47. Bölüm

38.Bölüm: Beni Seviyordun

Melek Şahin
mlkshnn

Geri geri adım attı genç adam, bu o değildi. Bu, evlerine gecenin bir yarısı sığınan kimsesiz kız olamazdı.

Bu kız tabularını yıkan, benliğini değiştiren ve ona ilk defa aşkı tattıran değildi.

İki eli iki yandaydı, yumruklarını öylesine sıkmıştı ki, avuç içleri delinmişti.

Kalbi hızla atmaya başladı, kaşları çatıldı. Bu bir kabustu, gerçek değildi. Şu an sahnede konuşma yapan kişi de bir hayaldi.

Kafasını eğdi, kendini toparlamaya çalıştı. Adım atmak da zorlanıyordu. Derin nefes aldı, bakışını yavaşça kaldırdı, kızın gözleriyle buluştu, göz göze geldiler.

Sustu Nehir, bir an şaşırdı, kalbi delice atmaya başladı, dili lal oldu, gözleri doldu. Onu burada gördüğüne inanmak istemedi. Bakışları yüzlerce insanı silmiş, sadece adama yoğunlaşmıştı.

Elleri de tüm vücudu gibi tir tir titremeye başladı, ayakları bedenini taşımak da zorlandı. Yanağına usulca tek damla yaş hızla süzüldü. Mikrofonu sıkıyordu parmakları.

Gözleri sadece şaşkın ve endişeyle adama bakıyordu, iki gündür hazırlandığı söyleyeceği, ezberlediği tüm kelimeleri unutmuştu.

Yüzlerce insanın olduğu salonda herkes donmuş, sadece ikisi hareket ediyordu. Biri sahnede elinde mikrofonla diğeri de birkaç adım ötede durmuş birbirlerine bakıyorlardı.

Konukların en arkasında Berna vardı, sessizce eserini izliyordu. Eli yanda, yumruğunu sıkmış olacakları bekliyordu.

Kafasını sola çevirdi, giriş kapısına baktı. Rüya da oradaydı, gözleri büyümüş şaşkınlıkla sahnedeki kızı ve ağabeyini uzaktan izliyordu.

Geri geri gitti, inanmak istemedi. Bu kızın söylediği her kelimeye sorgusuz sualsiz inanmış, yalan söylediğine dair ondan biraz da şüphe etmemişti.

Tüm konuklar birbirine bakmaya ve konuşmaya başlamıştı. Herkesin aklında tek soru vardı, başkan neden aniden susmuş ve heykel kesilmişti?

En baş masada Kemal vardı, hızla ayağa kalktı. Bir gariplik olduğunu sezmişti, söyleyeceklerini mi unutmuştu? Mümkün değildi, yarım saat önce de birlikte tekrar etmişlerdi.

Meraklı adımları sahneye yakın bir yerde durdu, kıza döndü. Kaskatı kesilmiş bir köşeye bakıyordu. Gözleri doluydu, yanağı da ıslanmıştı. Şaşırdı adam, kafasını o yöne çevirdi.

Bakışları o adamı buldu, gözleri büyüdü. Nasıl olurdu? Bu adam bu kutlamaya nasıl ve neden gelirdi?

Sıktığı yumruğunu gevşetti Ali Demir, kendine gelmeye çalıştı. Bakışını önce yere eğdi, derin nefes verdi. Sakinliğini korumaya çalıştı, bedenini çıkışa doğru çevirdi ve hızla yürümeye başladı. Öylesine hızlıydı ki, önüne çıkacak bir insanı ezebilirdi.

Nehir hızla mikrofonu bıraktı, ona açıklama yapmalı, böyle gitmesine izin vermemeliydi. Yüzlerce meraklı bakışı umursamadan önündeki basamaklara yaklaştı, indi. Kemal önüne dikildi. Göz gözeydiler, kafasını yavaşça iki yana salladı adam.

"Şimdi olmaz"

Genç kızın gözleri çıkışta, kalbi adamda ve tüm bedeni alevler içerisindeydi. Yanağına usulca yaşlar süzülüyordu.

"Gitmem gerek" diye fısıldadı.

Kelimeler boğazında düğüm olmuş, iki dudağının arasından zar zor çıkıyordu.

Yavaşça yutkundu. Kemal elini sıkıp misafirlere döndü. Yüzlerce bakış meraklı gözlerle ikisini izliyor, anlam vermeye çalışıyordu.

Kemal derin bir nefes aldı. "Yapamazsın Nehir, senin için gelen bu kadar insanı daha ilk günden yüz üstü bırakamazsın"

Kızın iki yanağından da aynı anda birer yaş aktı, zihninde sadece sevdiği adamın hayal kırıklığı ve öfkeyle dolu mavileri vardı. "Gitti.." dedi güçsüz ses tonuyla. Kalbi acıyla savaşıyordu.

Kemal iki elini sıkıca tuttu, bakışını hiç ayırmadan gözlerine bakıyordu.

"Söz veriyorum sana Nehir. Bu kutlama sona erdiği anda seni oraya kendim götüreceğim ama şimdi yapma, çalışanlarını böyle yüzüstü bırakıp Mert'in eline koz verme."

Genç kız bakışını çevrede çevirdi, insanların merakla nefessiz izlediğini gördü. Kafasını eğdi, gitmek istedi. Sevdiği adama koşup ona tüm gerçekleri anlatarak af dilemek istedi. Şu anda ne şirket ne de başkanlığı umurundaydı.

Tek adım attı, Kemal elinden sıkıca tutup engel oldu. "Babanın katilinin yakalanmasını istemiyor musun Nehir? Eğer şimdi gidersen tüm çabaların yok olacak ve baban yattığı yerde huzursuz olmaya devam edecek"

Nehir adımını durdurdu. Zihninde sadece babasının son görüntüsü yer aldı. Kanları içerisinde cansız bedeniyle yatıyordu. İki yanağına yaşlar ardı ardına aktı. Babasını bırakamadı. Aklı ve kalbi sevdiği adamda kalmasına rağmem babasına karşı görevini yapmak zorunda hissetti.

Tüm çabası en başından beri babasının katilinin cezasını çekmesiydi. Gözlerini titreyen eliyle silmeye çalıştı, derin derin nefes aldı. Zar zor da olsa arkasını döndü, basamakları yeniden çıkıp sahnedeki yerini aldı.

Gözlerini misafirlerine çevirirken artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.

Rüya şaşkındı, ağabeyini merak edip kapı pervazına gelmişti. Bakışı, ilkin ağabeyine sonra da onun pür dikkat baktığı sahneye kaymış, genç kızı gördüğüne başta inanmak istememişti.

Yüzü hayal kırıklığı ile asılmış, o an sadece ağabeyini düşünmüştü. Onun yanında olmak istemiş, içeri adım attığında koşar adımlarla çıkış yaptığını görmüştü.

"Abi.."

Genç adam hızla yürüyordu, sadece önüne bakıyor, bir an önce bu ortamdan çıkmak istiyordu.

Kendini hızla dışarı attı, bu koca mekan ona dar geliyordu. Rüya yetişti, genç adam onlarca son model arabanın arasında bulunan eski kamyonetine yaklaştı.

Adımı durdu, yumruk yaptığı elini hızla kaldırıp ön kapağına geçirdi, incinen parmaklarında acı hissetti, umursamadı, çünkü kalbi kadar acımamıştı.

Rüye telaşlı bir endişeyle, "Abi..” dedi.
Ali Demir kamyoneti gösterip, "Bin Rüya!" Diye haykırdı öfkeyle.

Genç kız hızla ön kapıyı açıp koltuğa yerleşti. Üstüne gitmek istemedi, dağıldığını görüyordu. Ağabeyi yaklaştı, sürücü koltuğuna geçtiği gibi Berna göründü. Merakla izliyordu, yaklaşıp sessizce Rüya'nın yanında yerini aldı, genç adam kapıyı çarparak kapattı.

Son hızla çalıştırdı kamyoneti, gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Kalbini alevler sarmış, gözlerini hayal kırıklığıyla öfke bürümüştü.

Kafasını geriye çevirdi Rüya, yaşadığı şoku atlatmaya çalışıyor olsa da gözleri hala Nehir'i arıyordu. Hiç olmazsa arkalarından gelmesini ve açıklama yapmasını bekledi ama kızın hiç umursamadığını düşündü.

Sırtını koltuğuna yaslayıp kafasını eğdi, en büyük hayal kırıklığını güvenerek yaşamıştı. İlk anda sorgusuz kabul ettiği kız, gerçekte kimdi? Neydi?

Ne istiyordu onlardan?

Neden evlerine gelip mutluluklarını da alıp gitmişti?

Neden bunca yalanı söylemişti?

Bakışı ağabeyine döndü. Yüzü asık, zihni karmaşıktı, zihninde sadece hem kızın eve ilk geldiği o gece hemde az önce gördüğü an vardı.

Kapıyı korkuyla ter içerisinde yumruklayan ve bu gece sahnede yüzlerce insanın karşısına cesaretle konuşma yapan kişi aynı kişi değildi, olamazdı.

Tüm anlar bir film şeridi edasında gözlerinin önünden geçti. Başlarda evdeki varlığını kabul etmemiş, göndermek için elinden geleni yapmıştı.

Sonra ona karşı duygularını fark etmeye başlamış, uzun zaman uzak durmaya ve inkar etmeye çalışmıştı. Kendi içinde büyük bir savaşa girmiş ve kaybetmişti.

Direksiyonu sıkan ellerine kaydı bakışı, yüzüğü gördü. Kalbi sızım sızım sızladı, taktığı o andan beri hiç çıkarmamış, her baktığında tebessüm edip kızı hatırlamıştı.

Düz bir yola geçtiklerinde öfkeyle parmağından çekti, yere fırlattı. Yüzük ayaklarının altına düştü. Rüya şaşkın olsa da, Berna sessiz bir mutluluk içerisindeydi, derin bir nefes aldı. Artık ortada bir söz yoktu.

Ani bir frenle durdurdu Ali Demir kamyoneti, sokağındaydı. Berna indi, adımı durmuştu. Gözleri adamın üzerindeydi, indiğini görüp önüne dikildi.

"Sana anlatmak istediğim buydu"

Genç adamın gözleri ona döndü, tek kaşı kalktı. Yüzü öfke doluydu. Kızın seraya gelip bir şeyler anlatmaya çalıştığını ve umursamadığını hatırladı.

"O kimsesiz değil, oradaki yüzlerce insan orada onun için bir aradaydı. O, devasa bir servetin sahibi ve büyük bir şirketin de yönetim kurulu başkanı."

Rüya ağabeyinin arkasında durmuş, Berna'yı hayretlerle dinliyordu.

"Bunu öğrendiğim gibi söylemek istedim. Size yalan söylediğini anlamıştım. Umarım kızmazsınız, ben sizi daha fazla kandırmasına göz yumamazdım."

Genç adam kafasını aşağı yukarı salladı, ona bunun için kızmayacaktı. Kızın yalanlarını bitirmekle en doğrusunu yapmıştı. Minnetle gözlerine baktı.

"İyi yaptın, teşekkür ederim. Hadi eve geç, geç oldu"

Berna arkasını yavaşça döndü, ağır adımlarla eve yürüdü.

İki kardeş kapının önünde bekliyordu.İkisi de şaşkın bir sessizlik içerisindeydi. Gözleri Berna’nın gidişinde olsa bile, zihinlerinde sahnede gördükleri Nehir vardı.

Berna’nın eve güvenle girdiğinden emin olup döndüler.

Genç adam kendi evinin kapısını açtı, hızlı adımlarla bahçeyi geçti. Kardeşini bile görmüyordu gözü, Rüya geriden kapıları kapattı ve ağabeyini takip etti.

Bu gece onlar için her şey değişmiş, tepe taklak olmuştu. Bir gece ansızın evlerine dahil olan kız, büyük bir etki bırakmıştı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Zeynep Hanım kızından olanları hayretle dinlemiş, başta kızı savunmak ve bir yanlış anlama olduğuna inanmak istemişti ama iki çocuğunun da hayal kırıklığını görünce susmuş ve arkalarında durmayı seçmişti.

Oturma odasında aynı kanepede yan yana oturuyordu anne kız, ikisinin de aklı sadece genç adamdaydı. Eve geldiği ilk anda odasına girmiş, bir daha yüzünü göstermemişti.

......

Son model siyah bir araba durdu kamyonetin tam arkasında. Gecenin bir vaktiydi, genç kız arka koltukta oturuyordu. Tıpkı bir ruh gibiydi.

Üstünde kutlamada giydiği takım vardı, gözleri dolu ve cesareti yoktu. Davetliler tek tek dağılmaya başladığı gibi soluğu burada almış, onu kendisinin getireceğini söyleyen Kemal'i bile bekleyememişti.

Doğrusu gece boyunca aklından bu aile hiç çıkmamıştı, onlara nasıl bir açıklama yapması gerektiğini ve yerlebir ettiği güvenlerini nasıl bir daha kazanacağını düşünüp durmuştu.

Sırtını koltuğa yasladı, zihninde de sevdiği adamın mavileri yer aldı. Çok sevdiği, gördüğü anda tüm kalbini eriten bir çift gözün ilk defa öylesine bir hayal kırıklığına şahit olmuştu.

Kafasını eğdi, bakışını pencereden eve çevirdi, sol tarafındaydı ve sadece kapısı ve bahçe duvarları görünüyordu. Işıkları ise tamamen açıktı, belli ki evde hiç kimse hala uyumamıştı.

Sokak oldukça karanlıktı, diğer tüm evler karanlığa bürünüp uyumuştu. Bu gece bu evin uykusunu kaçıran tek nedenin bu gece yüzleştikleri gerçekler olduğunu anladı.

Bakışı şoförün bir çift bakışı ile buluştu, merakla yolcusuna bakıyordu. İnip inmeyeceğini merak ediyor, genç kız ise sadece karşılarına çıkacak cesareti bulmaya çalışıyordu.

Derin bir nefes verdi, elini kapının koluna uzattı, şoförün açmasına izin vermeden kendisi açtı. Tek ayağını indirdi, bir an duraksadı. Diğerini de indirip ayaklarının üstüne bastı.

Bakışını şoförüne çevirdi, 'Beklememesini' söyledi. Ne olursa olsun buradan kendini affettirmeden gitmeyecekti. Genç adam kafasını olumlu anlamda salladı, arabayı çalıştırıp uzaklaştı.

Genç kız şimdi karanlık ve sadece bir sokak lambasının aydınlattığı sokağın orta yerinde uzun zaman sonra yeniden tek başındaydı. Sol tarafında kamyonet, karşısında da evin demir kapısı vardı.

Elini kamyonete uzattı, yavaşça ön kapağında gezdirdi. En sevdiği renk olan maviydi. Her gördüğünde de sevdiği adamın bakışlarını hatırlatıyordu.

Demir kapıya baktı, ağır adımlarla yaklaşıp tam önünde durdu, elini yumruk yapıp kaldırdı. Önce ürkekçe vurdu, sesi sadece kendisi duyabildi.

Eli birkaç vuruştan sonra şiddetlendi ve diğer eli de devreye girdi. Tıpkı bu eve ilk geldiği gece olduğu gibi kapıyı yumruklamaya başladı.

Yanakları yaş, kalbi korku ve endişe doluydu. Yeniden kapının açılmasını ve onu eve kabul etmelerini delicesine diliyordu.

Rüya annesine döndü. Tam yanında ve oturma odasında hala oturuyorlardı. Gözlerimde gram uyku yoktu. Duvara asılı saate döndü, gecenin bir yarısıydı, gelebilecek tek kişi Nehir’di.

Usulca ayağa kalktı, Zeynep Hanım da takip etti. Saatlerdir bu odada, genç adamı bir defa bile olsa uyumadan görmeyi beklemişlerdi.

Salona adım attıkları anda, Ali Demir'in odasının kapısı da hızla açıldı. Gözleri ailesini buldu, endişeyle ona baktıklarını gördü.

Kardeşine de döndü, işaret parmağını keskin mavilerini çevirdiği ailesine çevirdi."Müdahale etmeyeceksiniz!" Dedi.

Gözlerini ufak uyarı sonrası kapıya çevirdi. İkisinin önünden geçip hızla açtı.

Rüya annesiyle balkonda durdu, merakla bekliyorlardı. Genç adam hızla bahçe kapısına yürüdü, derin bir nefes alıp açtı.

Karşısında tahmin ettikleri gibi genç kız vardı, gözleri dolu doluydu, aralarında ise sadece tek adımlık mesafe bulunuyordu. Biri kapının iç, biri de dış kısmında duruyordu.

Nehir ürkek ve titrek sesiyle, "Demir..." diye fısıldadı.

Genç adam gözlerini kıstı. Mavileri tıpkı ilk günlerdeki gibi donuk ve korkutucuydu. Genç kızın daha bu sabah yanında uyuduğu ve kollarını ona sıkıca sardığı gibi kesinlikle değildi. "Ali Demir!" diye öfkeyle anında düzeltti.

Adamın uyarısı, genç kızın gözünden tek yaşın hızla süzülmesine neden oldu. Daha ilk kelimesi bile kalbini parça parça ayırmıştı.

Kafasını yere eğdi, cesaretini toplamaya ve açıklama yapmaya da güç bulmaya çalıştı. Fısıltıyla, "Konuşmak.. istiyorum" dedi.

Genç adam gözlerine bakmamaya çalışıyordu, zihninde sadece birkaç saat önceki an vardı.

Koca sahnede elinde küçük bir mikrofonla konuşma yapan, üstünde marka giysiler bulunan ve yüzlerce insanın merakla dinlediği kişi, onun aşık olduğu kız değildi.

Genç adam derin derin nefes alıyor, sakinleşmeye çalışıyordu, öfkesi öylesine büyüktü ki, sokağı bile inletebilirdi.

İki eli, iki yanda ve yumruktu. Tırnaklarını avuçlarına geçirmişti. Yavaşça sağ parmaklarını gevşetip elini kaldırdı. Kapının köşesinden sıkıca tuttu.

Genç kızın bakışları anında parmağına kaydı, yüzüğün olmadığını gördü. Gözünden yanağına hızla yaş aktı. Elini kapının arasına koyup kapıyı kapatmasına engel oldu. "Lütfen… lütfen beni dinle" diye yalvardı.

Ali Demir kafasını iki yana salladı, hala sözlerine inanmasını nasıl bekleyebileceğini düşündü. "Bundan sonra söyleyeceğin tek kelimeye bile inanmayacağız. Bu evde senin gibi birinin yeri yok artık!"

Hızla kapıyı itti ve genç kızın yüzüne sertçe kapattı.
Rüya'nın yüzü asıldı, gözleri doldu. Genç kıza kızgın ve kırgın olsa da ağabeyinin bu şekilde davranmasını istememişti. Yaklaşmak, müdahale etmek istedi. Tek adım attı, annesi elini sıkıca tutup durdurdu. Ağabeyine müdahale etmesine izin vermedi.

Nehir yumruk yaptığı iki elini kapıya yeniden yaklaştırdı, yüzüne kapanan kapı umurunda değildi sadece anlatmak istediklerini dinletmek, kendini açıklamak istiyordu. "Demir!! Ne olur aç kapıyı!! Demir!" Diye haykırdı.

Ellerini hızla kapıya vuruyor, açması için yalvarıyor, gözyaşları da ona eşlik ediyordu.

O gece olduğu gibiydi şu an her şey, bir dejavu yaşanıyordu. Yine gecenin bir yarısıydı, yine genç kızın gözü yaşlıydı ve yine bu kapıyı korkuyla yumrukluyordu.

Rüya balkondaydı ve kaskatı kesilmişti, kulağına kızın haykırışları ve kapıyı yumruklayışı ulaşsa da gözleri sadece ağabeyini ve kapalı kapıyı görebiliyordu.

Genç adam tek adım attı, eve girmek istedi. Yapamadı, kalbi adımlarına engel oldu. Yavaşça olduğu yere çökerek sırtını bahçe kapısına dayadı.

Gözleri bahçede gezindi, istemsizce anıları zihninde yer aldı. Tam burada genç kızla dans etmiş, burada defalarca birbirlerine sarılmışlardı.

Zeynep Hanım endişeliydi, genç kızın seslenişini duyuyor fakat gözleri sadece acı içinde kıvranan oğlunu görüyordu. Ondaki bu yıkımı ömrü boyunca ikinci kez görüyordu. İlki, babasını babasını kaybettiği geceydi.

Nehir, iki elinin de parmaklarının acıdığını hissetti, umursamadı. Ağlıyor, haykırıyor ve sesleniyordu. Sesi artık sadece bu bahçede ve evde değil, tüm sokakta yankılanmaya başlamıştı.

Başta en yakındaki Aysel Hanım'ın sonra karşıdaki Feriha Abla'nınki olmak üzere tüm evlerin ışıkları tek tek yanmış, saniyeler içerisinde herkes kendi kapısının önünde izlemeye ve anlam vermeye çıkmıştı.

Bitişikteki Aysel Hanım'ın evinin yanında Müzeyyen Hanım'ın evi vardı. Kadın gecelikleriyle çıkmış ve sırtına bir şal örtmüştü. Arkasından Berna çıktı, evde bu gece uyuyamayan tek kişiydi. Sonra Hakan göründü, şaşırdı.

Tüm mahalleli izliyordu. Genç kızın gözleri hiçbirini görmüyor sadece sevdiği adamın onu duymasını istiyordu.

Yavaşça yere çöktü, ayakları artık bedenini bile taşımıyordu. Kalbi delicesine sızlıyor, nefesini kaybettiğini hissediyordu.

Oturdu, sırtını tıpkı sevdiği adam gibi kapıya dayadı ve ayaklarını uzattı. Eliyle ise arkasındaki kapıya daha yavaş şekilde vurmaya devam etti. Sevdiği adam ile aralarında sadece bir kapı olduğunu hissediyordu.

"Ben.. O gece gerçekten abimden kaçtım" dedi. Sesi Ali Demir’in kulağına ulaştı.

Genç adam kafasını iki yana salladı, söylediği tek kelimeye bile inanmayacaktı artık.

Nehir, "Doğum günümdü. Büyük bir parti yapmıştık. Bittiğinde herkes gibi evime döndüğümde babam yerde ve kanlar içinde, abimi de başında elinde silahla gördüm." Dedi, yanağı o anı hatırladığı her anda olduğu gibi yaşla doldu. Hayatını değiştiren gece, her anda canını delice yakıyordu.

Onu dinleyen tek kişi o aile değildi, tüm mahalle hem olanlara anlam vermeye çalışıyor ve hemde tek kelime etmeden kızın gözyaşına eşlik eden kelimelerini dinliyordu.

Genç kızın sesi titredi, “Abim.. Babamı öldürmüştü.” Diye fısıldadı, hıçkırıkları sokağın içerisinde yankılandı.

Genç adamın yüzünde şaşkınlık oluştu, dinlememeye çalışsa da her kelime en çok onun kulağına ulaşıyordu.

Nehir, "Korktum.. çok korktum.” Dedi. Ellerini delicesine sıktı. “Hayırsız bir evlat gibi davranıp babamı orada bırakıp kaçtım.” Yanağı ıslandı. “Arabaya bindim ve sadece uzaklaşmak istedim ama arabam bir yolun orta yerinde bozulup durdu.” ufak bir soluk aldı. “İndim, koştum.”
Gücünü toplayıp yavaşça yanaklarını silmeye çalıştı. Zihninde sadece o gece vardı, gerçeklerini ilk defa böylesine bir kalabalığın ortasında çekinmeden dile getirme cesaretini gösteriyordu.

"Bilmediğim sokaklarda delice koşarken bu sokakta durdum. Arkamda abim ve adamları vardı. Kamyonetini gördüm..” dedi, yaşlı gözlerine buruk bir tebessüm eşlik etti. O gece aniden gördüğü mavi kamyonet, ömrünün en değerli anlarına ev sahipliği yapmıştı.

”Bana seslenenleri fark edince arkasına gizlendim. Kaçacak yerim, sığınacak kimsem yoktu. En yakında sizin ev vardı. Kapıyı biraz zorladıktan sonra bahçeye girebildim. Seslerin yaklaştığını anlayınca da kapınıza yaklaşıp yumrukladım.”

Dudağını bastırdı, elini yavaşça kapının üzerinde gezdirmeye çalıştı. "Sadece bir gece sizin evde kalmak istedim ama sabahında çok yabancı olduğum bir manzaraya şahit oldum. Sen ve Rüya’nın ses geliyordu, iki kardeş bahçede kar topu savaşı yapıyordunuz.”

Yanaklarındaki yaşa rağmen yeniden buruk bir tebessüm etti. “Ben aynı gece abimden beni öldüreceği korkusuyla kaçarken, siz ise abi kardeş kahkaha atıyordunuz."

Yanakları yaşla doldu. Aile kavramını onlarla yaşayıp öğrenmişti. “Bu evden gitmek istemedim. Kalabilmek için de size hafızamı kaybettiğim yalanını söyledim."

Herkes sessizdi, Rüya ve Zeynep Hanım balkonda ve ayakta, Ali Demir de kapının arkasında oturuyordu, tepkisizdi. Tüm mahalle gibi onlardan da tek ses duyulmuyordu.

Ali Demir’in aklı karmakarışıktı, kime aşık olmuştu?
Kime kalbini açmış ve sevmişti? Tanıyamıyor ve anlayamıyordu.

Tanıdığı bildiği ve aşık olduğu kız, ürkek, kimsesiz, maddi imkanları kendinkine yakın olan ve gidecek yeri olmayan masum bir kızdı. Onun sevdiğiydi.

Peki bu gece koca sahnede elinde mikrofonla, yüzlerce insanın karşısında dik duruşlu, güçlü ve zengin kız kimdi?

"Zaman geçtikçe Rüya'yla gerçek kardeşliği, annenle çocuk yaşta kaybettiğim anne sevgisini ve seninle de aşkı öğrendim. Artık en büyük korkum abime yakalanmak değil, sizden ayrı kalmaktı.” Ufak bir soluk aldı.

“Gerçekleri anlatmayı hep istedim ama beni istememenizden çok korktum. Bunun uğruna her şeyi göze aldım. Yalanıma bir yalan daha ekleyip sahte bir hayat oluşturdum." Gözlerini sırtını dayadığı kapıya çevirip ellerini üzerine dayadı. Sevdiği adamın kalp atışlarını duymaya çalışırçasına bekledi.

"Evet..” diye fısıldadı. “Ben senin hiç haz etmediğin şımarık zengin kızlarından biriyim."

Gözünü kapadı, iki yanağına yaş süzüldü. Sevdiği adamın gözlerini, şevketini, sarılışını daha şimdiden delice özlediğini anladı.

Zihninde kapının gerisinde bulunduğu ev vardı, üç küçük odası ve bir salonu vardı. Salon oturma odası olarak kullanılıyordu, odaların ortak alanı küçük bir koridordu.

İlk girişte karşısına bu küçük koridor çıkıyordu. En uçta duvara monte bir vestiyer bulunuyordu. Sol tarafta üç oda sıra sıra diziliydi. En baştaki oturma odası, birkaç adım ileride Rüya'nın odası, onun da birkaç adım ötesinde genç adamın odası vardı.

Sağ tarafta da üç kapı vardı, en baştaki mutfaktı, dış kapıya en yakınıydı. Oldukça küçük, dardı ve dikdörtgendi. Kahverengi eski mutfak dolapları bulunuyordu, Sağında, pencerenin tam yanında dört kişilik bir yemek masası vardı. Mutfağı daha da darlaştırmıştı.

Mutfağın tam yanındaki kapı, lavabo ve banyoydu. Onun da birkaç adım ötesinde Zeynep Hanım'ın odası vardı.

Bu küçük ev, genç kızın kalbinin en büyük yerine sahipti. Her detayını ezbere bildiği bu eve bir daha girememe düşüncesi aklını başından aldı.

Yeniden Rüya'yla aynı yatağı paylaşmayı, neşe dolu yemek masalarını, Zeynep Hanım'ın şevkat barındıran gözlerini ve genç adamla kamyonetle seraya gitmeyi hayal etti.

"Demir.." diye fısıldadı. Cevap alamadı. "Ben aileni, seni çok sevdim."

Genç adam yavaşça doğruldu. Gücünü toparlayıp ayağa kalktı. Gözlerini geriye bir an bile çevirmeden karşısındaki balkonda bekleyen annesine ve kardeşine döndü. Gözleriyle içeri girmelerini işaret etti, hem annesi hemde kız kardeşi itiraz etmeden eve girdi. Bir an duraksada da sert ve kararlı adımlarıyla arkalarından ilerleyip eve yaklaştı. İçeri girip kapıyı sertçe kapattı.

Nehir’in kalbinin orta yerine kaç adet bıçak sapladığını bilemedi. “Demir..” diye fısıldadı. Dudakları kıvrıldı, yanağına yaşlar süzüldü.

Bir araba son hızla girdi sokağa, tüm bakışlar o yöne döndü. Son model ve siyah renkti, fren sesi ile sokağı inletmişti.

Berna'nın bakışı şoföre kaydı, gözleri büyüdü. Çalıştığı şirketin sahibi Kemal Ünal olduğunu gördü.

Kemal söz verdiği gibi Nehir’i buraya getirmek istemiş fakat haber vermeden gitmiş olduğunu öğrendiği gibi soluğu burada almıştı.

Sokağa girdiği gibi kalabalığı ve kapının önünde oturan kızı görüp son hızı ile arabayı önünde durdurdu.

Hızla kapıyı açıp indi, üstünde gri bir takım elbise vardı. Genç kıza yürüdü, etraftaki bakışları görmüyordu gözleri.

Telaşla, "Nehir!" Dedi. Önüne eğildi. Gözleri, genç kızın yaş dolu gözlerine ve yıkık haline yoğunlaştı. Yüzü asıldı, suçluluk hissetti. Gittiğini daha erken farkedip yanına gelmeliydi.

Elini yavaşça yanağına bıraktı, baş parmağıyla solgun yüzündeki yaşları silmeye çalıştı. "Seni almaya geldim, hadi gidelim" dedi.

Nehir anında kafasını iki salladı. Kemal umursamadı, onu bu şekilde burada bırakmamak da kararlıydı. İki elini omuzlarına bırakıp ayağa kalkmasını sağladı. Zorlukla attığı adımlarını arabanın ön kapısında durdurup koltuğa oturttu. Kemerini sıkıca bağlayıp kapıyı örttü.

Önden dolanıp sürücü koltuğuna yerleşti, onlarca bakışın altında araba hareket etti ve geçen her saniyede de daha çok uzaklaştı.

..... 

Araba bir villanın önünde durdu, Kemal'in ailesiyle yaşadığı lüks bir evdi. Genç adam hızla indi, genç kızın kapısını açtı ve yavaşça inmesine yardımcı oldu.

Nehir durup bakışlarını kaldırdı. oldukça lüks bir evdi, üç kattan oluşuyordu. Daha önce defalarca gelmişti ama ilk defa böylesine büyük olduğunu fark ediyordu.

Göz kapakları ağırlaşmaya, tüm bedeni uyuşmaya başladı. Zihninde adamın öfkeli mavileri ve yüzüğü çıkardığı parmağı vardı. Önce yavaşça sendelemeye başladı, Kemal'in ani refleksle tuttuğu anda da hissizleşip kendinden geçti.

Nasıl dayanacaktı onlarsız, kimsesiz. Nasıl nefes alacak ve unutacaktı hiç olmamış gibi.

..... 

Genç kız gözlerini yavaşça aralamaya çalıştı, sabah vakitleriydi. Kemal'in evinde konuk odasındaydı. Baş ucundan bir an bile ayrılmamıştı Kemal, endişeli yeşilleri ile onu izliyordu. Gözlerini aralamaya çalıştığını görüp, "Güzelim" dedi.
Nehir olanları hatırlamaya çalıştı, dün gece tüm yalanları ortaya çıkmış, o evden de onların hayatından da kovulmuştu. En büyük korkusu ile başbaşa olduğunu anladı. Tüm vücudu delice titredi. Gözlerini yavaşça yeniden kapadı, uyanmak ve gerçek dünyaya dönmek istemedi.

Bir koluna serum bağlıydı, çift kişilik bir yatakta sırtüstü yatıyordu. Saçları yastığa dağılmış, yüzü sararmıştı. Üstünde bir pijama takımı vardı, beyazın içerisinde küçük küçük mavi desenlerin olduğu bir takımdı.

Yakalı ve önü düğmeli ince bir üst ve bir pijama altından oluşuyordu. Genç adamın annesi ve evin bir hizmetlisi tarafından giydirilmişti.

Beyaz bir pike beline kadar örtülüydü. Eli güçlü bir el tarafından geceden beri sıkıca sarılıydı. Bu ellerin onu bir an bile yalnız bırakmadığının fark etti.

.... 

Ali Demir odasındaydı, yatağının ayak ucunda yerde oturuyordu. Gece boyunca bir an bile yatağa çıkmamış, gözlerini bir an bile kırpmamıştı.

Derin bir verdi. İstemsizce zihnine misafir olan anılardan birini yine hatırladı. Dün sabahtı. Gözlerini kızın saçından burnuna ulaşan kokuyla açmış, kafasının göğsünün üzerinde olduğunu görmüştü.

Bakışını arkaya yavaşça çevirdi, yatağına baktı. Tam burada birlikte yatıyorlardı. Kafasını sağ tarafına çevirip pencereden dışarıya baktı. Günün aydınlandığını fark etti, hiç farkında olmamıştı.

Ayağa kalktı, bir robot misali üstünü değişti. Kamyonetin anahtarını alıp sessizce odanın kapısını araladı. Önce etrafı kontrol etti, sessizlik hakimdi, herkes hala uyuyor olmalıydı.

Adımları oturma odasının önünde durdu, kapı açıktı, bakışı içeri kaydı. Annesi ve kız kardeşi oradaydı, iki büyük kanepede ayrı ayrı uyuyakalmışlardı.

Sessizce geçti, evin kapısını açtı. Ayakkabılarını ayağına geçirip kamyonetine bindi. Onu rahatlatan tek yer seraydı. Çok çalışmalı, tüm bedenini yormalı ve kızı hiç düşünmemeliydi.

.....

Rüyan gözlerini araladı, kanepede ve yan pozisyondaydı. Karşısındaki kanepede de annesi uyuyordu. Sessizce doğrulup saate baktı. Hala çok erkendi fakat dersi vardı. Kahvaltı edip okula gitmeliydi. Hayat ne yazık ki her şeye rağmen devam ediyordu.

Ayağa kalktı, gece boyunca yüzünü hiç göremediği ağabeyini merak ediyordu. Odasının önünde durdu, elini yumruk yapıp yavaşça vurdu. "Abi.."

Sesi fısıltılıydı, annesinin duymamasını ağabeyinin de duymasını istiyordu. Bir daha vurdu, ses yoktu. Endişeyle elini kulpuna bırakıp yavaşça indirdi. Kapıyı itip bakışını içeri çevirdi, yatak boştu. Girdi, etrafına baktı fakat yoktu.

.....

Sera yerlebirdi, genç adam geldiği andan beri çalışıyor, kendini yormak için iş çıkarıyordu. Tüm saksıların yerini değiştirme niyetindeydi.

Arka bahçede büyük saksıların arasındaydı, sağdakileri sola, soldakileri de sağa taşıyordu.

Ter içerisindeydi, oldukça yorulmuştu. Yoruldukça kızın yalanları tek tek zihninden çıkmaya ve yerini yorgunluk hissine bırakmaya başlamıştı.

Saat öğlen vakitlerine yaklaşmasına rağmen tek lokma girmemişti ağzına, elindeki koca saksıyı yere indirdi. Geriye çekildi, gökyüzünde yakıcı bir güneş vardı. Sonbaharın yavaş yavaş gelişi ile hava bazen bozulsa da hala varlığını gösterdiği anda güneş yakıcılığını gün yüzüne vuruyordu.

Geriye çekildi, biraz dinlenmesi gerektiğini düşündü. Adımları kulübenin önünde durdu, kapısına kaydı bakışları.

Zihninde genç kız yer aldı, böyle anlarda kapıda durup elinde çayla ona gülümsediğini hatırladı. Tüm yorgunluğu onun gülüşü ile yok olurdu.

Elini kaldırdı, ön saçlarından geçirip ensesine bıraktı. Yavaşça ovup kafasını eğdi. Başını hızla iki yana salladı, onu istemsizce de olsa düşünmemeye karar verdi.

İçeri girdi, gözleri kanepeye kaydı. Genç kızın her zaman pencereye yakın köşede oturduğunu, genç adamın girdiğini gördüğü anda da gülümseyerek ayağa kalktığını hatırladı.

Kafasını sola çevirdi, küçük tüp yerdeydi, çaydanlık ise boştu, yıkanmış ve tezgahın üzerinde bir beze ters olarak dizilmişti. Son olarak dün birlikte çay içtiklerini ve yıkayıp kuruması için ters bıraktığını anımsadı.

Bakışını eğip gözlerini kapadı. İnkar etse de kızın yokluğu en çok burada kendini belli ediyordu. Her köşesinde ona dair bir iz olduğunu fark etti. Ne kadar inkar etse de, zihni pes etmeden hatırlatıyordu.

Derin nefes alıp çaydanlığa yaklaştı. Yanındaki musluğu açıp su doldurdu. Çakmağı alıp çömeldi. Küçük tüpün üzerine bırakıp altını yaktı.

....

Rüya kollarının arasında iki kitabını sıkıca tutuyordu, dalgındı. Aklında sadece Nehir ve ağabeyi vardı. Ne yapması gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu.

Geceden bu yana kafası dağınıktı, kendini ne derslere ne de başka bir şeye verebiliyordu.

Yürüyor, otobüsten inmiş karşıda bulunan okuluna ulaşmaya çalışıyordu. Kafası yerdeydi, önüne bile bakmıyordu.

Bir an adımı durdu, bakışları bir çift ayağa çarptı. Siyah ve parlak bir erkek kundurasıydı, kalbinde çok ufak bir kıpırtı oldu. Bu ayaklarının sahibini artık çok iyi tanıyordu.

Bakışını yavaşça kaldırdı, adamın bir çift siyahıyla göz göze geldi. Karşısındaydı Mert, yeniden siyah gömlek üstündeydi. Bu defa gelişinin bir nedeni yoktu. Sadece onu görmek istemiş ve soluğu burada almıştı.

Rüya selam vermek adına kafasını salladı, genç adam da karşılık verdi. Genç kız bakışını eğdi, Mert duraksadı.

Kızın kafasını eğme nedeni bu defa gözlerini kaçırmak olmadığını, başka bir nedeni olduğunu fark etti. Endişeyle yüzü asıldı, canını sıkacak bir şey olmuş olmalıydı. "İyi misin?" Diye fısıldadı.

Sustu genç adam, kızın kafasını eğdiğinde yüzünü kapatan saçlarına bakıyordu.

Rüya kafasını aşağı yukarı salladı, yalan söylemeyi tercih etti. Doğrusu sorunlarını başkalarına anlatmayı beceremezdi hiç.

Mert, "Dersin başlamasına daha bir saat var, yürüyelim mi?" Diye sordu.

Genç kızın bakışı kolundaki saate kaydı, şaşırdı. Gerçekten de adamın dediği gibi dersinin başlamasına bir saat vardı. Derin bir nefes verip arkasını döndü. Mert bunun bir onay olduğunu anlayıp takip etti, reddetmemesi rahatlatmıştı.

Arka arkaya yürüyorlardı, ikisi de sessizdi. Rüya'nın zihninde sadece evlerine ve ailelerine bir gece vakti dahil olan kız vardı.

Çok zengin bir aileye sahip olduğunu, sürekli yalanlar söylediğini düşünüyordu. Gözleri dolu dolu oldu, ondan hiçbir zaman kuşku duymamış, hep sonsuz güvenmişti.

Mert sessizdi. Genç kızın arkasından ağır adımlarını izliyordu. Huzursuzdu, canını sıkan her neyse onu yer yüzünden yok etmek istedi. B kız hep gülmeli ve etrafa neşe vermeliydi.

Genç kız bir bank gördü, karşısında denizin eşsiz manzarası vardı. Yavaşça oturdu, bakışını karşıya çevirdi.

Genç adamım da adımı durdu, yanına oturmayı istedi, rahatsız edeceğini düşünüp vazgeçti. Geride durmayı tercih etti. Arkasında ve iki metre geride izliyordu.

Rüya bakışını yere eğdi, ayaklarını izliyor, ağabeyini düşünmemeye çalışıyordu. Onun durumundan tamamen kendini sorumlu tutuyordu, genç kızın eve alınmasını isteyen kişi o’ydu.

Gözlerini kırptı, karşısında bir çift ayak gördü. Bir çift beyaz spor ayakkabıydı, kafasını kaldırdı, karşısında genç bir çocuk duruyordu. Elinde on tane balon vardı, renk renkti ve tek ipe bağlıydı.

Ucunu kıza uzattı, Rüya şaşırdı. Anlam vermeye çalıştı, kafasını geriye çevirdi, Mert’i gördü. Ücretini verip satın aldığı balonları o göndermişti.

Genç kız kafasını sallayarak teşekkür etti, balonları aldı. Hızla uzaklaşan çocuğu izleyip yeniden denize döndü. Bir eli ipin ucunu sıkıca tutmuştu.

Ayağa kalkıp arkasını döndü. Genç adam hala oradaydı ve onun arkasında, yolun karşı tarafında bir çocuk parkı vardı.

Rüya ağır adımlarla yürüdü. Rahatlayabilecek bir yol bulmuştu. Genç adamın merak dolu bakışları altında karşıya geçip parka girdi. Gözlerini oyun oynayan çocuklara çevirdi.

"Çocuklar balon ister misiniz?" Diye seslendi.

Sesini duyurabildiği tüm çocuklar heyecanla etrafına toplandı. Genç kız ipe bağlı balonları tek tek her çocuğa istediği renge göre çıkarıp uzattı.

Küçük çocukların mutluluk ve heyecanları yüzünde ufak bir tebessüm oluşturdu, şimdi parkın içerisinde çocukların yarısından fazlasında balon vardı. Hepsi gülüyor ve oynamaya çalışıyordu.

Rüya'nın bakışı öndeydi, balonsuz kalan diğer çocukların bir köşeye toplu halde koşmaya başladığını gördü.

Genç kız merakla kafasını o yöne çevirdi, bir an afallasa da yüzünde istemsiz çok küçük bir tebessüm belirdi, bu adam her saniye onu daha çok şaşırtıyordu.

Mert oradaydı ve çocuklar etrafını sarmıştı. Rengarenk balonların takılı olduğu başka bir ipin ucunu tutmuş, tıpkı genç kızın yaptığı gibi balonu olmayan diğer çocuklara da dağıtmaya başlamıştı.

Gözleri yüzüne kaydı, üstünde siyah bir takım elbise, gözünde güneş gözlüğü vardı. Sonuncu balonu da küçük bir kız çocuğuna verdi, gözlerini parkta gezdirdi. Balonu olmayan hiçbir çocuk kalmadığına emin olunca bakışı kıza döndü. Göz göze geldiler.

Aralarında bir kaç metre vardı. Rüya kafasını aşağı yukarı sallayıp uzaktan teşekkür etti. Mert ne yapacağını şaşırdı, ilk defa böyle oluyordu.

İlk defa böyle ne yapacağını bilemez durumda hissediyordu. Hem çok mutlu hem çok heyecanlıydı hemde tüm vücudunda titreme vardı. Kafasını yavaşça eğdi, kalbine anlam vermeye çalışıyordu.

.....

Nehir gözlerini yeniden araladı, hala aynı odada olduğunu gördü. Bakışlarını kısıp elini kafasının üst kısmına bıraktı, şiddetli bir ağrı hissediyordu. Bakışı diğer eline kaydı, gece bağlanan serum çıkarılmıştı.

Yavaşça doğrulup ayaklarını yataktan indirdi. Baş ucundaki komodinin üzerinde küçük tuşlu telefonu gördü. Hızla eline alıp ekrana dokundu, bir arama yada bir mesaj ümit etti, ne arayan ne mesaj atan vardı. O küçük ailenin, artık onu hiç istemediğini düşündü.

Yüzü asıldı, dolu gözleriyle telefonu bırakıp saçlarını toplamaya çalıştı. Toplamak bile içinden gelmiyordu, gelişi güzel eliyle kenara almakla yetindi.

Üstündeki pijamalara baktı. Umursamadan bakışı odada gezindi, tam arkasında dev bir pencere vardı, bulunduğu villanın eşsiz bahçe manzarasını gösteriyordu.

Yatağın tam önünde duvara dayalı tekerlekli giysi askısı vardı, sıra sıra kıyafetler dizilmiş, yere de çeşit çeşit ayakkabı ve çantalar konulmuştu. Her birini Kemal’in bıraktırdığını anladı.

Ayağa kalkıp yaklaştı. Bedenlerine baktı, hepsi tamdı. Şaşırmadı, Kemal ona dair her şeyi en iyisiyle bilirdi.

Derin bir nefes verdi, hiçbir şeye hevesi yoktu. Aklında ve kalbinde sadece o aile varken bir şey yapmak istemedi.

Gözlerini giysilerden ayırıp pencereye yaklaştı, bahçeye baktı. Koca bir havuz vardı, tertemizdi. Sağ tarafında yanyana son model araçlar diziliydi.

Kafasını eğip avucuna baktı. Küçük telefonu parmaklarının arasına sıktığını fark etti. Ona, o aileden kalan tek şey artık sadece bu küçük tuşlu cihazdı. Artık ömrünün en büyük dayanağıydı.

Bir ses duydu, odanın kapısı çalınıyordu. Aldırmadı, iki elini kalırdı, çapraz olarak iki dirseğinin altına bıraktı.

Sırtı kapıya dönük, bakışı bahçede, zihni sadece o evdeydi. Kapının yavaşça aralandığını hissetti. Umursamadı.

Kemal sessizce önce kafasını içeri soktu, bakışı ilkin yatakta sonra da odada gezindi. Gece boyunca başından bir saniye ayrılmamış, sabaha doğru da duş alıp üstünü değişmek için çıkmıştı.

Üstünde kusursuz ütülenmiş siyah bir takım elbise vardı, saçları da önden kaldırılmıştı. Endişeyle, "Nehir" dedi.

Genç kız sessizdi, kulağı duymuyor, dili tek kelime etmiyordu. Hayatı, dün gece o evde kalmıştı. Kafasını bir an eğdi, bakışı parmağına kaydı, yüzüğü hala takılıydı, çıkarmayı bir an bile düşünmemişti.

Kemal’in yüzü asıldı, bu duruma oldukça üzülüyordu. En değerlim dediği genç kız, gece boyunca o ailenin ismini sayıklamıştı.

Ufak bir soluk alıp yaklaştı. Tam yanında adımı durdu, aynı şekilde bahçeye bakışını çevirdi. Aklında sadece bedenen yanında olan kız vardı. "İyi misin?" Diye sordu.

Nehir kafasını iki yana salladı, yanağına hızla tek damla yaş süzüldü. İyi değildi, iyi olmayacaktı. Dudakları titredi, "Değilim.." diye fısıldadı. “Canım çok yanıyor.” diye ekledi.

Kemal yavaşça kafasını eğdi. Sevdiği ve çocukluktan bu yana aşık olduğu kız, karşısında başka adam için acı çekiyor ve gözyaşı döküyordu.

Canı yandı. Belli etmemeye gayret ederek derin bir nefes verdi. Söylemesi gereken bir şey vardı ama zamanı olmadığını düşünüp vazgeçti.

Nehir güçsüz eliyle yanağını silip giysi askısına yaklaştı. En sade olanlardan beyaz bir tişört aldı.

.... 

Nehir odanın kapısını araladı, mavi bilekten bir kot pantolon ve beyaz sade bir tişört giymişti. Ayağında ise bir çift spor ayakkabı vardı, saçlarını özensizce açmıştı, bakışı genç adamla buluştu.

Kapının önünde çıkışını bekliyordu Kemal, baştan aşağı süzdü. Yüzünde şaşkınlık vardı, hala o evin modundan çıkamamıştı, böyle sade giyinmek asla onun tarzı değildi. "Bir şeyler hazırlattım, yemelisin"

Nehir önünden geçip merdivenlere yöneldi. Boğazından tek lokma geçmeyeceğinden emindi. Basamakları indi, Kemal hızla yetişti.

"Nereye?"
"Seraya"

Genç adam şaşkınlıkla kolundan tuttu. Merdivenin en orta basamağındaydılar, bakışları buluştu.

"Dün gece seni eve almadılar Nehir"
"Umurumda değil, beni affetmeleri gerekiyor"

Kolunu adamın elinin arasından çıkarıp basamakları kararlılıkla indi. Bakışını küçük telefonuna çevirdi, rehberde şoförünün ismini bulup kulağına yaklaştırdı.

"Kemal'deyim, bana acil bir araba gönderin"
"Peki efendim"

Telefonu kulağından indirip pantolonun ön cebine sıkıştırdı. Bakışı yüzüğüne kaydı, avucunu sıktı. Emanetiydi artık bu yüzük, canı pahasına koruyacaktı. O aileyi böyle kaybetmeyecek, kendini affettirmek için elinden geleni yapacaktı.

Kemal, "Bende geleceğim" dedi.

Nehir’in gözleri ona döndü, umursamadan arkasını yeniden dönüp kapıya yöneldi. Net bir ses tonuyla, "Tek gideceğim" dedi, evden çıktı.

.... 

Seranın sokağına girdi bir araba, son model ve beyaz renkti. Sürücü koltuğunda genç kız vardı, tek başınaydı. Bakışı tam kapının önüne park edilem kamyonete kaydı.

Derin bir nefes aldı, parmakları direksiyonu sıkıyor, cesaret almaya çalışıyordu. Arabadan indi, kapılar otomatik kilitlendi.

Adımları kamyonetin önünde durdu, bakışını içine çevirdi. Koltukları gördü, sürücü yerinde hep genç adam otururdu, genç kız ise her daim cam kenarındaydı.

Seranın kapısına döndü, aralıktı. Yaklaştı, içeri kaydı bakışları. Genç adam görünürlerde yoktu. En orta yere baktı. Kulübede olmalıydı, tek adım atıp durdu.

Sağa ve sola döndü, iki taraf da çiçekler ve saksılarla doluydu. Zihninde bir film şeridi edasında geçirdiği anlar geçti, en güzel anlarının şahidiydi burası.

Genç adamın burada ilk defa elinden tuttuğunu anımsadı, hiç unutmayacağı anlardan biriydi. Burada defalarca sarılmış, onu öpmüştü.

Yanağının ıslandığını hissetti, birkaç gün öncesine kadar burası onun ikinci eviyken, şimdi bir yabancıydı ve içeri girmeye çekiniyordu.

Elini yavaşça kaldırıp yanağını sildi. Ağır ağır adımlar atmaya başladı, etrafa bakınıyordu bir yandan da. Daha bir gecede adamı delicesine özlemişti.

Bahçenin en orta yerinde durdu adımları, gözleri kulübenin penceresine kaydı, genç adam hala görünmüyordu. Merak etti, gözleri sağ köşeye kaydı. Arka bahçede miydi?

Bekledi, ayakları titriyor, kalbi delicesine atıyordu. Gözleri, delicesine özlem duyduğu mavilerine kavuşmak için çırpınıyordu.

Kalbi delicesine atmaya başladı bir an, bakışları çok istediğiyle buluştu. Genç adam kollarında koca bir saksı tutmuş, arka taraftan ön bahçeye yürüyordu.

Üstünde mavi bir tişört ve siyah bir kot pantolon vardı. Saçları özensiz ve kızın hayran olduğu gibi dağınıktı, alnına dökülüyordu.

Şaşırdı, yüzü gerildi. Arkasını dönüp saksıyı rastgele bir yere bıraktı. Genç kız ürkekti. Sessizce izliyor, vereceği ilk tepkiyi bekliyordu.

Genç adam yanına yaklaştı. Adımları hızlı ve sertti, genç kızın kalbinin delide haykırmasına neden oldu. Mavi bakışları kısık ve öfke doluydu. "Ne istiyorsun?!" Diye gürledi.

Genç kızın yanağına usulca yaş aktı, bu ses tonunun tıpkı ilk günlerdeki gibi acımasız olduğunu anladı. Sert, donuk.

"Demir.." diye fısıldadı kıvrık dudaklarının arasında. Hırçkırmamak için zor direniyordu. Elini yavaşça kaldırdı, yüzüne dokunmak, varlığını hissetmek istedi, genç adam hızla geriye gitti. Buna izin vermeyecekti artık.

Nehir, "Beni.. Seviyordun" diye fısıldadı.
"Yanlışın var, ben seni sevmedim! Benim sevdiğim kız, yalan söylemeyen, masum ve kimsesiz biriydi.” Diye cevapladı. Artık ona hiçbir şekilde inanmıyordu, sevgisinden bile şüpheliydi. "Git buradan!”

Nehir’in gözleri yaşla doldu. Dudaklarını sertçe ısırdı. Adamın sadece bakışları değil, kelimeleri de tıpkı bir hançerdi. Her anda kalbini delik deşik ediyordu.

"Hatalıyım kabul ediyorum ama korktum. Abimin, babamı öldürdüğünü söylediğimde beni kovacağınızı düşündüm"

Genç adam bir adım ile yanına yaklaştı. Çenesi kasıldı. Mavileri kırmızıya dönüp alevi andırdı. Daha birkaç gün önce koynuna sardığı, kokusunu içine çektiği genç kızın kolundan tüm gücüyle sıkıca tuttu.

"Tehlikede olan bir kızı evden kovacağımı düşünecek kadar tanımıyorsun beni!”

Genç kız sert gözlerine rağmen bakışlarını mavilerinden bir an ayırmadı. Hayatlarına girdiği ilk günlerde onu gerçekten tanımamış ve kovacağını düşünüp susmuştu.
Sonrasında ise ona aşık olduğunu ve yalanlarından dolayı ayrılmak zorunda kalacağını düşünüp yine susmuştu.

Hata yaptığını biliyordu. Korkularına yenik düşmeyip en baştan doğruları anlatmalı ve o ailenin hayatına yalansız dahil olmalıydı.

Yanağı ıslandı, "Söylersem seni kaybederim diye çok korktum" diye fısıldadı.
Demir mavilerini yavaşça ondan ayırdı. Kalbinin titrediğini hissetti, hızla toparlandı. "Sen yalanların ile sadece beni değil, ailemi de kaybettin!"
Nehir’in dudakları titredi, "Demir.." diye fısıldadı.

Genç adam hızla arkasını döndü. Seslenişlere, yalvarış ve haykırışlara rağmen kulübeye girdi. Kapıyı hızla kapattığında, seranın orta yerinde genç kızın gözyaşları yankılandı.

Derin derin nefes aldı, kalbi oldukça zorlanıyordu. Gözlerini kapadı, ayakları bile bedenini taşımak da zorlanıyordu ama kararlıydı gitmeyecekti.

Ne olursa olsun, ne kadar kovulursa kovulsun yanlarından ayrılmayacaktı. Bekleyebileceği uygun bir yer bulabilmek adına kafasını geriye çevirdiğinde, gözleri giriş kapısındaki kişiyle buluştu.

Rüya ela gözleriyle oradaydı. Dakikalardır abisini ve Nehir’i izliyordu. Kollarında iki kitap tutuyordu, okul çıkışı soluğu merak ettiği ağabeyinin yanına alırken ikisini görüp beklemişti.

Gözlerini sertçe kapanan kulübenin kapısından ayırıp Nehir’e çevirdi. Aylarca aynı yatağı, aynı giysileri paylaştığı kızdı karşısındaki. Parmaklarının arasında istemsizce kitaplarını sıktı.

Nehir bir umutla gözlerini silip hızla yanına yaklaştı. Ağabeyinden daha sakin davranacağını düşündü. Yanında durdu, gözlerine baktığı gibi tek kelime etmeden kollarını boynuna doladı. İki elini ensesinde birleştirdi, gözyaşları delice süzüldü. Ne çok özlemişti.

Rüya’nın elleri aşağıdaydı. Gözleri kulübenin penceresine kaydı, ağabeyini gördü. Yüzü solgun, gözleri bitkindi. Tepkisizce bekliyordu.

Yüzü asıldı. Ağabeyi dünden bu yana hiç iyi değildi, kalbi yıkık durumdaydı. Suçlu hissetti, en başından bu kıza güvenmese, eve almaları için ısrar etmese bu kadar yıkılmayacaktı.

Bu defa sadece ağabeyinin arkasında durmaya karar verdi.

Yalancı bir kız için onun istemediği hiçbir şeyi yapmayacaktı. Aylarca gözlerinin içine bakarak, sofralarını ve yatağını paylaşarak çekinmeden yalanlar söylemiş, onları saf yerine koymuştu.

Rüya seki kızdı, kızın söylediği her kelimeyi zihninde tartıp çelişkileri bulup araştırmasını yapabilirdi ama yapmamıştı. En baştan sadece kıza güvenmeyi ve inanmayı seçmişti, bu yüzden böylesine kırgındı.

Fıtratında sert ve umursamaz olmak yoktu. Narin kalbi her daim ince, merhametli ve düşünceliydi ama ilk defa bu huyu yüzünden ağabeyinin böyle yaralanmasına sebep olmuştu.

Hayattaki tek dayanağı, ona sadece abi olmamış, babasının ölümünden sonra de bir baba olmuştu. Bir daha kalbinin parçalara ayrılma sebebi olmayacağını düşündü. Artık sadece onun mutlu olması için çabalayacaktı.

Gözleri iki yanda serbesçe duran ellerine kaydı. Kalbi boynunu saran bu kıza karşılık vermek istese de, artık konu sadece ağabeyiydi. Onun istemediği hiçbir şey yapmayacaktı. Cesaretini zorlukla toplayıp Nehir’in kollarının arasından çıkıp geriye çekildi.

Nehir’in yüzü asıldı, kardeşim dediği kızın ilk defa ona böyle uzak olduğunu gördü. Gözünden yanağına bir damla yaş süzüldü, hızla yere damladı. "Rüya.."

İnanmak istemedi, yıkıldı. Artık yapayalnız olduğunu, yalanlarıyla sahip olduğu aileyi yine yalanlarıyla kaybettiğini anladı.

Rüya ufak bir soluk aldı, "Lütfen git.." Arkasını dönüp kulübeye yöneldi. Bir an önce ağabeyine yaklaşıp destek olmak için sabırsızlandı. Uzaklaşmak adına attığı her adım ise, merhamet dolu kalbine bir ok sapladı. Yanağı usulca ıslandı.

..... 

Nehir tek başına yürüyordu. Önce arabaya binmiş, süremediğini fark edip yarı yolda inmişti. Bir mezarlığın önünde adımlarını durdurdu.

Gözleri anne babasının olduğu aile mezarlığına kaydı. Ağır adımlarla yaklaşıp ikisinin ortasındaki bir taşın üzerine oturdu. Ellerini birer toprağın üzerine bıraktı, avuçlarının arasında delice sıktığının farkında değildi.

“Şimdi..” diye fısıldadı. “Yapayalnızım işte.”

İki yanağı da usulca ıslandı. Hayat onu ikinci kez yalnızlığa mahkum etmişti. İkinci kez kimsesiz kalmıştı.

Kafasını yavaşça eğip babasının mezar taşına yasladı, eliyle de annesinin toprağını avucunda sıktı. Gözlerini usulca kapattı, tıpkı çocukken anne babasının ortasında uyuduğu geceleri anımsadı. O anlarda, kendini dünyanın en güvenli yerinde hissediyordu.

…..

Kemal koşar adımlarla mezarlığın girişinde göründü. Bir süredir delicesine genç kızı arıyordu. Önce seraya gitmiş, orada olmadığından emin olup o eski sokağa gitmiş, son olarak da soluğu burada almıştı.

Defalarca numarasını tuşlamış ama Nehir cevap verecek gücü kendinde bulamamıştı.

Onu gördüğü anda derin nefes aldı. İşte buradaydı, küçük bir çocuk gibi anne ve babasının tam ortasındaydı. Ağır adımlarla yanına yürüdü, sessizce arkasına geçti. Yavaşça eğilip korkutmamaya özen göstererek elini bir omzuna bıraktı. "Nehir..” diye fısıldadı.

Nehir gözlerini yavaşça araladı. Bakışları bitkin ve kızarıktı. Kemal kalbinin sızladığını hissetti, ufak bir gülüşü ile tüm varlığını feda edebileceği genç kız, geçen her anda daha çok harap oluyordu. "Seni çok aradım" diye fısıldadı.

Nehir hiç tepki vermedi, avucunda annesinin toprağını delice sıktı. Varlığına delicesine ihtiyaç duydu.

Kemal ufak bir soluk aldı, "Sana haberlerim var" diye ekledi. Artık genç kızın toparlanması ve başka şeylere yoğunlaşarak acısını unutması gerektiğini düşündü. Daha fazla böyle devam etmesine müsaade etmeyecekti.

Yaptığı ilk şey, Asım Bey'in raporlarını okumak olmuş, bunu söylemek için de hep uygun zamanı beklemişti ama anlamıştı ki kızın durumu böyle oldukça uygun zaman gelmeyecekti. "Babanın raporlarını gördüm" dedi, Nehir kafasının babasının toprağından ayırıp ona döndü. Gözyaşları o geceden bu yana ilk defa bir anlık bile olsa durdu, zihnini sadece merak kapladı. Merakla, "Ne?" Dedi.

"Araştıracağımı söylemiştim, tüm raporlarına ulaşabilmeyi başardım."
"Ne yazıyordu?"

Kısa bir sessizlik çöktü. Kemal araya dahil ettiği imkanlarla zorlukla da olsa raporlara ulaşabilmiş, her i kelimesini tek tek okuyup not etmişti.

"Ölüm kesin nedeni intiharmış."

Nehir’in gözleri büyüdü, hızla kafasını iki yana sallayıp ayağa kalktı. "Değil!" Diye gürledi. Sesi net ve sertti. Babasının intihar etmediğine, cinayete kurban gittiğine emindi.

"Defalarca okudum Nehir. Raporda da kayıtlarda da intihar diye geçiyor."
"İnanmıyorum! O..” dedi, ağabeyinin gücünü hatırladı. “Bir yolunu bulup raporları da değiştirmiştir! Gerçek bu değil ve ben herkese göstereceğim!"

Hızla kafasını hızla iki yana sallıyordu. Kabullenemiyor, o geceyi hatırlıyordu. Babası yerde kanlar içerisinde cansız yatıyordu, ağabeyi de elindeki silahla duruyordu. Bunun başka açıklaması olamazdı. Ağabeyi, babasının katiliydi ve babasının geride bıraktığı güç ile kendini aklamayı başarmıştı. "O gücü..” dedi kararlılıkla. “Onun elinden alacağım!"

Kemal, "Nehir dosya kapanmış hemde tek şüphe olmadan." Dedi.

Genç kızın gözleri ona döndü. "Ne demek bu?"
"Soruşturmanın yeniden başlaması için yeni ve geçerli sebepler olması gerek. Yani Mert'in katil olduğuna dair yeni kanıt veya delil bulmaktan başka çaremiz yok.”


Genç kız gözlerini sıkı sıkı kapatıp düşünmeye başladı. Anne babasının mezarının ortasında gidip gelirken bir çare düşündü. O geceye dair tek delili gören gözleri ve duyan kulaklarıydı. Bu yeterli değildi, şimdi emniyete gidip şikayette bulunsa bile, ağabeyinin bu işten kolaylıkla sıyrılacağından adı gibi emindi.

Başka, çok başka bir yol bulmalıydı. Öyle bir kanıt elde etmeliydi ki, katil olduğuna kesin gözüyle bakılmalı ve hemen tutuklanmalıydı.

Gözleri yavaşça kalktı, Kemal’in yeşil gözleriyle buluştu. Aklına tek bir şey geldi, tehlikeli ve zordu olan bir şeydi. Ama başka çaresi yoktu. Babası için bu riski göze alabilirdi. Derin nefes aldı, "Villaya döneceğim" Dedi.

Kemal’in gözleri dehşetle büyüdü. “Ne? Ne dediğinin farkında mısın?”

Nehir kararlılıkla kafasını aşağı yukarı salladı. “Döneceğim ve kanıt bulacağım.” Diye açıkladı.

 

Kemal hızla genç kızın kolundan turtu. Buna asla müsaade etmeyecek, ağabeyiydi aynı evin içerisinde yaşamasına göz yummayacaktı. Bir katille aynı evde kalamazdı. "Yapamazsın Nehir, bu çok tehlikeli"

Nehir umursamadı, duymadı. Kaybedecek başka zamanı, kimsesi de yoktu artık. O eve sonucu her ne olursa olsun geri dönecek, kanıt bulabilmek için gerekirse ömrünü verecekti. Ağabeyi elbet bir açık verecekti..

....

Nehir'in verdiği karar doğru mu? Sizce de kendi evine dönmeli mi?

Oy ve yorumları eksik etmeyelim . Yeni bölüm sınırınız +50 Oy ve +15 Yorum 💙

 

Bölüm : 13.07.2025 13:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...