

UYARI: BU BÖLÜMDE CİNSELLİK VARDIR!
NOT: MEDYADA TEMSİLİ AMARA VE ASMEDOUS VARDIR. (BU GÖRSEL YAPAY ZEKA TARAFINDAN YAPILMIŞTIR.)
🕯🕯🕯
Derler ki; cehennemin tam merkezinde, cehennemin kalbi olan mavi ateş cehennem oluştuğundan beri sürekli yanıyormuş. Ve onun sönmesi halinde cehennemde yok olurmuş. Bu yüzden kutsal olarak sayılıp korunuyormuş...
Bir gün bi' şeytan kralın aklına bir fikir gelmiş. Bu ateşin sönmesi durumunda bile asla cehennemin yok olmaması için cehennemin merkezine inerek mavi ateşten küçük bir parça almış. Ardından onu kendi parçaları ile birleştirerek bir dişi günah iblisi yaratmış.
Günah iblisi olarak yaratmasındaki amaç dişi iblisi korumak için bir kılıf uydurmak içinmiş. Aksi takdir de neden bir iblis yarattığı sorgulanacak ve kısa sürede gerçek açığa çıkacakmış. Bunu önlemek için elinden geleni yapmış.
Ve bu dişi iblis görünüşte kendi klanı şehvete ait gibi gözükse de aslında tüm cehennemden parçalar taşıyormuş öyle ki bu dişi iblis istese tüm cehenneme diz çöktürebilirmiş. Çünkü mavi ateş onu kabullenmiş, kendi kızı gibi görmüş; mavi ateşin kızı olmuş ve bu sır olarak saklanmış, sonsuza dek. -Amara D.
Size açıkça yaratılmamla ilgili olan bir ayrıntıdan bahsetmemiştim. Ben aslında sadece Asmedous'un parçalarından yaratılmamıştım. Ben aynı zamanda cehennemin kalbi olan, tam cehennemin merkezinin derinliklerde harıl, harıl yanan ve kökler gibi tüm cehennemin etrafına yayılmış mavi ateşten bir parça ile yaratılmıştım.
Asmedous'un beni yaratmasındaki asıl amaç cehennemin iyiliği içindi. Ama aynı zamanda bu sefer ki günah iblisini yaratmak için farklı bir şey denemek istemişti. Böylece hem kendinden hem de mavi ateşten parçalar ile beni yaratmıştı. Yani bu durumda ben sadece şehvet katına değil tüm katlara aittim. Aslında kısaca tüm cehenneme diyebiliriz.
Damarlarımda gezinen mavi ateş sayesinde cehennemi her şeyi ile hissedebiliyordum. Bana fısıldıyor, sırlarını paylaşıyor ve beni kendinden bir parça olarak görüyordu. Hatta Zemheri'nin o halini bile daha önceden hissetmiş ve anlamıştım.
Sadece Lucifer'ı ve sizi kandırmak için rol yapmıştım. Çünkü bu gerçek sır olarak kalmalıydı. Ve şimdi bunu bilen bi' Asmedous bir de siz vardınız. Artık sizde bu sırrın parçasınız ve bunu kimselere söylemezsiniz. Bu konuda size güveniyorum. Sırrımı koruyun. Cehennem için...
Ah, şimdi siz cehennemi umursamamaya bilirsiniz. Orası sizin için korkunç bir yer olarak görünebilir ama şunu size hatırlatmama izin verin; aydınlık için karanlığa, karanlık için ise aydınlığa ihtiyaç vardır. Aynı cennet için cehenneme ihtiyaç olması gibi. Çünkü cehennem olmazsa cennetin bir anlamı kalmazdı...
Asmedous'un sözlerinden sonra kısa bir an ikimizde sessizliğe gömüldük. Öyle ki bu rahatsız edici bir boyuta ulaştığında suyun içinde hareketlenip bedenimi Asmedous'a çevirdim. Dizlerimin üstüne oturup dikkatle yüzünü inceledim.
"Bu konuda asla konuşmayacağımıza karar vermiştik. Neden şimdi?" Sözümü tamamlamama ihtiyacı yoktu. O beni anlamıştı. "Çünkü ne olduğunu unutmaya başlamıştın. Kendini sıradan bir iblis gibi görmene izin veremezdim." Hayretle kaşlarım çatıldı. Umarım dediğinin farkındadır. Pek öyle görünmüyordu ama neyse.
"O zaman bana sıradanmış gibi davranmasaydın. Çünkü farkındaysan öyle hissetmemin tek sorumlusu sensin!" Resmi konuşmamız buraya kadardı. Şu an ikimizin de rol yapmasına gerek yoktu. Nasıl olsa her şeyi öğrenmiştiniz, yani hemen hemen...
"Ne yapmamı bekliyorsun? Sana farklı davranırsam diğerlerinin dikkatini çekersin. Zaten şu an bile aramızdaki yaratıcı şeytan-günah iblisi ilişkisinden daha fazlası olduğunu düşünenler var." E, zaten öyle.
"Bunun bir önemi yok. Zaten herkes senin ile yakın olduğumun farkında ama bunu dert ettiklerini sanmıyorum. Sonuçta biz şehvetiz. Tensel temas bizim bir parçamız. Bunun senin ile benim aramda olması gayet normal." Kaşlarını çattı. Böylece sinirli bir yüz ifadesine bürünmüştü.
"Yine de iblislerin ve şeytanların durması gereken sınırlar var. Sen o sınırlardan içeri girersen fark ederler." Öfkeyle dişlerimi birbirine bastırdım. Sabrımı sınamaya başlamıştı.
"Ben senden herkesin içinde beni yüceltmeni beklemiyorum. Orada bana yarattığın bir günah iblisi gibi davranabilirsin. Ama tek başımıza, kimsenin bizi dinleyemediği bir yerdeyken en azından hak ettiğim gibi davranabilirsin!" Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Onunla ilk kez böyle tartışıyordum.
Normalde tartışmamız nadir olurdu ve birimizin sonunda geri çekilmesi ile biterdi. İç çekip eğildiğim gibi alnımı Asmedous'un göğsüne yasladım. Kalp atış sesleri kulağıma geliyordu. Güçlü ve ritmikti.
"Bunun ne kadar zor olduğunu bilmiyorsun. Ait olduğum yerden her yeryüzüne gidişimde bir parçamı burada bırakıyorum. Yeryüzünde yaşamak tam bir ızdırap. Rol yapmaktan çok sıkıldım. Ben oraya değil buraya aitim. Olmak istediğim yer burası.
Gölge iblislerinin ve bazı şeytanların yeryüzünde ne bulduğunu bile anlamıyorum. Orası cehennemden daha beter. İyiler ve kötüler karışmış ve bir düzenleri yok. Çok gürültülüler, her gün dünyada yeni bir olay oluyor. Ve kimse bundan bir ders bile çıkarmıyor. Kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Ne arkalarına ne önlerine bakıyorlar gözleri hep yukarıda asla olamayacakları yerde." Asmedous bir elini enseme koyarak yavaşça orayı okşamaya başladı. Parmakları nazikti. Gerginleşen kaslarımı rahatlatmaya başlamıştı.
"Keşke bunun bir çözümü olsa ama senin de bildiğin gibi en az bir yüzyıl boyunca yeryüzünden gölge iblislerini cehenneme geri getirmek için yemin ettin. Ama söz veriyorum. Bu yüzyıl bittiğinde yemini bozman için sana bir fırsat vereceğim. Eğer günah iblisi olmaya devam etmek istemezsen yemin bozulacak. Ve seni anında kraliçem yaparak şeytana dönüştüreceğim. Böylelikle hep cehenneme ait olacaksın."
Son dediklerine şaşırmamıştım. Çünkü başından beri kraliçe olmam için bir şeytan olmam gerektiğini biliyordum. Ve bunu Asmedous'un yapabileceğini de biliyordum. Çünkü yaratma gücünü şeytan yaratmak içinde kullanabilirdi.
Benim ki yaratmaktan ziyade dönüşme olacaktı ama olsun eğer söz verdiği gibi dediklerini yaparsa benim için ikinci bir hayatın başlangıcı olurdu. Hep hayalini kurduğum o hayatın...
Alnımı göğsünden kaldırarak yüzüne baktım. "Umarım dediklerinde ciddisindir. Aksi takdirde yeryüzündeki işim ne zaman biterse bitsin o zamana kadar bekler sonrada cehenneme geri dönerim.
Ve orayı başınıza yıkarım. Sonra hepinizin tahtlarından birer parça ile kendime yeni bir taht yaparım. Ve cehennem tamamen bana ait olur."
Onun ve diğer şeytan kralların saltanatlarına son verebileceğimin farkında olmalıydı. Bu yüzden beni karşısına almak istemezdi. Aksine kontrolü altında olmamı isterdi. Zaten bu sebepten dolayı beni kraliçesi yapmak istiyor olmalıydı.
Onun yanında olursam karlı çıkardı. Ama karşısında olursam dibe batacağını biliyordu. "Kendi ellerim ile bir canavar yarattığımın farkındayım ve o canavarı karşıma almayacak kadar akıllıyım." Söyledikleri ile sesli bir şekilde güldüm. Ardından dudaklarına bir öpücük kondurdum.
"Şanslısın ki bu canavar sana değer veriyor." Gözlerindeki anlık dalgalanmayı fark ettim. Sonra Asmedous'un dudakları yukarı kıvrıldı. Onun yüzünde nadiren gördüğüm gülümsemelerden biriydi. "Luxuria, benim sana verdiğim değerde çok fazla hatta tahmin bile edemezsin." Gözlerimin içine baktı. Önemli bir şey söyleyecek gibiydi.
"Sen var ya Luxuria, parçalarımı seninkiler ile birleştirerek yavrular yaratmak istediğim tek dişisin. Belki bu zamana kadar sana bunu hissettiremedim ama tüm cehennem bir yana sen bir yana. Ve bu sahip olduğun güç ile alakalı değil. Tamamen senin kim olduğun ile alakalı."
Dedikleri ile şokla ağzım aralandı. Oturduğum yerde kasılırken kaşlarım çatıldı. "Yavrular mı?" Cidden benim ile çocuk mu yaratmak istiyordu? Hem de birden fazla? Cehennem aşkına! Bu şeytan ne saçmalıyordu? Neyin peşindeydi? Asmedous şüphe duyduğumu hissetmiş gibi yaslandığı yerde dikleşti.
Ellerini kollarımın iki yanına koyarak beni rahatlatmak ister gibi okşadı. "Bak Luxuria, şaşırdığını hatta benden şüphelendiğinin farkındayım. Ama bu yavru işi kesinlikle bir çıkar amacı taşımıyor... yani sandığın gibi değil."
Son sözlerine karşı kaşlarım daha da çatıldı. "Sandığın gibi değil derken?" Genç yüzü hoşnutsuzlukla buruştu. "Benim bir kral olduğumun farkındasın değil mi?" Evet dercesine kafamı salladım.
"Güzel o halde kralların bir ya da her ihtimale karşı birden fazla varise ihtiyacı olduğunu da biliyorsun." Ne istediğini fark edince sertçe yutkundum. "Yavruları varisin olsun diye istiyorsun."
"Evet," dedi. Sesi ciddiydi. "İyi de sen daha uzun yüzyıllar boyunca tahtta oturacaksın. Hemen şimdi varislere ihtiyacın yok." Paniklemiştim. Asmedous'un anne ve babası -cehennemde de aile kavramı vardı. Sadece insanlarınkinden biraz farklıydı.- onu yarattıklarında cehennemdeki ömürlerinin sonuna yaklaşmışlardı.
Hatta iki yıl sonra Seth'i de yaratmış ve on beş yıl sonra ise cehennemden yok olup gitmişlerdi. Çünkü bizim bile bir ömrümüz, bir yaşama nedenimiz vardı. Onları tamamlayınca silinip gidecektik, yenileri gelebilsin diye...
Benim anlamadığım şey babası onu yaratmak için ömrünün son 17 yılını beklemişken Asmedous'un önünde uzun yüzyıllar varken neden acele ediyordu?
"Biliyorum zaten hemen şimdi olsun demiyorum. Beni çok yanlış anladın. Elbette zamanı gelince bunu tekrar konuşacağız ama şimdilik sadece eğer günün birinde vârislerim olacaksa onlar senden olacak, bunu bil yeter. Zaten sen kraliçem olmadan senden varisler yapmamı kimse kabul etmez." Ah, tamam o zaman.
"Şunu baştan söyleseydin ya!" Derin bir nefes verdim. Gerilmiştim. Asmedous hafifçe güldü. "Bu kadar telaş edeceğini düşünmemiştim. Benim tek amacım senin değerini anlamını sağlamaktı. Sanırım yanlış kelimeler kullanarak seni korkuttum."
İç çekip kollarımı ona uzattığım gibi boynuna doladım. "Korkmadım. Sadece beni elinde tutmak için bir şeyler planladığını düşündüm. Ve bunu yavrular üzerinden yapma düşüncen beni gerdi. Çünkü ne olursa olsun bizim pisliğimiz ile hiçbir yavrunun kirlenmesine izin vermem."
Pekâlâ yavrulardan ya da insanların dediği ile bebeklerden nefret etmiyordum. Ama onları pek sevdiğim de söylemezdi. Belki bu annelik duygusunu hissetmediğim için olabilirdi. Çünkü edindiğim bilgilere göre şeytanlar ve iblisler anne ve baba olduklarında yavrularını seviyor ve onlara karşı korumacı oluyormuş.
Yani bende anne olduğum zaman belki yavrulara bakış açım değişebilirdi. Ama şimdi onlar benim için sadece pisliğimizi ve günahlarımızı bulaştırmamamız gereken varlıklardı. Zaten büyüdüklerinde onlar kendi pislikleri ve günahları ile dolup taşacaklardı. Başkalarının yükünü sırtlarında taşımalarına gerek yoktu.
Asmedous'un kaslı kollarını bedenime sarılmış halde hissedince düşüncelerim dört bir yana dağıldı. Onları toplamakla uğraşmadım. Asmedous beni sıkıca tutup kendine bastırdı. Çıplak göğüslerimiz birbirine yaslandı.
"Asla, böyle bir şey düşünmedim, düşünmem de. Ayrıca seni elimde tutmak için bir şeyler ihtiyacım yok. Sana zaten sahibim. Sen bana aitsin ve hep öyle kalacaksın." Kesinlik taşıyan ses tonu net ve gürdü. İstediğini, neyi arzuladığını gizlemiyordu.
"Peki ya sen? Sen bana ait misin?" Aniden dediklerim ile yüzüm kasıldı. Neyse ki ona sarıldığımdan dolayı Asmedous yüz ifademi göremiyordu. Eğer görseydi bir sorun olduğunu anlardı. Çünkü bir sorun vardı. Az önce dediklerim bana çok tanıdık gelmişti. Hatta daha birkaç gün önce bu sözlerin aynısı bana söylenmişti. Şimdi ben bir başkasına söylüyordum.
Karma iş başında olmalıydı. Asmedous çıplak ve ıslak omzuma dudaklarını bastırdı. Güven veriyordu. Ona bu kadar açık olmamam gerekiyordu ama elimde değildi. Bizim parçalarımız birbirine aitti. Ve sürekli bizi bir araya getiriyordu.
"Ben her zaman sana aittim. Bunu seni yarattığım ilk andan beri biliyordum. Sen benim sonumsun." Sözleri ile rahatlayarak gözlerimi kapadım. Kafamı omzuna yasladım. Üst bedenim tamamen onunla bütündü, olmamız gerektiği gibi...
Kaç dakika küvetin içinde birbirimize sarılı halde kalmıştık bilmiyordum ama en sonunda Asmedous geri çekildi. Bedenimden ayrılan kolları ile boşluğa düşmüş gibi hissettim. Sonra kendimde sakince kollarımı onun boynundan çektim. Kırmızı gözleri üstümdeydi.
Sanki gözlerini başka bir tarafa çevirse kaybolacakmışım gibi pür dikkat bana bakıyordu. Kuruduğunu hissettiğim dudaklarımı ıslatmak için dilimi üstlerinde gezdirdim. Sonra yanağıma yapışan ıslak saç tutamını kulağımın arkasına attım.
Ardından uzanıp Asmedous'un dudaklarını öptüm. Planladığım küçük bir öpücüktü ama o bunu göz ardı ederek ensemden tuttuğu gibi beni daha da yakınına çekerek öpücüğü derinleştirdi. Sıcak ve dolgun etli dudaklarının tadı güzeldi. Bal gibiydi.
İki dudağımın arasına alt dudağını alarak emdim. Dişlerim hafifçe etini sıyırdı. Öpüşmemiz nazikti. Acele etmiyorduk, birbirimizin tadına varıyorduk. Ellerimi Asmedous'un göğsüne koydum. Daha yakın olabilmek için sıcak suyun içinde hareketlenip kucağına oturdum.
Kalçalarımın arasında hissettiğim ereksiyonu ile inledim. Asmedous'un bir kolu belime sarıldı. Beni belimden ve ensemden sıkıca tutarak öpmeye devam etti.
Dudakları karşısında dudaklarım resmen eriyor gibiydi. Emiyor, çekiştiriyor, diliyle ağzımın içini yokluyordu. Aramızdaki arzu ve şehvet coşmaya başladı. Bedenim onu istiyordu. Her şeyi ile bana sahip olmasını arzuluyor, beni şehvet ile doldurmasını istiyordum.
Bu his giderek artarken ikimizin de bedenlerinden sadece bizim görebileceğimiz bir kırmızı duman çıkmaya başladı. Şehvetin kokusu tüm odaya yayılırken ikimizde aynı anda inleyerek o şehvete saldırdık. Damarlarımız birbirimizin şehveti ile fokurdamaya başladı. Nefes nefese dudaklarımı geri çektim.
Sertçe yutkunarak kendi ve Asmedous'un bedenine baktım. Hâlâ bedenlerimizden kırmızı ince bir duman yükseliyordu. Kafamı kaldırıp Asmedous'a baktım. Oda benimle aynı şeyi düşünüyormuş gibi gözleri irileşmişti.
Onu ilk kez bozguna uğrarken görüyordum. Ufak bir gülümseme ile konuştum. "Aramızdakilerin bu kadar yoğun olduğunu hiç fark etmemiştim."
Yavaşça kafasını salladı. "Bende," dedi. Sonra sözlerine devam etti. "Şehvetin en şiddetli hali bedenlerimizden duman misali yükseldiğine göre ikimizde birbirimize tahmin ettiğimizden daha çok bağlıymışız."
Kafası karışmış gibi bir an duraksadı. "Bu muhtemelen bizim için iyi bir şey." Olumlu anlamda kafamı salladım. "Öyle görünüyor," dedim. Ve tekrar dudaklarını öptüm. Şu an bunu konuşmak istemiyordum. Sadece ona karışmak istiyordum. Dudaklarını öpmeye devam ederken oturduğum yerde kıpırdandım.
Kalçalarımı penisine sürtmeye başladım. Bacaklarımın arasına yavaşça toplanmaya başlayan sıcaklık ile inleyerek göğsündeki ellerimi omzuna çıkardım.
Sivri tırnaklarım omuzlarına saplandı. Bu Asmedous'u tahrik ederek inletti. Belimde koluyla hareketlerime yön vererek sürtünmenin hızını arttırdı. Artık vajinam kasılarak onu içinde istemeye başlayınca bir elim omzundan koparak penisini kavradı. Onu girişime hizaladığım gibi anında içime aldım. Tek seferde tümünü aldığımdan vajina duvarlarım isyan etti. Ama sonra anlık gerginlik hoş bir zevke dönüştü.
Hareket etmeye, zıplayıp ileri geri gitmeye başladım. Asmedous'un ensemdeki eli de belime kaydı. İki eliyle belimin yanlarını sıkıca tuttuğu gibi hareketlerime yön vermeğe başladı.
Hâlâ öpüşmeye devam ediyorduk. Zar zor dudaklarımı onunkilerden ayırıp dudaklarımı boynuna bastırdım.
Öptüm, emdim, yaladım ve dişledim. Boynunda morluklar bırakmıştım. Ama sorun değildi, Asmedous birkaç morluğu sorun etmezdi. Eğer şu an yeryüzünde insan bedenlerimiz içinde olsaydık o morluklar birkaç dakika içinde yok olacaktı.
Ama şimdi kendi bedenlerimizdeyken kendi anatomimize göre iyileşme sürelerimiz vardı. Bu yüzden o morluklar birkaç gün kalacaktı. Ve boynunda benim yaptığım morluklar ile etrafta dolanması hoş olacaktı.
Gülümseyerek onu daha sert içime almaya başladım. İçinde bulunduğumuz su dalgalanarak küvetten taşmaya başladı. Kafamı boynundan kaldırmadan köprücük kemiğine bir öpücük kondurdum. Ardından hissettiğim açlığa dayanamayarak dişlerimi onun bana yaptığı gibi boynuna geçirdim.
Ilık kanın tadı ağzımın içinden boğazıma doğru aktı. Kanın büyüleyici tadı ile inleyerek vahşileştim. Tırnaklarım omuzlarından göğsüne doğru kanlı bir yol izledi. Kalçalarım deli gibi harekete ediyordu. Asmedous inledi. Belimdeki elleri canımı yakacak şekilde sertleşti. "Siktir, Luxuria!"
Diye bağırdı. Oda hissediyordu. Benim çılgın tutkumun farkındaydı. Kanın tadı artık başımı döndürmeye başlayınca yavaşça dişlerimi boynundan çektim. Ve sanki Asmedous bu anı bekliyormuş gibi bir anda beni kendiyle birlikte küvetin diğer bir ucuna itti. Kendimi sırtımın pürüzsüz taşlı yüzeye sertçe yaslanmış bir halde buldum.
Göğüslerimden aşağısı suya gömülmüştü. Asmedous bacaklarımı dizlerimden kırarak iyice iki yana açtı ve üstüme kapandı. Elleri başımın üstündeki küvetin kenarını kavradı. Ve çıldırmış gibi kendini içime itmeye başladı.
Şiddeti ile sarsılıyor, sırtım taşlı yüzeye sürtünüyordu. Kendimi dengelemek için iki yanımdan küvetin kenarlarını tuttum.
Bu esnada Asmedous sağ meme ucumu ağzına aldı. Zevkle inledim. Onunda erkeksi iniltisi benimkine katıldı. Bir süre göğüslerim ile ilgilendikten sonra kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Göğsü hiddetle inip kalkıyor, kalçaları durmadan hareket ediyordu.
"Luxuria şu an benim gözümden kendini görmeni çok isterdim." Sert bir vuruş ile kasıklarımızın birbirine çarpmasına neden oldu. "Şu an siktiğimin bir seks tanrıçası gibi görünüyorsun." Tekrar sert bir vuruş. "Seni sikmek bana kendimi bir tanrı gibi hissettiriyor." Yine sert bir vuruş.
"Tanrıçasını memnun etmek için her şeyi yapılabilecek bir tanrı gibi." Sözleri hissettiği zevk ile biçimlenmişti. Yine de hoşuma gitti. Onun gözünde bir tanrıça gibi görünmek mükemmel bir şeydi. "Demek beni memnun etmek istiyorsun?"
Diye sorarak ona sataştım. Vuruşlarına hız kesmeden devam ederken kafasını salladı. Yüzü ve su dışında olan bedeni ter içinde kalmıştı. "Evet, söyle bana seni nasıl memnun etmemi istersin?"
"İçime arkadan gir." Ne istediğimi açıkça söylemiştim. Bu Asmedous için yeterliydi. Elleri bedenimi bularak pozisyonumuzu değiştirdi. Kendimi bir anda dizlerimin ve ellerimin üstünde buldum. Sonra vajinamda tekrar Asmedous'un penisini hissettim.
Ama bu sefer hisler daha belirgindi. Olduğumuz pozisyondan dolayı onu daha çok hissediyordum. Asmedous ellerini belimin iki yanına sıkıca sardı. Ardından az önceki gibi sert vuruşlar ile içime girip çıkmaya başladı. Taşakları neredeyse klitorisime çarpıyordu.
Çıkan sesler ile daha da tahrik oldum. Vajinam zonklamaya başlamıştı. Ellerimi suyun içinden çıkartarak küvetin kenarına tutundum.
Bedenim büyük bir hızla ileri atılırken göğüslerim suyun yüzeyine sürtünüyor gibiydi. "İstediğin tam olarak buydu değil mi? Seni böyle becermemi istiyordun?" Asmedous'un zevkten boğuklaşan edepsiz sesini duymak beni inletti.
"Evet," diye tekrar inledim. Asmedous içimdeki hareketlerine ikimizde boşalana kadar devam etti. Boşaldığımızda ise hemen içimden çıkmayarak sırtıma doğru eğildi. Omurgamın üstüne öpücükler kondurarak enseme kadar geldi. Oraya da bir öpücük kondurduktan sonra ise içimden çıktı.
Bir süre küvetin içinde kendimize gelene kadar sessizce durduk. Bir ara tüm bedenimi suyun altına sokup üstümdeki terden kurtuldum. Sonra ise ayağa kalktım. Bu kadar oyalanmak yeterdi. Neredeyse tüm günümü cehennemde geçirmiştim. Bundan ne kadar memnun olsam da yeryüzünde bıraktığım altı iblis aklımı kurcalıyordu.
Benim yokluğumda bir sorun olabileceği düşüncesi ise rahatsız ediciydi. "Ben artık yeryüzüne gitsem iyi olur," diyerek küvetten çıktım. Büyü yaparak üstümde sadece kalçalarımı ve göğüslerimi örten kırmızı kumaş parçaları oluşturdum. Asmedous ise küvetin içinde doğrulmuş bir şekilde sakince bana bakıyordu.
Bir şey söylemek ister gibiydi. "Ne oldu?" Diye sorduğumda sonunda, "Seth geldi. Birkaç cehennem günü burada kalacak," dedi. Bende ne zaman Seth'in konusunu açacağını merak ediyordum. Anlaşılan buraya kadar sabredebilmişti. Söylediklerine tepki vermeyerek boş bir ifadeyle baktım.
Asmedous, Seth ile aramda olanları biliyordu. Tamamen her şeyi değil ama bilmesi gereken kadarına hâkimdi. Yine de onunla Seth hakkında konuşmaktan hoşlanmıyordum. Aramızda olanların pek üstünde durmasa da Asmedous sahiplenmeyi severdi.
Ve benim en son isteyeceğim şey onları birbirine düşürmekti. Böyle yorucu bir şey ile uğraşmak benim gibi bir iblise göre değildi. Bu daha çok Daron'lık bir hareket olurdu. "Öyle mi? Neden peki, güneydeki sarayda bir şey mi olmuş?" Sesim ilgisizdi. Ama içten içe merak ediyordum.
Asmedous yavaşça küvetten çıkarken bana cevap verdi. "Karabasanlar saraya zarar vermiş. Yeniden inşa ediliyor, inşa işi bitince geri dönecek."
"Karabasanları kızdıracak ne yaptı?" Karabasanlar, her evrende varlıklarını sürdürebilen karanlık ruhlardı. Onlara ne ölü insan ruhları diyebilirdiniz ne de iblis ve şeytan daha çok hepsinin karışımı olabilirlerdi.
Ölü insan, ölü iblis ve ölü şeytan ruhları bir noktada karşılaşarak birbirine karışması sonucunda karabasan denen soy ortaya çıkmıştı.
Cehennemde kafalarına göre takılırlardı. Zaten sadece bir ruhtan ibaret olduklarından varlıkları göze batmazdı. Lakin gruplar halinde takılanlarda vardı. Ve onları kızdırmak istemezdiniz. Ne kadar varlıkları silik gibi gözükse de bilinçleri vardı. Her şeyin farkındalardı.
"İçlerinden birini yok etmiş. Onlarda Seth'e zarar veremeyeceklerini bildiklerinden sarayı başına yıkmışlar." Dediğim gibi karabasanların bilinci vardı ve son derece zeki varlıklardı. Çoğu zaman işimize bile yararlardı.
"Neden yok etmiş?" Seth durduk yere karabasanlara bulaşacak biri değildi. Asmedous küvetten çıktıktan sonra benim gibi bir büyü yaptı. Ve sadece kalçalarını örten kırmızı bi' kumaş parçası beline sarılı bir şekilde belirdi.
"Bilmiyorum söylemiyor, umurumda da değil. Kendi yaptığı pisliği kendi temizlesin." Asmedous'un Seth ile arası pek iyi değildi. Kardeşlik bağları gelişmemişti. Sadece bazen başkalarına karşı kendi çıkarları için birbirlerini korurlardı.
"Burada olmasından memnun değil gibisin?" Ağzının içinden homurdanarak şaraplarını koyduğu yere ilerledi. Şarap testilerinin konulduğu tezgâh gibi yere varınca kendine bir kadeh doldurdu. "Benim için yokluğu ile varlığı bir, umursamıyorum." Soğuk çıkan sesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu konuyu kapatsam iyi olurdu.
Sonra, "Peki... ben gidiyorum o halde sonra görüşürüz," dedim. Şarap dolu kadehi eline alıp benden tarafa döndü. Yavaş adımlarla karşıma gelene kadar yürüdü. Sonra eğilerek alnımı öptü. "Kendine iyi bak, güzel iblisim." Hafifçe gülümsedim ve arkamı döndüğüm gibi odanın kapısına yürümeye başladım.
Birkaç saniye sonra odadan çıkmış sarayın sessiz koridorlarında yürüyordum. Asmedous'un odası sarayın en üst katındaydı. Ve buraya izinsizce çıkılması kesinlikle yasaktı. Sadece belirli zamanlarda hizmetçiler gelebilirdi.
Bu yüzden şu an kat oldukça sessizdi. Mermer merdivenlerden inerek kattan ayrılmış oldum. Yine de şu anda bulunduğum katta sessizdi.
Kırmızı mermer zeminde çıplak ayaklarımın çıkardığı küçük sesler eşliğinde koridorda ilerleyip aşağı katın merdivenlerine ilerledim. Merdiven sistemi biraz garipti. Yukarı ve aşağı inen merdivenler birbirinden uzakta her katın diğer bir ucunda bulunuyordu.
Zik zak çiziyor gibiydi. Duyularım birinin varlığını arkamda hissettiğinde adımlarım sekteye uğradı. Sonra tamamen durup hışımla arkama döndüm. Burnumun dibinde Seth'i görünce bir adım geriye çekildim. "Niye beni takip ediyorsun?" Taht odasında ondan kurtulduğumu düşünmüştüm.
"Takip etmiyordum. Konuşmak için sana seslenecektim ama sen bir anda dönünce seslenemedim. Sezgilerin hâlâ çok kuvvetliymiş." Gözlerimi devirdim. Bu hareketime karşılık kaşlarını çattı. "Konuşacak bir şeyimiz olmadığını söylemiştim."
"Senin aksine ben konuşacak çok şeyimiz olduğunu düşünüyorum." Olumsuz anlamda kafamı salladım. "Hayır, yok," diye itiraz ettim. Bu tavrım ile Seth'in yüzü düştü. Ret edilmeye tahammülü yoktu. Bunu çok iyi biliyordum.
"Bana sadece birkaç dakikanı ver sonra istersen bir daha yüzümü bile görmezsin," dedi. Böyle söylediğine bakmayın. Kendisi iyi bir manipülatifti. Beni ikna etmek için duymak istediklerimi söylerdi. Kollarımı göğsümün altından birbirine dolarken yükümü tek ayağıma verdim.
"Demek konuşacak çok şeyimiz varmış. Pekâlâ, konuş bakalım." Bir an dediklerim karşısında bozguna uğradı. Beni ikna etmesi için onu uğraştırmadığıma şaşırmıştı. Etrafına kısa bir bakış atıp tekrar bana baktı. "Burada olmaz. Birileri duyabilir." Oflamamak için kendimi zor tuttum. Ardından yan tarafımda kalan kapıyı gösterdim.
"İyi, şu odada konuşalım." Kapıyı açtığım gibi içeri girdim. Klasik bir yatak odasıydı. Arkamdan Seth kapıyı kapatıp yanıma geldi.
Sırtımı hemen kapının yanında bulunan duvara yaslayıp ona bir bakış attım. "Evet, seni dinliyorum." Seth bir an ne söyleyeceğini bilemez halde yüzüme baktı. Aslında zaten söyleyecek bir şeyi olmadığı için bu normaldi. Ben sırf onunla muhatap olmak istemiyorum diye peşimden ayrılmamıştı.
Birkaç saniye genç ve çekici suratına ifadesiz bir yüzle baktım. Ardından kafamı iki yana sallayarak hayal kırıklığına uğramış bir ifadeye büründüm. "Bir kelime bile edemiyorsun. Çünkü sende biliyorsun ki ne desen boş!" Sırtımı yasladığım duvardan ayırıp kapının kolunu tuttum. O an kolumun üstüne bir el sarıldı. "Gitme. Gerçekten konuşmak istiyorum. Ama evet haklısın ne diyeceğimi bilemiyorum."
Son derece dürüst çıkan sesi ile dudaklarımı büktüm. Kararsız kalmıştım. "Seth benden ne istiyorsun? Yıllarca birbirimizi görmeden yaşadık. Şimdi ne değişti?"
"Ben değiştim." Cevabı ile iç çektim. Bazı şeyler beni psikolojik olarak ciddi anlamda yoruyordu. Fiziksel anlamda ne kadar güçlü olursam olayım psikolojik olarak bazı şeylere katlanamıyordum. "Lux, çok düşündüm. Artık sana haksızlık ettiğimin farkındayım. Kendi çıkarlarım için seni kullanmamalıydım."
Vay canına! Sonunda anlayabilmesine sevinmiştim. 23 yıl sonra anlamış olsa da! "Anlamıyorum Seth, özür dilemeye mi çalışıyorsun?" Hevesle kafasını salladı.
"Evet, elbette... çok özür dilerim. Sana yaşattıklarım için lütfen beni affet. O zamanlar gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Seni bile görmedi ki bu yaptığım en büyük hata oldu." Bugünde herkesin benden özür dileyesi tutmuştu! Kapı kolundaki elimi geri çekince onunda eli kolumdan çekildi.
Tekrar sırtımı duvara yasladım. Kırmızı gözlerimle dikkatle onu süzdüm. Söylediklerine inanmak istiyordum. Az önce dediklerini samimi bir şekilde dediğine inanmak istiyordum. Ama ne yazık ki yıllar önce ona olan güvenimi kaybetmiştim.
"Tamam, geçmiş geçmişte kaldı. Biz önümüze bakalım." Kırmızı gözleri umutla parladı. "Yani beni affettin mi?" Olumlu anlamda kafamı salladım.
"Evet. Asmedous'u öldürüp onun yerine kral olarak geçmen için beni kullanmaya çalıştığın için seni affediyorum. İstediğini ret edince bana saldırıp canımı yakmanı affediyorum. Hiçbir zaman beni gerçekten sevmeyip sadece çıkarların için kullandığın bir aracı olduğumu söylediğin için seni affediyorum. Ve tüm bunların sonunda beni bir çöp parçasıymışım gibi bir kenara atmanı da affediyorum." Sertçe yutkunup gülümsedim.
Gülümsemem çok şey anlatıyordu. "Evet Seth seni affediyorum. Ama senin için değil kendim için affediyorum. Çünkü sen içimden söküp atmam gereken bir zehirsin. Ve şimdi tüm bu zehirden şu anda kurtuldum." Histerik bir şekilde güldüm.
Bu zamana kadar hayatıma bir sürü erkek ve kadın girmişti. Ama sadece dört erkek beni gerçekten yormuştu. Hepsiyle tek, tek uğraşmak zorunda kalmıştım.
Ve hepsiyle unutamayacağım bazı yaşanmışlıklarım vardı.
Asmedous.
Seth.
Arzel.
Daron.
Bu dördü hayatıma derin izler bırakmıştı. Ama şimdi hepsinden olmasa da bazılarından kurtulma zamanım gelmişti. Yoluma sadece beni daha ileriye götürerek ve bana daha iyi hissettirecek kişilerle devam edecektim.
Çünkü buna ihtiyacım vardı. Ve bunu sonuna kadar hak etmiştim.
🕯🕯🕯
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |