11. Bölüm

🕯10. Zemheri🕯

Sude G.
moonlighthikayeler

 

🕯🕯🕯

 

Kış gelmişti. Ama çok yanlış bir yere. Ve bunun sonuçları olacaktı. -Amara D.

AMARA DAEMONİUM

Her zaman karşınızdaki kişinin asıl amacını bilmeniz gerekirdi. Böylece onun neyi arzuladığını anlayabilirdiniz. Oysa çoğu kişi bunu önemsemeden sadece o kişinin ağzından çıkanlara dikkatini veriyordu bu da asıl resmi görmelerine engel oluyordu.

Çünkü her ağzından çıkan gerçeği yansıtmıyor aksine çarpıtıyordu. Mesela şimdi olduğu gibi Lucifer bana iltifat etmişti. Ve bunu boşuna yapmadığının bilincindeydim. Bir gayesi vardı. Çünkü kimse, kimseye boşuna iltifat etmezdi. Öyle görünse bile...

Bunu karşınızdaki kişi genellikle sizi ağına düşürmek için yapardı. Sizin yumuşak karnınızı bulur, duvarlarınızdaki çatlaklardan içeri sızardı. Bu dediklerimi paranoyak bulabilirsiniz.

Belki de haklısınızdır. Karşınızdaki kişi bir amaç gütmeden size hoş bir söz söylemiş de olabilirdi. Lakin benim cehennemimde öyle olmazdı. Bizim gibilerin ağzından çıkan her şeyin bir çıkar amacı vardır. İblisler ve şeytanlar asla durduk yere birbirlerine güzel söz söylemezdi.

Karşısındaki kişiden hoşlanmış olsa bile. Çünkü böyle bir şeye ihtiyaç duymadan ilgisini direkt belli ederdi. Bu da beni ilk düşündüğüme geri getiriyordu. Lucifer'ın bir amacı vardı. Benden istediği bir şey olabilirdi.

Zaten beni buraya bir anda çağırması aniden gelişen bir şey olmamalıydı. Uraza'ya yaptıklarımdan dolayı tanışmak istediğini söylemişti ama bu sadece bahaneydi. Yoksa ben Uraza'ya ilk kez öyle davranmıyordum. Eminim ki Uraza Lucifer'a daha önceden benden bahsetmiştir.

O zaman ilgisini çekmediğim için umursamamıştır ama şimdi işler değişmiş gibi görünüyordu. Bunun nedenini merak ediyordum. Yine de Lucifer'a bir şey çaktırmadan gülümseyerek baktım. İltifatı hoşuma gitmiş gibi yaptım.

"Sizin böyle düşünmeniz beni onurlandırdı." Saf'a yatmak her zaman kazandırırdı. Bırakın karşınızdaki sizi kolay hedef olarak görsün. Sizin onun karşısında şansınız olmadığını düşünsün. Nasıl olsa zamanı gelince darbeyi indirdiğinizde onu alaşağı eden siz olacaktınız.

"Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Sende farklı şeyler var. Yüce ve özel." Sözleri ile oturduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. Cümleleri ima barındırmıyordu lakin yine de her sözünün altından çıkacak asıl amacın peşindeydim. Özellikle son söylediklerinden sonra benim hakkımda tam olarak ne bildiğini merak ediyordum.

Bazı sırlarım vardı. Kimse tarafından öğrenilmemesi gerekiyordu. Yok olup gidene kadar benim ile kalmalıydı. Aksi takdir de ortaya çıkması durumunda hoş şeyler olmazdı.

Lucifer o sırlardan birini öğrenmiş olabilir miydi? Yoksa başka bir amacımı vardı? Yüz ifademi nötr tutarak ona bakmayı sürdürdüm. En ufak bir açık bile vermemeliydim.

Lucifer aniden oturduğu yerden kalktı. Bir anda onu tepemde dikilmiş halde bulunca kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Sol elini uzattı. "Benim ile gel. Sana bir şey göstermek istiyorum."

Bir şey demeden uzattığı elini tuttum. Sıcak avuç içi tenim ile buluştuğunda tüm bedenime bir ürperti yayıldı. Sonra ayağa kalktım. Hâlâ elimi tutmaya devam ederek kapıya yürümeye başladı.

Arkasından onu takip ettim. Zaten başka şansım yoktu. Siyahlara bürünmüş koridorda hızlı adımlarla ilerledik. Hatta etrafımdaki şeylere bile bakıp incelemeyecek kadar hızlıydık.

Lucifer beni sarayın sarmal şekilde aşağı inen taş merdivenlerinden indirdi. Sonunda tünel gibi bir yere vardık. Dar ve basık alanı meşaleler aydınlatıyordu. Kırmızı gözlerim taş duvarlarda gezindi. Bu sırada hâlâ yürümeye devam ediyorduk.

Açıkçası Lucifer'ın beni nereye götürdüğünü merak ediyordum. Umarım sonu benim için kötü bitmezdi... Tünel boyunca sessizce ilerledik. Sonunda demir kapısı olan bir yere varınca durduk. Lucifer bir büyü söyleyince demir kapı gıcırdayarak açıldı.

Elimi çekiştirerek beni kapıdan dışarı çıkardı. Kırmızı gözlerim etrafta gezindi. Lucifer bizi yeraltı tünellerinden boş bir araziye getirmişti. Kafamı ona çevirdim. Gözlerim sorgulayıcı bir şekilde ona bakıyordu. "Nereye geldik?"

"Gideceğimiz yere daha varmadık. Birkaç dakika içinde bu soruyu tekrar sorarsın." Yine beni peşinden sürükleyerek boş arazide ilerliyordu. Çevreme bakınıp nerede olduğumuzu anlamaya çalışsam da yedinci kata ilk defa geldiğimden hiçbir yeri bilmiyordum.

Araziyi geçip bir yamaçtan aşağı indik. Bedenim artık beklenti ile kasılmıştı. Nereye gittiğimizi bilmeden Lucifer'ı takip etmem mantıksızdı. Ama bana zarar vermeyeceğini biliyordum. Bunu başta kendi iyiliği için yapmamalıydı.

Eh, sonuçta herkes onun ile olduğumu biliyordu. Başıma bir iş gelirse o sorumlu tutulurdu. Ve Asmedous'un gazabını kendine çekerdi. Lucifer sonunda durunca biraz ilerimizdeki gördüklerim ile bocaladım. Şaşkınlıkla Lucifer'a döndüm. "Bu da ne böyle?" Lucifer bakışlarını ilerideki kar ile kaplı alandan çekmeden konuştu.

"Zemheri, cehennemin tek soğuk olduğu bölge. Buraya kadar yayılmış. Normalde birkaç kilometre ötede olması gerekiyordu." Susup bakışlarını bana çevirdi. "Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?"

Zihnimde yapboz parçaları birbirini tamamladı. Ardından kafamı salladım. "Dengeler bozuluyor," diye mırıldandım. "Evet," diyerek beni onayladı. Kırmızı gözlerim ilerideki bembeyaz zeminde gezinirken iç çektim. "Daha da yayılacak mı?"

Elimi tutmaya son vererek o eliyle çenesini kaşıdı. Refleksi bir harekete benziyordu. "Öyle görünüyor," diyerek beni yanıtladı. "Engellemenin bir yolu yok mu?"

"Cehennemin doğasına müdahale edemeyiz." Hayretle konuştum. "Ne yani bu tüm cehenneme yayılsa bile hiçbir şey yapmadan duracak mıyız? Diğer şeytan krallarla konuşmanız gerekiyor. İllaki yayılmasını engellemenin bir yolu olmalı."

"Belki büyü ile geçici bir çözüm bulabiliriz. Yayılmasını geciktirebiliriz ama engelleyemeyiz."

"Diğer şeytan krallara haber verecek misiniz?" Bu konuda ısrarcıydım. Çünkü vermeliydi. Bu şu anda yedinci katın sorunu gibi görünse de yayılması halinde diğer katlara da sıçrayabilirdi.

"Çoktan onlarla konuşmak için bir toplantı ayarladım. Yarın ilk gün dönümünde Midfield'de buluşacağız." Midfield, cehennem kapısının olduğu ve ölü ruhların ilk olarak geldiği bölgeydi. Oradan cehennem katlarına ayrılıyorlardı.

Ayrıca çoğu toplantı orada gerçekleşirdi. Kırmızı gözlerim karlarla kaplı alanda gezinmeye devam ederken endişeyle dolmaya başlamıştım.

Normal şartlarda umursamayacağım bir şeydi. Neticede ben yeryüzünde yaşıyordum. Bu sorun cehennemdekileri ve yedinci katı ilgilendirirdi. Lâkin şimdi kraliçe olabilme olasılığım vardı.

Ve açıkçası yok olmaya başlayan bir yeri yönetemezdim. Bu yüzden de sorunu çözmek için elimden geleni yapmalıydım. Zaten Lucifer'ın beni buraya boşuna getirmediğini tahmin ediyordum. Görmemi istemişti. Büyük bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu görmemi istemişti.

Dudaklarımın arasından yorgunca bir nefes çıktı. "Gidip daha yakından bakabilir miyim?" Zemheri sadece yedinci katta olduğundan önceden hiç görmemiştim. Sadece hakkında anlatılanları biliyordum. "Bakabilirsin ama dikkat et. Buz bizim dostumuz değil."

Ama ateş öyle... Dediğine kafamı sallayarak ilerlemeye başladım. Buz ve kar karışımı zeminin hemen önünde durdum. Sonra bir cesaret ile ileriye adım attım. Çıplak ayağım zemine değer değmez büyük bir soğukluk hissettim. Tüm bedenim titredi. Canımı yakan bir soğukluk değildi ama alışkan olmadığım bir şeydi. Ve uzun süre mahuruz kalmamalıydım.

Yoksa bir zaman sonra canımı yakmaya başlayacağından emindim. Zemheri, bize göre bir bölge değildi. Orası ölü ruhların son azap yuvasıydı. Zebaniler onları sıcak olan yerlerden alıp buraya getirirlerdi.

Ve soğuğun onlara zarar vermesine izin verirlerdi. Ardından tekrar ölü ruhları ateşlere atarlardı. Her şey baştan sona tekrarlanır dururdu. Buna sonsuz azap döngüsü denirdi. Aniden gelen soğuk hava dalgası ile bedenime sanki yüzlerce buz parçaları saplanıyormuş gibi hissettim.

Dudaklarımın arasından çıkan nefes duman misali havaya yayıldı. Hızla geriye çekildim. Sıcaklık bedenimi sarmalarken rahatlayarak iç çektim. Soğuktan nefret etmiştim. Yeryüzünde geçen kışlar bizim için hiçbir şeydi. Soğuk ya da sıcak canımızı yakmazdı.

Hatta çoğu zaman sadece onları birbirinden ayırt edecek kadar hissederdik. Ama burada zemheride soğuğu haddinden fazlasıyla hissetmiştim. Bu korkunçtu. Özellikle tüm cehenneme yayılırsa burada yaşamak zorlaşırdı. Bir çaresine bakılması gerekiyordu.

Zemheri'nin sadece ölü ruhlara azap vermesi gerekiyordu, bize değil.

Birbirini kovalayan düşüncelerimden kurtulmak adına Lucifer'ın yanına geri döndüm. "Beni buraya sadece görmem için getirmediniz değil mi?" Sorum dikkatini çekti. Siyah gözleri hafifçe kısıldı. "Hayır. Sadece görmek için burada değilsin."

Devam etmesini istercesine yüzüne beklentiyle baktım. Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. "Dengelerin sadece burada bozulduğunu sanmıyorum." Ah, peki... "Tabii yine de bundan emin olmak gerekiyor. Bu yüzden birisinin gökyüzündekilerle görüşmesi lazım. Bir elçi olarak. Çünkü bu durum sadece cehennemi ilgilendirmiyor tüm kanaati ilgilendiriyor."

"Benden ne istiyorsunuz?" Dediklerinin nereye varacağını anlamıştım. Yine de bunu onun ağzından duymalıydım. Siyah gözleri kırmızı gözlerimi hedef aldı. Bakışları ifadesizdi. "Senden elçi olarak gökyüzüne gitmeni istiyorum. Kabul etmen halinde yarın ki toplantıda bu konuyu açacağım ve kabul edilirse seni göndereceğim."

Karar vermek için uzun, uzun düşünmeme gerek yoktu. Ben lider günah iblisiydim. Gerektiğinde bir elçi olabilmeliydim. "Tamam, kabul ediyorum," dediğimde Lucifer kısa bir an yüzüme bakakaldı. Olumlu bir cevap vermemi beklemiyordu.

"Tamam o halde yarın kesin olarak gidip gitmeyeceğin belli olacak. Sana Uraza aracığıyla haber veririm."

"Elbette," diye mırıldandım. Lucifer siyah gözlerini kısaca etrafta gezdirip tekrar bana döndü. "Gidelim buradan," dedi. Ardından Lucifer ile geldiğimiz yerden geri saraya döndük. Yol boyunca düşüncelere dalmıştım. Saraydan içeri girdiğimizde artık buradan gitme vaktimin geldiğine karar verdim.

Lucifer'ın karşısına geçip durdum. İkimizde koridorda ayakta duruyorduk. "Ben artık gitsem iyi olur." Siyah gözleri yüzümde dolandı. "Daha değil. Senin ile tanışmak isterken ciddiydim. Ve senle doğru düzgün konuşamadık." Eliyle koridorun solunda bulunan kapıyı gösterdi.

"Benimle yemek ye. O sırada seni daha yakından tanırım." Rica etmiyordu. Kabul etmeme gibi bir şansım yoktu. Saygısızlıkta yapamazdım. Hepimiz ne kadar kötülükten var olsak da kendi içimizde birbirimize karşı saygılı olmak zorundaydık.

Özellikle benden daha üst mertebede olan birine karşı gelemezdim. Her zaman seviyeli ve saygılı olmalıydım. Ancak kendimden aşağıdakilere saygısızca davranabilirdim. Ki ben bunu yapmamaya özen gösterirdim. Netice de yeterince düşmanım var. Daha fazlasına gerek yoktu. İronik olduğunun farkındaydım.

Kötülükten ve günahtan başka bir şey bilmeyen şeytanların ve iblislerin size göre saygılı ve seviyeli olması komik gibi görünebilirdi. Ama dediğim gibi bizim bile kendi içimizde uymamız gereken kurallar vardı.

Yoksa cehennemde düzen olmazdı. Herkes birbirine zarar verir dururdu. Hırslarına yenik düşer cehennemi yaşanmaz hale getirirlerdi. Zaten tam da bu yüzden şeytan krallar ve sınıf farkı vardı.

Büyük topluluklar her zaman birileri tarafından kontrol edilmek zorundadır. Aksi takdir de kaos çıkardı.

Lucifer'ın benden bir cevap ya da bir hareket beklediğini görünce ayaklarım beni gösterdiği kapıya ilerletti. Hemen arkamdaydı. Sırtımda sıcaklığını hissedebiliyordum. İçeri girdiğimde beni büyük bir yemek masası karşıladı. Üstünde çeşit, çeşit cehennem yemekleri vardı.

Yeryüzünde olduğu gibi burada da zevk için yemek yenirdi. Lucifer yanımdan geçerek masanın baş köşesinin sağında bulunan sandalyeyi geri çekti. "Gel otur." Dediği yere oturduğumda kendi de baş köşeye geçti.

Kırmızı gözlerim önce masada gezindi ardından Lucifer'a kaydı. Dikkatle beni izliyordu. Masanın üstündeki kadehi eline alarak dudaklarına götürdü. Yavaşça içti. Kadeh dudaklarından geri çekilirken diğer eliyle masayı gösterdi. "Çekinme ve yemeğe başla."

Emir veriyordu. Ve bunu sıradan bir şeymiş gibi yapıyordu. Onun için öyle olmalıydı. El mecbur tabağıma birkaç parça yemek koyup yemeğe başladım. Lucifer hâlâ delici bakışlarıyla beni izliyordu. Daha doğrusu gözlemliyordu.

"Asmedous ile yakın olduğunuzu duydum." İma dolu sesi keskindi. Elimdeki çatalı tabağın yanına koydum. Ellerim kucağımda birbirine tutundu. "Evet, öyleyiz," dedim başka ne diyeceğimi bilemeden.

Tabağında bulunan cehennem meyvesini alıp ağzına attı. Kan kırmızısı meyve dudaklarında leke bıraktı. Ağır, ağır çiğnerken baştan aşağı beni süzdü. "Asmedous ağzının tadını biliyormuş." Tepki vermeden bakmaya devam ettim. Oturduğu yerde geriye yaslandı.

Daha rahat bir pozisyon almıştı. "Yeryüzünde işler nasıl gidiyor?" Konuyu aniden değiştirmesi ile rahatladım. Lucifer ile Asmedous hakkında konuşamazdım. Bu ona saygısızlık olurdu. "İyi, bu zamana kadar büyük bir sorun ile karşılaşmadık."

"İblis avcıları yolunuza çıkıyor mu?"

"Pek değil. Bize yaklaşmamaları gerektiğini öğrendiler." Hafifçe gülümsedi. "Doğru ya yıllar önce onlara kimliğinizi açık etmiştiniz. Açıkçası buna yüzyıllardır hiçbir günah iblisi cesaret etmemişti. Lakin siz birkaç yıllık deneyimin ardından buna cesaret gösterebildiniz."

Aslında bu benim başımın altından çıkmıştı. 20 yıl önce başıma gelen olay ile iblis avcılarından nefret etmeye başlamıştım. Bu yüzden de onlara bana ve diğer günah iblislerine karşı gelemeyecek hale getirmiştim. Onlara günah iblislerinin kim olduğunu göstermiştim.

"Bu daha önceden yapılması gereken bir şeydi. Yoksa bizi gölge iblisleriyle bir tutmaya bunun sonunda da pişman olmaya devam edeceklerdi."

"Haklısın," diye mırıldanıp göz kırptı. "Bunun arkasında senin olduğunu düşünüyorum, doğru mudur?" Haylazca gülümsedim. Lucifer cevabını sözsüz bir şekilde almıştı. "Peki gölge iblislerini avlamak dışında ne yapıyorsun?"

Kişisel bir soruydu. Bunu bekliyordum. "Şato ile ilgilenirim. Şehvet salonuna gider insanların şehvet ile günaha girmesini izler, keyfime bakarım. Ve bolca seks yaparım." Hayatım son derece basitti. Bir iblise göre tabii ki de. "Şehvet salonu?" Sorusu ile şaşırdım. "Uraza size bahsetmedi mi?" Olumsuz anlamda kafasını sallarken kaşları çatılmıştı.

"Uraza ile sohbet etmem. Arada rapor verir o kadar." Anlaşılmıştı. Oturduğum yerde dikleştim. "Şehvet salonu şatonun giriş katında bulunan bir eğlence işletmesi. Hatta bir tane de barımız var. İnsanlar için yapıldı.

Onların günahlarından beslenmemize olanak sağlıyorlar." Siyah gözleri hafifçe kısıldı. Düşünüyormuş gibiydi. "Şehvet salonunda tam olarak ne oluyor?" Zihninde bazı şeylerin canlandığını tahmin ediyordum. Ama ayrıntı istiyor olmalıydı.

"Aklınıza gelecek her türlü seks ve oyunları oluyor. Hatta küçük bir seks tiyatrosu bile var. Tiyatrodan sonra insanlar birbirleriyle cinsel ilişkiye giriyor. Grup seks partisi tarzında oluyor." Siyah gözlerinde gördüğüm parıltı ile onu etkilediğimi anladım.

"O şatoda bunları yaptığınızı bilmiyordum. Ama hakkını vermem gerek. Gerçekten dahice bir fikir. Yemeğinin sana gelmesini sağlıyorsun." Omuz silkerek gülümsedim. "Ben sadece şehvet iblisi olmanın hakkını veriyorum."

"Bunu anladım. Ve şehvet salonunu merak ettim. Belki bir gün yeryüzüne ziyaretine gelmem gerekiyordur." Şimdi gerçek anlamda şaşırmıştım. Şeytan krallar yeryüzünde istedikleri gibi hareket edebilirlerdi. Lakin daha önce hiçbiri şatoya gelmemişti.

Eğer Lucifer ciddiyse -ki öyle görünüyor- bu bir ilk olacaktı. "Elbette. İstediğiniz zaman gelebilirsiniz. Ama gelmeden önce haber verin. Size özel ayarlamalar yaparız."

"Olur, gelmeden Uraza'ya haber veririm." Vay be. Gerçekten gelmeyi düşünüyordu. Demek ki onun ilgisini cidden çekmiştim. İçten içe kıkırdadım. Lucifer'ı etkilemek için büyük bir çaba sarf etmeme gerek kalmamıştı. Uzanıp biraz ilerimde bulunan cehennem narından yedim. Keyfim yerine gelmişti.

"Bana birini hatırlatıyorsun." Lucifer'ın ani itirafı ile kasıldım. Az önce keyfimin yerine geldiğini söylemiştim ya hani? Onu geri alıyorum. "Öyle mi? Kime?"

"Karıma... Lilith'e." Cehennemin kraliçesi. Lucifer'ın takıntılı biricik aşkı. Kötülüklerin anası...

"Saçlarımızı benzetiyorsunuz sanırım. Onunda kırmızı olduğunu görmüştüm." Bakışları saçlarıma kaydı. "Onun ki bu kadar kırmızı değildi. Ama evet biraz da olsa saçlarınız benziyor lakin benim benzettiğim başka bir şey."

Meraklanmıştım. Benim cehennem kraliçesine benzeyen hangi yanım vardı ki? O dişi şeytandan hoşlanmazdım. Asmedous ile zamanında bir süre takılmışlardı. Lucifer'ın haberi olduğunu tahmin ediyordum ama Lilith'in yaptıklarına bir şey demiyordu.

Nasıl olsa dönüp dolaşıp yine onun kollarına geliyordu. Ve bu Lucifer'a yetiyor gibi görünüyordu. Cehennemin efendisi olsa bile Lilith karşısında onun kölesine dönüşüyordu. Resmen zavallı bir âşıktı. "Kraliçe ile benim aramda ne gibi bir benzerlik olabilir ki?" Biraz küçümseyici konuşmuştum.

Lucifer'ın buna bir şey diyeceğini sanmıyordum. "Bakışların benziyor. Senin de gözlerin onun ki gibi hesapçı bakıyor. Sanki o gözlerin ardında bir şeyler var. Sürekli kıpır, kıpır görünüyorlar."

Tasviri karşısında bocaladım. Ardından gülümsedim. "Tehlikeli dişilerin hepsinde bu bakış vardır." Tek kaşı yukarı kalktı. Siyah gözleri muzipçe yüzümde gezindi. "Tehlikeli olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Düşünmeme gerek yok. Öyle olduğumu biliyorum."

"Cüretkârsın da... güzel." Benimle flört ediyordu! Sırtımı sandalyenin siyah deri kaplamasına yasladım. "Bu arada kraliçe nerede?" Hazır konusu açılmışken sorayım demiştim. Onu en son bir yıl önce Asmedous'un yanına geldiğimde görmüştüm.

Ahtapot gibi kollarını Asmedous'un boynuna dolamış kucağında oturuyordu. O zaman kıskanmıştım. Bunun Asmedous'a bir şey hissedip hissetmemem ile bir ilgisi yoktu. Sadece onun yerinde kendimin olması gerektiğini düşünüyordum. Olmam gereken yer derken umarım Asmedous'un kucağını kast etmediğimi anlamışsınızdır.

"Buradayım, dişi iblis." Arka tarafımdan gelen melodik ses ile gerildim. Bizi ne zamandan beri dinliyordu? Lilith'in adım seslerini işittim. Nazik ve toktu. Yanımıza gelip Lucifer'ın solundaki sandalyeye oturduğunda kırmızı gözlerim onu buldu.

Benimkinden birkaç ton açık kızıl saçları, aynı renk biçimli kaşları, siyah gözlerini çevreleyen uzun kirpikleri, düzgün küçük kalkık burnu ve dolgun kırmızıya boyanmış dudakları ile cehennem kraliçesi tam karşımdaydı.

Lilith bir melezdi. Hem yedinci katın hem de ikinci katın kraliyet ailesi ile bağlantısı vardı. Bu yüzden saç rengi Asmedous’un kraliyet rengine benzerken siyah gözleri Lucifer'ın kraliyet rengine aitti.

Zaten Asmedous ile bunun sayesinde görüşebiliyordu. Aksi takdirde Lucifer klanından kimseyi diğer katlara göndermezdi.

"Lucifer bakıyorum bir ilke imza atmışsın. Bu katta benden sonra ilk kez şehvet klanına ait birini görüyorum." Lilith'in siyah gözleri üstümde dikkatle dolaşıyordu. Beni tanıyordu. Daha önce birkaç kez karşılaşmıştık. Ve onunda benden hoşlanmadığını biliyordum.

"Luxuria onunla tanışmak istediğim için burada." Lilith üstten bakarcasına burnunu kırıştırdı. Kırmızı dudaklarında sevimsiz bir gülümseme oluşmuştu. "Senin ilgini çektiğine göre değerli olmalı." Lucifer karısına imalı bir bakış attı.

"Benim için senden daha değerli hiçbir şey yok." Iyy, iğrenç. Gerçekten birbirlerine güzel sözler mi söylüyorlardı?

"Biliyorum tatlım. Yine de Luxuria'nın ederini merak ediyorum."

Ederi? Dişlerimi birbirine bastırdım. Sakin kalmaya çalışarak ifadesiz bir suratla Lilith'e bakıyordum. Lucifer siyah gözlerini karısından çekerek bana baktı. "Luxuria'nın ederine biz karar veremeyiz. Onu kendi belirler." Cevabı karşısında içim hoşnutla doldu.

Gülümsememek için kendimi zor tuttum. Bu sırada Lilith'in yüzü kasılmıştı. Lucifer'dan böyle bir cevap beklemediği açıktı. "Ah pekâlâ. Kendisine soralım o halde." Öfke parçaları gördüğüm siyah gözleriyle bana baktı.

"Ee Luxuria, bu konuda bir şeyler söylemek ister misin?" Bu düşmanca olan tavrı hoşuma gitmemişti. Ona bir şey yapmadan bile hemen böyle yapıyorsa yaptığım da kim bilir nasıl tepki verirdi. "Değerim ölçülemez. Hem türümün tek örneği olduğuma bakılırsa bunu karşılaştıracak herhangi bir şey de yok. Kısacası eşsizim."

Sözlerim birer bıçak gibi karşımda oturan dişi şeytana saplandı. Lilith bozulduğunu gizlemek istercesine güldü. Ah, tatlım poker yüzünü takınmakta geç kaldın. Her şeyi gördüm. "Ne güzel, kendine güvenen bir iblis." Son kelime dudaklarından tiksindirici bir şeymiş gibi çıkmıştı. Hah! "Günah iblisi."

"Anlamadım?"

"Sıradan bir iblis değilim. Günah, şehvet iblisiyim. Büyü gücüne sahip olan bir iblisim. Lider bir iblisim." Dudaklarımın arasından çıkan her kelime Lilith'in bana olan yersiz öfkesini beslemişti. Bunu görmek çok kolaydı. Hiç rol yeteneği yoktu. Bir de kraliçe olacaktı.

Lucifer onu bu kadar yüceltmese sıradan şeytanlardan bir farkı bile olmayacaktı. "Sanırım az önce dediklerime alındın." Sesinin düzgün çıkması için epey çaba sarp ettiği belliydi. "Hayır, alınmadım. Sadece size kim olduğumu söylemeye çalışıyorum. Çünkü görünen o ki siz beni tanımıyorsunuz."

"Tanımama değer olduğunu mu düşünüyorsun?" Küçümseyici sözleri beni etkilemedi. Bunun için daha çok uğraşması gerekiyordu. "Değer olmasaydım şu an burada birlikte oturuyor olmazdık."

"Tamam öyleyse bana kendinden bahset. Bakalım seni tanımaya gerçekten değecek misin?" Hiddet dolu sesi kulaklarıma ulaştığında memnuniyetle gülümsedim. Köşeye sıkışmıştı. Ama bu çırpınışları boşaydı. Bana karşı hiç şansı yoktu. "Elbette. Ne öğrenmek istersiniz?"

Siyah irisleri yavaşça kısıldı. Meydan okurcasına, "Her şeyi," dedi. Bende ona karşılık verdim. Sessiz savaşımız böylelikle başlamış oldu. Bu esnada Lucifer sessizleşmiş bi bana bi çok sevgili karısına bakıyordu. Siyah gözlerinde gördüğüm parıltılar ile bu halimizden zevk aldığı anlaşılıyordu.

Sonunda konuşmaya karar verdi. "Hanımlar lütfen gerginlik istemiyorum. Güzel, güzel konuşalım." Ha? Az önce bu durumdan zevk aldığı çok açıkken şimdi kurduğu cümle ile çelişiyordu.

"Gerginlik falan yok hayatım. Luxuria'yı gerçekten tanımak istiyorum." Kesin öyledir. Kısa bir sessizlik oldu. Lilith hâlâ beni inceliyordu. Lucifer şarabını içiyor hiçbir şey umurunda değilmiş gibi davranıyordu. Ah, ne güzel.

"Asmedous nasıl? Bir süredir onu görmüyorum." Lilith'in beklenmedik yerden gelen sorusu ile Lucifer gerildi. Elinde tuttuğu kadehi sıkmaya başladığını fark ettim. Rahatsız olmuştu. "Gayet iyi." Kısa ve öz bir cevaptı. Daha fazlasını hak etmiyordu. "Şu sıralar bir sorun ile uğraştığını duydum. Her şey yolunda değil mi?"

Ağzımdan laf almaya çalışıyordu. "Evet, yolunda." Sorunun ne olduğunu bende bilmiyordum ama bunu açık edemezdim. Büyük ihtimalle Asmedous'un geçen gün üstü kapalı bahsettiği konu ile alakalıydı. Bunun ayrıntısını ondan öğrenmem gerekiyordu.

"Ne sorunuymuş bu?" Lucifer'ın sorusu ile Lilith kocasına bakarak gülümsedi. "Ayrıntılarını bende bilmiyorum, hayatım. Sadece kulağıma Asmedous'un bir şeyler ile ilgilendiği geldi." Lucifer, Lilith'in söyledikleri ile bana baktı. Benden bir cevap istiyordu. "Bu sorun Asmedous'u ilgilendirdiği için bir şey diyemem," dedim.

Lucifer'ın siyah gözleri kızgınlık parıltılarıyla parlarken elindeki kadehi dudaklarına götürdü. Tek seferde tüm şarabı içip kadehi sesli bir şekilde masaya koydu. "Anlıyorum," diye sinirle konuştu. Lilith kocasının bu tavrı karşısında gerilmişti. Oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı.

Sonra yine beni hedef aldı. "Ee seni tanımak istediğimden bahsediyorduk. Bana kendinden bahsetmeyecek misin?" Konuyu dağıtıyordu. Bu seferlik ona ayak uydurdum. "Elbette bahsederim." Sonra Lilith ile hiç istemesem de sohbet ettik. Daha doğrusu o sorular sordu, ben cevapladım. Beni tanımak istediğinden sormamıştı. Aksine bir açığımı bulmaya çalışmıştı. Lakin verdiğim ustaca cevaplar ile istediğine ulaşamamıştı.

En sonunda soru sormayı kesip kısılmış gözlerle beni süzmeye devam etti. Bu süre zarfında ise Lucifer sessizce bizi dinlemişti. İki dişinin arasına girilmeyeceğini bilmesi güzel bir şeydi...

Artık kesinlikle gitmem gereken vakte geldiğimi fark edince izin isteyerek ayağa kalktım. Lilith hâlâ oturmaya devam ederek el salladı. "Seni tanımak güzeldi, Luxuria. Mutlaka tekrar gel." Sözleri zorla ağzından çıkarken buna inanmak güçtü. İtici dişi şeytanın tekiydi. Ve sinir bozucu.

Lucifer oturduğu sandalyeyi geri iteleyip ayağa kalkınca dikkatimi Lilith'ten ona verdim. Onunda tüm dikkati bendeydi. "Birini çağırayım sana kapıya kadar eşlik etsin," dedi. Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Gerek yok. Kendim gidebilirim."

Buraya gelirken yolu iyice aklıma kazımıştım. Giriş kapısına nasıl gideceğimi biliyordum. Kararsız kalmış gibi duraksadıktan sonra, "Sen bilirsin," diye mırıldandı. Ardından elini omzuma koydu. Parmakları hafifçe omzumu okşadı.

"Davetimi kabul ederek buraya geldiğin ve benim ile yemek yiyip konuştuğun için sana minnettarım. Seni tanımak güzeldi." Sözleri samimiydi. Lilith gibi yapmacık değildi.

Omzumdaki parmakları yavaşça geri çekildi. Gözleri yüzüme dikkatle baktı. "Tekrar görüşene kadar hoşça kal." Dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. Reverans yaptım. "Asıl her şey için size ben minnettarım. Bana güvenip Zemheri’nin halini gösterdiniz ve gökyüzündekiler için elçi olmamı istediniz. Bunlar önemli şeylerdi."

Sözlerim ile Lilith'in şaşkınca iç çektiğini duysam da gözlerimi Lucifer'dan çekmedim. Oysa Lilith'in şu an ki yüz ifadesini çok merak ediyordum.

Şimdi ederimi ve değerimi gördün mü, dişi şeytan!

Lucifer'ın dudakları küçük bir gülümseme ile taçlandı. Pek gülen biri olmadığını anlamıştım. Bu yüzden bence şimdi onu gülümseten kişi oluyor olmam büyük bir başarıydı.

"Senden daha uygun biri olamazdı. Uraza senden bahsederken senin herkese boyun eğdirebilecek bir iblis olduğunu anladım. Gökyüzündekilerle baş edebilirsin diye düşünüyorum." Sözleri göğsümü kabartırken gülümsedim.

"Hiç kuşkunuz olmasın," dedim. Sonra Lilith'e de bakıp kafam ile ona selam verdim. Kaskatı bir ifade ile suratıma baktı. Ona imalı bir şekilde gülümseyip göz kırptım ve arkamı dönerek odanın kapısına ilerledim.

Lucifer'ın ve Lilith'in bakışlarını sırtımda hissediyordum. Birininkinin bakışları sırtımı delip geçmek ister gibiydi. Bence onun hangisi olduğunu söylememe gerek yoktu. Yürümeye devam ederek kapıdan çıktım. Sessiz koridorda yürüyerek saray kapısından da çıktım.

Geldiğim yoldan geri dönerek giriş kapısına gittim. Oradan ise ikinci kata kanat çırptım. Şehvet katına geldiğimde hızlı hareket ederek içeri girdim. Asmedous, Lucifer ile konuştuktan sonra ona gelmemi söylemişti. Bende isteğini yerine getirdim.

Hızlı adımlarla saraya giden yolda yürüdüm. Etrafımda olan biten hiçbir şey ile ilgilenmedim. Ne ölü ruhlar ne şeytanlar ne de iblisler hiçbiri aklımdaki düşünceleri bastıramadı. Düşünceler zihnimi esir almıştı. Her taraftaydılar.

Ama ben her zaman onları kontrol etmenin bir yolunu bulmuştum. Bulmaya da devam edecektim. Çünkü zihnimdeki düşüncelerin asla durmayacağını biliyordum. Zaten durmalarını da istemiyordum. Onlar benim silahımdı.

Ve hep öyle kalacaklardı, sonsuza dek.

 

🕯🕯🕯

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 24.09.2024 16:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...