
Selam! Finale doğru adım adım ilerlerken, oy ve yorumlarınızı bekliyorum.🙏🏻
Bölüme geçmeden uyarayım, bölüm de yetişkin içerik mevcut.
Hepinize iyi okumalar! 🤍

Hayatımın bir gün bu noktaya varacağını hiç düşünmemiştim. Bir düğün için Ankara'ya döneceğim aklımın ucundan bile geçmezdi, hem de damadın kız kardeşi olarak. Ömrüm boyunca kendimi hiçbir zaman bu konumda hayal etmemiştim. Gelin buketini yakalamaya çalışan heyecanlı bir kız ya da düğün hazırlıkları içinde heyecanlanmış biri olmak bana hep uzak gelmişti. Ama şimdi buradaydım, damadın kardeşi olarak.
Bir görev, bu kadar çok şeyi değiştirebilir miydi gerçekten? Bir operasyon için yola çıkmıştım. Beklentim belliydi; suçluları bulup adalete teslim etmek, verilen görevi tamamlamak, sonra da hayatıma kaldığım yerden devam etmek. Ama bu işin beni bambaşka bir insan yapacağını, hayatımı altüst edip sonra da en güzel yerinden yeniden inşa edeceğini tahmin edemezdim.
Bu görev bana hayatımın aşkını getirmişti. Bu görev bana, yıllardır varlığından haberim olmayan annem ve abimi geri vermişti. Ve şimdi, burada, Ankara'da, abimin düğünü için geri dönmüşken, içimde tuhaf bir duygu vardı.
Araba ilerlerken, camdan dışarı baktım. Gözlerim eski binaları, sokakları, bir zamanlar içinde kaybolduğum caddelerde gezindi Buraya ait hissedip hissetmediğimi bilmiyordum. Ankara benim için hep sertti, soğuktu. Ama bir yandan da sıcaktı, anılarla doluydu. Burada büyümüştüm. Burada özümü bulmuştum. Ön koltukta oturan Onat, göz ucuyla bana baktı. Abim bir şeyler söylüyordu ama ben hâlâ camdan dışarıya bakıyordum. İçimde, adı konulmamış bir heyecan vardı. Bu sefer bir savaşın içinde değil, sevdiklerimin arasında olacaktım. Kendi hikayemin dönüm noktalarından birine gelmiş gibiydim.
Birce, damadın kız kardeşiydi. Birce, artık sadece asker değildi.
Arabanın içinde kelimenin tam anlamıyla kaos vardı. Direksiyon başında Onat, tüm sakinliğiyle yolu takip ediyordu. Arka koltukta oturan abim, sanki az sonra savaşa girecekmiş gibi terliyordu. Ama asıl olay, arkamızda uzayıp giden konvoydu.
"Şu kornaları çalmadan ilerleyemiyorlar mı?" diye homurdandı Onat, dikiz aynasından arkaya bakarak. Abim derin bir nefes aldı.
"Tamam, sakinim. Hiçbir problem yok, sadece evleniyorum. " gözlerimi devirdiğimde gülmeden duramamıştım.
"Abi, damat olmak kolay mı? Olur o kadar. Heyecanlanman normal."
"Düşünmeden duramıyorum.'' diye inledi, kravatını gevşetirken. "Ya bir şey ters giderse?" Elvin elini abimin koluna koyarak hemen konuşmaya başladı.
"Hiçbir şey ters gitmeyecek sevgilim . Her şey yolunda. Hem bak, hava da harika. Her şey harika!" Onat alaycı bir sesle araya girdi.
"Gören de seni zorla evlendiriliyor zanneder Bartuğ. Adam biraz gülümser ya. Şu an esir alınmış gibi duruyorsun." abim ona ters ters baktıktan sonra Elvin'in dudağına küçük bir öpücük kondurdu.
"Şu an dünyanın en şanslı adamıyım. Ama en güzel günümüzün kusursuz geçmesini istiyorum. Sen bir gün evlenince göreceğiz, bakalım telaştan gülümseyebilecek misin?" bu laf üzerine Onat'la göz göze geldik. Yüzüne kendine güvenen sırıtışlarından birini yerleştirdi ama ben kafamı çevirip pencereden dışarı bakmayı tercih etmiştim. Henüz o mevzuya girmeyecektik. En azından şu an sırası değildi. Konvoydaki arabalar kornaya daha da bastırınca, Onat sinirle iç çekti.
"Allah aşkına, hepsini tek tek durdurup çıkardığınız sesin zaten varacağımız yere ulaşmamızla hiçbir ilgisi yok desem ne olur?" güldüm.
"Sevgilim, biraz sakin mi olsak acaba? Herkes heyecanlı, olur böyle şeyler.'' Bartuğ kafasını iki koltuk arasından uzattı.
"Misafirlerime laf yok.'' dediğinde Elvin kıkırdamıştı.
"Sizin timdekiler de geliyor değil mi hayatım?'' abim başını salladı.
"Evet. Bir saat önce uçaktan inmişler, hazırlanıp geleceklerdi.'' abim, düğün hazırlıklarında olduğu için yaklaşık iki haftadır izinliydi.
"Siz timle kaç senedir berabersiniz Bartuğ?'' Onat bu soruyu abim gerginliğini azaltmak için sormuştu. Ama abimin verdiği cevap hepimizin kahkahalara boğulmasına sebep oldu.
''Beş sene. Ama şu an zaman kavramını düşünecek kadar aklım yerinde değil.'' Elvin bu sefer kahkahayı patlattı.
"Bartuğ, aşkım, lütfen biraz rahatla. Şu an seninle dalga geçmek istemiyorum ama çok komik görünüyorsun." Abim, başını geriye yasladı ve derin bir nefes aldı.
"Tamam, tamam. Ben iyiyim." sonra bir saniye duraksadı. Konvoydan yine bir korna tufanı yükseldiğinde Onat direksiyona daha sıkı sarıldı. Arkaya dönüp baktım. Arabalar, bayrak sallayan akrabalar, cama çıkıp bağıran gençlerle doluydu.
"Vallahi ben olsam bu kadar büyük bir kutlamaya layık olup olmadığımı sorgulardım." Onat başını iki yana salladı.
"Bu ülkenin en büyük problemi bu. Gerekirse trafik tıkanır, biri hastaneye yetişecekmiş hiç önemli değil. O konvoy gidecek. Çünkü bu bir gelenek." Onat'ın bu sitemli cümlesine gülmeden edememiştim. Abim iç geçirdi.
"Bence de düğün adetlerini sorgulamalıyız ama şu an sırası değil." Elvin hafifçe koluna vurdu.
"Düğün adetlerini sorgulamak için artık biraz geç kaldın, aşkım." ben de iç geçirdim.
"Evet, abi. Artık bir damat olarak bu geleneklerin parçasısın. Sorgulamak yerine tadını çıkarsan mı?" Onat hafifçe gülümsedi.
"Damat bey, birazdan horon çekmeye de hazır olun lütfen." dediğinde abim irkilmişti.
"Ne?! Hayır, horon çekemem! Bunu konuşmuştuk Elvin! Dans falan tamam da, horon olmaz!" Elvin başını iki yana salladı.
"Aşkım, ailem seni horona kaldırmazsam beni evlatlıktan reddeder. Kusura bakma ama horon tepeceksin." Elvin'in baba tarafı Karadenizliydi. Ve söylediğine göre her düğünlerinde baba tarafı coşkulu bir şekilde horon tepiyordu. Abim bir saniye Elvin'e, sonra bize şok içinde baktı.
"Bu düğün giderek korkutucu bir hal alıyor." dediğinde Onat dikiz aynasından ona bakıp kaşlarını kaldırdı.
"Korkulacak bir şey yok. Sadece ömrünün sonuna kadar hatırlayacağın bir geceye gidiyoruz." Elvin'in ters bir şekilde abime baktığını gördüm.
''Alınmaya başlıyorum artık.'' abim sanki Elvin'in yüzünde hiç makyaj yokmuşçasına tek eliyle yanaklarını sıkıştırdı. Dudakları ördek gibi ortadaydı. Bu sefer büyük bir öpücük kondurdu.
"Kurban olurum sana. Senin için twerk bile atarım karım benim.'' demesiyle yüzüme bir gülümseme yayıldı.
''Merak ettim bak. Nasıl twerk atarsın acaba?'' Onat'ın kurduğu cümleyle tuttuğum kahkahamı serbest bıraktım. Abim ise Elvin'i bırakmış Onat'a ters ters bakıyordu. Elvin kıkırdadı ve elini abimin eline koydu.
"Aşkım, twerkini geceye saklayabilirsin. Sabırsızlıkla bekliyorum.'' abimin bu sefer ters bakışları Elvin'deydi. Elvin gülerek eğilip abimi öpmüştü. O sırada Onat bana doğru eğildi ve usulca fısıldadı.
"Bu akşam için benim de sana göstermek istediğim bazı hünerlerim var.'' kaşlarım havalandı. Onu özlemiştim. O geri çekilmeden ben de ona doğru eğildim.
''Karşılıklı gösterelim hünerlerimizi.'' birden frene basmasıyla bakışları benden kopmadı. Etkilenmişti, bunu anlamamak için kör olmak gerekirdi. Yutkunduktan sonra eli arabanın kapısına gitti.
''Geldik.'' kendini dışarı attı. Onu bu denli etkilemek inanılmaz hoşuma gidiyordu.
Arabadan iner inmez gözlerim abim ve Elvin'e takıldı. Gözlerimi onlardan alamıyordum. Elvin , tam anlamıyla bir kuğu gibi görünüyordu. Üzerindeki balık model gelinlik, tüm zarafetini ve ince fiziğini kusursuzca ortaya çıkarıyordu. Hafif dalgalı saçları ensesinde toplanmış, birkaç ince tutam yüzünün iki yanına düşmüştü. Duru güzelliğiyle bembeyaz gelinliğin içinde, sanki bir prensesti.
Abim, en yakışıklı haliyle karşımdaydı. Simsiyah, kusursuz kesimli damatlığı içinde, uzun boyu ve her zaman kendine özgü karizmatik duruşuyla gerçekten de muhteşem görünüyordu. Yüzünde gerginlik yoktu, arabadan indiği an özgüvenli haline geri dönmüştü. Elvin'e baktığında gözleri ışıldıyordu. Gülümsedim.
"Abi sen ve Elvin, ikiniz de inanılmaz görünüyorsunuz. Bütün gözler üzerinizde olacak." Elvin mahcup bir gülümseyerek başını eğdi.
"Teşekkür ederim bebeğim. Bugün herkesin gözleri üstümüzde olsa bile, önemli olan Bartuğ'un gözlerinin bende olması." abim Elvin'in elini sıktı.
"Gözlerimi senin üzerinden aldığım gün, nefes almadığım günle eş değerdir sevgilim.'' içim mutlulukla doldu. Abimin gerçekten aşık olduğunu, her bakışında Elvin'e duyduğu sevgiyi hissetmek beni mutlu ediyordu.
Ben de az uğraşmamıştım bu gece için. Üzerimde kırmızı, straplez ve vücuda oturan, taş detaylarıyla ışıldayan bir elbise vardı. Kumaşı tenime mükemmelce oturuyor, zarif kesimiyle hem şık hem de iddialı bir görünüm sağlıyordu. Saçlarımı ensede toplayıp birkaç dalga bırakmıştım. Maksi boydaki elbisemin kuyruğu hafifçe yere sürünüyor, adım attıkça parlıyordu. Onat ise yanımda, simsiyah, jilet gibi bir takım elbise içinde bana eşlik ediyordu. Kravatını kusursuz bir düğümle bağlamış, gömleği tertemiz ve ütülüydü. Siyah takım elbisesi, geniş omuzlarını ve uzun boyunu iyice vurguluyor, koyu renk saçları ve keskin yüz hatlarıyla tam anlamıyla büyüleyici bir görüntü sergiliyordu. Ama en etkileyici yanı bakışlarıydı. Beni izliyordu, sadece bana bakıyordu. Elimi tuttu ve eğilip usulca fısıldadı.
"Kırmızı elbiseyle ateş gibisin. Gözlerimi senden alamıyorum biricik." Onat ne zaman bir şey söylese, kalbim anında hızlanıyordu. Hafifçe gülümsedim ve başımı çevirdim. Eğer çok uzun süre gözlerine bakarsam, şu an içinde olduğumuz düğünü unutup bambaşka şeyler düşünmeye başlayabilirdim. Tam o sırada abim derin bir nefes aldı.
"Biz gelin odasına geçelim mi?" Elvin heyecanla başını salladı.
"Evet, evet. Son birkaç kontrol yapmam lazım. Makyajım hala yerinde mi?" gülerek başımı salladım.
"Mükemmelsin Elvin." Elvin'in gözleri abime kaydı. O sırada Onat'ın sesini duydum, abimle eğleniyordu.
"Peki ya sen? Hâlâ kaçmayı düşünüyor musun?" abim kaşlarını çattı.
"Bu şakalara daha ne kadar devam edeceğiz?" Onat başını hafifçe eğdi.
"Düğün bitene kadar." abim iç çekti ama Elvin'in elinden sımsıkı tuttu.
"Tamam, hadi gidelim. Birkaç saat sonra evliyiz." onları gülerek izledim. Elvin ve abim gelin odasına doğru ilerlerken, ben de Onat'la birlikte düğün alanına doğru yürüdüm.
Kır bahçesi karşımızdaydı. Havuzun etrafına dizilmiş zarif çiçekler, parıldayan ışıklar, bembeyaz masalarla her şey masalsı bir güzellikteydi. Yüzlerce küçük ışık bahçenin dört bir yanına asılmış, adeta yıldızlar yere inmiş gibiydi. Sahnenin ortasında dev bir çiçek tagı vardı. Davetliler çoktan gelmeye başlamış, herkes heyecanla etrafı inceliyordu. Tam o sırada önümüzde biri belirdi. Ela. Elvin'in kız kardeşi. Elvin'in ailesiyle tanışmıştık. Annesi ve babası çok tatlı insanlardı. Bir de genç bir kız kardeşi vardı, adı Ela'ydı. Bugün bambaşka görünüyordu. Açık pembe, zarif ve uçuşan bir elbise giymişti. Uzun saçlarını hafifçe dalgalandırmış, yüzüne soft bir makyaj yapmıştı. Gözleri parlıyordu. Gülümseyerek kollarını açtı.
"Birce! Sonunda geldiniz!" onun enerjik hali beni de neşelendirdi.
"Ela! Ne kadar güzel görünüyorsun." Ela başını salladı.
"Asıl güzel olan sensin! Bu elbise mükemmel! Kırmızı mı? Beni öldürmeye mi çalışıyorsun?" gülerek Onat'a döndü.
"Ve Onat Bey'ciğim, siz de her zamanki gibi kusursuzsunuz." Onat hafifçe gülümsedi. Onunla da iyi anlaşmışlardı.
"Teşekkür ederim Ela." Ela başını sallayıp gülümsedi.
"Düğün başlamak üzere. İçeride süper bir masa ayırdık size!" Onat'la göz göze geldik. Gülümseyerek onun elinden tuttuğumda eğilip kısık sesle fısıldadı.
"Bu gece boyunca elimi tutmaya devam edeceksin, değil mi?" kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Kaçamak bir bakış attım ve kısık sesle cevap verdim.
"Hiçbir zaman bırakmayacağım ki." Onat gülümsedi. Ela hızla önümüzden ilerledi.
"Hadi, içeri geçelim!" biz de elimiz birbirini bulmuşken, düğün alanına doğru yürümeye başladık.
İçimde tatlı bir heyecan vardı. Kır bahçesi, parıltılı ışıklarla süslenmiş, her köşesi ince düşünülmüş detaylarla donatılmıştı. Çiçek aranjmanları, ortadaki beyaz dans pisti, etrafında dizilmiş yuvarlak masalarla her şey kusursuz görünüyordu. Ela bizi en ön masaya yönlendirdi. Masanın tam konumunu fark ettiğimde, gülümseyerek başımı iki yana salladım.
"Tam sahnenin önünde miyiz?" diye sordum hafifçe fısıldayarak. Ela başını salladı.
"Tabii ki! Düğünün en önemli misafirleri sizsiniz. Eniştemin kız kardeşi ve sevgilisi en önde oturmayacak da kim oturacak?" Onat hafifçe gülümseyerek sandalyemi çekti.
"Otur bakalım damadın kız kardeşi." gözlerimi devirdim ama itiraz etmeden oturdum. Onat'ta yanıma geçtiğinde ellerini masaya koydu, parmakları neredeyse benimkilere dokunuyordu.
Etrafı inceledim. Davetliler yavaş yavaş yerlerini alıyordu. Kimi masalarda heyecanlı sohbetler dönüyor, kimileri ise sahneye ve dans pistine göz gezdiriyordu. Garsonlar, misafirlere içecekler ikram etmeye başlamıştı bile. Tam o sırada, yanımıza gelen iki kişi dikkatimi çekti. Cihan amca ve Tansu teyze. Elvin'in anne ve babası. Yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle bize doğru ilerlediler. İlk önce Tansu teyze, ardından Cihan amca bana sarılmıştı.
"Birce, canım, nasılsın?" diye sordu Tansu teyze samimi bir ifadeyle.
"İyiyim, çok iyiyim. Ortam harika görünüyor!" dedim içtenlikle. Cihan amca da Onat'a dönüp samimi bir şekilde elini sıktı.
"Onat, seni görmek çok güzel." Onat başını hafifçe eğdi.
"Benim için de öyle komutanım. Harika bir gece olacak gibi görünüyor." Cihan amca emekli albaydı. Tansu teyze gözlerini bana çevirdikten sonra da Onat'a kısa bir bakış attı. Yüzünde hafif bir sırıtış vardı.
"Ee bizim kızı isteyemeye ne zaman geliyorsunuz Onat Bey?" bir an şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. İçimde aniden bir sıcaklık yükseldi. Onat hafifçe gülümsedi, gözlerini bana çevirdi ve çenesini eline yasladı.
"En kısa zamanda diyelim." Tansu teyze kahkaha attı. Cihan amca ve Tansu teyze, birkaç kelime daha sohbet ettikten sonra masamızdan ayrılmışlardı. Ben hâlâ az önce duyduklarımı sindirmeye çalışırken, Onat başını bana doğru eğdi.
"Sabırsızlanıyorum.'' diye fısıldadı. "Kocan olduğum gün kaç rekat şükür namazı kılacağımı bilemezsin.'' gözlerimi devirerek hafifçe gülümsedim.
"Öleceksin aşkımdan diye yorumluyorum.'' Onat gülümsedi ve omuz silkti.
"Söylememize gerek yok. Zaten her şey ortada." Tam cevap vermek üzereydim ki, aniden ışıklar değişti. Bütün salonun içi karardı. Hafif bir sarı ışık etrafı kapladı. Ve sonra, tüm gözler giriş kapısına çevrildi. Kapı açıldığında, spot ışıkları onları aydınlattı.
Elvin ve Bartuğ oradaydı.
Elvin, bembeyaz gelinliğiyle ışıldıyordu. Hafifçe gülümseyerek abimin koluna sıkıca tutunmuştu. Abim ise yanındaki kadına hayranlıkla bakıyordu. Müzik başladı. İlk danslarıydı. Bütün konuklar sessizce onları izliyordu. Abim, Elvin'in elini nazikçe tuttu ve onu dans pistinin ortasına yönlendirdi. Elvin, başını hafifçe kaldırıp gülümsedi ve sonra yavaşça abimin omzuna yaslandı.
Onlar birlikte dönerken, birbirlerinin gözlerine bakmaktan hiç vazgeçmiyorlardı. Bu iki insanın ruhlarının birbirine tamamen teslim olduğu bir andı. Ben, kalbimde o anın büyüsünü hissederken, elim farkında bile olmadan Onat'ın elinin üstüne yerleşmişti. Onat gözlerini bana çevirdiğinde parmaklarını hafifçe benimkilerin etrafına doladı ve usulca sıktı. Hiçbir şey söylemedik, sadece izledik. İçimde bu masalın bir gün bizim için de yazılacağını hissetmeden duramamıştım. Herkes nefesini tutmuş, bu iki insanın birbirine duyduğu aşkın sergilenişini izliyordu. Müzik yavaş yavaş sona erdiğinde abim, Elvin'in beline sarılı şekilde bir an ortada durdu ve mikrofonu istediler. Elvin'in elleri hafifçe titriyordu ama yüzünde tarifsiz bir mutluluk vardı. Mikrofonu kavradı, derin bir nefes aldı ve salona göz gezdirdi.
"Bilmiyorum, bu kadar insanın önünde konuşmak biraz ürkütücü," diyerek güldü. Davetlilerden tatlı bir kahkaha yükseldiğinde abim, Elvin'in sırtını sıvazlayarak ona destek oldu. Elvin derin bir nefes aldı ve gözlerini sevdiği adama dikti.
"Ama en azından en kolayından başlayabilirim. Aşık olduğum adama, Bartuğ'a.." abimin yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Elini ilk tuttuğumda, sanki dünyada daha önce hissetmediğim bir sıcaklık içimi sarmıştı. Aşkın ne olduğunu, sevilmenin ne demek olduğunu, ev gibi hissetmenin nasıl bir şey olduğunu seninle anladım. Sen, benim en büyük şansım oldun. Ve şimdi burada, hayatımın geri kalanını seninle geçirmek için verdiğim karardan o kadar eminim ki. Dünyada hangi yoldan geçersem geçeyim, biliyorum ki sonu hep sen olacaksın." gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Elvin'in abime nasıl baktığını görmek, aralarındaki o yoğun bağı hissetmek içimde tatlı bir sızıya sebep oldu. Elvin, gözlerini seyircilere çevirdi.
"Ve burada olan herkes. Ailemiz, dostlarımız. Bugün bu anı bizimle paylaştığınız için hepinize minnettarım. Umarım hepiniz, hayatınızda böyle bir aşkı tatma şansı bulursunuz." gözlerini tekrar Bartuğ'a çevirdi.
"Ve sen, sevgilim. Beni sevdiğin için teşekkür ederim." salon alkışlarla dolarken abim, gözlerini Elvin'den bir an bile ayırmadan mikrofonu aldı. Sesi her zamanki gibi tok ve kendinden emindi.
"Bu hayatta öğrenmem gereken çok şey vardı. Ama en önemli dersimi senden aldım, sevgilim. Sevmeyi, sevilmeyi hayatıma girdiğin andan itibaren bana öğrettin. Bana her şeye rağmen sevginin ne kadar güçlü olduğunu gösterdin. Beni her halimle kabul ettin. Ve ben de sana söz veriyorum, her zaman senin yanında olacağım. Tıpkı senin benim yanımda olduğun gibi." Elvin, gözlerindeki mutluluğu gizleme gereği bile duymadan, ona sevgiyle bakıyordu. Abim derin bir nefes aldı.
"Ama teşekkür etmek istediğim biri daha var." bir anda gözleri bana döndü. Kalbim bir anlığına durdu.
"Birce." içimde tarif edemediğim bir duyguyla, ona gözlerimi kırpıştırarak baktım. Ne söyleyeceğini bilmiyordum.
"Yıllarca bir kız kardeşim olduğunu bile bilmiyordum," dediğinde sesi biraz daha yumuşamıştı. "Ama sonra senin varlığını öğrendim. Sen geldin, hayatıma girdin. Ve ben, ne kadar eksik olduğumu fark ettim. Bir kardeşe sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu, kan bağının aslında sadece bir biyolojik bir terim olmadığını bana sen öğrettin." boğazımda bir düğüm oluştu.
"Ne olursa olsun, zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı insanlar bir şekilde birbirlerini buluyor. Tıpkı bizim gibi. Ve bu düğün benim için sadece bir başlangıç değil, aynı zamanda bana bir aile kazandıran gün de oldu. Sana sahip olduğum için kendimi inanılmaz şanslı hissediyorum, Birce." gözlerim bulanıklaştı. Bir damla yaş istemsizce yanağımdan süzülmüştü. Elimi kaldırıp yaşı silmeye çalışırken Onat parmaklarını hafifçe elime dokundurdu. Başımı çevirdiğimde bana gülümseyerek baktığını gördüm. Abimin sesi bir kez daha yükseldi.
"Elvin, sen benim en büyük şansım oldun. Birce, sen de en büyük mucizem. Ve bu akşam burada olan herkes, bizim için çok kıymetlisiniz. Hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim." dediğinde salon alkışlarla yankılandı. Bir görevle başlayan hayatım bana en değerli şeyleri kazandırmıştı. Hayatımın aşkını, ailem dediğim insanları ve daha nicesini. Onat, elinde kadehiyle bana doğru hafifçe eğildiğinde gözleri benden çok, pistte dolaşan abim ve Elvin'in üzerindeydi.
"Biliyor musun? Böyle bir abiye sahip olduğun için çok şanslısın." ona döndüğümde sustum. Gözlerim ister istemez abimi aradı. Abim, Elvin'in beline sarılmış, onunla birlikte masaları dolaşıyordu. O an, kardeş olduğumuzu bilmeden geçen yıllar gözümün önünden geçti. Eksikliğini hissettiğim ama adını koyamadığım o boşluk, şimdi tamamen dolmuştu. Gülümsedim.
"Biliyorum. Abim, bu kadar kısa sürede bile bana sevgisini iliklerime kadar hissettirdi. O kadar güçlü, o kadar fedakar bir adam ki, mutluluğu sonuna kadar hak eden birisi. Onun kardeşi olduğum için gerçekten çok şanslıyım." Onat başını hafifçe salladığında gözlerim tekrar Elvin ve abime takıldı. Sonunda bizim masaya gelmişlerdi. Abim daha bir şey söylemeden, yerimden fırladım ve ona sıkıca sarıldım.
"Sen bu dünyada mutlu olmayı en çok hak eden insanlardan birisin, abi," dedim, sesimdeki titremeye engel olamayarak. Abim bir an durduktan sonra kollarını bedenime sıkıca sardı.
"Senin gibi bir kardeşe sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum, Birce. Ama şimdi anladım. Hayatımda en eksik parçayı tamamladın." boğazıma bir yumru oturdu. Bunca yılın telafisini yapmaya belki hiçbir şey yetmezdi ama şu an burada, onun mutluluğunu görebilmek bile bana yetiyordu. Abimin kollarından sıyrılıp hemen Elvin'e döndüm.
"O kadar güzelsin ki. Ama bundan daha güzeli ve özeli senin bu kadar güzel bir kalbe sahip olman." Elvin'in gözleri doldu ama her zamanki gibi kocaman gülümsedi. Sımsıkı sarıldık.
"Beni gerçekten aileden biri gibi hissettirdiniz," dedi yavaşça.
"Çünkü artık ailedensin," dedim göz kırparak. O sırada abim, hafifçe omzuma dokunmuştu.
"Seni tanıştırmak istediğim birileri var," dedi gülümseyerek. Kaşlarımı merakla kaldırdım.
"Kim?"
"Tim."
"Geldiler mi?'' diye sordum. Abim gülümsedi ve başını salladı.
"Evet." Onat'la birlikte abimin peşine takıldık. Masaya vardığımızda, beş çift göz bakışlarını bize çevirmişti. Abim, gülümseyerek bizi tanıştırmaya başladı.
"Birce, Onat. Bunlar benim ailem diyebileceğim timim. Hepsiyle nice görevlere gittik, nice badireler atlattık. Birce benim kız kardeşim, Onat'ta onun erkek arkadaşı, aynı zamanda benim de dostum. '' başımızla onları selamladık.
''Size sırayla tanıtayım." önce masanın başında oturan, sert bakışlı adamı işaret etti.
"Atilla.'' Atilla, başını eğerek selam verdi. Koyu renk saçları kısa ve düzgündü, yüz hatları keskin ve sertti. Gözleri bir an için beni incelediğinde, bakışlarında sertliği hissetmemek imkansızdı. Abim, yanındaki adama dönerek devam etti.
"Bu Uğur." Uğur, hafifçe gülümsedi ve kolunu sandalyenin arkasına attı. Gözlerinde muzip bir ışıltı vardı. Rahat birine benziyordu. Başını sallayarak:
"Tanıştığımıza memnun oldum," dedi. Aynı şekilde başımı sallamıştım.
"Bu da Taşkın," dedi abim, dövmelerle kaplı güçlü koluna vurarak. Taşkın, adının hakkını verir gibi devasa yapılıydı. Geniş omuzları ve kaslı kolları, ne kadar güçlü olduğunu belli ediyordu. Ama yüzüne yayılan hafif tebessüm, sert dış görünüşünün altında sıcakkanlı biri olduğunu hissettiriyordu.
"Bartuğ bize senden bahsetmişti. Hoş geldin." dedi tok sesiyle. Sıradaki kişi, dalgın bakışlarla bardağını çeviren adamdı. Abim onun omzuna hafifçe dokundu.
"Bu Burak." Burak, başını kaldırıp bana baktı. Dikkatli bakışları vardı ama konuşma konusunda isteksiz gibi duruyordu. Sadece hafifçe başını salladığında onun, konuşmaktan çok izlemeyi seven biri olduğu her halinden belliydi. Son olarak, masadaki tek kadına döndük.
"Ve bu da Zuhal." Zuhal, başını dikleştirerek gözlerini bana çevirdi. Uzun kestane rengi saçları omuzlarındaydı, bakışları özgüven doluydu. Buradaki tek kadın olmasına rağmen kendini kanıtlamaya ihtiyacı yokmuş gibi bir duruşu vardı. Gülümseyerek elini uzattı.
"Birce, seninle tanıştığımıza sevindim." Onat ve ben sırayla el sıkışmıştık. Atilla, kollarını kavuşturmuş, bıyık altından gülerek abime baktı.
"Komutanım, horon gösterisini izlemek için sabırsızlanıyorum. Elvin yengenin Karadeniz kanı kaynamıştır kesin." dedi ve göz kırptı. Abim, alaycı bir gülümsemeyle kollarını açtı.
"Hepinizi o an sahnede görmek istiyorum. Beni yalnız bırakmayın." dedi ve kahkahalar yükseldi. Burak, masanın diğer tarafından seslendi.
"Ben size eşlik ederim" Zuhal, Burak'ın omzuna hafifçe vurdu.
"Sen oynamaya kalkarsan, düğünü standup gösterisine çevirirsin." dediğinde Taşkın, kahkahalar arasında konuşmaya başladı.
"Bence Burak'ın yanına bir sandalye koyalım, dizleri tutmazsa oturacak yeri olur." Uğur, kahkahalar arasında başını sallayarak,
"Yok arkadaşlar, bence en iyisi Burak'ın eline tef verelim. En azından ritmi tutturur." dedi. Abim, arkadaşlarının şakasına gülerek yanıt verdi.
"Siz bana takılacağınıza, kendinizi hazırlayın. Ciddiyim, hepinizi sahnede görmek istiyorum." Onat da gülümseyerek araya girdi.
"Bartuğ'un horonunu izlemek gerçekten kaçırılmayacak bir şey olacak gibi. Herkes bu anı bekliyor baksana.'' ben yüzümdeki gülümsemeyle abime bakarak başımı iki yana salladım.
"Sana acıyorum abi. Şu an kaçma şansın olsa kullanır mıydın?" Abim göz kırptı.
"Asla! Ama birazdan hepinizin ayakkabılarını bağlayarak dans etmenizi sağlayacağım, haberiniz olsun." herkes kahkahalar atarken, abimin arkadaşlarıyla ne kadar yakın olduğunu bir kez daha fark etmiştim.
Onat ve ben masamıza geri döndük. Tim'in enerjisi, abimin onlarla arasındaki o güçlü bağ beni derinden etkilemişti. Bir asker timinin birbirine nasıl kardeş gibi kenetlendiğini görmek insana hem güven hem de mutluluk veriyordu. Tam yerimize oturduğumuzda DJ'in sesi duyuldu:
"Ve şimdi, beyler ve bayanlar! Sahneye muhteşem bir gösteri için damadımız Bartuğ ve değerli tim arkadaşlarını davet ediyorum! Zeybek için hazır mıyız?" gözlerim hemen abime kaydı. Timdekiler gülerek ayağa kalktı. Atilla, abimin omzuna dostça vurup,
"Hadi bakalım komutanım, mahcup etme bizi!" diye takıldı. Abim gözlerini devirerek ama yüzünde hafif bir gülümsemeyle sahneye yürüdü. Onun arkasından tim de ilerledi.
Sahnede dimdik durdular. Işıklar üzerlerine düştüğünde ortam sessizleşmişti. Ardından o tok ve ağır ritimle zeybek müziği çalmaya başladı. İlk adımı atan abim oldu. Göğsünü gererek, başını hafifçe eğerek ağır ve kendinden emin hareketlerle yere bir dizini koydu. Ardından tüm tim senkronize bir şekilde ona katıldı. Nefesimi tutmuş, izliyordum. Zeybek, başlı başına bir asaletin dansıydı. Erkekler sahnede birer dağ gibi dikilirken, güçlü adımlarla danslarını sergiliyorlardı. Elvin, abime gözlerini ayırmadan bakıyordu. O kadar hayran, o kadar sevgi doluydu ki bu, düğünün belki de en özel anlarından biriydi. Son adımları attıklarında tüm salondan büyük bir alkış koptu. Ama tam tim sahneden inmek için harekete geçmişti ki, Elvin ellerini çırparak coşkuyla bağırdı:
"Haydi horona!" bir anda Karadeniz'in o deli dolu müziği çalmaya başladı. Abim, bir an afallamış gibi baktı ama sonra Elvin'in coşkusuna karşı koyamadı ve gülerek sahnenin ortasına atladı. Timin diğer üyeleri de kahkahalar atarak ona katıldılar. Ayaklar hızlı hızlı yere vuruluyor, bedenler ritimle sallanıyor, tüm sahne coşkuyla dalgalanıyordu. Abimin omuzları hızlıca inip kalkıyor, ayakları yere güçlü bir şekilde vuruyordu. Elvin onunla göz göze gelip kahkahalar atıyor, mutlulukla alkış tutuyordu. Onat ve ben onları büyük bir keyifle izlemiştik. Onat elimi tuttuğunda avuçlarının sıcaklığını hissettim:
"Şanslı adam, gerçekten mutlu." dediğinde gülümsedim.
"Evet. O, mutluluğu en çok hak eden insanlardan biri."
Eğlence doruğa çıkmıştı. Ben de daha fazla dayanamayarak sahneye çıktım. Timdeki çoğu kişi iyice neşelenmiş, kravatlarını başlarına bağlamış halde coşkuyla oynuyordu. Kahkahalar, alkışlar, eğlenceli naralar havada uçuşuyordu. Benden beklenmeyecek bir cesaretle kendimi onların arasına attığımda Onat da beni izleyerek başını hafifçe yana eğdi, gülümsedi. O an içimden geçen tek şey, bu anın sonsuza dek sürmesini istemekti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde düğün yavaş yavaş sona ermişti. Misafirlerin birçoğu ayrılmış, geriye sadece aile ve yakın dostlar kalmıştı. Herkes yorgun ama mutlu bir haldeydi. Onat'la el ele tutuşmuş, kalabalığın arasından sıyrılarak abim ve Elvin'in yanına doğru yürüdük. Elvin'in yüzü hâlâ heyecanla parlıyordu, abim ise yorgun ama mutlu görünüyordu.
"Senin çok ama çok mutlu olmanı istiyorum, abi" dedim ve ona sımsıkı sarıldım. Göğsünde hafifçe iç çekerken elini saçlarımda hissettim.
"Sonsuza kadar mutlu olacağız, küçük kız kardeşim." dedi kısık bir sesle. Sonrasında Elvin'e döndüm ve ona da sarıldım.
"Sen de bu hayattaki en özel insanlardan birisin, Elvin. Bunu sakın unutma." Elvin kollarını sıkıca bana doladı.
"Sen de öylesin." birbirimize son bir kez daha sarıldıktan sonra vedalaştık ve ardından Onat'la birlikte arabaya doğru yürüdük. Otele geri dönmek için arabaya binmiştik. Araba İstanbul'un karanlık sokaklarında ilerlerken, içimde tarifsiz bir huzur vardı.
''Gürkan'ın ailesi, bizimkilerle tanışmak istiyormuş.'' bakışlarım Onat'a döndü.
''Ne zaman peki?'' bir eli yine her zaman olduğu gibi avucumun içindeydi.
''İzmir'e gelmek istiyorlarmış sanırım. Biz gittikten iki gün sonra gelecekler.'' başımı usulca salladım.
''Gürkan iyi birisi Onat. Oya adına mutluyum.'' derin bir nefes aldı.
''Gürkan'ın iyi birisi olduğunu biliyorum. Ama her erkek kardeş, ablasını biraz kıskanır Biricik.'' kurduğu son cümleyle kıkırdamama engel olamadım. Onun da yüzünde bir tebessüm vardı.
''Oya'nın artık mutlu olmasını ben de çok istiyorum. Ve Gürkan'ın bunun için doğru kişi olduğunu farkındayım.'' tabi ki farkındaydı. Onun yaptığı sadece küçük kıskançlıklardı. Araba durduğunda otele geldiğimizi fark etmiştim. Arabadan indim, Onat'ta diğer taraftan indiğinde elleri ellerimi buldu. İçeri doğru ilerlemeye başladık.
''İyi geceler efendim.'' kapıda duran valeye başımla selam verdim.
''İyi geceler, kolay gelsin.'' Onat ise arabanın anahtarını uzatmıştı. Büyük, lüks otelin kapısından içeri adım attığımızda, bizi zarif bir ihtişam karşılamıştı. Gözlerim hemen tavandaki devasa avizeye kaydı. Işıltılı kristaller, yumuşak bir ışıkla odayı aydınlatıyordu. Yüksek tavanlar, geniş pencerelerle her şey ne kadar büyüktü. Otelin her köşesi özenliydi. Onat'ın elini omzuma koyarak asansöre doğru yöneldiğimizde, içimdeki gerginlikten eser yoktu. Onunla her şey başka bir hale dönüşüyordu. Asansörün kapısı açıldığında, Onat hemen yanı başımda durdu ve gözleriyle beni süzerken elleri belime yaklaştı. Hafifçe belimi kavrayıp, beni kendisine doğru çektiğinde o n her şey durmuş gibi hissetmiştim. Gözlerinin içine baktım ve sesini duyduğumda bir anda içimdeki her şey hareketlendi.
"Ne kadar özledim seni. İçinde olmayı, o sıcaklığını hissetmeyi. Aynı anda isimlerimizi haykırmayı. Çok özledim.'' burnunu boynuma doğru sürttü. Beni tutuşu, ellerindeki sıcaklık söylediklerini destekler nitelikteydi.
''Özledin, değil mi?" dedim, cilveli bir gülüşle.
"Ama ben de seni aynı şekilde özledim. Ve bu gece uzun zamandır beklediğimiz gibi olacak."
Oda kapısının önüne geldiğimizde, derin bir nefes aldım. İçeri girdiğimizde, odanın sıcak atmosferi bir anda kendisini hissettirmişti. Her şeyin zamanı vardı, geceye dair planlarımız birbirimizi ne kadar arzuladığımızla doluydu. Gözlerim onun gözlerinden uzaklaşmadı. Ve birden, ona doğru adım attım. Ellerimin şimdi ki hedefi kravatıydı. Yavaş yavaş kravatını çözerken ikimizin de bakışları birbirimizdeydi.
''Bana dokunduğun her an, vücudumun ısısı o kadar çok artıyor ki. Sanki alev olup kül olacakmışım gibi hissediyorum.'' kravatını çözmüştüm. Sakin bir yavaşlıkla gömleğinin düğmelerini çözmeye başladım.
''Biz kül olma evresini çoktan geçmedik mi ya?'' tek kaşımı kaldırarak, yüzümdeki bütün cilveyle ona gülümsediğimde bu onun sabrını taşıran son damla oldu. Birden elleri yüzümü iki yanından kavradı ve beni büyük bir açlıkla öpmeye başladı. O kadar zor zamanlar geçirmiştik ki, tenlerimizin birbirine olan muhtaçlığını unutmuştuk.
Ama şu an ikimizde birbirimize bunu hatırlatmak istercesine, birbirimizi tüketircesine öpüyorduk. Ellerimi düğmelerden çekip ensesine kaldırdım. Öpüşürken oradaki kısa saçlarla oynamam onu daha çok tahrik ediyordu, biliyordum. Öpüşmemiz git gide derinleşirken, yüzümde olan ellerini çekti ve elbisemin fermuarını açmaya başladı. Elbise üstümden kaydığında, altına giydiğim jartiyer oraya çıktı. Bu gecenin tabi ki böyle biteceğini tahmin ediyordum. Bunun için, geçen gün gittiğimiz alışveriş merkezinden Onat'a tuvalete gidiyorum bahanesiyle kaçıp, bir iç çamaşır mağazasından bu jartiyeri almıştım. Onat kendini geri çekti ve bakışları göğsüme, oradan da alt kısma düştü.
''Siktir. Bunu ne zaman aldın? Yavrum, sen beni öldürmek mi istiyorsun?'' birden beni belimden tuttu ve kucakladı. Refleksle bacaklarımı beline doladım. Başım ondan yüksekteydi, o yüzden kafasını kaldırıp bana bakıyordu. Ellerimle saçlarını avuçladım, hatta biraz çekmişte olabilirdim. Başımı ona doğru eğdim.
''Ölmek yok. Daha birbirimize doyamadan, ölmek yok.'' dudaklarına sanki günlerdir açmışım gibi saldırdım. O da bana aynı tutkuyla karşılık verdi. Elleriyle kalçalarımı sıkınca inlemeden duramadım. Sadece öpüşmemizle bile inleyebilirdim. Ona olan sevgim, bana olan en ufacık teması bile beni bu hale getiriyordu.
Odanın camı, boy camdı. Onat'ın adımları ilerleyerek sırtımı cama yapıştırdı. Çok yüksekteydik, bizi birinin görmesi imkansızdı.
''Şimdi, tam burada içine gömüleceğim. Bu İstanbul manzarasına karşı, ben içindeyken inlemelerini dinlemek istiyorum. Adımı saatlerce haykırmana ihtiyacım var.'' tek eliyle beni tutuyor, diğer eliyle pantolonunu çıkarıyordu. Ona yaklaştım ve kulağına fısıldadım.
''O kocaman aletini, en derinlerimde hissetmeyi özledim sevgilim. Bu gece, ikimizi de zevkin doruklarına çıkaracağından yana hiç şüphem yok.'' beni geri itip hafifçe cama yasladı. Birden altımdaki tangayı yırtması, kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Kendi altındaki baksırı da çıkarınca, sertleşmiş aletini görmek inlememe sebep oldu. Tek eliyle beni sanki bir bez bebekmiş gibi taşıması da beni oldukça etkiliyordu. Tek eliyle aletini tuttu, aletini vajinamın girişine yasladı.
''Islak. Sadece öpüşümle bile ıpıslak. Ölürüm senin uğruna.'' aleti içime gömüldü. O kadar yüksek bir sesle aynı anda haykırmıştık ki, bu hissi ne kadar özlediğimizi anladım.
''Sıcacık.'' kendimi aletine doğru ittim ve ensesinden tutarak Onat'ı öpmeye başladım. Aleti, içimde bir cehennem sıcaklığı yaratırken, hissettiğim duygular cennetteymişim gibiydi. Belini hızlandırdı ve istemsiz ona daha fazla erişme arzusuyla zıplamaya başladım. Onat kendini geri çekti ve bakışları göğüslerime kaydı.
''Çok güzeller amına koyayım. Of! Birce, her yerine boşalmak istiyorum.'' onu daha fazla hissetmeye ihtiyacım vardı. Bu pozisyonda onu yeterince içime alamadığımın farkındaydım.
''Yatağa geçelim mi?'' bakışları gözlerimi buldu. Yüzüne arsız bir gülümseme yerleştirdi ve içimden çıkmadan adımları geriledi. Beni yatağa yatırdığında şimdi üstümdeydi. Bacaklarımı araladım. Yapmak istediğimi anladı ve eğilip dudağıma sert bir öpücük bıraktı.
''Benim güzelim beni daha çok mu hissetmek istiyor?'' başımı salladım. Dudaklarımı ısırdım.
''Doymuyorum. Dahasını istiyorum.'' gözlerindeki alevleri gördüm. Belini o kadar sert bir şekilde oynattı ki, bütün aletini içimde hissettim.
''Ah!'' inlemeden durmam imkansızdı. Onun varlığı, onun kokusu, her şey buna sebepti. Hareketlerini arttırdı, içime vurmaya devam etti.
''Benim sevgilim bana doymuyorsa, onu en güzel şekilde doyururum.'' Hareketleri çok hızlıydı. Gelmeme çok az kalmıştı.
''Durma! Çok iyisin, devam et lütfen! Ah Onat, evet!'' onunla konuşmam onu her zaman etkiliyordu, farkındaydım. Daha fazla dayanamadık ve ikimiz de aynı anda inleyerek boşaldık. Bacaklarımdaki seğirmeler, hızlı nefes verişlerim devam ediyordu.
Onat'ta aynı durumdaydı. Alnındaki ter birikintisi, göğsündeki ter damlaları tekrardan içimin alevlenmesine sebep olmuştu. Dudağıma sert bir öpücük bıraktıktan sonra yatakta yanıma uzandı. Ama ben durmak istemiyordum. Açtım. En büyük açlığım oydu. Ve beni doyuracak tek şey, yine o'ydu. Yatakta yan döndüm ve Onat'ın bana bakan gülen yüzüyle karşılaştım. Ellerim yanaklarına gitti.
''Seni çok seviyorum.'' gözleri parıldadı. Elini, elimin üstüne koydu. Sonra avuçlarının içine aldı ve öptü.
''Sana çok aşığım.'' elim ellerindeyken, yattığım yerden doğruldum ve elini belime yerleştirdim. Sonrasında, kendimi kucağında buldum. Gözlerindeki parıltı gitmemişti. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
''Sen beni doyurdun, sıra bende sevgilim.'' ayağa kalktım ve onu elinden tuttum.
Sorgulamadı, ayağa kalktı. Onu çıplak görmek, içimdeki arzuyu tekrardan harekete geçirdi. Camın kenarında duran tekli berjere kadar geldik. Elimle oturmasını işaret ettim ve oturdu. Saniyeler sonra bende kucağında yerimi almıştım. Direkt elleri belimi buldu. Aleti, hemen birleşmeye hazır olmayacağı için onu hazır hale getirecektim.
Ellerimle yüzünü avuçladım ve dudaklarını sanki bugün büyük bir açlıkla öpmemişim gibi tekrardan öpmeye başladım. Dilini emdim, ısırdım. Belimdeki sıktığı ellerinden ne kadar etkilendiğini anlayabiliyordum. Sonra dudaklarım boynuna doğru ilerledi. Dilimi değdirdim.
''Birce!'' bu etkilendiğinin diğer göstergelerinden biriydi. Dudaklarım yavaşça aşağı inmeye başladığında kucağından indim. İki elimle bacaklarını araladım. Ne yapacağımı anladı.
''Bunu yapmak zorunda değilsin bebeğim.'' eliyle yüzümü avuçladı.
''Senin için canımı veririm diyorum, sen hala bunu sorun edeceğimi mi düşünüyorsun yüzbaşı?'' yüzündeki gülümseme bu sefer ne şehvet doluydu ne de tutku. Sadece sevgi vardı. Saf duygularla sevilmenin etkisi, yüzüne yansımıştı.
Bakışlarımı ondan çektim ve sertleşmeye başlayan aletini gördüm. Elime aldığımda, Onat'ın kısık bir nefes verip karnını içine çektiğini gördüm. Ona temas etmem bile onu delirtiyordu. Elimin içindeyken, önce dudaklarım kasıklarına temas etti. Ufak ufak öpücükler bıraktım. Onat'ın nefesi hızlanmıştı. Kendimi geri çekip dilimi aletinin ucuna değdirdiğimde, bakışlarım ondaydı. En ufacık tepkisi bile kaçırmak istemiyordum.
Dudağını dişledi. O kadar sert yutkundu ki, adem elmasının hareketini buradan izledim. Bu yüzüme yarım bir gülümseme yerleştirmeme sebep oldu. Bakışlarım hala ondayken, eğildim ve aletinin başını ağzıma aldım.
''Siktir!'' Onat'ın inlemesiyle, vajinamda bir sızı hissettim. Onat tek eliyle saçımı tuttu. Bu tutuş sert bir tutuş değildi. Aleti ağzımın içinde git gide büyüyordu. Ben ise git gide onu daha fazla karşılıyordum.
''Ah! Birce! Bebeğim! Sen inanılmazsın. Bak, beni o güzel ağzınla ne hale getirdin.'' kalçasını kaldırmış, kendini daha fazla bana itmeye çabalıyordu. Buna gerek kalmasın diye aletini bütünüyle ağzıma aldım. Haykırdı. Saçımı tutan eliyle beni hareket ettiriyordu.
''Geleceğim. Çekil.'' beni çekmek için uğraştı ama ben bunu istemiyordum. Sıvıları ağzıma bulaşsın, tadını alayım istiyordum. Ona direndim.
''Güzelim, bu kadarına gerek yok- Ah!'' kendini tutamadı ve boşaldı. Normal şartlarda bu midemi bulandırırdı. Ama ne şartlar normaldi ne de benim Onat'a olan sevgim.
Göğüslerim, omzum onun menileriyle kaplıydı. O boşaldıktan sonra kendimi geri çektim. Bakışlarım ondayken, o bana sanki dünyanın en güzel tablosuymuşum gibi bakıyordu.
''Aldım tadını. Şimdi ben seni bırakır mıyım zannediyor musun?'' onun bana ilk sevişmemizde söylediği şeyi söylediğimde, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. Eğildi ve dudağıma tutkulu bir öpücük bıraktı.
''Seni bırakanın, senden gidenin ben şerefini sikeyim.'' O gece Onat'ın beni duşa sokması, duşta rahat durmayışlarımız ve akabinde onun koynunda çektiğim en güzel uykuyla son bulmuştu.
Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum beyaz atlı prensi, yıllar sonra bulduğumda, kalbimin her köşesindeki boşlukların, sadece o anın sıcaklığıyla dolduğunu fark ettim; çünkü gerçek masal, nihayet başlamıştı.
Ee napalım, özleşmişler birazcık ❤️🔥🙃
Instagram/Tıktok/Twıtter:monsoleil777
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.67k Okunma |
3.75k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |