

UYARI: BU BÖLÜMDE CİNSELLİK VARDIR!
NOT: MEDYADA TEMSİLİ ASMEDOUS İLE AMARA VARDIR. (BU GÖRSEL YAPAY ZEKA TARAFINDAN YAPILMIŞTIR.)
🕯🕯🕯
Arzu duymak güzeldir. Ama neyi arzuladığınıza dikkat edin. Aksi takdir de o sizin lanetiniz haline gelebilirdi.
-Amara D.
Her şeye arzu duyulabilirdi. Bir kitaba, bir yemeğe, bir kişiye, bir hedefe, bir anıya...
Bu liste uzar da uzardı. Burada asıl odaklanmanız gereken nokta arzuladığınız şeye dikkat etmekti. Şayet etmezseniz sonuçları beklediğiniz gibi olmayabilirdi.
Çünkü çoğu zaman arzu gözünüzü kör ederdi. Sadece ona ulaşmak için hareket ederseniz hüsrana uğrardınız. Adımlarınızı bilinçli atmanız gerekiyordu. Böylece kolaylıkla arzu duyduğunuz şeye ulaşabilirdiniz. Tabii önünüzdeki tüm engelleri ve riskleri saf dışı bıraktıktan sonra.
Yoksa tüm bunlar sizin lanetiniz haline gelebilirdi. Böylelikle tüm çabanız bir hiç olurdu. Ben bunu asla istemezdim. Tam da bu yüzden adımlarım sessiz ve tutarlıydı. Arzuladığım şey için sadece küçük bir fedakarlıktı...
Asmedous'un sarayına vardığımda düşüncelerimin önüne bir set çektim. Kapıdaki zebaniler beni görünce oldukları yerde dikleşti. Biri kapıyı açıp geçmem için yana çekildi. Onlara kısaca bakıp içeri girdim.
Kulaklarıma ansızın istila eden kahkaha ve inleme sesleri ile Asmedous'un davet verdiğini anladım. Önümden gülüşüp koşarak geçen birkaç çıplak dişi şeytana baktım. Taht odasına gidiyorlardı. Davet orada olmalıydı.
Adımlarım beni taht odasına yönlendirdi. Büyüm çift kanatlı kapıyı iki yana açınca görkemli taht odası gözlerimin önüne serildi. Dikdörtgen şeklindeki oda kalın yuvarlak kolonlar ile her iki yandan ileriye doğru uzuyordu.
Odanın tam ortasında ama sonunda kalacak şekilde yerleştirilmiş taht platformu bulunuyordu. İçerideki şeytanlar ve iblisler her yere yayılmıştı. Hepsi ya çıplak ya da yarı çıplaktı. Birbirlerine dolanmış bedenleri görsel bir şölen oluşturuyordu. Kırmızı gözlerim aç bir ifade ile etrafta gezindi.
Kırmızılarla kaplı odanın bir köşesinde Arp çalan bi' şeytan vardı. Onun hemen önünde baştan çıkarıcı şekilde dans eden yarı çıplak dişi iblisler bulunuyordu. Odanın genelinde mermer zeminlere konulmuş büyük yastıklar ve onların ortasında meyvelerle ve şaraplarla dolu yuvarlak büyük tepsiler vardı.
Çıplak bedenler o yastıkların üstünde birbirine karışıyordu. Bazıları ayakta duvarlara yaslanmış haldeydi. Bazıları ise tam tahtın önünde bulunan boş alanda herkese bir şov sunuyordu. Burnuma dolmaya başlayan şehvet kokusu ile iç çektim.
Bedenlerden çıkan tatlı şehvet kokusu burnumdan içeri ve damarlarıma sızdı. İçimde tüm duyular harekete geçmişti. Onların arasına katılıp şehvet ile dolup taşmak istiyordum. Ama bir önceliğim vardı. Asmedous'u bulup onunla konuşmalıydım.
Daha sonra bu davetin tadını çıkarabilirdim. Ayaklarım beni yavaşça tahttın olduğu tarafa doğru götürürken beni tanıyan şeytanlar kısa bir an duraksayıp bana bakıyor, selam veriyor sonra işlerine kaldıkları yerden devam ediyorlardı.
İblisler ise sevimsiz bakışlarıyla beni süzüyordu. Pek arkadaş canlısı değillerdi. Onları yeryüzünden buraya geri getirmekle görevli olduğum için hiçbiri benden haz etmezdi. Hatta çoğu beni ve diğer günah iblislerini kıskanırdı.
Bir bilseler hayatımızın ne kadar sıkıcı olduğunu kendi hayatlarına şükür ederlerdi. Yanından geçtiğim bir erkek şeytan, dişi bir iblisi kucağına almış içine sertçe girip çıkıyordu. Göz göze geldiğimizde göz kırptı. Gülerek önüme döndüm. Şehvet klanı ilkeldi. Yerler, içerler ve çiftleşirlerdi.
Çoğu zaman üstlerinde sadece kumaş parçaları olurdu. Çıplaklık bizim için sıradandı. Diğer klanlar gibi değildik. Ben Asmedous'u asla normal kıyafetler ile görmemiştim.
O Lucifer gibi takım elbise giyip kasıla, kasıla yürüyen biri asla olmamıştı. Asmedous daha vahşi daha erkeksiydi. Bu onun en sevdiğim yanlarından biriydi. Aniden kolumdan sertçe tutulup sırtımın yuvarlak kolonlardan birine yaslanması ile üstüme kapanan bedenle kalakaldım.
Buna kimin cüret ettiğine bakmak için kafamı kaldırdığımda karşılaştığım kırmızı gözler ile donup kaldım. Asmedous ve benim dışımda burada sadece birinin göz rengi kırmızı olabilirdi.
"Seth!" Karşımda Asmedous'un erkek kardeşi vardı. Bir zamanlar sevgilim dediğim şeytan prens...
Arzel'dan önceydi. Daha yeryüzüne gitmeden bile önceydi. "Merhaba, cehennem çiçeği." Sesini duyunca kasıldım. Dediği kelimeler ile tetiklendim. Zihnimde aniden geçmişten bazı sahneler canlandı. Hepsinden Seth vardı.
Gözümün önüne gelen görüntüleri yok etmek ister gibi gözlerimi kırpıştırdım. Sonra ellerimi kullanarak Seth'in koca cüsseli bedenini üstümden ittim.
"Ne yaptığını sanıyorsun? Çekil üstümden." Yana kayarak onun alanından kurtuldum. Onu burada görmeyi hiç beklemiyordum. Uzun yıllardır saraya gelmemişti. Güneydeki diğer sarayda yaşardı.
Burada olduğuna göre önemli bir şey olmuş olmalıydı. "Beni gördüğüne pek sevinmemiş gibisin?" Hem alay hem de merak barındıran sesi ile ters, ters yüzüne bakmaya başladım. Hiç değişmemişti.
Buğday teni, kısa kırmızı saçları, biçimli kaşları, badem şeklindeki kırmızı gözleri, düzgün uzun burnu, öpülesi dolgun kırmızı dudakları ve sert çene hatları ile Seth hatırladığım gibiydi. Hâlâ çok yakışıklıydı. Hâlâ çok arzulanır duruyordu.
"Sevinmem için bir sebep yok." Az önceki dediğine şimdi cevap verebildim. Çünkü onu incelemekle meşguldüm. Dediklerime karşılık dudakları arasından hoş bir gülme sesi çıktı. "Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi?"
Kendine güveni ile kaşlarım çatıldı. "Yolunu gözlediğimi falan mı sanıyorsun?" Kırmızı gözleri muzipçe parladı. "Gözlediğin günleri anımsıyor gibiyim."
"Yıllar oldu, Seth." Sesim bezgin çıkmıştı. Ayrıca yıllar sonra onunla aniden karşılaşmak beni bozguna uğratmıştı. Bu durumun benim gibi onu etkilediğini sanmıyordum. Çünkü hiçbir şey olmamış gibi konuşuyordu.
"Doğru, uzun zaman oldu." Bu sefer sesi huzursuz çıkmıştı. Kırmızı gözleri ile baştan aşağı bedenimi süzdü. "Ama hâlâ ilk gün ki gibi mükemmelsin." İltifat etmesine dudak büktüm. Yıllar önce de böyle güzel sözler söylerdi. Ama şimdi hiçbirinin bir değeri kalmamıştı.
O değeri kendi elleriyle paramparça etmişti. Gözümün önüne gelen kırmızı saç tutamını kulağımın arkasına atarak etrafa bakındım. Odanın karanlık kısmında kaldığımızdan kimsenin bizi gördüğünü sanmıyordum. Görseler bile umurumda değildi.
Tekrar dönüp Seth'e baktım. "Seni görmek güzeldi. Ama şimdi gitmeliyim." Yanından geçip gitmek üzereyken tekrar kolumu tuttu. Bu sefer ki tutuşu nazikti. "Bir dakika konuşabilir miyiz?"
"Konuşacak bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum," diye mırıldandım. Kafasını sağ omzuna doğru biraz eğerken yüz ifadesi değişti. Öyle mi dercesine bakıyordu. "Lütfen, Lux." Kırmızı gözleri büyük bir beklenti ile dolmuştu.
Hâlâ ona karşı gelemeyeceğimi sanıyor olmalıydı. "Hayır, Asmedous ile konuşmam gerekiyor. Vaktim yok." Kolumu elinden kurtardığımda bakışlarının sertleştiğini fark ettim. Asmedous'un adını duymak onu memnun etmemişti.
"O sana istediğini veremez," dediğinde gülümsedim. Yarası kaşınmış olmalıydı. Ani saldırısı bundan olsa gerekti. "Yanılıyorsun o bana arzu ettiğim her şeyi verebilir," diye mırıldandım. Ve ona arkamı dönüp yürümeye başladım.
"Arzu ettiğini sana bende verebilirdim. Ama sen beni seçmedin!" Kesinlikle yarası kaşınıyordu. Hem de bunca yıldan sonra. Sanırım beni görünce tetiklenmişti. Söyledikleri ile duraksadım. Omzumun üstünden ona baktım. "Sahip olmadığın bir şeyi bana veremezsin." Yüzü kasıldı.
Öfke sinsice bedenini ele geçiyordu. Bunu fark etmemek imkânsızdı. Zaten hiçbir zaman duygularını gizleyebilen biri olmamıştı. "Olabilirdim. Ama sen benim yanımda olmadın." Sözleri keskindi. Ama ne yazık ki canımı yakmıyordu. "Sen sahip olmak istediğin şey için beni kullanmaya çalıştın. Benim sayemde sahip olacağın şeyi bana vermeye mi çalışacaktın?"
Çenem kasıldı. "Sağ ol ama ben almayayım. İstediğimi kendim elde edebilirim." Geçmiş, geçmişten söz ediyorduk. Asla hatırlamak istemediğim o günlerden...
"Aranızdaki ilişki hep böyle devam edecek sanıyorsan yanılıyorsun. Canını yakacak. Sana tamamen sahip olduğunda seni parçalara ayıracak. Elinde kuklası olacaksın. Eminim şu an bile dediği her şeyi yapıyorsundur. Ve kendine, bir şeyleri elde etmek için fedakârlık yaptığını söylüyorsundur. Ama ben sana gerçeği söyleyeyim; tüm bunları yaparak sadece onun seni kullanmasına izin veriyorsun."
Son sözleri ağırdı. Beni rahatsız etmişti. Ona meydan okudum. "Benim canımı kimse yakamaz. Ve merak etme, ben kimsenin kuklası olmam. Çünkü ben tüm bunlardan daha fazlasıyım, bunu da herkes görecek."
"Sen sadece bir iblissin!"
Aşağılayıcı sözleri ile omzumun üstünden ona bakmayı kestim. Kaldığım yerden yürümeye başlarken dudaklarımdan birkaç kelime çıktı.
"Aynen, bir iblisim ama günah iblisiyim. Ve bu iblisin neler yapabileceğini hepinize göstereceğim." Sözlerimin ona ulaştığını biliyordum. Sırtımdaki karıncalanma hissi gözlerini bana diktiğinin kanıtıydı.
"Lux, öyle demek istemedim. Geri gel konuşalım." Arkamdan seslenmesini duymazdan geldim. Tahtın önüne kadar yürüdüm. Sonunda kırmızı tahtında yayılarak oturan Asmedous'u görünce yanına gittim. Tam önünde reverans yapıp ayağa kalktım.
"Efendim," diyerek onu selamladım. "Luxuria, hoş geldin. Lucifer ile olan görüşmen nasıl geçti?" Direkt konuya girmesi ile etrafıma kısa bir bakış attım. Herkes kendi aleminde olsa da kulak misafiri olabilirlerdi.
"Efendim bunu daha sessiz bir yerde konuşabilir miyiz? Size söylemem gereken önemli şeyler var." Tahtında dikleşti. Gözlerim anında terden dolayı parlayan göğsünü buldu. Kaslı bedeni davetkârdı.
"Bende şimdi yıkanmak için odaya çıkacaktım. Gel, orada konuşalım." Tahtından kalkmadan bana elini uzattı. Tuttuğumda çevremdeki tüm sesler sustu. Bir anda kendimi Asmedous'un kırmızılarla döşeli saray odasında buldum.
Oda mumlar ile aydınlatıldığı için içeride loş bir ışık vardı. Elimi bırakarak odanın solunda, bahçeye bakan taş pencerenin hemen önünde bulunan, üstünden dumanlar tüten su dolu, devasa büyüklükte ki taş küvete ilerledi. Beline sarılı kumaş parçası bedeninden ayrıldı. Sonra küvete girip tamamen suyun içine battı.
Birkaç saniye sonra yüzeye çıktığı gibi kafasını kenara yaslayarak bana baktı. "Orada öyle durma gel ve beni yıka. Bu sırada ne anlatacaksan anlatırsın." Hükmedici ses tonuna karşı gelmedim. Küvetin olduğu yere varıp baş ucunda durdum.
Dizlerimin üstüne çöküp küvetin hemen yanında yere konulmuş cam şişelerden birini elime aldım. Mantar tıpasını açıp elime biraz kremsi sıvıdan döktüm.
Ardından ellerimi saçlarında gezdirip kafasını yıkamaya başladım. Saçı ve boynuzları tamamen köpük olunca ellerimi suya sokup duraladım. Suyu kirleteceğim diye endişelenmedim. Nasıl olsa büyülü olduğundan sürekli kendini yeniliyordu.
Yine küvetin yanına konulmuş bakır kâseyi alıp suya daldırdım. Sonra su dolu kâseyi yavaşça Asmedous'un kafasından aşağı döktüm. Bunu saçları tamamen durulana kadar tekrar ettim. "Sessizsin. Anlatacakların olduğunu sanıyordum?"
Asmedous'un sesi ile kendime geldim. Az önce işime odaklandığım için konuşmayı unutmuştum. "Doğru şey... Lucifer ile görüşmem iyi geçti." Vücudu için başka bir kremsi sıvı dolu cam şişeyi elime alıp hemen yanında bulunan bez parçasının üstüne döktüm.
Bez parçasını suya sokup köpürmesine neden oldum. Sonra o bez parçasını Asmedous'un suyun yüzeyindeki göğsünde gezdirmeye başladım. "Seni oraya sadece tanışmak için çağırmış olamaz. Ne söyledi?"
"Haklısınız. Beni sadece tanışmak için değil bana bir şey göstermek ve istemek için çağırmış." Bez parçasını göğsünden sağ koluna çıkarıp kolunda gezdirmeye başladım. "Demek öyle. Ne gösterip istedi?"
Bez parçası bu sefer sol kolunda gezinmeye başladı. "Zemheriyi gösterdi... Efendim zemheri kendi bölgesinden çıkıp yayılmaya başlamış."
Elimin altındaki beden kasıldı. Asmedous'un delice bakan kırmızı gözlerini üstümde hissetsem de benim bakışlarım bedenini yıkayan bez parçasındaydı. "Bunun tek bir anlamı var," diye kendi kendine mırıldanırken benim elimdeki bez omuzlarından sırtına doğru kaymaya başladı.
Kafasını yasladığı için rahat hareket edemeyince diğer elim ile sırtını yukarı ittirdim. Neyse ki bana ayak uydurup doğruldu ve biraz öne doğru eğildi. "Cehennemde dengeler bozuluyor," diye söylendim. Asmedous'un ağzından sinirli bir iç çekiş çıktı. "Peki ya senden ne istedi?"
"Dengelerin sadece cehennemde bozulmadığını cennette de bozulduğunu düşünüyor. Bunu öğrenmek için ise gökyüzüne bir elçi göndermek istiyor. Benden elçi olmamı istedi." Bez parçası hâlâ yavaşça sırtında geziniyordu.
"Bana sormadan sana nasıl böyle bir şey teklif edebilir!" Asmedous'un öfkeli sesini duyunca kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Kırmızı gözleri sinirli olduğunu işaret ediyordu. "Aslında yarın ki toplantıda bundan size ve diğer şeytan krallara bahsedecek. Ve eğer hepiniz kabul ederseniz gideceğim."
"Ne yani sen o kibirli şeytanın isteğini kabul ettin mi?" Olumlu anlamda kafamı sallayıp elimdeki bez parçasını tekrar göğsünde gezdirmeye başladım. Artık onu yıkamak için hareket etmiyordum, oyalanıyordum.
"Benden izin almadan kimsenin tekliflerini kabul edemezsin." Boş bakan gözlerimi öfkeli gözlerine sapladım. "Aslında edebilirim."
"Küstahlaşma, Luxuria!"
"Ne haddime," diyerek elimdeki bezi bıraktım. Bez parçası suya gömülmeye başladı. Dizlerimin üstünde doğrulduğum gibi ayağa kalktım. "Efendim, karşı gibi gelmek olmasın ama beni ilgilendiren şeyler de sizden izin alacak değilim. Bu zamana kadar aldığım tüm izinler sizi de ilgilendirdiği içindi.
Ama şimdi sadece beni ilgilendiren bir durum söz konusu ve bu yüzden de kimseden izin alacak değilim. Ha eğer siz benim gökyüzüne gitmemi istemiyorsanız bunu yarın Lucifer'a söylersiniz. Bir oylama olur o zaman gidip gitmeyeceğim belli olur."
Yüzüne yerleşen şaşkın bakışları ile tepesinde dikilen bedenimi süzdü. "Birkaç saatini kibir katında geçirdin ve onlar gibi mi davranmaya başladın!"
Hayır, sadece birkaç dakikamı kardeşinin yanında geçirdim ve ona olan öfkemi şimdi senden çıkarıyorum. Çünkü az önce ki sözlerini doğrular gibi burada bir hizmetkâr gibi seni yıkıyorum! Ve onun haklı çıkmasından nefret ediyorum.
"Bu yaptığım kibir değil, efendim. Kendimi savunmak. Sizde farkındaysanız ben günah iblisiyim. Yeryüzünün dengeleyicisiyim. Bir hizmetkâr ya da cariye değil! Bu yüzden cehennem için gökyüzüne gitmem gerekiyorsa giderim. Çünkü bu benim görevimin bir parçası. Dengeyi korumak zorundayım."
Cümlemi tamamlar tamamlamaz arkamı dönerek odanın kapısına ilerlemeye başladım. "Nereye gidiyorsun! Daha konuşmam da beni yıkaman da bitmedi. Gelip işini tamamla." Adımlarım sözleri karşısında aniden duraksadı. Hışımla bedenimi ondan tarafa çevirdim. Yüzüm hissettiğim sinirden dolayı kasılmıştı.
"Size Lucifer'ın beni neden çağırdığını ve ne istediğini anlattığımda benim işim bitmişti. Sizde biliyorsunuz ki benim görevim gölge iblislerini cehenneme geri getirmek ve cehennemin iyiliği için önemli olan görevleri yapmak. Sizi yıkamak ise hizmetkârların görevi ve eminim ki bunu yapmak için can atan hizmetkârlarınız ya da başka iblisleriniz vardır. Onlara söyleyin sizi yıkasınlar. Çünkü benim görev tanımımda sizin kişisel hizmetçiniz ya da metresiniz olmak yok."
Sözlerim karşısında küvetin içinde doğrulup ayağa kalktı. Küvetten çıkarken bedeninden süzülen sular mermer zemini ıslatıyordu. Kusursuz hatlara sahip bedeni yavaşça bana doğru yaklaşıyordu. Yüzü söylediklerimden dolayı kasılmıştı.
Şeytanlar aşkına! Çok ileriye gitmiştim, değil mi? Ve şimdi her şeyi mahvetmiştim. Kesin Asmedous ile olan kusursuz ilişkimi zedelemiştim. Ah aptal çenem, tutsana kendini!
Asmedous'un kendine özgü çekici kokusu burnuma dolunca onun hemen önümde olduğunu fark ettim. Ben kendime kızarken dibime kadar gelmişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Çenesi gergindi ama gözleri beni anlamak ister gibi çehremde geziniyordu. "Sanırım seni istemeden incittim."
Islak elinin tersiyle yanağımı okşadı. Benimkinden biraz daha koyu olan kırmızı gözleri anlayışla doldu. "Daha geçen gün seni kraliçem yapmaktan bahsederken şimdi nasıl sana bir hizmetkâr gibi davrandığımı düşünürsün?" Dikkatle gözlerimin içine baktı. Sanki sözlerinde samimi olduğunu göstermek ister gibiydi.
"Az önce gayet de öyle gözüküyordu," diye cevabımı verdim. Onu alttan alamazdım, bu defa olmazdı. "Asla böyle bir şey söz konusu dahi olamaz. Sen benim için bir hizmetkârdan çok daha önemlisin. Seni asla onlarla aynı kefeye koymam. Başkalarının koymasına da izin vermem. Ama eğer öyle hissettirdiysem özür dilerim." Ne! Asmedous az önce özür mü dilemişti? Cehennem aşkına! Kafasını bir yere falan mı çarpmıştı?
Yanağımdaki eli geri çekildi. Ama sonra iki eliyle de ellerimi tuttu. Baş parmakları ellerimin sırtını okşadı. "Sana beni yıkaman için emir vermemeliydim. Ama bunu sorun etmezsin sanıyordum. Aksine hoşuna gider diye düşünmüştüm."
Evet, belki başka bir zaman da olsaydık giderdi. Hatta küvette ona katılabilirdim. Lakin daha yeni Seth'in dedikleri ile öfkelenmişken Asmedous'un her hareketi gözüme batmıştı. Alt dudağımı ısırıp serbest bıraktım.
"Ama gitmedi," diye fısıldadım. "Bunu telâfi edeceğime emin olabilirsin." Üstüme doğru eğilip alnımı öptü. Ellerimdeki elleri geri çekilip belimi buldu. Koca elleri sıkıca belimi tuttuğu gibi beni çıplak ve ıslak bedenine yasladı. Ondan yayılan kokuyla iç çektim.
Sonra kafamı göğsüne koydum. Yaratıcım olup onun bir parçasından yaratıldığım için mi bilmem ama Asmedous'un yanında kendimi güvende hissediyordum.
Bu Arzel'ın yanındayken kendimi huzurlu hissetmeme benzerdi. Lakin aralarındaki tek fark benim Asmedous ile bir bağım olmasıydı. Yani ona karşı hissettiğim her şey biraz da bu bağa bağlı gibiydi. Oysa Arzel'a hissettiğim her duygu benim kendi tercihimdi.
Onun ile bağ kurmak tamamen benim seçimimdi. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Asmedous bir eliyle kırmızı saçlarımı okşamaya başlayınca dikkatim dağıldı. Birkaç saniye sonra geri çekildiğinde ise bende çekildim.
Gözleri tüm bedenimi süzdü. "Bu üstündeki elbise mi?" Şaşkın çıkan sesiyle gülümsedim. Beni ilk defa böyle görüyordu ve daha yeni fark etmişti.
"Evet, Lucifer'ın yanına gideceğim için böyle giyinmiştim. Kendisi takım elbiseler ile geziniyor onun yanına burada giydiklerim ile gidemem diye düşünmüştüm."
"Anlıyorum ve bu elbise seni ne kadar seksi göstermiş olsa da tenini kapadığı için sevmedim. Elbiseyi üstünden çıkarır mısın?" Az önce ona bozulduğum için şimdi kibarlık ediyordu. Yani elinden geldiği kadarıyla. Arkamı dönerek elbisenin fermuarını işaret ettim.
"Fermuarı açarsanız elbise çıkar." İlk defa böyle bir şey ile karşı karşıya kaldığını biliyordum. Bu yüzden birkaç dakika fermuarı nasıl açacağını anlaması ile geçti.
En sonunda ona dediğim gibi fermuarı aşağıya doğru kaydırdı. Kalçalarıma kadar olan fermuarın sonuna gelince bollaşan kumaştan kolaylıkla kollarımı da kendim çıkarttığım gibi elbise aniden ayaklarımın üstüne düştü. Tek, tek ayaklarımı kaldırıp elbiseden kurtuldum.
Çırılçıplak bir şekilde Asmedous'a döndüm. Kırmızı gözleri yavaşça bedenimde geziniyordu. Bakışları bana açtı. Tahrik olmuştu. Benimde gözlerim onun bedenini süzmeye başladı. Bana bakmanın onda yarattığı etkiyi merak ediyordum. Bacaklarının arasındaki ereksiyon olmuş penisini görünce memnun bir şekilde gülümsedim.
"Böyle daha güzel görünüyorsun," dediğinde gözlerim yüzüne çıktı. Ama bir şey demedim. Sonra ki hamlesini merak ediyordum. Elini uzattığında hamlesinin geldiğini anladım. "Benim ile küvete gelir misin?"
Artık emir vermiyordu, rica ediyordu. Bunun pek uzun süreceğini sanmıyordum ama şu an ki halimden gayet memnumdum. Uzattığı elinin avucunun içine elimi koydum. "Elbette," dedim. Birlikte küvete ilerledik. İlk önce Asmedous içine girdi. Sırtını kenara yasladı ve bacaklarını ileri uzatıp iki yana açtı.
Oraya girmemi istediğini anlayınca yavaşça küvete girip bacaklarının arasına oturdum. Bir kolu belime sarıldığı gibi sırtımı sert göğsüne yasladı.
Bende kafamı omzuna yaslayıp suyun keyfini çıkarmaya başladım. Sıcak su tenimi rahatlatıyordu. Bu sırada Asmedous'un tek eli saçlarımda gezinmeye başlamıştı. Sonra avucuna su doldurup saçlarımı ıslatmaya girişti.
Bir süre sonra böyle ıslatamayacağına karar verince az önce ki bakır kâseyi alıp onun ile saçlarımı ıslatmaya devam etti. Ne yaptığını anlayınca dudaklarım şaşkınca araladın. Ardından yüzümde bir gülümseme oluştu.
Gerçekten hatasını telâfi edecekti. Hem de benim ona yaptığım gibi, beni yıkayarak. Saçlarım tamamen ıslanıp daha da koyulaştığında Asmedous benim ona yaptığım gibi saçlarımı ve boynuzlarımı yıkamaya başladı.
Saçlarım ile işi bitince sıra bedenime geldi. Ağır, ağır köpüklü bez parçasını üst bedenimin her yerinde gezdirdi. Göğüslerimde biraz oyaladın. Hatta orada bezden çok kendi elini kullanmıştı. Parmakları sürekli meme uçlarım ile uğraşmıştı.
Sertleşerek ona tepki veren meme uçlarım karşısında belime baskı yapan penisini hissetmiştim. Ama ikimizde ne bir şey demiştik ne de hareket etmiştik. Asmedous sessizce beni yıkamaya devam etmişti.
Şimdi ise elindeki bez parçası yavaşça suyun içindeki belimin altına doğru kaymaya başlamıştı.
Sağ baldırımda gezinen bez ile alt dudağımı dişledim. Elinin sıcaklığını o bez parçasına rağmen baldırımda hissedebiliyordum. Bir süre iki bacağımı da yıkadı. Ardından bez parçasını bıraktı. Suyun içine gömülmeye başlayarak ikimizin de görüş açısından çıktı.
Bez parçası yerine Asmedous'un elini baldırımda hissedince yutkundum. Eli yavaşça baldırımı okşadı. Oradan parmakları uyluk içlerime doğru kıvrıldı.
Baş parmağı uyluğumdaki hassas bir noktamı okşayınca kısık sesle inledim. Asmedous sesimi duymuş olmalı ki hareketleri cesur olmaya başladı. Parmakları uyluklarımdan ayrılarak tam da istediğim noktanın üstünde gezinmeye başladı.
Baş parmağı klitorisimi sertçe okşadı. İşaret ve yüzük parmağını kullanarak vajina dudaklarımı iki yana ayırdı.
Orta parmağını ise yavaşça içime soktu. İnleyerek sırtımı mümkünmüş gibi ona iyice yasladım. Hâlâ belime sarılı olan kolu sıkılaştı. Sıcak nefesini kulağımın dibinde hissettim. "Bu hoşuna gidiyor mu?"
Neyi kast ettiğini göstermek ister gibi parmak hareketleri bacak aramda hızlanıp sertleşti. "Evet," diye soludum. Nefeslerim düzensizleşiyordu. "Siktir, parmağımı öyle bir kavrıyorsun ki o daracık amını genişletmem lazım."
Orta parmağı içime sertçe girip çıkmaya başlarken elinin altında kıvranmaya başladım. Hissettiğim tüm duygular sanki bacak aramda toplanmış gibiydi. Şehvet kollarını bize sımsıkı sarmıştı. Tamamen onun ile dolup taşmamızı arzu ediyordu.
İçime bir parmak daha eklenince kafamı geriye attım. Asmedous bunu değerlendirip pekte rahat olmayan bir açıyla dudaklarımızı buluşturdu. Bunu önemsemeden dudaklarına saldırdım. İkimizin de hareketleri vahşiydi.
Dişlerimizi birbirinin yumuşak etine sertçe geçirerek kanatıyorduk. Dilimiz ile kanlarımızın tadına bakıyorduk. Bu Asmedous'a yetmemiş olmalı ki dudaklarını geri çektiği gibi ağzı boynumu buldu.
Ve sivri dişlerini açığa çıkararak boynuma geçirdi. Dişlerini geçirdiği yerde iki küçük delik oluştu. Oradan kanımı emmeye başladı. Hissettiğim zevk ile inlerken bir elim kafasını buldu.
Onu boynuma bastırıp sertçe saçlarına asıldım. Bu esnada bacak aramda hâlâ hareketlerini sürdürüyordu. Hatta üçüncü bir parmakta işin içine girince parçalanacağımı sandım. Ama daha zirveye tırmanmama vardı. Daha o noktaya gelmemiştim.
Asmedous dişlerini geri çekip kafasını kaldırdığında saçlarındaki elimi geri çektim. Elim kontrolsüz bir halde karnıma düştü. Uzuvlarımı kontrol edemiyor gibiydim. Tüm hareket kabiliyetim Asmedous tarafından kısıtlanmış gibiydi.
Sanki bedenimi ele geçirmişti. Aslında öyle gibi görünüyordu. Çünkü bacak aramdaki parmakları tüm kontrolü ele almıştı. Bedenim titremeye başladı.
Asmedous bunun karşısında hareketlerini hızlandırdı. En sonunda titreyerek parmaklarına boşaldım. Hızla inip kalan göğsümü dizginlemek istercesine yutkunup nefeslendim.
Asmedous beni ne hale getirdiğinin bilincindeymiş gibi şefkatle dudaklarını şakağıma bastırdı. Bacaklarım arasındaki eli geri çekilip karnımın üstüne doğru kaydı. Yavaşça okşadı. "Kollarımın arasında bu şekilde olmana bayılıyorum."
Boynuma, dişlerini geçirdiği yere de bir öpücük kondurdu. "Ah, Luxuria benim güzel iblisim. Sen benim sonumu getirebilecek tek kişisin. Ve ben senin yaratılmanda büyük bir rol oynadım. Resmen kendi sonumu hazırlamışım." Bir öpücük de yanağıma kondu.
"Sen her zaman bir iblisten daha fazlasıydın. Bunu içten içe hep biliyordum. Senin yaratılma amacın sadece cehenneme hizmet için değildi. Çünkü sen zaten cehennemin ta kendisisin." Bir an duraksadı. O sırada siyah kalbim göğsümün içinde hızla atmaya başlamıştı.
Asmedous'un sıcak nefesi boynuma çarptı. Hemen sonra sözlerine devam etti. "Çünkü sen cehennemin vücut bulmuş halisin."
Ve böylelikle ilk defa bir sırrım sesli bir şekilde söylenmiş oldu. Hem de bu sırrın oluşmasına neden olan kişi tarafından...
Benim şu an olduğum şey olmama neden olan kişi tarafından...
Yaratılmamda tamamen olmasa da büyük bir rol oynayan şehvet şeytanı tarafından...
Tam olarak Asmedous tarafından.
🕯🕯🕯
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |