53. Bölüm

36.Bölüm: Hayal Değildi

Melek Şahin
mlkshnn

Meral Hanım’ın gözleri doldu, kızını yine çok zorlamak durumunda kalacaktı. Derin derin nefes verdi, kabul etmekten başka çaresi yoktu. “Nasıl yapacağımı bilmiyorum”
“Bir boşluk anında defteri yok etmeniz gerekiyor.”
“Kızım..” diye fısıldadı annesi. Gözyaşlarına direnemedi, istemeye istemeye onu zorlayacaktı. Derin nefes verip ayağa kalktı, “Senin için..” Diye ekledi.

Odadan ağır adımlarla çıktı, gözleri kızına kaydı. Doktorla görüştükten sonra koridora çıkmıştı. Elinde defteri vardı, gözleri annesine kaydı, annesinin gözleri de deftere kaydı. Ne yapıp edip yok etmeliydi, başka çaresi yoktu.

Meral Hanım odanın önündeydi, gözleri doluydu. “Uyumuş mudur?” diye sordu. Bakışları hayat arkadaşına kaydı, Cemal Bey derin bir soluk aldı. “Ses yok, uyumuş olabilir.” Dedi cevap olarak. Gözlerini yavaşça eğdi, doktorun önerisini ilk duyduğu anda da tepki göstermiş, kızını çok zorlayacağını söylemiş, kabul etmekten başka çare bulamamıştı. “Çok zorlanacak, biliyorsun değil mi?” Dedi fısıltıyla.1

Meral Hanım’ın gözleri doldu. Sesi tir tir titriyordu. Defteri aldığı anda kızına toparlamak çok zor olacak fakat zamanla iyi olmasına sebep olacaktı. Derin bir soluk verdi, “Onun için yapmak zorundayız.”3

Cemal Bey, “Biliyorum..” dedi çaresizlikle. Gözleri yeniden odanın kapısına döndü. Uyuduğu bir anda odaya girip defteri alacaklardı. “Ama bir an bile yanından ayrılmamamız gerekecek.”

“Evet, onu hiç yalnız bırakmayacağız.” Derin bir nefes verip hayat arkadaşına döndü, odaya girebilmek için ufak da olsa bir onayına ihtiyaç duyuyordu. “Girelim mi?”

Cemal Bey, isteksiz fakat çaresizce kafasıyla onayladı. Evlatlarının iyi olması için defteri yok etmekten başka yol olmadığını biliyorlardı. “Girelim.”

Meral Hanım yavaşça kapının kolunu tutup indirdi, gözleri anında yatağa kaydı. Genç kız derin, huzursuz bir uykunun kollarındaydı. Kollarının arasında sıkı sıkı sardığı defterdi, bir an bile rahatlamasını sağlayan. Kısık kısık soluk alıp veriyordu. Gecelerinin belki de en deliksiz olduğu anlarındandı, zaten sadece bir yada iki saat rahat uyuyabiliyordu.

Annesi sessiz adımlarla yanına yaklaştı, gözleri deftere kaydı. Eylül iki kolunun arasında sıkı sıkı sarmıştı. Meral Hanım derin bir nefes aldı, kollarının arasından nasıl hissettirmeden alacağını bilmiyordu. “Derin mi uykusu?” diye sordu eşine.

Cemal Bey karanlığa rağmen yanına yaklaştı, yavaşça saçlarını okşadı. Genç kız hiç tepki vermedi, uykunun kollarında hissetmemişti bile. “Derin gibi.” Diye fısıldadı.

Meral Hanım onay alıp işaret ve baş parmağıyla defterin ucuna dokundu, ufacık salladı. Tepki vermediğini anlayınca usulca kollarının arasından çekti. Hızla arkasını dönüp koşar adımlarla odadan çıkıp kapıyı örttü. Ellerinin arasında artık, evladını ayakta tutan tek dayanak vardı. Gözlerini deftere çevirip derin bir nefes aldı, “Kızım için seni yok etmek zorundayım.” Diye fısıldadı.5

…..

Eylül usulca gözlerini aralamaya çalıştı, sabahın oldukça erken saatleriydi. Uzun zaman sonra böylesine deliksiz uyuduğunun farkındaydı. Sebebi ise doktorun dozunu arttırdığı ve annesinin zorla içirdiği ilaçlardan biriydi. Bitkin bakışlarıyla yavaşça doğrulup oturdu, ellerinin arasında bir boşluk anında hissetti. Defteri neredeydi?1

Önce arkasına, sağ ve soluna baktı, yoktu. Battaniyesini ve yastığını kaldırıp altını kontrol etti, yoktu. Hızla yatağının altına eğildi, yere düşmüş olabilirdi, göremedi. “Neredesin?” diye fısıldadı. Her sabah yanı başında bulurdu, bugün neredeydi?1

Doğrulup ayağa kalktı, gözlerini odanın içerisinde hızla gezdirdi, gözükmüyordu. Telaşlandı, neredeydi? Bir yerde mi unutmuştu? Düşünmeye, zihnini zorlamaya çalıştı. En son gece yine her sayfasını tek tek okumuş ve bir şeyler yazdıktan sonra kollarının arasına alarak uyumuştu, emindi.

“Yanımdaydı..” dedi, hızla kitaplığına, dolaplara bakındı, yine yoktu.

Odanın ortasında gözlerini sıkı sıkı kapatıp açtı. Ellerini iki şakağına bırakıp yeniden zihnini zorlamaya çalıştı, kaçırdığı, hatırlamadığı bir detay olmalıydı. Gece uyanıp mı bir yerlere gitmişti? Hatırlamıyordu böyle bir detayı.

Odayı sadece dakikalar içerisinde altüst etti, bulamadı. Gözleri doldu, elleri geçen her saniyede titreyişini arttırdı. “Nerede?” hızla elini kalbinin üzerine bıraktı, tek dayanağı olmadan acıyla sızlıyordu.

Çekmecelere yaklaşıp tek tek açtı, tüm giysileri yerlere atarak aramaya çalıştı. Odanın kapısı seslerle hızla aralandı, anne ve babası gözüktü. Meral Hanım, “Kızım..” dedi. Gözleri hayretlerle odanın içerisinde gezinip kızına döndü.

Eylül, “Anne..” dedi yalvarırcasına. “Defterim yok.” Diye ekledi. Gözlerinden usulca yanağına yaşlar süzüldü. “Anne yok..” sesi titredi. “Gördün mü?”

Meral Hanım ses etmedi, kafasını yavaşça iki yana sallayıp kızının ellerini tutmaya çalıştı, Eylül hızla çekti. Zaman kaybetmeye vakti yoktu, defterini bulmalıydı. “En son yanımdaydı. Gece sıkıca sarıldım, hatırlıyorum. Ama şimdi yok.”

“Görmedim kızım.” Diye fısıldadı annesi yutkunarak.

Eylül hızla babasına yöneldi, kalbi duracaktı. “Baba.. sen gördün mü? Kapağı lacivertti.” İki eliyle boyutunu göstermeye çalıştı. “Bu boylardaydı baba.”

Cemal Bey derin derin soluk aldı, evladının gözlerindeki çaresizlik derinden sarsıyordu. Tek kelime edemedi, kollarını sıkıca boynuna doladı, sakinleşmesini istedi. “Görmedim..” dedi zorlukla.3

Eylül hızla babasının kollarının arasından çıktı, “Nerede?” diye ekledi. Gözleri dehşet içerircesine büyüdü. Anne babası da görmediyse, defter neredeydi? Koşar adımlarla odasından çıkıp sık gittiği yerleri kontrol etmeye çalıştı. Önce lavaboya ve banyoya koştu. Her çekmeceyi, her dolabı, her deliği tek tek kontrol etti, yoktu.

Salona koştu, altını üstüne getirdi, bulamadı. Bir deli misali, ne seslenişleri duyuyor, ne algılıyordu. Tek hedefi vardı, tüm varlığını elinden almıştı. İstediği tek şey, defterini bulabilmekti.

Meral Hanım, “Kızım..” diye seslendi. Arkasında bir avare gibi dolanıyor, takip ediyordu. “Yavrum..” diye ekledi. Eylül duymadı, aradığı yerlere yeniden bakıyor, her köşeyi kontrol etmeye çalışıyordu. Gözleri anne babasına döndü, evin içerisinde kontrol etmediği tek yer ikisinin odasıydı. “Sizin odanıza mı geldim acaba?” diye sordu. Hızla arkasını döndü, koşar adımlarla odaya girip açtı. Derin bir nefes verip dakikalar içerisinde altüst etti, bulamadı.2

Ağır adımlarla ailesine döndü, artık bulabileceği, bakabileceği bir yer de yoktu. Defter yoktu, dizleri titredi. Yavaşça eğildi, yere çömeldi. “Yok..” diye fısıldadı. Yanakları anında yaşla doldu. Zihninde sevdiği adam yer aldı, ona her geçen gün bir ihanet daha ediyordu. Önce o zannedip Burak’a sarılmış, sonra da ona ait tek dayanağı kaybetmişti. “Sevgilim..” diye ekledi.3

Hızla ayağa kalktı, köprüye gitmeliydi. Belki de oraya gittiği sırada unutmuştu. “Köprüye bakmalıyım.” Dedi. Annesi anında kolundan tuttu, “Dur kızım, köprüye dün hiç gitmedin.” Dedi, nafileydi. Eylül’ü durdurabilecek tek bir güç yoktu. Arkasını döndü, kapıya koştu, babası yetişip kapının önüne geçti. Bu şekilde gitmesine müsaade etmeyecekti. “Dur kızım, böyle gidemezsin.”

“Baba..” diye yalvardı, yanakları yaşla doluydu. “Köprüyü aramam gerek.”

“Orada değil.”
“Bakmam gerek.”

Cemal Bey sırtını kilitlediği kapıya yaslayıp elini sıkı sıkı tuttu, “Şimdi değil.”

“Baba.. lütfen gitmeme engel olma.” Diye ekledi, sesi titriyordu. Cemal Bey yanağına usulca bir damla yaşın süzüldüğünü hissetti, “Tamam söz veriyorum, birlikte gideceğiz. Ama önce kendini toparlaman, hiç olmazsa az bile olsa kahvaltı etmen ve üstüne bir şeyler giyinmen gerek.”

“Baba..” diye fısıldadı. Vakit kaybetmek istemiyordu. Gözyaşlarıyla yaklaştı, “Lütfen..”

Babası elinden tuttu, anahtarı eline alıp cebine bıraktı. Ağır adımlarla salona yaklaştırıp bir koltuğa oturttu. Gözleri eşine döndü, Meral Hanım hızla mutfağa yöneldi, çayı üstüne koyup ilaç poşeti ile geldi. Aç karınla belirlenen ilacı kutusundan çıkarıp bir bardak su eşliğinde uzattı.

Eylül avucuna bırakılan ilaca baktı, ufak bir soluk alıp ayağa su ile ayağa kalktı. Lavaboya ilerleyip girdi, ilacı atıp suyu da kaybolması adına üstüne döktü. Elini yüzünü yıkayıp toparlanmaya çalıştı, gözleri önündeki aynadaki yansımasına kaydı. Gözleri delice kızarmıştı. “Bulacağım..” diye fısıldadı. Ne olursa olsun defterini bulacaktı.3

….

Meral Hanım, “Hadi kızım, birkaç lokma da olsa bir şeyler ye.” Dedi, genç kız önündeki çatalı yavaşça eline aldı, parmakları tir tir titriyordu. Gözleri doluydu, yavaşça zeytine batırıp ağzına yaklaştırdı, yutamadı. Aynı yavaşlıkla indirip gözlerini babasına çevirdi.

“Gitmem gerek..” dedi yalvarırcasına.

Cemal Bey önündeki tabağa baktı, doğru düzgün bir şey yememişti. Derin bir nefes alıp kafasıyla onayladı, daha fazla üstüne gitmek, zorlamak istemedi. “Gidelim kızım.” Ayağa kalktı, Eylül hızla doğruldu.

Annesi hızla ilaç poşetini getirdi. Genç kız eline alıp odasına yöneldi, “Telefonum..” diye fısıldadı ailesinin meraklı bakışlarına açıklama yaparcasına. Odasına girip kapıyı örttü, ilaçları tek tek çıkarıp birer tane avucuna bıraktı. Bir peçeteye sıkıştırıp cebine bıraktı. Telefonun yatağın üzerinden alıp yeniden çıktı.

Annesine yaklaştı, “Gidelim.” Dedi. Telefonunu gösterdi, odaya onun için gitmiş olduğuna ikna edip kapıya yöneldi. Bir an önce köprüye gidip defterini bulmalıydı.

Dış kapıyı Meral Hanım açtı, hayat arkadaşıyla kızının bir adım gerisinden yürüyordu. İkisinin de yüzünde endişe vardı, köprü didik didik aransa dahi defterin bulunamayacağından emindiler. Endişe vardı yüzlerinde, kızları bu durumu nasıl atlatacak, defterin yokluğuna nasıl alışacaktı.

Eylül babasının arabanın önünde durdu, bir sesleniş duyuldu. “Eylül!” anında gözlerini o yöne çevirdi, arkadaşını gördü. Bahar ziyarete geldiği an onları arabanın önünde görmüştü. Merakla adımlarını hızlandırıp arkadaşına yaklaştı. “Nereye gidiyorsunuz?” diye sordu.

Eylül’ün sesi titredi, gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü. Arkadaşından ufak da olsa bir umut çare bekledi. “Defter..” dedi fısıltıyla, “Defter yok.”

Bahar, “Ne? Nasıl yok?” diye sordu anında merakla. Gözlerini arkadaşının gözlerine çevirip iki elinden sıkı sıkı tuttu, nasıl da zorlandığını anladı.

“Gece yanımdaydı, uyandığımda yok oldu.”

“Ne?” dedi anında Bahar, gözleri arkadaşının ailesiyle buluştu. Tek kelime edemeden arkadaşına tüm dikkatini verdi. “Emin misin gece yanında olduğuna?”

Eylül anında kafasını salladı, elinin birini şakağına bıraktı. Son zamanlarda ilaçlar dengesini altüst ediyor, kendinden şüphe ediyordu. “Eminim..” dedi, sustu. “Gerçekti..” yeniden sessizleşti. “Hayal de olabilir..” diye ekledi. Emin olamadı, gece uyumadan önce defter gerçekten yanında mıydı?3

Bahar elini arkadaşının yüzüne bırakıp yanağını dikkatle sildi, “Tamam, endişe etme. Bulacağız.” Gözlerini yeniden ailesine çevirdi, derin bir nefes aldı. “Nereye gidiyorsunuz şimdi?”

Meral Hanım yaklaştı, “Eylül köprüyü de aramak istediğini söyledi.”

“Tamam, bende geleceğim.” Arkasını dönüp arabanın arka kapısını açtı. Önce arkadaşının binmesine yardımcı oldu. Arabanın arkasından dolanıp yanına oturdu. İçinde büyük bir kuşku vardı, defter kendiliğinden kaybolamazdı. Ailesinden şüphe etti.

…..

Eylül , “Yok!” diye haykırdı, köprünün bir ucundan diğerine telaşla koşuyor, gözyaşlarıyla korkuluklara yaklaştı. Dakikalardır her köşeye tek tek defalarca bakmış, defterine dair ufak bir iz bile bulamamıştı. Gözleri köprünün altından usulca duran denizin uçsuz bucaksızlığına eğildi, anne babası hızla yaklaşıp kollarından tuttu. Bir an bile olsa düşmesinden oldukça korkmuşlardı.

“Sevgilim..” diye sayıkladı. Ailesi zar zor korkuluklardan uzaklaştırdı, o ise gözlerini bir an bile denizden ayırmadı. “Sen mi geri aldın?” diye ekledi. Yanakları delice ıslandı. Kollarını çekmeye, korkuluklara yaklaşmaya çalıştı, babası kolunu bırakmadı. Düşecek olmasından delice korktu. “İhanet ettim diye mi?” diye ekledi. Burak’ı o zannedip sarıldığı için sevdiği adama ihanet ettiğine, onun da karşılık olarak defteri gönderdiği gibi geri aldığına inandı. Bedeli buydu, sevdiği adam artık onu bulmasını istemiyordu.1

“Özür dilerim..” yavaşça yere çömeldi. “Özür dilerim sevgilim..”1

Bahar’ın gözlerinden yanağına yaş süzüldü, toparlanmaya çalışarak arkadaşına yaklaştı. Aynı şekilde önüne eğildi, bir eliyle yanağını silmeye çalıştı. “Eylül..” derin bir nefes aldı. “Öyle değil.. Sen ona ihanet etmedin.”

Eylül, “Burak’a sarıldım..” diye tekrarladı.

“Ufak bir yanlış anlamaydı sadece.”

“Defteri geri aldı.”

Bahar, “Hayır.” Dedi. Elinin tersiyle yavaşça yeniden arkadaşının yanağını sildi. “Defterini bir yerde unutmuşsundur, bulacağız.”

Eylül, “Yok..” diye tekrarladı. “Defter hiçbir yerde yok.”

“Bulacağız hiç merak etme, tamam mı? Ben bulman için sana yardımcı olacağım.” Elini yavaşça uzatıp tutmasını istedi.2

Eylül yanağına süzülen yaşa rağmen elini yavaşça arkadaşının eline bıraktı, sıkıca tuttu. Bahar ayağa kalkmasına yardım etti, “Şimdilik eve gidelim, bugün çok yoruldun. Söz yarın birlikte her yeri yeniden arayacağız.”

Arkadaşının sözüne inandı, inanmaktan başka çaresi de yoktu. Ayakta durmaya zorlandı, arkadaşının koluna sıkı sıkı tutunarak arabaya ilerledi.

…..

Gecenin bir vaktiydi, saatler gece yarısını geçiyordu. Eylül yatağında huzursuz bir uykunun kollarındaydı. Rüyasının en derinlerinde bahar gözlü, kolu yaralı genç bir adam vardı.

Kerem’di karşısındaki, üzerinde gözleriyle aynı renk bir tişört vardı. Yaralı kolu tıpkı eskisi gibi sadece elini kapsıyordu. Köprünün ortasındaydı. Yüzü solgun, gözleri kızarıktı. Kollarının arasında lacivert kapaklı bir defter tutuyordu.

Eylül arkasını döndüğü anda gözleri delice özlediği gözlerle buluştu. “Sevgilim..” diye fısıldadı özlemle. Bakışları sıkıca tuttuğu deftere kaydı, heyecanla tebessüm etti. “Defter..” diye ekledi.

Yaklaşmaya çalıştı, Kerem anında geri geri gitti. Eylül’ün yüzü asıldı, “Sevgilim..” diye tekrarladı. Gözleri dolu dolu oldu, “Benim defterim.” Diye ekledi.

Yeniden yaklaşmaya çalıştı, genç adam hızla geri gitti. Arkasını döndü, önce yavaş sonra da hızlı adımlarla köprüden kayboldu. Eylül’ün seslenişleri, yakarışları sonuç vermedi, sevdiği adam sıkıca tuttuğu defter ile bilinmezliğe gitti.

Soluk soluğa araladı gözlerini Eylül, odasının karanlığına rağmen etrafa bakındı. Yatağında ve evindeydi. Kalbi deli gibi çarpıyordu, hızla toparlanmaya çalışarak ayağa kalktı.

Sevdiği adamın onu köprüde ve defteriyle beklediğine inandı. Şimdi oraya gittiği anda, hem defterine hem de ona kavuşacaktı.5

Hızla doğruldu, üstüne bir şey giymeyi bile düşünemeden pijamalarıyla odadan çıktı. Sessiz adımlarıyla, ailesini uyandırmamaya çalışarak evden uzaklaştı.

Sadece bir süre sonra bir taksiden indi. Gözleri köprüyle buluştu, heyecanla çarpan kalbini sakinleştirmeye çalışarak en uçta durdu. Tıpkı rüyasındaki gibiydi her şey. Hem çok karanlık hem de çok sessiz.

“Sevgilim..” diye tekrarladı ağır adımlarının arasında.

Köprünün ortasında durdu, bir elektrik direğinin aydınlattığı köprüde sevdiğini aradı gözleri. “Geldim..” kafasını sağ, sol ve arkasına çevirdi. Görünürlerde kimse yoktu. Derin bir nefes aldı, avazı çıktığı kadar, “Kerem!!” diye haykırdı. Ne duyan oldu ne de tepki veren.1

Sustu, gerçeğinden de hayalinden de şüphe etti. Zihni artık büyük bir oyun oynuyordu. Gerçek hangisiydi, hayal hangisiydi bilemedi. Şu anda köprüde olması gerçek miydi, yoksa bir rüyanın içerisinde miydi?

Arkasını dönüp gözlerini gezdirdi, tüm zeminin ayaklarının altında çekildiğini hissetti. Dengesini kaybediyordu. Hızla korkuluklara tutundu, bir el kolundan sıkı sıkı tuttu. Gözlerini hızla geriye çevirdiğinde Burak’ı gördü.

“Eylül!” diye gürledi genç adam, telaşla gözlerine bakıyordu. Dakikalardır burada, bir gölge gibi onu izlemiş, sendelediğini görünce dayanamayıp tutmuştu.

Eylül’ün bitkin gözleri gerçekliğinden şüphe etti, kolunu çekmeye çalıştı, yapamadı. “Sen..” dedi zorlukla. “Gerçek misin?” diye ekledi.2

Burak’ın gözleri hayretle büyüdü, kolunu sıkı sıkı tuttu. “Ne?” dedi şaşkınlıkla.

Eylül, “Hayal mi görüyorum yine?” diye sordu, kolunu çekmeye çalıştı, gözleri soldu. Bakışlarını etrafında gezdirdi, gerçek olan neydi, hayal olan neydi? “Ben.. şu an” dedi, gözleri Burak’ın gözleriyle buluştu. “Gerçekten köprüde miyim?”2

“Ne? Ne diyorsun Eylül?” gözlerini anında gözleriyle buluşturdu. Endişeliydi bakışları. Duyduklarına inanmakta zorlandı. Gerçekten de aklını mı kaybediyor, gerçek ve hayali ayırt mı edemiyordu?

Eylül kolunu geriye çekti, köprünün korkuluklarına yaklaştı. Burak sıkı sıkı tuttu, gitmesine müsaade etmeyecekti. “Eylül!” diye haykırdı. İki kolundan tutup delice sarstı. “Kendine gel!!”1

Genç kız dalgındı, ne istediğini, nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Bakışları Burak’a döndü, titreyen eliyle yavaşça omzuna dokundu. Gerçek veya hayal olduğuna emin olmaya ihtiyacı vardı. “Hayalsin..” sustu, yanakları yaşla ıslandı. “Kerem..” diye ekledi. “Kerem de mi hayaldi?”3

Burak’ın yanağı usulca ıslandı. Alt dudağını sertçe ısırıp kafasını iki yana salladı. Zaman geçtikçe aklını yitirdiğinden emin oldu. “Hayır..” dedi zorlukla. “Kerem hayal değildi.” Derin bir nefes aldı, “En başından beri söylediğin her şey gerçekti.”7

Gözlerini köprüde gezdirdi, “İhaneti öğrendiğin gece biz burada Kerem’le tartışmaya girdik. Ve o, gerçekten de bu köprüden aşağı düştü.”10

……

Burak’tan itiraf geldi. Bakalım neler olacak bundan sonra 🖤4

 

Oy ve yorumları eksik etmeyelim, yeni bölümlerin hızını bunların çokluğu belirliyor. 🖤4

Bölüm : 18.12.2024 18:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...