Kulübede oturuyordu genç kız, önünde bir dosya vardı. Kemal vermiş, kutlama öncesinde gözden geçirmesini istemişti.
Bakışını pencereye çevirdi, Seranın giriş kapısına baktı. Genç adam bir saat demişti ama gideli iki saat olmuştu.
Ayağa kalktı, merak ediyordu. Kamyonetin frenini duydu, yüzünde tebessüm belirdi.
Kulübenin kapısına yaklaştı, sırtını dayadı, biliyordu adam kamyoneti kapının önüne park ediyordu.
Bekledi, gözleri onu koca demir kapıda gördü. Dudağının kenarını ısırdı, yüzü parıldadı. Kalbi onu gördüğü her anda olduğu gibi delicesine atmaya başladı.
Ağır attığı adımlar serileşti, koşmaya başladı. Adam da hızlandı, birbirlerine yaklaşıp sıkıca sarıldılar.
Genç kızın gülüşü bahçede yankı ediyor, adam yüzündeki tebessümle onu döndürüyordu. Birbirlerini kısacık zamana rağmen özlemişlerdi, Nehir geriye çekildi.
Gözlerine baktı, elini kaldırdı yanağına dokundu. Sakallarında yavaşça gezdirdi. Aklını alan mavilere doyasıya baktı.
Elini sıkıca tuttu genç adam, arkasını döndürdü, yan yana kulübeye yürüdüler.
Kapıdaydı Berna, şaşkındı. Yavaşça geriye çekildi, işten izin alıp erken çıkmıştı. Daha fazla bekleyememiş ve gördüğü şeyi teyit etmek istemişti.
Kızın üstündeki giysiler haklılığını ve yanılmadığını ortaya koymuş, şaşkınlıkla sırtını duvara yaslamıştı.
Aklı karmakarışıktı, olanlara anlam vermeye çalıştı. Bu kız herkese yalan söylüyordu.
....
Yalnızdı Rüya, Serdar'la konuştuktan sonra soluğu burada almıştı. Babasının mezarının başındaydı, elinde küçük bir sulama kabı vardı.
Yavaşça eğmiş suluyordu. Biliyordu sıcak hava toprağı kurutuyor, daha çok suya ihtiyaç duyuluyordu.
Mezarın üzerinde rengarenk çiçekler vardı, genç kız ağabeyi ve annesiyle düzenli olarak ziyarete geliyor ve kontrolünü yapıyordu.
Kabı yere bıraktı, mezarın baş tarafında bir yer vardı. Çimentodan yapılmış silindir şekilde bir betondu. Ziyarete gelenler orada otururdu.
Oturdu Rüya, bakışını yanındaki mermere çevirdi. Beyazdı ve siyah harflerle adamın doğum ve ölüm tarihi yazıyordu.
Gözleri dolu dolu oldu. Babasının ismini soğuk mermerin üzerinde görmeye asla alışmayacaktı.
Elini isminin üzerine bıraktı, 'Erkan Köksoy' yazıyordu. Yavaşça parmakları üzerinde gezindi. Büyük bir özlem barındırıyordu.
Sustu, zihninde bir şey vardı. Onu bugün buraya getiren nedendi bu. Arkadaşlarından öğrendiği gerçek, kafasının ve kalbinin içinde yer etmişti.
Bir baba kendi evladına bunu nasıl yapabilirdi? Ömrünü böylesine heba etmesine nasıl neden olurdu?
Gözlerinin önünde genç adam vardı, karanlığı andırıyordu. Siyah giysileri, sakalları, saçları ve gözleri.. Mimarı babasıydı, öz babası.
Kafasını eğdi. Çok küçük olduğu zamanlarda ondan dinlediği masalları hatırlıyordu. Süper kahraman hep bir baba olurdu, zihninde öyle yer etmişti kızın.
Baba dendiği anda, onda sadece korunmak, sevmek, sıcaklık ve güven çağırışıyordu.
İnanmak istemiyordu, tüm babaların kendi babası gibi olduğunu düşünmek istiyordu.
Derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı. Kalbi atmaya başladı, nedenini bilmiyor, anlamıyordu.
"Bir baba kendi çocuğuna bunu yapabilir mi?"
Sustu, cesaretini toplamaya çalıştı. Babasının yanında bir adamdan söz ediyordu, çekinmedi.
Biliyordu yanı başında toprağı değil kendisi de olsaydı, genç kız babasıyla bu şekilde dertleşebilirdi.
Aralarında çok farklı bir ilişki vardı, sadece baba kız değil, yeri geldiğinde iki yakın arkadaşlardı.
"Birini tanıdım baba, kalbi kırık, yüreği yangın yeri ve gülmeyi bilmeyen kimsesiz biri. Biliyorum, şu an karşımda olsaydın ondan uzak durmamı isteyecektin. Başlarda bende bunu istedim, korktum, kaçtım fakat.."
Elini toprağa bıraktı, avucunda birazını sıktı.
"Yapamıyorum, onun siyahına beyaz olmak istiyorum"
Kafasını eğdi, suçluluk hissetti. Babasının istemeyeceği bir şeyi ilk defa yapmak istediğini söylüyordu.
"Kızma baba.. Güven bana. Senin küçük kızın ailesinin yüzünü asla yere eğmeyecek."
Erkan Bey ömrü boyunca kızına sonsuz güven duymuştu, onu aldığı tepkilere rağmen öylesine güzel ve dikkatle yetiştirmişti ki. Bazen bir prenses, bazen güçlü bir kadın bazen de babasının kollarına sığınan ürkek bir kız olmuştu.
Hep emin olmuştu adam, kızı kimse olmadan bile kendi ayaklarının üzerinde duracak güce sahipti, bunun mimarı kesinlikle kendisiydi.
Hiç okula gitmemiş, ailesinin maddi imkanları buna elvermemiş, serayı kendi emekleriyle zorluklarla var etmişti. Bu yüzdendir ki iki çocuğunun eğitimine özellikle önem vermiş, ikisinin de bağımsız ve güçlü birer birey olmasını istemişti.
Kız çocuğu onun için çok başka yerdeydi, sadece evde yemek ve ev işi yapmayı öğrenen, pembe giydirilen ve oyuncak bebeklerle oynayan çocuk olmamalıydı. Mavi de giydirilmeli, oyuncak arabalarla da oynayabilmeliydi.
Rüya da babasından bunları öğrenmişti, en sevdiği oyuncak çocukluğundan bu yana peluş bir bebek ve mavi bir arabaydı.
En sevdiği giysi, mavi pantolonu ve pembe elbisesiydi. Oynamayı en sevdiği şey ise, sokakta ip atlamak ve küçük arabasıyla yarış yapmaktı.
Biliyordu Rüya, şu an ayakta ve güçlü ise babası sayesindeydi. Onun arkasında ve yanında koca bir çınardı. Bu yüzdendir ki gidişiyle böylesine sarsılmıştı.
Genç adamın geçmişini öğrendiği andan beri de babasıyla geçirdiği ömür yeniden zihninde yer almaya başlamıştı.
Elini mermerin üzerine bıraktı, ismininin üzerinde gezdirdi. Kafasını yavaşça eğdi. Çok erken veda etmiş olsa bile böylesine bir babaya sahip olduğu için defalarca şükretti.
.....
Şirkete girdi Berna, oturdu masasına. Bir saatliğine izin alıp çıkmıştı. Aklı karmakarışıktı, zihninde kız vardı.
Onu burada görmüştü, hemde patrona ait olan araçlardan birine şoför eşliğinde binerken.
Derin bir nefes verdi, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Yalanı söyleyen kız mıydı yoksa komşuları mıydı?
Tüm mahallenin kızla ilgili bildiği şeyleri anımsadı, Köksoyların kimsesiz ve uzaktan bir akrabasıydı.
Kafasını iki yana salladı, olamazdı. Bu işte çok başka işler vardı. Bunu çözmeliydi, işe yoğunlaşamıyordu.
Bakışını kaldırdı, gözleri karşı masaya kaydı. İş arkadaşı onu izliyor, önünde bulunan dosyayı işaret ediyordu.
Dosyaya baktı, iki defa Kemal Bey'e vermek için gitmiş, yerinde olmadığını öğrenip geri gelmişti.
Genç adam kafasını aşağı yukarı salladı, az önce geldiğini görmüştü. Ayağa kalktı Berna, dosyayı eline aldı. Bir an önce teslim etmesi gerektiğini biliyordu.
Odadan çıktı, asansöre yöneldi, bindi. Dalgındı, zihni karmakarışıktı. En üst katlarda birinde durdu, indi.
Bir kapının önünde durdu, 'Kemal Ünal' yazıyordu. Etrafa bakındı, sekreter de görünmüyordu. Elini yumruk yaptı, kapıya vurdu.
Ses duymadı, bir daha denedi. Yavaşça kulpuna dokundu, aşağı indirdi. Kapı açıldı, gözleri odaya gezindi, boştu.
Bu üçüncü gelişiydi, bir daha gelmek istemiyordu. İçeri adım attı, masaya bırakmalıydı. Etrafa bakındı, ağır adımlarını masanın önünde durdurdu.
Dosyayı masanın üzerine bıraktı yavaşça ileriye itti, dosya bir çerçevenin ayağına çarptı, düşürdü.
Telaşlandı genç kız, bir an önce düzeltmeliydi. Hızla önce arkasına baktı, odanın kapısı açıktı ve kimseler görünmüyordu.
Masanın etrafına dolanıp hızla önüne geçti, elini çerçeveye uzattı, ters düşmüştü. Aldı, düzeltmek için tutacağına dokundu, bakışı ekranına kaydı.
Şaşırdı, iki genç vardı içerisinde. İkisinin de gözlerinin içi parıldıyor, gülüyordu. Birbirlerine oldukça yakın durmuşlardı.
Gözleri kızın üzerinde yoğunlaştı, bu yüz onların sokağına aniden dahil olan kızdı. Giysileri, bakımlı yüzü ve ve görünüşü çok farklı olsa da buydu.
Kızın kollarına kaydı bakışları, biri önden biri de arkadan adamın boynuna sarılmış kameraya bakıyordu.
Adama döndü, bu şirketin sahibi olan kişiydi. Kızın kollarının arasında durmuş, gülüyordu.
Çerçeveyi yavaşça yerine bıraktı, şok içerisindeydi. Kafasını kaldırdı, masanın diğer ucunda bulunan çerçeveyi gördü.
Önce kapıyı kontrol etti, görünürlerde kimse yoktu. Hızla eline aldı, iki küçük çocuk vardı. İkisi de gülüyordu. Erkek olanın yeşil gözlerini gördü, bu patronuydu.
Kıza döndü, siyah saçlarının perçemleri alnına dökülüyordu ve kömür gözleri vardı. Emin olamasa da Nehir olduğunu düşündü.
Hızla yerine bıraktı, arkasını döndü, koşar adımlarla odadan çıkıp kapıyı örttü.
.....
Gözlerini araladı genç kız, gecenin bir yarısıydı. Bakışını yanına çevirdi, oda oldukça karanlıktı, Rüya uyuyordu.
Yavaşça doğruldu, ayaklarını yataktan indirdi. Baş ucundaki komodine uzattı elini, susamıştı.
Uyumadan önce iki kız kapaklı cam bir sürahi ve iki bardak yan yana olacak şekilde bırakır, susadıkları anda içerlerdi. Eline aldı genç kız, oldukça hafifti, boşalmıştı.
Ayağa kalktı, ışığı açmadan kapıya yürüdü. Sessizce araladı, salona geçti. Bakışı oturma odasına kaydı, ışığı açıktı ve televizyon sesi geliyordu.
Şaşırdı, gecenin bu yarısında kim olabilirdi? Zeynep Hanım erken uyur ve erken uyanırdı, hiç televizyon seyretmezdi. Genç adam olmalıydı, kapıya yanaştı genç kız. İçeri baktı, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.
Genç adam televizyonun karşısında uyuyakalmıştı. Koltuğun üstünde ve sırtüstü pozisyonda boylu boyunaydı. Kafası koltuğun kolunda, elinin biri aşağı sarkmış, kumanda da göğsünün üzerindeydi.
İçeri girdi Nehir, elindeki sürahiyi birkaç adım ötedeki sehpaya bıraktı. Adamın tam yanına yaklaştı, önce dikkatle kumandayı aldı, televizyonu kapattı.
Önüne çömdü, sessizce nefesini izledi. Saçları dağılmış, alnına dökülmüştü. Kızın gözlerinde hayranlık, yüzünde ufak bir tebessüm vardı. Gecenin bu saatinde görebileceği en eşsiz manzaraydı.
Elini yavaşça kaldırdı, ona dokunma hissine engel olamıyordu. Yavaşça parmaklarının sırtını alnına yaklaştırdı, baş parmağıyla okşamaya başladı.
Parmağı usulca aşağı indi, önce gözlerinde durdu, kapalıydı. Biraz daha aşağı kaydı, sol yanağına dokundu. Son olarak da sakallarında duraksadı. Öylesine yumuşak dokunuyordu ki adamın hissetmesi mümkün bile değildi.
Sessizce geriye çekilip ayağa kalktı, salona geçti. Vestiyerin üst kapısını açtı, parmak uçlarında yükseldi. Bir yastık ve ince bir pike çıkardı. Böyle uyumasına gönlü el vermezdi.
İçeri yeniden girdi, kafasının önünde durdu. Pikeyi yere bıraktı, yastığı tek elinde tuttu. Dikkatle kafasını kaldırdı, altına zorlanarak da olsa altına bıraktı.
Genç adam bir an gözlerini aralasa da boynunun altına giren yastıkla rahatlık hissetti, kızı göremeden yeniden kapadı. Yan döndü, yüzü artık kıza bakıyordu.
Eğildi genç kız, yere bıraktığı pikeyi aldı. Yavaşça üstüne örttü, önüne çömdü. Şimdi daha rahat hissediyordu, yatağına girip uyuyabilirdi.
Ayağa kalktı, arkasını döndü. Tek adım atıp durdu, kafasını geriye çevirdi. Dudağının kenarını ısırdı, aklından geçen bir şey vardı. Engel olmak istedi, yapamadı. Hızla yaklaştı, adamın önüne eğildi, dudağını yanağının üzerine bıraktı.
Yumuşak ve küçük bir öpücük kondurdu sol yanağına. Ayaklandı, hızlı adımlarla arkasına bile bakmadan ışığı kapatıp çıktı.
.....
Kolunu çekmeye çalıştı adam, pozisyonunu değiştirmek istiyordu. Yapamadı, hareketini zorlaştıran bir ağırlık hissetti. Kendine gelmeye çalıştı, gözlerini yavaşça araladı.
Hala koltuğun üstünde ve yine sırüstüydü. Oda çok az da olsa aydınlanmış, gün doğmaya yeni yeni başlamıştı. Kafasını çevirdi, gözleri büyüdü.
Sol kolunun üstündeki ağırlığın nedenini gördü. Genç kız kafasını üstüne bırakmış, uyuyordu.
Gece su içmek için uyanmış, onu bir süre izledikten sonra arkasına bakmadan yatağına gitmişti. Gözlerinin önünden adamın koltukta uyurken ki hali hiç çıkmamış, dayanamayıp yeniden soluğu yanında almıştı.
Yan pozisyonda, kafası adamın kolunun üzerinde, yüzü ona dönük, sol eli de onun göğsünün üzerindeydi. Saçları dağılmış, yüzü de huzurluydu. Uzun zamandan sonra ilk defa böyle güven içerisinde uyuyabilmişti.
Genç adam şaşkındı, buraya ne zaman geldiğini, yanında ne zamandır yattığını hiç bilmiyordu. Sadece ara ara kapalı gözlerine rağmen burnuna sinen kokuyu ciğerlerine çektiğini hatırlıyordu.
Anlıyordu şimdi, bu koku kızın saçlarından burnuna ulaşıyordu. Bu koku, sadece bu kıza özeldi.
Biliyordu geriye çekilmesi ve olabildiğince uzak durması gerekiyordu, ona öğretilen buydu.
Yapamadı, pozisyonunu bozmadan bedenini ona çevirdi. Yüzleri birbirine çok yakındı artık, elini kaldırdı. Kızın yüzüne dağılan saçlarını yavaşça kulağının arkasına bıraktı, sadece yüzünü daha net görebilmek istedi.
Aldığı sessiz soluğu dinledi, kapalı gözlerini izledi. Kalbi hızla atıyor, bu yakın temas onu çok zorluyordu. Gözlerini kapadı, varlığını hissetmeye çalıştı.
Derin bir nefesle bakışlarını saate çevirdi, annesi her an uyanabilirdi. Böyle bir manzarayla karşılaşmasına izin veremezdi, biliyordu ortalığı ayaklandıracaktı.
Kalkmak istedi, koluna baktı, kızın kafası üstündeydi. Yavaşça doğruldu, uyandırmamaya çalışarak dikkatle çekti, yerine yastığı bıraktı.
Üstünden ona temas etmeden geçip kanepeden indi. Bakışları pikeye kaydı, yere düşmüştü. Eğildi, eline aldı. Yanına yaklaştı, yavaşça üstünü örttü.
.....
Bir ses ulaşıyordu genç kızın kulağına, gözlerini araladı. Baş ucunda Rüya'yı gördü. Gülümsüyor ve ona sesleniyordu.
Kendine gelmeye çalıştı Nehir, yavaşça doğruldu. Bulunduğu yere baktı, geceyi hatırladı.
Yanına baktı, yoktu. Gitmişti, yüzünü astı. Yanına oturdu Rüya, okula gitmek için hazırlanmıştı. Bakışı kızın gözlerine kaydı.
Kafasını eğdi Nehir, dudağının kenarını ısırdı, Rüya'nın yüzünde koca bir tebessüm belirdi.
"Bakıyorum da benimle uyumaktan sıkılmışsın"
Şaşırdı genç kız, kesinlikle öyle değildi. Kafasını hızla iki yana salladı.
"Hayır, öyle değil. Gerçekten Rüya, böyle düşünürsen çok üzülürüm"
Rüya ayağa kalktı, önüne dikilmişti. Gözlerine bakıyor, gülmemek için kendini oldukça zorluyordu. Gözünü kıstı.
Arkasını döndü, Nehir hızla ayaklarını kanepeden indirip önüne dikildi. Yanlış anlaşılmaktan delicesine korkuyordu.
Sustu, kızın yüzüne baktı. Gülüyordu, şaşırdı.
Rüya işaret parmağını kaldırdı, kızın burnunun ucuna dokundu. Bu şaşkın hali oldukça hoşuna gitmişti.
Derin bir soluk aldı Nehir, tebessüm etti. İki kolunu hızla kızın boynuna doladı, sıkıca sardı. Gözlerini kapadı, rahatlamıştı.
Şaşırdı Rüya, yavaşça geriye çekildi. Gözlerine bakıyor, dediğine anlam vermeye çalışıyordu. Ne demek istemişti?
Kafasını yavaşça eğdi Nehir, korkuyordu. Gerçekleri anlattığında bu kızın ona olan güveninin ve sevgisinin azalacak olmasından.
Biliyordu, gerçek yalnızlığı ve kimsesizliği o anda derinden hissedecekti. O sadece bir arkadaş değil, aynı zamanda bir dost, onun için bir en iyi öğretmen ve en mükemmel kardeşti.
Omzu silkti, korktu. Bu sevgiyi kaybetmeye hiç hazır değildi. Arkasını döndü, odadan çıktı, gözleri dolu doluydu. Onları kaybetme riskini nasıl göze alacaktı?
.....
Kulağındaki telefonu indirdi genç adam, seranın bahçesindeydi. Bakışı kulübenin kapısına kaydı, genç kız sırtını dayamış onu izliyordu. Adımlarını önünde durdurdu.
Merakla gözlerine bakıyordu Nehir, okuldan bir arama yapıldığını biliyordu. Tebessüm etti, umutlandı. Adam yeniden okuluna ve öğrencilerine mi dönecekti.
"Okula mı döneceksin?"
"Hayır, sadece Müdür Bey'le küçük bir görüşmem var"
Kızın önünden geçip kulübeye girdi, kamyonetin anahtarını aldı, yeniden çıktı. Bakışı aynı yerinde bekleyen kıza kaydı.
"En kısa sürede döneceğim, görüşürüz"
Nehir gülümsedi, adam arkasını döndü. Bekledi Nehir, kamyonetin sesini duydu, gidiyordu.
Kulübeye döndü, kanepede oturdu. Derin bir nefes verdi, çantasından bir dosya çıkardı. Kutlama günü için Kemal vermişti.
Sadece birkaç sayfadan oluşuyordu, ilkini açtı. Bakışı sayfanın sağ üst köşesine kaydı, şirketin logosu vardı.
Elini yavaşça üstüne bıraktı, parmağı gezindi. Zihninde babası yer aldı, kafasını kaldırdı. Aklında tek bir şey yer aldı.
Onları ziyaret etmek için en uygun zamandı, ayağa kalktı. Ceplerini ve çantasını karıştırdı, çok az parası vardı. Otobüsle gidemezdi, o kadar vakti yoktu. Taksiye verecek kadar parası da yoktu.
Bir an durdu, telefonuna uzandı. Sağdaki sehpanın üzerindeydi, eline aldı. Bir numara tuşladı, başkan seçildiği gün şoförlerden birinin numarasını acil durumlar için almıştı. Kulağına bıraktı.
"Nehir Hanım?"
"Göndereceğim adrese gel"
"Peki efendim"
Telefonu kapattı, hızla mesaj yazıp adama gönderdi. Kulübeyi kontrol etti, kilitleyip çıktı.
Seranın kapısında durdu, önce tek adım attı. Sağa sola baktı, görünürlerde tanıdık kimse yoktu.
Rahatlıkla kapıyı kilitledi, hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Bir yandan da endişeli gözleri etrafı inceliyordu.
Şaşkındı Berna, öncelikle kızla konuşma kararı almış, şirkete gidememiş, sadece iki saatlik izin almıştı.
Seranın sokağına girdiğinde de kızın etrafı kontrol ederek çıktığını görmüş, hızla gizlenmişti. Arkasında bir gölgeydi, nereye gittiğini merak ediyordu.
İki cadde ötede bekledi Nehir, etrafı kontrol etti. Bakışları arabaya kaydı, şoför inmiş onu bekliyordu. Hızla ilerledi, açılan kapıdan arka koltuğa yerleşti, kapı kapandı.
Caddenin karşı köşesinde bekliyordu Berna, önüne çıkan bir taksiye el kaldırdı. Hızla kapısını açtı, arka koltuğa bindi. Şoföre çevirdi bakışını.
"Öndeki arabayı takip edebilir misiniz?"
....
Araba durdu, genç kızın bakışı dışarıya döndü. Berna'dan bir haber, anne ve babasını görmeye gelmişti.
Gözlerini kapadı, derin bir nefes aldı. Şoföre baktı, ona kapıyı açmak için inmeye hazırlandığını gördü. Elini kaldırdı, engel oldu.
Kapıyı kendisi açtı, adımlarını indirdi. Ayağa kalktı, durdu. Gökyüzünde yakıcı bir güneş vardı, ağır adımlar attı.
Bakışları iki mezar taşına kaydı, yanyanaydılar. Birinde annesinin birinde de babasının ismi yazılıydı. Ayak uçlarında durdu.
Sessizce yaklaşmıştı Berna, kızın baba dediği yere baktı. Bekledi, sesini rahatlıkla duyabileceği koca bir ağacın arkasında duruyordu.
Kızın toprağa dokunduğunu gördü. Babasının ismine dolu gözleriyle bakıyordu Nehir.
"Mutlusun değil mi artık? Çok sevdiğin, doyamadım dediğin karının yanındasın. Ona.. kızının da onu çok özlediğini söyle."
Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi, gözlerinde acı ve özlem vardı. Elini annesinin mezar taşının üzerine bıraktı, ismini yavaşça okşadı. Zihni aylar öncesine gitti.
Bir kış günüydü, babasının odasına yaklaştı. Kapıyı tek sefer tıkladı, ses yoktu. Yavaşça araladı, bakışları odanın orta yerinde bulunan yatağa kaydı.
Çift kişilik koca bir yataktı, iki yanında komodin vardı, üzerlerinde de Hale Hanım'ın resimleri hala bulunuyordu.
Gidişinin üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen Asım Bey yokluğuna alışamamıştı. Bu odaya girdiği her anda da onu anımsamaya ve hatıralarında yaşatmaya devam edecekti.
Yatağın ayak ucunda oturmuştu, elinde çerçevelerden biri vardı. Yavaşça dokunuyor, parmaklarını üzerinde gezdiriyordu.
Yaklaştı genç kız, yavaşça babasının yanına oturdu, bakışlarını sıkıca tuttuğu çerçeveye çevirdi.
Gülüyordu Hale Hanım, beline yetişen uzun düz siyah saçları vardı. Yakın çekimdi, sadece yüzü ve boynu görünüyordu. Gözleri ise parıldıyordu.
Derin bir nefes aldı Nehir, babası annesinin gidişini hala kabullenemiyor, bu resimlerle yokluğunun acısını biraz da olsa hafifletmeye çalışıyordu.
Elini yavaşça kaldırdı, adamın elinin üzerine bıraktı. Kafasını kızına çevirdi, bakışları buluştu.
Adamın bakışı yeniden çerçeveye döndü, gözlerini kapadı. Onunla geçirdiği her anı zihninde tekrar etti.
Delicesine özlemiş, ne sesine ne gözlerine ne de varlığına doyabilmişti.
"Ona hiç doyamadım.. Yakınımda oluşunu, içimi ısıtan gülüşünü ve kalbimi eriten gözlerini çok özledim."
Gözleri doldu kızın, çok küçüktü annesini kaybettiğinde. Zaman geçiyor, o büyüyordu. Yokluğu her daim kendini hissettirse de babasının özlediklerini çoktan unutmuştu.
Annesinin gülüşünü, gözlerini ve yüzünü sadece resimlerden biliyordu artık. Geçen her gün zihnininden annesiyle geçirdiği anları birer birer silmişti.
Eli yavaşça toprağın üzerinde geziyordu, üzgün fakat bir yanı da mutluydu.
Annesinin yokluğu babasını oldukça zorluyordu. Şu an mutlu olduğunu düşünüyordu, yıllar sonra karısına kavuşmuştu.
Geriye çekildi Berna, gözleri dolu dolu olmuştu. Gerçekten de kızın anne ve babası hayatta değildi, buna emin olmuş ve onun için üzülmüştü.
İki ismi de zihnine kazıyıp arkasını döndü, hızlı adımlarla görünmeden uzaklaştı. Artık yapması gereken tek şey bu isimleri öğrenmekti.
.....
Ayağa kalktı genç kız, ailesiyle yeterince hasret gidermiş, dertleşmişti. Arkasını döndü, gözleri büyüdü, adımları durdu.
Ağabeyi tam karşısında duruyordu, aralarında sadece iki metrelik bir mesafe vardı. Birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı.
Uzun bir aradan sonra, ikisi toprağın altında olsa bile bu aile yeniden biraradaydı.
Genç kızın yüzü gerildi, o geceden sonra ilk defa onunla bir başınaydı. Küçük de olsa endişe hissetti, geriye tek adım attı.
Ailesinin mezarına bir adım yaklaşmış oldu, arkasında annesi ve babası vardı. Korku hissetti, onlardan cesaret istedi.
Bir an önce ondan olabildiğince uzaklaşmak, kaçmak ve mavilere sığınmak istiyordu.
Kafasını eğdi, sağa döndü. Arabaya giden yolunu uzatmak pahasına adım attı.
Mert sessizdi, iki eli iki yandaydı, yumruk yapmıştı. Üstünde siyah bir takım elbise vardı.
Şirkette çalıştığı anlardan birinde daraldığını hissetmiş ve tek dert ortağı olan Hale Hanım'a gelmişti.
Genç kızın adımı durdu, elleri titremeye başladı. Gizlemek istedi, yumruk yaptı. Kalbi hızla atıyordu, genç adam hızla yanına yaklaştı. Önüne dikildi, arada artık sadece iki adımlık mesafe vardı.
Sesi istem dışı da olsa titremişti. Gözlerine bakmamaya çalışıyordu, ikisinin de zihninde o gece vardı.
Şaşırdı genç kız, kafasını yavaşça yerden ayırdı. Ağabeyinin gözlerine baktı, koyu siyahları donuk ve tepkisizdi.
"Ne?"
"Şirkete başkan olamazsın, bundan vazgeç"
Kafasını yavaşça iki yana salladı Nehir, uzun zamandır beklediği şeydi başkan olmak. Hedeflerine giden en büyük yoldu, bundan onu kimse vazgeçiremezdi.
Mert yanına tek adım attı, Nehir karşılık olarak geri gitti. Sendeledi, ayakta durmakta zorlanıyordu.
Kalbi hızla çarpıyor, çok farklı duygular hissediyordu. Bir yanı geçen bu süreçte ağabeyinin nasıl olduğunu öğrenmek istiyor bir yanı da şiddetle bu düşünceyi reddediyor, onun bir katil olduğunu hatırlatıyordu.
Elini uzattı adam, koluna dokunmak istedi. Nehir geri geri gitti. Kafasını yavaşça iki yana sallıyordu.
Mert gözlerine baktı, yüzündeki ifadeyi çok net görüyordu.
"Beni istemediğim şeyler yapmaya mecbur kılma, başkan olamazsın!"
Genç kızın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Şaşırıyordu nasıl böylesine pişkin olabiliyordu.
Genç adam sustu, Nehir derin bir nefes aldı. Cesaretini toplamaya çalıştı.
"Yaptığın şeyi ortaya çıkaracak olmamdan korkuyorsun değil mi? Haklısın da çünkü ben bunun için elimden geleni ardıma koymayacağım!"
İşaret parmağını ağabeyinin gözlerine doğrulttu, yavaşça salladı. Gözleri doluydu, bazen ara sıra da usulca tek damla yaş yanağına süzülüyordu. Aldırmıyor, güçlü durmaya çalışıyordu.
"Yaptığının cezasını çekeceksin!"
Arkasını döndü, Mert bekledi. Kardeşinin koşar adımlarla ilerleyişini izledi, iki mezarlığa yaklaştı. Hale Hanım'ın baş ucuna yakın bir yerde oturdu.
Elini yavaşça toprağında gezdirdi, derin bir nefes verdi. Bir şey yapmalıydı, kardeşinin elinden başkanlık mevkisini almalıydı.
.....
Sokağa girdi genç kız, bakışı seranın açık kapısına ve önüne park edilen kamyonete kaydı. Ağır adımları bahçede durdu, gözleri adamı aradı, görünürlerde yoktu.
Kulübeye baktı, orada olmalıydı. Yürüdü, kapısında durdu. Bakışı içeri kaydı, genç adamı gördü. Kanepenin üzerinde oturmuştu, elinde çay bardağı vardı. Bakışları buluştu, yaklaştı genç kız.
Yanına oturdu, bedenini yavaşça yana doğru eğdi, kafasını adamın dizine bıraktı. Şaşkındı Ali Demir, çayı uzaklaştırdı, üstüne dökmekten korktu.
Elini kaldırdı kız, adamın boştaki elini tuttu, sıktı. Kalbi sızlıyor, sakinleşmeye ihtiyaç duyuyordu. Gözlerini yavaşça yumdu, tüm hayatı zihninden bir film edasında geçmeye başladı.
Sessizdi genç adam, bardağı kızın pozisyonunu bozmadan yere bıraktı. Elini kızın saçlarına yaklaştırdı, usulca okşamaya başladı.
Kızın iki dudağının arasından, sadece kendisinin duyacağı bir fısıltı çıktı. Yan dönmüş, düşünüyordu. Adamın birgün onu bırakacak olmasından delicesine korkuyordu. Elini sıkmış, sadece şu an yanında olmanın tadını çıkarmak istiyordu.
Genç kız gözlerini yavaşça araladı, adamın gözlerine bir bakış attı. Merakla cevap beklediğini biliyordu.
Usulca kapandı gözleri, adam sessizdi. Okuldaki işini halledip erkenden dönmüş, seranın kapalı kapılarını görmüştü.
Kamyonete yürümüş ve torpido gözünde bulunan yedek anahtarı çıkarıp serayı açmıştı. Aklında tek şüphe yoktu, kız markete gitmiş olmalıydı.
Nehir pozisyonunu çevirdi, sırtüstü oldu. Sıkıca elini tuttuğu adamın gözlerine bakıyordu. Ona bir an önce anlatması gereken gerçekler vardı, farkındaydı fakat korkuyordu. Bir gün bile bu gözlerden ayrı kalmaya dayanamazdı.
Kafasını iki yana salladı, bakışını mavilerden hiç ayırmadı. Bir gün daha onun yakınında olmak istedi, yarın kutlama öncesinde anlatacaktı.1
.....
Şirkete hızla girdi Berna, koşar adımlarla çalıştığı odaya ilerledi. Kapıyı açtı, masasına yerleşti.
Arkadaşlarının bakışlarını bile göremeden bilgisayarını açtı. Elinin mauseu sıktığının bile farkında değildi.
Sadece bir an önce ekranın açılmasını ve yol boyunca tekrar ettiği isimlerin aramasını yapmak istiyordu.
Karşı masadaki genç adamın bakışı sadece onun üstündeydi, Berna'nın kısa sürede yakınlık kurduğu kişilerden biriydi.
İsmi Furkan'dı, yıllardır bu şirkette çalışıyordu. Genç yaşlardaydı, siyah gözleri ve kumral teni vardı. Siyah saçları özenle şekillenmiş, önden kaldırılmıştı. Uzun bir vücuda sahipti ve siyah bir takım elbise giymişti.
Yavaşça ayağa kalktı, birkaç adım attı, genç kızın masasının önünde durdu, kız onu görecek durumda bile değildi.
Şaşırdı, onun masasının önünden dolanıp arkasına geçti. Sessiz bakışını kızın arama yapmaya çalıştığı ekrana çevirdi.
Berna duyduğu sesle duraksadı, kendine geldi. Arama motoruna yazdığı gibi Furkan görmüştü. Kafasını geriye çevirdi, gözlerine baktı.
Umursamadı genç adam, yandaki masanın sandalyesini çekti, yanına oturdu. Bakışı sadece kızın gözlerindeydi.
"Neyi merak ediyorsun?"
"Kim bunlar? Tanıyor musun?"
Genç adam kafasını aşağı yukarı salladı, tebessüm oluştu yüzünde. Genç kızın meraklı bakışını görmüştü.
"Sen daha çok yenisin, bu yüzden bilmiyorsun"
"Ne..neyi?"
Monitörü çok az kendine çevirdi, klavyeyi önüne çekti. Kızın bakışı ekrandaydı, 'Asım Çetemen' yazdı, görseller kısmında aramaya tıkladı.
Yüzlerce resim çıktı, hepsi aynı kişiye aitti. Berna'nın bakışı genç adama döndü, kimdi bu adam?
"Bu Asım Çetemen, Çetemen şirketlerinin başkanı ve sahibi. Aylar önce intihar edip hayatına son verdi."
Şaşkındı genç kız, gözleri büyümüş, aklı karmakarışık olmuştu. Kızın mezarlıkta söylediği 'Baba' kelimesini düşünüyordu.
Bakışını arkadaşının aşağıya doğru kaydırdığı ekrana çevirdi, aynı adama ait farklı farklı resimler görünüyordu.
Gözleri birine yoğunlaştı, adam oldukça gençti ve yanında genç bir kadın vardı. El ele ve gülümseyerek kameraya poz vermişlerdi.
Furkan'ın gözleri resime döndü, sonra arkadaşının gözlerine baktı.
"Hale Çetemen, Asım Bey'in karısıydı. Feci bir kazayla çok erken yaşta vefat etti"
Berna şaşkın ve tepkisizdi. Gözleri yeniden ekrana döndü, mause'u arkadaşının elinden çekti.
"Kemal Bey'le bağları var mı?"
Zihninde Nehir'i burada gördüğü an vardı, bir bağlantı olmalıydı.
"Evet, hem ortak işleri var hemde aile dostu oluyorlar."
Eli yavaşça ekranı aşağı kaydırıyor, bir yandan da bağlantıları kurmaya çalışıyordu.
"Ve Kemal Bey ve Çetemen'lerin kızı çok yakın arkadaşlar. Sanırım çocuklukları da birlikte geçmiş"
"Kızı mı?"
Eli gevşedi kızın, gözleri Furkan'a döndü. Merak ve endişe vardı yüzünde. Eğer bu kız, o kız ise ortada çok büyük bir yalan vardı.
"Evet Çetemen'lerin iki çocuğu var. Babasının ölümüyle kız bir süre ortalardan yok oldu. Duyduğuma göre de Kemal Bey kendini onu bulmaya adadı ve başardı. Onun için bu kız çok değerli, masasında bile sadece onunla çekilmiş resimleri var"
Ellerinin titrediğini hissetti Berna, çok büyük sarsıntı hissetmişti. Kafasını yavaşça iki yana salladı, aynı kız olamazdı.
Furkan şaşkındı, verdiği tepkilere anlam vermeye çalışıyordu.
Ani bir refleksle ayağa kalktı Berna, ismini değiştirmemişti, halbuki bu ihtimali de bir an aklından geçirmişti.
Hızla koşar adımlarla önce odadan sonra da şirketten çıktı. Caddeye koştu, önüne çıkan taksiyi durdurup bindi.
.....
Seranın önünde durdu taksi, Berna hızla indi. Öğrendiği bu gerçeğin altında ezilmeyecek ve her şeyi söyleyecekti
İçeri girdi, bahçeye bakındı, görünürlerde kimse yoktu. Gözleri kulübeye kaydı, penceresinden gördüğü genç adamın gözleriyle buluştu bakışları.
Ali Demir kafasını eğdi, genç kız aynı pozisyondaydı ve dizinde uyuyordu. Yavaşça doğruldu, kanepenin kırlentini yerine bıraktı.
Ayağa kalktı, bahçeye geçti. Kulübenin kapısını yavaşça örttü. Berna'nın sesini duyduğu anda uyanacağını biliyordu.
Durmuştu genç kız, kalbi delicesine atıyordu. Genç adamın yaklaştığını gördü, derin derin nefes aldı. Cesaretini toplamaya çalıştı.
Birkaç adım ötede durdu Ali Demir, Berna gözlerini kapadı, açtı.
"Sana söylemem gereken bir şey var"
Adam tek kaşını kaldırdı, kızın yüzüne bakıyordu. Endişe ve korku vardı, görüyordu.
"Bir şey mi oldu?"
"Nehir.. Uzaktan akrabanız değil"
Şaşırdı genç adam, Hakan dışında herkes akraba olduklarını sanıyordu. Ağabeyinden duymuş olmalıydı, kafasını salladı. İnkar etmeye gerek yoktu.
"O kız herkese yalan söyledi ve hala da söylemeye devam ediyor! Evinize nasıl dahil oldu bilmiyorum ama bilmediğiniz çok farklı bir hayatı var"1
.....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
25.91k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |