31. Bölüm

BÖLÜM OTUZ

monsoleil016
monsoleil016

Arkadaşlar selam! WhatsApp kanalıma katılmak isterseniz, orada oldukça aktifim. İnstagram öne çıkanlarında link mevcut🤍

Instagram/Tıktok/Twıtter:monsoleil777

HEPİNİZE İYİ OKUMALAR🤍

 

Hayatım boyunca her zaman adrenalin hissini sevmiştim. Korkmak, adrenalini iliklerime kadar hissetmek bana yaşadığımı hissettiriyordu. Şu anda o anlardan birindeydik. Fabrikadan çıkmış, elde ettiğimiz belgeleri incelemek için karargaha gidiyorduk.

''Tebrikler Pençe. İyi iş çıkarttık.'' hepimizin yüzünde bir gülümseme vardı. Fabrika patlamış olabilirdi ama oradan almamız gerekenleri çoktan almıştık.

''Komutanım, bu Acar denen it RPG'yi nereden buldu?'' bu o an düşünmeyi ertelediğim ama benim de kafama takılan sorulardan birisiydi. RPG, roker atar demekti. Evet, orospu çocuğu roket atarla helikoptere saldıracaktı. Onat elindeki eldivenleri çıkardığında bakışları soruyu soran Oğuzhan'a döndü.

''Bilmiyorum. Ama tek bildiğim kopyaladığımız belgeler bu zamana kadar aradıklarımızın cevabı.'' bakışlarım Onat'la Alperen'in arasında kalan dosya yığınına dönmüştü. Olayın sadece Türkiye'yle sınırlı olmadığını zaten biliyorduk. Ama muhtemelen bu belgeler, bunun ispatı olacaktı.

''Ne güzel indirdin öyle adamları sen ya?'' Aybars'ın sesiyle hepimizin bakışları ona döndü. O ise Şimal'e bakıyordu. Şimal bakışlarıyla bizi işaret edince Aybars öksürdü.

''Pardon komutanım. Ben içimden konuşmuştum.'' Onat ters ters ona bakıyordu.

''İçin dışına çıktı belli ki Aybars.'' Aybars önüne dönmüş, sanki bir oyuncakmış gibi önündeki Sar- 56 isimli silahıyla oynuyordu. Yaklaşık kırk dakikalık bir yolculuğun sonunda karargaha gelmiştik. Albay toplantı odasında bizi bekliyordu. Silahlarda sayım yaptıktan sonra hep birlikte içeri geçtik.

''Hoş geldiniz çocuklar. Operasyon başarılı, aferin.'' masaya oturduğumuzda Turgay'ın da uzun zaman sonra burada olduğunu fark etmiştim. Ona bir baş selamı verince bana gülümsemeyle karşılık verdi. Oğuzhan kopyaladıkları belgeleri Turgay'a verdi. Turgay hızlı bir şekilde belgeleri okutup önümüzdeki projeksiyona yansıttı. Ekranda kodlar vardı. Dosyaların içi kodlarla doluydu.

''Bu ne oluyor Turgay?'' Onat'ın sorusuyla Turgay birkaç tuşa bastı ve Onat'a döndü.

''Onat komutanım, dosyalar şifrelenmiş. Bu dosyalara da eline alan kişi sadece bilgisayardan şifreyi girip bu kodları okutarak erişebilirler.'' derin bir nefes aldım.

''Her şeyi engel, her şeyi. Bu şifreleri kırabilir misin Turgay?'' Turgay birkaç tuşa bastığında ekranda kırmızı bir ekran belirdi.

''Birce komutanım, istihbarat uzmanından destek almam gerekebilir. Tek başıma zorlanabilirim ama birinin desteğiyle hallederim.'' albay başını salladı.

''Tamamdır. İstihbarat uzmanını yönlendireceğim sana. En geç yarın akşam masamda olsun.''

''Tamam komutanım.'' albay ayaklandı.

''Sizde yoruldunuz. Hadi eve geçin. Yarın kızımı getireceğim buraya. Tanışın bakalım.''

''Anlaşıldı komutanım. İyi geceler.'' herkes birbirine iyi geceler diledikten sonra ayrılmıştık. Motorumu burada bırakmıştım. Onat'ın arabasıyla eve geçecektik.

''Yorucu bir gün oldu.'' arabaya bindiğimizde ilerlemeye başladık. Onat başını geri yasladı. Diğer eli yerini, elimi buldu. Usulca bir öpücük kondurdu.

''Yanımda sen olunca, sonsuz göreve çıkabilirmişim gibi hissediyorum.'' başımı ona çevirdim ve gülümsedim.

''Abarttın mı sanki yüzbaşım?'' o da bana yandan bir bakış atınca gözlerindeki yorgunluğu görmüştüm.

''Söz konusu senken abartmam mümkün değil.'' bakışlarımı yola çevirdim.

''Yolun sonuna yaklaşıyormuşuz gibi hissediyorum.'' derin bir nefes aldı.

''Ben de tam tersi, aradaki pürüzler gitmiş ve yol yeni açılmış gibi hissediyorum.'' bu da bir ihtimaldi.

''Teyzenler ne zaman gidecek?'' bana baktığını hissedince benim de bakışlarım ona döndü. Yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirmişti.

''Sende özledin beni değil mi?'' gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

''Saçmalama, gitmelerini istediğim için sormadım.'' ufak bir kahkaha attı. Benimle uğraşıyordu.

'''Biliyorum canım o yüzden sormadığını. Muhtemelen iki gün içinde dönecekler. Sude'nin okulu başlayacakmış.'' başımı anladığımı belli edercesine salladım.

''Seninle uyumayı çok özledim. Böyle kaçak göçek görüşmek beni sıkmaya başladı.'' bu durum benim içinde böyleydi ama teyzesi etrafımızdayken sürekli onunla olmam yanlış anlaşılabilirdi.

''Bu gece sizde mi teyzenler?'' bakışları sorgularcasına bana döndü.

''Bu bir teklif mi?'' omzumu silktim ve gülümsedim.

''Sadece beraber uyumayı özleyen sen değilsin. Bugün yorucu bir gün geçirdim ve sevgilimin kokusuyla uyumak hakkım diye düşünüyorum.'' elime bir öpücük daha kondurdu.

''Teyzemler şansımıza bu gece Oya'da kalıyor güzelim. Liseli aşıklar gibi gizlice eve girip koynumda uyuyabilirsin.'' bu sefer kahkaha atan bendim.

''Salak çocuk.'' o da yüzündeki gülümsemeyle önüne döndü.

Yaklaşık on dakika sonra eve gelmiştik. Arabadan indikten sonra Onat elini bana uzattı. Uzattığı eli tuttuğumda adımlarını yavaş yavaş atınca gülmeme engel olamadım. Beni kolunun altına çekip başıma usulca bir öpücük kondurdu. Eve girdiğimizde direkt kendimi duşa atmıştım. Onun evine de birkaç parça eşyamı bıraktığım için şanslıydım. Üstümü hızlı bir şekilde değiştirdikten sonra Onat'ın mutfakta bir şeyler hazırladığını duyduğum için adımlarım oraya gitmişti. Sadece davlumbazın ışığı açıktı ve ikimiz için sandviç hazırlamıştı. Allah kahretsin, loş ışığın altında oldukça çekici duruyordu.

''Neden zahmet ettin ki?'' sorumla birlikte bakışlarını ekmeklerden kaldırıp bana baktı. Oturmam için sandalyenin birini çekmişti bile.

''Görevden gelip tok olmamızı beklemek olmazdı. Bunu yiyelim, öyle uyuyalım.'' saçları ıslaktı. O da muhtemelen diğer banyoda duş almıştı.

Üstüme çöken miskin bir sakinlikle sandviçleri yemeğe başladım. Şu an sanki dünyanın en iyi yemeği önümdeydi ve onu yiyordum. Ekmekten bir ısırık alana kadar acıktığımı bile farkına varmamıştım.

''Ne güzel gitti gece gece.'' söylediğim bu şeyle Onat kahkaha atmıştı. Başını geri yatırdığı için adem elması önüme sunulmuştu. Yutkundum. Gecenin bu saatinde aklıma neler geliyordu, kendime hayret ettim. Başımı hızlıca iki yana sallayınca Onat'ın bakışları bana döndü.

''Ne geçiyor aklından?'' sanki beni duyabilecekmiş gibi utanmıştım. Yanaklarımın ısındığını hissettim.

''Hiç, hiçbir şey geçmiyor.'' tabi ki buna inanmadı. Davlumbazın ışığından yanaklarımın kızardığını görmez sandım ama o beni ışık olmayan bir odada bile görürdü.

''Neden kızardı o zaman o güzel yanakların.'' hızlıca yerimden kalktığımda bana bir sıcak basmıştı.

''Bir şey olmadı dedim ya Onat. Aaa koca karılar gibisin aynı. Hadi yorulmadın herhalde. Uyuyalım.'' tabağımı yıkarken arkamda onun nefesini ve bedenini hissettim.

''O kurnaz aklından neler geçtiğini çok iyi biliyorum. Şu an sabahın ilk ışıklarına kadar seninle sevişmeyi ben de istiyorum. Ama yarın uzun bir gün olacak, dinlenmemiz gerek.'' usulca başımı salladım. Bunu da biliyordum. Dinlenmemiz gerekiyordu. Enseme bir öpücük kondurduktan sonra ikimiz de uyumak için yatak odasına geçtik. O gece çok konuşmadık. Ama ikimizin de göğsünün tam ortasında bizi rahatsız eden bir şey vardı. Bunu biliyordum, bunu hissedebiliyordum.

🫧

''Komutanım, dün geceden beri istihbarattaki arkadaşlarla uğraştık. Ve sonunda şifreli dosyaları kırmayı başardık.'' Karargahtaydık ve Turgay dosyaların içerisinde eriştiği bilgileri projeksiyona yansıtmak için hazırlık yapıyordu.

''Oldukça yoğun bilgiler mevcut albayım. İçeriğini incelemedim ama çok fazla bilgi var.'' Albay başını salladı ve saniyeler sonra her şey projeksiyondaydı. Ekranda bir sürü ödeme makbuzu belirmişti. Evet, yüzlerce makbuz vardı.

''Bu ne demek oluyor?'' makbuzların üzerinde ise bir şirket ismi yazıyordu.

''Turgay yaklaştır bakalım. Şirketin adı neymiş?'' belli ki bir şirkete sürekli bir para akışı mevcuttu.

''Serkef.'' bu terör örgütünün adı değil miydi?

''Komutanım, bu örgütün adı değil miydi? Nasıl bir şirket adı olabiliyor? Özellikle Kanada'ya bağlı bir şirketin adı.'' Oğuzhan'ın sorusuyla Onat'ın bakışları ona döndü.

''Aslında ipler bir bir çözülüyor. Güya örgütü kuran Erkin'di. Ama anlaşıldığı gibi bu örgüt Kanada uzantılı bir şirketin sadece parçası. Olay tam da düşündüğümüz gibi ilerliyor.'' bu Acar'ı öğrendiğimiz günden beri beklediğimiz bir hamleydi.

''Bu kadar dosyanın içinde sadece makbuz mu var Turgay?'' Turgay hızlıca başını salladı.

''Albayım, bir şey daha bulduk. Ama arkadaşlar onun şifresini hala kıramadı. Biraz uğraştıracak gibi duruyor. Onun dışında hep makbuzlar var.'' albay ayaklandı.

''Bu şirketin Kanadaki konumunu, oradaki ticaretlerini, ne üzerine kim üzerine kayıtlı olduğunu. Her şeyi mesai bitimine kadar masamda istiyorum.'' bakışları direkt Oğuzhan'ın üstündeydi. Bu ona verilmiş bir görevdi.

''Emredersiniz komutanım.'' albay konuşmaya devam etti.

''Turgay, şu dosyanın şifresinin en kısa sürede kırılması bizim için oldukça önemli.'' Turgay hızlı bir şekilde başını salladı.

''Tamamdır albayım. Diğer arkadaşlara da haber verip süreci hızlandıracağım.'' albayın bakışları hepimizin üzerinde gezindi.

''Siz de araştırıyorsunuz. İşin aslını bir öğrenelim gerekirse İnterpolle iletişime geçilecek. Anlaşıldı mı?''

''Emredersiniz komutanım.'' albay ayaklandı ve toplantının bizim için burada bittiğini anlamış olduk. Dışarı çıktığında mesai bitimine kadar onu rahatsız etmememizi, mesai bitiminde bulduklarını masasına bırakmamız gerektiğini söylemişti.

''Albayı duydunuz. Bugün en azından mesai bitimine kadar elde tutulur şeyler istiyoruz. Kolay gelsin. Siz çıkın, Birce sen kal.'' diğer herkes çıktığında o masanın bir ucunda, ben bir ucundaydım. Elini dizine vurdu.

''Gelsene, uzakta kaldın.'' başımı sallayarak gülümsedim.

''Buyurun komutanım.'' dediğimde o ise gülümsemişti.

''Akşam abinlerle yemek yiyecek misiniz?'' başımı evet dercesine salladım. Yavaş adımlarla ona yaklaşıyordum, birkaç adım sonra dibinde olacaktım.

''Evet, sende gelirsin diye düşünmüştüm.'' şimdi dibindeydim. Oturduğu için benden aşağıda kalıyordu. Birden kolları belimi sarınca, ben de kollarımı ensesinin arkasında birleştirdim.

''Gelirim tabi. İster misin beni?'' gözlerindeki muzip parıltıları görmemek mümkün değildi. Başımı eğdim ve burnumu burnuna sürttüm. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdiğimde bakışlarım onun da gülümseyen dudaklarındaydı.

''Ben seni her zaman isterim. Sende bu cevabı duymaktan her zaman mutlu olursun.'' yüzündeki gülümseme büyümüştü. Anlık dudağına kısa bir öpücük kondurduktan sonra kendimi geri çektim.

''Tamam o zaman sevgilim. Akşam haberleşiriz.'' ayağa kalktığında kollarımı ensesinden çekmek zorunda kalmıştım. Ama onun kolları hala belime sarılıydı. Alnıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi. İkimiz de toplantı odasından aynı anda çıkınca karşımızda Elif'i görmeyi tabi ki beklemiyorduk. Zararı yoktu ama böyle olup olmadık yerlerde pat diye çıkarak sinirimi bozuyordu. Bitmiyordu ki, Elif'i, Ekin'i, bitmiyordu.

''Komutanım, yüzbaşım.'' bize selam verdikten sonra Onat'a döndü.

''Albayım sizi odasına çağırıyor.'' Onat bir şey söylemedi. Bana son kez bakıp yürümeye devam etti. Ben de tam kendi odama doğru gidecekken Elif'in sesiyle duraksadım.

''Size musallat olan terörist öldürülmüş komutanım. Gözünüz aydın.'' sırtım ona dönük olduğu için suratımı görmüyordu ama kaşlarım çatılmıştı. Erkin'in öldürülmesini bilebilirdi ama benimle olan kısmı nerden biliyordu? Arkamı döndüm.

''Benim değil, Türk milletinin gözü aysın Elif. Bu olayları kişisel hale getirmemiz gerektiğini harp okulunda ilk yılda öğretiyorlar aslında.'' yüzündeki sinir bozucu gülümseme asla solmuyordu. Garip bir şekilde beni süzdü. Tek kaşımı kaldırıp ne yaptığını sorgularcasına ona baktım.

''Bu kişiselleştirmeme olayından Onat yüzbaşımızın haberi var mı komutanım?'' bu ne demek oluyordu? O benimle böyle konuşma cesaretini nereden alıyordu. Ellerimi sırtımda birleştirdim. Ona doğru bir adım attım ve benden yaklaşık beş santim kısa olduğu için başımı indirip ona baktım. Yüzündeki gevşek gülümseme hala yerindeydi.

''Öncelikle asker, birincisi, üstün olan bir komutanının neyden haberi olup olmadığı sorgulamak senin ne haddine?'' yüzündeki gülümseme solmaya başladı. Benim de istediğim buydu. Bu sefer yüzüne gülümseme yerleşen bendim.

''İkincisi, Onat komutanın benimle ilgili her şeyi kişiselleştirir. Bunu burada kimse sorsan söyler sana. Nedenini de düşün bul bakalım, sen zeki kadınsın.'' arkamı dönüp yürümeye başladığımda ona sunduğum gülümsemem tam anlamıyla solmuştu. İyi ki zararı yok demiştim. Bu haddi kendinde nasıl buluyordu? O bu haddi kendinde buluyorsa, ben de haddini bildirmekten hiçbir zaman çekinmezdim. Odama girdiğimde onunla olan konuşmamı tamamen kenara bırakıp operasyona odaklanmaya çalıştım.

İşler git gide sarpa sarıyordu. Aslında bir yandan da düğümler çözülüyordu. Erkin'in ölümü bir şeyleri ateşlemişti. Bu durum işimize gelmişti. Silah ticareti bir numaralı şüphemiz olsa da arka planda kadınlarla ilgili bir şey olduğunu biliyorduk. Saru bunu itiraf etmişti. Ama bu ticareti de aynı şirket için mi gerçekleştiriyorlardı, bunu bilmiyorduk. İş sandığımız gibi Kanada'ya uzanırsa, uluslararası olacak ve İnterpolle çalışmak bizim daha çok işimize yarayacaktı. Panellerde şirketle ilgili araştırmalar yaptım. Muhtemelen hepimiz benzer şeyleri bulmuştuk. Çünkü dışarıya karşı oldukça az bilgi sızdıran, çalışanlarını bile gizli tutan bir şirketti. Türkiye alt yapılı olsa, şirketin bütün bilgileri dakikalar içinde elimizde olurdu. Ama Kanada uzantılı olması işleri zorlaştırıyordu. Saatte baktığımda çıkma saatinin yaklaştığını görmüştüm. Önümde aldığım notlar, belgelerle kapıdan dışarı çıktığımda kapımın hemen yanında iki kişinin tartıştığını gördüm. Bunlardan biri Oğuzhan'dı. Karşısında ise tahmini 1.70 boylarında, esmer, kara kaşlı ve dik bakışlı bir kadın duruyordu.

''Hanımefendi bana gelip çarpan sizdiniz. Bir de sizden özür dilememi mi bekliyorsunuz? Filmlerdeki gibi bütün dosyaları dağıttınız üstelik.'' Oğuzhan söylenirken aynı zamanda yerdeki dosyaları topluyordu. Muhtemelen albayın odasına topladığı bulguları getiriyordu. Ama başındaki kadın ise istifini bozmadan ona bakıyordu.

''Ne ben mi çarptım? Dağ gibi dikilmişsin oraya, telefona bakayım derken birden bir temas ettim sana deprem oluyor sandım. '' kadının boyu muhtemelen Oğuzhan'ın omzuna falan denk geliyordu. Oğuzhan ülke standartlarına göre uzun bir adamdı. Oğuzhan dosyaların hepsini topladığından emin olduktan sonra yerden doğruldu ve ofladı.

''Sizinle uğraşacak havamda değilim, kusura bakmayın. Ayrıca özür dilemek bir erdemliktir, her ne olursa olsun. Özür dilerim.'' deyip kadının bir şey demesine fırsat vermeden ilerlemeye başladı. Kadın ise arkasından ağzı açık bir şekilde bakıyordu. Ben yanına gittiğimde bakışları bana döndü. Sanki o bakışlarda tanıdık birine rastlamıştım.

''Merhaba. Birine mi bakmıştınız?'' beni görünce kendini toparladı. Öksürdüğünde garip bir şekilde omzumdaki apoletlere baktı. Sonra bakışları yüzümü buldu.

''Merhaba. Umut albayın kızı Duygu ben. Odasını bulamıyorum. Daha demin bir dağ ayısıyla çarpıştığım için beynim aktı sanırım. Bana yardım edebilir misiniz?'' dağ ayısı dediği kişi Oğuzhan'dı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Elimle ona ileriyi gösterdim.

''Buyurun. Koridorun sonunda, sağdaki kapı. Ben de oraya gidecektim. Beraber gidelim.'' başını salladı ve beraber ilerlemeye başladık.

''Rütbeniz üsteğmen sanırım. Yanılıyor muyum?'' sorusuyla bakışlarım ona döndü. Samimi, hoş bir havası vardı.

''Evet, üsteğmen Birce Sağlam.'' bunu her zaman gururla söyleyecektim. Gocunmadan, yılmadan, daima. Onun da yüzüne samimi bir gülümseme yerleşti.

''Evet, kesinlikle göğsünü gere gere söylemen gerektiğini ben de düşünüyorum.'' başımı salladığımda sohbet daha fazla ilerlemedi. Kapının önüne geldiğimizde, hafifçe kapıya vurdum ve içeriden ''Gel.'' sesi geldi. İçeriye girdiğimde Onat ve Oğuzhan'ı otururken bulmayı beklemiyordum.

''Albayım, sanırım bir misafiriniz var.'' dediğimde Oğuzhan'ın arkama dönen bakışları hayretle havalandı. Muhtemelen bu kadının nereden çıktığını düşünüyordu.

''Güzel kızım, hoş geldin.'' Oğuzhan birden öksürmeye başladı. Onat olduğu yerden kalktı ve sırtına iki kere vurdu.

''Oğuzhan, lan? Ne oldu, iyi misin?'' Oğuzhan hızlıca başını salladı ve önünde duran su dolu bardağı bir dikişte bitirdi. Birden ayaklandı.

''Benimle işiniz bittiyse ben çıkayım albayım.'' albay garip garip Oğuzhan' baktı.

''Çık, çık aslanım. Yarın bütün bilgiler toplanacak. Sen anlatacaksın time.'' Oğuzhan selam verdi ve Duygu'ya gözünü bile değdirmeden dışarı çıktı.

''Onat abi, seni burada görmek ne güzel.'' demek ki Duyguyla Onat tanışıyorlardı. Onat usulca başını salladı.

''Seni de öyle Duygu. Hoş geldin.'' dediğinde hepsinin bakışları bana döndü. Tabi ben gelmiştim ama neden gelmiştim. Öksürüp boğazımı temizledim.

''Albayım, ben de kendi edindiğim bilgileri dosya haline getirdim. Size bırakmamızı söylemiştiniz.'' Albay başıyla masayı işaret edince elimdeki dosyayı masaya bıraktım. Albayın bakışları kızı Duygu'ya döndü.

''Duygu, seni bizim kızlarla da tanıştırayım. Bu bizim kızlardan birisi, Birce.'' Duygu önce güler yüzüyle bana, sonra albaya baktı.

''Biz tanıştık bile baba.'' Albay ise şaşırmış bir şekilde bakışlarını bana çevirdi.

''Kapıda karşılaştık komutanım.'' Onat'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ama ona iş sınırları içinde bir mesafe koymam gerektiğini kendime sürekli hatırlatıyordum. Yoksa işimiz yaştı.

''Yarın diğer kızlarla da tanışın. Hatta hep beraber bir yemeğe çıkın. Sana uyar mı Birce?'' kızının buralarda tek olmasını istemiyordu. Haklıydı. Gülümsedim.

''Tabi ki albayım. Kızlara da söylerim.'' Onat bana doğru yürüdüğünde, çıkacağımızı anlamıştım.

''Biz çıkalım komutanım. Yarın durumla ilgili değerlendirme yapacağımızı söylerim Turgay'a. İyi akşamlar.'' İkimiz de peş peşe çıktığımızda Onat'ın eli hafiften elime temas etmişti.

''Sizi karargah sınırları içerisinde terbiyeye davet ediyorum komutanım.'' kahkaha attı. Koridorda olan bütün askerler dönüp bize bakmıştı. Kimse onun bu hallerini görmeye alışık değildi. Genelde askerlerine karşı ciddi, disiplinli biri olduğu için böyle anlarda askerler şaşırıyordu. Birden askerlerin içinde tanıdık bir gözü üstümüzde hissettim.

Elif.

Onu görünce birden bütün meslek etikleri aklımdan çıktı ve Onat'a yaklaştım. Neredeyse burun burunaydık. Kaşları eğlendiğini belli edercesine havalandı.

''Ya da siktir edip beni burada öpebilirsin.'' gözleri parıldadığında hafifçe bana eğildi. Öpmeyecekti biliyordum ama dışarıdan gören biri bunu yapacağını sanırdı.

''Keşke bunu birileri bizi izlediği için değil, kendin istediğin için söylesen güzelim.'' saniyesinde geri çekildi. Neyse zaten görmesi gereken görmüştü.

''Eve uğramadan geçelim restorana. Abimler oradaymış. Üstümü değiştirip bekliyorum seni.'' Başını salladı ve ikimiz de farklı yönlere yöneldik. Hızlıca soyunma odasında üstümü değiştirdikten sonra motorumun anahtarını da aldım. Bugün motoru Onat'ın sürmesini istiyordum. Karargahın önüne gittiğimde Onat'ı telefonla konuşurken bulmuştum. Bakışları boynumu buldu. Cildim hassastı ve muhtemelen daha demin boynumu kaşıdığım için boynum kızarmıştı.

''Tamam teyze. Yarına uçak bileti alacağım. Tamam, Birce'de sizinle vedalaşmak isteyecektir tabi. Görüşürüz.'' telefonu kapattı ve eli usulca boynuma gitti.

''Tahriş mi oldu?'' cildimin hassas olduğunu o da biliyordu. Başımı salladım. O da yavaş bir şekilde kızaran yeri okşadı.

''Benim motorla gidelim diyorum. Sen sürer misin?'' elini boynumdan çekti ve omzunu silkti.

''Nasıl istersen güzelliğim.'' yan yana otoparka ilerlemeye başladık. Otoparka geldiğimizde canım motorum orada parlıyordu. Motora doğru ilerlediğimizde arka tarafından kaskları çıkardım. Birini Onat'a verdikten sonra diğerini kendime taktım.

''Kombinle de tam motorcu oldun he.'' dediğimde kasktan dolayı gülüp gülmediğini anlamamıştım ama yanağımdan bir makas alınca güldüğünü fark ettim.

İkimiz de motora bindikten sonra ara gaz verdi ve motoru çalıştırdı. Yemek yemeye gideceğimiz yer biraz şehir dışında olduğu ve adresi bilmediğim için Onat'ın kullanmasını istemiştim. Rüzgar tenime temas ettikçe yaşadığımı hissediyordum. Motoru sevmemdeki en büyük sebep buydu. Onat ne çok hızlı ne de çok yavaş denilebilecek bir hızda ilerliyordu. Yaklaşık on beş dakikalık bir yolculuğun sonunda gelmiştik. Hava çok soğuk olmadığı için üşümemiştim. Aksine soğuk hoşuma gitmişti. Motordan indiğimizde Onat önümde ilerlerken elini arkaya doğru uzattı. Ben de tuttum. Çoğu zaman sözsüz anlaşıyorduk. O bir şeyi uzatıyorsa, ben alıyordum. Ben ona bakıyorsam, o anlıyordu.

''Burayı ilk defa gördüm. Ne kadar çok restoran varmış Hakkari'de.'' içeriye girdiğimizde Onat bir yandan masaları süzüp bir yandan bana cevap verdi.

''Evet, mekan konusundaki çeşitlilik beni de şaşırtmıştı.'' Onat bir yöne doğru ilerlemeye başladığında onları bulduğunu anlamıştım. Benim de bakışlarım ilerlediğimiz yönü tarayınca yan yana oturan abimi ve Elvin'i gördüm. Bizi görünce ayaklanmışlardı.

''Hoş geldiniz.'' Elvin'in bana sarılmasıyla, Onat'ın abimle tokalaştığını görmüştüm. Elvin'den ayrılınca abime sarıldım. O da yaklaşık Onat'la aynı boylarda olduğu için, çenesi sarılınca başıma değiyordu. Başıma ufak bir öpücük kondurdu.

''Hoş geldin.'' geri çekildiğimde yüzümdeki gülümsemeyle ona baktım.

''Hoş buldum abi.'' onun da yüzünde benimkinin aynısı olan gülümsemesi yer aldı. O Elvin'in, ben Onat'ın yanına oturduğumda karşı karşıyaydık.

''Kurt gibi acıktım. Yemekleri söyleyelim.'' abimin söylediğiyle Elvin gülmüştü.

''Kurt gibi deyince, üç tane askerin arasındayım ya şu an kendimi kuzu gibi hissettim.'' söylediği şey hepimizi gülümsetmişti. Garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra Onat'ın sorusuyla bakışlarım ona döndü.

''Senin iznin ne zaman bitiyor Bartuğ?'' bunu ben de merak ediyordum. Onat sormasa muhtemelen ben soracaktım.

''Ben de bugün Birce'yle onu konuşacaktım aslında.'' bakışlarım abime döndü.

''Annemin yanına ne zaman gitmek istiyorsun? Ona göre senin için Umut albaydan izin alabilirim.'' ortalık çok karışıktı. Böyle bir zamanda bunun sırası mıydı bilmiyorum ama bir tarafımda annemi oldukça yalnız bıraktığından dolayı vicdan azabından kavruluyordu.

''Bana kalsa şimdi giderim. Ama olaylar çok farklı gelişti. Her an operasyona çıkabiliriz. Operasyonda olmamam söz konusu bile değil.'' bunu bir kere ben istemezdim.

''Kanada'ya gitme durumumuz var.'' bakışlarım hayretle Onat'a döndüğünde unu bilmiyordum.

''Albay yarın söyleyecekti hepinize. Çok yakın bir zamanda operasyon için Kanada'ya gidilebilir.'' eğer böyle bir durum varsa zaten annemin yanına gitmem imkansızdı. Derin bir nefes aldım ve bakışlarımı abime çevirdim. Omuzlarımı silktim.

''Gördüğün üzere, görev beklemez. Eğer Kanada durumu olursa, dönüşte gideriz. Sana uyar mı?'' abimin bakışları Elvin'e döndü. Muhtemelen söylemek istediği başka bir şey daha vardı.

''İki hafta sonra evleniyoruz.'' yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı.

''Ne?! Çok güzel bir haber bu. Tebrik ederim.'' ikisinin de yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı.

''Ama görev olursa sen katılamazsın. Biz bunu istemiyoruz. Gerekirse göreve göre düğün tarihini revize ederiz.'' bunu Elvin'in söylemesi nedense beni mutlu etmişti. Başkası olsa beni çok umursamayabilirdi. Sonuçta şunun şurasında ne kadar süredir hayatlarındaydım ki?

''Hayır canım. Olur mu öyle şey? Ona göre ayarlamışsınızdır her şeyi. Bana göre bozmayın planınızı.'' Bu bana aksine kendimi kötü hissettirirdi.

''Görevin o kadar süreceğini düşünmüyorum. Yarın netleşir zaten.'' Onat böyle diyorsa muhtemelen iki haftadan az sürecek bir görev olacaktı.

''Tamam o zaman, yarın haber ver bize. Bu akşam yola çıkacağız.'' abimin sözleriyle suratım asıldı. O da bunu fark etmişti.

''Hey, suratın asılsın diye söylemedim. Ayrıca bundan sonra sık sık birbirimizi arayıp soracağız, gidip geleceğiz. Neden üzülüyorsun güzelim benim?'' ona alışmıştım. Hatta Elvin'e bile alışmıştım. Aileye aç olan tarafım kendini böyle anlarda çok belli ediyordu. Onat'ın elimi tuttuğunu hissettiğimde varlığı güç verdi. Her zamanki gibi. Derin bir nefes aldım ve yaşlı gözlerimle gülümsedim.

''Anlık oldu öyle. İyiyim. Hem benden kurtulmak kolay mı öyle?'' bu sözlerim abime kahkaha attırmıştı.

''Senden kurtulmak isteyen kim canım benim?''

🫧

O gün bizim görev kesinleşirse, döndükten sonra annemin yanına gideceğimizle ilgili sözleştik. Sonrasında ise Onat'ın teyzesinin son günü olduğu için o evine, ben evime gelmiştik. Sabah olup karargaha geldiğimizde bugün bazı şeylerin tam anlamıyla netleşeceğini biliyorduk. En azından Onat'ın dün söylediği Kanada olayı bile işlerin ne kadar büyüdüğünün bir göstergesiydi. Toplantı odasına girdiğimizde yaklaşık iki dakika sonra albay da bizimle beraber içeri girmişti.

"Turgay, şifreyi çözmüşsün." Turgay gururla gülümsedi. Önündeki ekranı açtı ve projeksiyona yansıttı.

"Çok zor oldu albayım. İstihbarattaki arkadaşlar ve Sinem olmasaydı muhtemelen günler sürerdi." tabi ki Sinem'de yazılımcı olduğu için arka planda bu işle o da ilgileniyordu.

"Onat, anlat bakalım." bu bilgiler tabi ki Onat'a çoktan ulaşmıştı.

"Albayım dün bütün timin topladığı bilgiler aslında benzer şeyler. Şirket yurt dışı bağlantılı olduğu için sosyal medyada çok fazla bilgi çıkmıyor. Çıkan şeyler de zırvalıklardan ibaret. Ancak Turgay'ın şifresini kırdığı dosyada asıl aradığımız şeyi bulduk sanırım." Turgay bir tuşa daha bastı ve ekranda ona yakın kadın fotoğrafı çıktı.

"Saru'dan da bildiğimiz üzere bu Acar denen it sadece silah değil kadın ticareti de yapıyor. Saru'nun evinde kadınlara ait fotoğrafları bulmuştuk. Ama asıl şaşıracağımız isimler bu kadınlar." her biri 25-30 yaş arasıydı ve oldukça güzellerdi.

"Bu kadınlar, ülkenin en zengin adamlarının akrabaları. Kimi çocuğu, kimi torunu." kaşlarım hayretle havalandı.

"Aileleri polise kayıp için şikayette bulunmamış mı?" albayın sorusuyla Turgay fotoğrafları devam ettirdi. Ekrandaki fotoğrafta üç tane kız kol kola girmiş geziyor, gayet eğleniyordu.

"Albayım, sorun da şu ki bu kızlar bu adamın yanında zorla kalmıyor. Anladığım kadarıyla ailesiyle çok bağı olmayan, onlarla anlaşamayan ama onlara bir yerde bağlı olmak zorunda olan tipler. Acar'da bunlara özgürlük vadediyor. Düşüncem bu yönde, tam emin olmak için kızlardan biriyle iletişime geçmekte fayda var." albay düşünceliydi. çünkü işler sandığımızdan da sarpa sarmıştı.

"Şimdi bu Acar denen it, işin büyük bir kısmını Kanada'da yürütüyor. Bu konuda hemfikiriz. Silah ticaretiyle ilgili elimizde belgeler var. Bu cepte. Ama direkt tanık olması bir şeyleri daha da kolaylaştırır. Kendisi Kanada vatandaşı olduğu için, gözaltına alma durumumuz daha zor oluyor. Tabi ki silah ticareti de yeterli bir sebep ama biz işimizi garantiye alacağız." albayın aklındaki plan tam olarak neydi?

"Ne düşünüyorsunuz albayım?" önündeki dosyayı kapattı.

"Bir süreliğine Kanada'ya gidiyorsunuz çocuklar. " beklediğimiz şey gelmişti.

"Nasıl yani?" Şimal buna şaşırdı.

"Operasyon oradan mı devam edecek komutanım?" Selin ise sorguladı.

"Şirket orada paravan görevini gördüğü için uzaktan bizim için çok zor olacak. Hem orada olup kızlarla temasa geçeceksiniz, hem de şirketi gözetleyeceksiniz." hepimiz mi gidecektik?

"Hepimiz mi gideceğiz albayım?" bakışları bana döndü.

"Bu tim, sadece bu operasyon için görevlendirildi. Sizin başka işiniz yok. Evet, hepiniz." çok net bir cevap olmuştu.

"Tarih belli mi albayım?"

"Yarın yola çıkıyorsunuz. Bugün sizin için ev tahsil edilecek. İşlemler falan hallolacak. Yarın gidiyorsunuz." peki, bu kadar hızlı olmasını eminim hiçbirimiz beklemiyorduk.

"Tamamdır albayım." Umut albayın dışarı çıkmasıyla konuşmanın bittiğini anlamıştım.

"Onat yüzbaşım, Kanada güvenlik açısından sıkıntı olmayacak mıdır?" Alperen'in sorusuyla Onat ona döndü.

"İnterpolle beraber ilerleyeceğiz. Sadece Acar'ın bir terörist olduğuna ikna olmaları gerekiyor. Kırmızı bültenle aramasının çıkması için albay uğraşacak. Eğer öyle olursa, bizimle işbirliği yapmaları daha kolay olacak." Kırmızı bülten bizim için biçilmez kaftan olurdu. Böylelikle Acar'ın Kanada vatandaşı olmasının da bir önemi kalmazdı.

"Anlaşıldı komutanım." Onat da ayağa kalktığında hepimiz ayaklandık.

"Görevden ne zaman döneceğimiz belli değil. Ben de bu kadar kapsamlı bir gidiş beklemiyordum." bakışları beni bulduğunda muhtemelen dün yemekte abimlerin düğünü için söyledikleri aklına gelmişti.

"Ama görev her şeyden kutsal. Yapacak bir şey yok. Bugün izinliyiz. Herkes hazırlığını yapsın." bizim için görev her şeyden önemliydi. O yüzden hiçbirimiz halimizden şikayetçi değildik. Herkes dağıldıktan sonra Onat'ın bakışları bana kaydı.

''Biz de bana geçelim mi?'' Teyzemler akşam gidecek, son bir yemek yiyelim.'' benim de aklımda bu vardı. Onlar gittikten sonra da hazırlığımı yapardım.

''Tamam canım.'' ikimiz de eşyalarımızı aldıktan sonra çıkmıştık. Bugün motorla gelmediğim için Onat'ın arabasıyla eve geçmiştik.

''Üstümü değiştirip geliyorum.'' beni onayladıktan sonra Onat yukarı çıktı, ben de eve girmiştim. Sinem henüz eve gelmemişti. Abimler bu sabah yola çıkacaktı, muhtemelen varmış olmalılardı. Ona mesaj attığımda hızlıca üstümü değiştirdim. Bir daha acaba Meral teyzeyi ne zaman görecektim? Bu kadar iyi ve candan olması beni çok sevindirmişti. Yabancılık çekmemiştim. Kapıyı kilitledikten sonra yukarı çıkmıştım. Zili çaldığımda kapıyı Onat açtı. Üstünü değiştirmiş, eşofmanını giymişti. Yüzüme oyunbaz bir gülümseme yerleştirdim. Kolumu kapıya yasladım.

''Şey, merhaba. Burada yaklaşık 1.90 boylarında, yakışıklı bir yüzbaşı oturuyormuş. Onun için gelmiştim.'' o da kolunu kapıya yasladı ve kollarını önünde bağladı. Yüzüne oyunbaz olduğunu düşündüğü ama benim için oldukça etkileyici bir gülümseme yerleştirdi.

''Tam karşında duruyor.'' onunla ilgili her şeyde etkilenmem normal miydi bilmiyorum ama şu an ses tonu bile içimi kıpır kıpır etmişti. Daha fazla beklemeden parmak uçlarıma çıkıp kollarımı ona doladığımda sarılmama anında karşılık vermişti.

''Hoş geldin.'' boynuma küçük bir öpücük kondurdu. Kendimi geri çektim ve içeri geçtim.

''Nerede sizinkiler? İçerideler mi?'' Onat başını salladı.

''Sürpriz bir misafirimiz daha var.'' yüzündeki huysuzluktan kim olduğunu anlamıştım ama onu sinir etmek için sordum.

''Kimmiş?'' başıyla arkamı işaret ettiğinde, arkamı döndüm. Gürkan elinde tabakla mutfağa doğru ilerliyordu. Beni görünce durdu.

''Hoş geldin Birce. Biz de seni bekliyorduk.'' onunla beraber içeri doğru ilerlemeye başladım.

''Hoş buldum.'' Meral teyze masaya tabakları yerleştiriyordu.

''İyi akşamlar herkese.'' dediğimde başını masadan kaldırdı ve bakışları beni buldu. Yüzüne yine o anaç gülümseme yerleşmişti bile.

'''Oy güzel kızım, hoş geldin.'' yanına gittiğimde ona sarıldım. Ona sarılmak bana iyi hissettiriyordu. Sırtımı sıvazladı.

''Ne iyi ettiniz hepiniz. Bütün evlatlarım akşam yemeği yiyeceğiz.'' geri çekildikten sonra kenarda duran Sude'nin bana sarılması, beni şaşırtmıştı. Ama ona da aynı içtenlikle karşılık verdim. Oyayla da sarıldıktan sonra masaya oturmuştum. Onat'la yan yanaydık.

''Ne güzel şeyler hazırlamışsın Meral teyze. Zahmet etmeseydin keşke.'' gerçekten masada her şey vardı.

''Ne zahmeti yavrum. Afiyet olsun.'' herkes önündekileri yemeye başladı. Meral teyzenin eli oldukça lezzetliydi. Onat, masada duran bazı şeylere uzanamadığım için benim tabağıma koyuyordu.

''Teyzem mücveri efsane yapar yavrum. Tadına bakmalısın.'' önümdeki mücverden bir çatal aldığımda, gerçekten tadı inanılmaz iyiydi.

''Bu çok güzel Meral teyze. Ellerine sağlık.'' Meral teyzenin bakışları tabağına kaydı ve buruk bir şekilde gülümsedi. Yanlış bir şey mi söyledim düşünürken kurduğu cümleyle neden hüzünlendiğini anlamıştım.

''Selma mücveri çok güzel yapardı. Mekanı cennet olsun.'' Selma'nın kim olduğunu sormamıştım ama Onat'ın ve Oya'nın yüz ifadesinden anneleri olduğunu anlamıştım.

''Eminim ki şu an bizi izleyip hep beraber olmamızdan mutluluk duyuyordur teyze.'' Oya yine bütün sevecenliğiyle, üzülmemeleri için böyle bir teselli de bulunmuştu.

''Umarım kızım. O kansızdan bir haber çıktı mı bir daha Onat?'' Onat'ın bakışları teyzesini buldu. Normalde ona bakarken bakışları yumuşak olurdu ama sorduğu soruyla bakışları sertleşmişti.

''En son ne olduysa o teyze. O adamla ilgili mi konuşacağız şimdi?'' bahsettikleri kişi muhtemelen babalarıydı.

''Haklısın.'' Meral teyze sustu. Masada yemek yenmeye devam etti. Kasvetli havayı dağıtmak için ortaya bir sohbet konusu attım.

''Ee Meral teyze, bir de erkek kardeşiniz varmış sanırım. Onlar nasıl, iyiler mi?'' Meral teyze gözleri yaşlı ama yüzündeki gülümsemeyle bana baktı. Kız kardeşini bu şekilde kaybetmek kimse için kolay değildi.

''İyiler yavrum. Metinler İzmir'de yaşıyor. Onlar da çok merak ediyor seni.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Benden bahsetmiş miydi?

''Hemen yetiştirdin mi onlara Meral sultan?'' Oya'nın sorusuyla Meral teyze omzunu silkti.

''Ne var canım? Bu güzel gelinimizden onlara bahsetmeyeceğim de kime bahsedeceğim.'' bana gelinim demesi yüzümün domatese dönmesine sebep olmuştu.

''Damadından bahsettin mi peki anne?'' Sude'nin sorusuyla, Onat'a yan yan bakıp gülmesinden, onu sinir etmeye çalıştığını anlamıştım.

''Hasbinallah.'' Onat sessizce fısıldamıştı ama ben yanımda olduğu için duymuştum.

''Bahsettim tabi kızım. Hatta ilk fırsatta hepinizi İzmir'deki yazlığa bekliyorlar.'' Onat içtiği suyu fışkırttı ve öksürmeye başladı. Sırtına vurdum. Meral teyze de kalkıp sırtına vurmuştu.

''Helal yavrum, helal.'' gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

''Ne İzmir'i? Ne hep beraber gitmesi teyze?'' Onat'ın sorusuyla Oya devreye girdi.

''Geliriz tabi teyzem. Gideriz değil mi sevgilim?'' Oya masada yanında oturan Gürkan'a döndü. Gürkan sakin bir çocuktu. Gülümsedi.

''Gideriz tabi hayatım.'' ve anladığım kadarıyla Onat'ı sinir etmekten hoşlananlar kervanının başını da o çekiyordu.

''Gidin tabi gidin. Ne meraklıymışsınız İzmir'e.'' herkes gülmemek için kendini zor tutuyordu. Ama Onat için durum farklıydı. Sinirden çatılan kaşları neredeyse burnuna değecekti.

''Ben hiç gitmedim ama İzmir'e.'' oysa ki gitmiştim. Ama tepkisini ölçmek için böyle bir şey söylüyordum. Bakışları bana döndü ve bakışlarında gözle görülür bir yumuşama gerçekleşti.

''Sen gitmediysen sırtımda taşır getiririm seni. İstediğin İzmir'e gitmek olsun.'' dediğinde herkes tuttuğu kahkahasını salmıştı bile. Ama ben utançtan kızaran yüzüm ve sevgi dolu tebessümümle Onat'a bakmaya devam ediyordum. O ise elimi avucunun içine alıp ufak bir öpücük kondurduktan sonra önüne döndü.

''Söz konusu Birce kızım olunca nasıl da yumuşuyorsun ama. Deli oğlan seni. Rabbim aranızı bozmasın.'' masadaki herkesten ''Amin.'' sesi yükselmişti bile.

O gece Meral teyze Onat'ın ne kadar uslu ama Oya'nın da bir o kadar yaramaz bir çocuk olduğundan bahsetmişti. Hep birlikte sohbet ettiğimiz, hatta İzmir için Meral teyzeye kesin gideceğimize dair söz verdiğimiz bir gece olmuştu. Onat onları havalimanına bırakmak için çıktığında ben de eve eşyalarımı toplamaya gelmiştim. İçeri girdiğimde Sinem mutfaktan elinde bir fincanla çıkıyordu.

''Hoş geldin çiçeğim. Kahve yaptım, ister misin?'' başımı hızlıca yana salladım.

''Yok canım afiyet olsun sana.'' içeri salona geçtiğimizde biraz onunla sohbet ettikten sonra eşyalarımı hazırlamaya karar verdim.

''Nasıl gidiyor? Nasılsın?'' fincanı üflüyordu. Omzunu silkti.

''İyiyim. Aynı yani, ekstrem bir durum yok. Sen de var mı bir şeyler?'' ona henüz görevden bahsetmemiştim. Şimdi tam sırasıydı.

''Kanada'ya gidiyorum.'' fincanı ağzına gidecekken eli havada kaldı.

''Nasıl? Şu şifresini çözdüğümüz dosyayla alakalı bir durum mu?'' şifreyi Turgay'la beraber çözdükleri için göreve hakimdi. Başımı salladım.

''Evet. Ne zaman döneceğimiz belli değil. '' açıkçası onu burada tek başına bırakmakta içime sinmiyordu. Yüzümdeki huzursuzluktan bunu anlamıştı ve uzanıp elimi tuttu.

''Böyle suratını asınca kendimi kötü hissediyorum. Bu senin mesleğin, senin yapman gereken şey. Her asker geride onu bekleyen birini bırakır. Lütfen aşkım, böyle yapma. Hem Sefa belki yanıma gelir.'' son söylediğiyle kaşlarım havalandı.

''Öyle bir planınız mı var?'' omzunu silkti ve umursamıyormuş gibi kahvesinden bir yudum aldı.

''Gideceğinizden haberi var sanırım. Ve istersem yanıma gelebileceğini söyledi. Ben de ne diyeyim şimdi, çok istekliydi. Kıramadım.'' yüzüme gülümseme yerleşti. İçim rahatlamıştı. Burada tek kalmayacaktı.

''Sen şuna işime geldi demiyorsun da.'' gözlerini devirdi.

''Öyle.''

Yarım saate yakın sohbet ettikten sonra odama çıkmıştım. İlk ülke dışı görevim değildi. Ama nedense bunun farklı olacağını hissediyordum. Bu görevden döndüğümde, hayatımda bir şeylerin değişeceğini biliyordum.

 

Bizi biraz özleyin. İki hafta sonra yeni bölümde görüşmek üzere! 🤍

Yorum satırı❤️‍🩹

Instagram/Tıktok/Twıtter:monsoleil777

 

Bölüm : 20.02.2025 19:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...