29. Bölüm

BÖLÜM YİRMİ SEKİZ

monsoleil016
monsoleil016

Merhaba! 1 hafta sonra yine beraberiz. Gün geçtikçe büyüyoruz. Hepinize çok teşekkür ederim.🤍 Yorumlarınız ve oylarınız benim için çok kıymetli.

İyi okumalar🤍

Instagram/Twıtter/Tıktok:monsoleil777

Endişe bir çığ gibi büyüyen, yayıldığı zaman etrafı toz duman eden bir duyguydu. Sude'nin çığlığıyla Onat olduğu yerden o kadar hızlı kalkmıştı ki, peşinden sandalyesi devrilmişti. Hepimiz koşarak kapının oraya geldiğimizde, kapının hemen önünde yüzü gözü dağılmış bir Ekin görmeyi kesinlikle beklemiyorduk. Onat direkt Sude'yi kapının kenarından çekti.

''Teyze, içeri geçin.'' Ekin zor nefes alıyordu. Oya ona doğru eğilip saçını yüzünden çekince, yüzünün neredeyse tanınmayacak halde olduğunu fark ettim.

''Onat, yavrum ne oluyor?'' herkes endişelenmişti.

''Teyze, Sude'yi alıp içeri geçin.'' Onat o kadar sert bir sesle söylemişti ki Meral Teyze bir şey daha söyleyemeden Sude'yle beraber odaya doğru ilerledi.

''Vücudu çok fazla darbe almış. Bilinci yerinde değil. Onat, hastaneye götürmemiz lazım. Kafa travması geçiriyor olabilir.'' Onat hızlıca başını salladı. Onu burada görmek hiçbirimizin beklediği bir şey olmadığı için şok etkisindeydik. Onat yavaş bir şekilde Ekin'i kucağına aldığında, ben de hemen portmantodan montumu almıştım.

''Sen evde kal Oya. Şimdi timdekilerden birini yollayacağım eve. Kapıyı bizimkilerden başka biri gelirse açma.'' Oya başını salladığında Onat'la evden çıkmıştık.

''Güzelim, Yiğit'i arasana. Buraya gelsinler. Evin etrafına bir ekip yollasınlar.'' başımı usulca salladığımda ne söylemem, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Hızlı bir şekilde Yiğit'i aradığımda hemen geleceğini söylemişti. Ekin'i arka koltuğa dikkatle yatırdıktan sonra Onat hemen şoför koltuğuna geçti.

''Onat, neler oluyor? Bu ne demek?'' derin bir nefes aldı.

''Bilmiyorum yavrum. Bilmiyorum. Ev adresinin ifşa olması şaşıracağımız bir şey değil. Ama Ekin'i bu hale getirip kapıya bırakan kişi bize gözdağı vermeye çalışıyor.'' ikimiz de hastaneye varana kadar konuşmamıştık. Hastanenin önüne geldiğimizde Onat tekrardan Ekin'i kucağına aldı ve içeriye girdik. Bizi gören hemşireler direkt Ekin'i müşahede odasına almışlardı bile.

''Neden başa dönüyormuşuz gibi hissediyorum Onat?'' bakışları bir şahin gibi beni buldu.

''Bu oyunu en kısa sürede bitireceğim Birce. Sürecin bu kadar yavaş ilerlemesinin en büyük sebebi kazının hala devam etmesi. Gerekirse kazı son bulacak. Bugün albayla konuşacağım.''

Bir de bu kazı meselesi vardı. Uzun zamandır olayın kazıyla bir alakası olmadığının farkındaydık ama albay bu konuda diretiyordu. Doktor içeriden çıktığında ikimizde ayaklandık. Vücudumdaki ezikler, git gide canımı daha çok yakar bir hale gelmişti. Ama şu an bunu düşünebilecek durumda değildim.

''Merhaba. Hasta şiddete maruz kalmış. Vücudunda oldukça fazla ezik var. Sol kolunda ise kırık mevcut. Bununla ilgili polise ihbar da bulunacağız şimdi. Siz hastanın neyi oluyordunuz?'' Onat doktora askeri kimliğini gösterdi.

''Hasta bizimle gelecek doktor bey. Hayati tehlike içeren bir durumu mevcut mu?'' doktor, Onat'ın kimliğine baktıktan sonra bakışları tekrardan Onat'a döndü.

''Hayır ama bir gece müşahede altında kalması iyi olur. Şu an uyuyor, birkaç saate uyanır. Geçmiş olsun.'' dedikten sonra yanımızdan ayrıldı.

''Çocuklardan birini buraya çağıracağım. Karargaha geçip, albaya acil bir toplantı talep edeceğim.'' Onat hızlı bir şekilde birilerini aradığında yaklaşık on beş dakika sonra askerler buradaydı.

''Kimseyi içeri almıyorsunuz. İçeri hemşire girerse onunla beraber giriyorsunuz. İtiraz ederlerse durumun ciddiyetinden bahsedin.''

''Emredersiniz komutanım.'' dedi karargahta sürekli gördüğüm Ali teğmen.

''Hadi gidelim yavrum.'' hastaneden çıkıp arabaya bindiğimizde Onat Meral teyzeyle konuşmuştu. Telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes aldı.

''Onlar da korktular.'' bakışları saniyelik bana döndü. Sonra tekrardan yola baktı.

''Buraya gelmelerini istemememin en büyük sebeplerinden biri buydu. Biz daha olayları açığa çıkartamamışken, onların kendini olayların ortasında bulmasını istemiyordum. Teyzem ben gelmezsem, sen Birce'yi getir dediği için kabul ettim. Seni emrivaki bir şekilde Ankara'ya götüremezdim.'' bakışlarım şaşkınlıkla ona döndü.

''Teyzen hususi buraya benimle tanışmak için mi geldi?'' yüzünde yarım bir gülümseme belirdi.

''Benim kalbimi çalan meleği merak etmiş.'' gözlerimi devirip omzuna bir tokat indirdim.

''Dalga geçme Onat. Cidden benim için mi geldiler?'' dizimin üstünde duran elimi, elinin içine aldı ve öptü.

''Evet.'' içim o kadar heyecanla dolmuştu ki ne söyleyeceğimi bilemez halde Onat'a baktım. Yüzümdeki gülümsemeyi görebiliyordu.

''Neden bilmiyorum ama bu beni çok mutlu etti.'' onun da bakışları saniyelik beni bulduğunda gözlerinin parladığına şahit oldum.

''Sen böyle dünyanın en mutlu kadınıymış gibi gül diye canımı veririm biliyorsun değil mi?'' kaşlarım çatıldı.

''O ne demek can vermek falan. Saçmalama.'' ama söylediği şey içimde bir şeylerin yine ona doğru çekilmesine sebep olmuştu.

''Seni çok seviyorum.'' bunu söylemesine henüz alışamamıştım. Hele birden söyleyince, daha da dumura uğruyordum.

''Ben de seni çok seviyorum.'' karargaha varana kadar ikimizden de ses soluk çıkmamıştı. Sadece arabadan inerken anlık acıyla inleyince Onat eve dönmem ve dinlenmem konusunda ısrar etmişti. Tabi ki onu dinlemedim. Şu an Onat hariç bütün tim toplantı odasındaydık. Onat ve albayı bekliyorduk.

''Bir yanım o kansızla aynı kanı taşıdığı için ne kadar ona kızgın olsa da diğer bir yanım sürekli bir şeylere mecbur bırakıldığı ve bu hale geldiği için ona üzülüyor.'' Selin'in sözleriyle hepimizin bakışları ona döndü.

''Kimse ne olursa olsun şiddet görmeyi hak etmez. Kadını ne hale getirmişler.'' bunu söylerken Ekin'in yüzü gözümün önüne gelince midemin kasılmasına engel olamadım.

''Sizce bunu yapan kim komutanım? Yani hangi kitapta hangi savaşta kadına el kaldırmak mubahtır?'' Oğuzhan haklıydı.

''Bu itler oyunu kuralına göre oynuyor mu ki Ogi? Baksana, güçleri anca savunmasız bir kadına yetiyor.'' Alperen söylediklerinden sonra derin bir nefes aldı. Hepimiz derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştik. Dünya bazen bu kadar kötü bir yer olmasa ne olurdu? Yaklaşık birkaç dakika sonra içeriye Onat ve albay girdiğinde hepimiz ayaklandık. Albayın el hareketiyle kalktığımız yere geri oturduk.

''Kazıyı durduruyoruz.'' albayın cümlesiyle bakışlarım Onat'a döndü. Demek ki ikna etmişti.

''Neden komutanım?'' Aybars'ın sorusuyla albayın bakışları onu buldu.

''Olayın kazıda çıkan herhangi bir şeyle alakası olmadığına artık eminim. Tereddütlerim vardı ama bugün yaşanan olayla emin oldum.'' Onat'a baktığımda bakışlarındaki karartıyı fark etmemek imkansızdı. Üstünde üniforma varken bambaşka biri oluyordu. Bakışlarımı hissetmiş gibi bana döndüğünde yüzünde bir gülümseme belirmedi ama o gülümsemeyi bana gözleriyle bahşetti.

''Bugünden itibaren Ekin bizimle.'' bunu bekliyordum. Evet, bunu tahmin ediyordum. İçime yerleşen huzursuzluğu görmezden gelip albaya bakmaya devam ettim.

''Muhtemelen bize bilgi sızdırıldığı öğrenildi. O yüzden bu halde. Her ne kadar Erkin'in kardeşi olsa da sivil, özellikle kadın birini böyle yüzüstü bırakamayız. '' haklıydı. Her ne kadar Ekin'den zerre haz etmesem de onu istememek benim vicdanıma en çokta meslek etiğime tersti.

''Nerede konaklayacak albayım?'' aklımdaki soru Şimal'den geldi.

''Onu içimize alamayız. Her ne kadar çaresiz bir kadın olsa da ona tam anlamıyla güvenmiyorum.'' Onat haklıydı.

''Şimdilik onu güvenli evlerden birine yerleştirelim. Gerisine bakacağız. Onu bu hale getirenin kim olduğunu öğrenelim. Bilgi alması gerektiğini söylemiştim, onun sonucunda mı bu hale geldi. Bunu bir öğrenelim.'' albay haklıydı. En başta onu bu hale getiren kişiyi öğrenmemiz gerekiyordu.

''Ali teğmen mesaj attı albayım. Ekin uyanmış.'' albay usulca başını salladı.

''Tamam. Onat, Birce ve Aybars. Siz gidin bir konuşun. Diğerleri siz de kazı ekibinin yanına geçin, kazının durdurulacağından haberleri var. Orada güvenliği sağlayın.'' Hep bir ağızdan ''Emredersiniz.'' dedikten sonra odadan çıkmıştık. Hızlı bir şekilde arabaya bindiğimizde Onat ve Aybars ön koltukta, ben ise arkadaydım.

''Acar'ın işi olduğunu biliyoruz.'' evet, bu bir seçenekti. Ama beynimin bir tarafı ya Erkin psikopatı Ekin'in bizim için konuştuğunu öğrendiyse ve ona bu eziyeti uyguladıysa diye düşünmeden edemiyordu.

''Ben emin değilim komutanım.'' Onat'ın bakışları dikiz aynasından benimle buluştu.

''Sen ne düşünüyorsun peki?'' omzumu silktim.

''Ya Erkin onu bu hale getirdiyse? Sonuçta manyak herifin ne yapacağı belli olmuyor.''

''Gidip öğreneceğiz.'' hastaneye gelene kadar hiçbirimiz konuşmamıştık. Gidişat bir yandan canımı sıkıyordu ama sürekli kendime böyle olmasının doğru olduğunu hatırlatıp duruyordum. Hep beraber içeri girdiğimizde üstümüzdeki üniformalarda dolayı dikkat çekmeme ihtimalimiz yoktu. Direkt hastaların gözü bize dönmüştü. Tabi bir de bazı hemşirelerin iştahla Onat ve Aybars'a baktığının gayet farkındaydım. Bu durum sinir bozucuydu. Ekin'in yattığı odanın önüne gelince Onat yavaşça kapıyı tıklattı. Saniyeler sonra içerideydik. Ekin'i orada çaresiz, tek başına bu halde yatarken görmek beni üzmüştü. Her ne olursa olsun o bir kadındı ve onu bu halde görmek vicdanımı derinden sızlatıyordu.

''Müsait misin?'' Onat'ın sözleriyle usulca başını salladığında gözleri dolu doluydu. Onu ilk defa bu kadar savunmasız görüyordum. Hepimiz refakatçi koltuklarına sırayla dizildik.

''Geçmiş olsun. Nasılsın?'' sorumla beraber bakışları bana döndü. İlk defa bu bakışlarda düşmanca bir ifade yoktu. Ekin, belki de ilk defa bütün çıplaklığıyla şu an karşımızdaydı.

''Bu halde nasıl olunursa, öyleyim.'' cümleleri bir ok olup içime saplandı.

''Konuşabilecek durumda mısın?'' Onat'ın sorusuyla bu sefer yorgun bakışları Onat'ı buldu. Başını salladı.

''Böyle bir şey yaşadığın için çok üzgünüz. Sana bunu kim yaptı?'' gözleri doldu. Hatta gözünden bir damla yaş aktı.

''Erkin.'' o sırada Onat'la bakışlarımız birbirini buldu. Bunun böyle olduğunu tahmin etmiştim. Acar'ın kendisine aşık olduğunu söylemişti. Ona aşık bir adam, ona bu kadar eziyet edemezdi.

''Neden? Öğrendi mi?'' başını aşağı yukarı salladı.

''Acarla telefonda konuşurken onları dinledim. Beni yakaladı. Neden onları dinlediğimi sorunca, ona artık teslim olması gerektiğini söylediğimde delirdi.'' hıçkırdı. Aybars kalkıp hemen yanındaki sürahiden su doldurup ona uzattı. Elleri titreyerek Aybars'ın uzattığı bardağı tuttu.

''Teşekkür ederim.'' suyu içene kadar onu bekledik. Derin bir nefes aldı ve tekrar konuşmaya başladı.

''Neden sürekli teslim olması gerektiğini ona söylediğimi sorduğunda, bunun doğru olan olduğunu söyledim. Neyse üstünde durmadı. Çünkü bu ona yeni söylediğim bir şey değildi. Ondan önceki gece kilitli kasasını açıp içinden bir şeyler aldım. Fotoğraflarını çektim ve geri bıraktım. Tabi ki kasayı açtığımı anladı. Ondan sonra ise puzzle parçalarını birleştirdi ve şu an bu haldeyim.''

''İnkar etmedin mi?'' Onat'ın sorusuyla yüzüne histerik bir gülümseme yerleştirdi.

''Sence inkar etmemiş olabilir miyim yüzbaşı? Bana bir hafta öncenin yani senin yanına geldiğim geceni kamera kaydını açtı gösterdi. Geceleri sizinle buluştuğumu ima etti. Ki haksız sayılmaz. Onun zaten takıntılı biri olduğunu biliyorsunuz. Uzun zamandır da şüpheleniyordu ve kanıt biriktirdi. Sonuç ortada.'' odadaki herkes derin bir nefes aldı.

''Peki bunu Acar'a söyledi mi?'' bu en merak ettiğim noktaydı. Başını usulca iki yana salladı.

''Acar'a söylese, Acar beni yanına alırdı. Sizin yanınıza gelmeme müsaade etmezdi.'' bunu ben de tahmin ediyordum.

''Peki öğrendiğinde bu Erkin için sıkıntı olmayacak mı?'' Aybars'ın sorusuyla bakışları ona döndü. Güneş Aybars'ın kızıl saçlarına vuruyordu.

''Olacak. Ama şu an bunları önemseyebilecek bir evrede değil. Hastalığının artış gösterdiği bir dönemde. İlaçlarını kullanmıyor. Şimdi bir de tek ailesinin yani benim ona ihanet ettiğimi düşünüyor. Durdurulamaz hale gelecek.'' Durdurulamayacağı bir durum yoktu. İstesek onu durdurmak bizim için zor bir şey değildi. Ama bazı kurallar vardı, bu kurallar bazen insanın canını sıkıyordu.

''Sana daha öncesinde de böyle şiddet uygulamış mıydı?'' bakışları saniyelik beni bulduktan sonra, odanın zeminin incelemeye başladı.

''Bu kadar hayır.'' demek ki bu şiddet olayının öncesi de vardı.

''Seni kapıma bırakan o muydu?'' Onat'ın sorusuyla zemindeki bakışlarını Onat'ın gözlerine dikti ve kanımın fokurdamasına sebep olacak o cümleyi kurdu.

''Kapına ben geldim.'' hepimiz kalakalmıştık. İçimdeki alevin git gide boğazıma sarıldığını hissettim. O alev bütün vücudumu yaktı.

''O halde nasıl gelebildin?'' bakışlarım Aybars'a saplandı. Ona nasıl baktıysam, benden bakışlarını kaçırdı.

''Beni evin dışına attı. Şansıma yürümeye başladığımda, birkaç dakika sonra yanımdan bir taksi geçti. Adam halime o kadar acıdı ki, beni Onat'ın evinin oraya bıraktı.'' peki neden Onat'ın eviydi? Kendimi tutamadım. Ona acıyan tarafım ağır bassa da davranışları diğer tarafımı tetikliyordu.

''Onat'ın evine gelene kadar hastaneye gelseydin? Ayrıca evi nereden biliyorsun?'' bakışları beni bulduğunda sabrımın son demlerinde olduğumu hissediyordum.

''Birinin bu haldeyken yanımda olmasını istedim.'' evet, bu sabrımı taşıran son damla olmuştu. Ayağa kalktığımda kimseye bakmadan kapıya yöneldim.

''Ben dışarıdayım. İşiniz bitince gelirsiniz.'' kapıyı o kadar hızlı çarptım ki, etrafta olan birkaç kişinin bakışları bana dönmüştü. Hızlıca aşağıya doğru ilerlediğimde temiz havaya ihtiyacım olduğunun farkındaydım. Bir yanım Onat'ın deli gibi peşimden gelmesini isterken, diğer yanım bunun doğru olmadığını biliyordu. En azından Ekin'den olayları tamamen öğrenene kadar buraya gelmesi doğru olmazdı.

İlk bulduğum banka oturdum. Bu içimdeki şey neydi tam olarak? Bu duyguyu kıskançlık diyecek kadar hafife almak istemiyordum. Bunu bu kadar basite indirgemek istemiyordum. Kendimi Ekin'in yerine koyduğumda, zor bir durumda olduğunu kabul ediyordum. Ama Onat'ın hayatında ben varken, inadına ona yakın olmaya çalışması bütün empati yeteneğimi sikip atıyordu. Derin bir nefes aldım, bunu aşabilirdim. En azından bu görev bitene kadar Ekin'i görmezden gelebilirdim. Birinin yanıma oturduğunu hissedince, bakışlarım sağıma döndü. Kaşlarım çatıldı. Bu adam da kimdi? Kendi sigarasını ateşe verdikten sonra bana da bir dal uzattı.

''Ülkemin askerinin, burada bu kadar üzgün bir şekilde oturması beni üzdü. Bir dal sigara alır mısınız komutanım?'' kaşlarım çatıldı. Adamın yemyeşil gözleri vardı. Onu tanımıyordum ama bakışlarında beni rahatsız eden bir şey vardı.

''Sana yanıma oturabileceğini düşündüren ne?'' kaşları hayretle havalandı. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.

''Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim.'' dediğinde bakışları arkama kaydı. Nereye baktığını görmek için kafamı çevirdiğimde Onat'ın neredeyse beş adım dibimizde, bir avcının avına bakar gibi adama kitlendiğini gördüm. Ayağa kalktım.

''Her önüne gelenin yanına oturma öyle. Bir gün sert kayaya toslarsın.'' bir şey demesine müsaade etmeden arkamı dönüp Onat'a doğru ilerlemeye başladığımda bakışları hala arkamdaki adamdaydı. Yanına geldiğimde bile birkaç saniye bana değil, arkamdaki adama bakmaya devam etti.

''Bitti mi?'' bakışları bir ok gibi gözlerime saplandı.

''Ne bitti mi?'' sesi o kadar sert çıkmıştı ki başka biri olsa ürkebilirdi ama bana etki etmedi.

''Sorgunuz.'' dediğimde başını aşağı yukarı salladı.

''O adamı tanıyor musun?'' çenesiyle arkamı işaret ettiğinde bakışlarımız hala birbirindeydi.

''Hayır.'' tek kaşı havalandı.

''Peki neden o lavuk, yüzünde bir gülümsemeyle senin o güzel yüzünü inceliyordu?'' ben de tek kaşımı havalandırdım.

''Bilmem. Neden bunu bana değil de ona sormuyorsun?'' dememle adamın yanına gitmek için hareketlenmesi bir oldu. Kolundan tutup onu durdurdum. Yani o durmak istemese onu durduramazdım bunun farkındaydım.

''Saçmalama.'' bakışları beni buldu.

''Hayatımda ilk defa, durduk yere birinin gözlerini oymak istedim.'' beni esir alan duygunun hedefi şimdi oydu. Kıskançlık ya da her ne sikimse. Kolundan tutup önüme geçmesini sağladım.

''Neden?'' onu sinir etmek istiyordum. Evet, sinirimi Ekin'den çıkaramıyorsam şu an hedefim o olsun istiyordum.

''Sana o gözlerle kimse bakamaz.'' elimi göğsüne koydum. Kamuflajının düğmesi açılmıştı. Onu kapattım.

''Hangi gözler? Ekin'in sana baktığı gözler mi?'' bakışlarını benden kaçırdı. Farkındaydı.

''Birce, bu durumdan benim rahatsız olmadığımı mı düşünüyorsun?'' kafamı salladım.

''Böyle bir şey düşünmüyorum. Ama içinde bulunduğum durumun ne kadar rahatsız edici hissettirdiğini şu an bir nebze de olsa anladığını düşünüyorum.'' bakışları derinleşti. Tam elleri yüzümü bulacaktı ki kendimi geri çektim.

''Her neyse, gidelim. Aybars bizi bekliyor.'' arabanın başında bizi bekleyen Aybars'a doğru yürümeye başladım. Sinirimi ondan çıkarmam belki hoş bir şey değildi ama kendimi durduramıyordum. Aybars telefondan başını kaldırınca bakışları önce beni, sonra arkamdaki Onat'ı buldu. Ben ise ona bir daha bakmadan arabanın arka koltuğuna binmiştim bile. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı ama çokta umurumda değildi. İkisi de arabaya bindikten sonra uzun süren sessizliği Aybars bozdu.

''Güvenli ev ayarlandı komutanım. Yarın Ekin'i oraya alacağız. Ama eve gitmeden önce albayın kesin emri, karargaha çağırıyor.'' Onat sadece başını salladı. Bir şey söylemedi. Hakkari'nin dağları önümüzde serilirken karargaha gelmiştik bile. Arabadan önce inen ben olmuştum. Arkamdakilere bakmamıştım bile. İçeri girdiğimde Melih ve arkeolog ekibini görmek bana sürpriz olmuştu.

''Merhaba Birce komutanım.'' Güneş'in cümlesiyle bakışlarım ona döndü. Onları uzun zamandır görmüyordum. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

''Merhaba. Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Nasılsınız?'' bakışlarım her birinin üzerinde teker teker gezindi.

''İyiyiz, sağ olun. Albay çağırmışta bizi onun için geldik.'' Melih'e baktığımda zayıfladığını fark etmiştim. Bu iş onu en başından beri zorluyordu.

''Anladım. Muhtemelen az sonra hepimiz toplanacağız. Görüşmek üzere.'' Onat'ın varlığını arkamda hissettiğim için hızlı bir şekilde odama doğru ilerlemeye başladım. Tam kapının önüne geldiğimde albayın da karşıdan geldiğini görmüştüm.

''Toplantı odasına.'' dediğinde bir şey söylemeden olduğum yerde geri döndüm. Onat'ı görememek bir yandan canımı sıkmıştı diğer bir yandan da beni rahatlatmıştı. Ona karşı olan çıkışımın yersiz olduğunun farkındaydım ama sinirime hakim olamamıştım. Derin bir nefes alıp albayın peşinden toplantı odasına girdim. Herkes buradaydı. Herkes ayaklandığında albay eliyle oturmalarını işaret etti. Masada tek boş yer olan Alpcan'ın yanına oturdum.

''Melih'e bahsetmiştim, sizin de haberiniz var diye düşünüyorum. Kazıyı bitiriyoruz.'' herkesin yüzünde bir hüzün mevcuttu. Bu kazı bildiğim kadarıyla onların kariyer gelişimleri için oldukça önemli bir yerdeydi.

''Neden böyle bir karar verdiğinizi sorabilir miyim albayım?'' Melih'in bakışlarıyla, bakışlarım ona döndü. Ama o esnada birinin bana baktığını hissettim. O kişinin Onat olduğundan emin olduğum için dönüp bakma gereksiniminde bulunmadım.

''Olayın kazıyla bir alakası olmadığına karar kılındı.'' Melih usulca başını salladı.

''Peki kaybolan harita ne olacak?'' soru Ogün'den gelmişti. Onlar da kendilerince mesleği gereği sormaları gereken soruları soruyorlardı.

''Harita, tarihi bir eser olduğu için tabi ki bulunduğu gibi bir müzeye kaldırılacak. Çalınan kişiye de cezası verilecek evlat, aklınız kalmasın.'' Ogün albaya anladığını belli edercesine gülümsedi.

''Kazı işlemini bitirmek kaç gününüzü alır?'' albayın sorusu Meliheydi.

''Bir haftayı bulur albayım.'' Umut albay usulca başını salladı.

''Tamamdır. Bir hafta sonra size vereceğimiz veda yemeğinde görüşürüz.'' ayağa kalktığında hepimiz onu takip ettik.

''Vay be, bir maceranın da sonuna geldik he.''

''Valla mesleki kariyerimin en zirve olaylarından biriydi askerlerle çalışmak.'' dışarı çıktığımızda albayın bakışları bizim time döndü.

''Ekin'i eve götürmeden önce buraya istiyorum.'' şimdi bakışları direkt Onat'taydı.

''Emredersiniz komutanım.'' albay bana döndü.

''Birce, senin de eve gidip dinlenmen gerekiyor. Burada olman değil.'' tam ağzımı açıp itiraz edeceğim sürede sert sesiyle beni susturdu.

''Sana cevap hakkı tanımadım. Üç gün daha yatıp dinlenmen gerekiyor. Aldığın nefeslerin sıklığından canının ne kadar acıdığını anlamayacak kadar amatör birine mi benziyorum?'' bakışları bir evladı süzer gibi bendeydi. Umut albay bazen çok sınırları olan bazen de aksine baba gibi hissettiren biriydi.

''Aybars, bizim şu askerlerin gittiği bungalovu ara sor bakalım bu hafta sonu müsaitlikleri var mı? Duyguyla beraber gideceğiz.'' doğru, kızı gelmişti.

''Emredersiniz komutanım.'' albay bize sırtını dönüp ilerlemeye başladı. Benim gerçekten dinlenmem gerekiyordu. Her ne kadar ayakta durabilsem de vücudumdaki ezikleri zorlandığım sürece bu sadece benim iyileşme süremi kısaltacaktı.

''Birce, ben seni eve bırakayım.'' Onat'ın sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Gerek yok komutanım. Ben giderim.'' bakışları sert bir şekilde beni buldu.

''Ben de eve gidip teyzemleri göreceğim zaten. İnat etmene gerek yok.'' derin bir nefes aldım. Şu an gerçekten onunla inatlaşmanın sırası değildi.

''Peki, arabanıza geçiyorum.'' timdeki diğerleriyle vedalaştığımda, akşam bize gelmeleri için onları ikna etmiştim. Yanımda sevdiklerim olduğu zaman daha çabuk toparlanıyordum. Onlara ihtiyacım vardı. Otoparka gittiğimde Onat'ın arabasını gördüm. O da hemen arkamdan geldiği için arabayı açma sesini duydum ve kendimi ön koltuğa bıraktım. Ani bir hareket yaptığım için vücudumdaki ezikler acıdı.

''Sana yatıp dinlenmen gerektiğini söylüyoruz, sen kendini yine karargaha atıyorsun.'' arabayı çalıştırdı.

''Bile isteye geldiğimi söyleyemezsin. Malum sevgilimin kapısının önünde sürekli bir kadın görmüyoruz.'' evet, yine yapıyordum. Ona dikenlerimi batırıyordum.

''Tamam, özür dilerim yersiz oldu.'' dizimin üstündeki elimi, elinin içine aldı.

''Sinirlenmeni, böyle tepkiler vermeni anlıyorum. Ama lütfen ben suçluymuşum gibi bana bakma.'' bakışlarım ona döndü. Saatlerdir boşuna ona tepki gösterdiğimin zaten farkındaydım. Ama işte kendime engel olamıyordum.

''Sen suçlu değilsin. Burada suçlu birini de aramıyorum. Ama artık Ekin'in bir şeyleri, arsız bir şekilde gözlerimin içine bakarak dillendirmeye başlaması can sıkıcı olmaya başladı.'' elime ufak bir öpücük kondurdu.

''Biliyorum, sana bakan bir adamın gözlerini oymak istedim Birce. Sürekli böyle bir kadının dibimde olması sana nasıl hissettirir, anlayabiliyorum. Kahretsin ki ama duygularımız her zaman arka planda olmalı. Sen bunu biliyorsun.'' öyleydi, evet. Mecburduk.

''Biliyorum.'' birkaç saniye sessiz kaldı.

''Albaya Ekinle birebir iletişime geçmek istemediğimi net bir şekilde belli ettim. Görevim gereği onunla tabi ki konuşurum ama işin boyutunun onun seni üzecek duruma sokması olursa işler değişir.'' başımı hızlıca salladım.

''Görev ne gerektiriyorsa onu yap Onat.'' diğer bir yanım ise söylediği gibi olması için içten içe ona yalvarıyordu.

''Görevin gerektirdiği, onunla sadece görevle ilgili konuşmak. Ve sadece bu kadarına müsaade etmek.'' haklıydı. Cevap vermedim. Yaklaşık on dakika sonra eve geldik.

''Ben de seninle birlikte teyzenlerin yanına çıkayım. Çok ayıp oldu onlara.''

''Hayır, sen gidip dinleniyorsun. Ve mümkünse akşam bizimkiler falan da gelmiyor. Canına kastın mı var güzelim?'' direkt omuzlarım düştü.

''Bizimkiler gelirse daha çabuk iyileşirim diye düşünmüştüm.'' eliyle dudaklarımı ördek gibi yaptı.

''Küçük kız çocuğu musun sen? Ne bu tatlılık? Yutarım o kafayı tek lokmada.'' kafamı gülerek ondan çektiğimde dudaklarım serbest kaldı. Tam itiraz etmek için ağzımı açacakken elimden tutup beni apartmana doğru sürüklemeye başladı.

''İtiraz yok. Bugün güzelce yatıp dinleniyorsun. Başına Bartuğ'la, Elvin'i de yolluyorum. Onlarla istediğin kadar sohbet edebilirsin.'' onlarla vakit geçirmemi istediğinin farkındaydım. O beni bu kadar düşünürken, benim ona haksız yere çıkışmam vicdanımı sızlattı. Parmaklarımın ucuna çıkıp yanağına usulca bir öpücük bıraktım.

''İyi ki varsın. Sen olmasan, şu an bambaşka bir halde olurdum.'' kesinlikle böyle olurdu. Bu gerçeği kabulleneli uzun zaman olmuştu.

''Tam şu an teyzem bizi camdan dikizliyor olmasaydı, o güzel dudaklarını öperdim.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

''Ne? İzleniyor muyuz şu an?'' pencere arkamda kaldığı için eğer bakarsam çok dikkat çekerdim.

''Evet yavrum. Hadi geçelim içeri.'' içeri doğru ilerlemeye başladığımızda bakışlarımı pencereye değdirmemeye özen gösterdim. Benim evimin kapısının önüne gelmiştik.

''Söylediğim gibi akşam kimse gelmeyecek. Güzelce yatıp dinleniyorsun. Birkaç saat sonra da Bartuğlar gelecek. Tamam mı bebeğim?'' yüzümde saklama gereği duymadığım büyük bir gülümsemeyle ona baktım.

''Tamam.'' başımın üzerine usulca bir öpücük kondurduktan sonra merdivenlere yöneldi.

Artık dinlenme vaktiydi. Bugün kendimi o kadar zorlamıştım ki, bundan önce yattığım üç günün bana hiçbir faydası olmamıştı. Üstümü değiştirdikten sonra hızlıca bir duşa girip kendimi yatağa attım.

                                                                                             🫧                                                                       

''Uyandıracaksın kızı. Hadi gel, uyanınca konuşuruz.'' birinin sesi çok uzaktan geliyordu.

''Kendimi çok geç kalmış hissediyorum Elvin.'' bu abimin sesiydi. Muhtemelen şu an odada yanımdalardı. Gözlerimi açmak istesem de göz kapaklarım bana direndi.

''Sevgilim, lütfen kendine yüklenme. Birce anlayışlı bir kadın, eminim ki seni anlamıştır.'' Elvin haklıydı, onun kendine yüklenmesi gereken bir durum söz konusu bile değildi. Gözlerimi açtığımda Bartuğ'un bakışları üstümdeydi. Gözlerimi açtığımı görünce olduğu yerden telaşla kalktı.

''Birce, nasılsın? Biz mi uyandırdık seni?'' hızlıca başımı iki yana salladım. Karşımdaki duvara saate baktığımda neredeyse üç saate yakın uyuduğumu fark ettim. Yerimden doğrulmak için kalktığımda ani hareket ettiğim için karnıma giren sancıyla inledim. Bartuğ'un hızlı adımlarla yanıma gelmesi bir saniye falan sürmüştü.

''Sen kendine eziyet etmeyi seviyor musun Birce? Abim, yatıp dinlensene. Neden kalkıyorsun?'' bakışlarım onu buldu. Farkında olmadan kurduğu cümleden sonra onun da bakışları bendeydi.

''Teşekkür ederim beni bu kadar düşündüğün için abi. Varlığın çok güzel, eksik olma.'' yüzüne benimkinin aynısı olan bir gülümseme yerleştirdi. Bana kocaman sarıldı. Bu duyguyu yirmi yedi yaşımdan sonra tadacağım asla aklıma gelmezdi. Onun sarılmasına aynı içtenlikle karşılık verince, hemen arkasında duran Elvin'le bakışlarımız birleşti. Gözleri dolmuştu ve gözlerini siliyordu. Kendimi geri çektim.

''Hey, neden ağlıyorsun?'' abim de sözleriyle ayaklanıp Elvin'i çoktan kollarının altına alıp, başının üstüne usulca bir öpücük bırakmıştı.

''Güzelim, ağlamak yok diye anlaştık ama.'' Elvin hem ağlayıp hem de gülüyordu. Omzunu silkti ve Bartuğ'a sarıldı.

''Bartuğ'u bu kadar mutlu görmek, mutluluktan ağlamama sebep oluyor.'' gülümsedim. İkisinin birbirlerine olan aşkı imrenilecek şekildeydi. Abim de Elvin'e öyle bir bakıyordu ki, sanki Elvin onun için nadide eşsiz bir parçaydı.

''E hadi o zaman size şöyle güzelinden bir yemek hazırlayayım. Ev arkadaşının gelmesine de az kaldı sanırım. Hep birlikte yeriz.'' tam yerimden kalkmak üzereyken Elvin eliyle beni durdurdu.

''Hayır Birce'ciğim, sen yatıp dinleniyorsun. Hatta abinle oturup sohbet muhabbet edin.'' abimin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra dışarı çıktı.

''Şanslı bir adamsın.'' abimin bakışları bana döndü. Hemen karşımdaki tekli berjere oturdu.

''Evet, öyleyim. Elvin hayatımda olmasaydı, nasıl olurdu bilmiyorum.'' Henüz bu duyguyu yeni yeni tatmaya başlasam da onu anlayabiliyordum.

''Sahi sormayı unuttum. Ne zamandır berabersiniz?'' yüzüne bir gülümseme yerleşti. Ne zaman Elvin'le ilgili konuşsak, yüzü gülüyordu.

''İki sene olacak.'' bir ıslık çaldım.

''Epey olmuş.'' Başını usulca salladı.

''Sizin henüz yeni sanırım?'' soruyu sorarken ki rahatsızlığını hissetmemek mümkün değildi.

''Evet, yeni.'' bakışları her bir hareketimi analiz etmek ister gibiydi.

''Emin misin peki Birce?'' kaşlarım çatıldı. Mevzu Onat olunca, karşımdaki herkese karşı bir koruma duvarı ördüğümün farkındaydım.

''Neyden?'' gülümseyip kafasını iki yana salladı.

''Çatma hemen kaşlarını. Bir şey söylemedim. Sadece aranızdaki ilişki çok yeni, birbirinize değer verdiğiniz belli. Ama biliyorsun, bir askerle birlikte olmak zordur.'' şu an saçmaladığının farkında mıydı acaba?

''O zaman Elvin'e söyle, ayrılsın senden.'' çenemi tutamıyordum. Ama o da saçma salak konuşmasaydı. Ellerini teslim olurmuşçasına kaldırdı.

''Hey, tamam. Dikenlerini batırma hemen bana.'' omzumu silktim.

''Şu an saçmaladığının farkındasın değil mi?'' başını önüne eğdi.

''Kız kardeşimi, 27 yaşında kıskanmam normal mi?'' içimdeki bütün sinir anında yerle bir oldu. Ona karşı hissettiğim o duygu, tekrardan ortaya çıktı. Şefkat duygusu.

''Onat, bana oldukça değer veren biri abi. Buna inanabilirsin.'' usulca başını salladı. Birbirlerini kabul edeceklerdi, yapacak bir şey yoktu.

''Annemin yanına ne zaman gideceğiz?'' sorumla bakışları bana döndü. Şaşırmıştı.

''Bunu istiyor musun?'' kaşlarım çatıldı.

''Neden istemeyeyim?'' istememem için bir sebep mi vardı?

''İsteyebilirsin tabi ama bu kadar çok kabullenmeni beklemiyordum.'' bu benim de beklediğim bir şey sayılmazdı. Ama onlara oldukça geç kalmış hissediyordum.

''Bir şeylere geç kalmış hisseden sadece sen değilsin abi.'' dediğimde onları duyduğumu anlamıştı.

''Tamam o zaman. Sen iyileş, ben albayla konuşurum.'' sormak istediğim sorular vardı.

''Umut albayı önceden tanıyor muydun?'' önündeki fincandan bir yudum aldı. Bakışları tekrardan bana döndü.

''Hayır.'' içimdeki merak arttı.

''Benim kaçırıldığımı nereden öğrendin?''

''Zaten radarımdaydın. Sizin karargahtaki Ecevit yüzbaşı yakın arkadaşım. Seninle ilgili gerekli bilgileri benimle paylaşıyordu. Kaçırılma olayı olunca Umut albayla iletişime geçtim. Kesinlikle tek başıma seni aramama müsaade etmediğini söyledi. İnisiyatifin tamamen ben de olduğunu söyleyip, telsizi kapattım.'' kaşlarım çatıldı. Bu yaptığı meslekten men edilmeye kadar giderdi.

''Abi, neden böyle bir şeyi göze aldın? Ya Umut albay durumu yukarı şikayet etseydi? O zaman ne olacağını biliyorsun değil mi?'' gözlerindeki kararlılık bakiydi. Sonuçlarını pek düşünmediği anlaşılıyordu.

''Buraya çok zor geldim. Bu mesleğe gelene kadar neler çekiyoruz, hepimiz biliyoruz. Ama kenarda yıllardır kavuşamadığım, orospu çocuğunun elinde olan bir kız kardeşim vardı Birce. Gözüm hiçbir şeyi görmedi, görmez de.'' onu anlayabiliyordum. İnsan mevzu sevdikleri olunca, gözünü karartan bir varlıktı.

''Umut albay da o zaman ki kararlılığımı gördü ve bunu yaparsam haberi olmadığını söyleyip bana yol açtı.'' askeriyede bazı şeyler yapılması gerekiyorsa ve kurallara tersse, onu yapmamış varsayardık. Yani görmezden gelirdik. Ama bu sadece hayati durumlarda geçerliydi.

''Yarın akşam Erkin'i alıyor sizinkiler muhtemelen.'' kaşlarım o kadar hızlı çatıldı ki, o bunu nereden biliyordu? Onat bana bunu neden söylememişti?

''Sen nereden biliyorsun? Ne oluyor?''

''Muhtemelen Onat sana bahsettiğim için beni silahla kovalayacak.'' başını iki yana sallayınca olduğum yerde daha da doğruldum.

''Bahsediyor musun? Yoksa kalkıp yukarı mı gideyim?'' gözlerine telaş oturdu. Çünkü bunu yapabileceğimi şu birkaç günde beni tanıdığı kadarıyla anlamıştı.

''Sakin ol. Yarın artık Erkin'i alacaklar. Büyük ata oynayacaklar. Sıra Acar'da.'' derin bir nefes aldım. Bunu Onat'ın bana söylememe sebebinin şu an ki fiziksel durumum olduğunu biliyordum. Ama o orospu çocuğunu tutuklamak en çok benim hakkımdı.

''Ben de katılacağım.'' bakışları sert bir şekilde beni buldu.

''Katıl diye söylemedim Birce. İçin rahatlasın diye söyledim.''

''İçim ancak o operasyona katılırsam rahatlar abi.''

O gece ikimiz de çok konuşmadık. Ama o da bende, yarın o operasyona katılacağımdan adım kadar emindik.

 

Yorum satırı ❤️‍🩹

Instagram/Twıtter/Tıktok:monsoleil777

 

Bölüm : 06.02.2025 19:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...