21. Bölüm

BÖLÜM YİRMİ

monsoleil016
monsoleil016

Merhabalar! Gün geçtikçe büyüyoruz🥹🤍 Hepinize ilginizden dolayı tekrardan teşekkür ederim. 🤍 Sadece her bölüm 1K okuma alırken, yorum ve oy sayısının böyle olması beni üzüyor.🥹 Çok güzel bir akış oluşturduk, her hafta sizinleyiz. Sınır koyup bunu bozmak istemiyorum. Lütfen desteğinizi esirgemeyin, şimdiden teşekkür ederim🤍

Bir de bir WhatsApp kanalı açtım. Bölümlerle ilgili alıntılar, görseller ve duyurular için beni oradan takip edebilirsiniz. Linki aşağıya bırakıyorum. (Eğer açılmazsa Instagram hesabımda öne çıkanlarda link mevcut.)

https://whatsapp.com/channel/0029VavP7jxHAdNaNyXODm46

Son olarak bölümde yetişkin içerik mevcut. Önden onun da uyarısını yapayım. Hepinize iyi okumalar!❤️‍🔥

Instagram/Tiktok/Twitter:monsoleil777

 

Sevgi. İki hece, bir kelime.

Bazı insanların eksikliğini aileden hissettiği, bazı insanların doğuştan şanslı olduğu, bazı insanların ise hayatında sonradan bulduğu bir duyguydu.

Ben Onat'ı yirmi yedimde bulmuştum. Onunla yirmi dördümde tanışmış, yirmi yedimde hayatımda büyük bir yer edindiğini anlamıştım. Dün gece onunla yaşadığımız yüzleşmeden sonra birkaç saat koltukta uyumuş ve sabah kalkıp karargaha gelmiştik. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Emin olduğum tek şey hayatıma artık kesinlikle Onatsız devam etmek istemediğimdi. Dün gece bundan emin olmuştum.

Bugün Saru'yla beraber Hakkari'ye dönecektik. Onat onun sorgusunun orada yapılmasını, bu operasyonun tek bir şehirden yönetilmesi gerektiğini söylüyordu. Ki haklıydı. Ne kadar dağılırsak, toplanması o kadar zor oluyordu. İkimiz aynı anda içeri girdiğimizde herkesin bizi toplantı odasında beklediğinin farkındaydık. Tam odaya doğru ilerleyecekken Onat'ın beni kolumdan tutmasıyla olduğum yerde durdum. Bakışlarım ona döndü. Tekrardan kamuflajlarla ne kadar asil durduğu gerçeği içimi yaktı geçti.

''Bu aramızdaki şeyden onlara bahsetmek ister misin?'' onu sıkıştırmak hoşuma gidiyordu. Ellerimi önümde bağladığımda tek kaşımı kaldırıp yüzüme en sinir bozucu gülümsememi yerleştirdim.

''Aramızdaki şey nedir yüzbaşım?'' o da yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Ama benim aksime onun yüzündeki gülümseme oldukça etkileyici ve gerçekçiydi.

''Senin, benim dünyamın en büyük parçası haline geldiğin gerçeğini diyorum. Söyleyelim mi?'' yüzüne far tutulmuş tavşan gibi bakakaldım. Öyle zamanlarda, öyle şeyler söyleyip beni dumura uğratıyordu ki, şu an da o zamanlardan biriydi. Yanaklarımın ısındığını hissettim.

''Böyle aklını alırım adamın işte. Eğer içeri geçmezsen seni burada kimsenin ne dediğini umursamadan öpeceğim.'' yüzündeki gerçekçi gülüş, sinsi bir gülüşe bırakmıştı yerini.

''Kooolay gelsin.'' deyip içeri girdiğimde arkamdan onun kahkahasını duydum, ben de yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Birden içeri girince beş tane suratın şaşkın bir şekilde bana baktığını görmek bana da sürpriz oldu. Haklılardı tabi. Her zaman beni bu denli neşeli, Onat'ı da kahkaha atarken görmüyorlardı. Yüzümdeki gülünüş direkt silindi ve Selin'in yanına oturdum. Onun da yüzündeki ifade silinmiş, ciddiye dönmüştü.

''Bugün Hakkari'ye geçiyoruz. En başından beri operasyonun tek bir koldan yürütülmesi taraftarıyım biliyorsunuz. O yüzden sorgu işi orada olacak.'' herkes onu usulca onaylarken Yiğit'in sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Onat komutanım size bir maruzatım olacaktı.'' Onat başını usulca salladı.

''Dinliyorum asker.'' Yiğit derin bir nefes aldı.

''Biliyorsunuz görev yerim Diyarbakır. Görev sürem de doluyor, yakın zaman da bir time bağlı olacağım. Bu görevde yer almak isterim.'' kaşlarım şaşkınlıkla kalktı. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Sonuçta şüphelilerden biri babasıydı. Kabul edilebilir miydi?

''Şüphelilerden biriyle birinci dereceden kan bağın var. Bu askerliğin içinde riskli bir durumken böyle bir göreve kabul edilir misin bilmiyorum.'' Yiğit'in suratı düştü. Tam bir şey söyleyeceği sırada Onat konuşmaya devam etti.

''Ama bana kalırsa bu görevde olmak en çok senin hakkın. Bunun için az sonra albayla görüşüp ne yapılması gerektiğini soracağım.'' Yiğit'in yüzü aydınlandı. Dağ gibi adam çocuk gibi mutlu oldu. Meslek aşkı böyle bir şeydi.

''Teşekkür ederim komutanım.'' Onat başını salladığında konuşmaya başladı.

''Helikopter bizi bekliyor. İndiğimiz gibi Saru'yu sorgu odasına alacağız.'' hep birlikte hızlıca kalkıp çıkışa doğru ilerledik. Onat karargahın komutanıyla konuşuyordu. Alperen ve Oğuzhan ise Saru'yu almak için gitmişlerdi.

''Sonunda aranızdaki şeyin adınızı koymanıza sevindim komutanım.'' bakışlarım arkamdan gelen sesle Selin'e döndü. Onun yüzünü gülerken görmek, iyi görmek bana da iyi hissettirmişti.

''O kadar belli oluyor mu?'' omzunu silkti.

''Malum her sabah kahkaha atan bir Onat yüzbaşıyla ve yüzünde güller açan bir Birce üsteğmenle karşılaşmıyoruz.'' yüzümde tekrarda engel olamadığım bir gülümseme belirdi. İleriden gelen Saru'yu görmemle yüzümdeki gülümseme soldu. Şerefsizin gözleri üzerimdeydi, Onat'ın önüme geçmesiyle benimle olan göz temasını kesmek zorunda kalmıştı.

''Ben bu pezevengi Hakkari'ye gidene kadar sikmezsem, daha da bir şey yapmam.'' Aybars'ın sesiyle onun da Saru'ya dik dik baktığını gördüm. Başını eğdiler ve helikoptere bindirdiler. Onat başına siyah bir torba geçirdi. Çünkü evveliyatını siktiğimin pezevengi, ısrarla bana bakmaya devam ediyordu. Muhtemelen Onat siyah torbayı başına geçirmese, Hakkari'ye gidene kadar onu parçalayacak ve sarı torbaya koyacaktı. Operasyonun gidişatı için böylesi daha sağlıklıydı. Onat, Yiğit'i yanına çağırdığında albayla konuşmuş olmalılardı. Aramızda çok mesafe olmadığı için konuştuklarını duyabiliyordum.

''Albayla konuştum.'' Yiğit hızlıca başını salladı. Heyecanlıydı.

''Pençe'ye hoş geldin.'' dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Yüzümdeki gülümsemenin aynısı Yiğitte de vardı. Ama bu gülümseme saniyeler sürmüştü. Direkt asker selamına geçti.

''Sağ ol.'' Onat elini omzuna koydu. Bakışları gözlerindeydi.

''Bunun detaylarını konuşacağız. Babanla hiçbir şekilde bağın olmadığına ben eminim. Sana kefil de oldum. Gittiğimizde senin de kendini albaya kanıtlamanı istiyorum.'' yüzümdeki gülümseme solmamıştı. Onat'ın bu kadar koca yürekli olması her seferinde beni çok etkiliyordu. Henüz Yiğit'i tanımıyordu, tanımıyorduk. Ama Türk askerine güvenimiz sonsuzdu. O da bunu biliyor ve ona bir imkan sunuyordu.

''Benim kendi kanımdan da olsa kanı bozuk olan kimseyle işim olmaz. Gerekirse o kanı bütün vücudumdan boşaltırım komutanım. Gerekeni yapmaya hazırım.'' Onat'ın yüzündeki gülümseme kararının ne kadar doğru olduğuna emin olduğunun gülümsemesiydi.

''Hadi, gidelim bakalım.'' dedikten sonra hepimiz helikoptere bindik. Saru'yu en arkada, hiçbir şeyi duyamayacağı köşeye atmıştık. Diğer hepimiz yan yana oturuyorduk. Helikopter havalandı.

''Yiğit de bu saatten sonra bizimle. Tekrardan aramıza hoş geldin asker.'' Yiğit yine aynı şekilde tekrardan Onat'a selam verdiğinde konuşmaya başladım.

''Aramıza hoş geldin Yiğit.'' usulca başını salladı.

''Teşekkür ederim Birce.'' onun rütbesi benimle aynıydı, o yüzden birbirimize isimle hitap etmemiz de bir sorun yoktu.

''Hoş geldiniz komutanım.'' diğer herkeste hoş geldin merasiminde bulunduktan sonra yaklaşık yarım saat içinde Hakkari'ye iniş yapmıştık. Kısa sürede buraya alışmıştım. Alışmamın sebebi muhtemelen içindeki insanlardı. Şehri çok gezme imkanım olmadığı için, şehirle bir alakası olduğunu düşünmüyordum. Düşünmüyorum değil, emindim. Buraya alışmamın en büyük sebebi Onattı. Karargaha geldiğimizde albay bizi karşıladı. Onat, Yiğit ve albay, albayın odasına geçtiler. Muhtemelen önce Yiğit'in albayın onayından geçmesi gerekiyordu. Toplantı odasına girdiğimizde içeride oturan bir Şimal görmeyi beklemiyordum.

''Hadi be!'' dediğimde ayaklandı ve koşarak bana sarıldı. Kamuflajı üstündeydi göreve geri dönmüştü.

''Geldim! Sonunda döndüm.'' ona o kadar sıkı sarılmıştım ki o da sarılmama aynı şiddetle karşılık vermişti.

''Özlettin kendini.'' geri çekilip ona baktığımda sapasağlamdı.

''İyisin değil mi?'' başını hızlıca sallayıp asker selamına geçti

''Astsubay Kıdemli Başçavuş Şimal Türkmen, emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım!'' yüzüm güldü. Onu özlemiştim.

''Kaçak, hiç gelmeyeceksin sandık.'' Oğuzhan da ona sarıldığında Aybars'ın köşeden gözlerini kısmış o ikisine baktığını gördüm. Diğerleriyle de sarıldıktan sonra hepimiz oturduk.

''Nasıl oldun Şimal? Daha iyisin umarım.'' soru Alperenden gelmişti. Şimal'in bakışları onu buldu.

''İyiyim. Çok şükür aranıza döndüm ya daha iyi olacağım.'' doktoru dönmesinden yana bir sakınca görmemişti. Zaten uzun bir süre de istirahat ettiği için bir sorun olmayacaktı.

''Duyduğuma göre büyük balık yakalamışsınız.'' Şimal'in söylediğiyle hepimiz gülmüştük.

''Öyle oldu biraz.'' Cevap Aybarstan gelmişti. Ama Şimal inatla geldiğimizden beri onun yüzüne bakmıyordu. Tam bir şey diyeceğim sırada kapı açıldı ve içeri Onat, Yiğit, albay üçlüsü girdi. Hepimiz aynı anda kalktığımızda albayın el hareketiyle oturmuştuk.

''Hepinizi tekrardan tebrik ediyorum arkadaşlar. Başarılı bir operasyon gerçekleştirdiniz.'' hep bir ağızdan senkronize bir şekilde ''Sağ ol.'' diye bağırdık. Albayın yüzünde güller açıyordu, mutluydu. Bakışları Yiğit'e döndü.

''Aramıza yeni biri daha katıldı. Yiğit'in operasyonda büyük bir katkısı olacağını biliyorum.'' Albayın güvenini kazanmıştı. Ki albay bu timi oluşturmak için hepimizi aylarca araştırmıştı. Onun güvenini kazanmak o kadar kolay bir şey değildi.

''Sağ olun komutanım.''

''Operasyonun seyri tamamen değişti. Dün Saru'nun evinde bulunan belgelerde bunu doğrular nitelikte.'' önümüze dosyaları fırlattığında içimdeki huzursuzluk büyüdü. Onat dosyaları tek tek anlatmaya başladı.

''Bir çocuk ticareti konusu mevcuttu hatırlarsanız. Erkin'in evindeki dosyalardan ulaşmıştık bu bilgiye. Bu çocukların ulaşımını sağlayan kişi Saruymuş.''

''Orospu çocuğu.''

''Kansız.'' herkesten bir küfür yükseldi. Yiğit tepkisizdi.

''İçeride o gün silah muhabbeti dönünce, davette bahsedilen silah olduğunu zannetmiştik ama asıl odaklanmamız gereken şey çocuk ticareti. Silah kaçakçılığı bu herifler için hafif kalıyor. O sonranın konusu.'' Onat'ın bakışları Yiğit'e döndü.

''Bu sorguya Yiğit'in katılması uygun görülmedi.'' Yiğit'in suratından anlaşıldığı üzere o bunu zaten biliyordu.

''Az sonra ben gireceğim içeri. Diğerleriniz camın arkasından izleyeceksiniz.'' derin bir nefes aldı.

''Saru'nun sadece bir piyon olduğunu düşünüyorum. Bizim amacımız şaha ulaşmak.'' albay haklıydı.

''Erkin'in arkasında babasından başka güçlü biri olduğunu düşünüyorum.'' Ses Aybarstan gelmişti. Böyle düşünmesine sebep olan neydi ki? Oğuzhan iç sesime tercüman oldu.

''Böyle düşünme sebebiniz nedir komutanım?'' Aybars bakışlarını Onat'a çevirdi.

''Onat yüzbaşım, bu adam babasıyla sorunları olan biri değil miydi?'' öyleydi.

''Evet.'' Onat onayladı.

''Her ne kadar bir amacı olup menfaat uğruna babasıyla işbirliği içinde olsa da bu hastalığa sahip insanlar her zaman kendini garanti altına almak ister. Karşı tarafın ona ihanet edebileceği düşüncesi her zaman ağır basacaktır. Kendimizi onun yerine koyalım. Siz olsanız babanıza gözünüz kapalı güvenir miydiniz?'' çok haklıydı. Olaya hiç bu taraftan bakmamıştık.

''Aybars haklı Onat.'' Albay da Aybars'ı onaylamıştı. Bunu öğrenmenin tek yolu vardı. O da Ekin. Ama şu an bu odadaki hiç kimse Onat'ın Ekinle görüştüğünü bilmediği için bunu söylemek için doğru zaman değildi.

''Bunu araştıracağım.'' Onat'ın bakışları beni bulduğunda o da bu durumu Ekin'in bilebileceğinin farkındaydı.

''Şimdi müsaadenizle şu içerideki lavuğun ifadesini alalım ve ona göre plan program yapalım albayım.'' albay ayaklandığında hepimiz ayağa kalkmıştık.

''Müsaade senin. Önden buyur.'' hep birlikte toplantı odasından çıkıp sorgu odasına doğru ilerledik. Bir insan daha ne kadar kötü olabilir dediğimde hayat bana al bu da sana dercesine birini daha yolluyordu. Aklım, mantığım hiçbir zaman çocuklar için yapılan kötüleri algılamayacaktı. Algılayamazdı.

Odaya girdiğimizde, Onatta hemen bitişikteki odaya girdi. Saru odadaydı. Camın arkasına dizildik ve Onat'ı izlemeye başladık. Sahne Onatındı. Saru Onat'a kendince ters olduğunu düşündüğü bakışlar atıyordu. Onat'ta onun aksine o kadar rahattı ki, muhtemelen bu durum Saru'nun sinirini bozuyordu.

''Ne diye getirdiniz beni buraya kadar?'' Onat parmaklarıyla oynuyordu. Sinirliyken birkaç kere daha bunu yaptığına şahit olmuştum.

''Senin soru sorma hakkın var mı sanıyorsun it oğlu it?'' Saru şaşırmıştı. Bakışlarını Onat'ın üzerinden çekmiyordu.

''Düzgün konuş benimle. Şikayet ederim seni.'' Onat sandalyeyi çekti ve karşısına oturdu.

''Kime şikayet edeceksin? Kanuna, hukukuna karşı geldiğiniz Türk devletine mi?'' Saru'dan ses çıkmıyordu.

''Bak Saru. Ben lafımın ikiletilmesini sevmem. Salağa yatıp kendini akıllı sananları da sevmem. Sana soracağım ve pat diye cevap vereceksin. Anlaşıldı mı?'' Saru dik dik Onat'a bakmaya başlayınca Onatta kayışlar kopmuştu. Diziyle masanın altından masaya vurdu. Saru masaya doğru eğik durduğu için masa çenesine gelmişti ve acıyla inledi.

''Bunu evet olarak kabul ediyorum.'' önündeki dosyaları çıkardı ve tek tek sormaya başladı.

''Burada çocuklardan kurulan örgütte çocuk taşımacılığını senin yaptığın yazıyor. Altında da imzan var?'' Saru'nun bakışlar önündeki kağıtlarda bir süre dolaştı, sonra tekrardan Onat'a döndü.

''Burada oturup sana anlatacağıma inanıyorsun yani değil mi?'' Onat o kadar soğukkanlı bir şekilde gülümsedi ki, Saru'nun kaşları çatıldı.

''Seni bir daha insan içine çıkmayacak hale getirir, gün yüzü göstermem sana. Senin sikik sokuk ifadene ihtiyacım mı var sanıyorsun? Tek derdim içeride senin aksine dağ gibi duran oğlunun senin yüzünden soruşturmaya girmemesi. Sonuçta insan babasının kansız bir orospu çocuğu olmasını seçemiyor.'' Saru'nun yüzü Yiğit'in adını duyunca yumuşadı.

''Yiğit şu an burada mı?'' Onat psikolojik üstünlüğü kurmuştu.

''Ne yapacaksın? Çocuğun hayatını nasıl mahvettiğini mi anlatacaksın?'' Saru sinirlenmişti. Geldiğinden beri rahat olmayan tavırlarından şu an eser yoktu. Konu Yiğit'e gelince sinirlenmişti.

''Onun hayatını mahvetmedim. Onunla konuşmak istiyorum. Bir tek ona her şeyi anlatırım.'' böyle bir şey bekliyorduk. Muhtemelen Yiğit operasyondan beri konuşmasına izin vermediği için onunla konuşmanın yollarını arıyordu.

''Siktir git yavşak. Burada senin ne istediğinin önemi var mı sence?'' Onat'ın söylediğiyle birden ayaklandı. Onat, soğukkanlı halini asla bozmuyordu. Yerinde oturmuş ''Ne yapıyor bu deli?'' dercesine ona bakmaya devam ediyordu.

''Evladımla görüşmek istiyorum. Kimse beni alıkoyamaz. Çıkarın beni buradan.'' Onat'ın da sabrı tabi ki buraya kadardı. Yerinden kalkıp Saru'nun başını masaya geçirmesi, başını kaldırıp yüzünü ona yaklaştırması saniyeler içinde olduğunda Saru acıyla inledi.

''Şimdi mi geldi evladın aklına evveliyatını siktiğimin pezevengi?'' bakışlarım yanımda duran albaya döndü.

''Albayım, bu herif konuşmayacak sanırım.'' usulca başını salladı.

''Farkındayım. Onat'ın sabrını sınıyor. Yiğit, evladım geç içeri. Aybars, kayıtları kapat. Yiğit'in o adamla görüştüğünü buradakilerden başka hiç kimse bilmeyecek.'' albay risk alıyordu. Bakışları Yiğit'e döndü.

''Uygun mu senin için?'' bunu manevi olarak soruyordu. Yiğit direkt hazır ol pozisyonuna geçti.

''Sizin için uygun olan, benim için sorgulanmaz komutanım.'' albay memnun bir şekilde başını salladı. Yiğit odadan çıkıp yan taraftaki odaya geçtiğinde kapıyı açtı. Onat başını kaldırınca Yiğit'i gördü ve kaşları çatıldı. Bakışları direkt cama döndü. Muhtemelen böyle bir şey beklemiyordu.

''Albayım müsaade etti komutanım.'' Onat kendini geri çekti. Eliyle Saru'yu gösterince bu konuş demek oluyordu. Yiğit sakince babasının karşısına geçti ve sandalyeyi çekti.

''Oğlum bak ben-'' Yiğit o kadar hızlı bir şekilde masaya vurdu ki, ahşap masanın çatladığını gördüm.

''Ben senin oğlun değilim. Ben bu devletin askeriyim. Senin göz diktiğin o devletin uğruna canını verecek binlerce insandan sadece biriyim.''

''Aslanım benim.'' albayın gururlu sesini işittim.

''Şimdi sana sadece iki seçenek sunacağım. Başka seçeneğin yok. Ya bana bildiğin her şeyi anlatırsın ya da buraya gelirken hazin bir kazaya kurban gitmişsindir ve ölünü leşler bile bulamaz.'' psikolojik üstünlük her zaman önemliydi. Sivili her ne kadar suçlu da olsa öldürmezdik. Önceliğimiz her zaman cezasını çekmesiydi. Gönül buna ne kadar bazen razı gelmese de olması gereken buydu.

''Sen beni öldürmezsin. Oğlum, ben senin babanım. Biz seninle neler yaşadık.'' ve sanırım Yiğit'in kopma noktası da bu olmuştu. Önce Onat'a baktı, Onat gözünü kırpıp onu onayladığında ise her şey bir anda oldu. Saru'yu iki eliyle yakasından kavrayıp duvara yasladı. Ki Saru zayıf bir adam değildi.

''Seni de sikerim babalığını da. Yıllardır yapmadığın babalık şimdi mi aklına geldi kansız şerefsiz? Sadece on saniyen var. Eğer on saniye içinde soruma cevap vermezsen, belimdeki silahla beynini dağıtacağım.'' Saru'nun yüzünü göremiyordum. Yiğit'in boyu o kadar uzundu ki adamın yüzünü kapatıyordu. Ama Yiğit'in gözlerindeki o kararlılığı anlamış olacak ki kabul etti.

''Tamam. İndir beni, anlatacağım.'' Yiğit onu indirmedi, savurdu. O kadar sert yere fırlattı ki Saru ağzından kaçan inlemeyi tutamadı.

''Geç otur şuraya.'' Onat'ın sesiyle kalktı ve sandalyeye tekrardan oturdu.

''Bu işe nasıl başladın?'' hepimizin merak ettiği sorulardan biriydi.

''Beni seninle tehdit ettiler.'' buna inanmamıştım. Yiğitle tehdit etseler, Yiğit'e söyleyip bir çözüm yolu bulabilirdi. İsteyen her şeye çözüm yolu bulurdu.

''Siktirme bana yalanını. Doğruyu anlat.'' Yiğit tam da tahmin ettiğim gibi cevap vermişti.

''Başta böyle tehdit ettiler. Sonra para cazip geldi.'' kansız orospu çocuğu.

''He şöyle Saru Bey. Göster gerçek yüzünü buradaki herkese. Para uğruna hem vatanını hem oğlunu nasıl sattığını anlat da herkes bilsin.'' Yiğit'in yerine ben üzüldüm. Saru'nun yüzünde sinir bozucu bir gülümseme belirdi.

''Senin için bir şey yapabileceğime inandın mı peki?'' az önce söylediğim her şeyi yutup alnına tek bir delik açmak istedim.

''Senin sözlerine inanacağımı düşünmen ne kadar geri zekalı olduğunu kanıtlıyor. Anlatman için son şansın, bundan sonraki cümlelerin sorumun cevabı olmazsa olacaklardan sorumlu değilim.''

''Sahafta çok para kazanamıyordum ve çok sıkılmıştım. Ruhumu daraltıyordu orası. Bir gün biri geldi. Benden bir harita satın aldı. Bu haritanın çok kıymetli olduğundan bahsedip durdu.'' aradığımız şeydi. Harita ondaydı ve birine satmıştı.

''Gelen kişi kimdi?'' Onat'ın sorusuyla bakışları ona döndü.

''Bilmiyorum. Bana kim olduğunu söylemedi. Uzun boylu, oldukça kalıplı ve siyah gözlere sahip bir adamdı.'' Erkin değildi. Erkin'in gözleri maviydi.

''Anlat. Sonra nasıl içlerine karıştın?''

''Bana o gün ''Buradaki sıkıcı hayat yetmedi mi sence? Bizimle çalışmak ister misin?'' diye sordu. İşin ne olduğunu sorduğumda buradan daha çok para kazandırır sana diye cevap verdi.'' omuz silkti ve devam etti. Yiğit'in ise derin bir nefes aldığına şahit oldum.

''Ben de kabul ettim. Elime bir adres verip akşam oraya gitmemi söyledi. Akşam oldu, gittim.'' o kadar sıradan bir şeymiş gibi anlatıyordu ki, insanın sinirinin zıplamaması mümkün değildi.

''Sikicem senin uyuşukluğunu. Hızlan biraz.'' Onat'ım, bir tanem yine her zamanki gibi duygularıma tercüman olduğunda Saru ona ters ters baktıktan sonra devam etti.

''Her neyse bana verdikleri adres şu an işlettiğim gece kulübüydü. Bana orada sadece buradan belli bir yaş kadın grubunu ayarlamamı, onları bir örgüt için eğiteceklerini söyledi.'' Onat ayağa kalktı ve başını bir kere daha masaya geçirdi. Muhtemelen burnu kırılmıştı. Oluk oluk kan akıyordu.

''Senin ben şerefini sikeyim. Vatansız, kansız pezevenk.''

''Komutanım sakin olalım.'' Onat'ın aslında Yiğit'i sakinleştirmesi gerekirken, olay tam tersine dönmüştü. Onat, Oya'dan dolayı mesele kız çocukları ve kadınlar olduğu zaman ekstra hassas oluyordu.

''Kadınları nereye götürüyordunuz? Kime teslim ediyordunuz?'' Saru eliyle burnundaki kanı durdurmaya çalışıyordu ama nafileydi.

''Ağzıma sıçtınız. Bir de benden hâlâ cevap mı bekliyorsunuz?'' derin bir nefes aldım. Benimle birlikte herkes aldı. Bu sefer ona yaklaşan Yiğitti.

''Ulan yavşak, ulan pezevenk. Şurada iki sıkımlık canın kaldı. Hâlâ ne için direniyorsun amın evladı?'' Saru yüzündeki acı çeken ifadeye, gülümseme ekledi.

''Babayla böyle konuşulur mu? Annen hiç eğitememiş seni.'' o an her şey saniyeler içinde oldu. Yiğit'in tek eliyle Saru'yu duvara boğazlayıp yaslaması, cebindeki silahın kabzasıyla başına vurmaya başlaması ve Onat'ın onu durdurmaya çalışması. Hepsi saniyeler içinde oldu.

''Senin o dilini sikerim. Sen annemin adını ağzına alamazsın. Senin o pis ağzın, annemin adını zikredemez. Duydun mu lan beni?'' Onat istese rahatlıkla Yiğit'i çekerdi. Ama şu an oda bunu istemiyordu.

''Çıkarın Yiğit'i. Onat devam etsin sorguya.'' albayın emriyle Oğuzhan içeri gitti ve Yiğit'i zor bela Saru'dan ayırdı. Yiğit tam kapıdan çıkarken Saru'nun dediği şeyle hepimizin bakışları onu buldu.

''Yiğit, çok büyük operasyon çekecekler. Babamın yanında olsaydım bunların hiçbiri olmazdı diyeceksin. Ben seni uyardım. Kendine dikkat et.'' Onat'ın onun başını masaya geçirmesi ve Saru'nun bayılmasıyla sorgu son buldu.

 

                                                                                    🫧      

Yaklaşık bir haftadır süren bir operasyon sonucunda albay hepimize dinlenmemiz için izin vermişti. Bir dahaki görev emrine kadar evdeydik. Açıkçası bu vaktimi Onat'la geçirmek istiyordum. Üç senenin ardından geçen bir dakikayı bile ayrı geçirmek istemiyordum artık. Ona bunu söylediğimde şehir dışına çıkamayacağımızın, ani bir telefon gelse karargaha dönmemiz gerektiğinin farkındaydım. O da ona göre bir plan yapmıştı. Ama ısrarla planının ne olduğunu söylemiyordu. Sadece yanıma küçük bir el çantası almam gerektiğini ve saat iki gibi aşağı inmemi söylemişti. Hızlıca çantama bir şeyler koyduktan sonra saatin ikiye yaklaştığını gördüm. Camdan baktığımda, Onat çoktan arabanın başına gelmişti. Sinem şu an evde yoktu, işteydi. Ona evden çıktığımı ve beni merak etmemesini yazdığım kısa bir mesaj attım ve aşağı indim. Onat'ı her gördüğümde kalbimin pır pır atması, içimde tarifi olmayan duyguların filizlenmesi, bunlara sanırım bir süre alışamayacaktım. Beni görünce yüzündeki gülümseme içimi ısıttı.

''Selam.'' iki adımda yanıma geldi. Sarıldı. Artık alıştığım bir şekilde hafifçe boynuma bir öpücük kondurdu ve kendini geri çekti.

''Merhaba.'' ben ne zaman selam desem, benim aksime merhaba diye cevap veriyordu. Gözlerimi devirerek gülümsedim.

''Ee nereye gidiyoruz, söylemeyecek misin?'' başını salladı ve arabaya doğru ilerledi.

''Bekle ve gör.'' ben de peşinden arabaya binip hemen yan koltuğuna oturmuştum. Hakkari'yi çok gezme fırsatım olmadığı için tahmin de yürütemiyordum. Arabayı çalıştırdı ve ilerlemeye başladık.

''Peki, yolumuz uzun mu?'' yan profiline baktım. Yeni tıraş olmuştu, her sabah ki gibi enfes gözüküyordu.

''Çok değil.'' söylemeyeceğine ikna olduğumda önüme döndüm. Hava her zamankinin aksine güneşliydi. Bu bile içimi ısıttı. Ya da benim içim, Onat'ın yanında ısınmaya bahane arıyordu. Radyoyu açtı ve bir şarkı kulaklarımızı doldurdu.

'' Gel güzelim, bana gelsen
Doğruyu yanlışı bulsam
Ya da gönlüne asker gönderip
Barbar devletler kursam.''

Bakışlarını yüzümde hissedince ben de ona döndüm.

''Ben direkt gönlünün özel askeri olabilirim. Emrine amadeyim, biliyorsun.'' yüzümdeki sırıtışa engel olamadım. Bazen hiç ummadığım bir şey söylüyor ve beni dumura uğratıyordu.

''Bu bir evlenme teklifi mi?'' yüzündeki sırıtış büyüdü.

''Bu kadar basit bir şekilde olmasını istemem ama sen kabul edeceksen öyle sayabiliriz.'' bakışlarımı ondan çekip yola çevirdim.

''Delisin.'' yüzümdeki gülümseme de yol boyunca hiç silinmedi. Kendimi onun yanında her zamankinden daha mutlu hissediyordum.

Arkada çalan müzik eşliğinde yaklaşık bir saatlik bir yol gelmiştik. Burası şehir merkezine oldukça uzaktı. Birisi kendine ait bir arsaya bungalov evler inşa etmiş ve bunları kiralıyordu. Hakkari çok turistik bir yer olmadığı için şaşırmıştım açıkçası.

''Burada böyle bir yer olduğunu bilmiyordum.'' bungalovların hiçbiri birbirini görmüyordu. Hepsinin arasında duvarlar örülüydü. Arabadan indik. Onat bana doğru ilerlemeye başladı.

''Ben haberdardım. Uzun zamandır burada görev yapınca, komutanlarımızın eşleriyle geldiği yerleri duyuyoruz tabi ki. Buranın sahibi de oldukça güvenilir biridir. Yoksa seni buraya getirmem söz konusu bile değildi.'' son söylediği söz bile kalbime dokunmuştu. Bazen farkında olmuyordu ama çoğu zaman içime işleyen cümleler kuruyordu. Elini bana uzattığında düşünmeden tuttum. İlerlemeye başladığımızda az ileride duran küçük bir ofisi fark etmiştim. Ofisin içine girince masada oturan adam bizi gördü ve ayağa kalktı.

''Merhaba, hoş geldiniz.'' adam elini önce Onat'a sonra bana uzattı.

''Merhaba, hoş bulduk.'' ben de küçük bir tebessüm ve baş selamıyla adama cevap vermiştim.

''İlyas komutanım geleceğinizi söylemişti. Komutanımın emeği bizde çoktur. Onun misafirinin başımızın üstünde yeri vardır.'' İlyas komutan, askeriyedeki diğer yüzbaşılardan biriydi. Evliydi ve bildiğim kadarıyla bir çocuğu vardı.

''Sağ olun. Bize bungalovun numarasını verebilirsiniz, gelmenize gerek yok. Zahmet etmeyin.'' açıkçası Onat'ın insanlara olan bu beyefendi yaklaşımına da hastaydım. Son zamanlarda galiba ben ona hasta olmak için bahane arıyordum.

''Otuz yedi numara. Bungalovlar her misafir sonrası itinayla temizleniyor. Aklınızda soru işareti kalmasını istemem. Siz gelmeden önce içerideki şömineyi de yaktık. Havuzun suyu da sıcak. Eğer bir ihtiyacınız olursa içeride bulunan hatlı telefondan arayabilirsiniz. 7/24 buradayız.'' buranın neden tercih edildiğini anlıyordum. Adam oldukça titiz ve ilgiliydi. Teşekkür ettikten sonra yürümeye başladık.

''Buranın neden tercih edildiğini daha iyi anladım.'' Onat'a baktığımda yan profilinden gülümsediğini anladım.

''Öyle. Bizim için gizlilikte önemli biliyorsun. Bu konuda da gayet sıkı insanlar.''

Kısa bir süre yürüdükten sonra ''37'' yazan bungalovun önünde durduk. Onat ona verilen anahtarla kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde hiç böyle bir yer beklemiyordum. Açıkçası beklentim şartlardan dolayı biraz düşüktü. Ama burası bugüne kadar gördüğüm en güzel bungalovdu. Gerek internette gerek Sinem'le yaptığımız kaçamaklardan dolayı bungalovlara hakimdim. İki katlı ve ful camdan oluşan bir bungalovdu. Yani açıkçası bu yapıya bungalov demekte haksızlık olabilirdi. Küçük bir bahçesi ve havuzu vardı. Bahçedeki aydınlatmalar ise size bir yaz kasabasındaymışsınız gibi hissettiriyordu.

''Beğendin mi?'' Onat'ın sıcak nefesi enseme vurunca ürperdim. Ona dönmedim.

''Çok güzel.'' enseme ufak bir öpücük bıraktı.

''Senden güzel değil.'' bu sefer ona dönmüştüm. Tek kaşımı kaldırıp gülümsedim.

''Formundasın bu aralar.'' her zamanki gibi bağımsızlığını ilan eden saçlarımdan birini kulağımın arkasına sıkıştırdı.

''Üç sene boyunca bu duyguları içimde yaşadım. Artık daha fazla bunu yapmak istemiyorum.'' içimde bir şeylerin devrildiğini hissettim. Dudağına usulca bir öpücük kondurup geri çekildim.

''Yolumuz uzun. İstediğin şekilde davranabilirsin sevgilim.'' gözleri parladı. Evet, gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Böyle seslenmem onu mutlu etti. Ama ben de daha fazla bir şeyler için geç kalmak istemiyordum. Sonuçta şu an onun yanında mutluydum ve geçen gece ki konuşmamızdan sonra aramızdaki bu ilişkinin adını koymuştuk. Derin bir nefes aldı.

''Üç sene boyunca seni görmeden ölmemek için her gece tanrıya ettiğim dualar, artık sen hayatımdasın diye şükür etmeye evrildi. Varlığına bin şükür.'' usulca alnımı öptü.

''Ee hadi geçelim içeri. Gece daha yeni başlıyor.'' utandığım için tabi ki yine konuyu değiştirmiştim. O da buna takılmadı, aksine gülümsedi ve içeri doğru ilerledik. İçeri girdiğimde iç dizaynın da dış cephesi kadar mükemmel olduğunu gördüm. Bir oturma grubu amerikan mutfak ve bir şömine vardı. Yukarı da ise çift kişilik yatak olduğunu korkulukların arasından görüyordum.

''Açsındır diye düşünüyorum.'' o bunu söyleyene kadar açlığımın farkında değildim. Ama sabah doğru dürüst bir kahvaltı bile yapmamıştım.

''Evet açım. Ama biz bir şeyler almadık gelirken Onat. Merkez de uzak, ne yapacağız.'' buzdolabına doğru yürüdü.

''Sence ben bunları düşünmeyecek bir adam mıyım bebeğim?'' dolabı açtığında dolabın dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım sesime yansıdı.

''Onat! İnanmıyorum sana. Bunları ne ara aldın da buraya yerleştirdin?'' yanına doğru ilerledim ve dolaba baktım. Burada bir gün kalacak biri için bu erzak çoktu. Omuz silkti ve yine o serseri gülüşünü takındı.

''Ben almadım. Çocuklardan rica ettim, bir liste yolladım ve onlar aldı. Benim güzel bebeğime, ellerimle mangal yapmak istedim. Umarım mangal seviyorsundur?'' onun yaptığı bir şeyi yememem mümkün değildi. Utanmasam olduğum yerde ''YAA ONAT!'' diye boynuna atacaktım. Kendimi tuttum. Ama ona cilveli bir şekilde gülümsedim. Bakışları direkt gülümsememe kaydı.

''İnan bana senin elinden olduğu sürece her şeyi yerim.'' gözleri parladı. Yüzündeki o serseri gülümseme yerini terk etmedi.

''Her şeyi mi?'' gözlerimi devirdim ve omzuna bir tane geçirdim.

''Ahlaksız adam.'' Kahkaha attı.

''Yemeği hazırlamazsak, but niyetine seni yiyeceğim.'' gözlerimi devirdim.

''Sen mangalı hazırla. Mutfak ben de. Hadi canım.'' ona her sevgi sözcüğü ettiğimde yüzüne bir gülümseme yayılıyordu. Yanağıma usulca bir öpücük kondurduktan sonra bahçeye doğru ilerleyip mangalı hazırlamaya başladı.

Tavuğun yanına pilavın yakışacağını düşündüğüm için hızlı bir şekilde pirinçleri ısladım ve pilavı yapmaya koyuldum. Şu an burada Onatla olmak artık eskisi gibi garip gelmiyordu. Aksine, yıllardır olmam gereken yerdeymişim ve evime yıllar sonra kavuşmuşum gibi hissediyordum. Aklıma geldikçe sırıtmadan duramıyordum. Kendimi lise dönemimdeymiş ve ilk defa biriyle sevgili oluyormuş gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Doğru olan da buydu. İçinde mutlu olduğum, yanında huzur bulduğum adamla bir ilişkinin içerisinde olmak. Onat benim yıllar sonra karşıma çıkan, hayattaki şanslarımdan biriydi.

''Sırıtarak salata hazırlama evresine de geldiysen, sen seni seviyorum demesen de olur.'' Onat'ın sesiyle irkildim. Arkama döndüm. Söylediği cümle sonrasında aniden kaşlarını çattı.

''Yok ya da sen seni seviyorum de. Olmaz öyle şey.'' başımı usulca sağ omzuma doğru eğdim.

''Çok tatlısın.'' bu söylediğimle kaşları daha da çatıldı.

''Bebeğim, 1.90 boyunda, terörist avcısı ve de yüzbaşı olan bir adama çok tatlısın diyemezsin.'' kahkaha attım. Kahkaham onu da güldürmüştü.

''Tavuklar hazır. Dışarı da yeriz diye düşündüm. Üşür müsün?'' başımı hayır dercesine salladım.

''Hayır, hava çok güzel. Üstüme bir hırka alırsam sorun olmaz. Sen de tabakları masaya taşır mısın? Geliyorum hemen.'' o masadaki tabakları taşımaya başladığında ben de getirdiğim el çantamdan hırkamı alıp giydim. Çoğu şeyi taşımıştı, ben de kalan birkaç parça şeyi aldım ve masaya geçtim.

''Uzun zamandır mangal yapmıyorduk.'' ikimiz de karşılıklı oturduğumuzda bardaklara içecekleri doldurmaya başlamıştı.

''Kiminle yapıyordunuz?'' tabi ki merak edecekti. Bardağı kaldırıp kolamdan bir yudum aldım.

''Genelde Sinem'le küçük kaçamaklarımız olurdu ve biz de yakın civarlarda bungalov kiralardık. O zamanlar yapardık.'' usulca başını salladı.

''Sen pek tatile çıkar mıydın? Yoksa yıllık iznini biriktirenlerden miydin?'' ağzındaki lokmanın bitmesini bekledi ve konuşmaya başladı.

''Açıkçası şu üç senedir aktif olarak çalışıyorum. Bu rütbeye gelmek kolay olmuyor biliyorsun. Sadece annemin cenazesinde yıllık iznimi kullandım.''

''Kaç yaşında yüzbaşı oldun?'' bakışlarım onun üzerindeydi. Her hareketini incelemek hoşuma gidiyordu.

''28.'' Şu an 30 yaşındaydı ve henüz iki senedir yüzbaşıydı.

''Yaş sınırı 27, tebrik ederim. Erken yaşta rütbe almak kolay değildir.'' üç senedir aktif çalışmasının sebebini şimdi daha net anlayabiliyordum.

''Ülkedeki bir diplomatın kızını teröristler esir almıştı. Onu kurtardım. Zor bir operasyondu ve tek başımaydım. Ondan sonra rütbem yükseldi. Oradan dönmeyi beklemiyordum, açıkçası rütbe yükselterek dönmek bana da sürpriz oldu.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

''Diplomatın kızının kaçırıldığı dönemi hatırlıyorum. O dönem hastanede tedavi gördüğüm dönemdi.'' bakışları gözlerimi buldu.

''Evet, o dönem.'' bir şey söyleyecekti ama vazgeçmişti. Bakışlarımı ondan çekmedim.

''Zor olmadı mı?'' başını hayır dercesine salladı.

''Bizim amacımız bu değil mi Birce? Konu sivilse, senin hayatın hep arka plandadır. O dönemde yaşamaktan pek haz aldığım dönemler değildi. Bu operasyon için gönüllü oldum. Şans benden yanaydı, başarılı oldum.'' söylediği sözler içimde bir huzursuzluk yarattı. Tam ağzımı açıp ona bir şey söyleyeceğim sırada buna engel oldu.

''Seni bu ara bir zayıflamış görüyorum. Bu durum hoşuma gitmedi. Bitir o tabağı bakalım.'' beni azarlaması komik gelmişti. Gülümsedim.

''Kızma tamam anneciğim.'' o da bu söylediğime güldü.

''Oya çok şanslı.'' bakışları masadaki tabağından kalktı ve beni buldu.

''Neden öyle düşünüyorsun?'' ellerimi çenemin altına koydum ve anlatmaya başladım.

''Her koşulda yanında olan senin gibi bir kardeşi var. Düşmek istese ondan önce düşüp zemini yumuşatacak, başına bir bela gelse belaya engel olacak ve daha nice şey.'' söylediklerime şaşırmıştı.

''Böyle mi düşünüyorsun gerçekten?'' usulca başımı salladım.

''Hiçbir zaman annemi babamı bulmak istemedim. Ama her zaman bir abim olsun istemişimdir.'' omzumu silktim. Yüzüme yerleşen kırgın gülümsemeyle bakışlarımı ondan kaçırdım. Elleri çenemdeki elimi avucunun içine aldı ve nazikçe öptü.

''Ben senin bundan sonra her şeyinim. Her anında yanındayım, düşmene asla müsaade etmeyecek tek kişiyim.'' gözlerine minnetle bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Elini yanağıma yasladım.

''İyi ki varsın. Ben hep hayata geç kalmış bir insandım. Ama sen benim bu geç kalmışlıklar arasında bulduğum en değerli şeysin.'' Bana o kadar güzel bakıyordu ki şu an yeryüzünde, onun gözünde dünyanın en kıymetli insan benmişim gibiydim.

''Sen de iyi ki varsın sevgilim.'' onun bana sevgilim dediği ilk andı. Ben derken sorun yoktu da o deyince içeride işler karışmıştı. Kalbimin ne kadar hızlı attığını sanki duyabiliyordum.

''Havuza girelim mi?'' evet, heyecanlanınca ağzından ne çıktığını bilmeyenlerden biri de bendim. Onat gülümseyip kafasını iki yana salladı. Aptal Birce, kendini rezil etmekte üstüne yoktu.

''Girelim.'' gelirken bana bikini getirmemi de söylemişti. Başta bunu sorgulasam da havuzu gördüğüm an anlamıştım. Yüzmeyi çok seven biriydim. Boş vakitlerimde havuza da giderdim ama buraya geldiğimden beri hiç boş vaktim olmadığı için gidememiştim.

''Sen içeride üstünü değiştir. Ben masayı toplayayım.'' normalde beraber toplamamız için ısrar ederdim ama şu an utancımdan yerin dibine girmiş vaziyette olduğum için direkt kendimi içeri attım.

El çantamı elime alıp yukarıya çıktım. Burada küçük bir lavabo vardı. Hemen oraya girdim ve hızlıca giyindim. Aynadan kendime baktığımda üstümdeki bikiniden daha iyi anlamıştım. Onat'ın söylediği gibi kilo kaybetmiştim. Operasyonlardan dolayı çok beslenmeme dikkat edememiştim. Bikinimi bu yaz çok beğenerek almıştım. Üst kısmı çapraz bir şekilde geliyordu, dümdüz sütyen şeklinde değildi. Belime de çapraz şekilde bir ip bağlamıştım. Siyah bikiniden başka bikini giymiyordum. Bu konuda yıllardır böyleydim. Hemen altıma bir pareo bağladım, üstüme gerek yoktu. Üşümezdim. Duruşumu dikleştirdim ve aşağıya indim. Onat üstünü giymişti ve altında sadece şortuyla telefonla oynuyordu. Merdivenden ayak sesimi duymuş olacak ki bakışları bana kaydı.

''Siktir.'' bunu sesli bir şekilde söylememişti ama ben dudaklarını okumuştum. Yüzüme yarım bir gülüş yerleştirdim.

''Hadi.'' ayağa kalktığında derin bir nefes aldı. Bakışları gözlerimdeydi.

''Bir insan hem üniformayla, hem bikiniyle nasıl bu kadar güzel olabilir? Eminim ki sen çuval giysen bile, çuval o yılın modası seçilir.'' gülerken gözlerimi devirmeden edemedim.

''Şu an bana yürümedin. Koştun yüzbaşı.'' yanına yaklaştım. Elini tuttum ve onu arkamdan gelmesini sağlayarak havuzun önüne kadar gelmiştik. Normal şartlarda üşümeye müsait bir havaydı ama biz bunun çok daha fazlasını yaşadığımız için sadece hafif bir ürpermiştim. Altımdaki pareoyu da çıkardığımda Onat'ın sözleriyle bakışlarım ona döndü.

''Siktir Birce. Bu kodumun suyu sıcak değil mi? Belki kaynar suda yanarsam, aklım başıma gelir.'' suya atladı. Salak adam, beni güldürüyordu. Hemen onun peşinden suya atladım.

Su çok sıcak değildi, aksine tam olması gerektiği gibiydi. Havuz küçük olduğu için bir dalışta üç dört kulak atarak diğer ucuna gitmem zor olmadı. Kafamı çıkardığımda Onat'ı göremedim. Kaşlarım çatıldı. Tam arkamı dönecekken altımda olduğunu ve beni omzuna alacağını fark edince bir çığlık attım. Ben zayıf bir kadın değildim. Ama tabi ki bu onu hiç zorlamadı. Şu an onun omzundaydım. Ellerimle kafasını tuttum.

''Onat! Ne yapıyorsun? İndirsene beni aşağıya.'' dengemi sallamak oldukça zordu.

''Güzelliğinle aklımı başımdan almanın cezası.'' sırıttım.

''İndir beni. Ben şimdi ceza vereceğim sana, az kaldı.'' bacaklarımı daha sıkı tuttu ve yerimi sabitledi.

''Bu köle her türlü cezanıza hazırdır sahip.'' kahkaha attım. Beni çıldırtıyordu.

''Atacağım seni şimdi, dikkat et.'' yavaş bir şekilde beni bıraktı. Suyun içine girdim ve çıktım. Onu hemen dibimde bulmak bana da sürpriz olmuştu.

''Gözlerin, suyla temas edince rengi daha da açılıyor.'' bana o kadar dikkatli bakıyordu ki, önümde kaslarından akan suları görmek ve ettiği iltifatlarla aklıma başka düşüncelerin gelmeme ihtimali çok zordu.

''Senin de aksine, gözlerin hep kapkara.'' beni belimden tutup çektiğinde sırtını havuzun mermerine dayadı. Ben de ayaklarımı onun beline dolamıştım.

''Bu senin hoşuna gidiyor mu?'' benimle oynamak mı istiyordu? Oynardık.

''Imm bilmem. Hiç kara gözlü biriyle beraber olmamıştım. Sen ilksin.'' söylediğimle dumura uğradı. Evet, şak diye yüzü düşmüştü. Kahkahamı daha fazla tutamayıp yüzüne doğru gülmeye başladım.

''Tabi ki hoşuma gidiyor. Sen çok yakışıklı bir adamsın Onat.'' yüzünü bana yaklaştırdı. Burnunu burnuma sürttü.

''Dünyanın en güzel kadınıyla beraberim. Ama iltifatınız için teşekkür ederim Birce Hanım.'' kendimi hafifçe geri çektim.

''Bunlar gerçekler. Potansiyelinin farkındasın. Ki eminim çok talibin olmuştur.'' bu düşünce birden canımı sıktı. Söylediğim gibi yüzüm de düşmüştü. İçimde yanan kor aleve anlam veremedim.

''Olmadı diyemem.'' yüzündeki sırıtışa sinir oldum, arkamı dönmek için hamle yaptığımda beni tutup sertçe kendine döndürdü.

''Ama benim hem bu dünyada hem öteki tarafta talip olacağım tek kadın karşımda duruyor.'' bu söylediğiyle eridim. Evet, resmen eridim ama ona belli etmedim. Burnunu bu sefer onun burnuna temas ettiren bendim.

''Hele bir başkası olsun, o zaman gör bakalım hem bu taraf hem o taraf kaç bucakmış.'' o an bir şey oldu. Beni kendine o kadar hızlı çekti ve öpmeye başladı ki, öpüşüne başta karşılık veremedim. Sonra bu içimdeki alevi ateşledi. Ellerimle yüzünü avuçladım ve ona en az onun kadar istekli bir şekilde karşılık verdim. Dilimi emmeye başladığında ikimizde aynı anda inlemiştik. Refleksle kendimi ona yaslayınca, bir sertlik hissettim. Beynimde bir şeyler uğuldadı. O sertliğe temas etmek hoşuma gitti. Kendimi geri çekmedim. Aksine mermerle kendi aramda Onat'ı sıkıştırmıştım. Kendini geri çekti.

''O güzel vücudun, içime girmek ister gibi beni mermerle arasına sıkıştırırken, bir şeyleri düşünmem oldukça zor Birce. Lütfen, eğer duracaksak hiç başlamayalım.'' saçlarından su damlaları akıyordu. Bu görüntü, oldukça etkileyiciydi ve içimdeki arzuyu tetikliyordu. Ellerimi yüzünden çekmedim.

''Belki de içine girmek istiyordur?'' bu Onat için son damla olmuştu. Beni nasıl kucağına alıp havuzun kenarına koyduğunu sonrasında çıkıp elimden tutarak içeri sürüklediğini hatırlamıyordum. Çünkü o an Onat ve kaslarını süzmekle meşguldüm. İçeri girdiğimiz an Onat beni tekrardan öpmeye başladı. Ona aynı arzu ve istekle karşılık verdim. Dillerimiz birbiriyle dans ediyor, ikimizde inlemelerimizi tutamıyorduk. Beni duvara yaslamadan önce canım acımasın diye önce elini koymuştu. Geri çekildi.

''Bu gece, sana o kadar çok adımı sayıklatacağım ki hafızandan hiç çıkmayacak.'' o kadar kötüydüm ki. Bu hisle ilk defa yüzleşiyordum. İlk defa birini bu kadar çok istiyordum. Onu kafasından tutup kendime çektim.

''Konuşma ve sayıklat yüzbaşı.'' elini sırtımın arkasından çekti ve yüzümü avuçlarının içine alarak öpmeye başladı. Sırtımı duvardan ayırdığında koltuğa doğru ilerlediğimizin farkındaydım. Öpüşmemiz bir saniye bile kesilmiyordu. Koltuğa doğru uzanmamı sağladı ve üstümdeki yerini aldı. Kendini geri çekti. Bu durumdan hoşlanmamıştım ki dudakları boynumu bulunca işin seyri değişti. Usulca boynumu öpüyor, yavaş yavaş aşağıya doğru ilerliyordu. Göğsümün hizasına geldiğinde, bana alttan bir bakış attı. Kahretsin, şu an o kadar çekici görünüyordu ki bir bakışıyla bile beni boşaltabilirdi.

''Bu göğüslerinin bu kadar dolgun olması.'' ufak bir öpücük kondurdu. Yutkundum.

''Dik olması beni o kadar tahrik ediyor ki Birce.'' birden göğüslerimden birinin ucunu ağzına alınca sırtım yay gibi gerildi ve inledim. Bu da neyin nesiydi böyle?

''Onat!'' inatla emmeye devam etti. Kafasından tutup onu daha çok bastırmak, daha çoğunu yapmasını istedim. Kendini geri çekip gözlerime baktı.

''Efendim güzelim?'' yüzünde yine o serseri gülümsemesi asılı duruyordu.

''Daha çok adını sayıklamamı istiyorsan devam et.'' içimden çıkan bu cüretkar kadına hayret etmiştim. Ama onu istiyor ve buna engel olamıyordum.

''Sen beni mahvedeceksin.'' dedikten hemen sonra bir göğsümü emmeye, diğer göğsümü ise eliyle okşamaya başladı. Bu beni o kadar tahrik etti ki, adını kaç kere sayıkladığımı bile unuttum. Dudakları göğüslerimden usulca indirdi ve kasıklarıma kısa bir öpücük kondurdu. Yine sırtım bir yay gibi gerilmişti. Dudaklarının gideceği yeri bilmek içimdeki heyecanı arttırdı. Bikinin alt kısmını çıkarmak için parmaklarından birini lastiğe geçirdi ama önce bana baktı. Usulca başımı salladığımda saniyeler içinde bikinimin altı koltuktaydı. Onun önünde bu denli çıplak olmak beni bir nebze de olsa utandırmıştı.

''O kadar güzelsin ki Birce.'' bakışları önce yüzümü buldu. Oradan saçlarımı, göğüslerimi, belimi, en sonda bikini altını çıkardığı yere baktı. Bakışları kadınlığımdaydı.

''Pespembe.'' şu an eminim ki yüzümde onun aksine kıpkırmızıydı. Bakışları pür dikkat oradaydı. Yaklaştı. Ne yapacağını anlayınca, kalbim yerinden çıkacak sandım. Dudakları oraya değdiğinde kadar sesli bir şekilde inledim ki, Onat da bana aynı şekilde inlemeyle karşılık vermişti. Dudakları orayı talan ediyordu. Emiyordu, bir yandan yalıyordu. Şu an zirvedeydim. Bunun adı zirveydi sanırım.

''Ah Onat!'' kafasını elimle tutup, kadınlığıma daha çok yasladım. Daha fazlasını istedim. Bu hareketimle ikimizde deli gibi inledik. Birden bir uçaktaymışım ve paraşütsüz atlamışım gibi hissettim. O kadar güzel, o kadar özel hissettiriyordu ki.

''Onat, sanırım geliyorum. Ah, durma lütfen!'' dilini daha çok hızlandırdı. Kendimi tutamadım ve yüksek sesle inledim. O uçaktan atladım ve yere çakıldım. Bu hissiyatı başka türlü anlatmam mümkün değildi. Onat kendini geri çektiğinde bacaklarım hala titriyordu.

''Benim ikinci yuvamda burasıymış Birce. Biri senin kalbin, biri burası. Bu saatten sonra, ölüm gelse yuvamdan ayıramaz beni.''

 

 

BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ❤️‍🩹

İnstagram/Tiktok/X:monsoleil777

 

Bölüm : 18.12.2024 18:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...