20. Bölüm

BÖLÜM ON DOKUZ

monsoleil016
monsoleil016

Merhaba! Biz geldik. 27K olduk bile 🤍 Hepinize ilginizden dolayı teşekkür ederiim.🤍 Oy ve yorumlarınızı benden esirgemezseniz, beni dünyanın en mutlu insanı yaparsınız.🤍 Bu bölüm artık bazı duygular itiraf ediliyor, umarım beğenirsiniz 🫠 Sosyal medya hesaplarımda da oldukça aktifim. Hepsini buraya bırakıyorum. Oraya da bekleniyorsunuz.🤍

İyi okumalar dilerim! 🤍

Instagram/Twıtter/Tıktok: monsoleil777

 

 

Hayata kadın olarak geldiyseniz, doğduğunuz eve göre şanslı olup olmayacağınız değişirdi. Bazı kadınlar sırf kadın olduğu için, hayatta yaşamaya layık görünmezdi. Bazı kadınlar ise aksine evde baş tacı olurdu. Gönül isterdi ki her kadın, evinin tacı olsun, o eve güzellik katsın. Ama Selin ve nice onun gibi kız çocukları bu konuda şanslı değildi. Bir insanın kendi öz kızına taciz de bulunması hiçbir kutsal kitaba göre affedilmezdi.

Selin'in hayatında bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındayım. Ama hiçbir zaman o bana gelmeden, bir şeyleri sorgulama taraftarı olmamıştım. Çünkü insanlar bazen bir şeyleri karşı tarafa sormadan, içinden geldiği için anlatmalıydı.

O gece onu alıp odaya getirdiğimde sabaha kadar ağladı. Aynı yatakta uyuduk. İmkanım olsa onu göğsüme saklamak, herkesten korumak istedim. Gece o uyuduktan sonra koridora çıktığımda Oğuzhan'la denk gelmiştim. O başına gelenleri anlatmıştı. Orospu çocuğu Selin'i öpmeye çalışmış, Selin engel olunca da vücuduna temas etmişti. Selin de anın şokuyla adamı topuğundan vurmuştu. Allahtan Alperen yakınlardaydı ve olay uzamadan üstü örtülmüştü. Bu duruma çok canım sıkılmıştı. Gece gözüme bir gram uyku girmemişti. Evvelsi gün operasyon olacağı için dinç olmam gerekiyordu ama üzüntüden kendimi çok bitkin hissediyordum.

Saat sabah beş sularında karargahın önünde bankta otururken birinin önüme bir bardak uzatmasıyla irkilmiştim. Bakışlarımı yukarı kaldırdığımda Onat'ı görmem az da olsa içimdeki huzursuzluğun azalmasına sebep olmuştu. Elindeki bardağa uzandım. ''Otursana.'' yanıma oturduğunda bugün ki olaylardan dolayı onunla hiç konuşamadığımı fark ettim. Aslında bunu yapmam gerekiyordu. Ama Selin'in durumu o an her şeyden önemli gelmişti.

''Selin nasıl oldu? Uyudu mu?'' çaydan bir yudum aldım. Çay bardağının elime değen sıcaklığıyla üşüdüğümü farkına varmıştım.

''Ağladı. Uyuyakaldı.'' Usulca başını salladı.

''Nasıl bir kader değil mi bu? Sayesinde doğduğun adam, gün geliyor sana ne gözle bakıyor. Nasıl atlatabilir ki bunu bir insan?'' bakışları yan profilimdeydi. Kendimi ona döndürdüğümde bakışlarımız birleşti.

''Herkesin anne baba olmaması gerekiyor. Hep bunu savunurum. Çocuk sahibi olacaklara psikolojik testler uygulanmalı, testten geçene müsaade edilmeli.'' haklıydı. Bu devir de hele kesinlikle şarttı.

''Onat ben ne yaptıysam görev için yaptım ve zorundaydım, bunu biliyorsun değil mi?'' daha fazla içimde tutamamıştım. Bana olan konuşmasından bile ne kadar tavırlı olduğunu anlayabiliyordum.

''Bunu konuşmak için doğru zaman değil.'' bakışlarım önümde dumanı tüten çay bardağına düştü.

''Bunun için zaman olduğunu düşünmüyorum. Seni çok üzdüm ve üstüne böyle bir şey yaşandı. Görevden dolayı kesinlikle pişman değilim ama o adamın bana temas etmemesi için elimden geleni yaptığımı bilmeni istiyorum.'' bakışları bana döndüğünde ben de ona baktım. Yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.

''Bir kalemde silebileceğin bir adama neden bu kadar açıklama yapıyorsun ki Birce?'' böyle düşünmekte haklıydı. Ona bugün söylediğim sözleri o bana söyleseydi eminim ben de aynı şeyleri düşünürdüm. Derin bir nefes aldım.

''Onat, söylediğim şeylerin hepsinin anlık bir sinirle olduğunu bilmeni istiyorum. Mevzu mesleğim olduğu zaman çenemi tutamıyorum. Beni tanıyorsun, çok çabaladım.'' sözümü kesti.

''Sen beni tanımadın mı? Ben senin önüne taş koyacak adam mıyım Birce? Aksine her konuda senin yanında olacak, her konuda seni destekleyecek bir adam değil miyim?'' öyleydi.

''Öylesin. Ben bundan hiçbir zaman şüphe duymadım. Sen bana bunu her zaman hissettirdin. Ama bugün birden öyle herkesin içinde benim olmayacağımı söyleyince çok sinirlendim.'' bakışlarını gözlerimden çekti. Bana baksın, konuşsun istedim. Tek elimle çenesini tutup kafasını bana döndürdüğümde bana bakmaya mecbur kalmıştı.

''Onat, ben bu hissettiklerimi nasıl adlandırırım bilmiyorum. Yani yıllardır içimde yeşermeyen çoğu duygu, senin yanında gün yüzüne çıkıyor. Bana böyle hissettiren bir adama böyle yaftalar da bulunmam tabi ki hoş olmadı. Ama sen benim gözlerime baksan bile anlarsın. Anlarsın, değil mi?'' anlamasına ihtiyacım vardı. Gözlerine öyle bir bakıyordum ki, kendimi onun gözlerinde görmemem mümkün değildi. Bakışları ilk geldiğine göre yumuşamıştı.

''Bunları konuşmanın yeri burası değil. Böyle ayak üstü konuşulacak şeyler de değil.'' yine de inadı kırılmamıştı. Ellerimi yüzünden çektiğimde bakışlarımı önüme çevirdim.

''Haklısın.'' daha fazla diyecek bir şeyim yoktu. Ne diyebilirdim ki?

''O orospu çocuğuyla aynı nefesi alıyor olman bile canımı sıkıyorken, başımıza sürekli başka şeyler çıkıyor farkında mısın Birce?'' bu duruma canının sıkılması normaldi. Bunu garipsemiyordum, aksine olması normaldi.

''Evet. Bazen hiç bitmeyecekmiş, hiç kurtulamayacakmışım gibi hissediyorum.'' önünde olan bakışları bana doğru döndü.

''Sana en başında bir söz verdim. Sen her şeyden önce benim timimin askerisin. Gerekirse canımı ortaya koyarım, yine de bu şeyin bitmesine sebep olurum.'' elimi tutmasına gerek yoktu. Söyledikleriyle içimi sıcacık yapmıştı.

''Bu hikayede ölecek kişiler belli. Bizden kimse ölmeyecek.'' birden ayaklandığında ben de ona eşlik ettim.

''Şurada birkaç saat sonra içtima için toplanacağız. Geç biraz uyu istersen.'' hâlâ daha beni düşünüyordu.

''Sen neden uyumuyorsun?'' bir şey söylemedi.

''Peki, iyi sabahlar.'' deyip arkamı döndüğümde bir şey söylesin ve beni durdursun istedim. Söylemedi, ben de usulca karargaha geri döndüm.

                                                                                           🫧

Selin'in yanına döndükten sonra uyumam pek mümkün olmadı. Aklımın büyük bir kısmını Onat kaplıyordu. Bana bu denli kırılması, içerlemesi çok canımı sıkmıştı. Bu görev bittikten sonra oturup onunla bunca zamandır konuşmamız gereken her şeyi konuşacaktım. Yataktan kalkıp içtimaya gittiğimizde Selin dik duruşuyla, hiçbir şey olmamış gibi yanımıza gelmişti. Sanki dün gece hiçbir şey yaşamamış gibiydi. Tabi ki hiçbirimiz bir şey sorup üstelemedik. Ama onunla da baş başa konuşmam gerektiğini hissediyordum.

Bu gün içtimada fazladan biri daha vardı, Yiğit. Onun da gözlerinden anladığım kadarıyla o da gece uyumamıştı. Anlaşılan hepimiz için zor bir gece olmuştu. Onat'ın geldiğini hissettim. Nasıl oldu bilmiyorum ama bakışlarım kapıya kaydığında saniyeler sonra o da kapıdan çıkmıştı. Onu görmemizle hepimiz hazır ol pozisyonuna geçmiştik bile.

''Günaydın. Rahat.'' rahat pozisyonuna geçtik. Şu an nasıl ilerleyecektik bilmiyordum.

''Birce, dün ki not kağıdında numara yazıyor muydu?'' kağıdı anımsamaya çalıştım.

''Evet komutanım.'' kafasını salladı.

''Çok güzel. Şimdi Saru'ya mesaj atıp planda bir değişiklik olup olmadığını soruyorsun.'' bir şey söylemeden cebimden telefonu çıkarttım. Bana verdiği notta yanımdaydı. Numarayı yazdıktan sonra ''Selam! Ben dün gece bırakıp gittiğin o kız, Hülya. Gönlümü alman için geceyi sabırsızlıkla bekliyorum. Bir sorun yok değil mi?'' yazdıktan sonra mesajı yollamıştım. Onat ne yazdığımı sormadı. Belki öğrenmek istemiyordu.

''Yiğit, bu gece hayatının yüzleşmesini yaşayacaksın. Hazır mısın aslanım?'' bakışlarım Yiğit'e döndü. Gerçekten dik duruşuyla, bakışlarıyla adının anlamını taşıyordu.

''Her zaman hazırım.'' sesi de kendinden oldukça emindi. Saniyeler sonra telefonum titredi.

''Bu güzel kadını orada bıraktığım için çok üzgünüm. Ama akşam sana verdiğim adreste bunu misliyle telafi edeceğim güzelim, bekliyorum. :)'' orospu çocuğu tabi ki bekliyordu.

''Onat komutanım, akşam ki plan hala geçerli.''

''Çok iyi. O zaman bu gece bu orospu çocuğunu alıyoruz ve artık Hakkari'ye dönüyoruz.'' dönmeyi beklemiyordum. Neden bilmiyorum ama en azından bir süre daha burada duracağımızı düşünmüştüm.

''Anlaşıldı komutanım.'' hepimiz aynı anda toplantı odasına doğru ilerledik. Çünkü biliyorduk ki önce akşamın planı yapılacak. Sonra ise günlük antrenmanlar yapılacaktı.

''Ne yazdı o kanını siktiğim sana?'' o kadar dalmıştım ki herkesin önden gittiğini Onat'ın sesiyle algıladım. Bakışlarımı ona çevirdim.

''Ne önemi var?'' gerçekten ne önemi vardı ki? Bunu ona söylemem sadece sinirini bozacaktı, bunu biliyordum. O da yandan bana baktı.

''Merak ediyorum.'' durdum. O da durdu.

''Merak ettiğin sonucu gördüklerin sadece sinirini bozacak. Bence buna gerek yok.'' bir şey söylemedi. Normalde söylerdi. Ben de üstelemedim. Yürümeye devam ettiğinde ben de peşinden gittim. Peş peşe toplantı odasına girdiğimizde herkes yerine oturmuştu.

''Bu gece o piçi her ne olursa olsun alıyoruz. Gerekirse o evi yakıyoruz. Dün içeride silah muhabbetleri dönüyordu. Bu muhtemelen Erkin'in bahsettiği silah. Çünkü yurt dışından geleceği ve uzun zamandır uğraşıldığı söyleniyordu. Bunun ne olduğunu öğrenme vakti geldi. Saru sandığımızdan da önemli bir karakter.'' bakışları hemen yanımda oturan Yiğit'e kaydı.

''Bu göreve gelmek zorunda değilsin.'' Yiğit direkt başını salladı.

''Hayır, her anında orda olmak istiyorum komutanım. Hatta müsaade ederseniz, onu paketleyen kişi ben olmak istiyorum.'' kendinden emin duruşunu asla bozmuyordu. Bu Onat'ın hoşuna gidiyordu ama belli etmiyordu.

''Ben de planın tam o evresini anlatacaktım. Birce, bu adamı içeride oyalayabildiğin kadar oyalayacaksın. Biz evi talan edeceğiz. Eminim ki evinde haritadan başka şeyler de saklıyor. İşimiz bittiğinde de sen odaya girip o şerefsizi alabilirsin Yiğit.'' Yiğit usulca başını salladı. Diyecek bir şey yoktu. İnsan, vatanına sırt çevirene ne diyebilirdi ki? Hele ki bu adam babasıysa söyleyecek pek bir söz kalmıyordu.

O sabah yine aynı makyözler bana makyaj yapmıştı. Onat'ın bu konuda tavrı netti. Saçımın bir teli bile görünmeyecek, ten rengim belli bile olmayacaktı. O yüzden makyaj saatler sürüyordu. Bu sefer etek giymemiştim. Çünkü evde olduğumuz için bu itin bana temas ihtimali daha yüksekti. Ben ise bu adamın teması yüzünden bir sinir harbine kurban gidip, operasyonu mahvetmek istemiyordum.

Kendime aynadan baktığımda üstümde vücudumu saran tayt ve yine üzerimde onu takip eden aynı darlıkta bir büstiyer vardı. Saçlarım ise örülmüştü. Bunu isteyen bendim. O adamın perukta olsa, saçıma temas etmesi beni çıldırtıyordu. Makyözlerin işi bittiğinde çıktılar. Kendimi incelemem bittiğinde tam ben de çıkacakken kapı çaldı ve içeri Selin girdi.

''Girebilir miyim?'' yüzümdeki gülümsemeyle usulca başımı salladım. Onun üstünde ise kamuflajları vardı. O da göreve gelecekti. Onat isterse gelmeyebileceğini söyleyince bizi kesin bir dille reddetmişti.

''Ben özür dilemeye gelmiştim.'' kaşlarım çatıldı.

''Ne için özür dileyecekmişsin?'' derin bir nefes aldım.

''Dün duygusal davranıp operasyonu mahvettim.'' operasyonu mahvettiği falan yoktu. Adamın vurulmasını sıradan bar kavgası olarak yansıtıp üstünü kapatmışlardı bile. Yanına ilerleyip onu kendime çektiğimde sarıldım. Böyle bir şey beklemediği için birkaç saniye bekledikten sonra o da bana sarılmıştı.

''Sen bana ne demiştin hatırlıyor musun? Kırık kalplerle kuşatılmış kız kardeşler, birbirini nerede görse tanır.'' ondan ayrıldım. Gözlerinin tam içine baktığımda gözlerinin dolması beklediğim bir şey değildi. Bu konu onu oldukça üzüyordu.

''Sen orada o adamı alnının çatından vursan da hiçbirimiz sana bir şey demezdik. Çünkü sen de biliyorsun, böyle orospu çocukları asla yaşamayı hak etmez.'' başını salladı.

''Yaşamayı hak etmeyenler hep böyle dibimizde bitecek mi Birce?'' bu söylediğinin nedense dün geceyle alakası olmadığını hissetmiştim. Tam ona bir şey söyleyeceğim sırada kapı çaldı ve içeri Alperen girdi.

''Komutanım, sizi bekliyoruz.'' yeterince oyalanmıştık. Artık gitmemiz gerekiyordu.

''Tamam, geliyoruz.'' Alperen çıktığında bakışlarımı tekrar Selin'e çevirdim.

''Bizim sanırım Hakkari'ye dönünce bir kız gecesi yapmamız gerekiyor.'' yüzümdeki gülümseme onu da güldürdüğünde burnunu çekti.

''Kesinlikle komutanım.'' dedikten sonra ikimizde odadan çıktık. Pençe, arabanın önünde bizi bekliyordu.

''Sanırım Birce komutanımın bu halini her gördüğümde şaşırmaktan ağzımın beş yüz metre açılmasını engelleyemeyeceğim.'' Oğuzhan'ın sözleriyle Alperen ensesine bir tane tokat attı ve beraber arabaya bindiler. Onat sessizdi. Konuşmuyor olsa da gözleriyle çok şey anlattığı barizdi. Herkes bindikten sonra araç çalıştı ve Saru'nun evine doğru hareket ettik. Bu gece durmayacaktık. Bu gece gerekirse kan akıtacaktık. Pençe, etkisini hissettirecekti. Bunu şu an buradaki herkesin bakışlarından bile anlayabiliyordum.

Onat planın üstünden son bir kez geçtiğinde konuşması bitene kadar evin önüne gelmiştik. Tabi ki araba evin direkt önünde durmayacaktı. Ben içeri girdikten sonra onlar usulca eve girecek ve evde kim varsa indirecekti. Saru, en güvendiği adamlarını bu gece kaybedecek, en büyük darbeyi ise oğlu olan Üsteğmen Yiğit Kalkan vuracaktı. Araçtan indiğimde peşimden Onat'ın da indiğini gördüm. Arkamı döndüm. Tam dibimdeydi.

''Bu gece seninle konuşmak istediğim şeyler var. İçeri gidip sağ salim çıkıyorsun. Bir adım gerinde olacağım.'' ne konuşacaktı? Bunu sormak için doğru zaman olmadığının farkındaydım. Usulca başımı salladım. O da kafamın hemen üstüne bir öpücük kondurmuştu. Artık gitme vaktim gelmişti. Derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm.

Burası İstanbul'un en elit semtlerinden biriydi. Ve bu siteye öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyordunuz. Bunu bilmek için burada yaşamaya gerek yoktu. Önünden geçseniz anlardınız. İlerlediğimde yedi numaralı evin kapısının önüne geldim. Kapıda az sonra gebereceğinden habersiz bir koruma bekliyordu. Bu ve bunun gibi adamlara destek olan herkesin yeri belliydi. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.

''Merhaba. Adım Hülya. Saru'nun geleceğimden haberi vardı.'' adam put gibi yüzüme bakıp kulağındaki kulaklığa konuştuğunda kulağındaki onay vermiş olacak ki çekilip geçmeme müsaade etti. Evin duvarlarla örülü kısmını geçip içeri girdiğimde bu pezevengin ne kadar zengin olduğuna bir kere daha şahit olmuştum. Kapalı çarşıda sıradan bir sahafken, birden bu hayata erişmek için bu şekilde orospu çocuğu olmak gerekiyordu demek ki. Hemen ileride duran evin kapısı açıldığında Saru kapıdaydı. Yüzüme yine en cilveli gülümsememi yerleştirdim.

''Selam, güzellik.'' güzelliğin batsındı.

''Selam!'' bana sarıldığında onu itemedim. Mecbur ona karşılık verdim. Eliyle bel boşluğumu okşayınca irkildim ama ona belli etmeden kendimi geri çektim.

''Hep böyle gizemli misindir? Korumalar falan?'' yüzümden gülümsemeyi bir saniye bile eksiltmiyordum. Onun da yüzündeki gevşek gülümseme duruyordu. Eliyle belime temas edip beni salona doğru ilerletti.

''Gizemli adamlar mı ilgini çekiyor? Senin için gizemli de olurum sorun yok.'' kusacaktım. Beni mahveden şeylerden biri bunları Onat'ın duymasıydı. Ama inandırıcı olması için bunu yapmak zorundaydım.

''Gizemli adamlar değil ama bu ara olgun ne istediğini bilen adamlar ilgimi çekiyor.'' adımları durdu. Onun durmasıyla aramızdaki yakınlıktan dolayı bende arkamdaki koltuğun koluna yaslanmıştım. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Midemdeki bulantı arttığında elleri saçımı buldu.

''Benim de senin gibi güzel ve ne istediğini bilen kadınlar çok ilgimi çekiyor.'' bana doğru yaklaştığında beni öpeceğini anladım ve kendimi direkt yana kaydırdım. Bu hareketim onu şaşırttı. Çünkü onun benden bu gece beklediği güzel bir seks ve kapanıştı. Daha çok beklerdi.

''Amaa ben bir şeylerin hızlı gitmesini sevmem. Yavaş daha çok severim. Anlarsın ya.'' göz kırptım. Gözleri parıldadı.

''Peki küçük hanım. Sana içecek bir şeyler ayarlayıp, uzun gecemizi en yavaş şekilde başlatalım.'' yüzümde gülümseme solmadı ama içimden yedi sülalesine küfür ettim.

''Ben ona öyle bir gece yaşatacağım ki ömrü boyunca unutamayacak.'' Yiğit'in sesini duydum. Onların eve girmesi için bu adamı en kısa zamanda yukarı, odasına çıkartmam gerekiyordu. Bunun için tabi biraz daha cilve yapmam gerekiyordu. Ayak sesi duyunca bakışlarım ona döndü. Yüzümdeki sahte gülümseme yerini aldı.

''Sormadım ama kokteyl içersin diye düşündüm?'' dozunu kaçırmadan içmemde sorun yoktu. İçmezsem dikkat çekerdi.

''Sorun yok, içerim.'' bardağı bana verirken bilinçli olarak ellerini elime temas ettirmişti. Şerefsiz, nereden temas etse karlı olduğunu düşünüyordu. Tam yanıma oturduğunda sıktığı parfüm ve sigara kokusu burnumdaydı. Öğürmemek için kendimi zor tuttum. Bana döndü, ben de ona dönmek zorunda kaldım.

''Kendinden bahsetsene bana biraz.'' huzursuzca yerimde kıpırdandım. Bu konuşmayı kısa kesip yukarı çıkmamız gerekiyordu. Ama ne kadar aceleci davranırsam o kadar dikkat çekeceğimin de farkındaydım.

''Senin kadar olayım yok aslında. Üniversite öğrencisiyim. Ailem İzmir'de yaşıyor. Bir ev arkadaşım var. O kadar.'' dikkatle beni dinliyordu. Kokteylden bir yudum alınca ben de almıştım. Tadı bok gibiydi.

''İstanbul üniversite okumak için güzel bir şehir.'' başımı salladım.

''Sen peki? Sen neler yapıyorsun? Sadece gece kulübü işletmeciliği mi?'' sorumla beraber elindeki kokteyli bir dikişte bitirdi. Bakışları tekrar bana döndü, eli bacaklarımda gezinmeye başladı. Mide öz sıvım ağzımdaydı, az daha zorlarsa muhtemelen üstüne kusacaktım.

''Evet. Sadece bu kadar. Benimle ilgili bilmen gereken sadece bu.'' cilveli bir bakış attım.

''Gizemli adam imajımı korurum diyorsun yani?'' gür bir kahkaha attı. Ağzının ortasına bir tane geçirmek istedim.

''Öyle diyorum güzelim.'' birden ayağa kalktım ve başında dikilip onun da kalkması için elinden tuttum.

''Odaya mı geçsek? Çok sıcak oldu burası.'' aslında olası bir beni öpme durumundan kaçmıştım. O da ayaklandığında sonunda timin içeri girmesi için ilk adımı atmıştım.

''Geçelim bakalım. Serinletelim seni.'' arkama dönüp ona en cilveli gülümsememi sundum. Hemen önüme geçip bizi yukarı çıkarmaya başladığında, usulca kulaklığa fısıldadım. Önümden yürüdüğü için beni duyması zordu.

''Yukardayım.'' birden adımları durdu ve bana baktı.

''Bir şey mi dedin güzelim?'' elini tekrardan tuttum.

''Kendi kendime evin ne kadar güzel olduğunu mırıldanıyordum. Tek sen değil, evin de büyüledi beni.'' elleriyle yüzümü avuçladı.

''Bu gece seni büyüleyeceğim başka yerlerde olacak.'' gülümsedim. Kulaklıktan bu gece ikinci kez Onat'ın sesini duydum.

''İçerideyiz.'' derin bir nefes aldım.

''Büyülenelim bakalım.'' yatak odasının kapısı açıldı ve içeri girdik. Simsiyah bir odaydı. Tıpkı ruhu gibi. Yatağa oturdum.

''Odan mükemmel. Tıpkı sen gibi.'' usulca yanıma yaklaştı. Bu azgın tekeyi daha nasıl oyalayabileceğimi bilmiyordum. Tek temennim, timin en kısa sürede evin içindeki korumaların hepsini indirmesiydi. Saçlarımla oynamaya başladığımda tepemde dikildiği için başımı kaldırıp ona bakmak zorundaydım. Ve şu lanet olası gülümsemeyi yüzümden eksik etmemek zorundaydım.

''İsmin bakışlarınla çok uyuyor. Öyle hülyalı hülyalı bakıyorsun ki bana aşık olduğunu düşünmeye başlayacağım.'' demek ki rolümü oldukça iyi oynuyordum. Bu iyiydi.

''Bir beş dakika daha sabret Birce. Az kaldı.'' Onat'ın sesiyle derin bir nefes aldım. Oyunumu oynamaya devam ettim.

''Aşık olunmayacak gibi değilsin ki.'' derin bir nefes almam ve onun tabiriyle hülyalı bakışlarımı ona sunmam gayet etkili olmuştu. Beni yatakta geri doğru itmek için hamle yaptığında istemsiz onu bileğinden yakaladım. Tutuşum ona biraz sert gelmiş olacak ki kaşları çatıldı. Bunu fark edince direkt bileğindeki ellerini gevşettim. Yataktan kalkıp onun yatağa oturmasını sağladım.

'' Bir şeyleri başlatan ben olmalıyım. Bu zevki bana bahşeder misin?'' dediğimde yüzünde çapkın bir gülümseme belirdi.

''Hay hay.'' dedikten saniyeler sonra kapı kırılarak açıldı. Şükürdü. Bu sübyancı orospu çocuğuna daha fazla tahammülüm kalmamıştı. Bakışları şaşkınlıkla kapıda dikilen Yiğit'i buldu. Olduğu yerde dikildi.

''Hoş buldum Saru.'' dediğinde Yiğit'in sesindeki tehlikeyi ben bile hissetmiştim.

''Bu aptal orospu çocuğuna daha fazla tahammül edemeyeceğim.'' tam arkamı dönüp çıkacakken sesiyle duraksadım.

''Sen de mi bu işin içindeydin?'' o kadar şaşırmıştı ki far görmüş tavşan gibi bakıyordu. Ona döndüm.

''Ne bekliyordun sübyancı pezevenk? Senin gibi bir adama günahımı bile vermem.'' arkamı dönüp salona çıktım. Bu adamla aynı ortamda yeterince kalmıştım.

Merdivenlerin başında birden Onat'la yüz yüze gelmeyi beklemiyordum. Önce beni süzdü. Bir şeyimin olmadığından emin olduğunda sarıldı. Onun sarılması benim için o kadar kıymetliydi ki ona bunu hiçbir zaman kelimelerle anlatamayacakmış gibi hissediyordum. Sarılmasına aynı içtenlikle karşılık verince kendini geri çekti. Bakışları yüzümü buldu.

''İyisin. Şükür.'' asıl onun varlığına şükürdü.

''İyiyim, gel dedin geldim.'' dediğimde yüzünde günlerdir görmediğim gülümsemesini gördüm. İçim sıcacık oldu.

''Sen yeter ki gel, benim başım gözüm üstüne.'' merdivenlerden patırtı geldiğinde ikimizde bakışlarımızı oraya çevirdik. Yiğit, babasının kafasını eğmiş onu dışarı çıkarıyordu. Bakışları Onat'ı buldu.

''Biz Alperen'le beraber önden bu şerefsizi karargaha götürüyoruz komutanım.'' dediğinde Onat başını salladı.

''Hepiniz geçin karargaha. Bu itin sorgusunu sabah yapacağız. O da bizimle gelecek.'' Saru'ya baktığımda gözlerinin ben de olduğunu görmek cinlerimin tepeme çıkmasına sebep oldu. Onat da onun bana bakışlarını fark etmiş olacak ki ensesine sağlam bir tokat geçirdi.

''Sikerim senin gözlerini. Önüne bak pezevenk.'' Yiğit'in onu itmesiyle dışarı çıkmışlardı. Biz de Onat'la hep birlikte geldiğimiz araca doğru ilerledik. Araçta herkesin sağ salim durduğunu görünce rahat bir nefes aldım.

''Yine çok güzel iş çıkardınız, tebrikler komutanım.'' Alperen'in sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Hep birlikte başardık.'' dediğimde bir daha hiçbirinden ses çıkmamıştı. Araba ilerlemeye başladı ve kısa süre sonra karargaha geldik.

''Herkes dağılabilir. Gidin dinlenin, iki gündür yoruldunuz. Sabah içtima saatinde yola çıkacağız.'' timdekiler karargaha geçtiğinde biz ikimiz hala arabanın önünde dikiliyorduk.

''Biz ne yapacağız?'' bakışları karargahtan bana döndü.

''Bu gece, uzun zamandır konuşmadığımız her şeyi konuşacağız Birce.'' benim istediğim de buydu, bunu bekliyordum.

''Peki. Nerede konuşacağız?'' arabaya tekrardan bindiğinde burada konuşmayacağımızı anlamıştım.

''Yakın bir arkadaşımın evi var, boş. Anahtarı bende var. Oraya gideceğiz.'' bir şey söylemedim. Artık aramızdaki şu olayın adının konmasının ve her şeyin konuşulmasını istiyordum.

Araba ilerlemeye başladığında etrafı inceliyordum. Koca koca binalar, gecenin bu saati olmasına rağmen kalabalıktı. İstanbul kesinlikle benim şehrim değildi. Buna bir kere daha emin olmuştum. Eve gidene kadar ikimizin de ağzından tek kelime çıkmadı. Ev karargaha yakındı, hemen gelmiştik. Bir apartmanın önünde indiğimizde evin dış kapısını açtık ve hemen girişteki daireye doğru ilerledik. Onat'ın yakın arkadaşı olacaktı ki bu kişi anahtar onda vardı. Onat kapıyı açtığında geçmem için bana müsaade etti. İçeri girdiğimde evin ful dizili olduğunu görmüştüm. Biri aktif olarak burada yaşıyordu sanırım. Yoksa a'dan z'ye bütün eşyalar olmazdı.

''İçeride dolapta etiketi duran kıyafetler var. Üstünü değiştirebilirsin. Ben de değiştireceğim.'' Tanımadığım birinin evine onun kıyafetlerini mi giyecektim?

''Sorun olmasın? Böyle durabilirim, sıkıntı yok.'' bakışları gözlerimdeydi.

''Sorun değil. Arkadaşım böyle şeyleri sorun edecek biri değil. Ben giyinip geliyorum. Sen de hemen yan odada giyin.'' deyip çıktı. Bu denli soğuk olması canımı sıkıyordu. Derin bir nefes aldım ve yan odaya doğru ilerledim. Bu kıyafetlerle durmak benim de canımı sıkıyordu. Kendim gibi hissetmiyorum. Olmadığım biriydim.

Odaya girince burnuma resmen temizlik kokusu gelmişti. Ev yeni temizlenmiş ve yumuşatıcı kokuyordu. Evin kimin olduğunu daha fazla merak etmiştim. Dolaba yöneldiğimde kapağı açtım ve karşımda etiketli bir sürü kadın kıyafeti duruyordu. Genelde hepsi günlük ya da gece kıyafeti olsa da dolabın köşesinde duran, Onat'ın söylediği gibi henüz etiketi üstünde olan bir pijama takımı buldum. Gri penye şort ve üst takımı olan kısa kollu tişörtü giydim. Muhtemelen bu gece operasyonda giydiğim kıyafetleri çöpe atacaktım. O adamın temasının bulunduğu hiçbir şey benimle yaşamıma devam edemezdi.

Odanın kapısını kapatıp yan odaya geçtiğimde Onat'ı koltuğa oturur, telefonla ilgilenir bir vaziyette bulmuştum. İçimdeki huzursuzluk büyüyordu. Benim geldiğimi görünce telefonu elinden bıraktı. Bakışları yüzümdeydi. O an yanına değil de karşısına oturmak istedim. Yüz yüze bakalım, gözlerimiz bir şeyleri anlatsın istedim. Tam karşısına oturdum.

''Aç mısın?'' açtım. Sonuçta yorucu bir operasyon geçirmiştik. Ama şu an beynimi kemiren düşünceler midemdeki gurultudan daha baskın olduğu için bunu sorun etmedim.

''Hayır. Ama sen açsan bir şeyler söyleyebiliriz.'' O da usulca başını salladı. Elindeki telefondan yemek siparişi verdi. Derin bir nefes aldım. Birimizin bir yerden başlaması gerekiyordu ve o kişi bendim.

''Onat, nasıl ve nerden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Ama seni böyle bir şeyle itham ettiğim için çok üzgünüm.'' ikimizin de gözleri birbirindeydi.

''Birce, benim senden bir şeyleri saklamam sende büyük bir güven problemi açmış olabilir. Bunu anlıyorum. Bunu sorgulamıyorum. Ama benim seni görevden alıkoyacağımı düşünmen, güvenin dışında bambaşka bir şey.'' benden sakladığı olaydan sonra tabi ki güvenim zedelenmişti. Ve bu hemen düzelecek bir şey değildi. Bunu ne kadar ona belli etmesem de içimde çatışmasını yaşadığım büyük bir şeydi.

''Bunu onunla bağdaştırmadım. O konuyla bir alakası yoktu, inan bana. Sadece Onat, mevzu mesleğim olunca istemsiz aksileşiyorum. Beynim düşünce lobunu kapatıyor ve direkt saldırganlaşıyorum.'' beni dinlemeye devam etti. Şimdi ona bir şeyleri anlatmanın tam zamanıydı. Bu böyle nereye kadar uzayacaktı?

''Bak bunu bu gece konuşup sonra tamamen kapatmak istiyorum. Benim sana karşı içimde bastıramadığım derin duygular var. Bu duygular tabi ki güven probleminden sonra sekteye uğradı. Sana bunu hiç yansıtmadım. Ben çünkü bir şeyleri her zaman inatla içinde çözmeye çalışan biriyim, belki bu yanlış bilmiyorum.''

''Yanlış.'' tek bir cümlesi, sert bir şekilde çıktı ağzından.

''Yanlış Birce. Benim sana olan duygularımı görmüyor musun? Gözüm kapalı senin için canımı feda edebileceğimi farkında değil misin? Bana gelip içinde barındırdığın her şeyi yüzüme haykırsan, benim senin için kendimi bile karşıma alacağımın farkında değil misin?'' sustum. Bana olan duygularının bu denli fazla olduğunun farkında değildim. Duyguları olduğunun elbet farkındaydım ama boyutunun bu kadar olması beni şaşırttı.

''Bak Birce. Sen benim üç senedir hayatımdasın. Ben senin hatırladığın kadarıyla belki birkaç aydır hayatındayım. Ama sen benim hayatımın son üç senesinde varsın. Bu üç sene de her gece yatarken senin için de dua ettim ben. Allah'ım dedim, onu son bir kez görmeden şehadete ulaşmayı bana nasip etme. Şehadet nasıl bir mertebe sen biliyorsun. Ama ben seni son kez görmeden şehit bile olmak istemedim Birce.'' gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Onun bana olan duygularının altında ezildim.

''Onat be-'' elini kaldırdı. Sustum.

''Müsaade et bu gece ben konuşayım. Üç senedir anlatamadığım her şeyi sana anlatayım ki beni seni mesleğinden alıkoyacak bir komutan olarak değil, her daim yanında her kararında yanında olacak biri olarak tanı.'' sustum. Öylesin zaten diyemedim.

''Biz seninle görevdeyken dolu dolu bir ay geçirdik Birce. O bir ayın her akşamı oturup seninle sohbet ettik. Ben senin ne kadar zor bir dönemden geçtiğinin farkındaydım. Seni bana çeken şey güzelliğin değildi. Çok güzelsin, benim dünyamın en güzelisin. Orası ayrı. Ama karakterin. Karakterini sana burada sabaha kadar anlatsam yine bütün kelimeler kifayetsiz kalacakmış gibi hissediyorum. '' yüzünde bir gülümseme belirdi.

''Birce bana o gün dedin ki ''Ben hep kendime sarıldım, hep bu hayatta bir şeyleri halletmek zorunda bırakıldım.'' bu cümle benim için çok kıymetliydi. Senin kendine duyduğun saygı, mesleğine duyduğun sevgi ve dik duruşun beni çok etkiledi. O gün dedim kendime, hayatımda biri olacaksa böyle biri olmalı. Bunca sene böyle bir kadını beklemiş olmalıyım ki beklediğime değsin. Sana kendimi açtığımda hayatında birini istemediğini söylediğinde kafamda milyon tane senaryo döndü. Hayatında biri olduğunu düşündüğüm için senden uzak kaldım. Ama yüzün üç sene gözümün önünden gitmedi. Kendime kızdım. Dedim belki evlenmiş barklanmıştır. Bu yaptığın hoş mu lan göt dedim, kızdım kendime. Ama ne yaptıysam seni aklımdan çıkaramadım.'' o gözümdeki yaşı silene kadar hüngür hüngür ağladığımın farkında değildim. Her şey üst üste gelmişti. Bu kadar yoğun duyguları hissetmek, yaşamak. Belki bu ağlamanın altında mutluluk da yatıyordu. Ama şu an onu bile bilmiyordum.

''Ağlama, ağlama güzelim. Bunları sen ağla diye anlatmıyorum. Her şeyi şeffaf bir şekilde bil, benden şüphen olmasın diye anlatıyorum. İlk bana sorduğun gece anlatacaktım ama gözlerinden anladım Birce. Senin o gece bana ihtiyacın vardı. Bana güvenmeyi tercih ettin. Ama uzun uzun anlatmamı dinleyecek mecalin yoktu. Bekledim. Demek ki zamanı bu geceymiş.'' usulca kalktım ve yanına oturdum. Çok uzak kalmıştık. O da bunu bekliyormuş gibi beni kolunun altına aldı. Ben başımı onun göğsüne yasladım ve anlatmaya başladı.

''Her neyse. Sonuç olarak üç sene sonra buradasın, kollarımdasın. Ama şunu bilmeni ve anlamanı istiyorum. Ben hayatının hiçbir evresinde senin önüne engel koymam, aksine önündeki bütün engelleri kaldırırım. Senin önüne taş koyanın, o taşı kafasında kırarım.'' kıkırdadım. Başıma usulca bir öpücük kondurup devam etti.

''Bu görevde zaten gözler senin yeterince üstündeyken senin daha fazla göz önünde olmanı istemedim. O piçin sana olan temaslarını düşünmek bile beni çileden çıkartmaya yetti. Albayın da görüşü benimle aynıydı. Senin yerine Selin'in olmasını istiyorduk. Ama sonra, senin odama geldiğin gece sen bana gelmesen ben timi toplantıya çağıracak ve görevi senin yapman gerektiğini söyleyecektim.'' kaşlarım çatıldı, bakışlarımı yüzüne çevirdim.

''O ne demek?'' o ise saçımı okşamaya ve karşıdaki televizyon ünitesine bakmaya devam etti.

''Selin'in tacizle ilgili bir travması olduğunu sonradan albay bana iletti. Ben de böyle bir şey varsa bunu yapmasının doğru olmadığını ona söylediğimde kabul etti. Anlayacağın senin dediğinin aksine duygularımla değil mantığımla hareket ettim. Ki böyle bir durumda Selin'i ortaya atmak, seni böyle bir görevden uzak tutmak beni vicdansız biri yapardı. Selin'in adamın en ufak temasıyla geldiği hal ortadaydı. Saru'yla o ilgilenseydi, başarısız olur ve daha büyük bir travma yaşayabilirdi.'' vicdanım sızladı. Ona eğer duygularıyla hareket ederse aramızdaki ilişkiyi bitireceğimi söylerken, o aslında böyle bir şey yapmayacağını yanıma gelip söylemek için hazırlanıyordu. Göğsünden kalktım, kendimi ona döndürdüm ve elini tuttum.

''Ben çok özür dilerim. O gece tamamen hırsıma yenik düştüm. Sana böyle bir şey yapmamam gerekiyordu. Öncelikle bir asker olarak emrini sorgulamamak, sonrasında ise aramızdaki bu şeyi bitirmeye yönelik konuşmamam gerekiyordu. Çok üzgünüm.'' gözlerimde ne kadar üzgün olduğumu görmüş ve beni anlamıştı. Bunu anlayabiliyordum. En azından bana eskisi kadar soğuk bakmıyordu. İki eliyle kafamı tuttu ve alnımdan öptü. O an, onu hayatımın her anında yanımda istediğimden emin oldum. O an, onun benim için sandığımdan çok daha fazlası olduğunu anladım. Kendini geri çektiğinde birbirimize çok yakındık.

''Lütfen şundan emin ol. Ben senin için bir şey istiyorsam, bu sadece senin iyiliğin içindir. Ben senin iyi olacağın bir durumda gerekirse beş adım gerinde dururum, sana destek olurum. Ama kötü olacağını bildiğim bir durumda önüne siper olmaktan da asla çekinmem.'' usulca başımı salladım.

Akan gözyaşlarıma engel olamıyordum. Hayatımın en güzel gecelerinden birini geçiriyordum. Ve bu gece sadece Onat'ın bana söylediği cümlelerle hayatımın en güzel gecelerinden biri olmuştu. Gözyaşlarımın her birini tek tek öptü. O öptükçe ben daha fazla ağladım. Bana ağlama demedi. Aksine, akan her gözyaşımda yanımda olduğunu bana hissettirdi.

 

BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ.❤️‍🩹

INSTAGRAM/TWITTER/TIKTOK:monsoleil777

 

Bölüm : 11.12.2024 17:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...