
Merhaba! Bu bölümü bir geçiş bölümü gibi düşünebilirsiniz. Yazarken eğlendiğim bir bölüm oldu. Umarım sizde beğenir, yorumlarınızı benden esirgemezsiniz🤍 Sizin yorumlarınız beni çok motive ediyor, lütfen bunu unutmayın. 🤍 İyi okumalar🤍
Instagram/Tıktok/Twıtter:monsoleil777
Derler ki insan ikiz alevini dünyanın neresinde olursa olsun, döner, dolaşır ve bulur.
Onat'la aramızdaki ilişkiyi özetleyecek olay buydu sanırım. Yıllar sonra, kader bizi tekrardan karşılaştırmıştı. Yıllar sonra hayat bana yaşadığımı tekrardan hatırlatmıştı. Aramızda geçen beraberlikten sonra, utanç duygusu yerine arzu daha baskın çıkmış, onu gördüğüm her yerde aklıma gelen edepsiz sahnelere engel olamamıştım. Bu durum onun içinde geçerliydi ki boş bulduğu her fırsatta beni ne kadar arzuladığını söylemekten çekinmiyordu.
Arka planda ise Sinem hastaneden bir hafta sonunda çıkmış, artık rahatça hareket edebilecek duruma gelmişti. İzin kullanmış ve hastaneden çıktığında iki gün ona anne usulü yemekler yapmıştım. Ama yarın artık mesaim başlıyordu. Özlemiştim. Bu gece ise kızlarla buluşacak, uzun zamandır gerçekleştiremediğimiz kız gecesini gerçekleştirecektik. Bütün ev hanımlığı becerilerimi ortaya sunmuş, onlara resmen gün tabağı hazırlamıştım.
Onat'a tabağın fotoğrafını atınca ise "Nasıl ilk bana hazırlamazsın bunu? Ben senin artık en sevdiğin değil miyim?" diye trip yemiştim. Evet, yüzbaşı, 1.90, görenin iriliğinden dolayı bir daha bakacağı adam bana trip atıyordu.
"Yüzünde güller açarak gün tabağı hazırlayacak kadar aşık mı oldun sen?" Sinem'in sesiyle irkilmiştim. Bakışlarım ona döndüğünde, kapının eşiğinde elleri belinde beni izliyordu.
"Sessiz sessiz ne geliyorsun öyle?" omuz silkti ve gülümsedi.
"Yaklaşık üç dakikadır buradayım. Ama senin kafa üst katta olduğu için fark etmemiş olabilirsin." yüzüme sinir bozucu olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirip elimdeki iki tabağı da ona uzattım.
"Maşallah dilin pabuç gibi bir şeyin kalmamış senin. Hadi geç, tabakları içeri götür." dediğimde bir kahkaha attı. Onun güldüğünü görmek beni mutlu etti. İçeriye tabakları götürdüğümüz sırada zil çaldı. Kızlar gelmişti. Kapıya doğru ilerlediğimde, geçen gün aldığım Onat'ın beresini portmanto da görmek beni gülümsetti. Kapıyı açtım.
"Selam!" Şimal yine bütün enerjisi ve güzelliğiyle karşımdaydı.
"Merhaba." Selin ise hemen arkasında gülümsüyordu.
"Hoş geldiniz." Sinem'le de sarıldıktan sonra içeri doğru ilerlemişlerdi.
''Birce, bu kadar zahmete ne gerek vardı?'' omuz silktim. Herkes koltuğun bir köşesine oturdu. Tabaklar ortadaki sehpanın üzerindeydi.
''Ne zahmeti? Ben misafir ağırlamayı çok severim. Hoş, siz misafir sayılmazsınız ama olsun.'' önlerindeki tabakları alıp yemeye başladılar.
''Eline sağlık, mükemmel olmuş. Sinem, canım sen nasılsın?'' Şimal'in bakışları Sinem'e döndü. Omuz silkti.
''İyiyim, teşekkür ederim çiçeğim. Sizler nasılsınız asıl? Nasıl gidiyor hayat?'' önümdeki tabaktan bir çatal aldığımda bakışlarım istemsiz Selin'i bulmuştu. Sakince önündekileri yiyordu. Durgundu.
''İyi işte, ne olsun. Aynı tas aynı hamam.'' Şimal cevap vermişti ama Selin'den henüz bir cevap yoktu.
''Selin, sen nasılsın?'' bakışlarını tabaktan kaldırıp bana baktı. Yüzüne buruk bir tebessüm yerleştirdi.
''Bildiğin gibi.'' bilmiyordum. Bilmemek beni daha çok telaşlandırıyordu. Konuyu onun açmasını beklediğim için çok bir şey söyleyemiyordum da.
''Bir şeyleri hayatta yalnız yaşamak, hissetmek insanı bir yerden sonra yoruyor. Bizimle her şeyi paylaşabilirsin, biliyorsun değil mi?'' acaba çekiniyor muydu? Ama öyle olsa, o gün araçta herkesin yanında yaşadıklarından bahsetmezdi.
''Neden bahsetmem gerektiğini bilmiyorum.'' önümdeki tabağı orta sehpaya bıraktım. Karşımdaki insanı dinlerken ona odaklanmak, onun hislerini hissetmek isterdim hep. Ve aynısı bana yapılmadığı zaman, sanki dinlenmiyormuş gibi hissederdim. Selin'e de onu dinlediğimi, burada olduğumu hissettirmek istedim.
''Nereden başlamak istersen. Gerçi anlatmak zorunda da değilsin ama bazı şeyler paylaşarak daha kolay, inan bana.'' başını salladı. Bakışları önündeki tabağa indi ve tabaktakilerle oynamaya başladı.
''Çok küçüktüm. Yani bir şeyleri yaşamaya başladığımda, anlamayacak kadar küçüktüm. Annem ev hanımıydı. Ama ev hanımı olmaya mecbur bırakılmış bir ev hanımıydı. En büyük hayallerinden biri de polis ya da asker olmaktı.'' burukça gülümsedi. Onun içindeki sızıyı, ben içimde hissettim.
''Kocası, çalışmasına müsaade etmedi hiçbir zaman. O da bir fabrikada çalışıyordu. Annem sadece dönem dönem evlere temizliğe gidiyordu. O da anca kocasının tanıdığı kişilere. Başka kişilere müsaade etmezdi. Annem, beni çok severdi. Kendi gözünden bile sakınırdı. Nereden bilebilirdi ki koynundaki heriften sakınamayacağını?'' derin bir nefes aldı.
''Anlatmak zorunda değilsin canım.'' Şimal'in sesiyle başını olumsuz anlamda salladı.
''Anlatmak istiyorum. Burada benim utanacağım bir şey yok.'' önündeki tabağı masaya bıraktı.
''Dokuz yaşındaydım, bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındaydım. Baba dedikleri o adam yatmadan önce her gece yanıma gelirdi. Gelir ve bana iğrenç fantezilerinden bahsederdi. Başta bana masal anlattığını düşünürdüm. Bir gün teyzeme onun bana anlattığı masallardan birini anlattım ve bu masalın adını bilip bilmediğini sordum. Teyzemin o telaşlı yüzünü hiç unutamıyorum. Bana bunu kimin anlattığını sorunca söylemedim, korktum. O adam beni hep tembihliyordu. Eğer, bu anlattıklarından birine bahsedersem anneme zarar vereceğini söylüyordu. Çocuksun işte, korkuyorsun. Ben de öyle yaptım. Kimseye anlatmadım. Belli bir yaşa kadar, bana fantezilerini anlatıp karşımda mastürbasyon yaptı. Teyzem o sırada bu durumdan anneme bahsediyor, annem ise kocasının yapabileceği ihtimalini düşünmediği için beni mahalledeki çocuklarla görüştürmedi. İyice içine kapanık bir çocuk olmuştum.'' gözümden akan yaşa engel olamadım. O an, yer keşke yarılsaydı ve o adam gibiler bir daha yukarı çıkmamak üzere o yerin içine çakılıp kalsaydı istedim.
''Yaşım artık büyüdü. On dört yaşındaydım. O adam artık gelmiyordu. Yaklaşık 5-6 ay odama uğramadı. Bu eziyet bitti diye düşünüyordum. O süreçteki mutluluğumu hiç unutmuyorum. Yanılmışım. Bir gün odamın kapısı açıldı. Annem sandım. Kafamı kaldırdığımda o adamı görünce içimdeki korkuyu hala hatırlıyorum. Ona gitmesi gerektiğini yoksa bağıracağımı söyledim. Dinlemedi. Sarhoştu, ayakta duramıyordu. Birden üstüme çullandı.'' gözünden bir damla yaş bile akmıyordu. Onun yerine biz ağlıyorduk. Sanki o yıllar önce gözündeki yaşları dindirmiş gibiydi.
''Sonra içeri annem girdi. O adamı öyle görünce ne yapacağını bilemedi. Yüzündeki o ifade hala gözümün önünde. Annem minyon bir kadındı. Ama sanki ona o an deli gücü geldi ve babamı üstümden savurup attı. O günden sonra asla babamla aynı evde kalmadı. Teyzemlere taşındık. Benden sayısız özür diledi. Bunca zamandır nasıl fark etmediğini, kendini suçladığını söyledi. Suçlanacak biri varsa, onun olmadığını söyledim. Benim için akan gözyaşlarını defalarca öptüm. Meğerse, son kez sarılıp öpmüşüm onu.'' bakışlarım onu buldu. Annesinin vefat ettiğini biliyordum.
''İntihar etti.'' dakikalardır gözünden akmayan bir damla yaşı, onlarcası takip etti. Şimal ona sarılıp sarsılarak ağlamaya başladığında Selin sarılmasına karşılık vermeden, usulca ağlıyordu. Bu teselli verilecek bir durum değildi. Bu en çok anlaşılmaya ihtiyaç duyulan konulardan biriydi.
''Çok üzgünüm.'' sesim bir fısıltı gibi çıktı. Duymaz sanmıştım ama duydu.
''Annemin istediği gibi bir asker oldum. Beni şu an, yukarıdan yüzündeki o gülümsemesiyle izlediğini biliyorum. Benimle gurur duyuyor.'' gözyaşları akmaya devam ederken yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi.
''Seninle hepimiz gurur duyuyoruz. Çok başarılısın, çok daha iyi yerlere geleceksin. Bunu biliyoruz.'' başını salladı.
''Teşekkür ederim.'' bir süre hiçbirimiz konuşmadı. Bu sessizlik belki de olması gerekendi.
''Ben çok anlattım. Şimal, sen önce şu çalkantılı aşk hayatından bahset bakalım. Sonra da seni manken yapacakken dağa çıkaran hayatını bir öğrenelim.'' Selin sanki saniyeler önce hayatını mahveden o kişiden bahsetmemişçesine yüzüne gülümseme yerleştirmiş, Şimal'e bakıyordu. Hayat böyle değil miydi? Bir şey yaşardın, seni çok üzerdi. Hatta hayatının geri kalanını etkileyecek travmalara sebep olurdu. Ama sen yine de kalkıp düştüğün yerden devam etmek zorundaydın. Buna yaşamak deniyordu.
''Aybars benim sınırlarımı çok zorluyor. Yani aramızdaki her neyse benden kaçıyor ve çok az kaldı götüne tekmeyi koymaya.'' kıkırdamama engel olamadım. Diğer kızlarda gülmüştü.
''Neyden kaçıyor tam olarak?'' Sinem iç sesime tercüman olmuştu.
''İlişki adamı olmadığını ve beni üzebileceğini düşünüyormuş.'' gözlerini devirdi.
''Sen onu aramızda bir ilişki geçsin diye zorlayacak biri değilsin ki? Ona bunu düşündüren bir şey mi oldu?'' kaşlarını çattı.
''Tabi ki öyle biri değilim. Bu yeni gelen teğmenlerden biri bayağı ona yazılıyor. O bunun farkında değil ama komutanım ayağına adamı süzüyor, yiyecek bıraksak. Bunu ona söyledim. Paşam delirdi. Sanki nüfusuma almak istedim. Neymiş, böyle kısıtlanmayı istemezmiş. '' yüzüme bir gülümseme yansıdı. Bunu Aybars'ın Şimal'i istemediği için yapmadığını biliyordum.
''Biz Aybarsla bir kere bu konu hakkında konuşmuştuk.'' hepsinin bakışları bana döndü.
''Ne konuştunuz?'' Şimal umursamaz gibi görünse de sesindeki merak kendini ele veriyordu.
''Karargahtan iki askerin nikahı olacaktı. Biz antrenman yaparken bize davetiye getirmişlerdi. O zaman aynı timden biriyle aşk yaşamak istemediğini, bunun onun mesleki etiğine ters olduğunu söylemişti.'' o sırada gözümün önüne yüzbaşımla yediğim haltlar geldi. Bakışlarımı kızlardan utanarak kaçırdım. Sanki zihnimdeki düşünceleri okuyacaklarmış gibi kızarmıştım.
''Böyle bir meslek etiği olur muymuş ya? İsteğine göre değiştiriyor demek ki meslek etiğini. O zaman en başından niye methiyeler diziyordu bana? Beni takılabileceği kızlardan mı zannetti?''
'' Aybars komutanımın sana o gözle baktığını düşünmüyorum Şimal. Yani az çok birbirimiz tanıdık artık. Sadece endişeleri var muhtemelen ama senden kaçması yersiz olmuş.'' Selin'e katılıyordum.
''Ben de aynı düşüncedeyim.'' Şimal'in bakışları ikimiz arasında gidip geldi.
''Ne yani? Siz damat tarafı mısınız? Neyse ki bu bacınız onu süründürerek hizaya getirdi bile.'' tek kaşımı kaldırarak ona baktım.
''O ne demek?'' bacak bacak üstüne attı ve anlatmaya başladı.
''Onunla hiçbir şekilde iletişime geçmiyorum. Ortamda onu görmezden geliyorum. Ve bu onu sinir ediyor. Resmen sürekli beni arayıp merak eden bir kişiliğe büründü.''
''İyi yapmışsın bacım. Ben arkandayım. Bu ne istediğini bilmeyen erkolara, böyle şeyler az bile. Yürü önümden Şimal, namın da seninle beraber yürüsün.'' bakışlarım Sinem'e döndüğünde o da bana döndü. Onun da ifadesini henüz almamıştım.
''Sen konuşma. Ulan Sefa'yla baş başa kalabilmek için beni hastane odasından kovdun be!'' kızlar aynı anda ''Ne!'' diye bağırdı. Sinem ise bir o kadar rahat bir tavırla omzunu silkti.
''Orayı karıştırma şimdi ya.'' Şimal hayret içinde Sinem'e bakıyordu.
''Kız koca için bacı mı satılır?'' çok haklıydı. Ama bir o kadar da söylediği şey komik geldiği için gülmemi tutamadım.
''Birce için bin tane koca gelse, birini ona değişmem. O da biliyor bunu. Ama şimdi yıllar sonra kalbimizi hoplatan biri çıkmış, biz de yapmayalım mı bir şeyler?'' yüzüme muzip bir gülümseme yerleştirdim.
''Sadece kalbini mi?'' anında gözlerini büyüttü. Diğer kızların gülümsemesini duyuyordum ama bakışlarım Sinemdeydi.
''Allah seni kalu bela adıyla kahretmesin yani Birce. Ne diyeyim sana? Nasıl yakıştırmalar bunlar.'' gözümü devirdim ve gülerek önüme döndüm.
''Neyse sonuç olarak kaçan kovalanır bebekler. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.'' Şimal'in sözlerinden sonra başka konulardan bahsetmiştik. Genel olarak hayatın akışından, Hakkari'de yaşamanın diğer yerlerde yaşamaktan bazen daha kolay olduğundan ve kız kıza yapmak istediğimiz tatil planlarından. Hayat, yaşanabilir hale geliyorsa bunda sevdiklerimizin payı çok büyüktü.
🫧
İki gün evde geçen zamandan sonra artık karargaha geri dönme vaktim gelmişti. Bu iki günde Onat'la da görüşememiştik. Oldukça yoğundu. Şimdi ise arabada bizi bekliyordu. Evet, Sinem de işinin başına geri dönüyordu. Hep beraber karargaha geçecektik. Asansörden indiğimizde dış kapıya doğru yürürken istemsiz adımlarımın hızlandığının farkında değildim.
''Kavuşacaksın sevgiline tamam. Bir on saniye daha sabret.'' arkamda kalan Sinem'e dönüp gözlerimi devirdim.
''Salak.'' o ise yüzüne yerleştirdiği büyük bir gülümsemeyle beni izliyordu. Dışarı çıktığımızda Onat her zamanki gibi arabanın önünde bizi bekliyordu. Bana sarılmadan o arabaya binmiyordu. Bu bile çok hoşuma gidiyordu. Bakışlarımız birbirini bulduğunda ikimizde kocaman gülümsedik. Ben ona doğru giderken, o da bana doğru ilerlemeye başladı. Ayak uçlarımız birbirine değecek kadar yakınımıza geldiğinde kafamı kaldırıp ona baktım. O da bana bakıyordu.
''Günaydın.'' bakışları dudaklarıma kaydı.
''Gün benim için şimdi aydı.'' Dedikten saniyeler sonra bana sarıldı. Onu ve kokusunu çok özlemiştim. Ona dair her şeyi bu kadar çabuk özlemek beni heyecanlandırıyordu.
''Seni çok özledim sevgilim.'' usulca boynuma bir öpücük kondurduğunda, ben de ona aynısını yaptım.
''Duygularımız karşılıklı yüzbaşım.'' burnunu usulca boynuma sürttükten sonra geri çekildi.
''Biraz daha burada oyalanırsak sanırım Sinem bizi taşlayacak.'' bakışlarım arabadaki Sinem'e kaydığında yüzündeki ifadeden sıkıldığını anlayabiliyordum. Gülümsedim.
''Hadi geçelim.'' Onat şoför koltuğuna doğru ilerlediğinde ben de direkt yanına doğru oturdum.
Arabanın içi sıcaktı. Mesafe çok kısa olduğundan dolayı klimayı açmasına gerek bile yoktu ama o yine ince düşünceliliğini konuşturmuş ve arabayı biz gelmeden ısıtmıştı.
''Sinem, nasılsın? İyi gördüm seni.'' araba çalıştı ve ilerlemeye başladık.
''İyiyim, sağ ol Onat. Teşekkür edemedim sana da, sen de o kadar sabahladın ettin. Sağ ol, eksik olma.'' Onat'ın bir eli direksiyondayken diğer eli yine adresini yani elimi bulmuştu.
''Ne teşekkürü? Duymamış olayım. Ayrıca bizden çok Sefa yanındaydı. Onun hakkını ödeyemeyiz.'' bakışlarım dikiz aynasından Sinem'i buldu. Onun bakışları ise direkt dışarıya dönmüştü.
''Öyle, evet.'' en kısa sürede aralarında ne geçtiğini ona soracaktım. Yaklaşık beş dakika sonra karargaha gelmiştik. Bugünün yoğun bir gün olacağını hissediyordum. Artık bir şeyler yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyordu. Karargahtan içeri girdiğimizde biz Onatla toplantı odasına, Sinem ise kendi odasına doğru ilerledi.
''Sen içeri geç yavrum. Ben bir albaya görünüp geliyorum.'' yavrun muyum sahiden diye miyavlamama az kalmıştı. İçeri girdiğimde timdekilerle selamlaştım. Herkes yine tam kadro buradaydı. Yiğit de bizimkilerle kaynaşmışa benziyordu. Açıkçası onunla çok sohbet etme imkanım olmamıştı. Ama eminim ki benim için diğerlerinden bir farkı olmayacaktı. Onat içeri girdiğinde hepimiz ayağa kalktık, eliyle oturmamızı işaret ettiğinde ise olduğumuz yere oturduk.
''Acarla ilgili öğrendiğimiz şeyler var. Kod adı Dex. Piyasada bu isimle biliniyor. Bütün illegal işlerde parmağı var. Özellikle kadın ticaretinde adı fazlasıyla geçiyor. Kendisi Türk vatandaşı değil. Ekin'in söylediği gibi Erkin tamamen bir maşa. Yani yılanın başını bulduk arkadaşlar.'' bu bizi rahatlatmalı mıydı? Aksine nedense daha büyük bir belaymış gibi geliyordu.
''Türk vatandaşlığı yoksa ulaşmamız sıkıntı olmayacak mı komutanım? Yani yurt dışı vatandaşını fazlasıyla kolluyor biliyorsunuz?'' Oğuzhan haklıydı. Benim de en başından beri çekincem buydu.
''Elle tutulur bir şey yakalamadan göz altı bizi zora sokar. Gözlemleyeceğiz. Ekin bir şeye hazırlandıklarını söyledi. Bunu bulması için bir hafta süresi var. O süre zarfında bizde Acar'ın izini süreceğiz.'' Onat'ın sözleriyle bakışlarım ona döndü.
''O nasıl olacak komutanım?'' bakışlarını bana döndürmeden kumandanın tuşuna bastı ve projeksiyon açıldı. Ekranda uzun boylu, kalıplı bir adam belirmişti. Adamın gözleri de karaydı. Bakınca bile o karanlık aurasını fark edebiliyordunuz.
''Adamımızın eşgalini biliyoruz. Karşınızda Acar, namı değer Dex.'' yaşı otuz beşlerinde vardı. Açıkçası biraz daha yaşlı birini bekliyordum.
''En başından beri şüphelendiğim bir durum var. Teknolojik bir silah oluşturmaya çalışıyorlar. Belki de oluşturdular. Bunun için sürekli ülkeye giriş çıkış yapıyor. Pasaportu oldukça aktif. Ekinden bir kanıt istedik. Eğer o kanıtı bize getirebilirse, onu yakalayacağımız yeri biliyoruz.''
''Bizden istediğiniz nedir peki komutanım?'' bakışları Aybars'a döndü.
''Bu adamın mal varlığını öğrenmek istiyorum. Yaptığı ticaretler, içinde bulunduğu pislikler. Boris'le özel bir görüşme ayarlayın. Muhtemelen o bize elle tutulur şeyler verecektir.'' Boris, uzun zamandır burada hücredeydi. Onunla tekrardan konuşmanın zamanı gelmişti.
''Emredersiniz komutanım.'' Onat ayaklandı.
''Kim Acarla ilgili ne öğrenebilirse kardır. Boşta durmak yok. Boris'le de yarın görüşeceğiz.'' hepimiz aynı anda ayaklandığımızda Onat kapıdan çıkmıştı bile.
''Onat komutanı duydunuz. Bugün araştırma günü. Kolay gelsin.'' dışarı doğru ilerlediğimizde kafamı sağa döndürmemle Elif'i görmem bir oldu. Evet, gerçekten gelmişti. İçimdeki huzursuzluk günler sonra baş gösterdi. O da beni gördüğünde yanıma doğru ilerledi.
''Merhaba komutanım.'' başımı eğdim.
''Merhaba. Hayırlı olsun.'' yüzümde mimik oynamıyordu. O da aynı şekildeydi.
''Sağ olun.'' Aramızdaki diyalog bu kadardı.
''Kolay gelsin.'' dedikten sonra yanından ilerlemeye başladım. Gerçekten böyle bir şeye gerek var mıydı? Hiçbir hemcinsime karşı düşmanlık besleyemiyordum ama konu Onat olduğunda, içimden dünyanın en kıskanç kadını çıkmıştı. Elimde olmadan Elif'e antipati duymaya başlamıştım. Derin bir nefes aldım. Önyargılı olmayacaktım, sorun yoktu. Onat'a yaklaşmadığı sürece onun için huzursuz olmama gerek yoktu.
Düşünceler içinde odama girdim. Kafamı vermem gereken şu an Acar'dı. Ne kadar çabuk bilgi toplarsak o kadar çabuk yol kat ederdik. Onunla olan bilgilere bilgisayardan açıp erişmek tabi ki imkansızdı. Saru'nun ticaret için kadınları topladığı bilgisi geldiğinde, direkt önümüze bu zamana kadar iletişim kurduğu kadınların bilgileri gelmişti. Dosyayı inceleme fırsatım olmamıştı. Elime alıp sayfaları karıştırdığımda her birinin dünya güzeli kadınlar olduğunu görmek içimi acıtmıştı. Bir kere bu orospu çocuklarının eline düşünce, tehditlerine maruz kaldıkları için kurtulamayacaklarını düşünüyorlardı. Şerefsizler de bu şekilde kızlara istediklerini yaptırıyordu. Sayfaları karıştırırken, kızlardan birinin yaşı dikkatimi çekti. Henüz on yedi yaşındaydı. On sekize girmesine birkaç ay kalmıştı. Fotoğrafına baktığımda gözlerindeki hüznü tanıdım. Çaresizliği hissettim. Bu kız çocuğu, diğer kadınlar neredeydi? Saru sadece birilerine teslim ettiğini, kızların nereye götürüldüğünü bilmediğini söylemişti. En kısa sürede onlara zarar verilmeden kurtarmalıydık. Önümdeki dosyalara o kadar dalmıştım ki kapının çalmasıyla irkilmiştim.
''Gel.'' diye seslendiğimde içeriye Oğuzhan girdi.
''Müsait misiniz komutanım?'' başımı salladım.
''Dinliyorum Oğuzhan.'' elinde bir zarf vardı. Zarfı masanın üzerinde bırakınca, zarfı açmaya başladım.
''Komutanım, Gonca evlendi biliyorsunuz. Ama ben onu bir gelinlikle göremedim. Erkek tarafı bizden habersiz kendi tarafında düğün yapmıştı malum. Aramız düzelince de bizim damat bizim tarafta da düğün yapmak istediğini söyledi. Belki gelmek istersiniz diye size de davetiye vermek istedim. Timdekilere de davetiye verdim. Bu özel günde sizi yanımda görmeyi çok isterim.'' gözleri parlıyordu. Bakışlarım zarfın üzerindeki ''Gonca&Baran'' yazısına gidince yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Düğün bu hafta sonuydu.
''Geleceğiz tabi ki. Senin kız kardeşin bizim kardeşimiz sayılır.'' yüzüne yayılan gülümsemeden mutlu olduğunu anlamamak mümkün değildi.
''Çok mutlu oldum komutanım. Onat komutanım yerinde yoktu, ona veremedim. Ama siz ona iletirsiniz diye düşünüyorum.'' tek kaşımı kaldırarak ona baktığımda yanlış bir şey söylemiş gibi ağzına fermuar çekti.
''Kolay gelsin ve emredersiniz komutanım.'' arkasını dönüp çıktığında yüzümdeki gülümsemeyle başımı salladım. Aramızdaki şeyden tam anlamıyla bahsetmesek de tabi ki herkes farkındaydı. Onat neredeydi acaba? Bakışlarım saate kaydığında mesai saatinin bitmeye yakın olduğunu görmüştüm. Telefonu alıp Sinem'i aradım. Bir süre çaldı ve açtı. Evet, telefonu geç açma gibi sinir zıplatan bir huyu vardı.
''Efendim.'' bu huyunu bilsem de endişelenmiştim. Sesini duyunca derin bir nefes aldım.
''Bu telefonu neden her seferinde bu kadar geç açıyorsun? Telaşlandım bir şey oldu diye.'' arkadan gelen sesle bilgisayardan bir şeylerle uğraştığını anladım.
''İşim vardı canım. Endişelenecek bir şey yok.'' odanın camından dışarı bakarken Onat'ın karargahın otoparkından çıktığını görmüştüm.
''Ben çıkacağım az sonra. Beraber geçelim mi eve?'' onu artık tek başına bir yere göndermek istemiyordum. Onat karargaha girdi.
''Aşkım, benim işler birikti. Biraz mesaiye kalmam gerekiyor. Çıkarken sana haber veririm, gelirsin olur mu?'' kapı çaldı ve saniyeler sonra açıldı. Bakışlarım kapıya kaydığında Onat içeri girdi.
''Tamam canım. Haber verirsin.'' Sinem de tamam dedikten sonra telefonu kapattık ve vücudumu sanki saatler önce görmemişim gibi özlediğim sevgilime çevirdim.
''Hoş geldin.'' adımları bana yaklaştıkça, kalbim göğsümü daha hızlı tekmelemeye başladı. Uzun zaman sonra ilk defa baş başa kalıyorduk.
''Hoş buldum güzelim. Nasılsın?'' elleri direkt yüzümü buldu. Yanaklarımı okşamaya başladı. Elleri ne zaman orda olsa, bir kedi misali mayışıyordum.
''İyiyim. Seni özledim.'' bakışlarımız birbirindeydi. Bana sanki dünyanın en kıymetli insanıymışım gibi bakıyordu. Ne zaman bana baksa, böyle hissediyordum. Parmağı yanağımı okşadı.
'' Ben de seni çok özledim. '' elini yüzümden tutup elimi tuttu.
''Sana bir sürprizim var.'' kaşlarım hayretle havalandı.
''Ne sürprizi?'' beni kapıya doğru ilerletirken birden zaten eve gideceğim ve eşyalarımı almam gerektiği aklıma geldi.
''Bir saniye. Eşyalarımı alayım, bekle.'' elimi bıraktı ve eşyalarımı topladım. Beni izliyordu. Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum.
''Hazırım, çıkalım.'' başını salladığında, elimi ona uzatacaktım ki karargahta olduğumuzu hatırladım. Burada sadece bu odanın içinde istediğimiz gibi davranabilirdik. Odadan çıktığımızda ilerlemeye başladı.
''Nereye gidiyoruz canım?'' hemen yanımdaydı. Bakışlarını bana çevirdiğinde yüzündeki gülümseme içimi sıcacık etti.
''Otoparka.'' kaşlarım çatıldı ve adımlarım durdu.
''Onat, ne oluyor?'' bakışları arkamıza kaydı, sonra elime uzandı.
''Beklemezsen ne olduğunu öğrenemezsin sevgilim.'' beni çekiştirmeye başladığında ona ayak uydurdum. Sanırım hediye Onat'ın arabasında olmalıydı. İçeri doğru ilerlediğimizde otopark çok büyük olmadığı için çoğu araba her gün gördüğümüz arabalardı. İlerlerken Onat'ın arabasının yanından geçtiğimizi fark ettim.
''Onat arabayı geçtik.'' arkasına bakmadan ilerlemeye devam etti. Kaşlarım iyice çatıldı. Neler oluyordu? Birden durduğunda, ona çarpmamak için ben de durdum. Bakışlarım onu buldu.
''Seninle ilk görevde karşılaştığımızda bana motor kullanmayı çok sevdiğinden, bunun bir tutkun olduğundan bahsetmiştin. Hatta o dönem bir motorun bile vardı.'' bir dakika. Şu an aklımdan geçen şeyi yapmış olamazdı değil mi?
''Ama Sinemden öğrendiğim kadarıyla kazadan sonra motorunu satmışsın.'' evet, bunların hepsi doğruydu. Hatta işe ilk başladığımda ilk maaşımla bir motor almıştım. Birkaç kere kaza riski de atlatmıştım ama büyük şeyler değildi. Ama bu kaza sonrasında Sinem'in ısrarları sonucunda motoru satıp bir süreliğine bu defteri kapatmıştım.
''Ben senin tutkun olan, ilgin olan bir şeyle ilgilenmen gerektiğini düşündüm. Ve sana bir motor aldım.'' gözlerim büyürken, önümden çekilmesiyle motoru görmem bir oldu. Hassiktir. Koca bir hassiktirdi. Önümde Yamaha'nın R1M motoru duruyordu. Motora doğru ilerlediğimde dokunma ihtiyacı hissettim. Ne kadar özlediğimi şimdi daha iyi anlıyordum.
''Onat, sen şaka yapıyorsun?'' bakışlarım ona döndüğünde omzunu silkti. Kollarını önünde bağlamış, yüzündeki gülümsemeyle beni izliyordu. Motorun yanından ilerleyip ona kocaman sarıldım.
''Çok teşekkür ederim ama bu kadar büyük bir hediyeye gerek yoktu.'' sarılmama aynı şekilde karşılık verdi. Yine her zamanki gibi boynuma bir öpücük kondurdu. Kendini geri çekti ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Bunu yapmayı çok seviyordu. O böyle yapınca kendimi onun yanında küçücük hissediyordum.
''Sen her şeyin en iyisini hak ediyorsun güzelim benim. Kaza, hastane vs. böyle olaylar hevesini kırmış olabilir ama sana kim olduğunu hatırlatma vakti geldi diye düşündüm.'' yüzüme kocaman bir sırıtış yayıldı. Yine, her zamanki gibi yanımda olduğunu bana iliklerime kadar hissettiriyordu. Bu sefer kafasını ellerimin arasına alıp onu kendine çeken ben oldum. Dudağına kısa ama bir o kadar da etkili bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde hala çok yakındık.
''Varlığını, seni, sana ait her şeyi çok seviyorum. İyi ki varsın sevgilim.''
''Varlığına, sana, sana ait her şeye bin şükür.'' dedikten sonra beni kendine çekip dudağıma bir öpücük kondurdu. Geri çekilmezsem ikimizin de birbirine olan özleminden dolayı, olayın farklı boyuta taşınacağının farkındaydım. Kendimi geri çektim. Yüzüme muzur olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirdim.
''Arka koltuk prensesi olmaya hazır mısın?'' kahkaha attı. Cebinden anahtarı çıkarttı ve avcumun içine bıraktı.
''Senin arka koltuk prensesin olmaya her zaman hazır ve nazırım üsteğmenim.'' yüzümdeki gülümseme büyüdü ve anahtarla motoru çalıştırdım. Bu motor, piyasanın en iyi motorlarından birisiydi.
Bindiğim zaman o da arkama bindi. İkimize birer kaskta almıştı. Kasklarımızı taktık. Gaza bastım ve ilerlemeye başladık. Bu hissi özlemiştim. Çok özlemiştim. Kendimi bana oldum olası özgür hissettiriyordu. Otoparktan çıktığımızda, eve motorla beş dakikada gideceğimizi bildiğim için biraz yolu uzatmak ve gezmek istedim. Hızımı arttırdığımda Onat'ın arkamda bana hiç müdahale etmediğini görmek bile beni mutlu ediyordu. Boş yolda yaklaşık 10-15 dakika dolaştıktan sonra sonunda evin önüne gelmiştik. Motordan inip kaskımı çıkardığımda, Onat'ın çoktan kaskını çıkarmış bana bakıyor olduğunu gördüm.
''Çok özlemişim. Çok güzeldi!'' elimi tuttu ve dış kapıya doğru ilerlemeye başladık.
''Çok sevindim bu kadar mutlu olmana.'' nasıl mutlu olmayabilirdim ki? Beni düşünüp böyle bir şey yapması bile benim için çok kıymetliydi.
''Teşekkür ederim tekrardan.'' asansöre bindik. İkimiz de elimizde kasklarla oldukça güzel görünüyorduk. Bu anı fotoğraflamak istedim.
''Poz ver.'' dediğimde telefonumu çıkarttım ve aynada ikimizi çektim. Bu adam gün geçtikçe çok daha mı yakışıklı oluyordu? Yoksa benim ona olan arzum her geçen dün daha mı artıyordu? Bence ikinci seçenekti. Bakışlarım telefonda ikimizin fotoğrafındayken, boynumda bir öpücük hissettim.
''Çok güzelsin.'' asansörün sesiyle geldiğimi anlamıştım. İneceğimi görünce Onat'ın kaşları çatıldı.
''Ne zamandır görüşmüyoruz. Seni özledim, gelsen ya yanıma.'' ben de onu özlemiştim ama Sinem'e yemek hazırlamam gerekiyordu. Ve iş çıkışı onu alacaktım.
''Yemek hazırlamam gerekiyor. Sinem'in işi bitince onu almaya gideceğim hem. Gece uğrarım yanına.'' yüz ifadesinden, söylediklerimden pek memnun olmadığı belli oluyordu.
''Tamam o zaman. Dikkat et, gece bekliyorum.'' başımı usulca salladığımda asansörden çıktım. Tam kapı kapanacakken ona öpücük attım ve verdiği tepkiyi göremeden asansör kapandı. Yüzümde gülümsemeyle eve girdim.
Sinem'in en sevdiği yemeklerden birini yapacaktım. Onunla artık vakit geçirmeye daha çok özen göstermek istiyordum. Vicdanım bir yerlerde baş gösteriyor ve onu aksattığımı bana söyleyip duruyordu. Hemen bir duşa girdikten sonra hızlıca mutfağa girdim. Arkada çalan şarkı eşliğinde yemeği hazırlamış ve hatta mutfağı da toplamıştım. Zaman çok çabuk geçmişti. Telefonuma düşen bir mesajla Sinem on dakika içinde çıkacağını söylemişti. Zamanlama mükemmeldi. Hızlıca üstümü giyinip yemeklerin altını kısıp evden çıktım.
Evin önünde apartman sakinleri için ayrılan alanda motoru görmek yüzümde gülümseme oluşmasına sebep oldu. Kilidini açtıktan sonra binip gaza bastım. Araba sahibi olabilecek durumumda vardı ama motor her zaman bana daha çok cazip gelmişti. Daha tehlikeliydi. Ama daha özgür hissettiriyordu. O havayı her soluğumda yaşadığımı iliklerime kadar hissediyordum. Yaklaşık beş dakika içinde karargahın önünde durdum. Sinem telefonuyla ilgileniyordu. Motora ara gaz verdim ve bakışlarını kaldırdı. Muhtemelen kasktan dolayı kim olduğumu anlamamıştı. Tam kaskı çıkaracağım sırada arkadan bir askerin yaklaştığını gördüm. Beni bir tehlike olarak algılamıştı. Kaskı çıkardığımda saçlarım salındı, Sinem'in gözleri büyüdü. Bakışlarım askere kaydığında bir sorun olmadığını belli edercesine başımı salladım. O da bana karşılık vererek kulübesine geri döndü.
''Sen şaka yapıyorsun?!'' motoru inceliyordu. Bakışları gözlerimi buldu. Yüzümde yarım bir gülümsemeyle onu izliyordum.
''Bunu ne zaman aldın?'' bir diğer kaskı ona uzattım.
''Onat'ın hediyesi.'' Dondu. Evet, error verdi.
''Ciddi misin?'' başımı evet dercesine salladım. Arkama oturdu.
''Bu çocuk en sevdiğim eniştem olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.'' kaskı taktı.
''Kaç tane enişten var ki sanki?'' ben de kaskı taktığımda arkadan boğuk gelen sesiyle ''O da doğru.'' dediğini anlamıştım. Gaza bastım ve ilerlemeye başladık.
Eve geldiğimizde yemeklerimizi yedik ve televizyon başına geçtik. İkimizin ortak takip ettiği bir televizyon dizisi vardı. Yaklaşık iki saattir onun yeni bölümünü izliyorduk. Bakışlarım Sinem'e kaydığında uyukladığını gördüm. Yanına doğru ilerlediğimde usulca omzuna dokundum. Dokunmamla yerinden sıçradı.
''Çiçeğim, odana geç hadi.'' gözleri önce boş baktı. Sonra nerede olduğunu idrak edince başını usulca sallayıp odasına doğru ilerlemeye başladı. O odaya girdikten sonra annesinden gizli dışarı çıkan kız çocukları gibi parmak uçlarımda yürüyüp, dış kapıyı açtım. Sinem'in uykusu ağırdı. Muhtemelen sabaha kadar uyanmazdı ama yine de sessiz olarak dış kapıyı örttüm. Şimdi sevdiceğime kavuşma vaktiydi. Günlerdir ayrı kalmıştık ve onu çok fazla özlemiştim.
Asansöre binmeden bir katı merdivenlerden çıktım ve kapıyı çaldım. Bir süre açmayınca uyuduğunu düşünmeye başladım. Benim geleceğim unutmuş olamazdı dimi? Tam hayallerim suya düşecekken kapı açıldı. Ama nasıl açıldı. Belinde bir bel havlusu, saçından akan saç damlalarıyla biscolata erkeklerini ona katlayacak bir fizikle Onat bana bakıyordu.
''Hoş geldin güzelim. Geçsene.'' bu manzara karşısında aklım tutulmuştu ama ona belli etmemek adına ilerledim.
''Ben altıma bir şey giyip geliyorum. Sen geç içeri.'' ona bakmadan içeri doğru ilerledim. Bakarsam, çıkarmasına müsaade etmemekten korktum. İçeri geçtiğimde neden böyle hissettiğimi anlayamıyordum. Onu hep beğeniyordum, onu hep arzuluyordum. Ama aramızda geçen birliktelikten sonra bu duygularım iki katına çıkmıştı. Kendimi dizginleyemiyordum.
''Kahve içer misin bebeğim?'' sesiyle bakışlarımı kapıya çevirdim.
''Zahmet etme.'' başını yana eğdi ve gülümsedi.
''Ne zahmeti. Geliyorum bekle beni.'' normalde kahve sevmezdim ama o içine farklı bir şeyler koyuyor ve benim için daha içilebilir bir hale geliyordu. Bakışlarımı odada gezdirirken dakikalar sonra içeri girmişti. Fincanı bana uzattı.
''Al bakalım.'' fincanı alırken ellerimiz temas etti. Elektrik çarpmış gibi irkildim. O da bunu hissetti ve bakışlarımız buluştu.
''Teşekkür ederim.'' başını usulca salladı ve hemen yanıma oturdu.
''Sinem iyi değil mi?'' onun bu ilgisi alakası, düşünceli ve yakışıklı olması. Yani Allah'ım kısaca her hali beni bertaraf ediyordu.
''Evet, iyi şu an.'' elini hemen arkamda koltuğun sırtına yasladı. Ben de geri yaslandım.
''Oğuzhan bizi kız kardeşinin düğününe davet ediyor.'' bakışlarının beni bulduğunu hissedince, ben de ona baktım.
''Evet, odamda bir davetiye vardı. Sanırım onun kız kardeşi oluyor. Ne zamanmış düğün.''
''İki gün sonra.'' kahvemden bir yudum aldım. O da benimle aynı zamanda kahvesinden bir yudum aldı.
''Gidelim.'' başımı salladım.
''Hepsiyle sanki uzun zamandır tanışıyormuşum gibi hissediyorum. Sana da böyle oluyor mu?'' fincanı bir dikişte bitirip, önümüzdeki sehpanın üstüne koydu.
''Askerlerimle çok bağ kurmayı seven biri değilim. Ama bu onların iyi insanlar olduğu gerçeğini tabi ki değiştirmiyor.'' kaşlarımı kaldırarak ona baktım.
''Ben sizin neyinizdim acaba yüzbaşım?'' beni çekerek göğsüne yatırdı.
''Seni ilk gördüğüm andan beri benim için sıradan biri olmayacağını biliyordum Birce.'' yüzümde bir gülümseme oluştu. Üstü çıplaktı. Elimi kaslarında gezdirmeye başladım. Her seferinde bu kadar düzgün bir vücuda sahip olmasına hayret etmeden duramıyordum.
''O ellerin biraz daha orada gezinirse işler çıkmaza girebilir.'' bana meydan okuması hoşuma gitti. Bu sefer tırnağımı sürterek kaslarını keşfetmeye başladım. Her şey saniyeler içinde oldu. Elimi tuttu ve vücudumu kendi vücudunun altına aldı.
''Bu her şeye çıkmaza girsin demek mi?'' ellerimi inatla vücudunda gezdirmemden bahsediyordu. Ona, onu ne kadar istediğimi belli eder şekilde gülümsedim.
''Seninle girdiğim yolun sonunun ne olduğunu düşünmeyeli çok oluyor, demek yüzbaşı.'' gözlerindeki ateşi gördüm. Dudaklarıma yöneldi. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Onu özlemiştim, onu tekrardan en derinlerimde hissetmek istiyordum. Ondan önce davranıp dudaklarını öpmeye başladım. Birden kalçalarımı avuçlayınca iniltime engel olamadım. Bu onun çok hoşuna gitmiş olacak ki tekrardan sıktı. Bana böyle anlarda bu şekilde davranması çok hoşuma gidiyordu.
''O geceden beri kafamın içinde, kaç pozisyonda seninle birlikte olduk biliyor musun Birce?'' Allah kahretsin, konuşması işleri kolaylaştırmıyordu. Aksine daha çok onu arzulamama, daha çok hoşuma gitmesine sebep oluyordu.
''O pozisyonların hepsini denemek istiyorum.'' bakışlarımız tekrardan birbirini buldu. İnledi ve beni öpmeye devam etti. Dillerimiz, dudaklarımız birbirini hoyratça öpüyor, emiyordu.
Güm güm, bir ses geldi. O an, anın etkisiyle kalbimin sesi kulaklarımda atıyor sandım. Onat kendini geri çekip bakışlarını kapıya çevirince bir şey olduğunu anladım. Ses bir daha geldiğinde ise kapının çaldığını idrak etmiştim.
''Bu saatte kim bu?'' Onat, üstümden kalktı ve bu anı bölen kişiye içimden küfürler yağdırmak istedim. Kapıyı açtığında Sinem'in telaşlı sesini duydum.
''Onat, çok özür dilerim. Bu saatte rahatsız ediyorum ama Birce evde yok. Arıyorum ulaşamıyorum.''
Ellerimle yüzümü kapattım. Canım arkadaşım, bütün gecemi mahvetmişti.
Bölümle ilgili düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.🫧
Instagram/Twıtter/Tıktok:monsoleil777
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.67k Okunma |
3.75k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |