Sustu, hala kararsızdı. Sonrasında pişman olmaktan delicesine korkuyordu.
Mert şaşkındı, kıza bana hayatından bir renk ver dediğinde kabul etmeyeceğini çok düşünmüştü. Şu an duyduğuyla yüzü ifadesini yitirdi. Hem tebessüm etmek istiyor hemde kendini tutmaya çalışıyordu.
Elinde tuttuğu poşete baktı, içerisinden bir hediye paketi çıkardı. Özenle paketlenmişti. Yavaşça kapağını açtı, gördüğü ilk şey ise içerisinde beyaz bir gömlek olduğuydu.
Gözleri yavaşça kalktı, kıza kenetlendi. Başı yerde, önündeki taşları inceliyordu. Şaşkındı, bu kız nasıl bir şeydi? Ömrü boyunca böylesiyle ilk defa karşı karşıya kalıyordu ve her defasında onu şaşırtmayı nasıl başarıyordu.
Üstündeki ve dolabında dizili olan gömlekleri hatırladı. Farklı modellerde olsalarda hepsinin ortak noktası, renkleriydi. Doğrusu sadece gömlekleri değil tüm giysileri ve hayatı da aynı renkti.
Avucunda sıktı hediyeyi, paketine özenle yerleştirdi. Kolunu yavaşça indirdi. Ne diyeceğini hiç bilmese de bir teşekkür etmek zorunda hissediyordu. Bakışları yeniden kıza kaydı, ona bakmamak için direniyordu. Ela gözler, adamın karaltılarına değil sağ tarafında bulunan caddeye bakıyordu.
Kız kafasını yavaşça çevirdi, bir an adama döndü. Göz göze geldiler, hızla bakışlarını ayırdı. Alışkın değildi, daha önce hiçbir adamın gözlerine bu kadar bile bakmamıştı.
Bir ses duyuldu, adamın ceketinin iç cebinde bulunan telefon çalıyordu. Sağ elini uzatıp telefonu çıkardı, ekranda Serdar'ın ismi vardı. Kolundaki saate baktı adam, toplantı saatiydi, yardımcısı da bu yüzden arıyordu.
Bakışını kıza çevirdi, çok kısa bir izin isteme amaçlı kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. Açma tuşuna dokunup kulağına yaklaştırdı.
"Efendim, toplantı başlamak üzere"
Şirketteydi genç adam, toplantı odasına yürüyordu. Biliyordu, patronu dışında herkes hazırdı. Mert'in bakışı kıza kaydı, karşısında sessizce durmuştu ve ilk defa ona kendi isteğiyle gelmişti.
Toplantının önemininde farkındaydı ama yapamazdı. Bu kızı böyle bir anda bırakıp gidemezdi, gitse bile toplantıya yoğunlaşamayacağını ve aklını geride bırakacağını biliyordu.
Serdar adımını durdurdu, toplantı odasının tam kapısına varmıştı. İçeri baktı, herkes masada yerini almış bekliyordu.
Kısık ve uyarı dolu ses tonu, Serdar'ın daha fazla itiraz etmesine bile imkan tanımamıştı. Genç adam derin bir nefes verdi, kabul etmekten başka çaresi yoktu ama bunu bekleyen insanlara nasıl açıklayacağını da hiç bilmiyordu.
Telefonu yavaşça kulağından indirdi adam, yeniden ceketinin iç cebine bıraktı. Bir elinde poşeti sıkıca tutmuştu, bakışı kıza döndü.
Sessizdi Rüya, ne diyeceğini bilmiyordu. Dünden beri düşündüğü tek şey, bu adamın yardım isteğine cevap vermekti. Bunu nasıl dile getireceği ve nasıl yapacağı hakkında hiç fikri yoktu.
"Bu sadece.. Karşılıksız.. küçük bir yardım"
Mert sessizdi, düşünüyordu. Ona iki seçenek sunmuştu. İsteğini kabul ettiğinde, isterse onu şirkette çalışan gösterebilir ve düzenli bir maaş da verebilirdi. Belli ki kız bunu istemiyor, sadece karşılıksız küçük bir yardımda bulunmak istiyordu.
Adam ona defalarca olduğu gibi bir kez daha şaşırdı. Maddi durumlarının iyi olmadığını ve böyle bir işe ihtiyacı olduğunu biliyordu. O teklifteki tek amacı da ona eğitimi için bile olsa küçük bir yardımda bulunmaktı.
"Sizden hiçbir şey istemiyorum."
İtiraz etmek istedi adam, onu karanlığından kurtarabilecek tek kişi olduğuna inanıyordu. Büyük bir karşılığı da olmalıydı ama kızın ses tonu netlik ve kesinlik barındırıyordu.
Kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamakla yetindi, şimdilik kabul etmekten başka çaresi yoktu. Suskundu, daha düne kadar ona bir daha yaklaşmayı düşünmüyordu ama şimdi bu kararını bile unutmuştu. Sadece onun varlığını, gücünü ve gökkuşağını hissetmek istiyordu.
"Doğrusu benden ne istediğinizi ve ne yapabileceğimi de bilmiyorum"
Bakışlarını kızın yüzünden hiç ayırmıyordu genç adam, kız bazen ona bakmaya çalışıyor, sonra da hızla bakışını ayırıyordu. Kahverengi saçlarının önündeki tutamlar, hafif esen rüzgarın da etkisiyle bazen yüzüne düşüyor, kız eliyle geriye çekiyor, kulağının arkasına bırakıyordu.
Derin bir nefes verdi genç adam, ondan istediği tek şey vardı. Sadece bazen, imkanlar ve şartlar elverdiğinde yarım saat bile olsa zamanını ona ayırması. Birlikte yemek yemeleri, birlikte yürümeleri ve birlikte zaman geçirmeleri.
Çok şey istemiyordu adam, ne kızı ne de onu zorlayacaktı istekleri. Kız, küçük de olsa tebessüm edecek ve adam gülüşündeki renkleri öğrenecekti.
"Benim istediğim, senin yapman gereken tek şey, sadece birlikte biraz zaman geçirmek."
Rüya kafasını ona çevirdi, aralarında üç adımlık mesafe vardı. Kızın sağından geçen araçlara ve solunda hızla ilerleyen insanlara rağmen hayat ikisi için de durmuştu. Sadece birbirlerini görüyor, duyuyorlardı.
Şaşkındı kız, ondan istediği şey bu muydu? Hiç tanımadığı bir kızın zamanına ihtiyaç duyacak kadar çaresiz ve kimsesiz mıydı?
Onun için öncelikti okulu ve dersleri. Babasının vasiyeti, ağabeyinin ve annesinin en çok istediğiydi. Hiç kimse, hiçbir şey onu okulundan ve derslerinden uzak tutamazdı.
Boştaki elini yavaşça kaldırdı adam, ensesini yavaşça ovdu. Bunu ondan asla isteyemezdi, istemezdi. Zor imkanlara rağmen oldukça başarılı olduğunu biliyordu.
"Onlardan arta kalan zamanının küçük bir kısmı."
Rüya bakışını kaldırdı, adamın gözlerine baktı. Göz göze gelince hızla eğdi kafasını. Bu adam bakışını üzerinden hiç ayırmıyor muydu? Neden yüzüne baktığı her anda göz göze geliyordu?
Derin bir nefes verdi, adamı az çok tanıyordu artık. Oldukça agresifti, böyle biriyle zaman geçirme düşüncesi onu içten içe ürkütmüyor değildi.
"Aslında.. istediğim çok başka bir şey var."
Mert kafasını aşağı yukarı salladı, ne istediği umurunda değildi. Her isteğini kabul etmeye hazırdı.
.....
Odasının kapısını sessizce araladı Ali Demir, adımı durdu. Bakışı çok az sağa, kız kardeşinin odasının kapısına kaydı. Genç kız kapalı kapıya yaslanmış bekliyordu, üstünde pijamaları vardı. Önü düğmeli, yakalı ve kahverengi krem çizgiliydi. Saçları dağınık, kafası da yerdeydi. Yavaşça ayağıyla yere ritim tutuyor, bekliyordu.
Tebessüm etti genç adam, kim bilir burada ne kadar zamandır bekliyordu? Yavaşça arkasını döndü, hala farkedilmediğini biliyordu.
Odaya girip kapıyı örttü, elini kulpuna bırakıp daha sert şekilde açtı. Kızın bakışı hızla kalktı, sonunda beklediğini görebilmişti. Yaklaşık yarım saat önce uyanmış, buraya dikilmişti. Zeynep Hanım hala uyurken, adamı rahatlıkla görmek, sıkıca sarılmak istiyordu.
Bakışları mavilere kaydı, genç adam yanına yaklaştı. Tam önünde durdu, aralarında üç dört adımlık mesafe vardı. Sadece birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.
Tebessüm etti genç kız, elini yavaşça kaldırdı. Adamın yüzüne bıraktı avucunu, sakallarında gezdirdi parmaklarını.
Adamın eli sakallarına yaklaştı, kızın elini sıktı. Gözlerine bakıyordu, yavaşça indirdi. Annesine böyle yakalanmak istemiyordu. Kızın yüzü asıldı, adam derin bir nefes aldı. Onu üzmeyi istemiyordu.
"Asma yüzünü"
"Seraya gelmek istiyorum"
Derin bir nefes verdi genç adam, kızın iki elini ellerinin arasına aldı. Gözlerini gözlerine dikti, bu durumun ne kadar süreceğinden hiç emin değildi.
"Biraz daha beklemeliyiz, çok sürmeyecektir"
Genç kız kafasını yavaşça iki yana salladı. İnanmıyordu, Zeynep Hanım bu konuda oldukça sertti, yumuşamayacaktı. Yakalandıkları o geceden beri onları birbirinden uzak tutmak için her şeyi yapıyordu.
Adam kafasını sağa sola salladı. Doğru değildi, bu tamamen yanlıştı. Annesi bu kızı ilk andan beri çok sevmiş, Rüya'dan ayırt etmemişti. Üstelik adamın itirazlarına rağmen bu eve yerleşmesini sağlamıştı.
"Hayır, böyle düşünme"
"Beni gerçekten sevdiğini düşünüyordum ama şimdi seninle bir dakika bile yalnız kalmama izin vermiyor. Beni oğluna uygun görmüyor sanırım"
Genç adam elini uzattı, kızın sağ elini sıktı. Onu biraz da olsa rahatlatmak istiyordu.
"Annemin bizi yalnız bırakmamasının seni sevmemesiyle veya istememesiyle ilgisi yok"
"Neden o zaman? Neden seraya gelemiyorum? Neden yanına yaklaşamıyorum?"
Adam sıkıca tuttuğu eli, sol elinin üzerine bıraktı. Sağ elinin parmaklarıyla yavaşça tersini okşadı.
Kızın şaşkın ifadesi, adamın yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu. Elini sıktı, oturma odasına ilerledi. Kapıyı özellikle açık bırakıp kanepeye oturttu. O da solunda ve bitişiğinde bulunan tekli koltuğa yerleşti. Bakışları birbirine döndü.
"Biliyor musun, annem ve babam birbirlerini evlenmeden önce sadece iki defa görmüşler."
"Ne?"
Kız şaşkındı, bu doğru olamazdı. Adamın gözlerine merakla bakıyordu. Hayatını birleştirme kararı alan iki insan, birbirini doğru düzgün nasıl göremezlerdi?
"Birbirlerini tanımaya ise evlilik sonrasında başladılar. Annem ve babam şanslıydı çünkü bazen kötü birine de denk gelinebiliyordu. Zamanla birbirlerine alışmaya başladılar. Zaten bir yıl içerisinde de ben doğmuşum"
Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, adamın doğduğu günü gözünde canlandırmaya çalıştı. Mavi gözleri olan, sürekli ağlayan huysuz bir bebek belirdi zihninde. Adamın bakışını görünce, omuz silkti.
"Benim gelişim ile bizim ev gerçek aileye dönüşmüş. Babam ve annem, birbirini zamanla sevdi ama hep değer verdi. Hiçbir zaman bir yalan veya ihanet girmedi aralarına."
Kafasını yavaşça eğdi kız, yüzü asıldı. Buraya geldiği andan beri adama yalan söylüyordu ve bunlarla ömrünü geçiremeyeceğini de biliyordu. Gözleri dolsa da kendini toparlamaya çalıştı.
"Biliyor musun annem, büyüklerinin yanında asla beni emziremiyormuş, kayınbabasının yanında yemek yemeye, tek kelime etmeye bile utanıyormuş"
Kızın diğer elini de tuttu. Kafasını bir an yavaşça eğdi, sonra gözlerine baktı.
"Annemin de bu sokağın da bildiği, gördüğü bu. Bunu zamanın gençleri biraz daha yumuşatmaya çalıştı, şimdi o kadar katı değiller ama yine de kız ve erkeğin aynı ortamda olması yanlış görülüyor"
Kız sessizdi, duyduğu her kelime onu daha çok şaşırtıyordu. Nasıl bir sokağa gelmişti? Nasıl bir hayata bilmeden dahil olmuştu?
Anne ve babasının geçmişini anımsadı, aşağı yukarı onlarda aynı çağlarda evlenmişlerdi. Genç adamın anlattığından çok farklı bir hikaye dinlemişti. O zaman iki gençlerdi, ikisi de oldukça gençti.
Hale Hanım 16, Asım Bey ise 19 yaşında ve oldukça hoyrat bir gençti. Birbirlerini bir kafede görmüşlerdi, genç kız orada yarı zamanlı çalışıyor, adam da okulundan arta kalan zamanlarda babasının şirket işleriyle ilgileniyor, görüşmeleri o kafede yapıyordu.
Defalarca karşılaşmışlardı, kız adamın zenginliğini giydiği takımlardan, ayakkabılarından ve yediği içtiği şeylerden anlayabiliyordu. Yüzüne asla bakmıyor, siparişi bırakıp uzaklaşıyordu. Adam ise, kızı ilk gördüğü anda fark etmişti.
Sadece kendine sakladığı bir sırrı vardı genç adamın, buraya her defasında gelme nedeni sadece bu kızdı. Çünkü yaşadıkları ortamlar çok farklıydı, asla başka bir yerde karşılaşmıyorlardı.
Adamın hayranlık barındıran izleyişleri, zamanla aşka dönüşmüştü. Onu görmeden duramıyordu, her sabah şirkete girmeden ve çıkışlarda eve gitmeden buraya geliyor, onun getirdiği kahveyi içiyor, öyle gidiyordu.
Günün birinde adama bu yetmemeye başlamıştı, artık onu uzaktan izlemek istemiyordu. Günlerce cesaretini topladı, söyleyeceği kelimeleri eleyerek belirledi. Sonunda karşısına çıkacak ve ona olan sevgisini haykıracaktı. Erkenden yine kafenin yolunu almış, içeri girip her zamanki masasında oturmuştu.
Ama o gün çok garip bir şey vardı, çünkü ilk defa ona kahveyi getiren başka biriydi. Saatlerce bekledi, kızı hiç göremedi. Dayanamayıp diğer garsonlara sordu, kızın bugün hasta olduğunu ve gelmeyeceğini öğrendi. Tüm benliği endişeyle sarsıldı, ısrarı ve imkanlarının verdiği güçle adresini buldu. Çünkü kız bir haftadır kafeye hiç gelmemişti.
Son model arabasını bir sokakta durdurdu, oldukça küçük ve yıkık bir sokaktı. Ömrü boyunca böylesini ilk defa görüyordu. Tüm mahallenin arabaya ve ona olan hayran bakışlarına rağmen indi. Sağ tarafında bulunan eve döndü bakışları.
Tüm komşuların sağır olduğu bir haykırış duyuluyordu evin içerisinde. Bir adam öfkeyle bağırıyor, bir kız sadece ağlıyordu.
Aklına tek ihtimal geldi adamın, olamazdı. Gözü döndü, hızla kapıya koştu. Önce yumrukladı, tek katlı ve bahçesiz bir evdi. Kapısı eski, beyaz ve ahşaptı. Yumrukladı, yumrukladı kapı hızla açıldı.
Önünde bir adam vardı, gözleri ateş püsküren babası yaşlarında bir adam. Bakışı eline kaydı, bir kemer vardı. Umursamadı, hızla onu geriye itip içeri girdi. Zaten iki odası vardı evin, birincisine baktı, boştu. İkincisine koştu, kapı aralıktı. İçeri baktı, oradaydı.
Gözleri doldu, bakmaya doyamadığı, görebilmek için okulunu ve işlerini bile aksattığı kız tam karşısındaydı. Sırtını duvara yaslamış, dizlerini karnına çekmişti. Kafası eğik, nefesleri korku dolu, kolları ise kemer izleriydi.
Üvey babası, onu istemediği biriyle evlenmeye ikna etmeye çalışıyordu, kız ise her defasında itiraz ediyordu. Tüm vücudunun titrediğini hissetti adam, bu nasıl bir histi? Başkasının acısı, ona nasıl böyle etki edebilirdi?
Adım atmak, yanına yaklaşmak istedi. Yapamadı, tüm benliği uyuşmuştu. Elini zorlanarak ceketinin iç cebine bıraktı, telefonunu çıkardı. Birkaç tuşa bastıktan sonra yeniden cebine yerleştirdi.
Derin derin nefes alıp yaklaştı, yavaşça önüne çöktü. Elini kaldırdı, omzuna dokunmak istedi ama canını yakacak olmaktan delicesine korktu. Yavaşça geriye çekti, yumruğunu sıktı.
İki dudağından çıkan fısılıtılı cümleler ile, genç kız kafasını yavaşça kaldırdı. Bakışı adamın gözleriyle buluştu. Onu tanıyordu, kafeye sabah akşam hatta bazen gün arasında bile sürekli gelen adamdı. Delicesine etkilendiği, fakat yüzüne bile bakmaya cesaret edemediği gençti.
Yanağından usulca yaşlar süzüldü, onu bu halde görmesini hiç istemezdi. Kafasını birleştirdiği dizlerine yeniden gömdü. Adamın yüzü asıldı, gözünden yanağına tek damla yaş süzüldü. Canı hiç olmadığı kadar yanıyordu.
Bir ses duydu, öfke dolu bir gürleyiş. Geriden geliyordu, arkasını döndü. Adam elinde kemerle bekliyordu. Gözlerini kapadı genç adam, ayağa kalktı. Önüne dikildi, küçük yaşta spora ve eğitimlere başlamıştı. Oldukça sert, güçlü kasları ve uzun boyu vardı. Bunun faydasını böylesine göreceğini hiç düşünmemişti.
Derin bir nefes aldı, tüm gücünü topladı ve adamın suratının ortasına sert bir yumruk geçirdi. Kızın çektiği acının daha fazlasını adama yaşatmak istedi. Vurdu, adamın yerden kalkmasına izin vermeden bir tane daha vurdu.
Üst üste gelen yumrukları, kızın çığlıkları durdurdu. Genç adam kafasını geriye çevirdi, korkuyla ağlıyordu. Onu korkutmayı hiç istemezdi. Geriye çekildi, aynı anda siren sesleri duyuldu.
Birkaç kelimeyle sekreterine ilk anda mesaj atmış ve gerekli yerleri haberdar etmesini istemişti. Adam polisler eşliğinde kollarından sıkıca tutularak zorla götürülürken, ambulans da kıza yaklaşmıştı. Genç adamın da desteğiyle hastaneye götürülmüştü.
O günden sonra ikisi içinde yeni hayat başlamıştı, çünkü adam kız için tüm imkanlarını seferber etmişti. Önce onun bir ağabey, sonra bir baba görevi görmüş, hem kalbindeki hemde bedenindeki yaraları sarmasına yardımcı olmuştu.
Adamın ailesinin itirazına rağmen, iki genç iki yıl sonra aşklarına yenik düşüp evlenmişlerdi. Birkaç yıl sonra da Nehir dünyaya gelmiş ve olaylar ona kötüden iyiye giden bir masal olarak anlatılmıştı.
Hale Hanım, adam sayesinde kavuştuğu zenginliğe rağmen geldiği yeri hiç unutmamıştı. Kızının bu yüzden iyi bir insan olması için çaba göstermiş fakat ömrü çok yetmemişti. Kocasının oğlunu hemen kabul edişi de yaşadığı kabus dolu çocukluğun bir sonucuydu.
O asla onu üvey babasına terk eden annesi gibi olmayacaktı, kendinden olmasa bile her çocuğa merhamet ve sevgi gösterecekti. Bunu Mert'e gösterdiği büyük sevgiyle de kanıtlamıştı.
Gözlerini yavaşça yumdu genç kız, derin bir nefes alıp açtı. Buna ikna olmak istiyordu, Zeynep Hanım'ın onu sevdiğine, oğluna uygun gördüğüne inanmaya ihtiyacı vardı.
"Annen.. Beni seviyor mu yani?"
Adam tebessüm etti, mavileri kısıldı. Ellerini sıktı.
"Sende bu inat varken, sevmemek mümkün değil"
Kız yüzüne bakıyordu. Gerçekten de inadıyla en zor kaleyi fethetmiş, adamı kazanmıştı. Adamın eli yavaşça kalktı, kızın yanağına dokundu.
Yanağında gezinen el, kızın en büyük cesareti, maviler ise en büyük mutluluk sebebi olmuştu. Yüzünde gülümseme oluşturdu, adam tebessüm etti. Rahatlamıştı.
Ayağa kalktı genç adam, annesi uyanmadan kızdan uzaklaşmalıydı. Arkasını dönüp odadan çıktı, Nehir sessizdi. Bu çevre onu zorlayacaktı biliyordu ama umurumda değildi. Yeter ki maviler ona hep baksın, ona hep tebessüm etsin ve hep yanında olsun. O her şeyin üstesinden gelirdi.
.....
Şirkette ve odasındaydı genç adam. Önündeki masanın tam orta yerinde o poşet vardı, gömleği çıkarıp yanına bırakmıştı. Bakışları sadece oraya yoğunlaşmış görünse de aklında ve zihninde sadece kız vardı.
Kendi isteğiyle ona gelmiş ve isteğini kabul etmişti. Hala inanmakta zorluk çekiyordu adam. Gerçekten gelmiş miydi? Elini yavaşça gömleğe uzattı, dokundu. Evet gelmişti. Gömlekte, onun gelişi de gerçekti.
Masaya sürterek yanına çekti, katlı bir şekilde şeffaf bir paket içerisindeydi. Açtı, yakasına dokundu. Giydiği gömleklerden çok farklıydı. Hep özel dikim giyinir, böylesine yaklaşmazdı bile ama şimdi bunu yanından ayırmak istemiyordu.
Dokunup dolabının en özel yerine yerleştirmeliydi. Rengine yoğunlaştı, gözlerini kamaştırıyordu. Siyahı öylesine benimsemişti ki beyaz ona çok yabancıydı.
Zihni yıllar öncesine gitti, daha ufacık bir çocukken de böyle bir hediye almıştı.
Bayram arefesiydi, tüm herkesin üzerinde ayrı heyecan vardı. Küçük çocuk villanın ikinci katında bulunan odasındaydı. Pencere kenarına oturmuş, sessizce önündeki bahçeyi ve havuzu izliyordu.
Diğer çocukların aksine hiç heyecanlı değildi, çünkü bir bayram arefesinde kimsesiz kalmıştı. İki kolunu birleştirip pencere kenarına bırakmış, kafasını da tam üstüne dayamıştı.
Yarın bayramdı, yarın tüm çocukların en heyecanlı ve mutlu günüydü. Kafasını yavaşça eğdi, gözlerini yumdu. Yarını atlayıp diğer güne geçmeyi diledi.
Araladı iki gözünü, bakışı bahçe kapısına kaydı. Bir kadın girdi bakış açısına. Önden yürüyor, arkasındanda iki adam takip ediyordu. Adamların elleri, paketlerle ve poşetlerle doluydu. Genç kadın heyecanla tebessüm ediyordu, adımı durdu. Kafasını yavaşça kaldırdı, küçük çocukla göz göze geldi.
Yüzünde tebessüm oluşturdu, çocuk içinin ısındığını hissetti. Elini kaldırdı kadın, gel işareti yaptı. Şaşkındı Mert, yavaşça ayağa kalktı. Onu hiçbir zaman kırmaz, bir dediğini asla iki etmezdi.
Odasından çıktı, merdivenleri ağır adımlarla indi. Kapıyı açıp bahçeye geçti, küçük kardeşine çarptı. Küçük kız heyecanla ağabeyinin yanından geçip bahçeye, annesine koşuyordu.
Çocuğun adımı durdu, kardeşini izledi. Yaklaştığı annesine sarılmıştı. Kafasını yavaşça eğdi, yüzü asıldı. Bakış açısına ilkin bir çift ayak çarptı, ince topuklu siyah bir sandaletti. Kafasını yavaşça kaldırdı, dizinde biten siyah bir kalem etek ve omuzlarını açıkta bırakan beyaz bir bluz giydiğini gördü.
Bakışları yüzüne kaydı, siyah saçları düzdü ve beline uzanıyordu. Yavaşça eğildi kadın, bakışlarını hizaladı. Çocuğun iki elinden sıkıca tuttu. Dudağına yaklaştırıp çok küçük bir öpücük bıraktı ve arkasında bulunan adamlardan birinin elindeki bir poşeti aldı.
Çocuğa uzattı, küçük çocuk bakışını pakete çevirdi. Kadına baktı, tebessüm ediyor ve almasını söylüyordu. Yavaşça eline aldı, poşetten çıkardı. Beyaz bir gömlek gördü, şaşkın bakışı yeniden kadına döndü.
"Yarın bayram Mert'ciğim. Çocuklar bu özel günde mutlu olmalı ve yeni giysiler giymeli."
Mert avucunda sıktı, kafasını eğdi. Tebessüm etti genç kadın, başka bir paketten de mavi bir kot pantolon ve bir çift ayakkabı çıkardı. Bugün özellikle bu çocuk için alışverişe gitmişti. Biliyordu ve görüyordu, bu çocuk bayramları hiç sevmiyordu, bu tabusunu yıkmalı ve onu da diğer çocuklar gibi yapmalıydı. Bunu da yüreğindeki büyük sevgiyle başaracağına inancı vardı.
Sırtını koltuğuna yasladı adam, kafasını tavana çevirdi. Yavaşça sallanıyordu farkında olmadan. Durdurdu koltuğu, eli kalbine gitti onu görmeliydi, ziyaret etmeli ve bu olanları anlatmalıydı. Bunca yıldır dertleştiği tek şey, bir topraktı. En sevdiğinden onu çok erken ayıran kara toprak.
Ayağa kalktı, tek adım attı. Telefonunu duydu, masanın üzerinde bırakmıştı. Bakışını geriye çevirdi, eline aldı. Ekranda Serdar'ın ismi vardı. Tuşuna basıp kulağına dayadı.
Genç adam durdu, tüm vücudu kaskatı kesildi. Yumruğunu sıktı, tırnakları avucunu delmeye başladı. Gözleri öfkeyle parladı ve ziyaretini sonraya erteledi.
.....
Seradaydı genç adam, yeni bir sevkiyat almıştı. Bunun için de kamyoneti seranın bahçesine park etmişti, önünde yüklenmesi gereken onlarca saksı vardı.
Kavurucu bir sıcak hakimdi, adam ter içinde ve yorgundu. Kısa bir mola vermek istedi, durdu. Tam arkasında kulübe vardı, bakışını çevirdi.
İki gündür olduğu gibi adamın hayatı da sera gibi boştu. Etrafa oldukça sessizlik hakimdi. Burada ne kızın sesi ne nefesi vardı.
Ağır attığı adımlarını kulübenin önünde durdurdu, kapı açıktı. Mavilerini içeri gezdirdi. Bakışı ilkin tezgahın üzerinde konulan küçük tüpe kaydı, çay yoktu. Gözleri kanepeye döndü. Örtüsü bile bozulmamıştı, kızın oturduğu anlar zihninde yer aldı.
Yorulup içeri girdiği her anda, onu orada görürdü. Kız gözlerine bakıp yorgunluğunu fark ettiği gibi hızla ayaklanırdı. Ya demli, şekersiz sıcak bir çay yada buz gibi bir soğuk su verirdi. Adam, itirazsız eline alıp koltuğa otururdu.
Derin bir nefes aldı, kanepenin ucuna oturdu. Kafasını eğdi, derin derin nefes alıyor, yorgunluğunun dinmesini bekliyordu.
Gözlerini bir an kapadı, kızı hatırladı. Böyle anlarda kıskançlıkları ve inadıyla adamı önce kızdırır sonra da gülümseyerek yorgunluğunu alırdı.
Yokluğunu iki gündür derinden hissediyordu genç adam, hayatına aniden giren bu kız, tüm varlığına sahip olmuştu. Elini pantolonunun yan cebine bıraktı, telefonunu çıkardı.
Yoğun olduğunu biliyor, sesini duymak istese de rahatsız etmek istemiyordu. Rehberini açtı parmağı, yavaşça aşağı indi. D harfinde durdu.
En başta 'Davetsiz Misafir' yazıyordu. Adamın, kıza telefon aldığı ilk günlerde kaydettiği bir isimdi bu. Kısa bir süre önce değiştirmeyi düşünüp hemen de bu fikirden vazgeçmişti.
Bu kız evlerine bir gece davetsiz girdiği gibi adamın hayatına da dahil olmuştu. Kalbinin tam önünde aniden durmuş, kapıyı çalmış ve adamın itirazına rağmen içeri girmişti. Şimdi en orta yere, hiç ayrılmamak üzere kurulmuştu.
Biliyordu artık, bu kız onun hayatı olmuştu. Kalbinin tapusunu inadıyla almıştı. Derin bir nefes verdi, ayağa kalktı. Akşam olmadan teslimatı gerçekleştirmeliydi.
.....
Ağır adımlarla yaklaştı Mert, tam önünde bir sandalye vardı. İki kolu arkadan iple bağlanan bir adam oturtulmuştu. Üzerindeki açık mavi tişört gibi tüm yüzü de kan içerisindeydi.
Yumruğunu sıktı genç adam, gözlerini adamın açılmaya zor direnen bakışlarına çevirdi.
Adam kafasını eğdi, konuşmak istemiyordu. Adamın istediklerini söylemek, onun için ölüme gitmekti. Önünde iki yol vardı, ya bu adama istediklerini söyleyecek ve başkaları tarafından öldürülecekti yada hiçbir şey söylemeyecek ve bu adam onu öldürecekti. İki yolu da ölüme çıkıyordu.
Eliyle çenesini kavradı Mert, adamın ağzından dökülen kanlar ve kırılan ön dişleri umurunda değildi. Gözleri öfkeli, nefesi hızlıydı. Dudağının kenarını ısırdı, elini ensesinden geçirip adamın suratına sert bir yumruk daha geçirdi.
Adam acıyla inledi, Mert tüm gücüyle eliyle çenesini sıktı, kanlar çenesine ve boynuna süzülmeye başlamıştı.
Sesi ve haykırışı bulundukları depoda yankılandı, Serdar geride durmuştu. Bakışı sadece sırtını görebildiği, öfkeyle gözü dönen patronundaydı. Müdahalesiz izliyordu, biliyordu patronu uzun zamandır bu adamın peşindeydi.
Mert'in geçirdiği sert bir yumrukla, sandalye devrildi. Adam yan olarak yere düştü, bedeni beton zemine hızla çarptı, inledi.
Düşünüyordu Serdar, patronu hep agresif ve sertti. Karşı gelinemez bir adamdı, öflelendiği zaman gözü hiçbir şeyi görmez, ortalığı yıkıp geçerdi.
Son zamanlarda onu çok başka hallerde görüyordu, bir kız. Pek alışamasa da bir kız onu uysallaştırıyor, sakinleştiriyor, benliğini değiştiriyordu. Şimdi acımasızca adamı tekmeleyen adam, o küçük kızın yanında tamamen farklı biri oluyordu.
.....
Kapıyı eliyle itti Rüya, bahçeyi gördü. Oldukça yorgun hissediyordu, şirketin yolu evine fazla tersti. Önce uzun bir süre yürümüş, sonra da otobüse binmişti. Kendinde değildi, dalgın ve düşünceliydi.
Bakışları giriş kapısına kaydı, onlarca terlik ve ayakkabı gördü. Misafirleri vardı, kalabalığı çekecek durumda değildi. Balkondaki kanepeye yaklaşıp oturdu. Çantasını yanına bıraktı, aldığı kararı düşünüyordu.
Adamın isteğini kabul etmekle hata mı yapmıştı? Emin değildi. Sadece zihninde beyazı gördüğü anki bakışları vardı. Önce şaşırmış sonra da affalamış ve hiç itiraz etmeden kabul etmişti.
Kızın bir çekincesi daha vardı. Oldukça varlıklı bir adam olduğunu ve hep en pahalı kıyafeti girdiğini biliyordu, ya beğenmezse ya küçümseyip redderse? Yol boyunca aklındaki tek düşünceydi. Bursunun büyük kısmını feda etmiş, eksik kitaplarını alamamış olsa da yetmediğini biliyordu.
Derin bir nefes aldı, şimdi ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Adam zihninin tümünü ele geçirmişti. Kafasını eğdi, bakışı yere kaydı. İçeriden kalabalığın sesi ulaşıyordu, annesinin yardımcı olmaya çalıştığı akrabaları çocuklarının yanına gidince, Zeynep Hanım zamanının çoğunu arkadaşlarına ayırmaya başlamıştı. Bugün de gün sırası, ondaydı.
Gözlerini kapadı Rüya, tam solunda bulunan kapı aralandı. Bakışını çevirdi, Nehir'i gördü. İki kızın şaşkın bakışı buluştu, biri okulda biri de serada olması gerektiğini düşünüyordu.
Tebessümle yaklaştı, yanına oturdu genç kız. Gözleri çok yorgundu, genç adam gittiğinden beri temizliğe ve misafirler için hazırlığa girişilmişti. Şu anda da ellerinde çöp poşetleri vardı. Kapının önündeki konteynıre bırakmak için çıkmıştı. Poşetleri köşeye bıraktı.
Rüya kafasını sallamakla yetindi, kapının önündeki ayakkabılara göz gezdirdi. Yeniden ona döndü.
Yüzünü buruşturdu Nehir, bugün de Zeynep Hanım izin vermediği için gidememişti. Rüya şaşkın ve olanlardan habersizdi.
Derin ve çaresiz bir nefes aldı Nehir, yüzü asıktı. Adamı çok özlemiş, yoğunluktan mesaj bile gönderememişti. Şu an ne yaptığına ve nasıl olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
"Zeynep Teyze bizi öğrendi, şimdi de uzak tutmak için elinden geleni yapıyor"
Şaşırdı Rüya, kızın asık yüzüne bakıp bakışını ellerine eğdi. Sıkıca tuttu, gözleri buluştu.
"Neden?"
"Evde böyle şeyler istemediğini söyledi"
"Üzülme, fazla uzamayacaktır"
Bakışını bahçeye çevirdi Nehir, derin bir nefes aldı. Zihninde genç adam vardı, onula seraya gitmeyi delicesine özlemişti.
Rüya tebessüm etti, aynı yöne çevirdi bakışını. Elleri ise iç içeydi.
"O da seni özlüyordur"
"Evet ama hiçbir şey yapamıyoruz"
Kafasını yavaşça eğdi Rüya, kafası dağınıktı. Söylenenlere adapte olmak da zorlanıyordu. Derin bir nefes verdi.
Tebessüm etti Nehir, hızla kollarını boynuna doladı, sıkıca sarıldı. Gülümseyip geriye çekildi Rüya, kızın gözlerine baktı. Oldukça yorulmuştu, görüyordu. Kendine çeki düzen vermeye ve toparlanmaya çalıştı. Ona yardım etmek istiyordu.
"Hadi bakalım, misafirleri ağırlayalım"
Ayağa kalktı, Nehir tebessüm etti. Yeniden çöp poşetlerini eline aldı. Kapıya ilerledi, Rüya da içeri, odasına girdi. Öncelikle üstünü değişmeli, daha rahat giysiler giymeliydi.
....
Rüya'nın bakışı Nehir'e kaydı, kalabalığa özenle hizmet ediyor olsa da bakışları bazen telefonuna kayıyordu. Ağabeyinden mesaj beklediğini biliyordu.
Annesine döndü, misafirlerin arasına oturmuş, sohbet ediyordu. Bakışını biraz sağa çevirdi, gözleri bir genç kızla buluştu. Annesinin arkadaşlarından birinin kızıydı, birkaç defa karşılaşmışlardı.
Aklına tek bir şey geldi, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Kızla göz göze gelip, gizlice gel işareti yaptı. İsmi Ayşen'di ve 18-19 yaşlarında bir öğrenciydi.
Evde yalnız kalmak istemeyerek annesine eşlik etmişti. Birkaç defa da olsa görüşmüş ve tanışmışlardı. Kalabalığın arasından geçip kapıda duran Rüya'ya yaklaştı.
Nehir'in şaşkın ve merak dolu bakışına rağmen, iki kız balkona geçti, kapı arkalarından örtüldü. Bakışı pencereye döndü, kanepede oturmuş konuşuyorlardı, seslerini duyamıyordu.
Umursamamaya çalışıp elindeki tabakları misafirlerin önüne bıraktı. Bakışı yeniden telefonuna kaydı, televizyonun üzerine bırakmış, her geçtiğinde kontrol ediyordu. O çok yoğundu, adam da hiç aramamış ve mesaj atmamıştı.
....
Sırtını oturma odasındaki kapının pervazına yasladı Rüya, kollarını göğsünde birleştirdi. Bakışları Nehir'e kaydı, yorgunluğuna rağmen misafirleri ağırlıyordu.
Elinde koca bir tepsi vardı, üzerinde içecekler bulunuyordu. Genç kız dikkatle eğiliyor ve ikram ediyordu. Tebessüm etti Rüya, aylardır bu kız evlerindeydi ve gittikçe onlara benziyordu.
Derin bir nefes verdi, bakışı Ayşen'le buluştu. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, Ayşen tebessüm etti. Önce Nehir'i süzdü sonra da annesine yaklaştı. Tam Zeynep Hanım'ın yanında oturuyordu.
Kadının bakışı kızına kaydı, Ayşen ise sadece Nehir'i izliyordu. Bir ağabeyi vardı ve ona kız arandığını biliyordu.
"Anne, Nehir'i çok sevdim. Onu abimle de tanıştırmalıyız."
Zeynep Hanım'ın bakışı kıza kaydı, şaşırdı. Nehir'e baktı, tepsinin üzerindeki son bardağı uzatıyordu.
Diye sordu annesi, hızla bakışını genç kıza çevirdi. Ayşen'in gözü ise Rüya'ya döndü. İki kızın yüzünde tebessüm vardı.
"Evet, geldiğimizden beri onu izliyorum. Hem güzel hemde becerikli. Abim asla hayır demeyecektir."
Şaşkındı Zeynep Hanım, sessizce bekledi. Duymazlıktan gelmeye niyetliydi fakat Ayşen ve annesinin bakışlarını gördü. Genç kıza tebessümle bakıyorlardı.
"Zeynep, iznin varsa bunu Nehir'e de sormak istiyorum. Biliyorsun oğluma kız arıyoruz"
Kadının sorusuyla afalladı kadın, arkasını dönüp odadan çıkan kıza baktı, gözünü kıstı.
.....
Sevkiyat sonrasıydı, adam seraya dönmüştü. Akşam üstüydü, etrafı toparlayıp eve dönmek istiyordu. Kulübeye yaklaştı, kontrolünü yapıp kapıyı örttü. Cebinden kilidi çıkardı, yuvasına yerleştirmeye çalışırken bir ses duydu.
"Davetsiz Misafir kabul ediyor musun?"
Durdu adam, ses arkadan geliyordu. Kaşları çatıldı, hayal miydi? Kafasını yavaşça geriye çevirdi, onu gördü.
Şaşkın bir tebessüm belirdi yüzünde. Genç kız seranın giriş kapısına yaslanmış, adamı izliyordu. Yüzünde mutluluk vardı, dudağının kenarını ısırmıştı.
Soruyordu adam gözleriyle, buraya nasıl geldiğini, annesinden nasıl kaçabildiğini. Genç kız tek adım attı durdu, gülüyordu.
İki adım attı durdu, adam heykelden farksızdı, sadece olanlara anlam vermeye çalışıyordu.
Yanına yaklaştı kız, tam önüne dikildi. Kafasını çok az kaldırdı, adamın mavileriyle gözleri buluştu. Delicesine özlemişti, hem burayı hemde bu gözleri.
Tebessüm etti adam, kızın gözlerine bakıyordu. Nehir derin bir nefes verdi, iki kolunu hızla boynuna doladı. Sıkıca sardı, burnunu boyun boşluğuna gömdü. Kokusunu içine çekti, eşsiz kokuyordu. Tüm çiçeklerin karışımından oluşan bir doğal bir parfüm.
Şaşkındı adam, eli yavaşça yukarı çıktı. Kızın sırtını sıvazladı, umurunda değildi o an hiçbir şey. Gözlerini kapadı, saçlarını kokladı. Tüm ciğerleri, soluğunu yeniden almaya başladı. Şimdi rahatlamış, kalbinin en büyük eksikliğinin giderilmiş ve olduğunu fark ediyordu.
Genç adam yavaşça geriye çekildi, kızın ellerine uzandı. Sıkıca tuttu, gözleri buluştu. Kızın, parıldayan yüzüne baktı. Çok mutlu görünüyordu.
"Nasıl geldin? Annemin haberi var mı?"
Genç kız kafasını eğdi, derin bir soluk aldı. Adamın elini sıktı.
Göz kırptı, genç adam şaşırdı. Onu çok özlemiş olsa bile annesine bunu yapmasını istemezdi. Biliyordu, öğrendiği anda daha çok tepki verecekti.
Kızın gözlerine baktı, heyecanını görmezden gelemedi. Elini yavaşça kaldırıp, pürüzsüz yüzüne dokundu. Yanağını yavaşça okşuyor, sonrasını unutmaya çalışıyordu.
Şu an nasıl da olsa kız yanındaydı, seradaydı. Gülümsedi, kollarını ona doladı.
Gülümsedi adam, kolları kızı sıkıca sarmış, elleri de sırtını ve saçlarını sıvazlıyordu. Gözlerini kapadı, derin bir soluk aldı.
Bir ses duydu o anda, bir yalancı öksürük. Hızla gözlerini araladı, tam karşısında seranın giriş kapısı vardı ve annesi ile kız kardeşi yan yana duruyordu.
Yavaşça geriye çekildi, şaşkındı. İkisi de çifti izliyordu. Genç kız da bedenini onlara çevirdi. Rüya heyecanla tebessüm ediyor, Zeynep Hanım tepksiz bekliyordu.
Demir ve Nehir yan yana, Zeynep Hanım ve Rüya da yan yanaydı. Aralarında beş altı metrelik mesafe vardı. Karşılıklı ve birbirlerine bakıyorlardı.
Genç adam tek adım attı, annesinin yaklaştığını görüp durdu. Geride bıraktığı kızı hatırladı. Yanda duran sağ elinin parmaklarını açtı, kızın yaklaşıp tutmasını bekledi.
Nehir'in bakışı eline kaydı, ağır adımla yaklaştı. Parmaklarını adamın parmaklarının arasına geçirdi. Sıktı genç adam, yanındaydı ve hep olacaktı. Ona bu güveni vermek istedi.
Nehir kafasını eğdi, Rüya geride bekledi, Zeynep Hanım ikisinin tam önüne dikildi. Gözleri ilkin kenetlenmiş olan ellere kaydı. Derim bir nefes aldı.
"Bu durumda yapılacak tek bir şey var"
Demir sessizdi, bakışını çevirdi. Kıza baktı, elini sıktı.
Annesine döndü, Zeynep Hanım kafasını geriye çevirdi. Bakışı gözleriyle buluştu, kafasını yavaşça aşağı yukarı sallıyordu ve yüzünde tebessüm vardı.
"Yarın akşam küçük bir söz merasimi yapacağız, sonrasında da nişan ve düğün olacak"
Genç adam şaşkındı, bakışını kıza çevirdi. Ne düşündüğünü merak etti, kız tebessümle adamın gözlerine bakıyordu. Dudağının kenarını ısırdı, kafasını eğdi. Derin bir nefes aldı.
Zihninde iki saat öncesi yer aldı. Zeynep Hanım arkadaşının teklifine şaşırmış ve isteğini hiddetle reddetmişti. Olamazdı, bu kız daha hiç dile getirmese de sadece onun gelini olacaktı. Onu bile isteye başka erkekle görüştürmeyecekti. Oğluna bunu asla yapamazdı.
Ayşen ve Rüya'nın bir küçük oyunu ile ilk defa gerçekle yüzleşmişti kadın, bu kızı en baştan çok sevmiş ve ilk anlardan oğluna yakıştırmıştı. Evinin içerisinde sevgili olmalarına hala karşı olsa da bunun için en iyi çözümü de bulmuştu.
Kimseyi üzecek veya kıracak biri kesinlikle değildi, sadece doğru bildiğini yapmaya çalışmıştı. Bu süreçte de gelinim dediği kızla ilk defa böylesine ve tek uzun zaman geçirdi. Onu izledi, davranışlarını inceledi.
Verdiği kararda şu an emindi, bu kız oğlunu mutlu edecekti. Ailesine uygundu ve soyadlarını da layıkıyla taşırdı.
Kapıyı yumrukladığı o gece zihninde yer aldı, ter içerisinde ve korku doluydu. Sırtını kapıya dayamış, Kalbi deli gibi çarpmıştı.
O gece onu eve kabul ettiğinde, sadece Allah'ın gönderdiği bir misafir olacağını ve gideceğini düşünmüştü. Bilememişti bu kızın aileye bir evlat ve bir gelin olacağını.
Genç adam şaşkındı, bakışı kıza döndü. Bedenini çevirdi, önüne dikildi. Gözleri kimseyi görmüyor sadece birbirine bakıyordu.
Soruyordu mavileri, istiyor muydu? Onunla bir hayat kurmaya, bir ömür karısı ve çocuklarının annesi olmaya hazır mıydı?
Bakışlarından anladı kız, kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, genç adam tebessüm etti. Kollarını iki yana açtı, Nehir hızla aralarına sığındı. Sıkıca sarıldılar, adam kızı kucaklayıp seranın orta yerinde döndürmeye başladı.
Bahçeden kızın kahkahaları, adamın tebessümleri ve Rüya ile annesinin de mutluluk gülüşleri görülüyordu.
Bu sera adamın bebekliğine, çocukluğuna ve her anındaki mutluluğunda olduğu gibi ikinci hayatının ilk adımına da şahit oldu.
Zeynep Hanım'ın gözleri iki gençteydi, oğlunun mutluluğunu görüyordu. Derin bir nefes aldı, önünde bu kadarını da izlemeye dayanamadı. Gördüğü bildiği bu değildi.
Yalancı bir öksürükle ilk kendine gelen Ali Demir oldu, yavaşça geriye çekildi. Kız kafasını eğdi, mutluydu. Bakışlar etrafa döndü, Rüya yoktu.
Gözler kapıya yoğunlaştığında, genç kız içeri girdi. Eline marketten geldiğini gösteren bir poşet vardı. Küçük bir yaş pasta almıştı. Poşeti yavaşça kaldırdı, bakışlara çevirip salladı.
Nehir ona baktı, göz göze geldikler. Birbirlerine koştu iki kız, sıkıca sarıldılar.
.....
Kulübedeydi iki kız, Nehir pastayı dilimliyor, Rüya da bahçede oturan annesine ve ağabeyine servis ediyordu.
Elindeki tabaklarla kulübeden çıktığında, Nehir telefonunun titrediğini hissetti. Merakla elindeki bıçağı köşeye bıraktı, kanepenin üzerinde duran çantasına yanaştı.
Biliyordu mesaj atan kişi Kemal'di, ekrana baktı. Cevapsız aramalar ve mesajlar vardı. Şaşırdı, yoğunlukta telefonunu çantaya atmış ve bir daha çıkarmamıştı.
Yalnız olmanın da rahatlığıyla geri arama yaptı, kulağına yaklaştırdı. Önemli olmalıydı, Kemal gün içerisinde ve bu kadar ısrarla aramazdı.
"Kemal"
"Nehir! Saatlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum."
Genç adam şirketten çıkmış arabasındaydı, seraya gitmek üzereydi. Nehir duraksadı, kalbi delicesine atmaya başladı.
Gözleri dolu dolu oldu, cevabı duymaya korktu. Bu hayatta tek yakını vardı, ağabeyi. Ne kadar nefret ettiğini söylese de bir an ona bir şey olma ihtimalini düşündü. Kendine gelmeye çalıştı, onu hala düşünüyor olduğuna ve onun için endişe duyduğuna inanamıyordu.
"Üyeleri nasıl ikna etti bilmiyorum ama Mert toplantıyı öne aldı."
"Ne?"
"Yarından sonraki gün gerçekleşecek."
Ellerinin titrediğini hissetti kız, yanağına usulca tek damla yaş aktı. Ağabeyi iyiydi ama hala aynıydı. Tüm bedeni sarsıldı, zihninde yaşadıkları bir film şeridi edasında geçti.
Telefonu sıktı, bu evin ve seranın büyüsüne kapılmıştı, öylesine bir rüyadaydı ki, hayatının gerçeğini tamamen unutmuştu.
Aniden uyandı ve gerçeğe geri döndü artık. Avucunu sıktı, tırnakları avuç içlerini acıttı. Babasının öldürülüşünü ve ona acımasızca kıyan ağabeyini anımsadı.
.....
Kardeşlerin Savaşı başlıyor, Mert ve Nehir karşılaşmasına hazır mısınız?
Sonunda merakla beklenen kurul günü geldi çattı, neler olacak neler?
Sizce şirketin yeni başkanı kim olacak? Ve kim olmalı?
Oy ve yorumları eksik etmeyelim lütfen 💙
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.91k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |