22. Bölüm

BÖLÜM YİRMİ BİR

monsoleil016
monsoleil016

Merhaba! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir🤍 Bazı bölümlerin başlangıcını artık yan karakterlerin ağzından, kendi hayatlarını anlatarak yazmaya karar verdim. Böylelikle onların da hayatları hakkında az çok bilginiz olur diye düşündüm. Bu da o bölümlerden biri.🤍

Yorumlarınız ve oylarınız bana varlığınızı hissettiriyor, lütfen desteğinizi esirgemeyin. Şimdi yıldıza bastığınızı varsayarak, hepinize iyi okumalar diliyorum! 🤍

Instagram/Tiktok/Twitter:monsoleil777

(WhatsApp da kanal açtım. Sürekli spoiler verdiğim, arka planda yazdığım kurgudan bahsettiğim bir kanal oluyor. Katılmak isterseniz kanal adı: monsoleil ve gün ışıkları. Bulamazsanız Instagram öne çıkanlarda link mevcut. Hepinizi bekliyoruum.)

 

ŞİMAL TÜRKMEN

Asker olmaya karar verdiğimde on dokuz yaşındaydım. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Konservatuvar kazanmıştım. Ailenin tek çocuğu olduğum için babam her zaman onların yanında kalmamı ister, annem ise tercihi hep bana bırakırdı. Babam, milletvekiliydi. O yüzden yaptığım her harekete dikkat etmeli, onun biricik kızı olarak insanlara örnek olmalıydım. Okula ilk başladığımda yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Ben hiçbir zaman gözde olmak istemiyordum. Aksine görünmeyen, arka planda bir şeyleri başaran biri olmak istiyordum. Bir gün derste hocamız sahne tarihçesini anlatırken Atatürk'ten bahsetti.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye'de herkesin özellikle kadınların minnet duyması gereken bir başkomutandı. Benim ise her zaman rol model aldığım, yolunda ölmek istediğim bir kahramandı. O dersin sonuna kadar düşündüm. Burada olmaktan mutlu değildim. Ömrüm boyunca ne manken ne de oyuncu olmak istiyordum. Ben görünmeyen, adı bile duyulmayan ama vatan uğruna kendini feda eden o kahramanlardan olmak istiyordum. Benim vatan sevgim, diğer her şeyden daha ağır basıyordu. Babam sayesinde bütün Türkiye'yi gezmiştim. Ülkemin her toprağına aşıktım. Bu yüzden bu ülke için yaşayıp savaşmayacaksam, başka ne için yaşayacaktım?

Bu düşüncemi babamla paylaştığımda yaklaşık bir ay benimle konuşmadı. Bu fiziğimi ve güzelliğimi (!) dağlarda harcamamam gerektiğini, canımı yolda mı bulduğumu, bunun gibi nice bir sürü saçma sebep sundu. En son sınava gireceğim zamanda eğer asker olursam beni evlatlıktan reddedeceğini kesin bir dille söylemişti. Öyle de oldu. Türk Medeni Kanunu'nda evlatlıktan reddetme diye bir şey yoktu ama beni bütün mirasından men etmişti. Umurumda olmuş muydu? Asla. Belki bütün ömrümü yatarak geçirebileceğim kadar yüklü bir mirastan men edilmiştim ama benim için paradan önemli şeyler vardı. Babam parasıyla benim vatan sevgimi satın alamazdı.

Akademiye başladıktan sonra bir daha ne babamla ne annemle görüşmüştüm. Annemin dönem dönem bana ulaşmak istediği vakitler oluyordu ama babamın korkusu daha ağır bastığı için artık beni hiç aramıyordu. Şimdi, olmak istediğim yerdeydim. Bu yolda tek başıma olduğum için başta çok zorlanmıştım. Sonuçta durumu iyi bir ailede büyüdüğüm için her istediğim her zaman benimle olurdu. On dokuz yaşıma kadar çalışmamıştım. Ama babam elini eteğini benden çekince, bir öğrencinin yapabileceği çoğu işte çalıştım.

Tek başıma, kimseye boyun eğmediğim için şu an görevimin başındaydım. Son operasyona ayağımdaki sakatlıktan dolayı katılamamıştım. Başta oldukça bu duruma üzülsem de, evde dinlenmediğim sürece eski formuma dönemeyeceğimi biliyordum. Timdeki herkes şu an izindeydi. Albay birkaç günlüğüne izin vermişti. Ben ise antrenman yapmak için karargahtaydım. Yeterince evde oturduğum için, biraz daha ev havası solumak beni çıldırtacaktı. Önümdeki kum torbasına evde olduğum bütün günlerin hırsını çıkarırcasına vuruyordum. Doktor ayağımda bir sorun kalmadığını, istediğim gibi hareket edebileceğimi söylediği için ayağımı da güçlendirmenin bir sorun olmayacağını düşünüyordum. Ard arda torbaya tekme attığım sırada duyduğum sesle irkildim.

''Ayağına şimdiden bu kadar yüklenmen doğru mu?'' bu ses. Aybars. Bu aralar oldukça canımı sıkıyordu. Baştan beri bana olan ilgisinin farkındaydım. Ama son zamanlarda birden ilgiyi azaltmasının mantıklı hiçbir sebebini bulamıyordum. Ona dönmeden kum torbasına vurmaya devam ettim.

''Çok umurundaymış gibi soru sorma, komik duruyor.'' dilimi tutamıyordum. Kendime söz vermiştim. Değersiz hissettiğim hiçbir yerde, hiç kimseyle durmayacaktım. Tam yumruğu torbaya geçireceğim sırada elimi tuttu. Elimi elinden çekmeye çalıştım ama buna müsaade etmeyip ona dönmemi sağladı.

''Özür dilerim.'' histerik bir şekilde güldüm. Kalbini kıracaktım, biliyordum.

''Ne için? İki gün boyunca bana hasta bakıcılığı yapıp, sonra iyi olduğuma karar verdikten sonra evden gittiğin ve bir daha telefonları açmadığın için mi? Ya da dur. Saçma sapan kıskançlık triplerine girip ama sana bir adım attığında beş yüz adım geri gittiğin için mi?'' elimle omzuna vurdum.

''Sağ ol üsteğmenim, ben almayayım. Çünkü otuzundan sonra ne istediğin bilmeyen adamlarla işim olmaz benim.'' kendimi o kadar hızlı elinden kurtarıp dışarı attım ki, son söylediğim lafın ağır olup olmadığını bile düşünememiştim. Ama umurumda değildi. Benim yanımda her daim duracak, bana değer verecek insana ihtiyacım vardı.

Ne istediğini bilmeyen kimseyle işim yoktu. Ben bu yaşıma kadar tek başıma gelmiştim, gerekirse tek başıma da ölürdüm.

BİRCE SAĞLAM

Hasret, birine duyulan özlemdi. Bu yaşıma kadar, daha doğrusu Onat'la tanışana kadar ona hasret olduğumu bilmiyordum. Onu seviyordum, bu inkar edilemez bir gerçekti. Ama onu yanımdayken özleyecek kadar, onunla bir dakika bile ayrı kalmak istemeyecek kadar yanımda istemenin hangi duygu olduğunu bilmiyordum. Sevgiyi bile bu yaşımda bir nebze tatmışken, şimdi sevgiden daha büyük duyguları yaşıyor olmak beni bir nebze korkutuyordu.

Aramızda yaşanan yakınlaşmadan sonra odaya geçmiştik ve ikimizde çok üstüne konuşmadan uyumuştuk. Biriyle bu denli bir yakınlaşmam olacaksa onun Onat'tan başkası olması kaçınılmazdı. Onu hissetmek hoşuma gitmişti. Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken, Onat'ın kolu belime sarılı, nefesi ise ensemdeydi. Uzun zamandır böyle güzel bir sabaha uyanmamıştım. Onu uyandırmamak için kaplumbağa misali hareket edip tuvalete gitmem gerekiyordu. Üstümdeki pikeyi kenara itip tam kalkmaya hazırlanırken Onat'ın sesiyle duraksadım.

''Uyuyan güze uyanmış, kaçıyor.'' sesi o kadar güzeldi ki. Allah kahretsin, birden dün gece yaşadıklarımız gözümün önünden film şeridi gibi geçti ve yüzüme akın eden kan akışını hissettim. Bakışlarımı Onat'a döndürdüğümde, elini başına yaslamış ve kaslarının ortaya çıkmasını sağlamıştı. Nedendi yani? Ben bu duygular içerisindeyken, böyle bir hareket yapmasının amacı beni yoldan çıkarmaksa, başarmak üzereydi.

''Günaydın.'' yüzündeki gülümseme genişledi.

''Günaydın güzelim.'' eliyle beni çektiğinde tekrardan göğsüne doğru düştüm.

''Ne yapıyorsun?'' sesim sitemli çıkmıştı ama yüzümdeki gülümsemeyi gizlemedim.

''Bu günaydınlar çok kuru oldu, sevmedim.'' dedikten sonra dudakları dudaklarımı buldu. Bir anlık yine içim çekilir gibi oldu. Onat'ın bana ettiği her temas, içimin çekilmesine sebep oluyordu. Ufak ama sert bir öpücük kondurduktan sonra kendini geri çekti.

''Şimdi gün aydı.'' yüzümde yine aptal bir sırıtışla onu izliyordum. O da gayet bunun farkındaydı.

''Öyle mi diyorsun?'' başını salladı. Yüzlerimiz aynı hizadayken saçlarımla oynamaya devam ediyordu. Bu an hiç bozulmasın istedim. Şu an zaman dursun ve biz hep böyle kalalım istedim. Tabi ki evren yine beni şaşırtmadı ve telefon çaldı. Onat telefonun ekranına bakınca ofladı.

''Kim arıyor?'' oflayınca merak etmiştim. Normalde sormak pek adetim değildi.

''Oya. Geçen bahsetmiştim ya erkek arkadaşıyla tanıştırmak istiyor diye. Onun için darlıyor.'' omzumu silktim.

''E tamam tanışalım bugün?'' kaşları havalandı.

''Yani, beni yanında getirmek istersen eşlik edebilirim sana.'' bakışları anında yumuşadı.

''Benim olduğum her yerde başımın tacı sensin. O nasıl laf öyle.'' telefonu daha fazla bekletmek istemedi ve açıp hoparlöre verdi.

''Efendim Oya?'' gözlerini devirdi. Onun bu haline gülmüştüm. Huysuz dedelere benziyordu.

''Dünyanın en yakışıklı kardeşi, nasılmış bakalım?'' pek ala, Oya da yağcılık işinde oldukça iyiydi. Gülüşümü bastırdım.

''Şımarma. Sadede gel.'' omzuna bir tane geçirip gözlerimi ''Yapma'' dercesine açtım. O ise huysuz dedeler gibi omuz silkmeye devam ediyordu.

''Akşam seni Gürkan'la tanıştırmak istiyorum.'' Onat tam bir şey diyeceği sırada konuşmaya ben dahil oldum.

''Selam Oya. Nasılsın?''

''Aa sende mi ordaydın Birce? İyiyim sen nasılsın?'' Onat bana dik dik bakmaya devam ediyordu.

''Ben de iyiyim sağ ol. Bizde sen aramadan Onat'la akşam sen ve erkek arkadaşınla nerede buluşsak diye konuşuyorduk.'' Onat'ın kaşları havalandığında bu sefer omzunu silken bendim.

''Bu katır inadı olan Onat'ı bir tek senin ikna edebileceğini biliyordum Birce. Çok teşekkür ederim. Burada sık sık gittiğimiz bir restoran var, Onat biliyor. Saat sekiz diyelim mi?'' Onat'a baktığımda bu sefer o bana ne dercesine omzunu silkti. Bu beni daha çok keyiflendirdi.

''Tamam o zaman canım. Görüşürüz.'' Oya'yla vedalaşıp telefonu kapattıktan sonra bakışlarımı Onat'a çevirdim. İkisi arasındaki muhabbete karışmam yanlış mıydı? Kedi gibi Onat'a alttan bir bakış attım.

''Kızdın mı bana?'' anında kaşları tekrardan çatıldı. Eli yüzümü avuçladı.

''O nereden çıktı bebeğim?'' yerimde huzursuzca kıpırdandım.

''Oya'yla aranızdaki ilişkiye karışır gibi oldum. Özür dilerim.'' eğilip şakaklarımdan öptü. Onun bu hareketiyle resmen bütün gerginliğim gitmişti.

''Saçmalama. Ben koruma içgüdüsüyle böyle davranıyorum. Ondan bu kadar tepkiliyim. Yoksa eninde sonunda tanışmam gerektiğini biliyorum. Bunu şu an senin telefonda söylemen bir şey değiştirmedi.'' içim rahatlamıştı. Olduğum yerde birden ayaklanınca Onat şaşırmıştı.

'' Ee o zaman hazırlanalım ve güzel bir kahvaltı yapalım. Saat dört olmuş. Sen de ne uykucu çıktın be yüzbaşı.'' kahkaha attı. Olduğum yerde eridim. Ona nasıl baktıysam artık ayağa kalktı ve beni kucakladı. Evet, 1.75-65 kilo olan beni, hop diye kucakladı.

''Eğer biraz daha burada oyalanırsak bu yataktan hiç çıkamayacağız. Şimdi sizi banyoya kadar bırakıyorum, siz de hemen duşa giriyorsunuz üsteğmenim. Anlaştık mı?'' onu kendime çekip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Normal şartlarda yanımda biri yapsa ''Ne yapıyor bu deli?'' diyeceğim şeyler, Onat'la yapınca çok ilgi çekici geliyordu. Evet, yanaktan öpmek gibi basit bir şey bile ilgimi çekiyordu. Beni banyoya bıraktığında kendisi etrafı toplayacağını söylemişti. Hızlı bir şekilde duşa girdiğimde, hayatımdaki en hızlı duşu almıştım. Kıyafetlerimi yanıma almadığım aklıma geldiğince usulca dışarı çıktım. Odada Onat yoktu. Aşağıdan gelen tıkırtılardan anladığım kadarıyla mutfağı topluyordu.

Üstümü değiştirdikten sonra ben de odayı topladım. Onat da duşa girmişti ve evden çıkmak için hazırdık. Bungalovdan çıktığımızda, mutlaka başka zaman tekrardan gelmeyi aklımıza not etmiştik. Yol boyunca Onat'la ettiğimiz muhabbetler ve atışmalar sonucu kahvaltı edeceğimiz yere geldik.

''Daha önce geldin mi buraya?'' arabadan indiğimizde yan yana yürüyorduk. Birden elini bana uzatınca şaşırmıştım. Şaşkınlığım kısa sürmüş, hemen elini tutmuştum. Yine kalbim dört nala koşmaya başladı.

''Birkaç kere gelmiştim.'' kiminle geldiğini merak ettim ama sormak absürt olacağı için sormamıştım. İçeri girdiğinde garsonlarla selamlaştı ve köşedeki masaya oturduk. Burası yeşillikler içinde bir restorandı. Genelde etrafa baktığımda aileler hep çocuklarıyla birlikte gelmişti. Açıkçası burayı da çok beğenmiştim.

''Beğendin mi?'' Onat'ın hevesli sorusuyla gülmek istedim ama kendimi tuttum. Beni ilk defa götürdüğü yerleri beğendiğimi söylemem çok hoşuna gidiyordu, bunu farkındaydım.

''Mekan konusunda bu aralar oldukça başarılısın yüzbaşı.'' beni dikkatle dinleyen yüzünü birden büyük bir sırıtış kapladı. İçim sıcacık oldu.

''Ne sandın güzelim? Sen iste, bütün mekanları önüne sereyim.'' tam ona bir şey diyeceğim sırada garson geldi ve susmak zorunda kaldım.

''Sen bize her zamanki kahvaltıdan getir aslanım.'' garson çocuk Onat'ın bu söylediğiyle koşarak içeri geçmişti. Tek kaşımı kaldırıp masaya doğru eğildim. O da bu hareketime karşılık kaşlarını havalandırdı.

''Buralara Mercan yüzbaşıyla mı geliyordun yoksa?'' söylediğim şeyle kaşları anında çatıldı.

''O nereden çıktı şimdi Birce? Bir şeyi söylediğime pişman etmesene.'' kahkahamı tutamadım ve gülmemle onun yüzü de gevşemişti. Bunun farkındaydım.

''Şaka yapıyorum be canım. Sence, ben senin benden önceki hayatındaki kadınları sorun edecek birine benziyor muyum?'' benziyordum. Ama henüz onun bunu bilmesine gerek yoktu. Her şeyin bir zamanı vardı sonuçta, değil mi? Bu söylediğime tabi ki inanmamıştı. Hatta kollarını önünde bağlamış, yüzündeki sırıtışla bana bakıyordu.

''Tabi canım. Gayet medeni birisin. Benim geçmişimdeki kadınlarla ne işin olur senin.'' onun gibi kollarımı bağlayıp, sırıttım.

''Aynen öyle. Çok güzel söyledin.'' ellerini çözüp hafifçe masaya eğildi. Yüzündeki sırıtışı bozmadı.

''O zaman Elif komutanın bizim karargaha atandığını söylemem, senin huzurunu bozmayacaktır. Ben de ne zamandır söyleyecektim. İyi oldu.'' yüzümdeki sırıtış o kadar hızlı bir şekilde kaybolmuştu. Aksine Onat'ın yüzündeki sırıtış büyüdü. Elif? Paintball oynadığımız zaman, Onat'a adıyla seslenen Elif? Onat'a bir zamanlar bir şeyler hisseden Elif?

''Ne alaka? Karargahta yeterince asker yok mu zaten?'' şu an saçmalamanın daniskasını yapmıştım. Farkındaydım ama yiğitliğe bok sürdürmemek için yüz ifademi oynatmıyordum. Ama Onat ise her an karşımda kahkahalarla gülecek gibiydi. Kendini zor tutuyordu.

''Yeni gelen teğmenleri eğitmek için eksik vardı. Malum biz de sürekli görevde olduğumuz için. Elif komutan da gönüllü olmuş.'' histerik bir şekilde gülümsedim.

''Gönüllü mü olmuş? Yoksa seni mi özlemiş?'' evet sabrım buraya kadardı. Ben de bu kadar kısa süreceğini tahmin etmiyordum ama Onat sürprizleri seviyordu. Bir kere daha anlamış oldum. Tam bir şey diyeceği sırada garson çocuk kahvaltıyı servis etmeye başladı. Bakışlarımı Onat'tan çekemiyordum. Ben ona ne kadar dik bakıyorsam, o bana o kadar gülerek bakıyordu. Garson servisi yaptıktan sonra masadan ayrıldı. Onat masanın üzerinde duran elimi tuttu.

''Güzelim, sen hala anlamadın sanırım.'' kaşlarım burnuma değecekmişçesine çatıldı.

''Neyi anlamadım?'' elinin içindeki elimi ters çevirdi ve usulca bir öpücük bıraktı.

''Benim kalbim senden başkasını istemez, kalbimin yuvası senin kalbindir.'' avuç içimi usulca okşamaya devam etti. Çoktan içim erimişti. Çatık kaşlarım düzelmişti bile ama hala sert bir ifadeyle ona bakıyordum.

''Bu gözlerim senden başkasına bakmaz, senden başkasını görmez.'' yelkenleri suya indirmiştim. Yüzümü aptal bir sırıtış kapladı.

''Öyle mi?'' bunu söylerken sesim o kadar çok cilveli çıkmıştı ki, Onat gülümsedi. Elimin üstüne son kez bir öpücük bırakıp geri çekildi.

''Öyle tabi güzelim. Hadi başlayalım yemeğe, afiyet olsun.'' Önümüze gelen kahvaltılıkları yerken, aklım inanılmaz derece de Elif meselesinde kalmıştı. Ama sorarsam da az önce söylediğim sözleri yutacaktım. Onat neden bu kadar yakışıklı olmak zorundaydı ki? Neden taliplisi bitmiyordu?

''Sor ne soracaksan.'' sesiyle birlikte bakışlarım ona kaydı.

''Soru soracağımı nereden çıkardın?'' gözleriyle önümdeki tabağı işaret etti.

''Önündekileri eziyorsun, yemiyorsun. Sadece düşünceli olduğun zamanlarda böyle yapıyorsun.'' beni bu kadar iyi tanıması, içimde bir yerlere işlemişti. Omzumu silktim. Ondan daha fazla saklamayacaktım.

''Elif meselesini neden söylemedin bana?'' arkasına yaslandı.

''Ben de yeni öğrendim. Seninle yan yanayken böyle şeyler konuşmak istemiyorum.'' onu anlıyor ve hak veriyordum. Usulca kafamı salladım.

''Bu çok rahatsız edici olacak biliyorsun değil mi?'' bakışları üzerimdeydi. Ama ben inatla ona bakmıyor, önümdeki zeytinle oynamaya devam ediyordum.

''Bana baksana Birce.'' bakışlarım otomatik onu buldu. Utanmasam huysuz bir kız çocuğu gibi ağlayacaktım. Bu beni çok huzursuz etmişti. Kendine güveni olan, başka kadınları sorun etmeyecek biriydim. Ama regl dönemimin de yaklaşmasının etkisiyle muhtemelen şu an oto baka ağlayacak vaziyetteydim.

''Ben sadece senin varlığınla ilgileniyorum sevgilim.'' yüzümde bir gülümseme belirdi.

''İyi ki varsın Onat.'' gözleri parıldadı. Aramızdaki mesafeye rağmen gördüm.

''Asıl senin varlığına bin şükür. Seneler sonra seni tekrardan karşıma çıkaran Rabbime, bin şükür.''

Usulca yemeğimizi yedik. Onat ben yokken burada neler yaptığından, bu mekanları nasıl keşfettiğinden bahsetti. En şaşırdığım şey, Umut albayın bir kızının olması ve onunla beraber buraya sık geldiği bilgisi olmuştu. Albay, eşinden yıllar önce boşanmış ama on dokuz yaşındaki kızı Duygu'yla sürekli görüşüyordu. Hatta Onat yakın zamanda Duygu'nun tekrar geleceğinden ve albayın hepimiz için bir organizasyon düşündüğünden bahsetmişti.

İki gündür Onat'la ilgili oldukça fazla bilgi öğrenmiştim. Bunların hepsini aklıma not ettim. Birbirimize doğum günlerimizi söylememiştik. O benimkini biliyordu ama ben onunkini bilmiyordum. Doğum günü 26 Ekimdi. Bu şok olmama sebep olmuştu. Ben de 24 Ekim doğumluydum. Bunu bana söylediğimde ''Bizim kaderimiz bir kızım.'' diyerek yaklaşık üç dakika sırıttı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra evlerimize dağılıp bir saat sonra buluşmak için anlaşmıştık. Oya erkek arkadaşı Gürkan'la direkt mekana gelecekti. Onat bu duruma bile yaklaşık on dakika söylenmişti. Bizi gerçekten zor bir gece bekliyordu. Eve girdiğimde Sinem'i telefonla konuşurken bulmuştum. Bana öpücük attığında, ben de ona aynı şekilde karşılık verdim. Odaya gidip üstümü değiştirdiğimde direkt akşam restoranda giyeceklerimi giymiştim. Omuzları açık bir bluz ve altıma bir kot pantolon giyip odadan çıktım. Ne zamandır oje sürmüyordum. Tırnaklarım benim için önemliydi. Siyah mat renkte ojemi alıp salona, Sinem'in yanına geçtim.

''Hoş geldin çiçeğim.'' koltuğa oturduğumda bana arkadan sarıldı. Ben de kollarını sararak ona karşılık verdim. Onun sıcaklığı her zaman başkaydı. O benim kız kardeşimdi.

''Hoş bulduk bebeğim. Neler yapıyorsun? Konuşamadık seninle.'' görev dönüşü o da nöbette olduğu için çok rastlaşamamıştık.

''Ne yapayım. Ben de her şey stabil. Seni sormalı. Nereye gittiniz dün gece?'' bir yandan ojelerimi sürmeye başlamıştım.

''Onat'ın bildiği çok güzel bir bungalov varmış. Biraz uzak buraya ama çok güzel. Seninle de gidelim.'' olduğu yerde kıpırdandı. Huzursuzdu. Bakışlarım ona kaydığında yüzündeki ifadeden bana bir şey söylemek istediğini anlamıştım. Tek kaşımı kaldırıp ona baktım.

''Dökül.'' stres altında olduğunda direkt parmaklarını çıtlatırdı.

''Ben biriyle görüşüyorum, sanırım.'' kaşlarım istemsiz çatıldı. O genelde hayatına giren insanları çok ciddiye almaz, bana oturup anlatmazdı.

''Kim? Ve neden sanırım?'' derin bir nefes aldı.

''Sefa.'' gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Böyle bir cevap beklemiyordum.

''Nasıl? Şu Şırnak'ta ki Sefa?'' hızlıca başını salladı.

''En son normal mesajlaşıyoruz demiştin. Nasıl oldu kızım anlat.'' derin bir nefes aldı ve parmaklarıyla oynamaya başladı.

''Şimdi şöyle, başlarda beni merak ettiği için yazıyordu. Ben de öyle. Yaralandı etti çocuk o kadar.'' kaşlarım havalandı. Yüzümde muzip bir gülümseme belirdi ama oje sürdüğüm için o bunu görmüyordu.

''Her neyse. Arada sırada mesajlaşmalarımız devam etti ama o çok göreve gidiyor. Sizin gibi değil. Neden bilmiyorum.'' o bir time bağlı değildi ve tek başına özel görevlere gidiyordu. Bunu Sinem'e söylememesi normaldi.

''Göreve çok gittiği için, bazen günlerce cevap vermiyordu. Bir gece beni aradı, bayağı geç bir saatte. Sen de görevdeydin. Korktum, sana bir şey oldu sandım. Telefonu açtığımda bana evin önünde olduğunu söyledi.'' bakışlarımı direkt ona döndürdüm.

''Neden buraya gelmiş ki?'' omzunu silkti.

''Bilmiyorum, sormadım. Daha doğrusu soramadım.'' yüzümün ifadesinden anlamadığımı fark etti.

''Ne oluyor Sinem? Düzgünce anlat. Reklam arası girer gibi kesip durmasana kızım.''

''Birce, biz beraber olduk.'' elimdeki oje düştü. Ağzım da muhtemelen iki karış açıldı.

''Ne!?'' Sinem yüzünü elleriyle kapatıp yüksek sesle konuşmaya başladı. Bunu sadece utandığı zaman yapardı.

''Ben anlamadım. Yani nasıl oldu bilmiyorum ama şunu biliyorum, kahretsin çok iyiydi!'' Sinem genel olarak flörtöz bir kadındı ama ilişki konusunda seçiciydi. Hayatında konuştuğu çok adam olmuştu ama birliktelik yaşadığı sadece bir kişiydi. Bu konuya önem verirdi.

''Yani sende cinsel çekim kurbanı oldun öyle mi? Peki bundan pişman mısın?'' ellerini aralayıp parmakları arasından bana bakınca kahkahamı tutamadım. O da güldü.

''Sorun şu ki değilim. Birce, ben bu konuda seçiciyim biliyorsun. Ama ilk defa düşünmedim ve anın tadını çıkarmak istedim.'' uzanıp ellerini yüzünden çektim.

''Olabilir, bu durum seni mutlu ettiyse sorun yok çiçeğim. Ondan sonra ne oldu peki? Konuşuyor musunuz şu an?'' Sefa iyi biriydi. Onat ondan birkaç kere bahsetmişti. Onat'ın akademide bir alt dönemindeydi ve birkaç operasyonda beraber görev almışlardı.

''Utandı. Çok utandı hem de.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Böyle bir şey beklemiyordum. Sinem kıkırdadı.

''Ama o an dünyanın en otoriter, en çekici adamıydı.'' o kadar sesli nefes aldı ki Sinem, kahkahama engel olamadım.

''Detayları sonra dinleyeceğim. Şu an konuşuyor musunuz?'' kafasını salladı.

''Evet, mesajlaşıyoruz. Ama o geceyle ilgili hiç konuşmadık. Sadece sürekli mesajlaşıyoruz.''

''Çok sevindim. En azından uzun zaman sonra, seni etkileyen biriyle bir birliktelik yaşamana çok sevindim.'' Hızlıca ayağa kalktım. Ojelerim kurumuştu.

''Hadi, git bakalım. Bu ara benden çok Onatlasın zaten.'' kollarını önünde bağlamış bana trip atıyordu. Yanına yanaşıp onu gıdıklamaya başladığımda ise kahkaha atmaya başladı.

''Sen beni mi kıskanıyorsun? Beni beni? Kız kardeşini?'' ellerimi vücudundan çektiğimde kahkahası tebessüme dönüştü.

''Sen mutlu olmayı fazlasıyla hak ediyorsun. Mutlu ol, istiyorsan beni hiç görme.'' eline yavaş bir şaplak attım.

''O nasıl laf öyle? Allah korusun. İkimiz de hak ediyoruz mutluluğu. Senin mutlulukta yolda baksana.'' deyip dış kapıya ilerlediğimde arkamdan ''Bircee!' diye bağırıp yastık fırlattı.

''Çıktım ben. Kapıyı kitle, görüşürüz.'' yüzümdeki gülümsemeyle merdivenleri indiğimde Onat'ı arabasının önünde bekliyor vaziyette görmüştüm. Çok dakikti. Beni gördüğünde ciddi olan yüzünü bir gülümseme yayıldı.

''Geldi gönlümün baharı.'' salak adam. Beni o kadar mutlu ediyordu ki, yanında eriyip gitmekten korkuyordum. Yüzümdeki gülümsemeyle boynuna sarıldığımda, kokusu burnuma çarptı. O kadar güzel kokuyordu ki, bazen parfümünü alıp yastığıma sıkıp öyle uyumak istiyordum. Genelde o boynuma öpücük kondurur ve öyle çekilirdi. Ama ikimizin de aynı anda öpücük kondurup çekilmesi yüzümüzdeki gülümsemenin genişlemesine sebep oldu.

''Biraz daha burada dikilirsek Oya vuracak bizi. Hadi canım.'' yine yüzünü huysuz bir ifade esir aldı.

''Nereye gittiğimizi neden hatırlattın ki şimdi?'' söylene söylene şoför koltuğuna bindi. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Onu böyle görmek çok tatlıydı. Araba hareket ettikten dakikalar sonra mekandaydık. Tam arabadan inecekken Onat'ı elinden tutup döndürdüm. Bakışları bana döndü.

''Oya seni ilk defa mı erkek arkadaşıyla tanıştıracak?'' usulca başını salladı. Gerildiğini anlayabiliyordum. Avucumu çenesine yaslayıp, yanağını okşadım.

''Sen çok iyi bir kardeşsin. Oya'da senin karşına kimi getireceğini bilen bir kadın. Bunu unutma olur mu?'' elini elimin üstüne koyup, alnıma öpücük bıraktı.

İkimizde arabadan indiğimizde Onat elimi tuttu ve içeri doğru ilerlemeye başladık. Normal şartlarda çok takılacağı bir durum değildi ama hayattaki tek varlığını, beraber zorluklara göğüs gerdiği kardeşinin sevgilisinin nasıl bir insan olduğunu analiz etmek onu geriyordu. Mekandan içeri girdiğimizde gözümü masalarda gezdirdim ve az ileride cam kenarında oturan Oya ve Gürkan'ı gördüm.

''Oradalar hayatım.'' Onat normalde ona hayatım dememe takılır, bunun için sevinirdi ama şu an o kadar gergindi ki onu bile duymadı. Adımlarımız onların masasına ilerleyince Oya da bizi gördü ve ayaklandılar. Gürkan Oyayla yan yana oturmuştu. 1.80 boylarında, kumral bir adamdı. Açıkçası Oyayla yan yana oldukça yakışıyorlardı.

''Hoş geldiniz.'' Oya güler yüzüyle bizi karşıladı. Önce bana sarıldı, sonra bakışları arkamdaki Onat'a kaydı. Onunla da sarıldıklarında Oya geri çekildi ve Gürkan'ın o tok sesini duydum.

''Merhaba, Gürkan ben. Memnun oldum.'' diyerek Onat'a elini uzattı. Bakışlarım Onat'a döndüğünde Gürkan'a kitlenip kaldığını görünce, hafif dirseğimle onu dürttüm.

''Onat.'' elini uzatıp sadece ismini söyleme gereği duydu. Evet öküz adam, memnun oldum bile dememişti. Bu Oya'nın gözünden kaçmadı. Gözlerini devirdi. Gürkan'ın bakışları beni bulduğunda, Onat'a inat yüzündeki gülümseme solmamıştı. Sanırım Oya onu buraya gelmeden önce tembihlemiş olmalıydı.

''Sen de Onat'ın kız arkadaşı Birce olmalısın. Memnun oldum.'' elini uzattığında ben de elini sıktım.

''Ben de memnun oldum Gürkan.'' tanışma faslı bitince herkes yerlerine oturmuştu. Garson geldi ve siparişleri verdik.

''Nasılsınız? Hayat nasıl gidiyor?'' Gürkan'ın bakışları Onat ve benim aramdaydı. Oldukça sıcakkanlı ve ilgili davranıyordu. Onat hödüğü ise inatla cevap vermemeye devam ediyordu.

''İyiyiz. Seni sormalı? Ne iş yapıyorsun bu arada Gürkan?'' Onat'ın görevi bu gece ben devralmıştım. Oya'nın yüzü düşmeye başlamıştı. Bakışlarım Onat'a kaydığında o da fark etmiş gibi Oya'ya baktı, sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

''Evet Gürkan, ne iş yapıyorsun?'' Gürkan'ın bakışları direkt Onat'ı buldu.

''Ben de doktorum. Psikiyatristim.'' Onat'ın kaşları direkt havalandı.

''İkinizin de mesleği yoğun. Birbirinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?'' Onat'ın sorusuyla bakışlarım direkt Gürkan'ı buldu. Gerçekten şu an kıskanç bir abiden ziyade, kardeşini düşünen biri gibi davranıyordu. Açıkçası başlangıçtaki tavırlarından dolayı biraz sinir bozucu olacağını düşünmüştüm ama şu an beni şaşırtmıştı. Gürkan gayet ciddi bir şekilde sorusunu yanıtladı.

''Biz çok nöbete kalmıyoruz. Gün içinde tabi ki yoğunluğumuz oluyor ama genelde iş çıkışı birbirimize vakit ayırmaya çalışıyoruz. Değil mi güzelim?'' Oya'nın masanın üstünde duran elini tutunca bu sefer yüzümdeki gülümsemeye ve şaşkınlıkla kalkan kaşlarıma engel olamadım. Onat'a bakmıyordum. Bakarsam çok dikkat çekerdim. Ama yanımda sinir küpü olduğunu hissetmek için ona bakmama gerek yoktu. Oya, yüzündeki gülümsemeyle Gürkan'ın elini sıktı.

''Evet sevgilim. Onat, biz yeni tanışmıyoruz. Yani birbirimizin hayatlarında neyi yapıp yapmayacağımızı bilecek kadar birbirimizi tanıyoruz.'' bu Onat'ı rahatlatma cümlesiydi. Farkındaydım. Gürkan ise çekingen biri olmak yerine, Oya'nın elini tutarak yanında olduğunu belli ederek takdirimi kazanmıştı. Onat'a döndüğümde dümdüz bir suratla ikisine bakmaya devam ediyordu.

''Ne zaman tanıştınız?'' Onat'ın sohbeti devam ettirmeyeceğini anladığımda ben dahil olmak istedim. İkisi de birbirine bakıp güldü.

''Aslında tıp fakültesinde tanışmıştık. Ama o zaman aramız pek iyi sayılmazdı.'' ilgimi çekmişti. Yüzümde gülümsemeyle onları izliyordum. Onat'a baktığımda gerginliğinin devam ettiğinin farkına vardım. Elini masanın üstünden alıp ellerimizi dizinin üstünde birleştirdim. Bana baktığında yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Gerginliği hala oralarda bir yerlerdeydi ama şu an en azından daha iyi durumdaydı.

''O nasıl oluyor?'' Onat'ın sorusuyla Gürkan anlatmaya başladı.

''Şimdi şöyle. O dönem son sınıftaydık ve aramızda oldukça çekişmeli bir rekabet vardı. Bir derste, dönem birincisine o dersin hocası Türkiye'de ki en iyi hastanelerden birinde staja başlatacağını söyledi. Bu bizim için çok önemliydi. Ve sonunda ikimizin de ortalaması aynıydı.'' gülümseyip kafasını salladı. Oya da aklına tekrardan gelmiş gibi kahkaha attı.

''Oya ne yaptı biliyor musunuz? Birinciliği ona vermem için beni tehdit etti.'' ben de kendimi tutamadım ve gülmeye başladım.

''Kimin kız kardeşi.'' Onat'ın bu sözleriyle Oya ve ben gözlerimizi devirdik. Paşam, kendine pay çıkartmasa olmazdı. Gürkan ise onu duymazdan gelerek devam etti. Bu Onat'ın daha çok sinirini bozdu. Ben ise yine Gürkan'ı takdir ettim.

''Tabi ki tehditlerine yenik düşmedim. Çünkü çok istediğim bir şey söz konusu olunca, kimseden korkum olmaz.'' onun gülerek söylediği sözler anlık Onat'ın gözlerine bakmasıyla, bakışlarını kaçırmasına sebep oldu. Tamam, kendisi sevdasının arkasında durmaya çalışan yiğit bir delikanlı olabilirdi ama karşısındaki adam kardeşi uğruna her şeyi yapabilecek bir yüzbaşıydı. Oya anlatmaya devam etti.

''Sonra hoca ikimize de ayarladı stajı. Orada beraber vakit geçirdikçe birbirimizi yanlış tanıdığımızı fark ettik ve daha çok vakit geçirdik.''

''Annemin cenazesinde sen de var mıydın?'' Onat'ın ortaya attığı soruyla, bir anda masanın enerjisi değişti.

''Evet, oradaydım.'' Gürkan'ın cevabına ise başını sallayarak kendince cevap vermiş oldu. Bu sanırım bir çeşit emin olmak için sorduğu sorulardan biriydi.

''Her neyse. Sonra biz uzun bir zaman flört ettik. Aynı hastanede görevlendirildik. O dönem araya annemin olayları falan girdiği için böyle şeyleri düşünecek durumda değildim. Ama Gürkan her zaman yanımdaydı. En sonunda da beraber doğu görevinde buraya görevlendirilince kaderin bizim için çabaladığını fark ettik. Sonuç da böyle.'' diyerek ellerini kaldırdı. Bakışları Onat'taydı.

''Oya'nın hassas bir dönemden geçtiğini ve doğru bir karar vermediğini düşünüyordum. Ta ki, annemden önce tanıştığınızı öğrenene kadar. Kardeşim, benim hayattaki en büyük varlıklarımdan bir tanesi. Onun gözünden başkası yüzünden bir damla yaş aktığını görürsem, gözüm hiçbir şeyi görmez. Ve benim tersim pistir. Değil mi Oya?'' bakışları kardeşine döndüğünde Oya'nın yüzünde gülümsemeyle Onat'a baktığını gördüm.

''Pistir pis olmasına ama bir o kadar da merhamet dolu bir kalbin vardır. Bilirim.'' yüzümde engel olamadığım gülümsemeyle bakışlarım tekrardan Onat'ı buldu. Öyleydi, çok vicdanlıydı. Oya'nın söylediklerini duymazdan geldi.

''Neyse. Abiciğim, sen bize 70'lik bir rakı getir bakayım!'' Onat'ın sözleriyle hepimiz gülmüştük.

Öyleydi, yüreği büyüktü. Onunla belki yıllardır tanışmıyorduk ama nasıl bir adam olduğunu anlamam için yıllara ihtiyacım yoktu. Kalbi o kadar büyüktü ki, orada benim için her zaman bir yer vardı. Bunu biliyordum. Bunu bana her zaman hissettiriyordu. Gecenin devamında oldukça güzel bir şekilde sohbet etmiştik. Hatta Onat Gürkan'ın futbolla ilgili olduğunu öğrenince, bayağı uzun bir süre ikili diyaloğa girmişlerdi. Sandığımdan daha güzel geçmişti.

Tam kalkmak için kalkacağımız sırada Onat'a bir telefon geldi. Ayağa kalkmış onun kalkmasını beklerken telefonu yanıtladı. Karşı tarafı bir süre dinledi ve bakışları bana döndü. Gördüm, bakışlarındaki endişeyi gördüm.

''Ne oldu?'' telefondakine ''Tamam.'' deyip telefonu kapattı. Ayağa kalktı.

''Birce, Sinem vurulmuş.''

 

BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ❤️‍🩹

Instagram/Tiktok/Twitter:monsoleil777

 

Bölüm : 26.12.2024 17:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...