Derin nefes verdi Güler Hanım, cesaretini toplamaya çalıştı. Az önce arkadaşıyla yaptığı bir görüşme aklını almıştı. "Hemen yanına dönmen gerek, hemen!"
"Ne? Neden anne?"
Kadının gözlerinden usulca yaşlar süzülmeye başladı. Apar topar dışarı çıkmış, arabasını delice arıyordu. "Berrin Zeynep'in sağlıklı düşünecek durumda olmadığını, yalnız kalmamasını çünkü kendine her an zarar verebileceğini söyledi."
"Ne? Ne diyorsun anne?!" Hızla ayağa kalktı. Arkasına bile bakmadan kapıya koştu. Bir an önce otele dönmeli, karısını kontrol etmeliydi. Gözleri dolu dolu oldu, arabayı çalıştırırken elleri tir tir titriyordu.
"Yapma.." dedi fısıltıyla, yanağına ufak bir damla yaş süzüldü. Onsuzluğu düşünemiyordu bile. "Lütfen yapma Zeynep.."
....
Son sürat kullandığı arabayı otelin önünde durdurdu Aslan, kısacık yol oldukça uzun sürmüştü. Kapıları kilitlemeyi bile düşünemeden hızlı yönünü otelin kapısına çevirdi. Tek adım attığında gözleri başka bir arabaya kaydı, Güler Hanım telaşla durdurduğu arabadan inip oğluna koştu.
"Oğlum!" Dedi, genç adamın gözleri dolu doluydu. Yeniden arkasını döndü koşarak asansöre yöneldi, bekleyemediğini anladığı an merdivene koştu. Hiçbir şey duymuyor, hiçbir şeyi algılıyamıyordu, düşündüğü tek şey karısıydı, nasıl böyle bir hata yapmış, onu bir başına bırakmıştı? nasıl düşünememiş, kendine zarar verebileceğini anlayamamıştı.
Attığı her adımda gözleri yaşlı doluyor, bedeni titriyor, elleri uyuşuyordu. Dikkatsizliği yüzünden karısı kendine bir şey yapmış olursa, kendini asla affetmeyecekti, bile bile onu yalnız bırakmamalıydı.
"Yapma.." sesi titriyordu, adımları tam kapının önünde durdu. İçeri girmeye, delice korktuğu manzarayı görmeye cesareti hiç yoktu. Kapıyı açtığında dünyası başına yıkılacak, belki de bir daha yüzünü göremeyecekti. Nasıl yapacaktı onsuz, geçecekti zaman, nasıl dayanacaktı ömrü?
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, cesaretini toplamaya çalışıyordu. Bakışları yavaşça annesinin bakışlarına kaydı. Güler Hanım soluk soluğaydı, basamakları oğluna yetişebilmek adına hızlı hızlı geçmeye çalışmıştı.
Cebindeki kartı yavaşça kapıya bıraktığında açıldığını gördü Aslan, içeri tek adım attığında dilinde sadece karısının ismi vardı. "Zeynep.."
Gözlerini önce salonda gezdirdi, hızlı adımlarla yatak odasına yaklaştı. Kapıyı bir hışımla açtığında, bakışları önce yatağa kaydı. Gözlerini kapatıp derin derin bir soluk aldı, yanaklarına ardı arkası kesilmeden yaşlar süzülmeye başladı. Karısı bıraktığı gibi yatağında sessizce uyuyordu.
Kafasını yavaşça geriye çevirip annesine döndü, derin bir nefes alıp şükür etti. Korktuğu, yol boyunca aklından geçirdiği hiçbir şey olmamıştı.
Güler Hanım'ın gözleri dolu doluydu, oğlunun endişesi canını çok yakmıştı. Yavaşça yanına yaklaştı, fısıltılı kelimeleriyle elini yanağının üzerine bıraktı. "Geçti.." dedi hüzünle. Kim bilir ne çok korkmuş ne çok endişe etmişti buraya yetişmeye çalışırken.
Alt dudağını yavaşça ısırdı Aslan, karısına uyandırmamak adına oldukça sessiz konuşuyordu. Yanağına usulca bir damla yaş süzüldü. "Korktum.." dedi. Sesi titriyordu. "Kendine bir zarar vermesinden çok korktum." diye ekledi.
"Yapmaz.. oğlum." Dedi kadın, oğlunun yanağını yavaşça okşuyor, endişesini dindirmeye çalışıyordu. "Seni çok seviyor."
Kafasıyla yavaşça onayladı genç adam, iki dudağından bir defa bile duymasa da biliyordu. Karısı onu delice seviyordu. Derin bir soluk alıp bakışlarını yeniden yatağa çevirdi, ağır adamlarla yanına yaklaştı. Yatağın kenarına usulca oturup gözlerini yüzüne çevirdi.
Titreyen elini yavaşça saçlarının üzerine bıraktı. Gözleri annesine kaydı, Güler Hanım birkaç adım ötede izliyordu. "Annesi buraya 6 yıl önce dönmüş."
"Ne?" Dedi annesi merakla. İkisinin de ses tonu fısıltı doluydu. "Esma Nine'yle biraz sohbet ettik az önce. Annesi bir yangında her şeyini kaybetmiş, ona ailesinden sadece eski bir fotoğraf kalmış."
"Ne yangını oğlum?"
Kafasını yavaşça iki yana salladı Aslan, "Bilmiyorum, Esma Nine de bilmiyor. Geçmişe dair soru sorduğu anda ondan da kaçıyor."
"Garip.." dedi kadın merakla.
Genç adam kısık bir soluk aldı. "Geriye kalan o fotoğrafta Zeynep'in babası da var anne."
"Babası hayatta mı?"
"Öldüğünü söylemiş, Esma Nine de inanmış belli ki ama doğru olduğunu düşünmüyorum. Tıpkı kızından olduğu gibi belki de ondan da kaçıyordur."
"Neden.. neden oğlum?"
Çaresiz bir nefes verdi, "Bilmiyorum.. Hiç bilmiyorum." Gözlerini yavaşça karısına çevirdi, kısa zamanda ne çok özlemişti. Yavaşça ayaklarını yatağa kaldırıp bedenini yanına bıraktı. Sabaha değin bir an bile gözlerini ayırmadan onu izleyecek, bir an bile bundan sonra yanından ayrılmayacaktı.
Güler Hanım'ın yüzünde ufak bir tebessüm oluştu, yavaşça arkasını dönüp odadan çıktı. İkisini başbaşa bırakmalıydı. Salona geçti, çantasını karıştırıp bulduğu ilacı görebilecekleri bir dolabın kenarına bıraktı. Ağar topar gelirken ilacı, önünden geçtiği bir nöbetçi eczaneden almıştı. Dış kapıya yönelip çıktıktan sonra kapıyı arkasından sıkıca örttü.
.....
"Soğuk.." dedi genç kız zorlukla. Ellerini dizlerinin üzerine bırakıp sıkı sıkı ovuşturdu, bedenini şiddetli bir soğuk esir almıştı.
Aslan'ın gözleri hızla ona döndü, yavaşça doğruldu. Tam yanında yatıyordu. "Bir tanem.." diye seslendi.
"Çok.. soğuk." diye ekledi genç kız, ellerini birbirine ovuşturmak bile çare olmuyordu. Hızla bedenini pozisyonunu bozmadan genç adama yaklaştırıp göğsüne sokuldu.
"Üşüyor musun?" Kollarını sıkı sıkı beline doladı Aslan, burnunu yüzüne gömüp dudaklarını alnına bastırdığı gibi hızla geriye çekildi. "Yanıyorsun!" Hızla doğrulup geriye çekildi. Avucunu önce alnına, sonra yanağına bıraktı, şiddetli bir ısı hakimdi.
"Zeynep.." dedi endişeyle. Gözleri endişeyle doldu, "Bir tanem çok ateşin var." Üstündeki pikeyi hızla kaldırdı.
"Kaldırma.. soğuk."
"Hayır, hayır örttükçe daha çok şiddetlenecek." Hızla telefona uzanıp annesinin ismini buldu, "Alo Oğlum.."
"Anne Zeynep'in çok ateşi var!"
"Hemen, hemen ılık duş aldır."
"Tamam." Diyerek telefonu indirip karısına yaklaştı, iki yanağı da tıpkı yüzü gibi delice kızarmıştı.
"Duş almalısın bir tanem, yanıyorsun." Elini tutup yavaşça kaldırmaya gayret etti, genç kız kafasını zorlukla da olsa iki yana sallamaya çalıştı. Ayağa kalkmak, duş almak çok zordu.
Elini hızla yeniden alnına dayadı genç adam, geçen her saniyede şiddeti daha da artıyordu. Gözleri dolu dolu oldu, ne kadar zorlanıyordu da böylesine ateşlenmişti. "Zeynep.." diye seslendi, genç kız gözlerini yavaşça aralayıp yeniden kapattı.
Hızla yaklaştı Aslan, daha fazla bekleyemezdi. Dizini yatağa bastırıp bir elini sırtına, diğerini de dizlerinin arka kısmına bırakıp yavaşça kucakladı. Hızlı adımlarla banyoya girdi, köşedeki tabureyi ayağıyla itip duvara yasladı.
Genç kızı dikkatle tabureye oturtup sırtını fayansa dayadı. Bir eliyle bedenini tutmaya çalışırken diğer eliyle de musluğa uzandı. Ilık suyu hissettiği anda yavaşça duşluğun başlığını karışıma çevirdi. Tepeden süzülen su artık ikisini de ıslatmaya yetiyordu.
Tir tir titremeye başladı genç kız, dişleri hissettiği soğukla birbirine çarpıyordu. Zorlukla gözlerini aralamaya çalıştı, "Soğuk.." dedi fısıltıyla.
"Geçecek.. geçecek bir tanem."
"Soğuk.." gözlerini yavaşça kapattı, direnmek oldukça zordu. Kısık kısık soluk alıyordu, yanağını yaslandığı fayansa dayadı.
"Zeynep!" Dedi Aslan, yanakları yaşla doldu. Elini hızla yüzünde gezdirdi, ateşler içerisindeydi. "Zeynep!" Yüzü solgun, sapsarıydı. Kısık kısık soluk alıp veriyordu.
"Bir tanem.." elini yavaşça saçlarında gezdirmeye gayret etti. "Aç.. gözlerini aç ne olur." yanaklarına endişeyle yaş süzülüyordu, ya uyanamazsa, ya hep böyle kalırsa, ya bir şey olursa?
Kendinden geçmişçesine uyuyordu Zeynep, ne üstüne süzülen suyu ne de yanağını aralıksız okşayan kocasını hissedebiliyordu.
"Bir tanem.." dedi fısıltıyla Aslan, yanakları yaşla doluydu. Karısı ne çok zorlanıyordu kim bilir, ne fırtınalar kopuyordu kırgın kalbinde.
Yavaşça yüzüne doğru eğildi genç adam, suya rağmen alnını alnına dayadı. "Seni Seviyorum.." dedi fısıltıyla. "Seni seviyorum. Seni çok seviyorum."
....
Sabahın ilk ışıklarının odaya vurduğu anlardandı, genç kız gözlerini yavaşça aralamaya çalışıyordu. Ömrünün en uzun gecelerinden biriydi, hem ateşler içerisinde yanmış hemde sabaha değin kabuslar görmüştü.
Bitkin bakışları usulca yanındaki genç adama kaydı. Aslan gece boyunca gözünü hiç kırpmadan onu izlemiş, ateşinin düştüğünden emin olduğu vakitlerde de uykuya kısa bir an bile olsa yenik düşmüştü.
Ufak bir soluk aldı Zeynep, zihni karmakarışıktı. Geceye dair hatırladığı tek şey, üstünde süzülüp bedenini tir tir titreten suydu. Elini yavaşça uzatıp kocasının yanağına bıraktı, ne çok endişelenmişti kim bilir?
Anında gözlerini araladı Aslan, yanağında hissettiği eldi sebebi. Gözleri karısının gözleriyle buluştu. "Zeynep.." dedi telaşla. "Nasılsın?"
Kafasını yavaşça olumlu anlamda sallamaya çalıştı genç kız, daha iyiydi. "Yapmam.." dedi fısıltıyla. Alt dudağını yavaşça ısırdı, vaktini hiç hatırlamadığı bir anda kocasının endişeli kelimelerinin arasında kendine zarar vereceğini duymuştu. "Korkma.. kendime zarar vermem."
Gözleri dolu dolu oldu genç adamın, buna rağmen tebessüm etmeye gayret etti. Karısı ne çok seviyordu onu. Elini sıkıca tutup avucuna ufak bir öpücük kondurdu. "Yapma.. beni sensiz hiç bırakma."
Tebessüm etmeye gayret etti genç kız, varlığı çok büyük güçtü. Nefessiz kaldığı her anda nefes, karanlığa düştüğü her anda ışık oluyordu. "Ben.." dedi fısıltıyla. "Dönmek.. istiyorum."
"Eve mi?"
Kafasıyla onayladı genç kız, burası çok yabancıydı. Evine, büyüdüğü semtine dönmek istiyordu.
"Tabii.. dönelim bir tanem. Hadi."
Elinden tutup geriye çekildi, yataktan çıkmasına destek olup kapıya yöneldi. Önce kahvaltı edecek, sonra da evlerine döneceklerdi.
.....
Arabayı yavaşça durdurdu Aslan, gözlerini karısına çevirdi. Genç kız yol boyunca tek kelime etmemiş, sessizce yolu izlemişti. Bitkin gözlerinde gizlemeye çalıştığı koca bir hayal kırıklığı vardı.
"İyi misin?" Diye sordu fısıltıyla.
Bakışını yavaşça kocasına çevirip kafasını olumlu anlamda salladı. İyi olabilmek için büyük savaş veriyordu. Gözlerini cama çevirdi, evinin tam önündeydi. Derin bir nefes alıp cesaretini toplamaya çalışarak kapıyı açtı.
....
Kapının önünde duruyordu Emine Hanım, gözleri dolu doluydu. Kızı gerçekleri öğrendikten sonra kaybolmuş, bir daha haberini alamamıştı. "Nasıl?" Diye sordu, gözlerini yaşlı kadına çevirdi. Evladı gerçeklerden sonra ne durumdaydı acaba?
"Hiç görmedim, nasıl olabilir ki?"
"Çok mu üzülmüştür?"
Yaşlı kadının gözleri ona döndü, yüzünde hüzün dolu bir ifade oluştu. Zihninde kızının terk edildiği o günler vardı, minicik boyuyla meydanda çaresizce annesinin geri dönüşünü bekliyordu.
....
Bir meydanın orta yerinde duruyordu küçük bir kız çocuğu, onlarca insanın gelip geçtiği bir alandı. Kalabalığın içerisinde tek başınaydı, endişeyle gözleri gelip geçen insanları takip ediyor, annesinin yüzünü arıyordu. Gördüğü her yeşilde heyecanlanıyor, sevinçle anne diye sesleniyor, yüzünü gördüğü anda gözleri doluyor, yüzü asılıyordu.
Yüzü solgundu, kollarının arasındaki peluş kediyi göğsüne sıkı sıkı bastırmıştı. Gözlerine ürkek bakışları eşlik ediyordu, annesi dondurma alacağını söyleyip gitmişti, kesinlikle gelecekti. Onu böyle bırakamazdı, son zamanlarda kollarının arasında uyutuyor, bir an bile yanından ayrılmıyordu. Neden gelmemiş, neden bu kadar gecikmişti?
Bir ağacın arkasında duruyordu Emine Hanım, yanakları yaş doluydu. Dondurma alacağını söyleyerek meydanın, kalabalığın orta yerinde bir başına, savunmasız bıraktığı evladını izliyordu. "Annem.." dedi fısıltıyla, yanakları yaşla doldu. Ömrünü onsuzlukla nasıl geçirecekti? "Beni hiç affetme bebeğim."
Yavaşça geriye çekilip sırtını duvara yasladı, derin derin nefes aldı. Kızının çaresizliğini, korkularını izledikçe bedeni delice sarsılıyordu.
Annesi tarafından ihanete uğramış, acımasız dünyanın içerisinde en büyük vurgunu yemişti. Kalbinde tam bugün büyük bir yara açılmış, insanlara, hayata olan güveni yok olup uçmuştu. Bundan sonra minik kızı, kimseye güvenmeyecek, kimseye sığınamayacaktı.
Ellerini birbirine sıkıca ovuşturdu, hava kararmak üzereydi. Onsuz ilk geceydi, kokusunu duymadan, minik bedenini sarmadan nasıl uyuyacaktı? Kafasını yavaşça yere eğip gözlerini meydana çevirdi. İnsanlar gelip geçiyor, hiçbiri küçük bir kızın yalnızlığını sorgulamıyordu. Zaman geçiyor, insan sayısı azalıyor, minik gözlerindeki endişe varlığını delice haykırıyordu, ne çok korkuyordu kim bilir?
"Anneciğim.." dedi fısıltıyla, titreyen eliyle yanaklarını silmeye çalıştı. Sadece birkaç metre uzağındaydı, gizlice izlemekten başka çaresi yoktu.
Kafasını yavaşça gökyüzüne kaldırdı Zeynep, güneş tamamen çekiliyor, yerini karanlık bulutlara bırakıyordu. İnsanların sayısı azalıyor, meydan korkutucu bir hal alıyordu. Göğsüne oyuncağını sıkı sıkı bastırdı, gözleri dolu dolu oldu.
"Anne!!" diye haykırdı, annesi belki de kalabalığın içerisinde ona ulaşamamış, yolunu kaybetmişti. Sesini duyurup yerini belli etmeliydi. Yanakları ıslandı, "Anne! Anne buradayım ben!" diye haykırdı, cılız sesi meydanın içerisinde acı bir feryada, bir yalvarışa döndü. "Anne!!!"
Gözlerini insanların üzerinde gezdiriyor, yeşil giyen annesini bulmaya gayret ediyordu.
Bakışlarını çapraza çevirdiği anda gözleri delice büyüdü. Bir yeşil gözüktü, bir kadın ağır adımlarla yürüyordu. Arkası dönüktü, attığı her adımda küçük kızdan uzaklaşıyordu.
"Anne!" dedi Zeynep, annesi işte gelmiş, onu bulmuştu. Hemen yanına koşup kendini göstermeliydi. Yüzünde tebessüm oluştu, kalbindeki korku yok olup uçtu. Şimdi yanına koşacak, annesinin boynuna sıkı sıkı sarılıp dondurma istemediğini, bir daha da hiç istemeyeceğini, sadece yanında kalmasını söyleyecekti.
Minik adımlarını kalabalığını arasında hızlandırıp koşmaya başladı, "Anne!" dedi, kalbi heyecanla çarpıyordu. "Anne!" insanlara çarpa çarpa yeşile yaklaştı, önüne geçtiği gibi heyecanlı gözlerinin yerini koca bir hüzün sardı. Önce dudakları ardından bedeni titredi, "Annem... değilsin." Dedi titrek sesiyle. Gözyaşlarının arasında yere çömeldi, hıçkırıkları yankılandı.
"Kızım.." dedi önündeki kadın, üzerindeki yeşilin getirdiği minik hediyenin farkında bile değildi. Yanındaki kişilere rağmen küçük kıza yaklaşıp önüne eğildi.
Günler önce hayat arkadaşını kaybetmiş kalbi kırık bir kadındı. Koca şehre evlatlarının zoruyla gelmiş, ömrünü geçirdiği ufak semte özlem duyuyordu. Koca elleriyle küçük kızın iki elini sıkıca sardı, korku dolu gözlerinin içerisine bakıyordu. Tuttuğu bu eller, bir ömür ona yoldaş, arkadaş olacaktı.
"Ağlama.." dedi dolu gözleriyle. Elinin birini küçücük yüzüne yaklaştırıp yanağını okşadı. "Benim adım Esma, senin nedir?" diye ekledi.
Küçük kızın gözleri yavaşça ona döndü, kalabalığın içerisinde ilk defa saatlerdir varlığını görüyor, onu fark ediyordu. Yaş dolu yanaklarına rağmen elini tutan ve yanağını okşayan elden cesaret almaya çalıştı. "Zeynep.." dedi fısıltıyla hıçkırıklarının arasında.
"Anneni mi kaybettin Zeynep?"
Kafasını iki yana salladı küçük kız, annesini kaybetmemişti. Annesi dondurma alacağını, sadece beklemesini söylemişti. "Annem.. dondurma alacaktı."
"Dondurma mı?" diye sordu, kafasını yavaşça geriye çevirdi, dondurmacı sadece birkaç metre uzaktaydı. "Şimdi mi gitti annen?"
Olumsuz anlamda salladı Zeynep gözlerini, saatler önce gitmişti. "Hayır, çok saat geçti." Dedi. Esma Hanım'ın yüzü asıldı, kalbinin orta yerine koca bir hüzün yer aldı.
Bakışlarını sağına çevirdi, yanında genç bir kadın vardı, küçük kızın yaşlarında küçük bir erkek çocuğun elini tutmuştu. "Dönmemiz gerek anne, hadi." Dedi genç kadın, sabırsız gözlerini Esma Hanım'a çevirdi, hava kararmıştı, oyalanmaya tahammülü yoktu.
Umursamadan gözlerini yeniden küçük kıza çevirdi, "Akşam oldu, istersen birlikte karakola gidip anneni arayalım." Dedi, küçük kız korkuyla hızla geriye çekildi. Yanakları yaşla doldu, karakola gittiğinde onu annesinden ya hep ayırırlarsa? Ya annesi geri döndüğünde onu bulamazsa?
"Annem gelecek!" arkasını dönüp hızla koşmaya başladı. Annesinin bıraktığı o yerde beklemeliydi, kesinlikle geri gelecekti.
"Zeynep!" dedi kadın, arkasından hızlı hızlı ilerlemeye başladığında geride bıraktığı küçük çocuğun gözleri önce elinden tuttuğu annesine sonra da hızla koşmaya ve küçük kıza yetişmeye çalışan babaannesine döndü. "Babaaanne!!" diye seslendi. Duyacak durumda değildi kadın, küçük kıza yetişmek adına delice koşuyordu.
Zeynep tam annesinin bıraktığı yerde durdu, gözlerini meydanda gezdirip bekledi. Annesi onu buraya bırakmıştı, bulmak için de buraya gelecekti. Tam önünde durdu Esma Hanım, gözlerini küçük kıza çevirdi. "Çok hızlı koşuyorsun kızım." Dedi, küçük kız gözlerini çevreye çevirdi.
"Annem gelecek.." dedi Zeynep, yavaşça geriye yarım adım gidip bir köşeye oturdu. Saatlerdir ayaktaydı, ne çok yorulmuştu. Esma Hanım yavaşça yaklaşıp yanına oturdu, annesi gelene kadar onunla bekleyecekti. Hava kararmak üzereydi, meydan oldukça korkutucu olacaktı, küçücük bir çocuğu bir başına bırakacak kadar vicdansız değildi.
Bakışlarını küçük erkek çocuğuna ve yanındaki genç kadına çevirdi. "Siz gidin, ben Zeynep'le bekleyeceğim." Dedi, ikisi de isteksizce gözlerini çevirdi, vazgeçmesi için ikna etmeye çalışsalar da işe yaramadı. Oldukça inatçıydı, istemediği bir şeyi kimse yaptıramazdı. En iyisi eve dönmek, sonra yeniden gelmekti.
....
Bakışlarını yavaşça Emine Hanım'a çevirdi Esma Nine, o gün meydanda küçük kızla beklerken annesi seyirciydi. Gözleri dolu dolu oldu, "Çok korktu.." dedi yaşlı kadın. Emine Hanım'ın gözlerinden yanağına yaşlar süzülmeye başladı. Evladını günlerce gizlice izlemiş, Esma Nine'nin evine kadar da takip etmişti. Emanetini teslim ettikten sonra da kaybolmuştu.
"Seni hep bekledi." dedi, dolu gözleriyle. "Çok küçük.. çok savunmasızdı." Diye ekledi. Gözlerinden yanağına usulca bir damla yaş süzüldü. "Geleceğinden çok emindi."
Derin nefes aldı Emine Hanım, "Dönmedim.." yutkundu, "Dönemedim." diye ekledi. Arkasını döndü, geçmişe dair tek kelime etmek istemiyordu. Tek adım attığı anda durdu, sokağın başında küçük yaşta acımasızca terk ettiği evladı duruyordu.
Adımlarını yavaşça durdurdu Zeynep, bitkin gözleri tek bir köşeye kaydı, ninesinin yan komşusu Emine Hanım. Bedeni ağırlaştı, dizleri taşımaz oldu. Geriye tek adım atmak istedi, yapamadı.
Gözleri dolu doluydu, bir çift bakışın esiriydi. Bu kadın karnında var olduğu, çocukluğunun sadece kısa bir döneminde yanında kaldığı, acımasızca terk edildiği kişi miydi? Günlerce, aylarca, yıllarca özlemine yandığı, görebilmek adıma ömrünü, çocukluğu heba ettiği annesi miydi?
Elinde süpürge tutuyordu Emine Hanım, yüzü solgun bitkindi. Parmaklarının arasında delice sapı tutuyordu. Kaldırımın kenarında, kapının tam önünde duruyordu. Gözleri doluydu, yaşa engel olabilmek adına oldukça zorluyordu kendini. Evladı, yavrusu, doya doya sarılamadığı, koynuna saramadığı, kokusunu unuttuğuydu.
Yavaşça yutkundu, bugün o gündü. Delice kaçtığı gerçeklerin açığa çıkma, evladını bir ateşe dahil etme günüydü. Bugün, yıllar önce bir meydanda bıraktığı eli yeniden tutma günüydü. "Zeynep.." dedi zorlukla. Yanına yaklaşmak, kollarını boynuna dolayıp burnunu unuttuğu kokusuna gömmek istedi.
Aslan karısının birkaç metre gerisindeydi, bir an bile yalnız bırakmamaya gayret ediyor, bir gölge gibi takip ediyordu. Gözleri dolu, yüzü endişe doluydu. Anne kız ilk defa gerçeklerle karşı karşıya geliyordu. Elini delice sıkmış, Emine Hanım'ı izliyordu. Kalbine koca bir telaş hakimdi, ya bu kadın onlardan olduğu gibi kızından da kaçarsa? Ya gerçekleri anlatmaya yanaşmazsa? Nasıl olacaktı, karısı nasıl toparlanacaktı?
"Zeynep.." diye yineledi Emine Hanım, süpürge elinden usulca yere düştü. Ne parmaklarını ne bedenini hissedebiliyordu. Evladının gözlerinde ilk defa bir yabancı bakışı yoktu.
Tek adım attığı anda genç kızın gözleri ileriye, onun gerisine kaydı. Bir kadın görünüyordu, arkası dönüktü, yeşil bir mont vardı üzerinde. Bakışları büyüdü, kalbinde hızlı bir çırpınış yer aldı. "Yeşil.." dedi fısıltıyla.
Algıları kapandı, dikkati o yöne yoğunlaştı. Kalbinde koca bir hüküm yer aldı, annesini yavaşça solladı. Gözlerini büyük çaba göstererek yeşile çevirip takip etmeye başladı.
Genç adamın gözleri büyüdü, hala niye takip ediyordu ki, annesini de bulmuştu. "Zeynep.." dedi fısıltıyla. Yaklaşmak adına tek adım attığı gibi durdu, Emine Hanım hızla koşup kızının önüne geçmişti.
"Benim.." dedi fısıltıyla. "Senin annenim."
Kafasını yavaşça iki yana salladı Zeynep, yanakları anında yaşla doldu. Gözlerini bir an bile yeşilli kadından ayırmıyordu. "Gidecek.." dedi, takip etmezse tıpkı çocukken olduğu gibi gözden kaçıracak, yine hayatı altüst olacaktı.
Annesini sollayıp koşmaya başladığında annesinin hıçkırıkları duyuldu. Ne çok yaralamış, kırmıştı evladını. Nasıl iyileştirecek, nasıl unutturacaktı?
"Zeynep!" diye haykırdı, sesi sokağı delice inletti. Niye böyle oluyordu? Gerçeklere rağmen evladı niye hala yeşilin izinden gidiyordu? Hıçkırıklarının arasında dizlerinin üzerine çöktü. "Annenim.." dedi. "Ben, senin annenim." Diye tekrarladı.
Aslan koşarak önünden geçip karısına yetişmeye çalıştı. Görüşüne girdiği gibi adımlarını yavaşlattı. Sessizce takip edip izliyordu. Her şey öncesi gibiydi, genç kız yine bir yeşili izliyordu. Gözlerinden yanağına usulca bir damla yaş süzüldü, gerçekler bile karısını iyileştirememişti.
"Zeynep.." dedi fısıltıyla, çaresizce takip ediyordu.
Adımlarını yavaşça durdurdu Zeynep, kadın karşı apartmana girmişti. Ellerini delice sıktığı gibi Aslan hızla yanına yaklaşıp önünde durdu. "Bir tanem.." dedi, genç kızın yanakları ıslandı.
"İyi misin?" diye sordu genç adam, kafasını iki yana sallamaya gayret etti. "Gitti.." dedi zorlukla. Elinin tersiyle yanaklarını silmeye çalıştı. "Gitti.."
İki elinden sıkıca tutup avuçlarına öpücük kondurdu Aslan, alt dudağını sertçe ısırmış, gözyaşlarına direnmeye çalışıyordu. "Anneni.. bulduk."
Kafasını hızla iki yana salladı genç kız. Kalbinde hüküm süren acı ve hayal kırıklığı canını delice yakıyordu. "Annem.. değil.." dedi fısıltıyla. "O... annem değil." Kafasını hızla iki yana sallıyordu, o kadın annesi olamazdı.
Hayalini kurduğu, haklı çıkarmak adına hep bir sebep aradığı, hiçbir zaman suçlayamadığı annesi değildi. Bir anne böylesine acımasız olamazdı, bir anne göz göre göre evladını böylesine bir acıya mahkum edemez, seyirci kalamazdı.
.....
Zeynep Yeşil'in Iz'inden gitmeye devam ediyor, sebebi sizce nedir?1
Oy ve yorumları eksik etmeyelim, sınırımız +40 oy, +10 yorum 💚
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
14.98k Okunma |
2.23k Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |