44. Bölüm

36.Bölüm: Sensiz

Melek Şahin
mlkshnn

Neden sevilmiyordu ki? Çok mu yaramaz bir çocuktu? Anne babasını çok mu yoruyordu? İstenmeyen bir evlat mıydı? Dünyaya varlığı fazla mı geliyordu? Ölmesini istemişler miydi?

Elinin tersiyle yanağını silmeye çalıştı, belki öğretmen de onu iyileştiğini gördüğü anda terk edecek, acıma duygusu son bulacaktı. Yine bir başına, koca dünyada kimsesiz kalacaktı. Yine tek sığınağı minik kedisi boncuk olacaktı, o hiç terk etmez, bırakmazdı.

Adımlarını yavaşça hızlandırdı, kalbi titriyordu. İlk defa böylesine bir his vardı bedeninde, kalbinde. Sonsuz inandığı, güvende hissettiği o evde bir daha kalmamalı, öğretmenin yanında olmamalıydı. Acınmak değildi isteği, sevgiye muhtaçtı eksik kalbi..

....
"Zeynep.." dedi Aslan, elinde bir koli çikolata tutuyordu. Gözlerini attığı her adımda bahçede dikkatle gezdirdi, oyun oynayan öğrencilerine rağmen karısı görünürlerde yoktu. Yaklaştığı anda tüm çocuklar etrafında çember oluşturdu, heyecanla çikolata almaya çalışırlarken genç adam gözlerini onlara çevirdi. "Zeynep nerede?" diye sordu merakla.
Bahadır'ın gözleri öğretmenine döndü, çikolata paketini açmaya çalışıyordu.

"Gitti Öğretmenim."
"Ne? Nereye?"
Küçük çocuk kafasını olumsuz anlamda salladı, "Bilmiyorum, gitmeliyim dedi ve bahçeden çıktı."
Kısık bir soluk verdi genç adam, yüzünde endişe belirdi. Nereye gitmiş olabilirdi? Kolundaki saate baktı, hala dersin bitmesine 2 saati vardı, öğrencilerini böylece bırakıp çıkması mümkün değildi. "Tamam" çikolatalı tek tek dağıtıp geriye çekildi, endişe etmemeliydi, okuldan sıkılıp dışarı çıkmış olabilirdi. Kötü düşünmemeliydi.
....1

Hızlı adımlarla yürüyordu Zeynep, gözleri dolu, yanakları ıslaktı. Kalbi delice çarpıyordu, bedenine koca bir sarsılma hakimdi. Şimdiye değin düşündüğü, iyileşmeye tutunmaya çalıştığı gerçek bir yanılsamaydı. Öğretmen ona sadece acıyıp merhamet ediyordu. Sevgi, aşk değildi bu. Sadece kimsesiz bir kıza iyileşmesi için destek olmaya çalışıyordu.

Bacaklarının titrediğini hissedip adımlarını yavaşça durdurdu, elinin tersiyle yanaklarını silmeye çalıştı. Neden, neden kimse onu sevmiyordu? Neden bağlandığı, umut beslediği anlarda yalnız bırakılmaya mahkumdu? Ne yapıyordu ki insanlara? Canları mı yakıyordu, bir karıncayı bile incitemezken. Varlığı mı fazla geliyordu, kendi halinde yaşamaya çalışırken.
Elini yavaşça kalbinin üzerine dayadı, bilmediği bu his tüm bedenini etkisi altına alıp alevlerin içerisinde koyuyordu. Bu nasıl bir şeydi? Neden bu kadar zorluyordu onu, neden bu kadar titretiyordu varlığını?

Derin nefes alıp toparlanmaya çalıştı, beklediği her anda kendini daha kötü hissediyordu. Bir an önce Boncuk'u bulmayı, kollarına alıp sığınmalıydı. Zoraki adımlarını yeniden hareket ettirmeye çalışarak bir üst sokağa girdi. Gözleri evine kaydı, semtin en büyüğü ve en güzeliydi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes verip bahçenin önünde durdu. Minik kedisi bahçedeki kulübede olmalıydı. Titreyen elini cebine bırakıp anahtarını çıkardı.

Bahçeye attığı ilk adımda gözlerini sadece kulübeye çevirdi, eve bakmamalı, kalbindeki sızıyı derinleştirmemeliydi. Hızlı adımlarla kulübenin önünde eğildi, "Boncuk" ellerini yavaşça uzattı, sesini duyduğu anda dışarı çıkıp kollarına gelecekti.

"Boncuk.." dedi tekrarla, elleri boş kaldı. Şaşkınlıkla kafasını eğip içeriye bakmaya başladı, boştu. Minik kedisi ilk defa kulübesinde değildi. Hızla ayağa kalkmaya çalışıp gözlerini bahçede gezdirdi, yoktu. Gözleri dolu dolu oldu, adım atmak oldukça zordu. Sığınacağı minik kedisi de yoktu, yapayalnızdı bundan sonra.
Kalbi deli gibi çarparken elini sağ tarafındaki duvara bırakıp ayakta durmaya çalıştı. Tek adım bile atacak gücü yoktu artık, yavaşça yere çömelip oturdu.
....

Hızlı adımlarla yürüyordu Aslan, ders bittiği gibi apar topar çıkmıştı. Karısını bir an önce bulmalı, iyi olduğunu kendi gözleriyle görmeliydi. Adımlarını sokağın başında durdurdu, karısı tam karşısındaydı. Evin önündeki ağacın altında, kaldırımın kenarında oturuyordu. Kafasını yere eğmiş, elindeki taşı sıkı sıkı tutmuş yere şekiller çiziyordu.

"Zeynep.." derin bir nefes verdi, iyi gözüküyordu. Tek adım attığı gibi durdu, gözleri eline kaydı, taşı tutan parmakları tir tir titriyordu. "Zeynep!" dedi endişeyle. Adımlarını hızlandırıp yaklaştı, önünde durdu, genç kız farkına bile varmadı, zihni, kalbi bambaşka bir yerde geziniyordu.

Yüzü asıldı Aslan'ın, karısı son zamanlarda hiç böylesine dalmıyordu, dikkatini yanına yaklaşan kişilere de seslere de anında verebiliyordu. Bir şeyler mi olmuştu?

Derin bir soluk verip yavaşça geriye çekilerek yanına oturdu sessizce.
Gözlerini çevrede gezdirip bulduğu ufak bir taşı eline aldı, dikkatle elinin olduğu yerde sonsuzluk çizmeye çalıştığı anda genç kızın tıpkı ilk günlerde olduğu gibi bakışı ve dikkati önce taşa, sonra taşı tutan ele kaydı. Gözlerini yavaşça kaldırdığı anda bakışları kocasının gözleriyle buluştu, kalbinin delice çarptığını hissedip elini yavaşça geriye çekti, taş elinden düştü.

Yanaklarına usulca yaşlar süzüldü, genç adamın yüzü asıldı, kalbinin orta yerine koca bir sızı hakim oldu, neydi karısının gözyaşlarının sebebi, kimler üzmüş, kırmıştı böylesine. Elini yavaşça kaldırıp baş parmağıyla dikkatle yanağını sildi.

Güçsüz bir soluk alıp yavaşça geriye çekildi Zeynep, gücünü toplamaya gayret ederek ayağa kalktı. Arkasını zorlukla döndüğü anda Aslan şaşkınlıkla kolundan tuttu. "Ne oldu?" diye sordu. Genç kız gözlerine bakmamaya büyük gayret ederek bakışlarını kolunu tutan ele yavaşça çevirdiğinde, genç adam hızla elini geriye çekti, onu korkutmayı kesinlikle istemiyordu.

"Bir şey mi oldu?" diye ekledi genç adam, şaşkındı. Yanına yaklaşmaya çalıştı, genç kız bir adım hızla geriye gitti.
"Zeynep.." dedi, gözleri dolu dolu oldu, karısı neden ondan kaçıyordu. Gözlerine çevirdi bakışları, tıpkı ilk zamanlardaki gibi korku ve endişe vardı. "Bir tanem.." yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. "Ne olduğunu bilmek istiyorum, neden benden kaçıyorsun?" yeniden yaklaşmak adına bir adım attı, Zeynep hızla iki adım geriye gitti.

"Yapma.." dedi Aslan, karısının geriye attığı her adımında kalbinde derin bir sızı yer alıyordu.

"Gelme.." dedi Zeynep fısıltıyla, yanakları anında yaşla doldu. Ona yaklaşmasına izin veremezdi, o da çok yakında onu terk edip bir başına bırakacaktı. Varlığına, nefesine, sesine daha fazla alışmamalıydı. Yokluğu ile sınandığı o gün, canı çok yanmayacak, çok özlemeyecekti.1

Yavaşça arkasını döndü, genç adam durdu. Adımlarını attığını gördüğü anda yavaşça karşılık verip takip etmeye başladı. Böyle gitmesine, bırakmasına müsaade edemezdi. Bir şeyler olmuş, onu derinden sarsmıştı. Bulacak, yeniden kollarına sığınmasını sağlayacaktı.

....
Ağır adımlarını ninesinin kapısında durdurdu Zeynep, tüm semti gezmiş ayakları onu buraya getirmişti. Ne gidecek ne sığınacak başka yeri vardı. Derin nefes verip arkasını döndüğünde gözleri genç adamın gözlerine kaydı, yüzünde şaşkınlık belirdi. Bunca zaman sessizce takip mi etmişti? Hiç farkında değildi.

Gözlerini zorlukla bağımlısı olduğu bir çift bakıştan ayırıp elini kapıya bıraktı. "Nine.." dedi, girmeye, yeniden Okan'la karşılaşmaya delice korkuyordu. Önce ninesini görmeli, sonra da içeri girmeliydi. Elini yavaşça zile bıraktığı anda Aslan'ın sesini duydu.

"Eve.." dedi genç adam, gözleri dolu doluydu. Karısının sessizliği, yaş dolu gözleri, dile gelmeyen kelimeleri kalbini sızlatıyordu. "Gelmeyecek misin?"

Kafasını yavaşça iki yana salladı genç kız, o eve bir daha nasıl girebilir, nasıl terk edileceğini bile bile yanında kalabilirdi? Elini yavaşça yeniden zile bıraktığı anda ninesini gördü. "Nine.." dedi rahatlayarak. Yanağına süzülen yaşı yavaşça silip kapıyı açtığını gördüğü anda bahçeye koşar adımlarla girdi. Bir an önce genç adamdan uzaklaşmalı, odasına girip yatağına atmalıydı bedenini.

"Zeynep!" Diye seslendi, genç kız iki elini kulaklarına bastırıp eve girdi.

"Ne oldu oğlum?" Diye sordu yaşlı kadın, şaşkındı, gözlerini ona yavaşça çevirdi. "Bilmiyorum Esma Nine. Bir anda benden kaçmaya başladı."
"Farkında olmadan bir şey mi yaptın?"

Kafasını iki yana salladı genç adam, öylesine dikkat ediyordu ki bilmeden bile olsa onu üzecek, kıracak bir şey yapması mümkün değildi. "Hayır.." kısık bir soluk verdi. İçeri girip karşısına geçip konuşmak istedi, tek adım durdu. Zorlayıp korkutmamalıydı, tedaviyi kötü etkileyebilirdi.

"Sorunu bilmek istiyorum Esma Nine, böyle bırakamam. Sen öğrenip bana haber verebilir misin?"
"Tabii ki oğlum. Bugün yanımda kalıp iyice kafasını toplasın."

Kafasıyla onayladı Aslan, çaresiz bir soluk verdi. Nasıl geçecekti onsuz gece, nasıl girebilecekti o eve. Elini ensesine bırakıp sertçe ovdu. Aklını, kalbini geride bırakıp isteksizce arkasını döndü.

"İlaç.." dedi hızla, "İlacı burada var mı?"
Kafasıyla onayladı yaşlı kadın, yedek bir palet ilacı yanında tutuyordu.
....

Odanın kapısında durdu Esma Nine, derin bir nefes verip elini yavaşça vurdu. "Kızım.." dedi, kulpunu indirdi. Gözleri açtığı anda kızına kaydı, genç kız yatağın kenarında oturuyordu. Bakışlarına koca bir endişe hakimdi, bir an bile olsa Okan'ın geldiğini düşünmüştü.

Ağır adımlarla yanına yaklaştı yaşlı kadın, ilaç kutusunu ve bir bardak su komodinin üzerine bıraktı, genç kız umursamadı. Bir daha ilacı da almayacak, hastaneye de gitmeyecekti.

Yaşlı kadın yatağın kenarına, tam kızının yanına oturdu. "Odanı özledin mi?" diye sordu. Bir şeyler söyletmekti tek çabası. Genç kızın gözleri bitkin, yüzü solgundu. Kalbinde koca bir sızı vardı, bu gece çok çok uzun olacaktı.

Kafasını yere eğip parmaklarını birbirine sertçe geçirdi. Tek kelime etmeye gücü yoktu, yavaşça yana doğru eğilip kafasını ninesinin dizine dayadı. "Çok.. uykum var nine." Gözlerini yavaşça kapadı, bir an önce uyumalı, uyandığı anda da her şeyin bir kabus olduğunu görmeliydi.
....

Gözlerini hızla araladı Zeynep, gecenin bir vaktiydi. Kalbinde büyük bir boşluk vardı, ne burnunu dayayıp rahatladığı göğüs, ne gözlerini sıkı sıkı kapatıp sığındığı beden vardı. Yalnızdı, tıpkı yıllardır olduğu gibi yine bir başınaydı. Yine kabus gördüğü anda çare beklediği tek şey ufak bir taştı.

Derin derin nefes alıp ayağa kalktı, odaya sığmak zor geliyordu. Gözleri dolu doluydu, ağır adımlarla karanlıklar içerisinde odadan çıktı. Salona tek adım atıp durdu, gözleri ve kalbi tek bir kişiyi arıyordu. Yanında olmak, göğsüne sığınmak ne güzel hissettiriyordu.

Gözleri dolu dolu oldu, ne çok özlemişti. Ne yapacaktı, nasıl alışacaktı yokluğuna. Elini yavaşça kalbinin üzerine bırakıp arkasını döndüğünde kulağına minik kedinin sesi ulaştı. "Boncuk..." dedi, ayağının önünde belirdi, yavaşça öne doğru eğilip kucağına aldı.

Tek sığınağı, dert ortağıydı. Kollarının arasında sıkı sıkı sarıp odasına döndü. Yatağının kenarında oturdu, elini dizinin üzerine bıraktığı kedinin üzerinde gezdirdirirken kalbinde koca bir sızı yer aldı.

Kısık bir soluk verip gözlerini Boncuk'a çevirdi. "Boncuk.." dedi fısıltıyla. Ses tonu titrek ve endişeliydi. Boştaki elini yavaşça kalbinin üzerine bıraktı, "Burası.." dinmek bilmeyen sızı bedenini oldukça zorluyordu. "Niye böyle?"

Yanağına ufak bir damla yaş ansızın süzüldü, o evi de öğretmeni de delice özlemişti. "Neden.." dedi ilk defa. Sitemi ilk defa hayataydı, neden hep sevdiklerinden ayrı olmak zorundaydı, neden ömrünü onlarla geçiremiyordu.

....

"Zeynep!" Dedi Aslan bir haykırışla. Gözlerini hızla araladı, koca salondaki bir koltuğun üzerinde ufak bir uykuya dalmış, bir kabusla hızla kendine gelmişti. Karısı karanlıklar içerisinde bir başına yürüyor, kendinden geçmişçesine bir yeşili takip ediyordu. Genç adam defalarca seslense de Zeynep duymadan ilerliyordu. Bir caddedeydiler, kornalar sabırsızca onun için çalıyor, o hiç umursamadan takip ediyordu.

"Zeynep..." dedi yeniden. Gözlerini çevresinde gezdirdi, evinin salonundaydı. Kalbini saran koca bir his vardı, karısının evdeki yokluğuydu sebebi. Kim bilir ne yapıyordu şu anda? Uyumuş muydu? Bir kabus yine uykusunu mu bölmüştü?

Yavaşça ayağa kalktı, yerinde durmak bile oldukça zor geliyordu. Mutfağa ağır adımlarla geçip bir bardak su doldurdu, dili damağı kurumuştu. Bir yudum içip arkasını döndü. Koca ev üstüne üstüne geliyor, bir kabus gibi çöküyordu.

Gözleri merdivene kaydı, korkuluklarını tek eliyle tutup ağır adımlarla basamakları tırmandı. İkinci kata geldiği gibi ayakları onu ilk kapının önünde durdurdu. Karısı için özellikle ayırdığı odaydı. Ufak bir soluk verip elini kulpuna bırakıp indirdi.

Anında bakışları içeriye kaydı, tamamen boştu. Belki.. içeride geceyi geçirmesini sağlayacak, evi yaşanılır kılacak bir şeyler vardı. Ağır adımlarını yatağın önünde durdurup yavaşça oturdu. Gözlerini dikkatle içeride gezdirdi, her şey yerli yerinde ve oldukça düzenliydi. Karısı burada pek kalmamıştı.

Derin bir nefes verdi, gözleri yatağın baş ucundaki komodine kaydı. İki çekmeceden oluşuyordu, en üstteki çok ufak da olsa aralıktı. Elini yavaşça uzatıp çektiğinde bakışlarına bir tahta kalem ve ufak bir kağıt parçası kaydı.

Merakla kağıdı eline aldığı anda gördüğü görüntü yüzünde koca bir şaşkınlık oluşturdu. Oldukça profesyonelce bir resim çizilmişti. Bir adam resmiydi. Omzuna evrak çantasının askısı asılı, ayaklarında kısa bir çift bot ve üzerinde fermuarı tamamen açık bir ceket olan biriydi.

"Bu..." dedi, yavaşça elini ufak resmin üzerinde gezdirdi. Bu adam, o'ydu. Ders kitaplarını bıraktığı çantası okula gittiği her daim omzuna asılı olur, ayaklarında bir çift kısa bot bulunur ve ceketinin önünü asla kapatmazdı.

"Zeynep.." dedi, yanağına istemsizce bir damla yaş süzüldü. Bunu karısı mı çizmişti? Yapabiliyor muydu böyle bir çizimi? Geçmişine, annesine ve tedavisine öylesine odaklanmıştı ki ne sevdiği şeyleri sormuş, ne dikkat edebilmişti?1

Gözlerini kapatıp kağıdı avucunda delice sıktı. Hızla ayağa kalktı, daha fazla duramıyordu. Bir an önce gidip onu görmeli, eve dönmeye ikna etmeliydi. Bir gecesi daha onsuz geçemezdi.

.....

Adımlarını sokağın başında durdurdu Aslan, gözleri yaşlı kadının evine kaydı. Sokak lambasının ışığına rağmen evin tüm ışıkları tamamen kapalıydı. Derin bir nefes aldı, uyuyor olmalıydı. Uyandırıp rahatsız etmemeli, sabah erken vakitlerde gelip konuşmalıydı.

Derin bir nefes verip adımlarını caddeye çevirdi, eve dönemezdi, onsuz bir kabustan farkı yoktu. En iyisi bu gece otele, anne babasının yanına gitmeli, sabah erken vakitlerde de soluğu karısının yanında almalıydı.

.....

Günün ilk ışıklarıydı, Güler Hanım erken vakitlere rağmen uyanmıştı. Bugün misafirleri olacaktı, oğlunun evine gidip hazırlıklara yardım etmeliydi. Odanın kapısını aralayıp salona geçtiği anda adımları durdu. "Oğlum.." dedi şaşkınlıkla.

Salonun orta yerindeki bir koltuğa kıvrılmış uyuyordu Aslan, avucunda sıkı sıkı küçük kağıdı tutuyordu. Gece geldiği gibi bedenini bir köşeye atmış, sabaha değin anca uykuya dalabilmişti.

Annesi yavaşça yanına yaklaştığında, Ahmet Bey de yaklaştı. Şaşkınlıkla bakışları buluştu. "Neden burada?" diye sordu babası merakla.

Güler Hanım uyandırmamaya gayret ederek önüne eğildi. Elini yavaşça yanağına bıraktı, endişe doluydu. "Ne zaman geldi?" diye sordu. "Bilmiyorum.." bir şey olmuş olmalıydı. Oğlu çok sevdiği evini ve karısını bırakıp burada geceyi geçirmezdi. "Zeynep nerede?" Diye sordu endişeyle cevapsız sorularına rağmen annesi. Kısık bir soluk verdi, "Evde tek bırakmış olamaz." Diye ekledi.

Ahmet Bey gözlerini eşine çevirdi, "Tartışmış olabilirler mi?"
"İkisi de tartışacak kişiler değiller, başka bir şey var kesinlikle." Yavaşça doğrulup ayağa kalktı. Dolaba yaklaşıp ince bir pike getirdi, yavaşça üstüne örttüğü anda genç adam hızla uykulu gözlerini araladı.

"Anne.. baba.." deyip kendine gelmeye çalıştı Aslan, uykusuzluktan gözleri açılmıyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştı, annesi yanına oturdu. "Ne zaman geldin oğlum? Ve en önemlisi Zeynep nerede?"

Kafasını eğip ensesini sertçe ovdu genç adam, bakışlarını yere eğdi. "Evde duramadım." Anne babasının bakışı merakla buluştu.
"Zeynep nerede?"

Kafasını yavaşça olumsuz anlamda salladı, "Esma Nine de kalmak istedi."
"Neden?"
"Bilmiyorum.. Her şey çok güzeldi, hem tedavi hem de evlilik ama bir anda her şey değişti. Benden kaçıyor, gözlerime bakmıyor."

Güler Hanım'ın yüzünde koca bir şaşkınlık belirdi, "İstemeden üzecek, kıracak veya korkutacak bir şey mi yaptın oğlum?"

Genç adamın gözleri annesine döndü, "Yapmadım.." kısık bir soluk verdi. "Yapmam. Tek kelimesi için üstüne titriyorum ama yine bir şeyler ters gidiyor."

Gözlerini kapatıp açtı, avucunu delice sıktı. Annesinin gözleri kağıda kaydı, merakla oğluna döndü. "O nedir?" Yavaşça yaklaştırıp anne babasının bakışları altında avucunu açtı, ikisinin de gözleri resime kaydı.

"Bu nedir oğlum?"
"Zeynep'in dolabında buldum anne."

Güler Hanım hızla eline alıp dikkatini o yöne verdi, dikkatle inceledi. "Bu.. sen misin?" Kafasıyla onayladı Aslan, "Zeynep çizmiş galiba anne."
"Ne?" dedi annesi şaşkınlıkla. "Bu.. gerçek mi?"

Kafasıyla onayladı genç adam, gözleri dolu doluydu. "Evet anne, bilmediğimiz eşsiz bir yeteneği var belki de."
"Bu muhteşem! İyi bir eğitimle çok güzel şeyler başarabilir."

Derin nefes verdi Aslan, "Anne.." dedi fısıltıyla. "Ben onu çok özledim." Diye ekledi. Güler Hanım gözlerinin dolduğunu hissetti, derin nefes alıp metanetini korumaya gayret etti. Elini oğlunun elinin üzerine bıraktı. "Ben konuşmaya çalışacağım, endişe etme."
"Ya dönmezse bir daha?" diye sordu endişeyle. Ya karısı ilk günlerdeki gibi yine ondan kaçmaya, yanına yaklaşmamaya gayret ederse?

Yüzünde gerçeklik barındırmayan bir tebessüm oluşturdu, oğlunu biraz da olsa endişesine rağmen rahatlatmalıydı. "Dönecek... Zeynep de seni çok seviyor."
"O mu söyledi?" Diye sordu heyecanla, bir defa bile karısından iki kelimeyi duyamamıştı. "Sana hayran hayran bakan gözleri varken söylemesine gerek var mı oğlum?"

Tebessüm etti Aslan, karısı dile getirmese de onu çok seviyordu. Her gece koynuna sokuluyor, kalbini kalbine bırakıyor, burnunu göğsüne dayayıp uykuya dalıyordu.
.....

Elinde taş vardı Zeynep'in, sabahın erken vaktinde soluğu kapının önündeki kaldırımda almıştı. Kafasını yere eğmiş, yavaşça sonsuzluk çiziyordu. Dalgın, huzursuz ve uykusuzdu. Gece oldukça uzun geçmiş, sabaha değin uykusu bölünmüştü.

Kalbi sızım sızımdı, günler sonra ilk defa kocasından ayrı bir gece geçirmişti. Gözleri doluydu, onsuzluk çok zordu, baş etmek çok zorlayacaktı.

Yavaşça bir soluk aldı, kulağına bir ses ulaştı. "Zeynep.." gözlerini yavaşça kaldırıp o yöne çevirdi, bakışları Emine Hanım'ın gözleriyle buluştu. Yan komşu bir adım ilerisindeydi, yüzünde ufak bir tebessüm vardı.

Ağır adımlarla yaklaşıp yanına oturdu kadın, derin bir nefes verip gözlerini zorlukla gözlerinden ayırdı. "Hoş geldin..." dedi fısıltıyla. Günler sonra ninesinin evine dönmüştü.

Zeynep'in gözleri ona döndü, onun bir çift bakışıyla buluştu. Gözleri hep solgun, yüzü hep durgundu. Tıpkı onun gibi kelimeleri oldukça kısıtlıydı. Semte 6 yıl önce apar topar taşınmasına rağmen tek arkadaşı, tek komşusu yoktu. Evden hiç çıkmaz, her daim pencereden veya bahçeden dışarıyı izlerdi.

Ufak bir soluk aldı genç kız, bedenini saran bir his kalbini sızlatıyordu. Bakışlarını ayırmak, taşına yoğunlaşmak istedi, yapamadı. Ayırmaya gayret ettiği gözleri usulca boynuna kaydı. Triko ince kazağının köşesinde ucu gözüküyordu.

Titreyen elini yavaşça uzattı, delice bir merak tüm yetilerini ele aldı. Önce işaret parmağı sonra da tüm parmakları sırasıyla kadının boynuna gitti, kolyenin zincirini yavaşça avucunda tuttuğu anda zihninde bir an yer aldı.

'Küçük bir kız çocuğu... Farklı farklı yaşlarda, hep aynı sahnedeydi. Bir kadının kucağında oturuyor veya yatıyordu. Gözlerini kadının gözlerinden hiç ayırmadan avucunun arasında boynundaki kolyeyi sıkıca tutuyordu. Kadın bir koluyla onu sıkıca tutarken, hayranlıkla yüzünü izliyordu."1

....

Oy ve yorumları eksik etmeyelim 💚

 

Bölüm : 15.12.2024 09:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...