beklemiyorsun herhalde"
"Tamam beni cezalandır. Ama artık dayanamayacağım" Sesindeki boğukluk bir hayli ürkütücüydü. Hatta biraz şehvetli. Beynim kaçma sinyallerini vereli çok olmuştu. Fakat kalbim burada kal diye yalvarıyordu. Başını usul usul bana eğerken gözlerimi kapatıp kalbime teslim oldum. Dudaklarımdaki dokunuşu hissettiğim an ellerim beni tutan kollarını kavradı. Biraz dudağımın üzerinde bekledikten sonra tepkisiz kalışım onu cesaretlendirmiş olacaktı ki harekete geçti. Artık iki koluyla da belimi tutuyor beni kendine daha fazla bastırıyordu. Ben ise kollarının arasında kuş gibi kalmış bu anı sonuna kadar yaşamak istiyordum. Nihayetinde onun dudak darbelerine karşılık vermiş aynı hevesle dudaklarını kavrıyordum. Öpüşleri sertleşmiş beni kendimden geçirecek şekilde şehveti artırmıştı. Dudaklarımı yaladığında ise daha fazla dayanamayarak geri çekilmiştim. Nefesim kesilmişti, her anlamda. Eğer biraz daha durmazsak iş başka yerlere gidecekti. Alınlarımızı birbirine yaslamış nefeslenmeye çalışıyorduk. Kerem bir elini belimden çekerek baş parmağı ile dudaklarımı okşadı. Ardından eli yanağıma kaydı. Diğer eli de vakit kaybetmeden diğer yanağımı buldu. İki eliyle yüzümü avuçlamış, hapsetmişti.
"Beni affet" diye fısıldadı. Ardından tekrar yüzüme doğru eğilerek dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Fakat geri çekilmedi. Ben de dudaklarına doğru fısıldadım.
"Asla" Ve bu seferde dudakları üzerine ben öpücük bıraktım. Daha fazla affedemezdim sanırım. Dudaklarımın üzerinde gülüşünü hissettim. Yavaş yavaş benden uzaklaştı. Fakat hala çok yakındık "O zaman sen beni hiç affetme" Cümlesi gülümsememe sebep olurken artık affetmek kelimesini bende çağrıştırdığı anlam çok başka bir yerdeydi. Eminim ki onu reddedişimin de onda hayli farklı anlamlar bırakmıştı. Biz konuşmuştuk ve her şey yeni başlamıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |