24. Bölüm

BÖLÜM YİRMİ ÜÇ

monsoleil016
monsoleil016

Selamlar! Biz geldik. Umarım iyisinizdir🤍 Bol bol yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayalım🤍

Bu bölümde yetişkin içerik mevcut. Önden bilgilendirmesini yapayım. Rahatsız olanlar okumayabilir.🤍

HEPİNİZE İYİ OKUMALAR🫧🤍

 

BİRCE SAĞLAM

Kurtulmak, kurtulmak nedir? Kimine göre kaçış yolu, kimine göre bazı şeylerin içine itilmek. Hayatta kaçtığım tek şey bunca zamandır sadece kendimdi. Ta ki karşıma yıllar sonra Erkin çıkana kadar. Ondan kaçmıyordum, kaçacak biri varsa o da oydu.

Ama ondan ve yaşadıklarından kaçan biri vardı. Ekin.

Şu an arabada tam karşımda oturuyordu. Onu sorgulamak için karargaha götürüyorduk. Yaşadığı ve yaşaması zorunda kaldığı şeyler için onun adına üzgündüm. Bu ülkede kadın olmak, eminim ki çoğu diğer ülkelerde herhangi bir cisim olmaktan daha zordu. Onat'a olan ilgisini açık bir şekilde belli etmişti. Bu beni tabi ki inanılmaz bir şekilde rahatsız ediyordu. Ve muhtemelen bir daha baş başa bir araya gelmelerine sebep olan bir görev olursa, kıskançlıktan kafayı yiyecektim.

''Beni serbest bırakacaksınız değil mi?'' soruyu sorarken Ekin'in bakışları Onat'taydı. Onat ise bakışlarını albaya çevirdi.

''Bunları karargaha geçince konuşacağız.'' albayın cevabı ise netti.

Oya'ya yaklaşık on dakika önce Sinem'in nasıl olduğuyla ilgili bir mesaj atmıştım. Telefonum titrediğinde ondan cevap geldiğini biliyordum.

Oya Kara: Değerleri git gide iyiye gidiyor canım, merak etme. Muhtemelen böyle olursa yarın akşama doğru normal odaya alacaklar.

Derin bir nefes verdiğimde içim rahatlamıştı. Bakışlarımı kaldırdığımda Ekin'le göz göze geldiğimde ise içimdeki huzursuzluk tekrardan baş gösterdi. Kız kardeşimi vuran herifin kız kardeşi, tam karşımda duruyordu. Belki onun bir suçu yoktu ama bu durum kanımın fokurdamasına engel olmuyordu.

''Neden serbest kalmak istiyorsun ki? En başında abin denen o pislikten gelip şikayetçi olsaydın, bunların hiçbiri yaşanmazdı.'' Onat'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ekin'in bakışları hemen yanımdaki Onat'ı sonra da beni buldu.

''Bazen insanlar bazı şeylere mecburdur Birce. Sen hiçbir şeylere mecbur bırakıldın mı?'' histerik şekilde çıkan gülümsememe engel olamadım.

''Abine sor. O sever insanları mecbur bırakmayı.'' sözlerim arabanın ortasına bir bıçak gibi düşmüştü. Bu söylemek istemediğim bir şeydi ama kendime engel olamadım. Karargaha gidene kadar hiç kimseden ses çıkmamıştı. Geldiğimizde ise herkes araçtan indi. Tam içeri girecekken Onat'ın kolumdan tutmasıyla olduğum yerde kaldım. Bakışları yüzümü tarıyordu.

''İyi miyiz?'' kolumu tutan eli usulca orayı okşadı. Başımı salladım.

''İyiyiz.'' söylediğime inanmadığı gözlerinden anlaşılıyordu.

''Mecbur bırakılmak derken neyi kast ettin Birce?'' evet, korktuğum soru gelmişti. Bunu konuşmanın yeri tabi ki burası değildi.

''Bunu zamanı gelince anlatacağım Onat.'' bakışları sertleşti.

''Sence de zamanı gelmedi mi artık güzelim?'' gelmişti. Ama ben buna hazır mıydım bilmiyordum.

''Anlatacağım, söz veriyorum.'' daha fazla üzerine düşmedi. Elini kolumdan çekti.

''Peki, içeri geçelim.'' kendi içinde bana kırıldığının farkındaydım ama bunlar benim için anlatması zor şeylerdi. Kolay değildi. Onun da beni anlaması gerekiyordu. Önümden ilerlemeye başladığında onu takip edip karargaha girdim. Onat kenarda bekleyen askere döndü.

''Neredeler?'' asker direkt hazır ol pozisyonuna geçmişti bile.

''Toplantı odasına geçtiler komutanım.'' Onat sadece başını salladığında salona doğru ilerlemeye başladı. Ben de onu takip ediyordum. İçeri girdiğimizde Ekin baş köşeye oturmuş, timdeki herkes ise etrafındaki sandalyelere sıralanmıştı. Albayın bakışları bize döndü.

''Başlayalım.'' Ekin, hayatında ilk defa erkek görmüş gibi Onat'a bakmaya devam ediyordu. Bu durum gittikçe can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı.

''Bize en başından her şeyi anlat. Anlat ki sana yardım edelim.'' albayın sorusuyla bakışlarını Onat'tan çekmişti.

''Buradan kısa sürede çıkmazsam Erkin şüphelenir.'' Onat'la onun karşısındaki sandalyelere oturmuştuk. Aybars'ın sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Erkin'in kıçında şu an pireler uçuşuyor. Bunu sen de biliyorsun Ekin. Bizi oyalamaya mı çalışıyorsun yoksa?'' Aybars, evin önündeki askerlerle sürekli iletişim halinde olduğu için bu bilgiye sahipti.

''Sizi neden oyalamaya çalışayım? Evden çıktığımı bilmiyor sadece. Geriliyorum.'' bizim de çok sabrımız olduğu söylenemezdi.

''Dinliyoruz.'' Onat'ın cümlesiyle anlatmaya başladı.

''Onat'a anlatmıştım. En başından beri Erkin'in bu işi neden yaptığını anlayamıyordum. Babamın işleriyle pek alakası olmazdı. Daha çok kendi yağında kavrulurdu. Aslında sonradan anladım ki onu bu işe ikna eden babam değil, Acar'dı. İkna etme sebebi de Birce'ydi. Erkin'in, Birce'ye olan takıntısını kullandı. Ona kaç kez şikayetçi olabileceğimizden, buna gerek olmadığından bahsettim. Ama ben hiç dinlemedi. Psikolojik bir rahatsızlığı var biliyorsunuzdur. Onu tetikleyen de bu. Acar da bundan faydalanıyor.'' önündeki bardaktan bir yudum su alıp anlatmaya devam etti.

''Acar tamamen Türk düşmanı. Bunu her yerde söyler, çekinmez. Dümdüz kötü bir insan yani. Yaptığı şeylerin altında psikolojik bir sorun aramaya gerek yok. En kolay maşa yapabileceği kişi de Erkin olduğu için, onu kullanıyor. Ben sadece kardeşimi kurtarmak istiyorum. Belki bu sözlerim size samimi gelmiyor ama kenarda köşede ölüp gitmesindense hapiste olmasını tercih ederim.'' bu sözlerinde samimi olduğunu görebiliyordum. Hayatta tek bağı o olduğu için ona sahip çıkmak istiyordu.

''Bu Acar denen adama ulaşmamız için bize bir şey vermen gerekiyor. Kendisinin Türk vatandaşlığı bile yok. Kanada vatandaşı ve hal böyle olunca kafamıza göre alamıyoruz.'' Albay haklıydı. Kanada bu konuda oldukça katıydı. Vatandaşına her ülkede sahip çıkıyordu.

''Bir şeye hazırlanıyorlar. Ne olduğunu bilmiyorum ama yurt dışından gelmesini istedikleri bir şey var. Ve yakın zamanda muhtemelen gelecek.'' bu bahsettikleri silah olabilir miydi? Bunu Ekin'in yanında konuşmamız doğru değildi ama birbirimize bakışlarımızdan herkesin bundan şüphelendiğini anlayabiliyordum.

''Ne olduğunu öğrenebilir misin?'' Şimal'in sesiyle varlığını hatırlamıştım. Bakışlarım ona döndüğünde yüzündeki sarsılmaz ifadeyle Ekin'e baktığını gördüm.

''Çabalarım ama Erkin bana pek güvenmez.''

''Neden? Sen onu bu kadar düşünüyorken, o sana neden güvenmiyor?'' Şimal üzerine gidip onu köşeye sıkıştırıyordu.

''Çünkü o hasta. Onu bu yüzden bazı şeyler için suçlayamıyorum.'' Şimal tam bir şey diyecekken albayın sesiyle susmak zorunda kaldı.

''Bize elle tutulur bir şey getirmen için bir haftan var Ekin.'' Ekin mavi gözlerini sakince albaya çevirdi. Yüzünde bir hayal kırıklığı vardı.

''Yoksa?'' albayın yüzünde yarım bir gülümseme belirdi.

''Ben bir kadını tehdit etmem Ekin. Hele ki zorda kalan bir kadını asla. Bunu yapmak zorunda olduğunu sen de biliyorsun.'' bazı cümleler bin tehditten daha etkiliydi. Albayınki de Ekin'in yüz ifadesine bakılırsa öyle olmuştu.

''Tamam çabalayacağım.'' albay ayağa kalktığında hepimiz ayaklanmıştık.

''Aybars, dışardakilere söyle Ekin'i eve bıraksınlar.''

''Emredersiniz komutanım.'' albay dışarı çıkmıştı. Bu gece o kadar uzun sürmüştü ki, sabah olmayacak sanmıştım. Bir an önce Sinem'in yanına gitmek istiyordum. Aybars, Ekin'i dışarı çıkarttığında Oğuzhan'ın sesini duydum.

''Birce komutanım, Sinem nasılmış? Bir haber var mı?'' burukça gülümsedim.

''Değerleri iyiye gidiyormuş. Böyle olursa yarın akşama normal odaya alınacakmış.'' herkesin yüzünde bir rahatlama ifadesi oluşmuştu. Bunu gözlerimle gördüm.

''Siz sanırım oraya geçeceksiniz. Selinle biz de gelelim, yalnız kalmayın.'' bakışlarım Şimal'e döndü.

''Saat geç oldu, yarın mesai var. Siz eve geçin. Yarın ziyarete gelirsiniz. Hepimiz yorgunuz zaten.'' Selin ağzını açıp itiraz edecekken Onat yardımıma koştu.

''Duydunuz zilin sesini, hadi. Ben yanında olacağım Birce'nin, yalnız olmayacak.'' mecburen kabul etmek zorunda kalmışlardı. Hep birlikte karargahtan çıktığımızda diğerleri evlere dağılmış, Onat'la ben ise hastaneye gitmek için arabaya binmiştik. Hastane ve karargah arası çok uzak sayılmazdı. Gecenin bu saatinde yollar bomboş olduğu için çok kısa sürede orda olmuştuk. Tam arabadan inecekken Onat'ın sesiyle bakışlarım ona döndü.

''Birce, Ekin'in varlığı seni rahatsız ediyorsa bunu albayla konuşabiliriz.'' bu bencillik olurdu.

''Hayır. Sen karşındakine nasıl davranacağını bilirsin, sana güvenim tam sevgilim.'' yüzünü bir gülümseme esir aldı. Aynı gülümseme, benim yüzümü de esir aldı. Onun yüzündeki bu gülümsemeyi görmek için çoğu şeyi feda ederdim.

''Bu karşılıklı biliyorsun değil mi?'' usulca başımı salladım. Burnuma ufak bir öpücük kondurup geri çekildi.

''Hadi, geçelim içeriye.'' arabadan indiğimde o da yanıma gelmişti. Bana elini uzattığında bir saniye bile düşünmeden tuttum. Hızlıca içeri girdiğimizde yoğun bakım odasının olduğu odaya doğru ilerledik. Tam o sırada Oya kapıdan çıkıyordu. Bizi görünce yüzündeki maskeyi çıkarttı ve bakışları ellerimize kaydı. Yüzüne güzel bir gülümseme yerleştirdi.

''Hoş geldiniz.''

''Hoş bulduk. Bir gelişme var mı?'' elini omzuma koydu.

''Arkadaşın da senin gibi savaşçı çıktı. Değerleri normalden daha iyi seyrediyor. Endişelenecek bir şey yok gibi ama yine de ne olur ne olmaz akşama kadar yoğun bakımda kalacak. Sonra odaya alacağız.'' derin bir nefes aldım ve gülen yüzümle Onat'a baktım. O da bana bakıyordu.

''Şükür.'' dediğimde beni kendine çekti ve başıma ufak bir öpücük kondurdu. Oya ise yüzünden silmediği gülümsemesiyle bizi izliyordu.

''Sen de çok yoruldun Oya. Çok teşekkür ederim.'' omzunu silkti.

''Bu benim görevim ve içeride yatan benim de kız kardeşim bunu unutmayalım lütfen.'' dediğinde kolundaki saate baktı ve konuşmaya devam etti.

''Neredeyse sabah olacak. Siz de eve gidin bence. Burada durmanıza gerek yok, yoğun bakımdayken ziyaret olmadığı için boşuna beklemiş olursunuz.''

''Yanında olamasam da burada varlığımda ona destek olmak istiyorum. Lütfen.'' Oya ısrar etmemişti.

''Tamam o zaman. Ama yoğun bakımın önünde durmaktansa en azından aşağıda kafeteryada durun. Burası soğuk.'' tam ağzımı açıp itiraz edecektim de Onat'ın da yanımda olduğunu hatırladım. Bencilce davranmam hoş olmazdı. Burada benimle beraber sabahlayacak ve yarın beraber işe gidecektik. En azından sıcak bir yerde beklemek hakkıydı.

''Peki. Öyle yapalım.'' Oya hastalarının yanına gittiğinde biz de Onat'la kafeteryaya inmiştik. Masalardan birine oturmuştum. Onat ise içecek bir şeyler alıp gelecekti. Olduğum yeri sorguladım. Bu ara Sinem'e yeterince vakit ayıramadığım için kendimi suçlu hissediyordum. Bir an önce sağlığına kavuşmalı ve onunla çocukluğumuzdaki gibi aynı yatakta yatmalıydık. Beni düşüncelerden sıyıran Onat'ın önüme bir çay bardağı bırakması oldu. Bakışlarım minnetle onu buldu. O olmasaydı bu süreci nasıl yönetirdim bilmiyordum. Ona her anlamda minnettardım. Yanıma oturduğunda bakışlarımı ona çevirdim.

''Teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum Onat.'' elleri masanın üzerindeki ellerimi buldu.

''Teşekkürlük bir şey yok. Ben senin her mutlu anında olduğum gibi en zor anında da omzuma yaslanman için burada olacağım.'' yüzümdeki gülümsemeden ona duyduğum minneti gördü. Elini tutup avucunu yanağıma yasladığımda gözlerimi kapattım.

''Şurada olduğum sürece aşamayacağım hiçbir şey yokmuş gibi hissediyorum.'' baş parmağıyla yanağımı okşadı.

''Sen tek başına da her şeyi aşabilirsin. Ama benim varlığım sana güç katıyorsa bu beni dünyanın en mutlu adamı yapar.'' sürekli bana benim ne kadar güçlü bir kadın olduğumdan bahsediyordu. Bu beni çok mutlu ediyordu.

Kendimi geri çektim. Çayımdan bir yudum aldım ve yüzüme yaramaz bir gülümseme yerleştirdim. Bakışları gülüşüme kayınca kaşları havalandı.

''Ne geliyor acaba? Söyle bakalım.'' ellerimi masaya koyup ona yaklaştım.

''Gürkan'ı sevdin mi?'' bu kasvetli havanın dağılmasını istiyordum. Sinem sonuçta iyiydi. Ve daha iyi olacaktı. Sorumla birlikte Onat'ın gülen yüzü soldu.

''Ne alaka şu an Birce?'' benim ise yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Onu sinir etmek hoşuma gidiyordu.

''Ne var ya? Merak ettim.'' ofladı. Bu konu canını sıkıyordu ama beni kırmak istemediğinin de farkındaydım.

''İyi çocuk.'' tek kaşımı sorgularcasına kaldırdım.

''Bu kadar mı?'' bakışlarını etrafta gezdirdi.

''Belli değer veriyor Oya'ya. Gerisini zaman gösterecek.'' usulca başımı salladım.

''Cenazeye gelmesi fikrini büyük ölçüde etkiledi sanırım.'' bakışları gözlerimi buldu. Göz bebeklerinde bir hüzün belirdi. O ne kadar belli etmese de ben bunu görebiliyordum.

''Evet. Oya o zamanlar zor bir süreçten geçti. O dönemde yanında olmamışsa, hayatının bundan sonraki evresinde de yanında olmasına gerek yok.'' ailesiyle ilgili pek fazla bir şey bilmediğimi o an fark ettim. Sadece başına gelen bu felaketten haberdardım.

''Aile büyükleriniz var mı görüştüğün? Amcan, teyzen falan?'' önündeki bardaktan bir yudum aldı.

''Teyzem ve dayım var. Özellikle teyzem, o anne yarımızdır. Çok emeği vardır bizde.'' birden söylediğiyle heyecanlandım. Aile, aç olduğum bir konuydu.

''Ya, ne güzel. O nerede şu an? Görüşüyor musunuz sürekli?'' heyecanlandığımı fark etmişti. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. O bunu yapana kadar aynı gülümsemenin ben de olduğunun farkında bile değildim.

''Ankara'da o oturuyor. Görüşüyoruz sürekli. Hatta son zamanlarda kuzenimle buraya gelmek gibi bir planı var ama bakalım.'' bu beni daha da heyecanlandırdı. Ailesinden biriyle karşılaşacağımı düşünmek, nedense içimi kıpır kıpır yapmıştı.

''Kuzeninde mi var?'' sesim istemsiz çok heyecanlı çıkmıştı.

''Kuzenlerim var yavrum. Biraz fazla kalabalık anne tarafım.'' beraber büyüdüğü kuzenleri vardı. Çocukluğunda yalnız değildi, bu onun için çok güzeldi.

''Kaç kuzenin var peki?'' masanın üstündeki ellerimi avucunun içine alıp oynamaya başladı.

''Teyzemin iki, dayımın üç çocuğu var.'' ilgiyle onu dinliyordum ve farkındaydı.

''Teyzemin çocuklarıyla daha yakınız. Diğerlerini de çok severim ama dayım İzmir'de yaşadığı için onun çocuklarıyla yazdan yaza görüşürdük hep.''

''Ne zaman gelecek teyzen, belli mi peki?'' başını iki yana salladı.

''Muhtemelen önümüzdeki hafta burada olur. Tam net bir tarih vermedi.'' usulca başımı salladım. Sabaha kadar sohbet ettik. Hayatıyla ilgili bilmediğim bir sürü şey anlattı. İzmir'de bir yazlıkları olduğunu, dayısının da bir asker olduğunu ve daha nice şeyden bahsetti. Ara ara çıkıp yoğun bakımın önünde de dolaştık. Sanki orada olmak, Sinem'e varlığımı hissettirecekmiş gibiydi.

Şimdi ise hiç uyumadan karargaha gelmiştik. Süreç nasıl ilerleyecekti, plan neydi bilmiyordum. Onat, beni haberdar edeceğini söyleyip odaya çekilmişti. Muhtemelen önce albayla konuşup sonra gidişattan bize bahsedeceklerdi. Ne zamandır antrenman yapmadığımın farkına varıp kendimi spor salonuna atmıştım. İçeri girdiğimde bizimkileri de orda görmüştüm.

''Ne yapıyorsunuz?'' geldiğimi belli etmek için ortaya bir soru attım.

''Ne zamandır hamlamıştık komutanım. Antrenman iyi gelir diye düşündük.'' Oğuzhan'ın sorusuyla etraftakilere baktığımda Aybars'ın olmadığını fark etmiştim.

''Aybars komutanım nerde?'' Alperen önündeki kum torbasını yumruklarken bakışları saniyelik bana döndü ve soruma cevap verdi.

''Bilmiyoruz komutanım.'' usulca başımı salladığımda kenarda yumruklaşan Selin ve Şimal'e bakışlarım kaydı. Şimal iyi görünüyordu. Bu beni mutlu etmişti. Kendi halimde antrenmana başladığımda bir süre sonra Oğuzhan'ın yanıma geldiğini hissettim. Bakışlarım ona döndü ama torbayı yumruklamayı bırakmadım

''Komutanım, nasılsınız?'' en başından beri bana olan tutumu çok candandı. Kardeşinin olayını anlattığında, ona fikirlerimi söylediğimde bana minnet duyduğunu her zaman hissettirmişti.

''İyiyim Oğuzhan, sen nasılsın?'' usulca başını salladı.

''Ben de iyiyim. Sinem sanırım odaya alınacakmış. Keşke böyle bir şey yaşanmasaydı, çok üzgünüm onun adına.'' bu sefer başını sallayan bendim. Ne diyebilirdim ki? Konu açılınca bile içimde oluşan vicdan azabına engel olamıyordum.

''Sağ ol Oğuzhan, eksik olma. Senin kız kardeşin nasıl?'' kardeşinden bahsedince yüzünde oluşan gülümseme gözümden kaçmıyordu. Kız kardeşi çok şanslıydı.

''İyi çok şükür. Her hafta annemi ziyarete gidiyorlarmış. Annem de memnun.'' yumruklarımı atmayı kesip vücudumu tamamen ona çevirdim.

''Çok sevindim. Allah mutluluklarını daim etsin.'' yüzündeki gülümseme genişledi.

''Sağ olun komutanım. Bir şeye ihtiyacınız olursa her zaman buradayım biliyorsunuz.'' tam cevap vereceğim sırada yandan Alperen'in sesini duydum.

''Buradayız demek istedi komutanım. Biz askeriye dışında da emir ve görüşlerinize daima hazırız.'' bu sefer yüzündeki gülümseme genişleyen bendim. Onlardan önce de aynı karargahta görev yaptığım arkadaşlarım olmuştu. Ama Pençe'nin yeri başkaydı. Bana aile gibi hissettiriyorlardı.

''Sağ olun çocuklar, eksik olmayın. Siz de öyle, ne zaman canınız sıcak ev yemeği yemek isterse kapımı çalabilirsiniz.'' ikisinin de bakışları birbirini buldu. Bu teklifimi sevdiklerini gözlerinden anlayabiliyordunuz.

''Sağ olun komutanım.'' herkes antrenman yaptıktan sonra Onat yanımıza gelmiş ve Acar için araştırma yapmaya başladıklarını söylemişti. Bunun yanı sıra arkeoloji ekibi de kazıya devam ediyordu. Hepimiz artık aradığımız şeyin o toprağın altında olmadığının farkındaydık ama umut fakirin ekmeğiydi.

Karargahtan çıktıktan sonra Onat'la birlikte eve geçmiştik. Sinem akşam normal odaya geçeceği için ona temiz kıyafetler götürmem gerekiyordu. Hızlı bir duş aldım. Uykusuz olduğum için zinde olmam gerekiyordu. Bir gün uykusuzluk elbette bana koymazdı ama insan olduğum için bazı anlarda yorgun düştüğüm oluyordu. Onat'ta evde kendi işlerini halledince, beraber hastaneye yola koyulduk.

''Oya evde dimi?'' usulca başını salladı. Bugün çok konuşamamıştık. Onu özlediğimi hissediyordum. Bu duygu hep beni böyle olup olmadık yerlerde alaşağı mı edecekti? Sevgi bu muydu?

''Günün nasıl geçti yavrum?'' benim sormak istediğim soruyu benden önce davranıp bana yöneltmişti.

''Klasik. Ne zamandır antrenman yapmıyorduk, hamlaşmışız. Bugün iyi geldi. Sen ne yaptın?'' ne zaman arabaya binsek bir eli direksiyonda diğer eli de mutlaka elimde oluyordu. Şu anda öyleydi.

''Acar'ı araştırdık. Orospu çocuğunun illegal her işte parmağı var. Kendine bir kod ad belirlemiş, Dex. Bunu kullanıyor bütün işlerinde. Sandığımızdan daha karmaşık. Yarın timle paylaşacağız bilgileri.'' usulca başımı salladım. Öyle diyorsa öyleydi. Zaten yeterince gergindim. Bu konuları konuşmak beni ekstra geriyordu.

''Seni özledim.'' bakışlarımız birbirini buldu. Birden aklımda bungalovda yaşadığımız sahneler canlanmıştı. İçime bir arzu yerleşti. Bunu bakışlarımdan gördü.

''Ben de seni özledim.' söylediği bir cümleyle bile nefesimi kesebiliyordu. Onu bu kadar arzulamam normal miydi bilmiyorum ama aramızdaki çekim hissedilmeyecek gibi değildi. Araba fren yaptığında geldiğimizi anlamıştım. Bakışlarımı ondan çektiğimde hastanenin büyük binası gözlerimin önüne serildi. Arabadan inmeden önce gözlerim onun gözlerini buldu.

''İkimizin de içindeki hasreti dindireceğiz, az kaldı. Söz sevgilim.'' söylediği sözlerle içim alev alev oldu. İçeride Sinem olmasaydı muhtemelen şu an ona eve geri dönmesini söylerdim.

''Verdiğin sözleri tutan bir adam olmanı diliyorum yüzbaşı.'' bir şey söylemesine fırsat vermeden arabadan indim. Orada dursam işin boyutu değişecekti, farkındaydım. Şu an her şeyden önce Sinem geliyordu. Hızlı adımlarla hastanenin içine doğru ilerlediğimde Onat'ın hemen arkamdan geldiğini biliyordum. Artık yoğun bakımın yolunu ezberlediğim için direkt asansöre yönelmiştim. Asansöre binmemle Onat'ın da arkama geçmesi bir olmuştu. Nefesi enseme vuruyordu.

''Sözlerimi nasıl tuttuğumu görünce aklın başından gidecek.'' nefesi enseme vururken ve o bana bu sözleri söylerken kasıklarımdaki sızlamayı engellemem mümkün değildi. Allahtan asansör sadece bir kat aşağıya iniyordu ve daha fazla kızarmadan yoğun bakımın önüne gelmiştik. Tam o sırada Sinem'in doktoru içeriden çıkıyordu. Beni görünce yüzüne yorgun bir gülümseme yerleştirdi. Yorgun olduğu her halinden belli oluyordu.

''Merhabalar. Siz Sinem Arslan'ın yakınlarıydınız değil mi?'' ben de yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

''Merhaba, evet.'' Bakışları Onat'la benim aramda gidip geldi.

''Sinem Hanım oldukça dirençli çıktı. Normalde böyle bir durumda, bir gün daha yoğun bakımda bekletmek gerekebilir ama değerleri git gide iyiye gittiği için birazdan onu normal odaya alacağız. Ve muhtemelen birkaç saate uyanacak. Yalnız bundan sonraki hayatında dikkat etmesi gereken şeyler var. Tek böbrekli yaşamak ona sıkıntı çıkarmayacaktır. Böyle hayatına devam eden çok insan var. Ama kesinlikle alkol ve tuzdan uzak durması gerekiyor. Bu ikisini hayatından çıkarttığı zaman bir sıkıntı olmayacaktır.'' o kadar derin bir nefes vermiştim ki doktor da bu tepkime gülmüştü.

''Çok teşekkür ederiz.'' dediğimde o da usulca başını sallayıp ''Rica ederim, görevimiz.'' dedikten sonra ilerlemeye başlamıştı.

''Güzelim, Sefa odasını hazırlatmış bile. Mesaj attı. İstiyorsan biz de çıkalım.'' bakışlarım hayretle ona döndü.

''Ne ara geldi de bunları yaptı?'' onu Saru'yu sorguya çektiği günden beri görmemiştim.

''Hep buradaydı aslında. Kendini göstermeyi pek sevmez.'' çok irdelemeden odaların olduğu kata doğru ilerledik. Mutluydum, hayati tehlikesi yoktu. Bir yanım buruktu vücudundan bir organ eksilmiş, benim yüzümden bu hale düşmüştü. Odanın önüne geldiğimde Sefa'yı içeride oturuyor halde buldum. Çarşaflar falan temizdi. Muhtemelen her şey yeni değiştirilmişti.

''Hoş geldiniz.'' bakışlarım ona döndüğünde uykusuz olduğunu anlamak için gözlerine bakmanız yeterliydi.

''Hoş bulduk. Ne zaman geldin?'' bakışları gözlerimde çok oyalanmıyordu. Göz göze gelmekten çekinen biriydi. Bunu ilk tanıştığımız andan beri farkındaydım.

''Oluyor birkaç saat.'' cümlesi biter bitmez kapı açılmış ve sedyeyle Sinem içeri getirilmişti. Onu görünce içimde bir fırtına koptu. Yüzü soluk, yanakları içe çökmüştü. Sanki iki günde on kilo vermiş gibiydi. Sefa olduğu yerden kalktı ve aynı anda sedyenin başına doğru ilerledik. Gözleri kapalı, uyuyordu.

''O iyi mi?'' Sefa'nın sözleriyle hemşirenin bakışları ona döndü. Yüzünde sakin bir gülümseme vardı.

''Gayet iyi. Sadece uykuya ihtiyacı var. Birkaç saate uyanacaktır. Yardımcı olur musunuz yatağa alalım?'' tam ben ileri atılacağım sırada Onat ve Sefa benden önce davrandı. Onat baş ucundan, Sefa ise ayak ucundan çarşafı tutarak Sinem'i yavaşça yatağa yerleştirdiler.

''Uyanınca haber verirseniz sevinirim. İyi geceler.'' hemşire çıkmıştı. Bakışlarım yatakta yatan Sinem'e kaydığında üstünü değiştirmem gerektiğini fark etmiştim. Sadece ameliyathanede giydirdikleri o önlük vardı.

''Siz bana müsaade edin, ben üstünü değiştireyim.'' ikisi de sessizce odadan çıktı. Odada yalnız kalmam ve Sinem'in solan yüzünü görmemle gözümden akan yaşlara engel olamadım. Canını acıtmaktan korktum, bir yandan ağlarken diğer yandan usulca üstünü değiştirdim. Şükür, nefes alıyordu ve yanımdaydı. Bundan sonra buna odaklanmam lazımdı. Sürekli kendimi yıpratmak ve üzmekle bir yere varamayacaktım. En son tişörtü de Sinem'in üstüne giydirdikten sonra başına usulca bir öpücük kondurup, kapının önüne çıktım. Onat ve Sefa, koltuklarda oturmuş sohbet ediyorlardı. Kapının açılış sesiyle bakışları bana döndü. Ağladığımı anlamışlardı ve telaşla ikisi de ayağa kalktı.

''Güzelim, ne oldu?''

''Birce, Sinem'e bir şey mi oldu?'' Sefa içeri gitmek için adımlamıştı ki önüne geçerek ona engel oldum.

''Hayır, hayır bir şey yok. Ben duygulandım sadece. Sinem uyuyor.'' rahatlamış bir şekilde nefes aldı. Onat'ın beni kendine çekmesiyle dengemi sağlamakta zorlandım, bunu farkına vardı ve beni kendine daha çok yapıştırdı.

''Ağlama, bak her şey yolunda. Lütfen daha fazla yıpratma kendini yavrum.'' derin bir nefes aldım. Artık toparlanmam gerekiyordu. Sefa, içeri geçmişti. Kapının kapanan sesinden duymuştum. Bakışlarımı Onat'a çevirdiğimde tam gözlerimin içine bakıyordu. Mesafemiz çok yakındı. Burnunu burnuma sürttü. Yüzümde bir tebessüm belirdi.

''Hadi, sen geç içeri. Ben hepimize kahve alıp geleyim.''

''Tamam sevgilim.'' dedikten sonra odaya girdim. Sefa tam yatağın yanındaki sandalyede oturmuş, gözlerini kırpmadan Sinem'e bakıyordu. Geldiğimi fark edince bakışları bana döndü. Hemen yatağın yanındaki çift kişilik yatağa da ben oturmuştum.

''Aranızda ne var Sefa?'' bakışlarımız kesişti.

''Aramızda bir şey diye nitelendireceğimizden daha büyük bir şey olacağını hissediyorum.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bakışlarını Sinem'e çevirdi.

''Sana bunu hissettiren ne?'' yüzünde sıcak bir tebessüm belirdi.

''İnsan hisseder ya Birce.'' ona bir şey diyemiyordum. Çünkü Onat'ı ilk gördüğüm andan itibaren benim için sıradan biri olmadığının farkındaydım.

''Birce.'' birden Sinemden yükselen sesle bakışlarımız ona döndü. İkimiz de refleks olarak ayaklanmıştık.

''Bebeğim, nasılsın?'' Sinem gözlerini açmakta kısa bir süre zorluk çekti. Muhtemelen tam tepemizdeki beyaz ışıklar gözünü alıyordu. Gözlerini tamamen açınca bakışları önce beni, sonra yanımdaki Sefa'yı buldu. Gözlerinde bir şaşkınlık belirdi. Ama bunu onu çok iyi tanımayan biri anlamazdı. Çünkü gözlerindeki yorgunluk daha ağır basıyordu.

''Ben hemşireyi çağırayım.'' Sefa odadan çıktığında içeri Onat girdi.

''Ağrın var mı Sinem? Nasılsın?'' Sinem bakışlarını kapıdan çekip bana çevirdi.

''Nasıl gözüküyorum şu an?'' kaşlarımı çattım.

''Gerçekten ölümden döndün ve nasıl göründüğünü mü düşünüyorsun?'' hafif yüzünü buruşturduğunda ağrısı olduğunu görebiliyordum.

''Tabi ki onu düşüneceğim. Sefa burada. Ölmedim ve düşüneceğim tek şey şu anda bu.'' gözlerimi devirdiğimde bu haline gülümsemeden edemedim. Onu özlemiştim.

''Korkuttun bizi Sinem. Geçmiş olsun.'' bakışları arkamdaki Onat'a kaydı.

''Sağ ol enişte. Kumandan kolayca kurtulacağını düşünmedin herhalde.'' ağzımdan çıkan ufak çaplı kahkahaya engel olamadım. Onat'ın da arkamda güldüğünü işitmiştim.

''Aptal, beni çok korkuttun. Gel buraya.'' dediğimde yüzümdeki solmayan gülümsemeyle usulca ona sarıldım. Canını yakmaktan çekindiğim için sadece başını ellerimin arasına alıp, kafasının üstüne usulca bir öpücük kondurdum.

''Kokuyor muyum Birce?'' inanılmaz biriydi. Onat'a baktığımda başını sallayarak güldüğünü gördüm.

''Hayatım, misler gibi kokuyorsun ama şimdi bunları düşünmesen mi? Nasıl hissediyorsun?'' deyip kendimi geri çektiğinde yüzündeki gülümsemenin yavaşça solduğunu fark ettim.

''Biraz ağrım var. '' tam ona bir şey söyleyeceğim sırada kapı açıldı. İçeri doktor, hemşire ve hemen arkalarında Sefa girdi. Doktor güler yüzüyle önce bize sonra Sinem'e baktı.

''Geçmiş olsun Sinem Hanım. Oldukça güçlü bir savaşçı çıktınız.'' Sinem bakışları önce Sefa'ya, sonra doktora değdi.

''Teşekkür ederim doktor bey. Öyle olduğumu söylerler genelde.'' hepimiz yüzümüzde gülümsemeyle onu izliyorduk. Hemşire o sırada serumunu kontrol edip muhtemelen seruma ağrı kesici enjekte etti.

''Öncelikle her ne kadar hızlı iyileşiyor olsan da riskli bir ameliyat atlattın. Kurşun iç organlara zarar verdi ve böbreklerden birini almak zorunda kaldık. Bu seni endişelendirmesin, tek böbrekle de hayatına gayet sağlıklı devam edebilirsin. Ama tabi ki dikkat etmen gereken şeyler olacak. Alkol ve tuzu hayatından çıkaracaksın. Yürüyeceksin ve spor yapacaksın. Eğer bunları hayatında uygularsan çift böbrekli birinden sağlıklı bile olabilirsin.'' bakışlarım Sinem'e kaydığında doktoru usulca dinlediğini gördüm.

''Ne zaman çıkarım tahminen?'' bunu biz de merak ediyorduk.

''En azından bir 3-4 gün daha gözetim altında kalman gerekiyor. Değerlerini kontrol altında tutmamız gerekiyor. Tekrardan geçmiş olsun.'' Doktor bey odadan çıktığında bakışlarım Sinem'e döndü.

''Ben çok üzgünüm Sinem. Yani seni yalnız bıraktığım, böyle bir şey yaşadığın için o kadar kötü hissediyorum ki.'' gözlerim yine dolmuştu ama aklıma Onat'a verdiğim söz geldiği için kendimi tuttum. Sinem için olduğu yerde oturur pozisyona gelmek için davrandığında onu tutup destek oldum.

''Birce, lütfen beni böyle şeyler söyleyerek vicdan azabına sürükleme. Benim tek böbrekle yaşamam bir sorun teşkil etmiyor. Hem iki böbreğim olunca bunu fark ediyor muydum? Yo. O yüzden şu an sağlıklıyım ve başına bela olmaya devam edeceğim. Bunu düşün lütfen.'' çok akıcı bir şekilde konuşamıyordu. Bunda muhtemelen verdikleri ilaçlarında etkileri vardı.

''Sadece bana su getirebilir misiniz?'' tam odadaki küçük dolaba ilerleyeceğim sırada Sefa benden önce davranmıştı. Suyu çıkarıp bardağa koyduğunda, Sinem'e küçük bir kız çocuğuymuş gibi suyu içirmeye başladı.

''Biz çıkalım, sana yiyecek bir şeyler ayarlayıp gelelim.'' amacım onları yalnız bırakmaktı. İkisi de sanki beni duymamış gibiydi. Onat'ın koluma usulca dokunmasıyla dışarı çıktık.

''Allah aşkına aralarında ne dönüyor? Sen biliyor musun?'' demek ki Sefa ona bahsetmemişti.

''Bunu benim anlatmaz doğru olmaz diye düşünüyorum.'' tek kaşını kaldırıp hayretle bana baktı.

''Nasıl ya? Benimle dedikodu yapmayacak mısın?'' kahkahamı tutamadım. Omzuna küçük bir şaplak attım ve burnunu sıktım.

''Hayır canım, ben dedikodu yapmayı seven kızlardan değilim.'' yüzünü buruşturdu.

''Gerçekten Birce, askerlerimden beni gören olsa bütün façam çizilecek. Yakında beni bir bebek gibi seveceksin diye korkuyorum.'' tek kaşımı kaldırdım.

''Sevsem ne olur ki?'' gözlerine muzip bir bakış yerleşti. Kulağıma doğru eğildi.

''O zaman emzirmen gerekir ama.'' onu itip kınar bir şekilde cıkladım.

''Koyun içerde can derdinde, bu ne derdinde ya. Delirteceksin sen beni.'' arkama bile bakmadan ilerlemeye başladım. Onun ise arkamda güldüğünü duyabiliyordum. Doktor ilk gün katı beslenmemesi gerektiğini söylediği için çorba almıştık. Sulu birkaç yemek daha vardı, onların da sadece sularını rica etmiştim. Adam tuhaf tuhaf baksa da ona çok aldırmadım. Onat, bir saniye bile yanımdan ayrılmıyordu. Bu beni ne kadar mutlu etse de dinlenmesi gerektiğinin farkındaydım. Bu akşam hastanede kalacaktım ve onun eve gitmesini istiyordum. Odaya geldiğimizde Sefa ve Sinem'i yatakta sıkış pıkış uyurken bulmak bize de sürpriz olmuştu. Biz geldikten saniyeler sonra Sefa uyanmış, onun ani hareketiyle de Sinem uyanmıştı.

''Kusura bakmayın komutanım.'' her ne kadar sivil de olsak Onat'a saygı duyuyordu. Onat bir şey demedi. Benim bakışlarım ise keyfi gayet yerinde görünen Sinem'e kaydı.

''Nasıl oldun? Ağrın sızın var mı?'' yüzüne bakılırsa pek ağrısı yok gibi duruyordu.

''İyiyim, sağ ol çiçeğim.'' elimde getirdiğim yemek kaplarını çıkarmaya başladım.

''Sana yiyecek bir şeyler getirdik. Doktor ilk günden sıvı beslenmeni söyledi. O yüzden çorba getirdim. Mercimek, en sevdiğin.'' dediğimde yüzünde buruk bir gülümsemeyle bana baktı.

''Sen olmasan ben ne yapardım?'' asıl o olmasa ben ne yapardım?

''O nasıl laf öyle? İkimiz de hep olacağız. Hadi ye bakalım yemekleri.'' dediğimde Sefa yine ona yardım etmek için davrandı. O sırada ona engel olmadım ve bakışlarımı Onat'a çevirdim.

''Canım, sen istiyorsan eve geç artık. Dün gece de hiç uyumadın. Dinlenmen gerekiyor.'' bakışları o kadar hızlı bir şekilde bana döndü ki, bunu yapmayacağını söylemesine gerek kalmadı bile.

''Sen de yoruldun. Seni bırakıp gitmem.'' tam ağzımı açıp itiraz edecekken Sefa'dan bir öneri geldi.

''İkiniz de geçin isterseniz komutanım. Ben burada kalabilirim.'' böyle bir şeye gerek yoktu. Bakışlarım Sinem'e kaydığında, onun dünden meraklı olduğunu yüz ifadesinden anlamıştım. Resmen bana satışı koymuştu. Alacağı olsundu.

''Hayır, kalmak istiyorum.'' dediğimde Sinem resmen gözleriyle kapıyı işaret etti. E ama yuh artıktı. Bir insan beni istemediğini bu kadar belli edemezdi.

''Çiçeğim, kaç gündür yorulmuşsun. Zaten sürekli uyuyorum. Onat da sen de perişan olmuşsunuz, geçin dinlenin.'' şu an yüzümde engel olamadığım şaşkınlıkla onu izliyordum. O da yüzüne sinir bozucu bir gülümseme yerleştirdi.

''Peki.'' ona doğru sarılmak için eğildiğimde kulağına fısıldadım.

''Bu kadar koca meraklısı olduğunu bilmiyordum. Hayretler içindeyim şu an.''

''Aşkım, ben sadece hasta ve ilgiye muhtaç bir kadınım, lütfen.'' dediğinde yüzümdeki gülümsemeyle geri çekildim.

''Bir şeye ihtiyacın olursa direkt beni arıyorsun. Saat kaç olursa olsun.'' başını salladığında, kafasına küçük bir öpücük koyup geri çekildim.

''Sana emanet.'' bakışlarım Sefa'ya kaydığında başıyla beni onayladı. Eğer ona güvenmeseydim burada onları bir saniye yalnız bile bırakmazdım. Ama her şeyden önce, Sefa'nın Onat için değerli biri olduğunu biliyordum.

''Emir büyük yerden duydun. Sana emanet kardeşim.'' Onat'ın sözlerinden sonra odadan çıkmıştık.

 

                                                                                             🫧

 

Neredeyse otuz saatlik uykusuzluk sonucunda eve gelmiştik. Onat ısrarla onun yanında kalmamı istediği için onun evine geçmiştik. Açıkçası onunla uyumaya başladığım günden beri, yatakta tek kalmak bana eziyet gibi geliyordu. Aç olduğum söylediğimde bana bir şeyler hazırlayacağını söyleyip mutfağa geçmişti. O kadar durgun hissediyordum ki gidip ona yardım edecek halim bile yoktu. Bu durgunluğun sebebi uykusuzluk değildi. İçimde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı.

''Şef emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım.'' bakışlarım ona kaydı. Elinde iki tabakla gelmişti. Soslu makarna yapmıştı ve oldukça güzel gözüküyordu. Elindeki tabaklardan birine uzandım. O da karşıma oturdu.

''Teşekkür ederim. Çok güzel duruyor.'' omzunu silkti.

''Daha iyisini yapardım ama senin açlıktan bayılmak üzere olduğunu fark ettiğim için elimi hızlı tuttum diyelim.'' gözümü devirdim ve gülümsedim. Makarnadan bir kaşık aldığımda bu fikrimde ne kadar haklı olduğumu anladım. Mükemmeldi.

''Şefin ellerine sağlık. Mükemmel olmuş.'' dediğimde kendinden emin gülümsemesini takındı.

''Afiyet olsun bebeğim.'' ikimizde sessizlik içinde yemeğimizi yedik. Yemekler bittiğinde önünden tabakları alıp onun kalkmasına müsaade etmeden bulaşıkları yıkamıştım. O sırada Sinem'e nasıl olduğuna dair bir mesaj attığımda, gayet iyi olduğunu söylemişti. İçim bir nebzede olsa rahatlamıştı. İçeri ilerlediğimde Onat koltukta uzanmış, bir şeyler izliyordu. Benim geldiğimi görünce yanına oturmam için bir yer açtı.

''Gel sevgilim.'' lafını ikiletmeden yanına uzandım. Şu an onun kollarında, onun kokusuyla sakinlemeye ihtiyacım vardı.

''Canın bir şeye sıkılmış.'' koltuk oldukça geniş olduğu için ikimiz de rahatlıkla sığıyorduk. Kollarının arasında yatarken başıma ufak bir öpücük kondurdu.

''Bir şeyim yok. Durgunlaştım sadece.'' elinin biri başımın altındayken, diğer eliyle saçımla oynuyordu. Vücudu bana dönüktü. Arkada bir şeyler çalıyordu ama ikimiz de şu an ilgilenmiyorduk.

''Buna inanmalı mıyım?'' bakışlarımı onun gözlerine çıkardım.

''Evet.'' dediğimde burnuma usulca bir öpücük bıraktı.

''Sinem iyileştikten sonra Oya ve Gürkan'ı bizim evde ağırlamak istiyorum. O gece istediğimiz gibi bitmedi.'' elleri saçımla oynamaya devam etti.

''Böyle bir şeye mecbur değilsin, biliyorsun.'' biliyordum ama bu benim içimden geliyordu. Omzumu silktim.

''Mecbur olduğum için değil. Oya, Sinem'le çok ilgilendi, Gürkan'da öyle. O yüzden bunu bir teşekkür yemeği olarak düşünebiliriz.'' usulca başını salladı.

O an bir şey oldu, telefonuma bildirim geldi ve altımda kaldığı için refleksle bedenimi hemen dibimdeki Onat'ın bedenine bastırdım. İkimizin de bakışları birbirini buldu. Telefona ısrarla bildirim gelmeye devam etti ama ben o an sadece Onat'a odaklıydım. Bakışlarını gözlerimden çekmedi. Ama gözlerindeki alevi anlamamak mümkün değildi.

''Telefona bak istersen.'' vücudumu alev bastığı için kendimi geri çekmekte zorlandım.

''Bakayım.'' gözlerine bakmak o an beni o kadar utandırdı ki, çekilip telefona baktım. Önemli bir şey değildi. Saçma sapan operatörlerden mesaj gelmişti.

''Önemli bir şey mi?'' başımı hayır dercesine salladığımda, Onat'ın bizi daha deminki pozisyona getirmesi saliseler sürdü. Ama şu an tek bir fark vardı, yaslandığım yerde bir sertlik beni karşılamıştı. İçimdeki alev tekrardan baş gösterdi. Onat'ın eğilip usulca fısıldaması ise bu yangını ayyuka çıkardı.

''Senin için saniyeler içinde ne hale geldiğimi hissediyor musun Birce?'' bakışlarımı usulca ona çıkardım. Ona karşı çekimim söz konusu olduğunda içimdeki cesur kadına dur diyemiyordum. Kendimi ona daha çok bastırdım.

''Hissetmemem mümkün mü?'' bakışları dudaklarıma kaydı, aynı saniyelerde dudaklarımızı birleştirdi. İstek, bütün vücudumu esir almıştı. Elini kafamın arkasına koyup beni kendine daha çok bastırdığında ikimizde inledik. Ellerini, vücudunu her zerremde hissetmek istiyordum. Dudaklarımız hoyratça birbirini öpüyor, dillerimiz birbirine tutunuyordu. Elini kafamın arkasından çekip üstüme çıktı. Üstümde plank pozisyonunda duruyor, ağırlığını bana vermiyordu. Ama alt vücudu, kasıklarıma temas ediyordu. Askeri künyesi sarkıp, tenime değdiğinde inlememek için kendimi çok zor tuttum.

''Sana çekiliyorum, bütün teninin vücudumda hissetmek istiyorum.'' dediğinde yüzüme arzulu bir gülümseme yerleştirdim.

''Söylesene yüzbaşı, nereye kadar kaçacaksın? Sence de artık zamanı gelmedi mi?'' onu yakasından tutup kendime çektiğimde dengesini sağlamakta zorlanmadı. Ağırlığını yine üstüme vermedi. Dudaklarımız o kadar hızlı bir şekilde buluştu ki, dişlerimizin çarpışma sesini duymuştum. Bu gece onu istiyordum. Ona her şeyden çok güveniyordum. Onu her şeyden çok arzuluyordum. Peki o zaman neyi bekliyordum ki? Dudaklarımız birbirinden ayrıldığında gözleri alev alevdi. Her zaman kara olan gözlerinin içinde, şu an yangınlar vardı.

''Birce, Birce. Ben bu ateşi nasıl dizginlerim diye düşündükçe, sen elinde bir kova benzinle üstüme gelmekten çekinmeyeceksin değil mi?'' ben mevzu o olduğunda çoğu şeyi ateşe vermeye hazırdım. O bunu görmüyor muydu?

''Konu senken, elimde benzinle üstüne gelmekten de ikimizi yakmaktan da çekinmem.'' asıl yangın şu an gözlerindeydi.

''Bu gece bütün vücudunu keşfedip sadece ikimizin inlemelerini duyacağım güzelim.'' vücudu o kadar heybetliydi ki bu bile beni etkilemesi için inanılmaz bir etkendi.

''İcraat yüzbaşı.'' bu onu harekete geçiren son cümlem olmuştu. Bacağımı sıkı bir şekilde tutup kendine çekmesiyle hafif canım yanmıştı. Ama bu bana acı vermekten ziyade hoşuma gitti.

''İcraat istiyorsun hı?'' dudakları boynuma ıslak bir öpücük bıraktı. Öptüğü yere üfleyince içimde bir şeyler koptu. Yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bu hareketimle bacağımı daha fazla sıktı.

''O arsızca kıpırdanan vücudun benden ne istiyor Birce?'' benimle oynamak mı istiyordu? Sorun değildi, oynardık. Bacağımdaki elini tutup birden kasıklarıma getirince yüzümde arsız bir gülümseme belirdi.

''Ne istediğim oldukça açık değil mi?'' inleyerek kendini o kadar sert bana bastırdı ki, tek inleyen o olmamıştı. Yavaşça ilerleyen sevişmemiz oldukça hızlı bir hal almıştı. Elleri göğüslerimi bulup sıkmaya başlayınca yatakta olduğum yere çakıldım sandım. Bu sefer yüzünde arsız bir gülümseme olan oydu. Eğildi ve kulağıma usulca fısıldadı.

''Uslu bir çocuğum ve senin beni emzirmen gerekiyor.'' saniyeler sonra dili göğsümün ucuna değince çığlık atacağım sandım. Bu hareketi sürekli yaptı. Sanki aç bir bebekmiş gibi göğsüme saldırdı.

Onu görmek istedim. Vücuduna dokunmak, bütün heybetiyle üstüme uzanmasını istedim. Elim tişörtünün eteklerine gidince ne yapacağımı anladı ve tişörtü çıkartmak için davrandı. Tişörtü yakasından tutup tek seferde çıkardı. Allah kahretsin öyle bir haldeydim ki şu an bu yaptığı bile bana çok erotik geliyordu. Tekrar yatakta yerimi alınca bu sefer nefesinin kasıklarıma doğru inmeye başladığını hissettim. Kaçınılmaz son bizim için geliyordu. Önce usulca kasıklarımı öptü, sonra dili kasıklarımda dolaştı. İnlememe engel olamadım. O bunu daha da çıldırtmış gibi dudakları birden kadınlığımı buldu. Bu benim için son noktaydı. Artık inlemekten ziyade resmen zevk dolu çığlıklar atıyordum.

''Ah, Onat. Onat, lütfen.'' alttan bana bir bakış attığında o kadar etkilendim ki, dili bütünüyle kadınlığımda dolaşsın istedim. Elimle kafasını bastırdığımda dili aynı anda klitorisimi buldu. Emdi, öptü, dudaklarıyla içine çekti. Bu benim için son noktaydı. Bir uçurumun kenarındaydım ve aşağı çakıldım. Evet, Onat beni yerle bir etmişti. Titreyen dizlerimde bunun göstergesiydi.

''Bitti mi sandın bebeğim?'' beni oyuncak bir bez bebekmişim gibi kaldırıp yatak odasına ilerlemeye başladı. Ayaklarım o kadar titriyordu ki, düşünecek halde değildim.

Odaya geldiğimizde beni yatağa doğru usulca bıraktı. Eli, eşofmanının beline gittiğinde onu göreceğimi anladım. Bunu istiyordum, bunu bekliyordum. Eşofmanı usulca çıkardı ve altında baksırıyla kaldı. Baksırdan bile oldukça büyük gözüken o şişlik, inlememe sebep oldu. O sırada muhtemelen saatler sonra utanacağım bir şey yaptım.

Elimi, kadınlığıma getirip kendimi okşamaya başladım. Bakışları oraya kitlenmişti. Bu onun çok hoşuna gitmişti. Hızlı bir şekilde altındaki baksırı da çıkardığında penisi gözlerimin önündeydi. Büyüktü. Arsız yanım bütünüyle onu içimde istiyordu.

''Gözlerimin içine baka baka kendini okşaman beni delirtse de şu an içinde olmam gerekiyor bebeğim. Üzgünüm.'' üstüme doğru uzandığında penisi kadınlığıma temas etti. Sadece bu temas bile ikimizi yüksek sesle inletti. Gözleri gözlerimi buldu.

''Hazır mısın biricik?'' hiçbir şey için bu kadar hazır olduğumu hissetmemiştim. Usulca başımı salladım.

''Ipıslaksın benim için. Daima hazırsın.'' ellerimi elleriyle başımın hemen yanında kilitlemişti. Bir acı hissettim, nefesim kesildi. Tam çığlık atacakken Onat'ın dudakları buna engel oldu. Başta nefesimi kesen acı bir yerden sonra benim için bir zevke dönüştü. İnanılmazdı. Şu an Onat hareket etmiyordu muhtemelen acıya alışmamı bekliyordu. Ama bu beni daha çok çıldırtıyordu.

''İyi misin güzelim?'' hızlıca başımı salladım.

''Evet, devam et.'' usulca içime süzülmeye devam etti. Acı büyüdü ama yerini büyük bir zevk aldı. Onat gitgide hızlanıyordu. Bu his beni öldürecekti.

''Onat! Onat daha hızlı.'' alnımı öptü.

''Bebeğim, çok darsın. Üstelik ilk birliktelikte seni bu kadar zorlamak istemiyorum. Canın acıyacak.'' acı sabitti ama zevk daha yoğun olduğu için şu an bir şey düşünemiyordum. Gelgitleri son sürat devam ediyordu. Alışmıştım. Acı bazen baş gösterse de, acıdan daha yüksek şeyler hissediyordum.

''Beni o kadar sıkıyorsun ki, Birce sadece bunun için bile gelebilirim.'' inledim. Onat'ın konuşması beni tahrik ediyordu. Susmasın istedim.

''Onat, sesine ve daha çok sana ihtiyacım var.'' dediğimde kendini bana doğru ittirdi. Çığlık attım. İçimde bir şeyler parçalandı ama ruhumda bir şeyler yeniden inşa oldu.

''Benim güzel bebeğim hem sesimi duymayı hem beni hissetmeyi mi istiyor?'' gelgitleri artık dayanılmaz hale gelmişti. Gelecektim, biliyordum.

''Onat! Onat, geliyorum!'' durmadı, aksine hızlandı. Ve o an ikimizde inleyerek boşaldık.

Hayatımda birçok duyguyu tattığımı düşünürdüm, ta ki Onat'ı en derinlerimde hissedene kadar.

''Ben bu yaşıma kadar hiç yaşamamışım Birce.'' yaşamayan sadece o değildi. Ben Onat'la can bulmuştum. Ben, onsuz bir hayatı bundan sonra ne düşleyebiliyor ne de istiyordum.

''Kasıklarındaki benlerinden, kirpiğinin her bir tanesine kadar aşığım.'' hemen üstümde, benim için hala nefes nefeseyken bunları söylemesi içimdeki arzuyu büyütüyor ama bir yandan yorgunluğum baş gösteriyordu. Saatlerdir uykusuzdum.

''Ben de sana çok aşığım.'' dudağına usulca bir öpücük kondurdum. Kendini yanıma attı. Birden uykusuzluk kendini hissettirmişti.

''Uyu güzelim, uyu biriciğim.'' Onat'ın sesi uzaktan geldi. Uyku beni kollarına çekti.

O gece içimde Onat için ölmek isteyecek kadar büyük bir sevgiyle, yirmi yedi yıllık hayatımın en huzurlu uykusunu uyudum.

 

 

Bölümle ilgili düşüncelerinizi bu satıra yazabilirsiniz.

Instagram/Tiktok/X:monsoleil777

 

Bölüm : 08.01.2025 19:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...