
Merhaba! Güzel bir bölümle geldik. Bu bölümden sonra artık motoru takıyoruz ve bir süre aksiyona dur demiyoruz 🫡 Bu arada bölümde yetişkin içerik var. Önden bilgilendirmesini yapayım, rahatsız olanlar geçebilir.
Sosyal medya hesaplarım: Instagram/Twıtter/Tıktok:monsoleil777
Ayrıca bir WhatsApp kanalımız var. Orada bolca spoiler veriyorum. Katılmak isterseniz Instagram öne çıkanlarımda link mevcut. Link açılmazsa bana da yazabilirsiniz.❤️🩹
HEPİNİZE İYİ OKUMALAR❤️🩹
BİRCE SAĞLAM
Kendimi bu hayatta her zaman tek olduğuma inandırmıştım. Her zaman tek başına, ayakları üzerine dimdik basan ve kimseye boyun eğmeyen biri olarak. Ailemin beni yüzüstü bırakıp gittiğine o kadar emindim ki, o yüzden hiçbir zaman onları araştırma gereğinde bulunmamıştım. Yıllar sonra çıkıp gelen abimle ise bütün düşündüklerimin yalan olduğunu anlamış, bu gerçek kendimden nefret etmeme sebep olmuştu. Bartuğ'a sarılı bir şekilde ağlarken evin kapısı açıldı. Dış kapı direkt mutfağın karşısında olduğu için giren kişi bizi görebiliyordu. Sinem ve Onat'ı gördüm.
''Ups, aile buluşmasını böldük sanırım.'' kollarımı abimin belinden çekmiştim. Bakışlarım Onat'ı bulduğunda gözlerinde bir duygu aradım. Her ne kadar abim olsa da, bu gerçeği henüz o tam anlamıyla kabullenmiş sayılmazdı. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Ayağa kalktım ve yüzümde gülümsemeyle onlara doğru ilerlemiştim. Önce Sinem'e sarıldım.
''Hoş geldiniz.'' Sinem sarılmama aynı içtenlikle karşılık verdi. İçeri geçtiğinde Onat'la göz göze gelmiştik. Yüzümdeki gülümseme daha da derinleşti. O da bana gülüyordu. Sarıldık. Sımsıkı, sanki birbirimizi hiç bırakmayacakmışız gibi sarılmıştık. Artık gelenek haline gelen, bana her sarıldığında gerçekleştirmiş olduğu öpücüğü boynuma bıraktı. Kokumu içine çekti.
''Ceylanım benim, mis gibi kokuyorsun. Seni çok özledim.'' ben de onu çok özlemiştim. Üç gündür her gece yanıma gelmişti ama ona duyduğum arzu başkaydı. Kokusunu içime çektim. Parfümü, ömrüm boyunca nerede olursam olayım bana onu hatırlayacaktı.
"Ben de seni çok özledim. Lütfen bu gece beni kaçır." geri çekildi ve yüzüne çapkın bir gülümseme yerleştirdi.
"Sen iste, seni kaçırıp farklı diyarlara uçurayım." cümlesinin altındaki imânın gayet farkındaydım. Elimi omzuna attığımda bütün cilvemi yüzüme yansıttım.
"Uçalım yüzbaşı, beraber uçmadığımız diyarlara uçalım." tam bana cevap vereceği sırada bakışları arkama kaydı ve Bartuğ'un sesini duydum.
"Dikilecek misiniz siz öyle?" evet, ikisi de tam anlamıyla birbirine ısınmış sayılmazdı. Aralarındaki gerilim hissedilmeyecek gibi değildi. Onat derin bir nefes aldı ve bakışlarını Bartuğ'dan çekmedi.
"İstersek amuda kalkarız. Bir sorun mu var birader?" bunu yapmasına gerek yoktu. Arkama döndüm ve bakışlarımı Bartuğ'a diktim. En azından o susmalıydı. Bakışlarımdan bunu anladı.
''Sorun olsa ne olacak tam olarak? Anlatır mısın biraz?'' başını yana eğdi ve saçma sapan bakışlarını Onat'a dikti.
''Hey, saçmalamayın. İkinizde bundan sonra hayatımda olacaksınız, o yüzden iyi anlaşmaktan başka şansınız yok. Hadi içeri geç, geliyoruz bizde.'' Bartuğ yüzüme dik dik baktıktan sonra içeri geçti. Onat'a döndüm.
''Sen de böyle yapma Onat. Ne oluyor sana?'' bakışları Bartuğ'dan bana döndüğünde, göz bebeklerindeki yumuşamayı görmemek imkansızdı. Omzunu silkti.
''Henüz bir abin olduğu gerçeğini kabullenemedim. Haddimi aştıysam özür dilerim.'' gözlerinden de anladığım kadarıyla mahcup olmuştu. Amacım onu mahcup etmek değildi ki, ben sadece iyi anlaşsınlar istiyordum. Ellerimle yüzünü avuçladım.
''Haddini aşmak gibi bir durum olmayacağını ve sana her zaman müsaadem olduğunu biliyorsun sevgilim. Sadece alışmaya ve iyi anlaşmaya bak lütfen.'' dediğimde yüzünde olan elimden bir tanesini alıp, avucumun içine bir öpücük kondurdu.
''Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok biliyorsun.'' yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdim ve onu elinden tutarak odaya doğru çekiştirdim. İçeri girdiğimde Sinemle Bartuğ'u sohbet ederken bulmuştum. Sinem Bartuğ'un varlığına bana göre çok daha çabuk alışmıştı. Hatta Bartuğ başta bu evde kalmak istemediğini, bizi rahatsız edeceğini düşündüğü zaman, Sinem kesin bir dille böyle bir şeye gerek olmadığını söylemişti.
''Ya, çok sevindim. Düğün ne zaman peki?'' kaşlarım çatıldı. Kimin düğünüydü? Onat'la koltukta yan yana oturduk.
''Kim evleniyor?'' dediğimde ikisinin de bakışları beni buldu.
''Seni yakın zamanda kız arkadaşımla tanıştırmak istiyorum.'' kaşlarım bu sefer hayretle havalandı. Bir kız arkadaşı mı vardı? Üstelik evlenmeyi düşünecek kadar hayatında mıydı? Onun adına sevinmiştim. Şu üç günde normal bir iletişim kuramadığımız için malum bunlardan bahsetmeye de fırsatı olmamıştı.
''Tanışmak isterim tabi. Ne zaman istersen. Nerede şu an?'' Onat'ın hemen arkamda hafifçe belimi okşayan elini hissediyordum.
''Şu an Ankara'da. '' sahi, Bartuğ nerede yaşıyordu ki? Onunla bunları konuşma fırsatı yaratmayıp üç gündür tribe girdiğim için açıkçası kendime şu an kızmıştım.
''Sen ne zaman döneceksin?'' bu aslında öylesine sorduğum bir soruydu. Nerede olduğunu öğrenmek için sorduğum bir soruydu. Birden bakışlarında bir hüzün hissettim. Anında soruyu sorduğuma pişman oldum.
''Gitmemi mi istiyorsun?'' bu sefer kaşları çatılan bendim. Kafamı iki yana salladım.
''Hayır, onun için sormadım. Evlilik diyorsunuz, bir hazırlık içindeyseniz eğer onu yalnız bırakman doğru olmayabilir.'' aksine onu yeni bulmuşken, biraz vakit geçirmeyi ben de isterdim. Ama arka planda benden bağımsız ilerleyen bir hayatı olduğu için ona kal demem bencillik olurdu.
''Elvin anlayışlıdır. Ben gelene kadar bekler. Bunlar sorun değil, biraz erteleyebiliriz.'' ben bunu istemiyordum. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim.
''Çağırsana, gelsin. Tanışalım. Biz gidemeyiz malum, bu ara ortalık karışık. Ama o gelirse çok mutlu olurum.'' ne iş yaptığını da bilmiyordum açıkçası. Alalede söylediğim bir cümleydi. Bartuğ'un yüzüne bir gülümseme yayıldı.
''Seninle tanışmayı çok istiyordu. Çağırdığını söylersem çok mutlu olacaktır.'' birden büyüdüğümüzü, bir aile gibi hissedeceğimizi düşünmek beni o kadar mutlu etmişti. Neredeyse ağzım kulaklarıma varacaktı.
''Ben de çok mutlu olurum. Ne iş yapıyor peki?''
''Mimar.'' kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Açıkçası onu da asker veyahut polis beklemiştim. Neden bilmiyorum ama böyle bir hisse kapılmıştım.
''Ya, ne güzel. ''o sırada Sinem içindeki meraklı Melahat'ı ortaya çıkardı.
''Senden de bir asker manita beklerdik açıkçası Bartuğ. Mimarlık da gayet havalı meslek ama nasıl tanıştınız? Nasıl denk geldiniz?'' Bartuğ'un yüzüne geldiğimden beri gördüğüm en samimi tebessüm yayıldı. Onu düşünürken mutluydu, birini bu denli sevmesine onun adına çok mutlu oldum.
''Rastgele sokakta tanıştık. Biraz olaylı oldu aslında tanışmamız.'' yüzümde bir gülümsemeyle onu dinliyordum. Onunla ilgili bir şeyler öğrenmek beni mutlu ediyordu. Geri yaslandığımda kendimi Onat'ın kolunun altında buldum. Sanki her zaman olmam gereken yer burasıydı.
''Ben aylar sonra görevden dönmüştüm. Karargahtan çıkmış, gecenin bir yarısı eve gidiyordum. Bir sokak arasında kadın çığlığı duydum. Bir baktım kadının biri, elindeki proje çantasıyla adamın birinin başına vuruyor.'' gülümseyerek başını yana salladı. Muhtemelen şu an o anlar gözünün önüne gelmişti.
''Yanına gidip bir sorun olup olmadığını sorduğumda bana en büyük sorunun biz yani erkekler olduğunu söyledi.'' kahkahama engel olamadım. Sinem de bana eşlik etti. Onat da yüzündeki gülümsemeyle onu dinliyordu.
''O gece bayağı bir tersledi beni. Neyse, güvende olduğundan emin olduktan sonra eve doğru ilerlemeye başladım. Elvin de taksiye bindi. Eve geldim, uyudum. Sabah oldu askeriyeye gitmek için tam kapıdan çıktım, bir baktım Elvin ben görevdeyken karşı daireme taşınmış.'' kader, onlar içinde ağlarını örmüştü.
''Bazen sen bir şeylerden kaçıyorsun ama kader buna müsaade etmiyor. Sizinki de öyle olmuştu.'' Onat'ın sözleriyle Bartuğ başını salladı.
''Öyle oldu evet. Başta birbirimizden nefret ediyorduk ama şu an sonuç ortada.'' çok mutlu olmuştum. Hayatta en çok sevilmeyi hak eden insanlardan birisiydi.
''Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Hadi, haber ver istersen.'' dediğimde beni onaylayıp telefonla konuşmak için balkona çıktı.
''Ben de sofrayı hazırlayayım.'' yüzümde bir gülümseme belirdi. Sinem mutfağa gittiğinde Onat'la baş başa kaldık. Burnunu boynumda hissedince, yüzümde bir gülümseme belirdi.
''İyisin değil mi güzelim? Ağrın sızın ne durumda? Başka bir derdin varsa bana her zaman anlatabilirsin. Biliyorsun değil mi?'' eğildim ve burnuna küçük bir öpücük kondurdum.
''Sen benim hangi iyiliğimin bedelisin? Seni hak edecek ne yaptım şu hayatta?'' çenesini omzundan çekti ve sarılıp beni göğsüne çekti. Başıma bir öpücük kondurdu.
''Bu soruları benim sormam gerekiyor. Sen benim dünyamın en güzeli, en özelisin. Seni çok seviyorum.'' kalbim yine sıcacık oldu. Ona daha sıkı sarıldım.
''Bu romantik anı bozmak istemem ama söylemezsem aklımdan çıkacak ve sana sürpriz olacak. Yarın teyzemler geliyor.'' gözlerim şokla açıldı. Kendimi göğsünden geri çektim ve gözlerine baktım.
''Ne?'' başını salladı.
''Onat geldikleri zaman haber verseydin. Neden bu kadar erken haber verdin?'' telaşla ayağa kalktım. Heyecanlanmıştım. O ise oldukça sakin bir şekilde koltukta oturuyordu.
''Güzelim, telaş yapacak bir şey yok. Ayrıca sen bu halinle ne yapmayı düşünüyorsun? Teyzem senin istirahat ettiğini biliyor.'' olduğum yerde kaldım.
''Teyzene benden bahsettin mi?'' yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
''Sence neden geliyor? Normalde pek huyu değildir. En son geldiğinde rütbe yükseltmiştim. Öyle düşün.'' ol duğum yerde telaşla bir ileri bir geri hızlıca yürüyordum. Vücudumdaki ezikler kendini hatırlatmaktan hiç çekinmiyordu. Canım acıyordu ama şu an heyecan daha ağır bastığı için canımın acısı umurumda değildi.
''Onat, ben ne yapacağım şimdi? Evi temizlemeye kalkışsam, yemeğe nasıl yetişeceğim? Neden şimdi haber verdin ki bana? Of Onat ya-'' birden ayağa kalkıp dudağıma bir öpücük kondurdu. Durdum. Elleri kollarımı tuttu.
''Sakin olman gerekiyor bebeğim. Onlar hasta ziyaretine geliyor gibi düşün. Hiçbir şey yapmanı istemiyorum. Eminim teyzem de bunu dert etmeyecektir. Sen sadece olduğun gibi davran, bana yeter.'' Hızlıca başımı salladım. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum açıkçası. Alnıma usulca bir öpücük kondurdu.
''Güzelim benim.'' salondan gelen adım sesiyle Bartuğ'un geldiğini anladım. Kendimi geri çektim. Tamam, Onat'a olan sevgim aklımı kaçırmama sebep olacak boyuttaydı ama neticede abi olduğu için biraz da olsa Bartuğ'a saygı duymam gerektiğini düşünüyordum. En azından gözüne sokmayarak.
''Elvin yarın geliyor.'' yüzüme yine bir gülümseme yerleşti.
''Harika! Çok sevindim.'' başını usulca salladı.
''Sofra hazır. Hadi!'' Sinem'in sesini duyduğumuzda hepimiz mutfağa doğru ilerledik.
O gece sessizce yemeklerimizi yedikten sonra, Sinem uykusu olduğunu söyleyip odasına çekildi. Bartuğ ise Elvin'le bize rahatsızlık vereceğini düşünüp –ne kadar bunun böyle olmayacağını diretsem de- sosyal tesise yer ayırtmak için dışarı çıkmıştı. Bunun aslında Onat'la bizi baş başa bırakmak için yapılan bir hamle olduğunu biliyordum. Şimdi ise Onat'ın evinin balkonunda, ikimiz de bir pikenin altındayken sohbet ediyorduk. Onunla abim hayatıma girdikten sonra hiç baş başa kalamamıştık.
''Bartuğla alakalı ne düşünüyorsun?'' bu sorunun geleceğini biliyordum. Derin bir nefes aldım.
''Kendime çok kızgınım. Neden bilmiyorum ama hiçbir zaman bir ailem olduğunu daha doğrusu ailemi bulacağımı tahmin etmiyordum. Annem hayattaymış Onat.'' saçlarımı okşayan elinin durduğunu hissettim.
''Neredeymiş şu an peki?'' ona abimin bana anlattıklarını anlattım. Anneme babamdan sonra şizofren teşhisi konduğunu, devletin bizi almak zorunda kaldığını ve Bartuğ'un yaşadıklarını.
''Bu hikayede kendini suçlaması gereken kimse yokken, bunu yapması gereken en son kişi de sensin güzelim. Kendini üzmeni gerektirecek bir durum yok. Durumların böyle olduğunu bilsen, eminim Bartuğ'dan önce sen onu bulmak için çabalardın. Öyle değil mi?'' usulca başımı salladım. Tabi ki öyleydi. Aile sevgisine ne kadar aç olduğumu o da biliyordu.
''İstediğin zaman anneni görmeye gideriz. Bu konuda her zaman yanındayım, seninleyim.'' çok şanslıydım. Başımı kaldırıp dudaklarına bir öpücük kondurdum.
''Çok şanslıyım. Kalbim, senin gibi bir adama emanet.'' gözlerinin parladığına şahit oldum. Dudakları dudaklarımı buldu ve günler sonra hasretimizi dindirmek ister gibi öpüşmeye başladık. Onu çok özlemiştim. Usulca geri çekildi. Kaşlarımı çattım. Neden geri çekiliyordu ki? Elleriyle önüme gelen saçlarımı geriye itti.
''Seni çok özledim. Altımda bedeninin arsızca kıvranışını, adımı sayıklamanı, bana kendimi unutturacak o güzelliğini.'' bunu fısıltıyla söylemesi işleri çıkmaza sokmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ayağa kalktım ve onun oyununa ayak uydurdum. Ayakta olduğum için ona üstten bakıyordum. Elimi uzattım ve bütün cilveyi yüzüme kuşandım.
''Belki benimde içimde hissetmeyi özlemiş olduğum bazı şeyler vardır yüzbaşı? Onları bana hissettirmek istemez misin?'' elimi tuttu.
''Ben senin işvene, cilvene ölürüm. Öldürecek senin bu sevdan beni.'' Beni o kadar hızlı kucağına aldı ki, bir anda dengemi bulamayacağımı sandım. Dudakları, dudaklarımı buldu ve aynı zamanda yatak odasına doğru ilerlemeye başladı. Yanıyordum ve bu fiziksel değildi. Yanıyordum ve beraberimde onu da yakmak istiyordum. Kapıyı o kadar sert bir şekilde açtı ki cam kısmı kırılacak sandım. Yatağa geldiğimde bedenimi yavaşça yatağa doğru bıraktı. Hem bu kadar nazik olup hem bu kadar sert olması da beni çok etkiliyordu. Dizlerini yatağa yasladı ve bana uzandı. Dudaklarını usulca dudağıma sürttü.
''Benim güzel bebeğim, beni çok mu özledi?'' neredeyse evet diye inleyecektim ve o da bunun farkındaydı. Dudaklarını öpmek için ona doğru kendimi ittiğimde, o ise kendini geri çekti. Kaşlarım çatıldı. Onun ise yüzünde arsız bir gülümseme oluştu. İçimdeki alev, yine beni yaktı.
''Seninle şimdi bir oyun oynayacağız. Bunu ister misin?'' bu beni heyecanlandırdı. Dilimle alt dudağımı yaladım, gözlerinin içine baktım. Usulca başımı salladım. Bu hareketimin onu etkilediğinin farkındaydım. Ki saçımdan tutup dudaklarıma güçlü ve ıslak bir öpücük bırakmasıyla da bu fikrimi kanıtlamış oldum. Birden kemerini çıkardı ve iki elimi başımın üzerinde birleştirdi. Ne yapacağını anladığımda kasıklarımdaki sızıya engel olamadım. Önce bileklerimi nazikçe öptü ve sonra kemerle çokta sıkı olmayacak şekilde ellerimi birbirine bağladı. Yataktaydım. Üstümdeydi ve ellerim bağlı bir şekilde ona bakıyordum. Doğruldu.
''Şu güzelliğin beni o kadar etkiliyor ki Birce. Bazen kendimi tutamayıp canını yakmaktan çok korkuyorum. Ama sen böyle altımda, gözlerinle bile beni ne kadar istediğini belli ederken kendimi tutmak çok zor olacak.'' vücudumu kıpırdattım. Bakışları bedenimde gezindi.
''Tutmasana. Tutmanı isteyen kim?'' bu onun için bardağı taşıran son damla olmuştu. Birden tişörtünü ense kısmından kavrayıp çıkarttı. Çok düzgün bir vücudu vardı, inanılmaz iyiydi. Tekrardan diziyle bana doğru eğildiğinde, kokusu burnuma çarptı. Dudakları, dudaklarımı bulduğunda resmen birbirimizi tarumar ediyorduk. Bu öpüşmek değildi, bu bana olan ihtiyacını dile getirme şekliydi. Dilini emmeye başladığımda, saçlarımdaki elleri anlık güç uyguladı. Bunu etkilendiği için yaptığının farkındaydım. O farkına vardığında ise elinin gücü azaldı. Bunu istemiyordum, burada olduğumuz sürede bana karşı nazik olması belli ölçüde istediğim bir şey değildi.
''Saçlarımı çekmen canımı yakmıyor, aksine hoşuma gidiyor.'' evet, böyleydi. Allah kahretsin ki bu anlardaki dominantlığı beni çileden çıkarıyordu. Bakışları dudaklarımdayken gülümsedi. Tekrardan saçımı çektiğinde kafamı eğmek zorunda kaldım. Şu an uyguladığı güç, gücünün çeyreği bile sayılmazdı. Farkındaydım.
''Böyle mi istiyorsun? Bu şekilde mi? Yoksa seni bebek gibi severken, seks esnasında dominant olmamı mı istiyorsun?'' başımı salladım. Benden bu kadar uzak kalması canımı sıkıyordu.
''Bunun böyle olduğunu biliyorsun. Gel artık şuraya, gebereceğim hasretinden.'' dememle dudaklarıma tekrardan saldırması bir oldu. Dudaklarında hayat buldum. Emdi, ısırdı. Bunların hepsi bana ayrı zevk verdi. Ellerim bağlı olduğu için ona dokunamamak ise bir yandan beni deli ederken diğer yandan kadınlığımdaki ıslaklığın artmasına sebep oluyordu. Dudakları yavaş yavaş aşağıya inmeye başladı. Önce gerdanımı öptü. Sonra ise hiç zorlanmadan üstümdeki tişörtü çıkarttı. Karşısında sütyenleydim. Kırmızı dantelli sütyenim, onun için sürpriz olmuştu. Göğsümün üstüne önce hafif bir öpücük kondurdu.
''Bu göğüsleri, sütyeninle aynı renge getirmemek için ne kadar zor durduğumu tahmin edemezsin.'' altında kıpırdanmadan duramıyordum. Vücudumun sürekli vücuduyla temas halinde olmasını istiyordum. Birden eliyle göğsümün birini avuçlarının içine aldı ve emmeye başladı.
''Onat!'' o kadar derin bir şekilde inlemiştim ki, gülümsediğini hissetim. Allah kahretsin, şu ellerim bağlı olmasa ben ona neler yapardım. Bir yandan göğüs ucumu emmeye devam ederken, diğer eliyle pantolonunu çıkarmıştı. Bu adamın bir elinde on beş marifet olabilir miydi? Geri çekildi. Şu an karşımda sadece baksırıyla duruyordu. İnledim. Evet, sadece bu görüntüsü bile beni inletmeye yetmişti.
''Şimdi o güzelliği ağzıma alacağım. Seni, sadece ağzımla boşaltacağım. Sonra ise seni becereceğim. Tamam mı benim arsız bebeğim?'' bakışlarım karardı. Bunu fark etti.
''Ellerimi çöz.'' sesim o kadar net çıkmıştı ki, Onat kaşlarını kaldırdı.
''Hayır. '' sonra ise birden altımdaki eşofmanı çıkarttı. Altımdaki kiloda burnunu değdirdi. Bedenim istemsiz yay gibi gerildi. Gözleri bendeydi. Dilinin ucunu iç çamaşırımın üzerine değince kafamı geri atıp inledim.
''Onat, lütfen. Dayanamıyorum artık.'' elini kanca gibi kiloda geçirdi. Yüzü gayet ciddiydi.
''Lütfen ne Birce?' kilodu yavaş yavaş indiriyordu. Bilerek yavaş hareket ediyordu. Bana eziyet etmek hoşuna gidiyordu.
''Lütfen artık şu siktiğimin kilodunu indir ve yala.'' sesim yine net çıkmıştı. Onat resmen kilodu yırtar gibi üstümden çıkardı ve inleyerek dudaklarını orama bastırdı.
''Ah!'' o kadar yüksek sesle inlemiştim ki. Muhtemelen yan odada biri olsa, bizim inlemelerimizden dolayı uyuyamazdı. Ellerim bağlı olduğu için topuklarımla kendimi ona daha çok bastırmaya çalıştım. Bakışları gözlerimdeyken, orayı resmen ağzıyla becermesi beni çıldırtıyordu. Artık son düzlükteydim. Bunu hissediyordum.
''Onat, geliyorum. Dur, dur.'' durmadı. Aksine vajinamın dudaklarını emdi. Bacaklarım titremeye başladı. Bacaklarımı kapatmak istesem de Onat eliyle buna engel oldu. Titreyerek boşaldım. Boşalmak beni fiziken rahatlamış olabilirdi, ama içimdeki Onat'a karşı olan açlık daha da artmıştı. Birden ellerimi iki yana çektim ve kemer çözüldü. Onat'ın bakışları beni buldu. Onu hızlı bir şekilde altıma çektim. Şimdi üstte olan bendim.
''Üsteğmeninin o kemeri çözemeyeceğini düşünmüş olamazsın yüzbaşım.'' başını iki yana salladı ve serserice gülümsedi.
''O kemeri çözebileceğini tabi ki biliyordum güzelim. Ama asıl mesele senin o hale gelmene müsaade etmen.'' haklıydı. Bunu isteyen bendim. Bana nasıl hissettireceğini merak etmiştim. İnanılmaz bir deneyimdi. Hemen karnının üzerinde oturduğum için kendimi usulca geri kaydırdım. Şimdi kasıklarının üzerindeydim. Penisi kendini baksırdan o kadar çok belli ediyordu ki, önce baksırın üzerinden onu usulca okşadım. Gözleri kısıldı. Baksırın içine elimi sokup, penisini dışarı çıkardım. Bakışlarım gözlerindeyken, dilimi ucunda gezdirdim. Ucu çoktan ıslanmıştı bile.
Titrek bir nefes verdiğini duydum. Bakışlarım gözlerindeydi. Onu ağzıma aldım. Bütünüyle ağzıma almam tabi ki zordu ama alabildiğimi kadar aldım. Eli yine saçımı buldu. Bu sefer çekmiyordu, beni kendine itiyordu. Penisini ağzına almam için itiyordu. Kendimi geri çektim. Bu sefer kaşları çatılan oydu.
''Artık seni içimde hissetmeye ihtiyacım var.'' dediğim an penisini girişime yerleştirip, onu içime aldım. İkimiz de aynı anda inledik. Henüz ikinci birlikteliğimiz olduğu için ben hala çok dardım. Ama onu en derinlerimde hissetmek istiyordum. Acı falan umurumda değildi. Kendimi kucağına daha çok yerleştirdim. Bağırdım, hayatımın en büyük zevklerinden birini yaşadım.
''Sen beni öldüreceksin. O kadar güzelsin ki kendini keşke benim gözümden görebilsen.'' belimden tutup beni daha çok üstüne oturttu. İnledi, onun inlemesini benim çığlığım takip etti. Sanki yıkılması gereken bir duvar vardı ve biz o duvarı dele dele aşıyorduk. Acı vardı, inkar edemezdim ama zamanla zevk daha çok hissedilir hale gelmişti. Üstünde yavaşça zıplamaya başladığımda Onat, başını yatağın başlığına vurdu.
''Sikeyim, sikeyim Birce. Çok iyisin.'' o an belki de söyleyeceğim için utanacağım bir şey söyledim.
''Yapıyorsun şu an zaten.'' Başını kaldırdı ve bakışları beni buldu. Kalçamı avuçladı ve birden doğruldu. Bu hareketiyle, penisini en derinimde hissettim. İnledim. Yüzümü avuçladı ve beni deli gibi öpmeye başladı. Ben ise durmuyor, üstünde zıplamaya devam ediyordum. İkimiz de birbirimizin dudaklarına doğru inledik.
''Birce, geliyorum.'' çıkmak için yeltendiğinde onu tutarak engel oldum.
''Hayır, hayır içime istiyorum. Yarın ilaç kullanırım sorun yok. Bu seferlik böyle olsun. Devam et.'' Başını hızlıca salladı. Ben de hızlandım. İkimiz de resmen bağırdık. Boşalmıştı. Sıcaklığı içimdeydi, hissediyordum. Bir süre birbirimizde soluklandık. Kucağından kalktığımda, beni durdurdu.
''Nereye?'' kaşları çatılmıştı. Oysa ki bir yere gitmiyordum.
''Buradayım. Bir yere gitmiyorum.'' Beni kucağına çekti. İkimiz de terliydik. Ama hayatımda ter attığım en güzel yer, kesinlikle onun kucağıydı.
''Güzelce duşa girelim, sonra uyut beni koynunda.'' Başımı usulca salladım. Duşa girdik, orada da yaşadığımız bir birleşmeden sonra birbirimizi ne kadar özlediğimizin bir kere daha farkına varmıştım. O gece, onun kokusuyla doya doya uyuduğum gecelerden sadece biri oldu.
🫧
Sabah uyandığımızda bizi yoğun bir gün beklediğinin farkındaydık. Dün gece kendimi o kadar zorlamıştım ki, o an anın etkisiyle vücudumdaki eziklerin acısını hissetmemiştim. Ama sabah uyandığımda, attığım adım bile bana eziyet gibi gelmişti. Onat halimi gördüğünde kesin bir dille bugün dinlenmemi, sadece teyzesi geldiğinde onlara gelmemi söylemişti.
Oysa ki benim hayallerim başkaydı. En azından ilk karşılaşmada onlara bir şeyler hazırlamak isterdim ama hal böyleyken, tuvalete zor gidecek haldeydim. Eve geldiğimde, Bartuğ Elvin'i almak için havaalanına gitmişti bile. Son gücümle kalkıp evi topladıktan sonra, derin bir nefes alıp kendimi koltuğa bıraktım. Allahtan Sinem dün gece yemekleri hazırlamıştı ki, Elvin yoldan aç gelirse yiyecek bir şeyler vardı. O an telefonumun titrediğini hissettim. Onat'tan mesaj gelmişti.
Sevgilim: Güzel bebeğim, nasılsın? Nasıl oldun?
Yüzüme bir gülümseme yerleşti. Onu düşününce, bu gülümsemenin yüzümden düşmesi imkansızdı.
Siz: İyiyim sevgilim. Uzandım, yatıyorum. Sen nasılsın? Nasıl geçiyor günün?
Sevgilim: Spor. Hamlamışım : )
Fotoğraf atmıştı.
Bu mesajla hamladığını söylemek istemediğini bilecek kadar iyi tanıyordum onu.
Siz: Imm. Hiç hamlaşmış bir vücuda benzemiyor oysa ki. Dün gece de bunu deneyimlediğimizi sanmıştım. : )
Sevgilim: : )
Sevgilim: Beni azdırmak mı istiyorsun?
Sevgilim: Başardın.
Kahkaha attım.
Siz: Ne mutlu bana :)
Siz: Teyzenler kaç gibi inecekler?
Sevgilim: Akşam sekiz gibi evde oluruz. Kendini kötü hissediyorsan dinlen yavrum. Yarın da görüşebilirsiniz.
Siz: Hayır, iyiyim. Sen eve gelince haber ver yeter canım.
Sevgilim: Tamam güzelliğim.
Elimde telefon, yüzümde büyük bir sırıtışla duvarı izliyordum.
Ben galiba abayı fena yakmıştım.
Evet Birce, bunu anlamak için çocukla sevişmeyi mi bekledin diyen iç sesimi duymazlıktan geldim. Kapı çaldı. Birden içimi heyecan sardı. Şu an teorikte bir görümceydim ve abimin sevgilisiyle tanışacaktım. Hızlı bir şekilde yerimden kalkınca, nefesim kesildi. Durdum, kendime gelmeyi bekledim. Kapıdakilerin beni beklediğini hatırlayınca kendimi zorlayarak kapıya ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda canımın acısını yüzüme yansıtmamaya özen gösterdim. Bartuğ ve Elvin karşımdaydı.
''Selam!'' Elvin benden önce davranmıştı. Çok güzel bir kadındı. Yaklaşık 1.60 boyuyla, abimin yanında oldukça kısa duruyordu. Ama aurası o kadar fazlaydı ki, bir bakan mutlaka dönüp bir daha bakıyordu. Sarı saçlarını ela gözleri tamamlamıştı. Çok güzeldi.
''Selam, hoş geldiniz!'' deyip içeri geçmeleri için geri çekildim. Elvin bana sarılınca birden kaldım.
''Ne zamandır bu anı düşlediğimi hayal edemezsin. Sonunda tanıştık.'' o bana, benim onlara olduğumdan daha çok hakimdi. Bu içimde bir sızı oluşturdu. Ellerimle onu sardım.
''Sonunda.'' dediğimde kendini geri çekti ve bakışları Bartuğ'a döndü.
''Ne kadar benziyorsunuz.'' yüzündeki gülümseme minnet doluydu. Abime bakarken gözlerindeki has sevgiyi görmemek için kör olmak gerekirdi.
''Kapıda kaldık. Hadi geçin içeri.'' içeri doğru ilerlemeye başladılar.
''Eviniz çok güzel, bayıldım.'' Elvin'le beraber Bartuğ da koltuğa oturduklarında ben ayakta bekledim.
''Çay, kahve?'' Bartuğ ayaklandı.
''Otur sen. Bu halde ne yapıyorsun?'' itiraz etmek için ağzımı açacağım sırada çoktan mutfağa geçmişti bile. Açıkçası gerçekten halim yoktu. Ama ayıp olmasın diye böyle bir teklifte bulunmuştum. Elvin'in karşısında ki koltuğa oturdum.
''Çok geçmiş olsun bu arada. Nasıl oldun? Daha iyi misin?'' heyecanlı bir karakteri vardı. Bunu onu ilk gördüğüm anda fark etmiştim. Yüzündeki gülümsemeye, aynı sıcaklıkla karşılık verdim.
''Çok daha iyiyim. Teşekkür ederim. Bartuğ'a burada kalmanızı çok söyledim ama bizi rahatsız ettiğini düşünerek kabul etmedi. Teklifim hala geçerli.'' önüne gelen saçını eliyle kulağının arkasına itti.
''Size rahatsızlık vereceğimizi düşünmeyeceğinizi biliyoruz ama Bartuğ biraz böyledir. Bir dahaki geldiğimizde seve seve kalırız.'' Onu anladığımı belli eder şekilde başımı salladım. O sırada Bartığ elinde iki fincanla içeri girdi. Fincanın birini benim önüme, diğerini Elvin'in önüne bıraktığında, Elvin'in başına ufak bir öpücük kondurmayı ihmal etmedi.
''Teşekkür ederim hayatım.'' Elvin yüzünde büyük bir hayranlıkla Bartuğ'a bakıyordu. Aynı bakış Bartuğ'da da vardı. Gülümsedi.
''Teşekkür ederim.'' bakışları bana döndüğünde gülümsemesi solmadı.
''Afiyet olsun.'' birkaç dakika hiçbirimizden ses çıkmadı. Sonra bu sessizliğin bozulmasını istediğim için ortaya bir soru attım.
''Mimarmışsın sanırım Elvin. Kendi işin mi? Yoksa birinin yanında mı çalışıyorsun?'' fincanı önümüzdeki sehpaya bıraktı. Geri yaslandı ve daha rahat bir pozisyona geçti.
''Kendi işim. Yanımda çalışan birkaç mimar arkadaş daha var. Ben daha çok proje yürütücüsüyüm diyelim.'' başımı salladım.
''Sen de askersin değil mi? Açıkçası ikinizle de çok gurur duyuyorum. Özellikle de seninle.'' bakışlarında samimiyet vardı.
''Teşekkür ederim. Sanırım abimle farkında olmadan aynı sevdaya baş koymuşuz." Bartuğ'un yüzüne ilk defa abi dediğim, ilk andı. Yüzündeki gülümsemeyi görmemek mümkün değildi.
''Kan çekiyor demek ki.'' Elvin'in sözleriyle gülümsedim.
''Sizin düğün ne zaman?'' bunu merak ediyordum.
''Her şey yoluna girsin, olacak inşallah.'' açıkçası Elvin'in ailesiyle arası nasıldı? Bartuğ ailesiyle tanışmış mıydı? Bunları merak ediyordum.
''Elvin'in ailesiyle tanıştınız mı?'' bunu sormam doğru muydu bilmiyordum ama bir yandan hayatlarını merak ediyordum.
''Tanıştım. Onlar da bizi bekliyorlar.'' sevinmiştim. En azından kendi ailesini kuracaktı. Bunun için onun adına sevinmiştim.
''Çok sevindim sizin adınıza. Umarım çok mutlu olursunuz.'' elleri birbirini buldu.
''Teşekkür ederiz Birce. Senin varlığın da artık benim hayatım için şükür sebeplerinden biri.'' Bartuğ'un söylediğiyle içimin sıcacık olduğunu hissettim. Utandım. Neden bilmiyorum ama başım direkt önüme eğildi, bakışlarım elime kaydı.
''Ben teşekkür ederim.''
''Ee senin hayatında var mı biri?'' Elvin'in muhabbet açmak için sorduğu soruyla Bartuğ'un derin bir nefes aldığını gördüm. Karşısına geçip Onatla aramda şöyle bir şey var dememiştim, kendisi anlamıştı.
''Evet.'' Elvin meraklı bir şekilde yerinde kıpırdandı.
''Ya, o ne iş yapıyor? Burada mı şu an?'' yüzüme gururlu bir gülümseme yayıldı.
''Burada evet. Asker o da.'' kaşları şaşkınlıkla havalandı.
''Ne güzel. İkiniz de aynı mesleği yapıyorsunuz.'' Kolay mıydı? Pek sanmıyordum. Ama o zaten bunun kolay bir şey olmadığını abimden dolayı biliyordu.
''Yani. Pek kolay sayılmaz ama sürekli yan yana olmamız iyi bir şey tabi.'' olaylara pozitif bakmak deyince de bizdik.
Uzun bir süre sohbet etmiştik. Nasıl tanıştıklarını Elvin'in ağzından dinlemiş, babasının da emekli albay olduğunu öğrenince şaşırmıştım. Bizim hayatımıza aşinaydı. Babası başta ona asker biriyle yapabileceğinden emin olup olmadığını defalarca sormuş, en sonunda da Elvin böyle yaparsa ondan habersiz nikah kıyacağını söyleyince ikna olmuştu.
Yaklaşık bir saat sonra Onatlar geleceği için kalkmışlardı. Elvin ve abim bir hafta daha buralardaydı. Bu beni açıkçası mutlu etmişti. Ben biraz kendimi toparladıktan sonra yemeğe çıkıp, ne yapacağımızı konuşacaktık. Annemle ilgili hala aramızda konuşulmamış bir sürü şey vardı. Bunu ikimizde farkındaydık.
Sıcak bir duşa girmiştim ve vücuduma iyi gelmişti. Sızılar hala benimle beraberdi ama en azından acı biraz daha yumuşamıştı. Hızlı bir şekilde saçlarımı da kuruttuktan sonra üstümü değiştirdim. İçimdeki bu heyecanı anlamlandıramıyordum. Sanki bir bayram sabahıydı ve ben şeker toplamak için erken kalkan o küçük kız çocuğuydum. Sahi, ben hangi bayram sabahında kalkıp da şeker toplamıştım ki?
İçime çöken hüznü görmezden geldim. Derin bir nefes aldım. Bugün sevdiğim insanın ailesiyle tanışacaktım. Yıllar sonra ailemi bulmuştum. Her şey yolundaydı, pozitif olmamam için hiçbir sebep yoktu.
Üstümü hızlıca giyindikten sonra telefonuma baktım. Onat, havaalanından çıktıklarını ve Oya'nın onun evinde olduğunu, benim de oraya geçmemi söylemişti. Sinem'e hızlı bir şekilde o geldiğinde evde olmayacağıma dair bir mesaj attıktan sonra hızlıca Onat'ın evine çıkmıştım. Kapıyı çaldığımda saniyeler sonra karşımda Oya vardı.
''Hoş geldin yeni gelin.'' gözlerimi devirdikten sonra hızlıca bana sarıldı. Sarılması biraz ani olduğu için canım acımıştı ama sesimi çıkarmadım.
''Hi, ahtapot gibi sarıldım sana. Özür dilerim. Nasıl oldun? Ezikler ne durumda?'' evde yattığım sürece sürekli beni aramış ama nöbetleri sık olduğu için yanıma gelememişti.
''İyiyim canım. Daha iyi olacağım.'' elini sırtıma koyduğunda, içeri doğru ilerledim.
''Geç içeri bakalım. Kapıda durma daha fazla.'' bakışlarım mutfağa kaydığında ocaktaki yemekleri gördüm.
''Yardım edecek bir şey var mı? Yardım edeyim.'' başını hızlıca hayır dercesine salladı.
''Hayır, yok. Ayrıca sen bu haldeyken ne yardımı? Her şey hazır hadi geç içeri, bizimkileri bekleyelim.'' odaya doğru ilerlediğimde Onat'ın kokusu yoğunlaşıyordu. Evde temizlik yapılmıştı ama bu koku bile Onat'ın kokusunu bastırmamıştı.
''Heyecanlı mısın?'' Oya'nın sorusuyla bakışlarım ona döndü. Heyecanım bu kadar belli oluyor muydu? Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.
''Pek aile ortamına alışık olmadığım için ortamda absürt durmaktan korkuyorum.'' benim buruk bir gülümsemeyle söylediğim bu cümle, Oya'nın direkt kaşlarının çatılmasına sebep oldu.
''O nasıl cümle Birce? Neden absürt duracakmışsın?'' omzumu silktim.
''Her neyse. Teyzen nasıl biridir? Bahsetsene biraz.'' kaşları hala çatıktı. Bana kızmıştı. Ama bu konu üstüne konuşmak istediğim bir şey değildi. Derin bir nefes aldı.
''Teyzem dünya tatlısıdır. Yani, annemin yokluğunu bize hiç hissettirmedi. Çok yanımızda oldu. Kızı var bir tane, Sude. O biraz Onat'a fazla düşkündür. Yani canını sıkmaya çalışabilir. Onu çok ciddiye alma.'' kaşlarım havalandı.
''Kaç yaşında bu Sude?'' gülümsedi.
''Daha ergenliğinin doruklarında diyelim. 15.'' kıskanç, abiye düşkün bir kız kuzen. Olsun, onu da yerdik.
''Sorun yok.'' Oya yüzüne öyle bir gülümseme yerleştirmişti ki, kızın henüz görmeden canımı sıkacağına emin olmuştum bile. Dakikalar sonra kapı çaldı. O kadar hızlı yerimden kalkmıştım ki, Oya tepkime gülmeden edememişti.
''Sakin ol. Eminim ki teyzem seni çok sevecek.'' teyzesinin beni sevip sevmemesinden ziyade, bir aile büyüğünü karşılamaktı beni heyecanlandıran.
Kapıya doğru ilerledik ve Oya kapıyı açtı. Karşımda yaklaşık 1.70 boylarında, hükümet gibi duran bir kadın görmeyi tabi ki beklemiyordum. Uzun boy demek ki genetikti. Onat kapının sağında kalıyordu. Ellerinde küçük iki valiz gördüm. Onat'ın arkasında ise neredeyse benimle aynı boyda bir kız vardı.
''Teyzem! Hoş geldiniz.'' Oya o kadar sıkı sarılmıştı ki, teyzesi de ona karşılık verince ben arkada kaldığım için bakışlarımız buluştu. Bana kocaman gülümsedi. Ben de ona aynı gülümsemeyle karşılık verdim. Kendini geri çekti ve bakışları Oya'yı buldu.
''Hoş bulduk yavrum. Sen bir kilo almışsın, yüzüne can gelmiş senin.'' dedikten sonra bakışları bana döndü. Yüzündeki gülümseme solmadı.
''Merhaba güzel kızım.'' adımlarım ona doğru ilerledi.
''Merhaba efendim.'' deyip eline uzandığımda beni elimden çekip kocaman sarıldı. O bana sarılınca bakışlarım arkasındaki Onat'ı buldu. Yüzünde eşi benzeri olmayan, güzel bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
''Ne efendisi kızım? Sen bana Meral teyze de.'' ismi demek ki Meraldi. Ne güzel bir ismi vardı.
''Tamam Meral teyze. Hoş geldiniz.'' kenara çekildiğimde içeri girdi. Peşinden Onat onu takip etti. Bana sarıldığında ben de ona aynı içtenlikle karşılık verdim. Yine dudakları saniyelik de olsa boynumu buldu. Geri çekildiğinde hemen arkasında duran Sude'yi gördüm. Onat onu kolunun altına çekerek içeri çekti. Sude'nin Onat'a olan hayran bakışlarını görmemek imkansızdı. Bakışları bana döndüğünde ise o hayranlığın yerini başka bir şey almıştı.
''Birce, bu Sude. Teyzemin küçük kızı.'' Sude'ye gülümsedim. O da bana çokta samimi olmayan bir gülümsemeyle karşılık verdi. Onat bunu fark edince saçlarını karıştırdı.
''Sude, Birce'de benim sevgilim. Pek yakın zamanda karım da olabilir.'' dediğinde bakışlarım hayretle ona döndü. O ne demekti şimdi? Sude'de yüzündeki aynı şaşkın ifadeyle ona döndü.
''Sen evlilik için çok genç değil misin Onat abi?'' adam otuz yaşındaydı ama konumuz bu değildi.
''O nereden çıktı şimdi Onat?'' şaşırmıştım. Tam cevap vereceği sırada içeriden Meral teyzenin sesi duyuldu.
''Çocuklar kapıda kaldınız. Geçsenize içeri.'' Sude önden ilerledi. Bakışlarım hala Onat'taydı. O ise sinir bozucu bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
''Bunu sonra konuşacağız.'' salona doğru ilerlemeye başladığımda peşimden geldi.
''Açsanız direkt mutfağa geçelim teyze. Yemekler hazır.'' Oya'nın sözleriyle bakışlarım Meral teyzeye döndü.
''Bir oturup soluklanalım yavrum. Geçeriz.'' o öyle söyleyince koltukta boş bulduğum yere oturdum. Onat'ta hemen yanıma oturmuştu.
''Ee güzel kızım nasılsın? Rahatsızmışsın sanırım biraz. Çok geçmiş olsun.'' başımı usulca salladım. Onun yüzündeki gülümsemenin aynısı benim yüzümde de mevcuttu şu an.
''İyiyim, teşekkür ederim. Küçük bir şey, birkaç güne tamamen toparlanırım.'' bakışları gururla önce yanımdaki Onat'ı, sonra da beni buldu.
''Rabbim ayağınıza taş değdirmesin. Sizi de başımızdan eksik etmesin.'' ikimiz de aynı anda başımızı eğdik. Bu sürekli duyduğumuz ve gurur duyduğumuz bir cümleydi.
''Sağ olun. Allah sizi de başımızdan eksik etmesin.'' dediğimde Meral teyzenin gözlerinin parladığına şahit oldum.
''Hadi, yemek yiyelim o zaman.'' Meral teyze, Oya ve Sude mutfağa geçmek için ayaklandığında ben de onları takip edecektim ki Onat'ın kolumdan tutmasıyla duraksadım. Bakışlarım ona döndü. Koltukta oturuyordu. Beni bacak arasına doğru çekince ona yukardan bakmak zorunda kaldım.
''Onat, ne yapıyorsun? Bir gören olacak.'' burnunu hafifçe karnıma doğru sürtünce içimde bir şeylerin sızladığını hissettim.
''Seni çok özledim.'' ellerim direkt yanaklarını buldu.
''Ben de seni çok özledim koca adam. Ama içeride teyzenler varken burada böyle duramayız. Hadi gel.'' ellerimi yüzünden ayırıp, tutması için ona uzattım.
''Biz neden bu aralar yalnız kalamıyoruz.'' ne kadar isyan etse de elini uzattı ve aynı anda kalktı.
''Mızmızlanma.'' mutfaktan içeri girdiğimizde elimi çekmeye yeltendiğimde bana müsaade etmedi. Bu davranışım teyzesinin karşısında yanlış anlaşılır mıydı? Çekiniyordum. Aksine Meral teyzenin bakışları birleşen ellerimize kaydığında gülümsedi.
''Hadi oturun çocuklar.'' hemen karşısındaki boş iki sandalyeye oturduğumuzda ellerimiz öyle ayrılmıştı.
''Ben sana yardım edeyim Oya.'' kalkmaya niyetlendiğimde Onat eliyle beni durdurdu.
''Sen otur yavrum. Ben yardım ederim.'' ayağa kalktı ve Oya'ya yemek servisinde yardım etti.
''Sizin yolculuğunuz nasıl geçti?'' bakışlarım Meral teyzeye döndü. O ise zaten yüzündeki gülümsemeyle beni izliyordu.
''İyiydi. Rahat geldik. Ne zamandır aklımdaydı zaten. Ben bu çocuklarımı iki aydan fazla göremezsem bana fenalık geliyor.'' yüzümde büyük bir gülümseme belirdi.
''Full uyudun anne. Güzel geçti tabi. Sen bir de bana sor.'' bakışlarım Sude'ye döndüğünde her ne kadar onun bana sinir olduğunu fark etsem de, ilk adımı ben atmak istedim. O sırada yemek servisi bitmiş, Onat'la Oya da yerine oturmuştu.
''Sen lisedesin sanırım değil mi Sude?'' bana baktı. Beni süzdü. Sonra gözlerini devirdi ve bakışlarını Onat'a dikerek cevap verdi.
''Evet ama ruhen üniversiteyi çoktan bitirdim.'' bakışlarımı önüme döndürüp sadece başımı salladım. Muhtemelen ona gülseydim, bana iyice gıcık gidecekti.
''Siz alışabildiniz mi buralara? Senin buradan önceki görev yerin neresiydi Birce?'' önümdeki bardaktan bir yudum su aldıktan sonra cevap verdim.
''Diyarbakır'daydım.'' Meral teyze başını salladı.
''Onat'ımla Oya'm da ne güzel Ankara'da yamacımızdaydılar. Ama olsun, mevzu görev olunca boynumuz kıldan ince.''
''Bir bismillah Meral Sultan, sen de pek duygusal olmuşsun bu ara.'' Onat'ın sözleriyle, Meral teyze onun masadaki elini avucunun içine aldı.
''Siz sağ olun da, nerede olduğunuzun bir önemi yok benim için.'' Onat da onun elini öptü. Kapı çaldı. Sude masadan kalktığında Onat ona seslendi.
''Kızım dursana. Ben açarım, bekle.'' dediğinde Sude çoktan ayaklanmıştı. Kapıyı açtığını duydum. Sonrasında ise evin duvarlarında Sude'nin tiz çığlığı yankılandı.
YORUM SATIRI ❤️🩹
INSTAGRAM/TIKTOK/TWITTER:monsoleil77
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.67k Okunma |
3.75k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |