Amacı ne? Ne yapmaya çalışıyor!" Diye gürledi, sinirlerine hakim olamıyordu. "Sadece bir yabancı gibi kızının yakınında olmak istiyor."
Kafasını hızla iki yana salladı genç adam, "Aklım almıyor... almayacak." derin bir soluk alıp gözlerini yaşlı kadına çevirdi. "Esma Nine Zeynep'in babası kim, en önemlisi yaşıyor mu?"
"Ölmüş oğlum.."
"Ne? Emine Hanım mı söyledi?"
"Evet.."
"Doğru değildir o zaman, belki babasından uzak tutmaya çalışıyordur. Bana yardım et Esma Nine, Zeynep'e babasını bulalım."
Gözleri doldu yaşlı kadının, ne eşsiz bir adamdı bu. "Bulalım oğlum.. kızımı hiç olmazsa babasına kavuşturalım." Çaresiz bir soluk aldı, "Nasıl bulacağız oğlum?" Diye ekledi. Babaya dair bildiği hiçbir şey yoktu.
"Bana öncelikle bildiğin duyduğun her şeyi anlatmanı istiyorum." Derin bir nefes verip gözlerini yaşlı kadının gözlerine çevirdi. "Tek yalan olmadan Esma Nine!" Diye düzeltti. Artık sadece gerçekleri duymak istiyordu.
"Peki oğlum." dedi fısıltıyla, genç kız gözüktü. Heyecanla merdivenlerden inip ninesine yaklaştı. "Nine odamı görmek ister misin?"
Kafasıyla onayladı Esma Nine, itiraz etmeden ayağa kalkıp kızını takip etti. Derin nefes verdi Aslan, beklediği her dakika daha kötü hissediyordu. Karısını bir an önce ailesine, soyuna kavuşturmalı, kalbindeki sızıya deva olmalıydı.
....
Gözleri dolu doluydu Esma Nine'nin, bu evin içerisinde kızı ne mutluydu. Bazen çok heyecanlı bazen oldukça mutlu bazen de neşeliydi. Daldığı, geçmişini hatırladığı her anda yanında büyük bir güç vardı, fark ettiği an nerede olursa da yanına yaklaşıp önce elinden tutuyor, sonra bir anda dikkatini başka bir şeye vermesini sağlayıp kurtarış sağlıyordu.
"Minnettarım sana." dedi yaşlı kadın, gözlerini genç adama çevirdi. Kızını nasıl da mutlu ediyordu. "Kızım varlığınla iyileşiyor."
Derin bir soluk verdi Aslan, elindeki çatalı delice sıkıyordu. Gözlerini çaprazındaki kapıya çevirdi, karısı mutfağa gitmişti, konuşulan hiçbir şeyi duymamalıydı.
"O benim karım.." dedi fısıltıyla. "Onu mutlu etmek için her şeyi yapmaya hazırım."
"Ona çok iyi geliyorsun."
"Tedavinin de etkisi var."
"Nasıl gidiyor tedavi?"
Bakışlarını yeniden mutfak kapısına çevirip yaşlı kadına döndü. "Gayet iyi, ilaca aynı şekilde devam ediyoruz."
"Gece.." dedi Esma Nine, onu yıllardır en çok endişelendiren buydu. Geceleri uyuyakaldığı bir anda kızı dışarı çıkacak, bir yeşili görecek ve başına bir şeyler gelecekti. "Geceler nasıl geçiyor?"
Derin nefes aldı genç adam, karısı bu konuda da oldukça gelişme gösteriyordu. "Çıkmıyor.."
"Ne?" Dedi yaşlı kadın şaşkınlıkla.
"Zeynep kabus gördüğü anda sadece bana geliyor. Kaldırıma gitmiyor."
Gözlerinin dolduğunu hissetti yaşlı kadın, bu gerçek miydi? Kızı artık kabuslarında kaldırıma koşmuyor muydu? "Gerçekten mi?" Yanağına usulca bir damla yaş hızla süzüldü.
"Evet, yine temkinliyim ama buraya geldiğinden beri sadece ilk gece çıktı. Onda da çok az kalıp içeri girmek istedi."
"İyileşiyor... yavrum iyileşiyor."
"Tedavi elbet sona erecek Esma nine ve yetersiz olacak. Zeynep'in gerçeklere ihtiyacı var. Annesine.." sıkıntılı bir soluk verdi. "Babasına.. gerçek ailesine."
Elini yavaşça genç adamın elinin üzerine bıraktı yaşlı kadın, minnet doluydu. "Bana artık inanmadan da bilmeni istiyorum. Ben senin tarafındayım oğlum, ailesine kavuşmasını çok istiyorum."
Mutfak kapısına kısa bir bakış attı genç adam, karısının duyacak olmasından delice endişe ediyordu. "Yarın okul çıkışı yanına uğrayacağım, rahat konuşuruz."
"Tamam oğlum." Dediği anda mutfak kapısı aralandı. Zeynep'in elinde bir tepsi vardı, iki üç kahve yapmıştı, ninesi onun kahvesini çok severdi.
....
Gecenin bir vaktiydi, genç adam yaşlı kadına evine kadar eşlik edip dönmüştü. İçeri girdiği gibi gözleri karısına kaydı, genç kız orta alandaki koltukta onu bekliyordu.
Yüzünde tebessüm belirdi Aslan'ın, önüne yaklaşıp elini uzattı. Sıkı sıkı tutu Zeynep, o gelmeden uyumak istemiyordu. "Geç oldu, uyumalıyız." diye ekleyen kocasına bakışlarını çevirip ayağa kalktı.
Merdivenleri el ele çıkıp ilk kapının önünde durdu adımları, Aslan ufak bir soluk aldı, karısı artık ayrı odada değil yanında uyumalıydı. Sabaha değin elini tutmalı, saçlarını koklamalı, nefesini dinlemeliydi.
"Birlikte uyuyabilir miyiz bundan sonra?" diye sordu. Genç kız gözlerini önce onun gözlerine çevirdi, kollarına, göğsüne uyumak çok güzeldi. Alt dudağını yavaşça ısırıp kafasını yavaşça onaylar anlamda salladı, artık bir odada tek olmamalı, kocasının yanında uyumalıydı.
Aslan'ın yüzünde tebessüm belirdi, derin bir soluk aldı. Artık karısına daha yakın olabiliyor, yaklaşırken endişe veya çekinme hissetmiyordu. Karısı iyileşiyor ve onu kesinlikle reddetmiyordu.
Gözlerini yavaşça kendi odasının kapısına çevirdi. "İlacını ve su getirip geleceğim." dedi, genç kız kafasını sallayıp yönünü diğer odaya çevirdi. Ağır adımlarla kendi odasının önünden geçirip diğer kapıya yaklaştı. Derin nefes verip kulpunu indirip içeri girdi.
....
Bir elinde su bir elinde de ilaç vardı genç adamın, odasının önünde durup derin bir nefes verdi. Ne güzeldi odada olduğunun hayali bile. Kapıyı tek defa tıklayıp yavaşça araladı, gözleri yatağa kaydı.
Genç kız yatağa oturup sırtını başlığına dayamış, pikeyi sıkı sıkı tutup bedenine sarmıştı. İki yanağı da al aldı, odaya girdiği anda zihninde ömrünün en eşsiz gecesi yer almıştı. Sadece kalbini değil, bedenini, varlığını teslim ettiği dün gece...
Yüzü kızarıktı, kalbi deli gibi çarpıyordu. Pijamalarına rağmen pikeye sıkıca sarınmıştı. Yüzünde ürkek, heyecan ve çekingen bir ifade vardı, kocasının içeri girdiği hissettiği anda pikeyle gözlerini sıkı sıkı kapattı. Ya karşısına dün gece gibi çıkmışsa? Ya giysileri üzerinde değilse?
Genç adamın yüzünde koca bir gülümseme oluştu, karısı hala oteldeki geceyi hatırladıkça utanıyor, çekiniyordu. Ne tatlı oluyordu bu hali. Yavaşça yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. "Zeynep.." dedi, gözlerini açmasını bekleyerek.
Genç kız alt dudağını ısırıp kafasını hızla iki yana salladı, gözlerini açmaya cesareti yoktu. "Bir tanem.." dedi Aslan, su bardağını ve ilacı yanındaki komodinin üzerine bıraktı. Pikenin ucuna yavaşça dokunup aşağı çekti, gözleri anında karısının gözleriyle buluştu.
Zeynep'in bakışları hızla kocasına döndü, gördüğü ilk şey ise üzerindeki beyaz tişörttü. Düşündüğünün aksine kocasının üzerinde bir tişört ve bir pijama vardı. Alt dudağını yavaşça ısırıp kalbini sakinleştirmeye çalıştı.
"İlacını içmelisin." dedi Aslan, üstüne gitmeyerek. İlacı kapağını açıp bir tanesini avucuna bıraktı. Ağzına bıraktığını gördüğü anda suyu uzattı.
Ayağında terlikler vardı, çıkarıp yatağın ayak ucundan dolandı. Boş köşeye girip kollarını karısına açtı. Zeynep itiraz etmeden hızla yaklaşıp yüzünü göğsüne, kalbine dayadı. Ne güzel kokuyordu bu adam, ne güzel atıyordu kalbi, ne güzel sarıyordu kollarını bedenine.
.....
Alarmın sesiyle araladı iki genç gözlerini, sabahın erken vakitleriydi. Genç adamın okul vaktiydi, yavaşça bakışlarını karısına çevirdi. Kafasının üst kısmına ufak bir öpücük kondurdu. "Uyumaya devam et, daha çok erken."
Yavaşça geriye çekilip ayaklarını yataktan indirdi, hazırlanması gerekiyordu. Yatağın ayak ucundan dolandığı anda odaya aniden kuvvetli bir güneş yansıdı. Kafasını geriye çevirdiğinde karısını gördü, genç kız yataktan çıkıp perdeyi çekmişti. Hava bugün, uzun zamandır ilk defa bu kadar güneşliydi. İlkbaharın yazı getiren etkisi ilk defa böylesine göze çarpıyordu.
"Güneş.." dedi fısıltıyla, ne güzel gözüküyordu dışarısı.
Genç adamın yüzünde tebessüm belirdi, tıpkı odaya yansıyan güneş gibi karısının gözleri ve yüzü parlıyordu. "Hava bugün güzel."
Kafasını onaylar anlamında salladı genç kız, "Evet.." dedi.
Elini ensesine bırakıp ovdu genç adam, bu güzel havada okula gitmek ve onu geride bırakacak olmak zor olacaktı. Yavaşça yanına yaklaşıp ellerini tuttu, "Okula gitmem gerekiyor.." dedi, kısık bir soluk alıp sağ avucuna ufak bir öpücük kondurdu.
"Benimle gelmek ister misin bugün?"
"Ne?" Anlam vermeye çalıştı, okula gelmesini mi istiyordu?
"İki dersimiz beden, diğerlerinde de sıkıldığın an dönersin."
Alt dudağını ısırdı Zeynep, yüzünde ufak bir tebessüm oluştu. "Okula mı?" Diye sordu emin olabilmek adına.
"Evet, çocuklarda seni gördüğünde sevinecek. İster misin?"
Hızla kafasıyla onayladı genç kız, kalbi heyecanla çarpıyordu. Okulu çok seviyordu, hem kocası hem oyun arkadaşları oradaydı, gündüzleri çok sıkılıyordu.
"Hadi hazırlanıp çıkalım." Yaklaşıp alnına ufak bir öpücük kondurdu genç adam, çok daha rahattı. Yeşilin izi korkusuyla ders arasında sürekli pencereyi kontrol etmek, her anda düşünmek zorunda kalmayacaktı.
....
Telefonunu kulağından indirdi Aslan, yanında karısı vardı. Elini sıkıp gözlerini gözlerine çevirdi. "Erdal Amca gidiyormuş." Dedi. Evin dışı da tamamen bitmişti. "Evi tamamladı, yarın bizimle de vedalaşacak."1
Kafasını yavaşça salladı genç kız, sessizce telefonun konuşmasına da istemeden şahit olmuştu. "Annem ve babam teşekkür etmek için gitmeden bir yemek düzenleyecekler."
Adımlarını durdurup karısının gözlerine çevirdi bakışlarını, aklındaki şeyi ona sormadan gerçekleştirmek istemiyordu. "Bizim evde mi yapsak? Sen rahat edeceksen tabii."
Alt dudağını yavaşça ısırdı genç kız, zihninde o adamı son gördüğü an yer aldı. Yağmurun altında çocukları tek tek kucaklayıp döndürüyordu. Kısık bir soluk verdi, artık ondan korkmasına gerek yoktu, iyi ve merhametli biriydi. "Evet.." dedi, Aslan derin nefes alıp gülümsedi. Yarın için hazırlıklara başlamalıydı, ilk kalabalık misafir ağırlayacaklardı.
....
"Zeyno!!" Diye sesler yükseldi sınıfa girdiği anda. Tüm çocuklar sınıfın içerisinde sırasında oturmuştu. Öğretmeni bekledikleri anda oyun arkadaşlarını görmek oldukça heyecanlandırmıştı.
"Zeyno geldi!!" diye sevinçle ayağa kalkıp yanına koşmak istediler, öğretmeni görünce vazgeçmişlerdi.
Aslan elinden sıkı sıkı tutmuştu karısının, bakışlarını önce ellere sonra da öğrencilerine çevirdi. Tümünün gözleri sadece el ele tutşan iki eldeydi, öğretmen ve Zeyno neden böyle el ele tutuşmuştu?
"Çocuklar.." dedi Aslan. Karısının elini sıkıp ona kısa bir bakış attı, heyecanla çocukları izliyordu. "Bileniniz kadar bilmeyeninizde vardır belki. Zeynep'le biz evlendik."
"Ne??" Dedi Bahadır, gözleri delice büyüdü. Duyanlar tebessüm ederken ilk kez öğrenenler ise şaşkınlıkla karşılıyordu.
"Evlendiniz mi öğretmenim?" Diye sordu en ön sırada oturan bir kız çocuğu.
Aslan kafasını olumlu anlamda salladı. "Evet, evlendik. Zeynep artık benim karım."
"Ama düğüne bizi davet etmediniz mi?" Diye sordu merak ve hüzün dolu gözleriyle bir başka çocuk.
"Düğün yapılmadı çocuklar, olursa da elbette hepiniz davetli olacaksınız."
"Düğün olmadan evlenilmez ki." dedi şaşkınlıkla dinleyen çocuklardan biri. Bildiği gördüğü buydu, yetişkinler düğünle evlenirdi.
Gözlerinin dolduğunu hissetti genç kız, düğün kesinlikle istemiyordu. Her gelin gibi ne yanında olacak bir annesi, ne gözlerine veda hüznüyle bakacak bir babası vardı.
"Bu kadar yeterli çocuklar, derse başlamalıyız." Gözlerini karısına çevirdi, çocukların her sorusunda daha fazla üzülmesinden endişe duyuyordu. "Gel.." deyip kendi masasını işaret etti. Genç kız kafasını sallayıp gözlerini sınıfta gezdirdi, en en arkada boş bir sıra vardı, yavaşça oraya yaklaşıp oturdu. Hem kocasını hemde çocukları izleyebilecekti.
....
Yüzünde ufak bir gülümseme belirdi Zeynep'in, kocası eşsiz bir arkadaş, dost ve eş değildi sadece, eşsiz bir öğretmendi de. Elini çenesinin altına, dirseğini de masaya dayamış sessizce izliyordu. Gözlerini ne bir an bile yerine oturmayan, sık sık tahtaya bir şeyler yazan, sürekli bir şeyler anlatmaya çalışan adamdan ayıramıyordu. Kendine ne güzel bir meslek seçmiş, ne güzel bir eğitimci olmuştu.
Çocuklar ders boyunca heyecanla dinliyor, parmaklar her soruda anında hava kalkıyor, mutlulukla cevap veriliyordu. "Ödüllü sorumuz geliyor" dedi Aslan, çocukların gözleri heyecanla parıldadı.
Her gün özellikle bir bilgi sorusu sorar, sınıftan cevap alırsa da hepsine kantinden bir şeyler ısmarlardı. "Dağdaki kaynak kitabındaki üç arkadaşın isimleri nelerdir?"
Çocukların bakışları hızla buluştu, sorgular gözlerle tümü heyecanla Türkçe kitabına yöneldi. Bu kitabı öğretmenleri hem hepsine hediye etmiş hemde geçen günkü derste anlatmıştı. "İsimleri neydi?" Diye sordu Bahadır, karakterlerin ismini tamamen unutmuştu.
"Hatırlamıyorum.." dedi Eray sıkıntıyla, arkadaşlarına döndü, soruya cevap verebilecek hiç kimse yoktu. Hayal kırıklığıyla Türkçe kitapları kapandığında, Aslan arkasını döndü. Gözlerini karısından ayırdığı anda Zeynep fısıltıyla çocuklardan tam önünde oturana çevirdi bakışlarını.
"Aydın, Erkmen ve Hüsam." Dedi fısıltıyla. Çocuğun gözleri delice büyüdü, duyduğu gibi anında hatırlamıştı. "Hatırladım öğretmenim!" Deyip hızla parmağını havaya kaldırdı, tüm çocukların heyecanlı gözleri ona döndü.
"Evet, dinliyorum." Dedi Aslan, genç kız alt dudağını ısırıp geriye çekildi. Sırtını, oyun arkadaşlarına yardım edebilmenin rahatlığıyla sıraya yasladı.
"Üç arkadaşın isimleri, Aydın, Erkmen ve Hüsam." dedi, genç adam tebessüm etti. "Aferin, ödülü hakkettiniz." Aynı anda zilin sesi duyuldu. Çocuklar koşturarak bahçeye ilerlediğinde, genç adam yavaşça karısına yaklaştı.
Kafasını hızla iki yana salladı genç kız, dersler oldukça eğlenceli geçiyordu. "Sevindim.. bahçeye çıkalım mı?" Elini uzattı, genç kız sıkıca tutarak karşılık verdi.
"Ödül... ne?" Diye sordu Zeynep merakla. Çocukların böylesine heyecanlandıran şeyi merak ediyordu. Aslan tebessüm etti, sınıftan el ele çıkıyorlardı.
"Çikolata." Dedi, Zeynep tebessüm etti.
"Kazandılar."
"Evet.." dedi Aslan, elini delice sıktı. Bakışlarını yavaşça çevirdi. "Sayende." diye ekledi. Genç kızın gözleri büyüdü, ne sessiz söylemişti halbuki, nasıl duymuştu kocası onu.
"Kitabı nereden biliyorsun?" Diye sordu genç adam merakla. Genç kız kafasını yavaşça yere eğdi. "Eray.." dedi fısıltıyla. Semtin çocukları ellerine geçen her kitabı okuduktan sonra okuyabilmesi için ona getiriyordu. Böylece oyun arkadaşları da her daim sohbetlerine katılabiliyor, kitaplara yabancı kalmıyordu.
"Başka hangi kitapları biliyorsun?"
"Hepsini.."
"Ne?" Dedi Aslan şaşkınlıkla. Yüzünde tebessüm belirdi. "Çocuklara aldığım her kitabı sende mi okudun?"
Kafasıyla onayladı genç kız, "Diğer öğretmenlerin aldığını da." Dedi fısıltıyla. Kitap okumak onun için en büyük kaçışlardan biriydi. Elini sıktı Aslan, bundan sonra aldığı her kitap bir adet fazla olacaktı.
"Ödül.. vermeyecek misin çocuklara?" diye sordu genç kız, yüzünde endişe vardı. Soruyu söylediği işin çocuklar ödülü kaybetmiş miydi?
Genç adam suluda tuttuğu eline ufak bir öpücük kondurdu. "Vereceğim elbette."
Gülümsedi anında genç kız, eşsiz bir adamdı kesinlikle.
"Çikolataları kantinden alalım şimdi."
"Ben..." dedi Zeynep, gözlerini genç adamın gözlerine çevirdi. "Çocukların yanına gidebilir miyim?"
"Elbette, bende çikolataları alıp yanınıza gelirim."
Kafasıyla onaylayıp elini yavaşça geriye çekti Zeynep, arkasını dönüp bahçeye ilerledi. Binadan çıktığı anda çocukların gözleri ona kaydı, "Zeyno!!" Diye haykırdı tümü. Minnet dolu heyecanla çevresini bir çember esasında saniyeler içerisinde sarmışlardı.
"Sen öğretmenimizin karısı mı oldun gerçekten Zeyno?" Diye sordu Bahadır, yüzünde şaşkın bir ifade vardı hala.
Genç kızın bakışı yavaşça ona döndü, yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. "Evet.." dedi fısıltıyla. O gerçekten de semte ansızın gelen yabancı bir öğretmenin karısı olmuştu.
"Aynı evde mi yaşıyorsunuz?" Diye ekledi anında başka bir çocuk, diğerlerinde olduğu gibi onunda yüzünde şaşkınlık vardı. Oyun arkadaşları gerçekten de diğer yetişkinler gibi evlenmiş miydi?1
"Evet.." dedi genç kız, yanakları anında kızardı. Zihninde sadece iki gece öncesi yer aldı. Gözlerini küçük çocuklardan yavaşça ayırdı.
"Öğretmenimizi seviyor musun Zeyno?"
"Ne?" Dedi genç kız, köşedeki çocuk hızla ayağa kalkıp önüne geçti. Her soru başka soruyu merakla getiriyordu.
"Birbirini seven insanlar evlenir Zeyno."
"Sen de öğretmeni seviyor musun?"
Alt dudağını yavaşça ısırdı, gözleri delicesine parlıyordu. Bakışlarını yere eğip iki elinin parmaklarını birbirine sertçe geçirdi. "E..." deyip sustu. Cesaretini toplamaya çalışarak soluklandı. "Evet.."
Çocukların anında yüzünde gülümseme belirdi, gözlerinde koca heyecan belirmişti. "Zeyno sizin bebeğinizde olacak mı?"
Genç kızın gözleri ona döndü, yüzü anında asıldı. Ellerini yavaşça birbirinden ayırıp kısık bir soluk aldı.
"Hayır.. Bebek yok, olmayacak."
Çocukların yüzünde şaşkınlık belirdi, evlendiklerinde her çiftin bebeği olurdu.
"Evlenen büyüklerin bebekleri olur Zeyno."
Genç kızın gözleri büyüdü, "Ne?"
"Evlendikten sonra herkesin bebeği olur."
Kafasını hızla iki yana salladı genç kız, "Hayır.." dedi dolu gözleriyle. Bir bebeği kesinlikle olmamalı, kesinlikle bir anne olmamalıydı.
"Olmaz.. olmayacak." Elleri yavaşça titremeye başladı. Evlendiği için gerçekten de bir bebeği olmak zorunda mıydı? Kalbi delice çarpmaya başladı, hızla arkasını döndü. Ne anne olmayı ne bir benek dünyaya getirmeye cesareti yoktu. O da tıpkı annesi gibi dondurma almaya götürül terk edebilirdi? Gözleri dolu doluydu, bedeni delice titriyordu.
"Gitmeliyim.." dedi, bir an önce gitmeli ve ninesine sığınmalıydı. Bebeği kesinlikle olmamalıydı, yanakları yaşla doldu. Arkasını döndüğü gibi bahçeden hızlı adımlarla çıktı.1
.....
"Zeyno.." dedi Okan, elinde ufak valizi vardı. Tutacaklarını sıkı sıkı tutmuştu. Günler sonra semte veda ediyor, büyüdüğü şehre dönüyordu. Burası daha fazla zevk vermiyordu.
Genç kızın ürkek ve dolu gözleri ona döndü, bir an önce ninesini görmek istiyordu, bu adamın sesi bile ürkütücüydü. Bakışlarını hızla gözlerinden ayırdı, gözlerinde bile kalbine endişe veren bir karaltı vardı.
Hızlı adımlarla yanına yaklaştı Okan, derin nefes aldı. Gözleri önce ayaklarına kaydı, bu kızı ilk defa çorap ve ayakkabı ile görüyordu. Yüzüne döndü gözleri, öncesinden çok farklıydı. Soluk teni kalbindeki sızıya rağmen biraz da olsa kendine gelebilmişti.
Bir öğretmen semte gelmiş, kimsenin yapamadığını yapıp semtin aklı yerinde olmayan kızına önce arkadaş, dost sonra da eş olmuştu.
"Evlendin demek..." dedi fısıltıyla. Küçümseyici bakışlarını yavaşça üzerinde gezdirdi. Kim niye böyle bir kızı eş olarak seçer ki?1
Kaşları çatıldı, öğretmen de deli olmalıydı. Bu kızı nasıl eş olarak seçerdi. "Zeyno evlilik birbirini seven iki insanın arasında gerçekleşir." derin bir nefes verdi. "Sen.." dedi, sustu. Gözlerini çevrede gezdirdi, yapayalnızlardı. Canını yakmak, gitmeden son darbeyi vurmak için büyük fırsattı.1
Yavaşça yakınına yanaşıp dudaklarını kulağına yaklaştırdı, "Sen sevmek nedir bilmezsin." Sessizdi genç kız, bu adamın yakın durdurduğu her anda bedeni, dili, kalbi buz kesiliyor, tepkisizleşiyordu. "Öğretmenin de seni sevdiğini düşünmüyorsundur değil mi?"
Genç kızın gözleri hızla kalktı, gözleriyle buluşturdu bakışlarını. Ne demek istiyordu bu adam. "Merhamet duygusu çok olan biri sanırım. Sana acıdığı için destek olmaya çalışıyor." Gözleri anında doldu genç kızın, bu doğru olabilir miydi? Öğretmenin ona gösterdiği sevgi, ilgi sadece merhametinden miydi? Kafasını zorlukla iki yana sallamaya çalıştı, bu doğru olamazdı. Öğretmen onu sevdiğini defalarca dile getirmişti.1
"Hayır.." dedi fısıltıyla itiraz edercesine.
Okan'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. Zaferine ulaşıyordu, onu ikna etmek hiç zor değildi. "Düşün Zeyno.. normal eşlerin yapabildiği neyi yapabiliyorsun? Ona ne verebiliyorsun? Bir çocuğa anne bile olamazsın."1
Alt dudağını yavaşça ısırdı genç kız, kocasına evde bile pek desteği yoktu. Her daim destek olan, ilgi gösteren o'ydu. Ne zaman onunla ilgilenmiş, ne zaman halini hatrını sormuş ve ne zaman gerçek bir eş olabilmişti. Bu adam gerçekten de doğruyu söylüyordu. Öğretmenin tek duygusu acıma olmalıydı. Anne özlemi çeken, yokluğu ile baş etmeye çalışan kimsesiz bir kıza acıma.. Gerçek eş olamayan birine aşk, sevgi değil.
Yanaklarına yavaşça birer damla yaşın süzüldüğünü hissetti, elinin tersiyle hızla sildi. "Seni ailen bile sevmedi ki Zeyno, hatta annen nefret ettiği için terk etti. Şimdi yabancı bir adamın seveceğine mi inandın?" Yanakları ardı arkası kesilmeden süzülen yaşlarla yeniden ıslandı.1
Sevilmemeye mahkumdu, annesi onu daha minicik bir çocukken acımasızca bırakıp gitmişti. Babası var mıydı, emin bile değildi. Belki o da annesi gibi onu hiç sevmemiş, terk edilişini hiç umursamamış, bir an bile yokluğunu hissedip aramamıştı. Şimdi nasıl inanır, nasıl kanardı sevileceğine, sevildiğine.
Yavaşça geriye bir adım atmaya çalıştı, sendeledi. Elini yavaşça kenardaki duvara uzatıp tutunmaya çalıştı. Zorlukla gözlerini adamın gözlerinden ayırıp arkasını döndü. Zoraki adımlarla yürüyordu, nereye gidecek, ne yapacak, kime sığınacak, kime içindeki fırtınaları haykıracaktı.
Neden sevilmiyordu ki? Çok mu yaramaz bir çocuktu? Anne babasını çok mu yoruyordu? İstenmeyen bir evlat mıydı? Dünyaya varlığı fazla mı geliyordu? Ölmesini istemişler miydi?
Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, belki öğretmen de onu iyileştiğini gördüğü anda terk edecek, acıma duygusu son bulacaktı. Yine bir başına, koca dünyada kimsesiz kalacaktı. Yine tek sığınağı minik kedisi boncuk olacaktı, o hiç terk etmez, bırakmazdı.
Adımlarını yavaşça hızlandırdı, kalbi titriyordu. İlk defa böylesine bir his vardı bedeninde, kalbinde. Sonsuz inandığı, güvende hissettiği o evde bir daha kalmamalı, öğretmenin yanında olmamalıydı. Acınmak değildi isteği, sevgiye muhtaçtı eksik kalbi..1
....
Okan'ın son darbesine ne diyorsunuz? Zeyno'muzun kalbini yine derinden sarsıp yıkmayı başardı.1
....
Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
14.93k Okunma |
2.23k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |