
Merhabalar. 10K OLDUK!🤍 Hepinize tek tek teşekkür ederim. Lütfen desteğinizi bana yorumlarda hissettirin. Twitter'da da oldukça aktifim. Oradan da konuşabiliriz.🤍 Okuması da yazması da zor bir bölümdü benim için. Hadi, okuyalım. İyi okumalar🤍
🫧
Türkiye. Kimi için yedi harften oluşan, üç hece olan bir kelime. Ama bizim için ülke değil, vatan. Bu vatanın toprağına göz koyan herkesin sonu ise şüphesiz kara toprak.
Bu masada olan herkes kendini bu vatan uğruna düşünmeden feda edecek insanlardı. Bundan yana hiçbirimizin şüphesi yoktu. Böyle kutsal bir görevde, Yiğit için babası tarafından sınanmak büyük bahtsızlıktı. Her ne kadar babasını sadece biyolojik babası olarak görse bile, bu büyük şansızlıktı. Çünkü o da biliyordu ki muhtemelen hakkında bir soruşturma başlatılacaktı. Hayatında sadece dünyaya gelmesinde etkisi olan bir insan, belki de hayatını karartacaktı. Kendimi onun yerine koyduğumda bile içim burkulmuştu.
Onat bize planı anlattığında, Aybars'ın bir önerisiyle neredeyse Aybars'ın üstüne atlayacaktı. Yeri geldiğinde duygularını kontrol etmesi gerektiğini öğrenmesi gerekiyordu. Yoksa ben aramıza mesafe koyarak bunu ona hatırlamaktan asla çekinmezdim.
Onat'ın planına göre hepimiz sivil bir şekilde içeri girecektik. Aybars ve Yiğit dışarıda aracın içinde bizi bekleyeceklerdi. İçeride dönen uyuşturucu ticaretinden bütün piyasanın haberi vardı. Hatta iddiaya göre İstanbul Avrupa yakasının en büyük uyuşturucu ticareti içeride dönüyordu. Biz de buradan yürüyecektik. Onat ve Alperen içeriye girdiklerinde, kendilerinin de bu işte olduğunu ve ticaretle uğraştıklarını söyleyeceklerdi.
Burada ben ve Selin tamamen adama yaklaşmak için bulunacaktık. Saru, yaşına rağmen cinsel hayatı gayet aktif bir adamdı. Hatta orospu çocuğu belli bir yaş üstündeki kadınları yanına yaklaştırmıyordu. Bu yaş sınırı ona göre 25'di. Kendisi 50 yaşında, ölmeyi bayılmak sana bir lavuktu. Bizim adama yaklaşma fikrimizi Aybars Onat'a sunduğunda Onat kesin bir dille reddetmişti. Bu üslubu beni rahatsız ettiği için şu an ona burada ayrılan odaya, onunla konuşmaya gidiyordum. Akşam göreve gideceğimiz için diğerlerini kendi haline bırakmıştı. Ama benim içim içimi yediği için duramamıştım. Kapıyı çaldığımda içeriden gelen gür ''Gel'' sesiyle kendimi onun odasında buldum. Beni beklemiyordu ki çatık kaşları beni görünce düz halini aldı.
''Hoş geldin biricik.'' bu adam bana böyle hitap ettiği sürece, ona ters gitmek benim için zor geliyordu. Ama şu an bunu yapmazsam benim meslek etiğime ters düşecekti.
''Bir şey konuşacaktım sizinle komutanım, müsait misiniz?'' rütbeyi önümüze koymam kaşlarının kalkmasına sebep olmuştu.
''Dinliyorum.'' adımlarımı ilerlettiğimde masasının önünde durdum.
''Akşam ki planda neden benim olduğum kısmı ısrarla plana dahil etmediğinizi öğrenmek istiyorum.'' konuşacağım şeyin bu olduğunu bence tahmin etmiyordu. Başını öne düşürüp kafasını sallamasından bunu anlamıştım.
''Seni öylece o orospu çocuğunun önüne yem olarak atmamı mı istiyorsun?'' derin bir nefes aldım. Ona ters gitmem bir şeyleri değiştirmezdi, aksine huyuna gitmem gerekiyordu.
''Ben bir askerim ve görev neredeyse oradayım. Karşımdakinin kim olduğunun benim için bir önemi yok. Bunu siz de biliyorsunuz.'' bakışları gözlerimden bir saniye ayrılmıyordu. O bana böyle dikkatli bakarken bir şeyleri ona diretmek daha zordu.
''Ben de bir yüzbaşıyım ve bu timi komuta ediyorum. Böyle bir şeyin olmasına müsaade etmiyorum.'' benimle inatlaşıyordu. Ama bilmediği bir şey vardı. Benim gözüm karaydı, bir şeyi istersem o şeyi almak için sadece istemem yeterli olurdu.
''Eğer seninle aramızdaki bu şey olmasa müsaade eder miydin?'' böyle bir soruyu beklemiyordu. Yüzündeki ifadenin değiştiğine şahit oldum. Böyle bir şey olduğunu biliyordum, emindim. Bana karşı beslediği hisler ona engel oluyordu. Çünkü burada doğru olanın o adama yaklaşmak olduğunu ve bunu da benim yapabileceğimi biliyordu. Eğer duygularıyla hareket etmiyor olsa, buna müsaade ederdi.
''Bunun sana olan duygularımla alakası yok.'' yalan söylüyordu. Histerik bir şekilde güldüm.
''O zaman neden bunu ben değil de Selin yapıyor?'' Aybars ona ilk benim bunu yapmam gerektiğini söylediğinde, direkt Selin'in yapacağını söylemişti.
''Canım öyle istedi.'' tek kaşım havalandı. Masanın etrafında dolandım ve yanına ulaştım. Sandalyede oturduğu için kafasını kaldırıp bana bakmak zorunda kalmıştı. Elimle çenesini tuttuğumda yüzünde az sonra solacağından habersiz olduğu bir gülüş belirdi.
''Canın öyle mi istedi?'' başını salladı. Yüzündeki sırıtış büyüdü.
''Biliyor musun Onat? Eğer aramızdaki bu şeyin beni görevlerden alıkoyduğunu hissedersem, gözümü kırpmam. Daha adı bile konmayan bu şeyin adının konmasına izin vermem.'' yüzündeki sırıtış anında silindi. Belki söylediğim bu şey ona ağır gelmiş olabilirdi. Ama bu gerçeği kabul etmesi gerekiyordu.
''Benim seni görevlerden alıkoyacağımı mı düşünüyorsun?'' elimi çenesinden çektiğimde omuz silktim.
''Bu yaptığın hareketi mantığınla düşünerek yapmadığını farkındayım.'' söylediğim şeye alınmıştı. Gözlerinden bile anlayabiliyordum.
''Bu yaptığım şeyi seni düşünerek yaptığımın farkında değilsin ama. Söylesene Birce? Sence bu takıntılı orospu çocuğuyla bağlantılı olan herkesin seni bir şekilde tanıması tesadüf mü? Kimi alsak seni biliyor. Sen bu Saru'nun seni tanımadığını mı düşünüyorsun? Sen ifşa olmadığını mı zannediyorsun Birce?'' yutkunmakta zorlandım. Bunu ben de düşünmüştüm. Ama bana verdiği cevap sinirimi bozmuştu. Ona nedenini sorduğumda bana düzgün bir şekilde cevap verseydi belki bu kadar sinirlenip ona böyle sözler sarf etmezdim.
''Sana sorduğumda canım böyle istiyor demek yerine böyle neden söylemedin?'' yüzünde bir gülümseme belirdi. Ama bu gülümsemenin samimi olmadığı o kadar belliydi ki. Benim tarafımdan kırıldığının bir emaresiydi.
''Bana güvenmeyi tercih edip böyle bir soru sormazsın diye düşünmüştüm. Ama baksana sen benim seni görevden alıkoyacağımı düşünmüş hatta benimle yolları daha başında ayırmayı bile kafanda kurgulamışsın.'' o böyle söyleyince gerçeklerin bu kadar acı olması canımı acıttı. Yargısız infaz da bulunmuştum. Yine bir anlık sinirime hakim olamamıştım. Bunun kurbanı da bu sefer Onat olmuştu.
''Haklısın. Ben özür diler-.''
''Çıkabilirsin asker.'' donakaldım. Böyle bir tepki beklemiyordum. En azından özür dilememe müsaade eder diye düşünüyordum. Araya rütbeyi sokunca, söyleyecek pek bir şey kalmıyordu.
''Emredersiniz.'' arkama bile bakmadan çıktım. Bu denli üzülmesi normaldi. Yaptığım eşeklikti. Ama en azından özür dilememe müsaade etse ölür müydü? O kadar sinirlenmiştim ki bana çarpan teğmene döndüğümde ''Önüne baksana.'' diye çıkışmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Çarpanın kim olduğuna baktığımda sabah yemekhanede ağlayan kız olduğunu görmüştüm. Beni görünce hemen hazır ol pozisyonuna geçti. ''Özür dilerim komutanım.'' Gözleri hala kırmızıydı. Bu denli üzüleceği ne olmuştu? Kaderin onu karşıma ikinci kez ağlarken çıkarmasının bir yerden sonra tesadüf olmadığını düşündüm.
''Sen gelsene benimle.'' dediğimde yüzündeki korkuyu beş metre öteden görebilirdiniz. Muhtemelen ne yaptığını sorguluyordu. Oysa ki benim şu an kendi hayatım dışında başka şeyler düşünmem lazımdı. Dışarıya çıktığımızda hemen karşıdaki banka oturdum. Başımda dikildiğini görünce bakışlarımı ona çevirdim.
''Otur.'' yüzüme alık alık bakmaya devam etti. Muhtemelen şu an, anın şokunu yaşıyordu.
''Otur dedim sana.'' Saniyesinde oturdu.
''Neden ağlayıp duruyorsun sabahtan beri?'' bakışlarını yüzümde hissettim. Ben de bakışlarımı ona çevirdim. Gözleri tekrardan doldu.
''Özür dilerim komutanım.'' kaşlarım çatıldı.
''Neden özür diliyorsun? Ben sana neden ağladığını soruyorum?'' kendini şu an sıktığının farkındaydım.
''Ailevi sorunlar.'' sorgulamak haddime değildi. Ama içimde sorgulamam gereken sesi susturamıyordum.
''Annen baban sağ mı?'' başını hızlıca salladı.
''Peki ikisinden birinin ölmesini istedin mi hiç?'' bazen böyle olurdu. Birinin varlığı, yokluğundan daha çok zararlı olurdu. O yüzden bazı ebeveynlerin çocuklarıyla hiç tanışmaması gerekiyordu. Dudakları titredi. Buradan bile anlamıştım. İstemişti.
''İstemem beni kötü biri yapar mıydı?'' bu sefer başını sallayan bendim.
'' Yapmaz. Annemiz babamız bizim seçimlerimizin sonucu değildir. O yüzden onların hayatımızda olmasını istemememiz bizi kötü biri yapmaz.''
''Annem. Annemin kızı olmamayı dilerdim.'' şaşırmıştım. Belki düşüncem yanlıştı ama genelde kız çocuklarını bu denli yaralayan babaları oluyordu. Ondan da böyle bir hikaye bekliyordum.
''Sana neden diye sormayacağım. Ama burada böyle ağlaman canımı sıktı. Kim olsa canımı sıkardı. Buralara kadar gelmişsin. Kolay olmamıştır eminim. Subaylık başlı başına zor bir meslek. Bir de işin içine ailevi sorunlar girince ne kadar zor olabileceğini tahmin edebiliyorum. Ama sen bunların altından kalkacak birisin. Burada olan herkes, her şeyin altından kalkar. Seçimi bize ait olmayan şeyler için üzülmeyi bıraktığımız zaman hayat daha çekilebilir bir hale gelecek, bana güven.'' bakışlarındaki minnetin farkındaydım. Bu duyguyu nerde görsem tanırdım.
''Teşekkür ederim komutanım.'' hiçbir şey söylemeden arkamı döndüm. Belki de onu bir daha hiç görmeyecektim. Ama nerede ağlayan bir kadın görsem vicdanım el vermezdi. Döner sebebini sorar, yanında olmaya çalışırdım.
Aklıma tekrar Onat geldiğinde vicdanımın sesini kulaklarımda hissettim. Derin bir nefes aldım. Uyumaya ihtiyacım vardı. Saate baktığımda toplantı için bir saatim olduğunu görmüştüm. Daha çok düşünmemek için uyumaya ihtiyacım vardı. Yaklaşık iki gündür uyuduğum odaya girdiğimde içeride Selin olmadığı için mutluydum. Açıkçası şu an kimseyle konuşmak istemiyordum. Başımı yastığa koydum, yine her zamanki gibi kaçış yolu olarak uykuya sığındım.
Birinin bana seslendiğini hissettim. Uykumun tam derin olduğu anlardaydım ki birden nerde olduğumu idrak edip sıçramıştım. Başımda dikilen Selin'i görmem ise bir şeylerin ters gittiğini anlamama yeterli olmuştu.
''Komutanım iyi misiniz?'' olduğum yerde direkt ayaklandım.
''Saat kaç? Toplantıya geç kaldım mı?'' Selin usulca başını salladı. Koca bir hassiktirdi. Hemen yataktan kalkıp, kapıya çıkmak için yöneldim. Selin'de arkamdan geliyordu.
''Toplantı başlayınca, siz de gelmeyince Onat komutanım beni yolladı. Sizi merak ettik. Aradık bir de açmadınız.'' gerçekten tam şu an yer yarılsa da içine girseydim. Normalde asla böyle bir sorumsuzluk yapmazdım. Toplantı odasına girdiğimizde bütün herkesin bakışları bana döndü.
''Özür dilerim komutanım. Biraz rahatsızım, uyuyakalmışım.'' Onat'ın bakışları iyi olup olmadığımı sorgularcasına vücudumda dolaştı. En son yüzümü buldu.
''İyi değilsen yatıp dinlen.'' ama sesindeki o buz dağını hissedebiliyordunuz. Buna sebep olmak tekrardan içimi acıttı. Selin'in yanındaki sandalyeye oturdum.
''İyiyim sağ olun.'' söylediğim şeyin üstünde durmadı. Bakışlarını diğerlerine çevirdi.
''Planda değişiklikler oldu. İçeri girecek kişi Selin değil, Birce olacak.'' böyle bir şey yapmasını istemiyordum. Ben söyledim diye bir şeyleri değiştirmesini istemiyordum. Bakışları beni bulduğunda tam ağzımı açacağım sırada buna fırsat vermedi.
''Birce kılık değiştirecek. Yüzüne porselen makyaj yapılacak, saçına peruk takılacak.'' bunu neden yaptığını biliyordum.
''Kararınız neden değişti komutanım?'' bunu sorgulayanın ben olması gerekirken yüzüm olmadığı için susmuştum. Alperen benim yerime sormuştu. Bakışları Alperen'e kitlendi. Aslında bakmak istediğinin ben olduğunun farkındaydım.
''Böyle karar verdim. Birce bu operasyonda olmaya çok hevesli gibi hissettim. Sonuçta görev bu, görev aşkıyla tutuşan bir askere engel olmamak lazım.'' bana laf sokuyordu. Bunu ben hariç birileri farkında mıydı bilmiyordum ve açıkçası şu an ilgilenmiyordum. Benimle konuşmak yerine neden böyle yapıyordu?
''Son kez planın üzerinden geçelim. Bir saate çıkmamız gerekiyor. Alperenle ikimiz içeri girip bu ticaretin içinde olduğumuzu söyleyecek, bunun için kimle iletişime geçebileceğimizi sorgulayacağız. O sırada Oğuzhan sen gözcülük yapacaksın. Aksi bir durum olduğunda ise direkt bize haber vereceksin. Birce'yle Selin, siz ise Saru ve onun en yakın adamı olan Mert'in yanına gidip, onlarda öğrenebileceğiniz her şeyi öğreneceksiniz. Gerekirse kendinize aşık edin.'' gözlerimin tam içine bakıyordu. Bu sözleri söylerken ne düşündüğünü yüz ifadesinden anlayamıyordum.
''Emredersiniz komutanım.'' herkesin ağzından iki kelime çıkmıştı. Bu kadardı. O emredecekti ve biz yapacaktık. Herkes ayaklandığında sesiyle bakışlarım ona döndü.
''Selin ve Birce, sizin için biri gelecek. Makyaj kıyafet vs. Hazırlanmanız bitince çıkacağız.'' içeride herkes olduğu için hiçbir şey söyleyemiyordum.
''Tamamdır komutanım.'' Selin benim yerime konuşuyordu. Herkes odadan çıktığında Selin'in cümleleriyle bu sefer bakışlarım ona döndü.
''Onat komutanla aranızda bir sorun mu var?'' tabi ki fark edilmişti. Fark edilmemesi imkansızdı.
''Evet. Çok mu belli oluyor?'' yüzümde buruk bir tebessüm belirdi. Kendimi çok suçlu hissediyordum.
''Çok demeyelim de anlaşılıyor tabi.'' usulca başımı salladım.
''Bir eşeklik yaptım ve şu an çok pişmanım. Ama bu geceyi atlatana kadar gidip onunla konuşamam. Çünkü konuşmaya çalıştığımda ağzımın payını gayet iyi bir şekilde verdi.''
''Birbirinize biraz zaman vermek ikiniz içinde iyi olabilir komutanım.'' sadece başımı salladım. Makyajımızı yapacak kişi içeri gelene kadar ne o konuştu ne ben. Mevzu sessizlik olunca Selin en iyi yoldaşlardan biriydi. Dakikalar sonra kapı açıldı ve içeri iki tane kadın girdi. Onların gelmesiyle ayaklandık.
''Merhaba.'' bana elini uzatan kadına ben de elimi uzattım.
''Merhaba.'' arkasında duran kadınla da tokalaşıp merhabalaşmıştık.
''Ben makyaj artisti Rüya Görgen. Çalışma arkadaşım Ceyda Eren.'' kendilerini tanıttıktan sonra biz de kendimizi tanıtmıştı.
''İçerideki komutanlardan biri, sanırım timin başında duran komutan özellikle Birce Hanım'ın kesinlikle tanınmaması gerektiğini en az iki kere bize hatırlattı.'' gülümsedi. Onat, kendince beni böyle kamufle edecekti.
''Önemli bir operasyon. İkimizin de olabildiğince kamufle olması gerekiyor.'' makyaj malzemelerini çoktan ortaya sermişlerdi. Adını dahi bilmediğim onlarca makyaj ürünü vardı.
''Siz o işi bize bırakın komutanım. Buyurun, oturun.'' Selin bir koltuğa ben bir koltuğa oturdum. İkimizin de karşısında büyük bir makyaj aynası vardı. Bunca şeyi bu kadar zamanda nasıl organize etmişlerdi, insan hayret ediyordu. Makyaj yaptıkları esnada aslında ikisinin stilist olduğunu öğrenmiştim. Bu geceki kıyafetlerimizi de onlar ayarlamıştı. Makyajımız neredeyse bir saate yakın sürmüştü. Haklarını yiyemezdim yüzümün en ince ayrıntısına kadar uğraşmışlardı. Bu süre zarfında çok aynaya bakmama izin vermedikleri için nasıl bir değişim olduğunu henüz farkında olamamıştım.
''Bitti!'' Rüya hanımın bitti demesiyle aynaya bakmak yerine bakışlarım Selin'e döndü. O an en başından beri yanımda oturanın Selin olduğunu bilmesem, şu an onun olduğuna inanmazdım.
''Hassiktir.'' onun da bana bakınca göz bebekleri büyüdü.
''Gerçekten komutanım kusura bakmayın ama Birce gerçekten hassiktir!'' Selin esmerdi. Selin'i beyaz tenli yapmışlardı. Resmen kıza nasıl bir fondöten sürmüşlerse kızın ten rengi değişmişti ve bunun asla makyaj olduğu belli olmuyordu. Kendime bakmak aklıma geldiğinde bakışlarım aynaya döndü. O an hayatımın en büyük şoklarından birini yaşadım. Resmen ağzım açık, aynadan kendime bakıyordum.
''Bu ben değilim ki.'' söylediğim şeyle odada ben hariç herkes kahkaha attı. Aynada şu an saçları turuncu olan bir kadın vardı. Evet, saçlarım turuncuydu. Ve işin garip kısmı kesinlikle saçlarımın peruk olduğu belli olmuyordu. Onun yanında benim tenim de beyazdı. Normalde ben buğday tenli bir kadındım. Ama sanki doğuştan bu tene sahipmişim gibi duruyordu. Gözlerime koyu kahverengi rengi bir lens takmışlardı. Göz makyajımı da göz rengimi öne çıkaracak şekilde yapmışlardı. Normalde dudaklarım çok dolgun sayılmazdı. Ama dudak kalemiyle bana çizdikleri dudak, oldukça dolgundu. Sadece fotoğrafımı gören birinin beni tanıması imkansızdı. Aynı durum Selin içinde geçerliydi. Kıyafetlerimizi de giydikten sonra Rüya ve Ceyda hanıma teşekkür etmiş, onları uğurlamıştık. Şu an Selin de ben gibi kendisini boy aynasından inceliyordu. İkimiz de bu giyim ve yaşam tarzına alışık olmadığımız için garip geliyordu.
''Şu an bu kapıdan çıktıktan sonra sanki içeride bir süreliğine Selin'i bırakacakmışım gibi hissediyorum.'' üstündeki dar mini etek ve büstiyerle böyle düşünmesi normaldi.
''Öyle hissetmene gerek yok, zaten öyle olacak.'' benim de aynı şekilde üstümde mini deri bir etek ve deri siyah straplez büstiyer mevcuttu. Normal şartlarda pek tercih edeceğim bir kombin değildi. Ama şu an Birce olmamak istiyorsam, bu kombin benim için biçilmiş kaftandı.
''Sanırım artık çıkmamız gerekiyor.'' Selin'in başını salladığını gördüm. Bu şekilde timdekilerle karşılaşmaya hazır mıydım bilmiyordum ama duruşumu özgüvenli bir hale getirip kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda koridorda kimse yoktu. Muhtemelen herkes kapının önünde bizi bekliyordu. Makyaj ekibinin çıkmasıyla, bizim geleceğimizi de anlamışlardı. Dışarı çıktığımda yanılmadığımı anladım. Ayağımızdaki topuklu ayakkabıların sesiyle bakışları ilk bize dönen Alperen oldu:
''Hassiktir.'' Onat onun önündeydi. Arkası bize dönüktü. Onun tepkisiyle bize döndüğünde yüzündeki şaşkınlığı fark etmemek imkansızdı.
''Hanginiz Selin?'' Oğuzhan'ın sesiyle bakışlarım ona döndü, gülüşümü tutamadım.
''O kadar mı diyorsun?'' sesimi duyunca göz bebekleri büyüdü.
''Ezel misiniz siz komutanım? Yüz nakli mi geçirdiniz? Bu nasıl bir değişim Allah aşkına?'' Yiğit ve Onat tepkisiz bir şekilde izliyordu. Onat'ın bakışlarının saçımda olduğunu gördüm.
''Arabaya geçin. Birce sen kal.'' bakışları o kadar dikkatliydi ki bir ara ne kadar çirkin olduğumu söyleyeceğini bile düşünmüştüm. Herkes arabaya geçtiğinde baş başa kalmıştık.
''Nasıl olmuşum?'' ondan bir övgü bekledim. Gözleri göz bebeklerimi delmek ister gibi bakıyordu. Elleri saçlarıma gitti.
''Ben senin doğal saçlarını.'' elleri saçlarımdan ayrıldı, dudaklarıma kaydı.
''Doğal dudaklarını.'' elleri göz bebeklerime çıktı.
''Ela gözlerini, hiçbir şeye değişmem.'' içim sıcacık oldu. Bana kırgın olmasına rağmen bu denli sözler etmesi içimdeki ona karşı mahcubiyeti arttırıyordu.
''Ama bu gece tanınmamak adına, bundan daha başka biri olamazdın. Ben seni bana olan bakışından, yarım gülüşünden bile tanırım. Ama sen Birce, kimsenin seni tanımasına bu gece izin verme. İzin verme ki ben bu gece orada kimseyi öldürmeyeyim.'' gözlerimden mahcubiyetimi anlamıştı, tam ağzımı açıp ona bir şeyi söyleyeceğim sırada işaret parmağı dudağıma temas etti. Beni susturdu.
''Şu an sesini duyarsam her şeyi siktir ederim. Ve bunu yapmamamız gerekiyor, hadi.'' eliyle belimden arabaya doğru hafifçe ittiğinde şu an konuşmak istemediğini anlamıştım. Hızlı bir şekilde arabaya ilerledik. Herkes araçtaydı ve bizi bekliyordu. Gerginlikten inceleme fırsatım olmamıştı ama bakışlarım Onat, Alperen ve Oğuzhan'a tekrardan kaydığında onlarında oldukça şık olduğunu fark etmiştim. Aslında spor ve şıklardı. Sonuçta onların da bu gece dikkat çekmemeleri gerekiyordu. Bu vücuttaki kişilerin dikkat çekmemesi biraz zordu belki ama ellerinden geleni yapmışlardı. Ve eğer sivil hayatta olsaydım, Onat muhtemelen bir kereden fazla bakacağım kadar dikkat çekici görünüyordu. Araba çalışmaya başladı.
''Hepimiz birbirimizi üniformayla görmeye alışık olduğumuz için böyle bir tuhaf oldum.'' ilk itirafı Aybars yapmıştı. Yanımızda olan Yiğit'ten hiç ses soluk çıkmıyordu. Varlığını hatırlayınca bakışlarım ona döndü. O sırada onun bakışlarının ise dışarıda olduğunu fark etmiştim. Onun için zor bir gece olacaktı.
''Sen bir de bana sor komutanım. Çok affedersiniz ama giydim pezevenk gömleğini, kendimi bir garip hissediyorum.'' bakışlarım Oğuzhan'a kayınca üstündeki gömleğin desenlerinin komik olduğunu fark etmiştim. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Ama içimdeki sıkıntı ne zaman gülmek istesem kendini hatırlatıyor, gün yüzüne çıkıyordu. Yüzümde iki saniyeden fazla asılı kalmayan gülümsemem soldu. Alperen'in sesiyle bakışlarım onlardan tarafa döndü.
''Hepimiz olduğumuz kişiden çok uzağız. Amacımız da bu değil miydi zaten? Bence başardık.'' haklıydı. O konuştuktan sonra araçta kulübün önüne gidene kadar bir daha hiç ses olmadı. Arabanın durmasıyla geldiğimizi anlamıştım. Tam boğazın altında, İstanbul'un göbeğinde olan bir gece kulübüydü. Kapının önündeki sıradan bile bunu anlayabiliyordunuz.
''Çok iyi. Tam istediğimiz gibi klasik Cumartesi gecesi, çok kalabalık.'' Onat haklıydı, ne kadar kalabalık olursa o kadar dikkat çekme ihtimalimiz azalırdı.
''Konuştuğumuz gibi. Herkes üstündeki mikrofonlardan birbirini haberdar edecek. Aybars ve Yiğit sürekli bizi takip halinde olacaksınız. Birce ve Selin, bu adamı konuşturabildiğiniz kadar konuşturuyorsunuz. Bu gece amacımız bu adamı buradan almak değil. İkinizden biri onu kendine bağlayacak ve oltaya düşecek. Yarın da ikinci bir buluşma gerçekleşecek. Amacımız bu. Biz de uyuşturucu kaynağının nereden geldiğini öğreneceğiz.'' Turgay sayesinde kulüpteki bütün güvenlik kameralarına erişilmişti. Aracın içine kurduğumuz sistemle Aybars ve Yiğit sürekli bizi gözetleyebilecekti.
''Kızlar siz önden gidin. Biz iki üç sıra arkanızda olacağız.'' hep beraber içeri girmek tabi ki dikkat çekerdi. Araç hemen kulübün önünde durmamıştı. Aramızda yaklaşık bir yüz elli metre vardı. Arabadan indiğim gibi Selin'in koluna girdiğimde gergindi. Neden bilmiyorum ama ondaki gerginliği fazlasıyla hissediyordum.
''Sorun ne Selin?'' bakışlarım onda değildi. Kulübe doğru ilerliyorduk. Git gide yaklaşıyorduk.
''Oldum olası alkollü ortamlardan nefret etmişimdir. Kendim içebilirim, arkadaşlarım içebilir ama böyle ortamlar hep beni germiştir.'' onu anlayabiliyordum. Ben de açıkçası çok tercih etmezdim. Arkadaşlarımla evde olmak her zaman bana daha cazip gelirdi.
''Bu gece sorunsuz bitecek. Biz işimize odaklanalım.'' bir şey söylemedi. Başını salladı sadece. Kulübün önündeydik. Tabela o kadar görkemliydi ki muhtemelen sokağın başından belli oluyordu. Binanın dışından bile buraya ne kadar para harcandığı belli oluyordu.
Sıraya girdiğimizde, dakikalar sonra arkamızda kuyruk oluştu. Bu mekana bu kadar talep olması da ilginçti. Çünkü bu sokak ful gece kulübü kaynıyordu, buradan daha ünlü mekanlarda vardı. Arkama baktığımda Onat'ı gördüm. Alperenle sohbet ediyordu. Düşündüm. Acaba onunla böyle bir yerde tanışsaydık nasıl olurdu? Normal bir hayatımız olsaydı her şey nasıl ilerlerdi? Onun da bakışları aramızdaki onca insana rağmen beni buldu. İçimdeki heyecana her zaman olduğu gibi engel olamadım. Selin'in beni dürtmesiyle bakışlarım ona döndü. Sıra bize geliyordu.
''Aşk dolu bakışlarınızı bölmek istemem ama sıra bize geliyor.'' elimde duran el çantasından kimliğimi çıkardım. Bu gece için sahte kimlikler ayarlanmıştı. Benim adım Hülya, Selin'in adı ise Berna'ydı. Önümüzdeki kişiler içeri girdiğinde kapıda duran iki tane bodyguardın bakışları bize kaydı. İkisi de oldukça kalıplıydı. Ama bizim ömrümüz kalıplı adam görmekle geçtiği için çokta şaşırtıcı bir durum olarak gelmiyordu.
''Kimlikleri görelim hanımlar.'' önce ben, sonra Selin kimliğini uzatmıştı. Benim kimliğimi alan adamın bakışları önce bana, sonra kimliğe kaydı. Bir aksilik olması imkansızdı. Bu kimlikler gerçekti.
''Kimlikteki fotoğrafından çok daha güzelsin, Hülya.'' normal şartlarda Birce'nin adamın dediğini duymazdan gelip suratına bokmuşçasına bakıp yanından geçmesi gerekirdi. Ama ben şu an Birce değildim.
''Öyle mi dersin big boy?'' yüzüme en cilveli gülümsememi yerleştirdim. Onun da yüzündeki arsız gülümseme genişledi. Bu tarz yerlerde kapıdakilerle zıtlaşmak sizi içeri almamalarına sebep olurdu.
''Bol şans. Bu bakışlarına karşı insanların şansa ihtiyacı olacak.'' geniş bir şekilde gülümsedim. Daha fazla bir şey demesine gerek yoktu. Buna müsaade etmeden Selin'in tekrardan koluna girerek onu içeri sürükledim.
''Yavşak pezevenk.'' Selin'in söylediğine gülümseyemedim. Çünkü bu içinde bulunduğum karakter tamamen bana ters bir karakterdi. Hayatta en sevmediğim şeylerden biri rol yapmaktı ama şu an mecburdum. Her tarafı aynalarla ve ışıklarla kaplı bir holden geçtiğimizde, asıl şovun şimdi başladığını anlamıştım. İçerisi çok büyüktü. Hatta muhtemelen İstanbul'un en büyük gece kulübüydü.
''Siktir.'' kulaklıktan gelen sesle Onatlarında içeri girdiğini anlamıştım. İçerisinin büyük olduğunu bekliyorduk ama bu kadar büyüklük kesinlikle beklediğimiz bir şey değildi.
''Cehenneme hoş geldik.'' bu sefer konuşan bendim. Birinin bana baktığını hissettim. Bakışlarım yukarıya, loca kısmının olduğu bölüme kaydı. Genç bir adam yukarıda, direkt gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Bu kimdi, bilmiyordum.
''Adamımız yukarıda mı?'' sorum Aybarsaydı. Kameralardan muhtemelen nerede olduğunu görüyordu.
''Evet Birce. Tam senin karşındaki, üst kattaki locada oturuyorlar.'' mevzu oraya çıkmaktı. Muhtemelen elimizi kolumuzu sallayarak oraya çıkamayacağımıza göre bir şey yapmam gerekiyordu. Bakışlarım tekrardan oraya kayınca, bana bakan genç adamın orada olmadığını gördüm. Saniyeler sonra yanımdan biri geçti, kokusu burnuma geldiği an bunun Onat olduğunu anlamıştım. Bakışlarımızı birbirimize değdiremezdik ama elime hafifte olsa temas eden eliyle varlığını bana tekrardan hatırlatmıştı.
''Hadi, en azından bar kısmına gidelim ve şu adama nasıl ulaşabiliriz bir bakalım.'' Selinle beraber belki uzunluğu dört beş metre olan bar bankosunun oraya gittik. Normal bir bar bankosuna göre bile oldukça büyüktü. Ve arkasında sadece ona yakın eleman çalışıyordu. Buradan bile mekanın ne kadar işlek ve büyük olduğunu anlayabilirdiniz. Görev başında tabi ki alkol içmeyecektik.
''Biz iki tane alkolsüz kokteyl alabilir miyiz?'' dediğimde garsonun tek kaşı havalandı.
''Alkolsüz mü? Sen nerenin iyilik meleğisin güzellik?'' söylediğiyle yüzümü buruşturdum.
''Buranın olmadığım kesin.'' saniyeler sonra ensemde bir nefes hissettim. Selin'in bakışları keskin bir şekilde arkamdaki adamı buldu.
''Buranın meleği olsan, seni daha önceden görmüş olurdum ve eminim asla unutmazdım.'' kaşlarım havalandı. Arkamı döndüğümde bu adamın locanın balkonundan beni izleyen adam olduğunu fark ettim. İçimden bir ses bu adamın bizim locaya çıkış biletimiz olduğunu söylüyordu.
''Öyle mi dersin?'' başını usulca salladı. Yakışıklı bir adamdı. Ama kesinlikle tipim değildi. Selin'in ise onun yanındaki adamla konuşmaya başladığını fark ettim. Balıklar oltaya gelmişti.
''Bu meleğe bir şeyler ısmarlamayacak mısın peki?'' amacım tamamen kendimi yukarı çıkartmaktı. Bakışları etrafta dolaştı.
''Seni burada ilk defa görüyorum. İlk kez mi geliyorsun?'' elimdeki kokteylden bir yudum aldım. Dudağımı ıslattığımda bakışları makyajın etkisiyle dolgunlaşan dudaklarıma kaydı. Benim de amacım onu etkilemekti. Elim gömleğinin yakasına gitti. O sırada gözlerimin önüne Onat'ın gözleri geldi. Sanki bütün erkekler benim için Onat'tan ibaretti. İlk defa böyle bir farkındalık yaşamıştım şu an. Bir yanım vicdanımı sızlatıyordu diğer bir yanım bunun bir görev olduğunu bana haykırıyordu. Ve şu an nedense Onat'ın beni bir yerlerden izlediğine emindim. Adamın bakışları ellerime gitti, yüzünde gevşek bir sırıtış belirdi.
''Evet. Bu kadar namı olan, yeni açılmış gece kulübünü arkadaşımla beraber görmek istedik.'' bakışlarım hemen arkasındaki Selin'e kaydığında onun da sohbete devam ettiğini gördüm. Her şey yolundaydı. Ellerimi adamın yakasından çektim ve cilveli olduğun düşündüğüm bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
''Geldik ama kimse bize bir şey bile ısmarlamıyor? Centilmenlik ölmüş burada galiba.'' bu söylediğime kahkaha attı. Tavrım hoşuma gitmişti. Ben ise locaya çıkmayı garantilemiştim, hissediyordum.
''Öyle mi diyorsunuz? O da bizim ayıbımız. Sizi şöyle locaya alsak memnun kalır mısınız, mmm adını söylemedin?'' bakışlarımı da adım gibi Hülyalı gibi yapmaya çalıştım. Ama sadece çalıştım becerebildim mi bilmiyorum. Karşımdaki bu arizona kertenkelesi her şeyden etkilendiği için çokta kasmamıştım.
''Hülya, Hülya ben. Senin adın nedir acaba hem yakışıklı hem cömert bey?'' bana doğru eğildi. Kendimi geri çekmemek için çok direndim. Dudakları kulağıma temas edince kendimi yana doğru kaydırıp temasını sonlandırdım. O kadar da uzun boylu değildi.
''Mert ben.'' Onat'ın söylediği adam buydu. Başımı hızlıca sallayıp arkasına geçtim. Bakışlarım tam o zaman karşıda bir kadınla sohbet eden Onat'la denk düştü. Kafamdan aşağı kaynar su değil adeta lavlar dökülmüştü. Kadına gülümsüyordu. Bunun görev olduğunu milyonuncu kez kendime hatırlattım. Derin bir nefes alıp bakışlarımı Mert denen adama çevirdiğimde onun zaten bana baktığını gördüm. Elinden tuttum.
''Hadi beni locaya getir bakalım Mert Bey.'' hareketlerimin hoşuna gittiğini fark ettim. O yüzden cilvemi azaltmıyordum. Selin'e döndüm.
''Bebeğim ben bu gecemin yıldızını buldum sanırım. Yukarıdayım. Dikkat et.'' dediğimde yanındaki adamdan bakışları bana döndü. Sıkıldığını anlayabiliyordum. Ama onu tanımayan biri muhtemelen anlamazdı.
''Tamam aşkım. Dikkat et.'' o sırada kulaklıktan Aybars'ın sesini duydum.
''Aşkım mı? Selin, her geçen gün beni şaşırtmaya devam ediyorsun.'' yüzümde yaramaz bir gülümseme belirdi. Locaya çıkmamız için Onat'ın yanından geçmemiz gerekiyordu. Onun yanından görev icabı da olsa başka bir adamla geçmek beni inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Ona yaklaştıkça kalbimin depar atar gibi hızlandığını hissettim. Bakışları üzerimdeydi. Saniyeler sonra ellerimize kaydı. Tekrardan yüzüme baktığında gözlerindeki o ateşi görmek için onu tanımama gerek yoktu. Mert arkada bir şeyler zırvalıyordu ama şu an odağım Onat'ta olduğu için hiçbir şey anlamamıştım. Dudaklarımı oynattım. Okuyacağını biliyordum.
''Her şey bizim için.'' bakışları yumuşadı. Bizim içindi. İkimiz için deyip bencillik edemezdim. Ama büyük çoğunluğu bizi ilgilendiriyordu. Bakışları önüne döndüğünde biz de merdivenleri çıkmaya başlamıştık. Mekanın merdivenleri bile afiliydi. Öyle bir ışıklandırma yapmışlardı ki en çok dikkat çeken yerlerden biri merdivenlerdi. Locaların hepsi yan yanaydı ama aralarında paravanlar olduğu için bir locadaki diğer locadakini görmüyordu. Ve çok genişlerdi. Bir tane locaya rahat 10-15 kişi sığardı. Tam bir locanın önünden geçerken Saru'yu gördüm. Burada durmam gerekiyordu, benim asıl hedefim buradaydı. Onunla göz göze geldiğimizde ayağım burkulmuş gibi kendimi yere attım.
''A-a ayağım.'' Mert'in de bakışları önce bana sonra Saru'ya döndü. Sonra bana eğildi. Saru da koltuğundan kalkmış bana doğru ilerliyordu.
''İyi misin bebeğim?'' hay bebeğine sıçayım diyemedim. Bakışlarımı en mazlum hala getirip Mert'e baktım.
''Sanırım buradan kalkamayacağım.'' Mert beni kucaklamak için niyetlendiğinde bu kadarına gerek yoktu. Tam bir şey diyeceğim sırada Saru'nun sesini duydum.
''Mert ben hanımefendiyle ilgilenirim, sen işine bak.'' Mert'in bir şey demek için ağzını açtığını gördüm. Ama Saru koluma dokunduğunda susmak zorunda kaldı. Kolumu yerinden söküp atmak istedim ama ona en cilveli bakışımı göndermek zorundaydım. Keza öyle de yaptım. Beni kolumdan tutup kaldırdığında, koluma girdi.
''Size de zahmet verdim, kusura bakmayın.'' bakışlarım yüzüne kaydı. Fotoğraftakilerle birebir aynıydı. Saçları beyaz ama uzundu. Arkadan saçlarını topuz yapıyordu. Buğday tenliydi. Ve yaşına göre oldukça dinç duruyordu. Anladığım kadarıyla da cömert ayağına yatıyordu. Genç kızları da ağına böyle düşürüyordu pezevenk.
''Ne zahmeti. Böyle güzel bir kadına yardımcı olmak aksine beni onore eder.'' yüzümde aynı gülümsemeyle ona karşılık verdim.
''Siz geçin oturun, ben sizin ayağınız için buz getireyim.'' locanın en baş köşesine oturtmuştu beni. Kulağımda Onat'ın sesini duydum.
''Birce bu lavuk sana temas etmeyecek.'' şu an herkes bizi duyuyordu ve muhtemelen bu onun çokta umurunda değildi.
''Emredersiniz.'' dakikalar sonra Saru elinde bir buz kalıbıyla locadan içeri girdi. Kalıbı tam ayağıma temas ettirecekken elinden aldım. Temas etmesini istemiyordum.
''Ben hallederim, siz daha fazla zahmet etmeyin.'' kaşları şaşkınlıkla kalktı.
''Peki, sen nasıl istersen.'' ayağımda bir şey yoktu. Buz aksine beni rahatlatmak yerine şu an soğuğuyla yakıyordu. Saru'nun bakışlarının üzerimde olması da işleri kolaylaştırmıyordu.
''Adınızı bana lütfedebilir misiniz?'' ağzına bile sıçardım, diyemedim. Yüzüme yine o mecbur kaldığım gülümsemeyi giydirdim.
''Hülya ben. Sizin adınız nedir acaba?'' tam karşımda oturuyordu. Bacaklarını beş yüz elli metre açmış, eşek gibi yayılıyordu. Böyle yayılarak oturan herkese alerjim vardı. Ağızlarına bir tane çarpmak istiyordum.
''Saru ben. Mekanın sahibiyim.'' yüzüme en şaşkın ifademi kondurdum.
''Cidden mi? Ben çok memnun oldum sizinle tanıştığıma Saru Bey, burası inanılmaz güzel olmuş.'' yüzündeki gülümseme genişledi. Megaloman herif, iltifat almaktan tabi ki hoşlanıyordu.
''Bey demene gerek yok Hülya. Asıl ben mekanımda senin gibi güzel bir kadını ağırlamaktan onur duyarım.''
''Şerefini siktiğim.'' Yiğit'in sesiydi. İlk defa bugün sesini duymuştum. O da babasına söverkendi.
''Peki Saru. Burası yeni açıldı sanırım. Önceden başka bir yerde şubeniz falan var mıydı?'' ağzından laf almam gerekiyordu. Bakışları gözlerimdeydi. Ve asla ayrılmıyordu. Başka biri olsa ürkerdi ama karşısında kim olduğunu bilmiyordu. Aynı bakışlarla ona bakmaya devam ettim. Bu cesaretim hoşuna gitmişti, gözlerinden anladım.
''Hayır. İlk mekanımız ve oldukça ses getirdi.'' karşısında oturuyordum, yanına ilerledim. Temas etmek istemiyordum ama belli bir dozda buna mecburdum. Bu tarz adamlara sadece bakışlarınızla her şeyi yaptıramazdınız. Tam yanına oturduğumda bakışları eteğin açıkta bıraktığı bacaklarıma kaydı. Ellerim üzerindeki gömleğin yakasını buldu. Düzeltmeye çalıştım ama bir yandan da ellerimin titremesine engel olmaya çalışıyordum. Benim yapabileceğim maksimum temas buydu. Maalesef, ötesini midem kaldırmazdı.
''Çok etkilendim.'' bakışlarımı gözlerine çıkarınca onun da bana baktığını gördüm. ''Yani mekandan.'' yüzünde yarım bir tebessüm belirdi. Bana doğru yaklaşmaya başladığında beni öpeceğini anlamıştım. Kendimi hemen geri çektim.
''Eee bana bir şey ısmarlamayacak mısın?'' bozguna uğradı. Muhtemelen geri çekilmemi beklemiyordu. Koltuğa geri yayıldı. Soktuğumun bacaklarını tekrardan sonuna kadar açtı.
''Ne içmek istersin?'' şu an bu adamın karşısından gitmek istiyordum. Onat sanki bunu hissetmiş gibi kulaklığa doğru konuştu.
''Birce olabildiğince az alkol almaya bak. Şu pezevengi yarınki buluşmaya ikna et ve artık kalk gel. Yoksa ben geleceğim.'' yüzümdeki gülümseme silinmedi.
''Siz ne önerirsiniz patron?'' resmen bakışları aydınlandı. Orospu çocuğunun hoşuna gitmişti.
''Patron. Imm, sevdim.'' bacaklarını bacaklarıma temas ettirdiğinde kendimi geri çekmedim. Daha fazla tepki verirsem dikkat çekerdim.
''O zaman sana bir kokteyl söyleyeyim? Bu gece bendesin ama?'' balık oltaya düşmüştü. Yüzümdeki gülümseme sanki ben de bunu istiyormuşum gibi büyüdü. Sonra aklıma bir şey gelmiş gibi yüzümü düşürdüm.
''Ben de bunu çok isterdim ama ablam hamile ve onu evde uzun süre tek bırakamıyorum. Buraya bile sadece bir saatliğine geldim. Ama eğer istersen, yarın seni evimde misafir etmek isterim.'' iddialı bir teklifti. Böyle bir adamın bu teklifi kabul etmeme ihtimali oldukça yüksekti. Yaklaştı. Allah kahretsin ki gereksiz yakındı. Burnunu boynumda hissettim.
''Senin evde değil de, benim evde buluşabiliriz.'' zafer benimdi. İki çift güzel göze, bir de söze kanan gerizekalıya Saru denirdi. Elimle çenesinden tutup onu geri çektim, biraz sert bir hamle yapmış olmalıydım ki kaşları çatıldı. Mecbur çenesini okşadım.
''Benim için uyar.'' tam bu sefer beni öpecek derken içeride büyük bir gürültü koptu. Şükrettim. Hemen kafasını geri çekip locadan aşağıya baktım. Birileri kavga ediyordu. Bakışları hemen bana döndü. Önündeki peçeteye cebinden çıkardığı kalemle adresi yazdı ve bana uzattı.
''Yarın 21.00'da bende ol güzelim.'' ona yine en cilveli gülüşümü attım. O da bana göz kırptı ve siktir olup gitti. Olduğum yerde derin bir nefes aldım. Bu işkence bu gecelik bitmişti. Kulaklığa doğru konuşmaya başladım.
''Selin neredesin ve iyi misin?'' ayaklandığımda gözüm bizimkileri aradı ama hiç kimseyi bulamadım.
''Çıkışa gel Birce.'' Onat'ın sesiydi ve buz gibiydi. Ben görevimi yapmıştım. Vicdanım o yönden rahattı. Ama lanet olası duygularım asla beni rahat bırakmıyordu. Hızlı bir şekilde çıkışa ilerlediğimde Onat'ı ileride arabanın önünde gördüm. Bu aslında buradayım gel demekti. Yanına doğru ilerlediğimde aklım Selin'de kalmıştı. Kapının hemen önüne geldiğimde elinde silah ve parmakları kanlı bir Selin görmeyi beklemiyordum.
''Selin! Ne oluyor burada? İyi misin?'' Adımlarım ona doğru ilerledi, tam ona temas edecekken Onat'ın beni kendine çekmesiyle durdum. Bu sefer bakışlarımın hedefi o oldu.
''Ne oluyor Onat?'' gergin olduğum için farkında olmadan rütbeyi kaldırmıştım. ''Yani ne oluyor Onat komutanım?'' Selin sadece önüne bakıyordu. Bakışları asla bana ya da başkasına dönmüyordu.
''Bir tür sinir krizi geçirdi. Arabaya bin ve karargaha geçelim. Anlatacağım.'' burada daha fazla oyalanmamamız gerektiğinin farkındaydım. O yüzden Onat'ın dediğini ikiletmeden arabaya bindim. Bakışlarım Oğuzhan ve Alperen'e kaydığında onların da yüzünden düşenin bin parça olduğunu farkındaydım. Ne olduğunu öğrenmeden içim rahat etmeyecekti.
''Eline bir şey mi oldu? Bari ona pansuman yapalım?'' Selin tepki vermeyince, çaresiz bakışlarım Onat'ı buldu. Gözlerini usulca açıp kapamasıyla bile içim rahatlamadı. Şu an beklemekten başka bir çarem yoktu. Araç o kadar hızlı bir şekilde ilerliyordu ki muhtemelen dakikalar içinde karargahta olacaktık. Tahmin ettiğim gibi birkaç dakika içinde karargahtaydık. Bütün herkes indikten sonra Selin'in koluna girip onu indirdim. Anladığım kadarıyla onda bir hasar yoktu. Elinden damlayan kan başkasının kanıydı. Bu beni belki bencilce olacak ama rahatlatmıştı. Hep birlikte toplantı odasına gittiğimizde Selin'i köşeye oturtmuştum. Onat'a kaş göz yapıp dışarı gelmesini ima ederken Selin'in sesiyle adımlarım olduğum yere mıhlandı.
''Ben bunu daha önce de yaşadım.'' neyden bahsediyordu? Bakışlarım diğerlerini bulduğunda hepsinin neyden bahsettiğini anladığını bakışlarındaki hüzünden anlamıştım.
''Ben daha önce de tacize uğradım. Hem de kendi öz babam tarafından.'' o an hayatta ilk defa kulaklarım duymasın istedim. Ne diyeceğimi bilemediğim için kendimi Selin'in önünde diz çökmüş bir halde buldum. Gözleri dolmuştu. Bakışları beni buldu.
'' O an, sadece kendi hayatımı değil, geçmişte yaşadıklarımı da savunmak zorundaydım. Sadece bedenime değil, ruhuma da saldırdı Birce. Yıllardır bunun yükünü taşıdım; bir daha asla sessiz kalmayacağım diye kendime söz verdim.'' etrafımızdaki herkes sözlerinin ağırlığını hissederek bize bakıyordu.
"Kendim için savaşmanın zamanıydı. Onu vurdum ama asıl savaşı kazanmak için bu adımı atmam gerekiyordu. Artık bu karanlık geçmişin gölgesinde yaşamayacağım." bakışlarındaki kararlılığı gördüm. Herkes derin bir sessizlik içinde onu dinlerken, yüzündeki ifade kararlılığını korudu. "
Kendimi korumak için, artık kendimle barışmak zorundayım." o gece, Selin'in de ülkede tacize uğrayan binlerce kadından biri olduğunu, tacizcisini vurduğunda öğrenmiştik.
Bölüm sonu değerlendirme satırı🤍
Haftaya Perşembe görüşmek üzere.❤️🩹
Yeni bölümlerden ve alıntılardan haberdar olmak için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz.
Instagram: monsoleil777
Twitter:monsoleil777
Tiktok:monsloeil777
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.67k Okunma |
3.75k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |