
Genç kız dalgındı, ne istediğini, nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Bakışları Burak’a döndü, titreyen eliyle yavaşça omzuna dokundu. Gerçek veya hayal olduğuna emin olmaya ihtiyacı vardı. “Hayalsin..” sustu, yanakları yaşla ıslandı. “Kerem..” diye ekledi. “Kerem de mi hayaldi?”
Burak’ın yanağı usulca ıslandı. Alt dudağını sertçe ısırıp kafasını iki yana salladı. Zaman geçtikçe aklını yitirdiğinden emin oldu. “Hayır..” dedi zorlukla. “Kerem hayal değildi.” Derin bir nefes aldı, “En başından beri söylediğin her şey gerçekti.”
Gözlerini köprüde gezdirdi, “İhaneti öğrendiğin gece biz burada Kerem’le tartışmaya girdik. Ve o, gerçekten de bu köprüden aşağı düştü.”
“Ne?” Dedi Eylül. Gözleri hızla Burak’a döndü. “Sen Kerem’i gördün..” diye ekledi. Yanakları anında ıslandı. “Sen..” işaret parmağının ucunu sertçe göğsüne vurdu. “Onu ittin!!” diye haykırdı.
Hızla geriye çekilip gözlerini denize çevirdi. Hıçkırıkları bir sel oldu, herkese rağmen her şey doğruydu. Alt dudağını sertçe ısırıp yeniden genç adama döndü. “Sustun!!!” Diye haykırdı. Ellerini yumruk yapıp sertçe göğsüne vurmaya çalıştı. “Onu burada bırakıp kaçtın!”
Bakışları yeniden denize kaydı. Sevdiği adam, en derinlerinde miydi gerçekten? “Sevgilim..” diye fısıldayıp hızla Burak’a yaklaştı. “Neden! Neden sustun? Neden kurtarmadın onu? Neden kaçtın?”
Burak kafasını hızla iki yana salladı, gözleri dolu doluydu. O geceyi hatırladıkça da telaşı ve endişesi birleşiyordu. “Korktum..” gözlerini denize çevirdi. Çok korkunç, çok derindi. “Buraya düşen.. artık kurtulamazdı.” Yanağı usulca ıslandı. “Çare yoktu.”
Eylül alt dudağını sertçe ısırıp kafasını iki yana salladı, duyduğu her kelime kalbini alevlerin içerisinde kavuruyordu. “Onu sen öldürdün!!” Diye haykırdı. Kafasını anında iki yana salladı, “Hayır ölmedi!!” diye reddetti. Hıçkırıkları köprünün ortasında delice yankılandı. “Senin yüzünden!!” Diye haykırdı. Tüm gücüyle göğsüne vura vura tekrarladı, “Senin yüzünden!!”
Bir elektrik direğinin ışığında, köprünün üzerindeydi iki genç. Eylül ağır adımlarla korkuluklara tutundu. Parmaklarını delicesine bastırdı. Kalbinde kor bir ateş vardı. Sevdiği adamın, bahar gözlü sevdasının bilinmezliğiydi.
“Ölmedin..” diye tekrarladı. Nefesini biriktirip, “Sevgilim!!!” Diye haykırdı. Kafasını ve gövdesinin yarısını denize eğdi. Burak hızla yaklaşıp tuttu.
“Aklını mı kaçırdın Eylül!” Diye haykırdı.
Eylül elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı. “Kerem..” diye fısıldadı çaresizce. “Kerem’i bulmam gerek.” Köprüye döndü, Burak sıkıca bileğinden tuttu.
“Kerem öldü!” Diye haykırdı.
Eylül’ün gözleri delicesine büyüdü. “Ölmedi!!” Yanakları yaşla doldu. “Ölemez..” bileğini tüm gücüyle geriye çekti.
Burak hızla kolundan sertçe tuttu. Bakışlarını denizine uçsuz bucaksız derinliğine çevirdi. “Kendine gel artık Eylül!! Buraya düştü diyorum, nasıl yaşayabilir?!”
Eylül gözlerini denizin karanlığında gezdirip kafasını iki yana salladı. “Ölmedi..” diye yineledi. Yanağını elinin tersiyle sildi. “Ölmedi..”
Kolunu hızla geriye çekip korkuluklara yaklaştı. Burak yeniden sıkıca tutup telefonunu cebinden çıkardı. Müdahale etmezse aşağı düşecekti. Hızla rehberde Meral Hanım’ın ismini tuşladı. Ailesine haber vermekten başka çaresi yoktu.
….
Meral Hanım köprünün başında göründü. Yanında hayat arkadaşı vardı, yüzü telaşlıydı. Haberi aldığı gibi soluğu apar topar burada almıştı.
“Eylül!!” diye haykırdı acıyla. Kızına yaklaştı, Eylül’ün yaşlı gözleri annesine döndü. “Anne..” diye fısıldadı. Yaklaşıp elinden sıkıca tuttu, “Anne hayal değil..” diye ekledi.
Burak’a kısa bir bakış attı, genç adam kafasını hızla iki yana salladı. İtirafından söz etmemeliydi. Eylül umursamadı, düşündüğü tek şey sevdiği adamdı.
“Kerem o gece köprüden düşmüş.” yalvarır bakışlarını annesine çevirdi. “Burak itiraf etti anne.” Ellerini sıkı sıkı tuttu. “Anlattığım her şey gerçek.”
Meral Hanım’ın gözleri Burak’a döndü, gözleri doluydu. Kalbinin en derinlerinde kızına inanmak için çırpınan bir his vardı, ufak bir kanıta ihtiyacı vardı. “Doğru mu?” diye sordu endişeyle.
Burak’ın gözleri Meral Hanım’dan Cemal Bey’e kaydı. Eylül’e döndü, “Eylül..” diye fısıldadı. Eylül yanına yaklaştı. “Bana söylediklerini tekrarla, lütfen.” Diye yalvardı.
Genç adam tüm bedeninin delice titrediğini hissetti. Bir adım geriye gidip bir soluk aldı. “Hayır..” diye fısıldadı. Cesaretini toplamaya çalıştı. “O gece köprüde bizden başkası yoktu.” Diye ekledi.
Eylül, “Ne?” Diye haykırdı. Yanına yaklaştı, gözyaşları çaresizliğine süzüldü. “Az önce söylediklerini tekrarla, lütfen Burak.”
Genç adam gözlerini anne babadan ayırıp Eylül’e döndü. Bakışlarını, bakışlarıyla buluşturamadı. Gözleri doluydu, direndi. “Eylül.. o gece yalnızdık.”
Eylül’ün haykırışı yankılandı köprünün üzerinde. Dizleri tutmuyordu, anne babası yaklaşmak istedi, izin vermedi. Burak’ın gözlerine yalvarırcasına bakıp ayaklarının önüne diz çöktü. “Lütfen..” diye fısıldadı zorlukla.
Burak cesaretini toplamaya çalıştı, ayaklarını geriye çekip arkasını döndü. Köprünün çıkışına hızla yürürken gözlerini bir an bile denize çeviremedi, genç kızın seslenişlerini duymamaya gayret etti. Sadece dakikalar içerisinde gözden kayboldu.
Cemal Bey, “Kızım..” dedi. Yavaşça önüne eğilip ayağa kalkmasına yardım etti. “Evimize gidelim.”
Eylül kafasını hızla iki yana salladı, artık buradan ayrılması mümkün değildi. Uçsuz bucaksız denizin derinlerinde sevdiği, özlemine dayanamadığı sevdiği adam vardı. Onu bırakıp nasıl gidebilirdi?
“Kerem…” diye fısıldadı. Korkuluklara yaklaştı. “Burada..”
Meral Hanım’ın hıçkırıkları duyuldu. Daha fazla kendine de kızının durumuna da direnemiyordu. Gözyaşlarıyla yanına yaklaştı. Anne kız karşılıklı duruyordu. İkisinin de gözleri yaşlıydı.
“Ölüyorum..” dedi annesi. Bir eliyle kendi gözyaşlarına rağmen evladınınkini silmeye çalıştı. Kalbini acıtan bu yaşlar ve çaresizlikti. “Seni böyle gördükçe ölüyorum.”
Hıçkırıklarının arasında kısa bir soluk verdi, “Lütfen.. yapma bunu.” diye ekledi. Kollarını boynuna sıkı sıkı doladı, sıkıca sardı. Kızının ağlayışlarına daha sıkarak karşılık verdi. Karanlık, ıssız köprünün ortasında anne kızın hıçkırıkları, Cemal Bey’in ise sessiz gözyaşları yankılandı.
….
Meral Hanım, “Ne yapacağız?” diye sordu. Gözlerini kızının en yakınına arkadaşına, çevirdi. Bahar’ın gözleri doluydu, arkadaşının haberini Burak’tan aldığı gibi soluğu burada almıştı.
Yanına geldiğinde çoktan uyumuş olduğunu görmüştü. Baş ucunda oturuyordu, bir eli arkadaşının saçlarının üzerindeydi, yavaşça okşuyordu.
“Meral Teyze..” dedi fısıltıyla. “Doğru mu anladım ben?” diye ekledi. “Burak’ın itiraf ettiğini mi söyledi size.”
Meral Hanım dolu gözleriyle kafasını onaylayarak salladı. “Evet ama doğru değildi. Burak kabul etmedi.”
Bahar derin bir soluk aldı, “Ya Burak yalan söylüyor ise?” diye sordu.
Meral Hanım kafasını iki yana salladı. “Kabul etmedi.”
“Ama Meral Teyze..” dedi çaresizce. Aklı almıyordu, almamaya devam edecekti. “Burak’a mı inandınız yine?”
“Ama kızım...”
“Bir kere de Eylül’e inanmayı denemelisiniz.“
Elini hızla arkadaşının annesinin elinin üzerine bıraktı. Gözleri buluştu. “Eylül’e inanmayı seçelim.”
“Eylül hayal ve gerçeği ayırt edemiyor.”
“Belki de ayırt edemeyen bizizdir.” Ayağa kalktı. Daha fazla beklemeye de izlemeye de dayanamadı. Ayağa kalktı. “Ayrıca..” dedi, sustu. Öfkesine hakim olmaya çalıştı. “O defter kaybolmadı.” Arkasını döndü. Ailesinin el koyduğundan adı gibi emindi. “Siz onu dinlemeyerek ona gerçekliğinden şüphe ettiriyorsunuz. O defterin bile Kerem tarafından geri alındığına inanıyor.”
Gözlerinden yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. “Yapmayın..” diye yalvardı. Arkadaşı gün geçtikçe kötüleşiyordu. “Onu bu kadar kimsesiz bırakmayın.”
Meral Hanım’ın gözleri büyüdü, hızla ayağa kalktı. “Eylül kimsesiz değil. Ben ve babası hep yanındayız.”
“Yanında olmak böyle bir şey değil Meral Teyze, yalan söylüyor olsa bile her anda ona inanmaktır ama siz onun dışında herkese inanıyorsunuz.”
“Doktor..” dedi annesi, Eylül sözünü anında kesti. “Doktor da sizin söylediklerinizle hareket ediyor ve o ilaçlar dengesini alt üst ediyor.”
“Sadece iyi olması için çabalıyoruz.”
Bahar’ın gözleri arkadaşına döndü, kendinden geçmişçesine uyuyordu. “İyi oluyor mu peki?” Sustu, yanağına süzülen tek damla yaşı elinin tersiyle sildi. “İyi mi? Durumunu görmeyecek kadar kör müsünüz?”
Meral Hanım, “Bahar..” diye fısıldadı. Yanakları usulca ıslandı. Çaresizdi, kızı için yaptığı her şey, daha kötü olmasına sebepti. “Kızım nasıl iyi olacak?”
Bahar sakinleşti. Geri geri gidip bulduğu ilk köşeye oturdu. Derin derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı. “Onu dinleyin, sadece onu.”
“Nasıl yapacağız?”
“Önce Burak’la konuşmamız gerek. Hatta..” sustu, yumruk yaptığı avucunu sıktı. “Bunu ben yapacağım.” Gözlerini arkadaşının annesine çevirdi. “Sizde defteri ona geri vermelisiniz.”
Meral Hanım kafasıyla onayladı, doktorun talimatının dışına çıkmak istemedi. Derin nefes aldı, önce doktorla konuşmalı, sonra da defteri geri vermeliydi.
…..
Bahar telefonunun rehberinde bulduğu ‘Burak’ ismini tuşlayıp kulağına yaklaştırdı. “Seninle acil buluşmamız gerek.”
Burak’ın gözleri telaşla büyüdü, “Eylül iyi mi?” diye sordu soluksuz.
Bahar derin bir nefes verdi, öfkesine hakim olmak da oldukça zorlanıyordu. “Yarım saat sonra Eylül’le hep buluştuğunuz kafenin önünde ol!” diyerek telefonu cevap vermesine bile müsaade etmeden kapattı. Hızla caddeye koştu, bulduğu ilk taksiye bindi.
…..
Son sürat ilerleyen taksi sadece 15 dakika içerisinde kafenin önündeydi. Bahar hızla indi, gözlerini çevrede gezdirmedi, çünkü buluşma saatine hala 15 dakika vardı. Gelmiş olması mümkün değildi. Ağır adımlarını caddenin karşısındaki kafeye yöneltti, gözlerini kaldırdı. Bakışları şaşkınlıkla büyüdü, Burak kapısının önündeydi. Kafası yere eğikti, telaşlı bir hali vardı, ağır ağır bir sağa bir sola yürüyordu.
Bahar şaşırdı, böylesine erken gelebileceğini tahmin bile etmemişti. Hızla caddenin müsait bir anını bekleyip karşıya geçti. “Burak” dedi, genç adamın gözleri hızla ona döndü.
“Eylül nasıl?” diye sordu anında, her soruşu istemi dışındaydı. Kalbinin en derinlerinde anlamlandıramadığı bir telaş hüküm sürüyordu.
Genç kız derin bir soluk aldı, gözlerini kısıp tüm gücüyle sert bir tokadı yanağına geçirdi. Genç adamın yanağında anında parmaklarının izi belirdi. “Bahar!” diye haykırdı şaşkın bir öfkeyle.
Bahar derin derin soluk alıyor, sakinleşemiyordu. Gözleri çevresindeki insanları bile görecek durumda değildi, işaret parmağını şiddetle salladı. “Yalan söylüyorsun!” diye gürledi. “En başından beri söylediğin her şey yalandı.” Diye ekledi.
Burak yanağını ovduğu elini yavaşça indirdi, gözlerini gözlerinden ayırdı. “Ne yalanından söz ediyorsun?”
“O gece köprüde sizden başka biri daha vardı.”
Burak anında kafasını iki yana salladı, “Hayır, yoktu”
“Vardı! Eylül en başından beri doğruları söyledi ama senin yüzünden hiç kimse ona inanmadı!”
“Hayır, yoktu!”
Bahar derin bir soluk aldı, çevrede toplanan meraklı bakışlara rağmen genç adama yaklaştı. Gözlerini, gözlerine sabitledi. “Sen bunu Eylül’e de itiraf ettin. Hiç kimse inanmasa da ben, arkadaşımın doğruyu söylediğini biliyorum.”
“Hayır..” diye cevapladı Burak, ses tonunda gerginlik ve endişe vardı.
“Bana bak pislik herif!” dedi Bahar, sertçe parmaklarını gözlerine salladı. “Eylül senin korkaklığın yüzünden aklını yitirmek üzere! Eğen bir an önce gerçekleri ailesine itiraf etmeszen ve senin yüzünden arkadaşım geri dönüşü olmayan bir yola girmek durumunda kalırsa, o zaman kork benden!” sustu, akmak için çabalayan gözyaşlarına direnmeye çalıştı, başarısız oldu. Yanaklarına usulca bir damla yaş süzüldü.
“Ya sen..” dedi, sustu. Elinin tersiyle yanağını sildi. “Eylül’ü hiç mi sevmedin?”
Yanağı yeniden ıslandı, hızla sildi. Güçsüzlüğünü gizlemek zorundaydı. “Yıllarca birlikteydiniz, hiç mi değer vermedin ya?” derin derin soluk aldı. “Eylül aklını yitiriyor. Senin korkaklığın yüzünden deliriyor.”
Burak dolan gözlerine direnmeye çalıştı, “Bahar..” dedi suçlulukla. “Ben..” diye ekleyip sustu. Yapamadı. O geceyi de, gerçekleri de, denize düşürdüğü genç bir adamı da dile getiremedi. Derin soluk aldı, “O gece bizden başka kimse yoktu..” diye ekledi. Arkasını döndü. Önce yavaş, sonra da hızlı adımlarla gözden kaybolana kadar nefessiz ilerledi.
…..
“Defter..” dedi Meral Hanım, gözlerinden yanağına usulca bir damla yaş yeniden süzüldü. Bir türlü dinmek bilmiyordu, kızı günden güne gözlerinin önünde eriyordu. “Defteri geri vermeliyiz.” Diye ekledi. Bakışları karşısındaki doktora kaydı, yalvarıyordu. Evladını iyileştirmek için artık çaresi yoktu.
Doktor sessizdi, dakikalarca çaresiz ailenin anlattıklarını dinlemişti. Durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor, artık tedavi de işe yaramıyordu. Gözlerini önündeki bilgisayar ekranına sabitledi, şimdiye değin yazdığı tüm ilaçları, uyguladığı tedavileri gözden geçirdi. İlk defa böylesine bir vaka ile karşılaşıyordu, ne ilaçlar ne tedavi işe yarıyor, hastasını hayalden uzaklaştırıp gerçeğe döndüremiyordu.
Derin bir nefes aldı, tedavinin üçüncü ve son evresindeydi. Yapacağı ve önereceği artık tek bir seçenek vardı. “Defteri geri vermeniz kızınız için daha kötü sonuçlara sebebiyet verecek.” Sustu, “O defter Eylül’ü hayalden uzaklaşmasına izin vermiyor.”
Meral Hanım, “Ama..” dedi çaresizce. Yanağı usulca ıslandı. “Ama ne yapmamız gerek? Defteri aldıktan sonra daha da kötüleşti.”
Doktor gözündeki numaralı gözlüğü çıkarıp masanın kenarına bıraktı. Bakışları kızı için delice çırpınan aileye döndü. “Eylül’ü bir süre klinikte misafir etmemiz gerekecek.”
“Ne?” dedi annesi, gözleri delice büyüdü.
Cemal Bey telaşla doktora çevirdi bakışlarını, “Burada mı yatıracağız?”
Doktor kafasıyla yavaşça onayladı. “Evet. Eylül’ü gözlem altında tutup tedaviye bu şekilde devam etmeliyiz.”
Meral Hanım hızla ayağa kalktı, kafasını şiddetle iki yana salladı. “Kızım burada kalamaz ki..” yanakları usulca ıslandı. “Odasında bile duramıyor, burada hiç dayanamaz.” Yanağını güçsüz parmaklarıyla sildi. “Ayrıca kalmak da istemez.” Diye ekledi.
Doktor yavaşça ayağa kalkıp masasının kenarından dolandı. Meral Hanım’a yaklaştı. “Size hak veriyorum, durumu kabullenemiyorsunuz ama gördük ki Eylül, başka türlü tedaviye cevap vermiyor.”
“Ama..” dedi annesi, gözleri hayat arkadaşına döndü. Cemal Bey tek kelime edemedi, çaresizdi. “Başka çare yok mu?” diye sordu sessiz kalmaya dayanamayarak. Doktor kafasını iki yana salladı, hastasını gözlem altında tutmak, ilaç tedavisini kontrol etmekten başka çare yoktu.
“Maalesef.” Dedi.
Meral Hanım hızla kafasını itiraz ederek iki yana salladı. “İzin vermem.” Dedi. Arkasını döndü, kapıya yürüyüp durdu. “Kızımı ben iyileştireceğim.” Diye ekledi. Kapıyı bir hışımla açıp kendini hızla dışarıya attı.
…..
Eylül gözlerini yavaşça araladı, odasındaydı. Gözleri bitkin, fakat oldukça mutluydu. Uzun zaman sonra ilk defa sevdiği adamı doyasıya rüyasında görebilmişti. Öylesine gerçekti ki, hiç uyanmak istememişti.
Gözleri tavanla buluştu, odasında olduğunu fark etti. Ellerinden destek alarak doğruldu. Zihninde sadece rüyası yer aldı.
Köprünün ortasında duruyordu, elleri korkulukları sıkıca kavrıyordu. Kafası eğik ve sadece denize dönüktü. Sessizce uçsuz bucaksız suyu izlerken, mavinin en derin tonunun arasında bir çift bahar göz gördü. Kerem’in yeşil gözleri..
“Sevgilim..” diye fısıldadı Eylül. Yüzü uzun zaman sonra ilk defa böylesine güldü. Uzun zaman sonra ilk defa onu bu kadar yakın ve net görebiliyordu.
Kerem denizin derinlerine rağmen tebessüm ediyordu. “Eylül..” diye fısıldadı. Eylül sesini de uzun zaman sonra ilk defa duydu.
“Seni özledim” diye fısıldadı Kerem. Gülümseyip iki kolunu açtı, “Neden gelmiyorsun?” diye ekledi. Sustu, bahar gözleri kısıldı. “Seni bekliyorum.”
Eylül “Beni mi bekliyorsun?” diye sordu, gözleri dolu dolu oldu. O da, tıpkı onun gibi bekliyor muydu? “Sevgilim..” dedi. Gözleri hızla aralandı, uykusu bölündü.
Ağır adımlarla odasının kapısını araladı Eylül, evi sessizce kontrol etti. Ses yoktu, kimsenin evde olmadığını anladı. Gülümsedi, hızla dış kapıya yönelip ayakkabılarını çıkardı. Bulduğu ilk taksiyle köprüye ilerledi.
….
Eylül köprünün en başındaki caddede taksiden indi. Hızlı adımlarla orta yerine geçti, etrafta hiç kimse gözükmüyordu. Gülümseyip tıpkı rüyasındaki gibi elleriyle önce köprünün korkuluklarına sıkı sıkı tutundu. Bakışlarını denize eğdi, sevdiği adamı hayal etmeye çalıştı. Ve tıpkı rüyasında olduğu gibi gözlerinin önünde bir çift yeşil belirmesi için kendini zorladı ve gözleri ve zihni onu yanıltarak genç adamın görüntüsünü gösterdi.
Eylül gülümsedi, “Sevgilim..” dedi. “Geliyorum.” Diye ekleyip önce sağ sonra da sol ayağını korkuluklarının üzerine çıkardı. Derin nefes verdi. Gözlerinin ve zihninin yanılmasında kollarını açıp bekleyen görüntü gibi, iki kolunu açtı ve gözlerini derinlerden hiç ayırmadan bedenini uçsuz bucaksız denize bıraktı. Sadece saniyeler içerisinde denizin üzerindeki görüntüsü de kayboldu…
…
Eylül köprüden aşağıya atladı. Kurtulacak mı?
Burak gerçekleri itiraf edecek mi?
Yeni bölümümüz +40 oy ve +50 yorumdan sonra gelecek 🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.75k Okunma |
1.99k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |