
Selamlar! İki hafta sonra bir aradayız. Özleştik sanırım🤍 Aramıza yeni katılanlar var. Hoş geldiniz🤍
Sosyal medya hesaplarımda oldukça aktifim. Ayrıca aktif olduğum, spoiler vermeyi sevdiğim bir WhatsApp kanalım var. İnstagram öne çıkanlarımda da linki mevcut. Hepinizi oraya beklerim🤍
Yorumlarınız ve oylarınız beni motive ediyor. Lütfen eksik etmeyin🤍
İyi okumalar!🤍
Instagram/Twitter/Tıktok:monsoleil777

SELİN MANAS
Bu yaşıma kadar hayatımda hiçbir erkekle duygusal bir bağ kurmamıştım. Bunda yaşadığım olayların da etkisi vardı, farkındaydım. Yiğit'le aramızda ufak tefek atışmalar yaşanıyordu. Ama bunun alt-üst ilişkisinden kaynaklı olduğunu zannediyordum. Yine topluluk içerisinde göz göze geldiğimiz zamanlar olmuştu ama ikimiz de aceleci tavırlarla bakışlarımızı birbirimizden kaçırmıştık. Ona karşı merak duyduğumu fark ettiğimde bahçede yalnız başıma oturuyordum, toprak kokusu burnuma geliyordu. Rüzgar, saçlarımın arasından geçerken bir an rahatlamıştım. Her şeyin normal olduğu, her şeyin sıradan olduğu bir andı. Ama bir şey eksikti. Bir eksiklik hissi vardı içimde, ne olduğunu anlayamıyordum. O anda, Yiğit'in adımlarını duymuştum. Başımı çevirmeden, karşımda bir yerde durduğunu fark etmiştim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça dönüp bakınca, Yiğit'in tam karşımda durduğunu görmüştüm. Hemen bana doğru adım attı ama fazla yakın değildi. Gözlerinde hiçbir endişe yoktu.
"Yalnız mısın?" diye sormuştu normal bir ses tonuyla.
"Evet komutanım." dedim, başımı hafifçe eğerek. "Biraz sessizlik iyidir." bir an için ellerimi tuttuğum çimenlere odaklandığımda bakışlarımı ona çevirmedim. Yiğit, biraz duraksadıktan sonra konuşmaya devam etmişti:
"Bazen, insanlar biraz durmalı. Bu kadar hızlı gitmemek gerek. Her şeyin hemen halledilmesi gerektiği bir ortamda, bir anlık sakinlik gerçekten güzel hissettiriyor." bana bakarken, sesindeki derinlik dikkatimi çekmişti. Bütün vücudumda bir şeyler titreşti.
"Bazen en zor şeyler, beklemektir," deyip sonra gülümsemişti. "Ama bazen beklemek, doğru zamanı bulmaktır." bu sıradan bir diyalogtu, değil mi? Ama o an, bir şey değişmişti. Yiğit'in sözcüklerinin, çok basit bir şekilde bana dokunduğunu fark ettim. Sadece söyledikleriyle değil, bana bu kadar yakın olma şekliyle, bana sakinliği hissettirmesiyle. Bir şeyler değişiyordu. Beni bu kadar etkileyen neydi? Yavaşça gözlerimi ondan kaçırmıştım ama kalbimdeki huzursuzluk hâlâ devam ediyordu. Sanki bir şeyler çözülmeye başlamıştı ama tam anlamıyordum. İşte o anda, Yiğit'in farkında olmadan bıraktığı iz, bir şekilde kalbimi bir tık daha hızlı atmaya zorladı.
Yine bir şeyleri farkına varmamı sağlayan olaylardan biri şu şekilde gelişmişti. Bahçede oturuyordum ama ne yaparsam yapayım, bir şeyleri susturamıyordum. Düşüncelerim hep aynı noktada sıkışıp kalmıştı. Yiğit aklımdan çıkmıyordu. Bir anda adının Ali olduğunu bildiğim üsteğmen bana doğru yaklaştı.
"Selin," dedi Ali üsteğmen, hafifçe gülümseyerek, "Öğle arasında bir yürüyüş yapalım mı?"
Hızla başımı çevirmiştim. Cevap vermem gerekirdi ama kelimelerim boğazımda sıkışıp kalmıştı. Gerçekten neden bu kadar rahatsız olmuştum? Yalnızca yürümek istemişti. O kadar basitti ki ama bir şey beni tetikledi. Yiğit'in orada olduğunu görmem, sessizce beni izliyor olması, bir an her şeyin farklı bir hale gelmesine neden oldu.
''Çalışmam gerek komutanım, sağ olun.'' dedim. Ama Ali hâlâ ısrarcıydı.
"Birlikte biraz zaman geçirelim. Hem de yalnız başına dolaşmak zor değil mi?"
''Ali, Umut albay çağırıyor.'' Yiğit'in sesini duydum. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, gözlerindeki o sert ifade, omuzlarındaki gerginlik fark edilmeyecek gibi değildi. Bedeninin her bir parçası, adeta gerilmişti. Ali, biraz çekingen bir şekilde geri adım atarak:
"Peki, belki başka bir zaman," dedi. Ama Yiğit, hâlâ dikkatle bize bakıyordu. Bir anlık bir sessizlik oldu.
"Selin," dedi Yiğit, sesindeki soğukluk ve sinir belirginleşmişti. Adeta emir verir gibi bir tavırla konuşmaya devam etti:
''Sen de burada durma. İçeriye geç.'' herhangi bir tepki gösteremedim. Ali tamamen uzaklaşana kadar Yiğit gözlerini ondan ayırmadı. Geri çekilmesiyle birlikte, Yiğit'in bakışları bana döndü.
"Dikkat etmelisin," dedi. Herhangi bir duygu belirtisi yoktu ama gözlerindeki sert bakışlar, bu kadar basit bir konuşma için bile fazla güçlüydü. Birkaç saniye boyunca birbirimize baktık. Kafamda karmaşık bir düşünce bulutu oluştu. Yiğit'in tavırları kıskanmak mıydı?
Benimle, yalnızca normal bir asker gibi konuşurken, içindeki öfke, rahat olmayan bir duygu vardı. Ama onun böyle davranmasının bana ne kadar tesir ettiğini, yavaşça fark ettim. Yiğit kıskanıyordu. Ve bu, içimde ilk kez bir şeyleri uyandırıyordu. Neden?
Şimdi ise Yiğit'in dudakları benimkilerle buluştuğunda, dünyamın tüm düzeni bir anda sarsılmıştı. Bedenim sert bir şekilde irkildiğinde kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Kafamda bir anlık boşluk oluştu, her şey durmuş gibiydi. Bir yerlerden derin bir nefes almak istedim ama nefesim boğazımda tıkandı. O kadar yakındı ki, o kadar çok hissediyordum ki, elleri belimdeydi.
Ne yapıyordum?
Erkekler, dokunulmak. Her şey karışıyordu. Geçmişim, her şeyim, bedenim. Sanki o eski karanlık, her zaman sakladığım korkular, tüm o hatırlamak istemediğim anlar geri gelmişti. O anlarda hissettiklerim bir kabus gibiydi. Beni incitmek isteyebilir miydi? Neden bu kadar sakindim? Bu ne demekti? Hislerim yok olmamış mıydı? Yoksa Yiğit başka biri miydi? O, benim için özel miydi? Ama o da bir erkekti, değil mi? Onun da her zaman bir amacı vardı.
Hayır, hayır!
Bunu düşündüğüm an, onu itmek istedim. Hızla geriye çekildiğimde vücudum kendiliğinden tepki verdi. Kollarımın arasına dar bir mesafe girdi. O an, o kadar fazla his vardı ki, her şey birbirine karışmıştı. Kafamda bir savaş patlak verdi. Neden geriye çekilmiyordum? Onu itmiyordum? Neden kaçmıyordum?
Korkuyordum. Ama belki de ilk kez korkmamalıydım. Gözlerimdeki korkuyu fark ettiğini hissediyordum. Belki de benim gibi birini sevmenin zorluklarını anlayabilirdi. Kim bilir? Ama şimdi, bunca zamandır kapalı tuttuğum o kapı, ona doğru açılıyordu. Kimseye açmadığım o kapıyı Yiğit belki de hak eden tek adamdı. Ama hâlâ, her şeyin doğru olup olmadığından emin değildim. Kendimi tekrar ondan uzaklaştırmıştım. Yüzüne bile bakmadan hafifçe yanından sıyrılarak içeri doğru ilerlemiştim. O kadar şok etkisindeydim ki, kapının önünde duran Birce ve Onat'ı bile umursamamıştım.
O öpüşmenin ve bu anın içindeki çatışmalar bir türlü geçmiyordu. Gözlerimden belli olmamış olabilirdi ama içimdeki fırtına başını alıp gidiyordu. Hâlâ o eski ben vardı ama aynı zamanda bir şeyler değişiyor. Ve bu değişim beni korkutuyordu.
BİRCE SAĞLAM
İçeride öpüşen bir Yiğit ve Selin görmek, ne Onat'ın ne de benim beklediğimiz bir şeydi. Selin hızlıca yanımızdan çıktıktan sonra Yiğit de bir süre ne yapacağını bilmeden olduğu yerde oyalandı ve bakışlarını bize değdirmeden içeri geçti.
''Bugün şok olma kotamı doldurduğumu zannediyordum. Sen de az önceki tabloyu gördün değil mi?'' Onat'a döndüğümde etrafı kolaçan etti ve beni kolumdan tutarak üzerinde temizlik odası yazan odanın kapısını açarak içeri geçmemizi sağladı.
''Ne yapıyorsun?'' beni duvara yasladı ve iki kolunu duvara dayadı. Yüzlerimiz birbirine oldukça yakındı.
''Ben erkeklerle baş edemiyorken, bir de başıma kadınlar mı çıktı Birce?'' bunu o kadar komik bir şekilde söylemişti ki yüzümde büyüyen tebessüme engel olamadım.
''Sende mi fark ettin?'' başını hızlıca iki yana salladığında dudağını dişledi. Bakışlarım oraya kaydı ama hemen sonra odağım tekrardan gözleriydi.
''Fark edilmeyecek gibi mi sence?'' elimi uzatıp yanağını okşadım. Elimin yanağına temas etmesiyle gözleri kapanmıştı.
''Kimseyi cinsel yönelimi için yargılayamayız Onat.'' göz bebekleri hemen dibimdeydi. Nefesi, dudağıma vuruyordu.
''Kimseyi tabi ki böyle bir şeyden dolayı yargılamam Birce. Herkese saygım sonsuz. Ama biri gözümün önünde sevgilime asılınca, cinsiyeti ne olursa olsun takdir edersin ki pek sakin kalamıyorum.'' haklıydı. Bu sefer diğer elimle de yanağını okşadım. Ellerim yüzündeydi. Parmak ucumda yükseldim ve dudağına küçük bir öpücük bıraktım. Bakışlarındaki yumuşama fark edilmeyecek gibi değildi.
''Sakin kalıyoruz. Evet, sakiniz. Bunu iyiye kullanacağız. Bu kadına yaklaşacaksın ve Acar'la ilişkilerini öğreneceğiz.'' ondan beklediğim profesyonellik buydu. Başımı salladım.
''Evet sevgilim. Tıp ki konuştuğumuz gibi. Sakiniz. Hatta şu an çıkmazsak dikkat çekeceğiz, ben çıkıyorum.'' dediğimde bu sefer o eğilip dudağıma bir öpücük bıraktı.
''Sen çık, ben de senden sonra çıkayım.'' yüzüme haylaz bir gülümseme yerleştirdim.
''Böyle kaçak göçek hoşuma gitti.'' bakışları koyulaştığında bir şey söylemesine izin vermeden dışarı çıktım. Yüzümde bir gülümseme vardı. Tam kapıyı kapatıp koridoru döndüğümde, Yasemin de diğer koridorun ucunda göründü. Yanımdaki duvarda boy aynası olduğu için şanslıydım. Hemen vücudumu aynaya döndürüp sanki aynaya bakıyormuşum ve burada o yüzden oyalanıyormuşum gibi yaptım.
''Burada mıydın? Ben de seni merak etmiştim.'' cümlesiyle bakışlarım sanki onu yeni görüyormuş gibi Yasemin'e döndü.
''Evet, makyajımı tazelemek istedim.'' yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Şu an Onat kapının arkasından bizi dinliyordu, bunu biliyordum.
''Tazelemene de gerek yok oysa.'' yani bir hemcinsimin bana yürümesi bir yandan gururumu okşasa da içimdeki Onat sevgisi bu hissiyatı anında mide bulantısına çeviriyordu. Cinsiyetini bir önemi yoktu benim için, ben Onatseksüeldim.
''Neden ki?'' ona aynı ses tonuyla karşılık vermem hoşuna gitmişti.
''Oldukça güzelsin çünkü.'' utanmış gibi ellerimi kotumun cebine yerleştirip bakışlarımı yere çevirdim. Yüzümde ise sahte bir tebessüm vardı.
''Teşekkür ederim. Sen de çok güzel bir kadınsın.'' ben her ne kadar utangaç bir kadın rolünü bürünüyorsam, o benim aksime bir o kadar cüretkardı.
''İçeri geçelim mi o zaman?' bakışlarım onu buldu. Mavi gözleri, siyah saçlarıyla birleşince ürpertici bir kombinasyona dönüşüyordu.
''Lavaboya girmeyecek miydin?'' başını yavaşça iki yana salladı.
''Hayır. Söylediğim gibi seni merak ettiğim için gelmiştim.'' daha fazla burada durmamamız gerektiğinin farkında olduğum için önünde geçip içeri doğru ilerlemeye başladım. O da peşimden gelmişti. İçeri girer girmez bakışlarım Yiğit ve Selin'e kaydı. Biri masanın bir ucundaydı, diğeri diğer ucundaydı. Bu olayı Selin'e kesinlikle soracaktım.
''Kanka nerede kaldın ya klozete düştün sandım.'' bakışlarım hayret içinde Oğuzhan'a döndü. Anlık yaptığı gafletin farkına vardı ama sonrasında bir şey diyemeyeceği için şu anda sandalyeye tünemiş bir vaziyetteydi.
''Düşmedim Oğuzhan'cığım, merak etme seni kolay kolay bırakmam.'' Öykü ve Esra Yiğit'le bir şey konuşuyordu. Dikkatimi onlara verdiğim sırada Onat gelip sandalyesine oturmuştu.
''Ya, biz de burada çok iyi bir spor salonu arıyorduk. Sizin gittiğiniz iyiyse oraya yazılalım.'' Yiğit Onat'a döndü.
''Onat, kanka baksana ne zamandır spor salonu arıyorduk. Esraların gittiği spor salonu oldukça donanımlı. Oraya yazılalım mı? Ne dersiniz?'' bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirdiğinde, Selin'de biraz fazla oyalandığını fark ettim. Sonrasında ise bakışları tekrardan Onat'a dönmüştü.
''Olur. Biz de ne zamandır istiyorduk. Hamladık bayağı bilgisayar başında otura otura.'' hiçte hamlamış gibi durmuyordu oysa ki.
''Hiç öyle durmuyorsun. Fiziğin oldukça iyi. Bir sporla uğraşıyor musun?'' konuşan Öykü'ydü. Bakışlarımı usulca ona çevirdim. Yasemin'in şu an bakışlarının hedefi ben olduğum için, hiçbir duygu barındırmadan Öykü'ye bakıyordum. Tabi ki sevgilimin fiziği onun da dikkatini çekmişti.
''Evet. Zamanında aktif bir şekilde spor yapıyordum.'' Onat'ın sesi ise soğuktu. Tavrı netti. Çünkü benim canım sevgilimdi.
''Valla ne yalan söyleyeyim tam asker tipi var sende.'' söylediğiyle kaşlarım havalandı. Onat ise olduğu yerde vücudunu dikleştirdi.
''Bunu bir iltifat olarak mı algılamalıyım?'' Öykü yüzüne cilveli olduğunu düşündüğü bir gülümseme yerleştirdi.
''Kesinlikle.'' bakışlarımı onlardan çektiğimde derin bir nefes aldım.
''Bundan sonra daha çok takılalım ya. Hem memleket hasreti gidermiş oluruz. Alev sen bana numaranı versene haberleşelim.'' bu tabi ki iletişim için değil, bana yürüdüğü için uyguladığı bir taktikti. Hepimiz buraya gelmeden önce Kanada hattına göre numaralar almıştık. Hepimizin numarası yeniydi.
''Tabi. Güzel olur, vakit geçirmiş oluruz.'' Yasemin bana doğru eğilince numaramı ona söyledim. Telefonuna kaydettikten sonra ayaklandı.
''Biz artık kalkalım. Mutlaka sana ulaşacağım Alev.'' başımı usulca salladım.
''Bekliyorum.'' hepsi birden ayaklandığında, Merve konuştuğunda ise onun sesini çok az duyduğumu fark ettim.
''Çok memnun olduk tanıştığımıza. Buralarda Türk'e denk gelmek altın bulmak gibi bir şey bizim için. Umarım yakın zamanda tekrar karşılaşırız.''
''Karşılaşacağız.'' Yiğit gözlerini Esra'nın üzerinden ayırmadan çapkın bir şekilde gülümsedi. Normalde pek sessiz olduğu için şu an rol icabı büründüğü karakter çok garip geliyordu.
''Görüşürüz.'' deyip kapıya doğru ilerlemeye başladılar. Kapıdan çıktıklarından emin olduktan sonra hepimizin bakışları birbirine döndü.
''Bu neydi ya?'' Selin'in bakışları masadaydı.
''Harbiden sanki hiç arkadaşları yokmuş gibi aç köpek misali atladılar üzerlerimize.'' Oğuzhan'ın sözleriyle bakışım Onat'a döndü.
''Cidden çok kolay oldu. Şüpheleniyor olmasınlar?'' Onat ise önündeki kahveden bir yudum aldı ve omzunu silkti.
''Bu beklediğim bir şeydi. O kadar açlar ki arkadaş ortamına. Ve muhtemelen bizimle bir daha görüşmemeleri için tembihlenecekler.''
''Kim tarafından komutanım?'' Onat derin bir nefes aldı.
''Acar'la direkt iletişimleri olduklarını düşünmüyorum. Acar baştaki kişi. Bu kızlar onun için sadece bir gelir kapısı. O yüzden alttaki piyonlar tarafından, olabildiğinde insanlardan izole edilmeye çalışıyorlar. Belli değil mi sizce de?''
''Korumanın Esra'yla tartıştığını duydum. Bunun tehlikeli olabileceğini, eğer Jos duyarsa sıkıntı çıkaracağını falan söyledi. Yani masaya gelmeden önce korumayı ikna etmek için biraz çabaladılar.'' Yiğit'in gözünden kaçmamıştı demek ki.
''Çok güzel. Jos'u ve diğer bütün kızları araştırıyoruz. Artık az çok haklarında bilgi sahibiyiz de. Hatta şu bahsettikleri hukuk bürosu gerçekten var mı onu bir araştıralım. Oğuzhan bu iş sende.'' Oğuzhan başını salladı.
''Yasemin'in Birce'yle iletişime geçmesini bekleyeceğiz.'' Onat bunu söylerken pek hoşnut değildi ama buna mecbur olduğumuzun da farkındaydı.
''Öyle bir şeye gerek yok komutanım. Esra bana mesaj attı bile. Ben olabildiğince görüşmeyi erkene çekeceğim.'' kaşlarım hayretle havalandı.
''Ne ara aldın numarasını?'' Yiğit omzunu silkeledi.
''Aldım işte.'' birden sandalye güçlü bir şekilde itilince ayağa kalkanın Selin olduğunu görmüştüm. Ne bu şiddet bu celaldi?
''İşimiz bittiyse gidebilir miyiz? Ben biraz daraldım da.'' daralmasının sebebinin Yiğit olduğunu anlayabiliyordum.
''Gidelim. Akşam Interpolden gelecekler. Oradaki iki ajanla aktif çalışacağız. Şimallerden bir haber var mı?''
''Komutanım onlar ofisin etrafındalarmış. Alperen temizlik görevlisi olarak içeriye sızmış. Onun çıkmasını bekliyorlar.'' Onat anladığını belli edercesine başını salladı.
''Tamam, çok iyi. İlk günden iyi veriler topladık. Akşam ki destekle de bu görevi en kısa sürede tamamlayıp dönmek istiyorum.'' bende öyleydi. Ama görev şu an her şeyden önemliydi. Bir yanım her ne kadar hiç görmediğim annemin özlemiyle yanıp tutuşsa da, ağır basan tarafım vatandı. Hep birlikte masadan kalktık ve dışarıda bizi bekleyen arabamıza bindik. Bu arabada oldukça genişti ve Kanada maceramız boyunca bize eşlik edecekti.
''Komutanım, Ekin'i evde korumalarla birlikte bırakmak sizce mantıklı mı?'' evet, bir de Ekin faktörümüz vardı tabi ki.
''Ekin kaçmaya yeltenmeyecek Selin. Kaçarsa öleceğini biliyor. Şu an hayatının en büyük fırsatını sunduk ona, eminim o da bunun farkında.'' bunu ikinci kez söylüyordu ve haklıydı. Ekin, Acar için büyük bir kozdu.
''Haklısınız. Her ne olursa olsun ona güvenmiyorum.'' Onat'ın bakışları dikiz aynasından Selin'i buldu.
''Güveneceğimiz konumda biri değil kendisi zaten. Sadece aynı dairede kalıp pek pürüz çıkarmamaya bakın.'' Selin onu sadece başıyla onayladı. Bir cevap vermedi. Yaklaşık on dakika süren yolculuğumuzun sonunda eve gelmiştik. Arabadan inip apartmanın önüne geldiğimizde Onat kapıyı açtı ve hepimiz içeri girdik. Kolundaki saate baktı ve diğerlerine döndü.
''İki saat sonra görüşmemiz olacak. Ortak katta buluşalım. Biraz dinlenin.'' ortak kat, giriş kattı. Bu katta genelde toplantılarımızı yapacaktık, öyle konuşmuştuk. Diğerleri Onat'ın dediğini onayladıktan sonra asansörde kendi katına ilk çıkan biz olmuştuk. İçeri girer girmez üstümdeki montu çıkarıp köşeye attım.
''Nasıl bir gündü böyle ya?'' fiziksel olarak yorulmamıştım ama zihnim inanılmaz doluydu. Onat da üstünü çıkardıktan sonra hemen koltukta yanıma oturdu.
''Bok gibi bir gündü.'' onun canının sıkkın olma sebebi belliydi. Alttan bir bakış attım ve kolunu tutarak kendimi kolunun altına soktum. Yüzümde ise hilebaz bir gülümseme vardı.
''Nasıl hissettiriyormuş?'' bu sefer kaşlarını çatıp başını eğerek bana bakan oydu.
''Birce, lütfen.'' omzumu silktim ve yüzümdeki gülümseme yerini korudu. Ben nasıl hissediyorsam, o da öyle hissetsin istedim. Belki bencilceydi ama olsun.
''Ne lütfen? Aşığın iki kat aşağıdayken, bana böyle şeyler söylemen biraz komik duruyor.'' ofladı ve başını koltuğun sırt kısmına doğru yatırdı.
''İğrenç. İğrenç ötesi hissettiriyor. Oldu mu?'' başımı usulca salladım ve yanağına bir öpücük kondurdum. O da geri çekilmeme izin vermeden başıma bir öpücük kondurmuştu.
''Vücudum o kadar gergin ki. Anlatamam.'' yerimde doğruldum ve avucunu elimin içine alarak usulca okşamaya başladım. Bakışları üzerimdeydi. Bende bakışlarımı avucundan çekip ona çevirdim.
''Sana masaj yapmamı ister misin?'' yüzünün gerginliği sorumla bile yumuşamıştı.
''Yapar mısın?'' o kadar nahif ve çocuk gibi sormuştu ki soruyu dudaklarımdan kaçan kıkırtıya engel olamadım.
''Yaparım tabi ki sevgilim. Yatak odasına geç, geliyorum.'' ayağa kalktı ve yatak odasına ilerlemeye başladı. Dün gece gelir gelmez valizimi yerleştirdiğim için vücut yağımın banyoda olduğunu biliyordum. Hızlıca üstüme kısa bir şort ve askılı bir badi giydikten sonra banyodan yağı alıp Onat'ın yanına, odaya geçtim. O ise çoktan yatağa yüz üstü uzanmış, kollarını başının iki yanından yukarı doğru uzatmıştı. Gözleri kapalıydı ama uyumadığını biliyordum. Bu kadar kısa sürede uykuya dalmazdı. Odaya girdikten sonra yatağa doğru ilerledim ve eğilip dudağına usulca bir öpücük bıraktım. Yüzüne mayhoş bir gülümseme yerleşti. Gözlerini açtı.
''Sabırsızlıkla bekliyorum.'' onu daha fazla bekletmek istemediğim için yatakta sırtına oturmuştum. Sinem sürekli bilgisayar başında olduğu için, ona masaj yapa yapa bu yeteneğimi geliştirmiştim. Hatta Sinem bazen beni mesleği bırakmam ve masör olmam için darlıyordu. Bu tabi ki işin şakasıydı. Elimdeki yağı yavaşça Onat'ın sırtına doğru akıttıktan sonra ağzını güzelce kapatıp kenara koydum. Hafif eğildim ve avucumla yağı bütün sırtına yaymaya başladım.
''Masajın en önemli kuralı, her ne kadar iyi olmasını istiyorsan o kadar kendini sıkmaman gerekiyor sevgilim.'' bir o kadar yavaş ama bir o kadar da güç uygulayarak Onat'ın sırtına bütün yağı yaymıştım.
''Birce, bunca zamandır beni neden bundan mahrum bıraktın. Siktir, şimdiden o kadar gevşedim ki.'' yüzüme tatmin olmuş bir gülümseme yerleştirdim ama o bunu görmüyordu.
''Sen iste, her zaman yapayım.'' kalçamı hafifçe sırtından biraz daha yukarı kaldırdığımda ellerim boynunu buldu.
''Bunu beni rahatlatması gerekiyordu Birce. Azdırması değil.'' gülmemek için dudağımı dişledim. Hafifçe boynuna doğru eğildiğimde, nefesimin kulağına vurduğunun farkındaydım.
''Rahatlatmadığını mı iddia ediyorsun?'' başını kaldırıp yana salladı. Ama boynuna uyguladığım güç sayesinde tekrardan kafası yastıkla buluştu.
''Siktir, kesinlikle hayır. Hayatımda kimse bana bu kadar iyi masaj yapmamıştı.'' o an aklıma gelen düşünceyle kaşlarım çatıldı. İstemsiz boynuna uyguladığım güçte arttı.
''Daha önce birine masaj mı yaptırdın Onat?'' bunu düşünmek bile içimdeki alevi harlamaya yetmişti.
''Hayır bebeğim.'' nedense bunun doğru olduğuna inanmıyordum. Ama anın büyüsünü bozmamak için çok fazla sorgulamadım. Şu an bütün heybetiyle önümde yatması, geniş omuzları ve sırtı benim için bir şölendi. Yavaşça boynundan aşağı indim ve kendimi bacaklarının arasına aldım. Elime yağı aldım ve bacaklarına da damlattım. Usulca bacaklarına da masaj yaparken, Onat'tan beklemediğim bir soru geldi.
''Bu masajın rövanşı ne zaman olur acaba?'' sabırsızdı. Mevzu ben olunca inanılmaz sabırsız oluyordu.
''Ne zaman istersiniz komutanım?'' bacağının bir yerine kulunç girmişti. Oraya daha fazla güç uyguladım.
''Şu an uyuyup kalacakmış gibi hissediyorum. Yoksa tabi ki tam şu an derdim.'' bu masajın onu mayıştıracağını biliyordum. Aslında amacım da onun gerginliğini almaktı. Ona cevap vermedim. Yaklaşık birkaç dakika sonra da söylediği gibi olmuştu. Düzenli nefes alışverişinden uykuya daldığını anlayabiliyordum. Bacakları arasından kalktım ve yüzüne baktım. Birkaç saat önceki çatık kaşlı halinden eser yoktu. Bu beni mutlu etmişti. Lavaboya gidip elimi yıkadıktan sonra henüz buluşma saatine bir saat olduğunu fark etmiştim. O yüzden abimi görüntülü aradım. Ankara'ya geri dönmüşlerdi. Telefon üçüncü çalışta açıldı. Abim yine üç numara saçlarıyla ve benimle aynı olan gülümsemesiyle karşımdaydı. Onun gözleri yeşildi. Sorduğum zaman annemin de gözlerinin yeşil olduğunu söylemişti. Gözlerini annemden almıştı.
''Güzelim.'' koltuğa oturdum ve kulaklıkları iyice kulağıma yerleştirdikten sonra gülümsedim.
''Abi, ne yaptınız? Geçtiniz mi Ankara'ya.'' başını hızlıca salladı ve kamerayı döndürdü. Mutfaktalardı ve Elvin yemek yapıyordu.
''Selam söyle yengeme.'' dediğinde Elvin sesimi duydu ve arkasını döndü. O sırada abim de kamerayı çevirmişti. Elvin de hemen abimin arkasında yerini almıştı.
''Yenge mi? Kendimi güne gidip görümcesinin arkasından dedikodusunu yapan yengeler gibi hissettim kız. '' ikimiz de gülümsedik.
''Nasılsın canım? Yolculuk nasıl geçti?'' Elvin nereye geldiğimizi bilmiyordu. Sadece görevde olduğumuzu ve görevin dönüş tarihinin belli olmadığını biliyordu.
''İyiyim. Yol biraz yordu ama dinlendim. Siz ne yaptınız asıl. Özlemiş misiniz Ankara'yı?'' abim omzunu silkti.
''Seni almadan geldiğim için biraz buruğum.'' bu söylediğiyle dudaklarımı büzdüm. Ama görev, görevdi. Bunu da en iyi o biliyordu.
''Olsun. Sonuç olarak artık hep beraberiz. Düğün işini ne yaptınız? Mekan ayarlayacaktınız en son.'' Elvin elinde törpüyle tırnaklarını törpülerken bakışları birden bana döndü.
''Düğünü sen gelmeden yapmıyoruz bebeğim. Sizin dönüş tarihiniz ne zaman netleşirse, mekanla o zaman konuşacağız.'' bunu istemiyordum. Sonuçta bu yıllardır hayalini kurdukları bir şeydi.
''Hayır. Böyle olmasını istemiyorum. Siz kim bilir ne kadar süredir bu düğün için plan yapıyorsunuz. Lütfen. Biz döndüğümüzde kendi aramızda bunu kutlarız.'' dedim.
''Sevdiklerimiz olmadan yapılan bir düğünün bizim için bir önemi yok güzelim. Sen bunları düşünme ve oradaki işlerini çabuk halletmeye bak.'' tam itiraz etmek üzere ağzımı açacaktım ki Elvin'in sesiyle susmak zorunda kaldım.
''Bu konuda kararımız net Birce. Lütfen. Bartuğ'un söylediği gibi çabucak kavuşmaya bakalım.'' bir şey söyleyemedim. Ama gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Uzun zaman sonra bir aile sıcaklığı hissetmek, bana tam olarak böyle, buruk hissettiriyordu.
''Peki o zaman.'' modumun düştüğünü fark etmişler ve birkaç şeyden daha bahsetmişlerdi. Eve bir köpek almışlar ve köpeğin adını Gazoz koymuşlardı. Bunun sebebini sorduğumda ise Elvin gözlerini devirerek abimin işleri olduğunu söylemişti. Nedense buna gülmüştüm. Telefonu kapattıktan sonra buluşma saatine yarım saat kaldığının farkındaydım. Duşa girip Onat'ı uyandırmalıydım. Hızlıca duşa girdim ve üstüme deri tulumumu geçirdim. Fermuarlı bir üstü vardı ve vücuduma yapışıyordu. Saçlarımı da at kuyruğu yaptıktan sonra hafif bir rimel sürdüm ve yatak odasına doğru ilerlemeye başladım. Yatak odasına geldiğimde Onat'ın hala uyuduğunu görmek beni şaşırtmıştı. Demek ki gerçekten yorulmuştu. Yoksa bu kadar derin uyuduğuna çok nadir anlarda şahit olmuştum. Yanına eğildim ve yanağına usulca bir öpücük bıraktım. Tabi ki saliseler içinde gözü açıldı. Başta kaşları çatıktı ama beni görünce gevşedi.
''Uyanman gerekiyor.'' başını salladıktan sonra olduğu yerden kalktı.
''Saat kaç güzelim?'' uykudan uyanınca ki mahur sesini duyunca, kendimi liseli ve kanı sürekli fokurdayan genç kızlara benzetiyordum. Yani bu adam bana bu kadar ne yapmış olabilirdi?
''Beşe geliyor. Yarım saat sonra toplantı var.'' kaşları şaşırdığını belli edercesine havalandı.
''O kadar uyudum mu ya? Uyandırsaydın keşke.'' omzumu silktim ve dizimle bacağını iterek iki bacağının arasına girdim. Kollarımı başının arkasında bağladığımda yüzünde bir gülümseme belirdi.
''Masajım nasıl mayıştırdıysa seni artık, kendinden geçtin.'' belimden tutarak beni kendine çekince göğüslerim dudaklarıyla aynı hizaya geldi. Kafamı eğdiğimde onun da bakışları bendeydi. Tulumumun fermuarını hafif indirip göğsümün bir kısmının ortaya çıkmasını sağladı. Hafif bir öpücük kondurdu. O esnada bakışları gözlerimden hiç ayrılmıyordu.
''Devamlı isterim. Vücudumun buna ihtiyacı varmış.'' son söylediğiyle yüzüme cilveli bir gülümseme yerleştirdim ve ona doğru eğildim. O sırada fermuar açık olduğu için göğüslerim daha çok görüş alanına girdi. Ama o bakışlarını gözlerimden ayırmadı.
''Vücudunun bence bana ihtiyacı var.'' bakışları koyulaştı. Tek bir hareketimle ve cümlemle onu etkilemek bana inanılmaz bir haz veriyordu. Dudaklarıma doğru yaklaştığında birden kendimi geri çekip, ellerimi birbirine vurmamla kaşları çatıldı.
''Ee hadi ama geç kalıyoruz. Koca İnterpol ajanlarını mı bekleteceğiz.'' arkamı döndüğümde, yüzündeki ifadenin nasıl olduğunu bildiğim için kahkaha attım. O ise eminim şu an kahkaha atmaktan ziyade, deliriyordu.
''Bunun rövanşı kötü olacak Birce, biliyorsun değil mi?'' elimi yukarı çevirip ''Aynen aynen'' dercesine salladıktan sonra ben asansöre doğru ilerledim. Kızların yanına uğrayıp beraber ortak alana geçelim istiyordum. Asansör onların katında durduğunda iner inmez onlara seslendim.
''Kızlar, müsait misiniz?'' bakışlarım hole kaydığında oturdukları odanın ışığının yandığını gördüm.
''Evet.'' Şimal'in sesiyle oraya doğru ilerlemeye başladım. Odaya girdiğimde Şimal ve Selin salonda oturuyorlardı. Ekin yoktu. Muhtemelen odasındaydı.
''Ne yapıyorsunuz?'' Şimal oje sürüyor, Selin ise ortadaki sehpayı izliyordu. Evet, sehpayı. Selin'i görünce birden aklıma Yiğit'le tuvalette yaşadığı o malum olay geldi. Yanına gittim ama henüz varlığımı fark etmemişti.
''Selin.'' bakışları bana dönmedi. Bacak bacak üstüne attım ve kollarımı birbirine bağladım.
''Ne oldu kız? Sehpada full hd Yiğitle öpüştüğün sahne mi yayınlanıyor?'' Selin'in bakışları birden bana döndü ve onu Şimal'in çığlığı takip etti.
''Ne?! Ne öpüşmesi?'' omzumu silktim ve gülerek olduğum yerden kalktım. Selin ise ağzı açık ve şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.
''Onu Selin'e sormak lazım. Anlatacağı şeyler var bize belli.'' kolumdaki saate döndüm ve asansöre doğru ilerlemeye başladım.
''Toplantı için son on dakika. Geç kalmayın.'' Şimal'in arkamdan sesini duyuyordum.
''Kız Selin, sen ne yere bakan yürek yakan çıktın. Oğlanı yatağa atınca mı haber verecektin bana he?!'' yüzümde engelleyemediğim gülümsemeyle asansöre bindim. Bakışlarım asansörün aynasına kaydığında fiziğimi inceledim. Son zamanlarda antrenmanları aksattığım için fiziğim bozulmuş gibi geliyordu. Tulum dar olduğu için, bu biraz daha belli oluyordu. Neyse ki burada her sabah antrenman yapmak için alt katta spor salonu mevcuttu. Asansörün geldiğini belli eden sesle bakışlarımı kendimden çekip asansörün kapısına çevirdim. Ortak alana geldiğimde Onat hariç bütün erkeklerin burada olduğunu fark etmiştim. Geldiğimi ilk fark eden Aybars oldu.
''Hoş geldin Birce.'' dediğinde karşısındaki koltuğa oturdum.
''Hoş buldum komutanım. Ne yaptınız? Nasıl geçti gününüz?'' onlar şirketin etrafında olduğu için görüşememiştik.
''Hareketli. Sizin de öyleymiş sanırım. Kaynaşmışsınız bayağı.'' başımı hızla salladım. O sırada bakışlarım Yiğit'e kaymıştı. O da aynı Selin gibi orta sehpaya kitlenmiş, oraya bakıyordu.
''Öyle evet. Yiğit sağ olsun, çabuk kaynaşmamıza sebep oldu.'' Yiğit ismini duyunca bakışlarını sehpadan çekip bana baktı.
''Görevim.'' dediğinde kaşlarımı kaldırıp ona alaycı bir bakış attım. O ise bu bakışla ona ne demek istediğimi fark edip üstelemeden bakışlarını diğer tarafa çevirmişti. Biraz vurdumduymazdı. Aslında Selin'in tamamen erkek versiyonuydu. Aralarında bir şey olmasına çokta şaşırmamak lazımdı. Asansörün kapıları açılınca içeri Şimal ve Selin girdi. Hemen sonrasında ise asansörün bizim kata çağırılmasıyla Onat'ın geleceğini anlamıştım. Kızlar pek sessizdi. Selin'in sessiz olmasını Yiğit'e yoruyordum ama Şimalde de anlamlandıramadığım bir sessizlik vardı. Bunu ona sormayı kafamın bir köşesine not etmiştim. Onat'ın da içeri girmesiyle oturan herkes ayaklandı.
''Oturun.'' hepimiz bir masanın etrafındaydık. Tam sandalyeyi çektiğim sırada evin zili çaldı.
''Oğuzhan, kapıyı aç.'' Onat masanın en başında, biz ise köşelerde oturuyorduk. Masanın diğer başında ise iki tane sandalye daha duruyordu. O sandalyeler de ajanlar içindi. Oğuzhan'ın peşinden içeriye iki tane adam girdi. İkisi de 1.75 boylarında, sarışın, renkli gözlü tiplerdi.
''Merhaba.'' Onat İngilizce giriş yapıp elini uzatınca, bu saatten sonra İngilizce konuşacağımızı anlamıştım.
''Merhaba Yüzbaşı Onat. Ben Ajan Robin. Kısaca Rob diyebilirsiniz.'' Onat'ın sıktığı eli sıktıktan sonra bakışlarımız diğer ajana döndü.
''Merhaba. Ben de Dimitri.'' Onat ikisini de başıyla onayladıktan sonra eliyle masanın diğer başındaki iki sandalyeyi gösterdi.
''Buyurun, oturun lütfen.'' sandalyelere geçmeden önce hepimizle tokalaşmış ve isimlerimizi öğrenmişlerdi.
''Öncelikle ülkemize hoş geldiniz. Türk askeriyle çalışmak bizim için bir gururdur. '' hepimiz yüzümüzdeki gülümsemeyle başımızı salladık.
''Bizim için sizinle çalışmakta öyle Robin.'' bu aralarındaki resmiyeti kaldırmak için Onat'tan gelen bir çağrı olmuştu.
''Peki o zaman. Öncelikle sizin bulduklarınız ve bildiklerinizden başlayalım Onat. Dinliyoruz.'' Robin'de Onat'a ismiyle hitap edip bu çağrıya bir yanıt vermişti.
''Bu odada bulunan her bir asker, bu terör örgütünü çökertmek için aylar önce kurulan özel bir time bağlı. Terör örgütüne verilen isim Serkef. Ve burada takip ettiğimiz, sizin de uzun zamandır takip ettiğiniz şirketin ismi de Serkefh.'' Rob kolları bağlı bir şekilde Onat'ı dinliyordu. Dimitri ise önündeki dosyadan bir şey arıyordu. Onat en baştan bugüne kadar olan bütün süreci anlattı. Kazı olayları, Erkin'in benimle olan bağlantısı, Ekin, Acar, kaçırılan kızlar. Her şeyden bahsetmişti.
''Sonuca gelecek olursak, en son yaptığımız bir fabrika baskınında bu şirkete dair bayağı önemli bilgiler yakaladık. Bu da bizi buraya sürükledi.'' Onat, Dimitri'ye döndü.
''Dimitri, sanırım sen ajan olarak bir süredir şirketin içindesin değil mi?'' bunu bilmiyordum.
''Evet, sizin anlatacaklarınız bitsin. Ben de bulduğum verileri paylaşacağım.'' Onat başını salladı ve anlatmaya devam etti.
''Öncelikle Acar'ın paravan şirketler aracılığıyla kadın ticareti yaptığını biliyorduk. Bununla ilgili suçüstü yakaladığımız bir adamı da şu an elimizde. Onun dışında fabrikada bulduğumuz şifreli dosyaların şifresini çözdük ve bazı makbuzlar, faturalar bulduk. Bu faturalarda şirket elektronik cihaz satan sıradan bir şirket imajı veriyor. Ama derine indiğimizde, her cihaza aslında silahların kodlarıyla aynı isimleri koymuşlar.''
''Vay canına.'' Rob buna şaşırmıştı. Bu şifreyi çözen de analitik zekasını küçümseyemeyeceğimiz Aybars'tı.
''Sıradan birinin anlayabileceği bir şey değil. Tek bundan dolayı silah kaçakçılığı yaptıklarını düşünmedik tabi ki. Bundan emin olmamızdaki diğer sebeplerden biri, kadın kaçakçılığını yaptırdıkları kişinin bunu da itiraf etmesi oldu. ''
''Ben de şirkette çok uzun süredir çalışıyor sayılmam. Ama bu kısa süre zarfında gözüme batan birkaç şey olmuştu. Mesela dediğiniz gibi, elektronik cihaz ürünü var. Ama yanında yazan koda bakınca, bu kodda bir ürün görünmüyor. Yani aslında ürünleri kodlardan bulmamız gerekiyor ama kodu aratınca dünya çapında öyle bir ürün olmadığını görüyoruz. Bunun yanı sıra bu ürünler listeleniyor. Normalde bizimde fiyat çıkarmamız gerekiyor ama buna müsaade etmiyorlar. Bu fiyat işiyle sadece muhasebedeki avukatları ilgileniyor. Çünkü aslında fiyat çıkaracak elektronik bir cihaz yok. Günlerce bunu düşündüm. Demek ki bu cihazlar, aslında silahmış.'' Onat başını salladı.
''Evet.'' dedi.
''Komutanım, muhasebedeki avukatlar bugün kafedekiler olmasın?'' Oğuzhan'ın sorusuyla Onat dosyadan birkaç fotoğraf çıkardı. Fotoğrafta Yasemin, Öykü ve Esra vardı. Fotoğrafları Dimitri'nin önüne doğru itti.
''Avukatlar bunlar mı?'' Dimitri yavaşça başını salladı. Aynı zamanda dudaklarını kemiriyordu.
''Evet. Birde yanlarında birkaç kişi daha var. Ama şöyle ki her gün gelmiyorlar. Çünkü haftanın her günü fiyat çıkarılmıyor. Belli günlerde sadece.'' Onat diğerlerinin de fotoğraflarını çıkarıp Rob ve Dimitri'nin önüne koydu.
''Bu kızlar, Acar yani Dex tarafından kaçırıldı. Aslında tam anlamıyla kaçırıldı diyemeyiz. Kendileri bunu istedi. Aileleri tarafından her ay bu şirkete düzenli bir yatırım yapılıyor.''
''Bu kızlarla iletişime geçtiniz mi peki?'' Rob'un bakışları Onat'taydı.
''Bir kısmımız bugün şirketin etrafındayken, diğer bir kısmımız bugün bu kızlarla tanıştı. Kaynaştık sayılır.''
''Peki, birden onlarla iletişim kurmak istemeniz şüphe uyandırmaz mı?''
''İletişim kurmak isteyen onlar olacak.'' Yağız'ın sesiyle Rob ona döndü.
''Peki.''
''Oğuzhan, sen içeriye sızmıştın bugün sanırım. Kayda değer bir şey gördün mü?'' Oğuzhan olduğu yerde doğruldu ve telefonundan çektiği fotoğrafları açtı.
''Spesifik bir şey yok komutanım. Sadece şirkette herkes yabancı. Türk çalıştırılmıyor. Onun dışında bir ofis var, oraya giriş için bir parmak izi isteniyor. Parmak izinin kime ait olduğu ise yazmıyor.'' ofisin fotoğrafını çekmişti. İki camı da buzlu camdı ve arkası kesinlikle görünmüyordu.
''Evet, o ofisin olduğu kata çıkmak bile yasak normalde. Sen nasıl çıktın?'' Dimitri'nin sorusuyla Oğuzhan özgüvenli bir şekilde gülümsedi.
''Bizim için yasak diye bir şey pek yoktur.'' bu söylediğiyle yüzümde hafif bir tebessüm belirdi. Salak falandı ama bazen de gerektiği gibi davranmayı biliyordu.
''Komutanım, Ekin acil buraya gelmesi gerektiğiyle ilgili bir mesaj atmış.'' Şimal'in sesiyle bakışlarımız ona döndü. Acil ne olabilirdi?
''Şu an mümkün değil.'' Onat olabildiğince onu bu ortamdan uzak tutmaya çalışıyordu. Farkındaydık.
''Komutanım, Acar'ın telefonda olduğunu söylüyor.'' Onat birkaç saniye düşündü.
''Tamam, gelsin.'' Şimal hızlıca telefondan bir şeyler yazdığında, Onat ajanlara Ekin'in kim olduğunu ve neden burada olduğunu hatırlattı. Yaklaşık iki dakika sonra asansörden biri indi. Ekin, Rob ve Dimitri'yi görünce kaşları çatıldı. Sonra bakışları direkt Şimal'i buldu. Şimal eliyle yanındaki boş sandalyeyi işaret etti. Telefon hoparlördeydi.
''Neden yanıma gelmiyorsun? Neden bana değil de onlara sığındın?'' Ekin yavaşça sandalyeye oturdu.
''Kardeşimi öldüren bir katile mi sığınsaydım gerçekten?'' Ekin'in telefonundan olduğu yerin sinyalinin bulunması imkansızdı. Ona böyle bir telefonu bilerek ayarlamıştık. Acar derin bir nefes aldı. Sesi her zamankinden daha yumuşaktı.
"İçinde benden bir parça taşıdığını hâlâ onlara söylemedin, değil mi?" odadaki herkes donup kaldı. Ekin'in nefesi kesildiğinde boğazı düğümlendi.
"Asker arkadaşların seni koruyabilir mi bilmiyorum ama..." Acar hafifçe güldü.
"Bebeğimi koruyamayacakları kesin."
Olaylar git gide karışıyor mu dersiniz?❤️🔥
Yorum satırı🤍
İnstagram/Tiktok/Twitter:monsoleil777
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.67k Okunma |
3.75k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |