56. Bölüm

38.Bölüm: Hadi

Melek Şahin
mlkshnn

Eylül köprünün en başındaki caddede taksiden indi. Hızlı adımlarla orta yerine geçti, etrafta hiç kimse gözükmüyordu. Gülümseyip tıpkı rüyasındaki gibi elleriyle önce köprünün korkuluklarına sıkı sıkı tutundu. Bakışlarını denize eğdi, sevdiği adamı hayal etmeye çalıştı. Ve tıpkı rüyasında olduğu gibi gözlerinin önünde bir çift yeşil belirmesi için kendini zorladı ve gözleri ve zihni onu yanıltarak genç adamın görüntüsünü gösterdi.

Eylül gülümsedi, “Sevgilim..” dedi. “Geliyorum.” Diye ekleyip önce sağ sonra da sol ayağını korkuluklarının üzerine çıkardı. Derin nefes verdi. Gözlerinin ve zihninin yanılmasında kollarını açıp bekleyen görüntü gibi, iki kolunu açtı ve gözlerini derinlerden hiç ayırmadan bedenini uçsuz bucaksız denize bıraktı. Sadece saniyeler içerisinde denizin üzerindeki görüntüsü de kayboldu…

“Denize atladı!!” diye bir haykırış duyuldu köprünün karşı yolundaki caddeden. Taksi şoförüydü. Hızla taksiden indi. “Denize atladı!!” diye ekledi. Tüm hızıyla köprüye koştu, gözlerini denize çevirdi. Görünürlerde genç kıza dair hiçbir şey yoktu.
2

Meral Hanım hızla adımlarıyla evine girdi. Doktorun söyledikleri bir an bile gözyaşlarının durmasına müsaade etmemişti. Aklı almıyordu, kızını nasıl o kliniğe bırakırdı. “Eylül!” dedi. Koşarak odasına yaklaştı, Cemal Bey tam önünde kolunu tuttu.

“Meral” dedi. Gözleri buluştu. “Sakin ol, lütfen.”

Meral Hanım gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silmeye çalıştı. “Kızımı oraya bırakmayacağım.” Diye fısıldadı. Yanakları yeniden usulca ıslandı. “Asla kabul etmeyeceğim!”1

Cemal Bey dolu gözlerine direnmeye gayret etti. Karısına kıyasla daha metanetli olmak için çabalıyordu. “Merak etme, kimsenin seni de Eylül’ü de istemediğiniz hiçbir şeye zorlamasına izin vermeyeceğim.”1

Meral Hanım yaşlı gözlerinin arasında koca bir güven belirdi. Bu adam her daim en yakın arkadaşı olmuştu. Kafasını yavaşça onaylayarak salladı, Cemal Bey tebessüm edip kollarını boynuna sıkı sıkı doladı. “Eylül iyi olacak..” diye fısıldadı. “İyi olması için her şeyi yapacağız.”

“Onu biz iyileştireceğiz.” Dedi annesi de. Derin bir soluk alıp geriye çekildi. İkisinin de gözleri odanın kapısına döndü.1

Annesi elini kapının koluna yaklaştırdı, Cemal Bey durdurdu. “Uyumasına müsaade etmelisin.”

“Kontrol etmem gerek.” Diye cevapladı. Kolu yavaşça indirip kapıyı itti. İkisinin de gözleri anında yatağa kaydı, boştu. Meral Hanım “Eylül!” dedi. Hızla odaya girdi, kontrol etti, yoktu.

“Nerede? Nereye gitti?” diye sordu. Gözleri hayat arkadaşına döndü. Cemal Bey telaşla odadan çıkıp salona geçti. Önce mutfağı, ardından mutfağı, lavaboya ve banyoyu kontrol etti. Meral Hanım, “Ayakkabısı yok, dışarı çıkmış!” diye seslendi.

Cemal Bey adımlarını kapının önünde aldı. Kızının sık giydiği ayakkabı yerinde yoktu. Endişesini gizlemeye gayret ederek telefonunu cebinden çıkardı. “Bahar’ın yanındadır.” İsmini rehberden bulup arama tuşuna tıkladı.

Bahar anında “Alo..” dedi. Bir caddede ağır ağır yürüyordu, Burak’la geçirdiği hesaplaşma sonrası biraz da olsa rahatlamıştı.

“Eylül senin yanında mı?” diye sordu.

Bahar adımlarını durdurdu, “Hayır..” dedi endişeyle. “Eylül yanımda değil.”

Meral Hanım hızla telefonu eşinin elinden alıp kulağına yaklaştırdı, telaş doluydu. “Eylül yok!”

Bahar sakin olmaya çalıştı, ufak bir soluk aldı. “Sakin olun Meral Teyze, köprüye gitmiştir. Ben şimdi yanına giderim. Evde bekleyin.” Hızla caddeye yöneldi, yaklaşan ilk taksiye el kaldırıp durdurdu. Telefonu kulağından indirdi, derin derin nefes alıp verdi. Canı anlam veremediği bir şekilde sıkıldı. Kalbi delice çarptı, nedenini anlayamadı. Elini yavaşça kalbine dayadı, “Eylül..” diye fısıldadı. Gözlerinden istem dışında bir damla yaş süzüldü. “lütfen iyi ol.” Diye ekledi. Kalbini saran his, kötü bir şeyler olduğuna ikna etti.
…..

Bahar köprünün karşısındaki caddede taksiyi durdurdu. Hızla indi, koşa koşa köprüye yöneldi. En başına yaklaştığı an adımları durdu, bir kalabalık vardı. Gözleri doldu, “Eylül..” diye fısıldadı. Adım atmak istedi, yapamadı. Tüm bedeni deli gibi titriyordu.

Adımlarını uyuşan ayaklarına rağmen atmaya çalıştı. Kulağına kalabalığın içerisinde sesler ulaştı. “Ah çok da gençti.” Sesini duydu.

Bir adım daha attı. “Kimi kimsesi yok muydu?”
Bir adım daha, “Neden intihar etmiş acaba?”
Bir adım daha, “Kim bilir ne derdi vardı?”
Bir adım daha, “Ölmüş mü?” sesini duydu, adımları durdu.3

Delice haykıran kalbine hükmedemedi, gözlerinden usulca bir damla yaş süzüldü.

Kalabalığın yakınında durdu, “Ah zavallı kızım.” Diyen bir yaşlı kadına çevirdi gözlerini.

İnsanların bir kısmı köprünün korkuluklarına tutunarak denize bakıyor, bir kısmı de kendi arasında durum değerlendirmesi yapıyordu.

Bahar derin bir nefes aldı, korku dolu gözlerini durum değerlendirmesi yapan kalabalığa çevirdi. “Ne oldu burada?” diye sordu.

Yaşlı bir adamın gözleri ona döndü, “Genç bir kızın denize atladığı söyleniyor.”

“Nerede?” diye sordu korkuyla Bahar. Ağır ve güçsüz adımlarını korkulukların önünde durdurdu, eğildi. “Eylül..” diye fısıldadı. “Eylül!” diye haykırdı. Sesi sadece köprüde değil, denizin derinlerinde bile delicesine yankılandı.1

Kalabağın gözleri ona döndü. “Tanıyor muydun kızım?” diye sordu bir tanesi.

Bahar’ın yanağı usulca ıslandı, tir tir titriyordu. Arkadaşı olduğundan emin olamasa da kalbindeki sızı, ikna ediyordu. “Nasıl biriydi?” diye sordu. Gözleri umutla kalabalığa döndü.

“Genç bir kızdı.”
“Yaklaşık iki saat önce buradan atlamış.”
“Sadece bir taksici görmüş.”

“Eylül..” dedi Bahar fısıltıyla, gözyaşlarını durdurmak istedi. Yapamadı. Dizleri titredi, hıçkırıklarına daha fazla direnemedi. Yere çömeldi, acı dolu ağlayışı kalabalığın arasında yankılandı. Arkadaşını koruyamamış, bunu yapabileceğini nasıl düşünememişti.

Gözlerini sıkı sıkı kapattı, öne arkaya doğru sallanırken gözyaşları durmak bilmiyordu. “Eylül..” diye tekrarladı. “Koruyamadık seni.” Diye ekledi. “Koruyamadık.”

Omzunda bir el hissetti, gözlerini yavaşça kaldırdığında yaşlı bir kadın olduğunu gördü. “Kızım..” diye fısıldadı. “Yaşıyordur belki.”2

“Ne?” dedi Bahar anında, hızla doğruldu. Gözlerini gözlerine heyecanla çevirdi. “Nasıl? Nasıl yaşıyordur?”

“Hastaneye gitmelisin.”

“Ne?” dedi, hızla kadının ellerini tuttu. Bakışları delice büyüdü. “Hastaneye mi götürdüler?”

Başka bir adam yaklaştı, “Bir taksi şoförü gördüğü gibi arkasından atlayıp denizden çıkarmış ama yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz.”2

Bahar’ın elleri delice titredi. “Hangi hastane?” diye sordu. Cevabını aldığı gibi arkasını döndü, tüm gücü ve hıçkırıklarıyla caddeye koştu.

Caddenin orta yerinde gözlerini sağa sola çevirip taksi beklerken önünde bir araba durdu. Gözleri sürücü koltuğunda kaydı, Burak’ı gördü. “Bahar!” dedi şaşkınlıkla.2

Bahar’ın hıçkırığı duyuldu. Hiç bekleyemeden arabanın önünden dolanıp ön koltuğa oturdu. “Hastaneye sürrr!” diye gürleyip hastanenin adını verdi.
…….

Burak hastanenin önünde park ettiği arabasından koşarak çıktı. Arkasında bıraktığı Bahar’ı bile görmüyordu gözleri. Yol boyunca son sürat kullandığı arabasından sadece “Eylül..” fısıltısı duyulmuştu. Ayakları da tıpkı kalbi gibi deli gibiydi. Öylesine hızlıydı ki, gözleri hiçbir şeyi görmüyordu.

Danışmaya yöneldi, isminin kayıtlı olmadığını düşünüp vazgeçti, acile koştu. Gözleri çevrede hızla gezindi, bir hareketlilik gözükmüyordu.

Gördüğü ilk hemşirenin önünü kesti. “Eylül..” deyip sustu. “Denize atlayan birini getirmişler. Nerede?” derin bir soluk verdi. “Yaşıyor mu?” diye ekledi.

Hemşire’nin gözleri büyüdü, köprüden atlayan isimsiz bir hasta getirilmişti. “Yoğun bakıma alındı. 2.Kat.” dedi.

Burak’ın yanakları usulca ıslandı. Yönünü merdivenlere çevirdi, Bahar göründü. Nefes nefese yetişmeye çalışmıştı. “Eylül müydü?” diye sordu endişeyle.

“Bilmiyorum, yoğun bakıma gitmemiz gerek.” Merdivene koştu. Bahar takip etti. Sadece dakikalar sonra yoğunbakım servisinin önündeydiler.

Bahar servisten çıkış yapan bir hemşireye yaklaşıp istem dışında kolunu tuttu. “Arkadaşım..” dedi, “Eylül..” diye düzeltti. “Burada mı?”

Hemşire kafasını iki yana salladı, bu isimde bir hasta kayıtlarında yoktu. “Eylül isminde kimse yok.” Dedi.

Bahar hızla reddetti. “Köprüden atlayan biri var, onu görmem gerek.”

Hemşire şaşırdı, kafasıyla onayladı. İsimsiz bir hastanın bir süre önce yoğunbakıma girişi yapılmıştı. “Yakını mısınız?”

“Evet..” sustu, “Yani eğer Eylül ise.” Diye düzeltti. “Emin olabilmem için görmem gerek.”

Hemşire “Tamam, beni takip edin.” Dedi. Arkasını yeniden döndü. Bahar’ın ağır adımları hemşirenin attığı adımlara eşlik etti. Kalbi delice çarpıyor, kabullenmek istemiyordu.

Yoğun bakımın otomatik kapısının açılmasıyla adımlarını durdurdu.

Elini yavaşça kalbinin üzerine bıraktı, saatlerdir koca bir huzursuzluk hakimdi. Kafasını iki yana salladı, sebebi bu olmamalıydı. Arkadaşı köprüden atlayan kişi olmamalıydı.

Derin bir soluk verdi, adımlarını durduran bir pencere oldu. Koca bir duvarın ortasındaydı, diktörgendi. Bir perde ile örtülüydü. Tam yanında ise bir kapı vardı, içeriye girebilmek içindi.

Hemşirenin adımları kapının önünde durdu, eliyle pencereyi işaret etti. “Perdeyi kaldıracağım, görebileceksiniz. En baştaki hasta.” Dedi. Bahar’ın toparlanmasına bile fırsat yaratmadan arkasını döndü. Kapıyı açıp hızla içeri girdi. Sadece saniyeler içerisinde pencerede bir hareketlilik göründü.

Eylül hızla geriye çekildi. Perde usulca yukarıya çekiliyordu. Gözlerini sıkı sıkı kapattı. Bakmaya, arkadaşını içerideki yataklardan birinde yatarken görmeye hazır değildi. Derin derin soluk aldı, hemşirenin pencerenin gerisindeki, ‘Bakabilirsiniz.’ seslenişini duydu.

Cesaretini toplamaya çalıştı. Derin derin nefes alıp verdi. Önce tek gözünü araladı, karşısında yanyana dizili birkaç yatak vardı. Tümünde de hastalar yatıyordu. Hemşirenin ‘en baştaki’ deyişini hatırladı. Diğer gözünü de araladı, kafasını hızla çevirdi. Baş tarafa bakamadı. Bakışları en baştaki hastanın ayak kısmına kaydı. Üstü beyaz bir örtü ile kaplıydı.

Kafasını yavaşça biraz daha sağa çevirdi, hastanın bir elini gördü. Derin nefes aldı, bu arkadaşı değildi. Binlerce şükür etti. Onun küçük parmağında çocukluktan kalan ufak bir iz vardı ama bu hastanınkinde yoktu.3

Yanakları ıslandı, hastanın yüzüne bakmaya bile cesaret etmeden tek eliyle duvardan destek aldı. Dizleri titriyordu, parmaklarını duvara bastırmaya çalıştığı sırada gözleri hastanın diğer eline kaydı. Küçük parmağında, çocukluktan kalan bir yaranın derin izi vardı.

“Eylül!” diye haykırdı. Hızla gözlerini hastanın yüzüne çevirdi. Arkadaşını gördü. Hıçkırıkları deli gibi yankılandı. Ne kadar kabul etmese de, kalbi ne kadar inkar etse de köprüden denize atlayan arkadaşıydı. “Eylül!!”
…..4

Sadece yarım saat içerisinde hastanenin koridorunda bir annenin haykırışı yankılandı. Meral Hanım yaşlı gözleri, zor adımlarıyla yoğun bakımın önünde belirdi. “Kızım!” diye haykırıyor, elini göğsüne vuruyordu. Onu koruyamamış, gözlerini nasıl üzerinden ayırabilmişti.

Cemal Bey eşine kıyasla daha sessizdi, gözyaşları ise yanaklarına usulca akıyordu. Ömrünün en acı haberini dakikalar önce almış, kalbine sıkışmaması adına oldukça zor direnmişti.

Burak bir köşedeydi, bir an bile ayrılmamıştı. Sırtını yoğun bakımın karşısındaki bir duvara yaslamış bekliyordu. Bir an bile buradan ayrılmaya niyeti yoktu. Kalbinin en derinlerinde büyük bir pişmanlık olsa da, cezaevine girme korkusu daha baskındı.4

“Kızım nasıl? Bahar, Eylül nasıl?” diye haykırdı annesi.

Bahar ellerini tutup ayakta durmasına destek oldu. Gözlerini yavaşça sildi, güçlü durmaya çalıştı. “Bilmiyorum Meral Teyze. Doktoru bekliyoruz.” Dedi. Dakikalar önce arkadaşının bilgilerini hastaneye iletmiş ve ailesine haber vermişti. Yoğunbakımın kapısı aralandı.

Bir doktor gözüktü, bir süredir içerideydi. Orta yaşlarda bir adamdı, üzerinde beyaz bir önlük vardı. Gözlerine yakını gösteren numaralı bir gözlük takılıydı.

Cemal Bey, “Kızım..” dedi, sustu. Devamını getirmeye de cevabı duymaya da cesaret edemedi.

Doktor ufak bir soluk aldı, yüzünde ciddi bir ifade belirdi. Bu aileyi yoğunbakımın önünde ilk defa görüyordu, yeni gelen hastanın yakınları olduğunu anladı. “Eylül’ün yakınları mısınız?” diye sordu.

Meral Hanım gözyaşlarına direnemeyerek, “Annesiyim..” dedi, yalvarır gözlerini doktora çevirdi. Bir umut, bir güzel haber, bir teselli cümlesi bekledi. “Kızım iyi mi?”

“Eylül hastaneye getirildiğinde, solunumu oldukça yavaştı ve ciğerlerine az miktarda da olsa su kaçmıştı.”

Meral Hanım avucuyla ağzını kapattı, hıçkırmamak için direniyordu.

“Şimdi..” dedi babası zorlukla. “Şimdi nasıl?”
“Şanslıymış ki suyun altında sadece kısa bir süre kalmış ve ilk yardım ile ciğerlerine kaçan ufak miktardaki su da çıkarılabilmiş.”
Ufak bir soluk aldı. “Endişe etmeyin, solunumu da düzeliyor. Bir aksilik olmadığı takdirde bir iki saate servise alacağız ama 48 saat gözlemimiz altında kalması gerekiyor.”

Bahar’ın hıçkırıkları yankılandı. İnanamadı. Arkadaşının yaşıyor oluşunu inanmakta zorluk çekti. Yüzünde tebessüm vardı, gözyaşları da aynı şekilde yanaklarını ıslatıyordu. Yavaşça geri geri gidip sırtını bir duvara yasladı. “Yaşıyor..” diye fısıldadı.2

Meral Hanım ayaklarının uyuştuğunu hissetti. Tüm vücudu bir su bidonu misali boşalıyordu. Sendeledi, gözlerinin önü karardı. “İyi..” diye fısıldadı. Bedeni uyuştu, gözleri hızla kapanırken Burak herkesten önce yetişip yere düşmesine engel oldu.

Cemal Bey ve Bahar apar topar yaklaşırken doktor anında eğilip muayene etmeye çalıştı.
…..

Meral Hanım odanın önünde bir kapı gibiydi. Saatler geçiyor, bir an bile ayrılmadı. Evladının intihar edecek derecede kötü olduğunu anladığı andan beri suçluluk duygusu hiç bitmiyordu. Tedavisine dikkat etseydi, yanından bir an bile ayrılmasaydı böyle bir şey yapmayacak, ölümle burun buruna gelmeyecekti.1

Eylül solunumu biraz düzledikten sonra yoğunbakımdan çıkarılmış, servise alınmıştı. Sevenleri bir an bile kapıdan uzaklaşmamıştı. Bahar kapının bir köşesindeydi, sırtı sağ tarafındaki duvara yaslıydı.

Koridorun en ucunda Burak vardı. Ailenin tepkisiyle kapıdan uzaklaşsa da hastaneden ayrılması mümkün olmamıştı. Yüzü solgundu, bir an bile kapıdan bakışlarını ayırmıyordu.

Cemal Bey eşinin yanındaydı, kapının önündeki koridorda oturuyordu. Yaşının da etkisiyle ayakta durmak oldukça zor oluyordu.

“Doktor..” diye fısıldadı Meral Hanım. Doktorun dakikalar önce içeri girdiğini görmüştü. “Niye hala çıkmadı?” diye ekledi.

Bahar yavaşça yaklaşıp önüne çömeldi. Ellerini çaresiz annein dizlerinin üzerindeki ellerinin içerisine bıraktı. “Eylül iyi..” dedi. Arkadaşını görmedikçe bitmeyecek olan belirsizliğine direnmeye, bir anneye destek olmaya çalıştı.

Kapının gerisinde hareketlilik duyuldu. Herkes aynı anda ayaklanıp yaklaştı. Doktorun çıkmak üzere olduğunu anladılar.

Kapı aralandı, doktor gözüktü. “Kızım..” dedi Meral Hanım, “Uyandı mı?”

Doktor gözlerini çevrede gezdirdi, Burak’ın üzerinde durdurdu. “Kerem siz misiniz?” diye sordu. Gördüğü genç adam sadece oydu.
Burak uzaktan da olsa kafasını iki yana salladı, “O Kerem değil.” diye anında açıkladı Bahar.4

Doktorun gözleri aileye döndü yeniden. “Eylül, Kerem ismini sayıklıyor.”
Meral Hanım’ın gözlerinden çaresiz yaşlar usulca süzüldü. Derdinin dermanı yoktu. “Kerem yok.” Diye fısıldadı. Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı. Cemal Bey, “Kızımı görebilir miyiz?” Diye sordu.

Doktor kafasıyla onaylayıp odanın kapısını araladı. Tüm bakışlar aynı anda oraya yöneldi. Önce Meral Hanım sonra Cemal Bey hızla içeri girdi. Bahar bir adım gerideydi. Zihninde de kalbinde de sadece arkadaşının köprüden atladığını ilk düşündüğü an vardı. Ne çok sarsılmış, ne çok üzülmüş, ne çok yıkılmıştı. Ürkek gözlerini yavaşça yatağa çevirdi. Arkadaşını gördü.

Eylül koca bir yatağın üzerindeydi. Kolunda bir serum vardı. Gözleri kızarık, yüzü solgundu. Dudaklarında pembeliğinden eser yoktu. Saçlarında hala ufak da olsa suyun etkisiyle nem vardı.

Yanında annesi ve babası oturuyordu. Sıkıca sarılıyor, gözyaşlarıyla ağlıyordu. Eylül ise sarılışlara, ağlayışlara tepkisizdi. İki kolu iki yandaydı, bakışları donuktu.

Bir heykel edasında kafasını yavaşça sağa çevirdi, gözleri arkadaşının gözleriyle buluştu. Donuk gözlerinin arasından ufak bir damla yaş yavaşça yanağına süzüldü. Bakışlarında, sevdiği adama yine kavuşamamanın hayal kırıklığı olduğunu anladı Bahar.

Ufak bir soluk verip gözlerini arkadaşının ailesine çevirdi. “Eylül’le biraz yalnız kalabilir miyiz?” Diye sordu.

Cemal Bey ve Meral Hanım itiraz etmedi. İkisi kolkola ve ağır adımlarla odadan çıktıkları an, Bahar kapıyı örttü.

Yavaş ve güçsüz adımlarını yatağın sağında durdurdu. “Ona..” dedi zorlukla. “Kavuşacağını mı düşündün?”

Eylül zorlukla kafasını onaylayarak salladı. Bir an bile olsa ona kavuşmayı, sıkı sıkı sarılmayı ne çok dilemişti.

Bahar, “Bizi..” dedi, “Bizi de sensiz mi bırakacaktın?”

Eylül tepki vermedi, sessizce arkadaşının gözlerine bakıyordu.

Bahar, “Çektiğin bu acıyı..” sustu, yanağına süzülen yaşı eliyle sildi. “Bizim de mi yaşamamızı istedin?”

Eylül anında kafasını itiraz ederek iki yana salladı. “Kerem..” dedi fısıltıyla.

Bahar hızla yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. “Kerem’i birlikte bulacağımızı konuşmuştuk, nasıl denize atlarsın?” Yanakları delice ıslandı. “Ya hani sen sudan çok korkuyordun?” Yanağını elinin tersiyle silmeye çalıştı. “Nasıl cesaret ettin?” Burnunu çekti. “Yüzmeyi bile bilmiyorsun.”3

Eylül, “Kerem..” dedi fısıltıyla. “Orada.” Yanağı ıslandı. “Hayal değil.”1

Bahar hızla arkadaşının elini sıkıca tuttu. “Hayal olmadığını biliyorum, söylediğin her şeye de inanıyorum ama yaptıklarına anlam vermek de zorluk çekiyorum.” Yanakları usulca ıslandı. “Onu birlikte bulacağız dedik, sen köprüden atladın?”

Ayağa kalkıp odanın içerisinde dolanıp yeniden yaklaştı. “Sen böyle yaptıkça herkes hayal gördüğünden emin olacak. Ben..” sustu. “Sen böyle yaptıkça ben seni nasıl başkalarından koruyacağım?”2

Eylül kafasını yavaşça iki yana salladı. “Hayal değildi..” dedi fısıltıyla.
“Biliyorum, hayal değildi. Sana inanıyorum.”

Elini sıkıca tuttu. “Buradan taburcu olduğun anda kliniğe yatışın yapılacak ve sana Kerem’i unutturmak için her yolu deneyecekler.”3

Eylül kafasını hızla yeniden iki yana salladı. “Unutmam..” yanağı ıslandı, “Ona söz verdim.”

“O zaman lütfen artık aklını başına al. Kerem’i unutma ama unuttuğunu söyle.”
“Ne?”
“O klinikten bir an önce çıkmak zorundasın.” Elini sıktı. “Lütfen bana söz ver. Bundan sonra bensiz adım bile atmayacaksın.”1

Eylül yanağını elinin tersiyle silmeye çalıştı. “Söz..” dedi çaresizce. Başka dayanağı da kimsesi de yoktu. Bahar tebessüm edip kollarını boynuna doladı. Gözlerini sıkı sıkı kapatıp yeniden yanında olduğuna binlerce şükür etti.1

…..

3 Gün Sonra..

Eylül’ün kliniğe yatışı dün yapılmıştı. Artık doktor ve hemşirelerin gözetiminde her ilacını içiyor, direndiği anda da vücuduna enjekte ediliyordu. İyi olmasının, hayalden çıkmasının başka çaresi bulunmamıştı.

Artık ailesi de dahil gün içerisinde sadece bir defa ve sadece 10 dakikalığına ziyaretçi kabul ediliyor, her türlü irtibatlarına engel olunuyordu. Odaya alındığı an telefonunuda el konulmuş, güçlü bir tedavi için tüm imkanlar seferber edilmişti.3

Küçük dikdörtgen şeklinde bir odadaydı, kliniğin zemin katındaydı. Odanın içerisinde koca bir pencere vardı fakat sadece ufak bir kısmı açılabiliyordu.

Eylül uyumadığı her anda pencerenin kenarındaki mermere oturuyor, bahçeyi izliyordu. Aklında ve kalbinde ise sadece sevdiği adam ile geçirdiği anlar oluyordu. Anıları defterin de kayboluşu ile artık silikleşmeye başlıyor, bazı detayları hatırlamıyordu.2

Gözlerini yavaşça kapattı. Sevdiği adamın kolundaki yarayı hatırlamaya çalıştı. Sağ mı sol mu kolundaydı, bilemedi. Göz kapaklarını sıkı sıkı bastırdı, zihnini zorladı. “Sağ..” dedi fısıltıyla. Gözlerini aralayıp pencereye döndü gibi kafasını iki yana sallayıp reddetti. “Sol..” diye düzeltti.

“Hayır sağ..” sustu, “Sol.” Diye düzeltti.3

Kalbi deli gibi çarptı. Sağ mıydı, sol muydu? Hızla mermerden ayaklarını indirip odanın ortasına geçti. Bir o yana bir bu yana gidip geld, hatırlayamadı.

Gözleri kapıya kaydı, hızla yaklaştı. Bahçede temiz bir hava aldığında hatırlayabileceğini düşündü. Kapıyı zorladı, dışarıdan kilitliydi. Gözleri büyüdü, “Kimse yok mu?” diye seslendi. “Kapıyı açın!” diye haykırdı. Bahçeye çıkış vakti değildi. Duyan oldu, cevap verilmedi.

Defalarca zorladı kapıyı. Olmadı. Geri geri çekilip yere çömeldi. Dizlerini karnına çekip sırtını duvara yasladı. İki gözünü sıkı sıkı kapatıp ellerini kulaklarına bastırdı. Hatırlamaya gayret etti, “Sol..” dedi, “Sağ..” diye düzeltti. Emin olamadı. Arada kaldığı, şüpheye düştüğü her anda gözleri delice ıslandı.
….3

Kapı yavaşça aralandı, ziyaretçi saatiydi. Bahar gözüktü. Hemşire eşliğinde içeri girdiğinde arkadaşını gördü. Aynı posizyonda fakat kafası diz kapaklarına gömülüydü.

Bahar hızla yanına yaklaşıp eğildi. “Eylül..” dedi. Genç kız duyduğu ses ile kafasını yavaşça kaldırdı, kan çanağına dönen gözleriyle onu gördü. Yüzü solgundu. “Burada..” dedi fısıltıyla.
Bulunduğu hastane odasını eliyle gösterdi, tıpkı bir hapishaneydi. “Bu ilaçlarla..” hemşire tarafından avucuna bırakılan ilaçlara döndü. “Aklımı gerçekten kaybedeceğim.”

Bahar’ın yanağı usulca ıslandı, “Eylül..” dedi, tek kelime edemeden kollarını boynuna doladı. Elinden gelen hiçbir şey yoktu. Ailesine ve doktora karşı gelip onu buradan çıkaramıyordu.2

Eylül avucundaki ilaca baktı, gözleri hemşireye döndü. İlacı içtiğini görmeden gitmeyeceğini anladı. Derin nefes alıp son gücüyle ayağa kalkıp pencerenin küçük aralığından dışarıya attı.

Hemşirenin gözleri büyüdü. Hızla başka bir hemşireye daha seslendi. Eylül’ün direnişine, Bahar’ın itirazına rağmen ilacı kolundan enjekte ederek vücuduna ulaştırdı.6

Eylül yavaşça uzandı, bu ilaçlar gücünü alıyordu. Gözleri yavaşça kapandı.

Bahar’ın seslenişine rağmen hemşireler onu da kendileriyle birlikte odadan çıkarıp kapıyı örttü.

Eylül derin bir uykunun kollarına geçti. Dilinde sadece sevdiği adamın ismi vardı, üçüncü tekrarında bedeni ilacın etkisine kapıldı.

….

“Eylül..” diye bir ses ulaşıyordu Eylül’ün kulağına. Gecenin bir vaktiydi, ilacın etkisi hala üzerindeydi. Gözlerini açmak da zorlansa da kulağına hemşireler ve sevenlerinin dışında bir ses ulaşıyordu.2

İncecik narin parmaklardan oluşan bir elin saçlarında gezindiğini hissetti. Zorlukla gözlerini aralamaya çalıştı, kulaklarında ismi defalarca olduğu gibi tekrarlanıyordu.3

“Eylül..”

Gücünü toplamaya, ilaçlara direnmeye çalışıp gözlerini yavaşça araladı. Bir görüntü belirdi. Bembeyaz bir görüntüydü. Upuzun düz saçları olan bir genç kızdı, üzerinde bembeyaz bir boydan elbise vardı. Soluk yüzüne rağmen tebessüm etmeye çalışıyordu. “Eylül..” diye fısıldadı yeniden.4

“Sen..” dedi zorlukla Eylül. Onu tanıyordu. Onu diğer dünyasında da görmüştü. Beyazlar içerisindeki peri gibiydi. Rüya’ydı.1

Alt dudağını yavaşça ısırıp tebessüm etti. Yavaşça elini Eylül’e uzattı, “Hadi tut elimden, Kerem’e gidelim.”2

….


Rüya geri geldi. Bundan sonra neler olacak?5

Yeni bölümümüz +40 oy ve +50 yorumda gelecek 🖤2

Bölüm : 04.01.2025 19:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...