

NOT: MEDYADAKİ LUCİFER. (BU GÖRSEL YAPAY ZEKA TARAFINDAN YAPILMIŞTIR.)
🕯🕯🕯
İblisler ve şeytanlar vahşilerdir. Ve onları kızdırmak yapacağınız en büyük hatadır. -Amara D.
İblisler her şeye karşı dayanıklıdır. Kolay, kolay yıkılmazlardı. Bir kere güçlülerdir. İradeleri sağlamdır. Zekilerdir. Ve kurnazlardır. Yani onları alaşağı etmek öyle kolay değildir.
Lâkin şu an tüm bunlar Uraza için geçersiz kılınmıştı. Çünkü tam karşımda oturan iblis alaşağı olmuştu. Hem de Veronika tarafından.
Dudaklarımda yerini koruyan gülümseme ile bakışlarımı Uraza'nın üstünde tuttum. "Ee sürprizi beğendin mi?" Alaycı bir tonla çıkan sesim onun kulaklarına ulaştığında irkilir gibi titredi. Bakışları Veronika ile benim aramda gidip geldi.
"Benimle dalga geçiyorsunuz değil mi?" Deyip Veronika'ya baktı. "Hamile olman imkânsız. İblisler hamile kalamaz."
"Ah, o konuda yanılıyorsun," diyerek araya girdim. Ve ona diğer iblislere dün söylediklerimin aynısını söyledim. Sonunda ise şok olmuş gibi donup kalan bir adet Uraza vardı. Soluk dudaklarını birbirine bastırmış, beyaz ince kaşlarını çatmıştı.
Yüz ifadesi acı çekiyormuş gibi görünüyordu. "Benden olduğu ne malûm?" Ani sorusu ile kaşlarım çatıldı. "Sana az önce bir erkek iblis ile ilişkiye girerse hamile kalabileceğini söyledim. Dinlemedin mi?!"
"Burada ki tek erkek iblis ben değilim."
Veronika irkilerek sırtını arkasında bulunan duvara yasladı. Uraza'nın dedikleri onu şok etmiş olmalıydı. "Bunu nasıl söylersin?! Senden başkası ile olmadım." Uraza gözünün ucu ile Veronika'yı süzdü.
Kibirli bir ifadesi vardı. "Orasını bilemem." Veronika canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturdu. Uraza'nın dedikleri ve takındığı tavır onu incitmişti. Ne bekliyordu ki? Uraza’yı tanıyordu. Canını yakmaktan çekinmezdi. "Ne diyorsun sen puşt herif! Bizi zan altında bırakma. Ben bu zamana kadar Amara'dan başkası ile olmadım."
Arzel'ın öfke dolu çıkan sesi ile lafa Orlan'da karıştı. "Ben doğduğum andan beridir kimse ile olmadım. Yani beni olaya hiç karıştırmayın." Hayal kırıklığı ile Orlan'a baktım. Tembel iblis, neler kaçırdığı bir bilse seks bağımlısı bile olurdu. Resmen şu an hiçbir şey yapmadan şehvet oranımı düşürmüştü.
"Beni de hiç karıştırmayın Amara gibi bir iblis dururken Veronika ile olacak kadar salak değilim." Daron'ın dedikleri ile sinirle ona baktım. Şu an konunun benimle ne alakası vardı?!
Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki benim yerime Arzel öfke ile konuşmaya başlamıştı. “O ağzını sikerim! Amara'nın adını ağzına alma, piç!"
"Kimin adını da amını da ağzıma alacağıma kendim karar veririm. Sen işine bak."
"Ne diyorsun lan sen!" Arzel oturduğu yerden fırlayıp masanın üstünden Daron'nın üstüne atladığı gibi birlikte yere devrildiler. Boğuşmaya başladılar. Arzel'ın yumrukları Daron'nın yüzünde patlıyordu. "Git kimi beceriyorsan becer ama Amara'dan uzak duracaksın anladın mı?!"
"Anlamadım lan!" Daron büyük bir hırs ile Arzel'ı üstünden fırlattı. İkisi de mermer zeminin farklı yerlerinde birbirlerine öfkeyle bakarak burunlarından soluyorlardı.
"Size ne oluyor? Dün geceden beridir bir tuhafsınız. Siz arkadaş değil miydiniz? Ne oldu birdenbire kedi köpek oldunuz?" Sabrina'nın sorusu ile Arzel öfkeyle dişlerini sıktı. "Olmaz olsun bunun gibi arkadaş. Bitti artık arkadaşlık."
"Aman ben sanki senin arkadaşlığına bayılıyordum. Zaten sırf Amara'ya yakın olmak için seninle arkadaşlık yapıyordum." Daron'ın dedikleri beni bozguna uğratsa da ikisi tekrar birbirlerine girmeden olaya müdahale etmem gerekiyordu. Elimi masaya sertçe vurup oturduğum yerden hışımla kalktım.
"Bu kadar yeter!" Diye bağırdım. İşaret parmağımı ikisine de salladım. "Sizin aranızdaki dert olmaktan çok sıkıldım. Kendinize gelin! Ben sizin paylaşamadığınız oyuncağınız değilim. Bu yüzden bana sahip olmak için kavga edemezsiniz.
Ayrıca bu akşamın konusu Veronika'ydı. Nasıl oldu da bana döndürmeye başardınız anlamıyorum. Ama bir daha benim adıma konuşup kararlar almaya kalkarsanız ikinizi de mahvederim... Hemen şimdi herkes yerlerine otursun!"
Arzel öfke dolu bakışlarını Daron'a atmaya devam etse de dediğimi yerine getirdiler. Veronika bile sesimden korkmuş olmalı ki oda yerdeki sandalyesini kaldırıp oturmuştu. Bende geri koltuğuma oturup sessizce beni izleyen Uraza'ya baktım.
Gözlerinde az önceki olayın yarattığı parıltılar vardı. Resmen zevk almıştı. "Gördüğün gibi kimse Veronika ile birlikte olmamış. Yani bebek senden." Çenesi öfkeyle kasılsa da bir şey demedi. Kadehimden büyük bir yudum alarak sert bakışlarımı tüm iblislerde gezdirdim.
"Bu arada bundan sonra bu masada otururken küçücük bir sorun dahi istemiyorum. Kendinize gelin. Siz iblissiniz ergen insan veletleri değil!" Sözlerim bitince Veronika'ya döndüm.
"Az önce olanlar yüzünden sen kendini iyi bir şekilde ifade edememiştin. Şimdi konuş kimse senin sözünü kesmeyecek." Son sözlerimi söylerken gözlerim iblislerin üstünde tehditkâr şekilde gezinmişti. Veronika boğazını temizleyip kahverengi gözlerini Uraza'ya çevirdi.
"Sen ne kadar kabul etmek istemesen de karnımdaki senin bebeğin ama senden hiçbir şey beklemiyorum. Bebeğime kendim bakarım. Sadece bil istemiştim." Uraza'nın gözleri Veronika'nın karnına doğru kaydı. "Ne yani doğuracak mısın?"
"Elbette." Uraza kafasını iki yana salladı. Şaşırmıştı. "Ciddi olamazsın."
"Gayet ciddiyim."
"İyi, ne yapıyorsan yap. Ama beni bu işin dışında tut." Hm, beklediğimden farklı bir tepki vermişti. Neyse sonuçta doğurmasına engel olmak gibi bir gayesi olmadığını anlamıştık. Yani görülene göre…
"Dert etmene gerek yok. Dediğim gibi senden herhangi bir beklentim yok."
"İsabet olur. Çünkü ben küçük bir canavar ile uğraşamam." Umursamaz sesi ve yüzüne takındığı kibirli ifadesi sinir bozucuydu. "Veronika'yı becerirken sorun yoktu ama o zaman zevk ile uğraştığın belli." Sabrina'nın öfke dolu sesi ile Uraza ona döndü. "Sen karışma."
"Hamile bırakıp bir de üstüne aşağıladığın kişi benim arkadaşım. Elbette karışırım." Sabrina çenesini dikleştirmiş korkusuz bakışlarla Uraza bakıyordu. Aferin sana açgözlülük iblisi! Hep böyle cesur ol.
"Birilerinin dili fazla uzamış. Keserim o dili, ne dediğine dikkat et." Uraza'nın tehditkâr çıkan sesi ile yerimde dikleşmiştim. "Bi' bok yapamazsın. Ne Veronika'ya ne de Sabrina'ya. Eğer onların bir saç teline bile zarar gelirse seni mahvederim."
Uraza sarı gözlerini üstümde gezdirdi. Bu tavrıma bir anlam veremiyor gibiydi. "Bu kadın dayanışması da nereden çıktı? En son hatırladığım da Sabrina ile aranız kötüydü. Veronika ile de pek muhatap olmazdın. Bu ani değişikliği neye borçluyuz?"
"Seni ilgilendirmez. Sen sonuca odaklan." Düşünceli bakışları yüzümde gezinse de bir şey demedi. Cehennemden döndüğünden beri bana karşı daha dikkatli davranıyordu. Bunun nedeninin Lucifer olduğundan emindim.
İyi en azından vahşi hayvanı biraz da olsa ehlîleştirmeye başlamıştım. "Pekâlâ başka sorun yoksa akşam yemeği bitmiştir. Bu gece gölge iblisi avı yok. Kafanıza göre takılın." Oturduğum koltuğu geri iteleyip ayağa kalktım. Hızlı adımlarla yemek odasından ayrıldım.
Ben yokken ne yaparlarsa yapsınlar umurumda değildi. Nasıl olsa hepsi de kendi başlarının çaresine bakabilecek seviyedeydi. Hızlı adımlar eşliğinde aşağı giriş katına indim. Hizmetliler ve korumalar etrafta geziniyordu. Şehvet salonunun ve barın açılmasına bir saat kalmıştı.
Son hazırlıkları yapıyor olmalıydılar. Carlos'a bakınsam da göremeyince tekrar yukarı çıktım. Odama gittim. Kapıdan içeri girdiğimde Arzel'ı yatağın kenarında oturur halde buldum.
"Bir şey mi oldu?" Diye sorup makyaj masasının önündeki pufa oturdum. Masanın üstündeki kırmızı ruju alıp dudaklarıma sürmeye başladım. Yemek yerken rujum silinmişti. Tazelenmesi şarttı. Bu sırada Arzel oturduğu yerden kalkarak arkama geçmişti.
Kafam karnına değecek kadar yaklaştı. Bir eliyle kırmızı saçlarımı bir araya toplayıp bileğine dolamaya başladı. "Bir şey olduğu yok. Sadece seni görmek istedim." Gülümsedim. "Sen zaten beni 7/24 görmek istiyorsun." "Olabilir," diye mırıldanıp bileğine doladığı saçlarıma asılıp kafamı geriye doğru eğmeme neden oldu.
Tersten ona bakarken üstüme doğru eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ters bir pozisyonda olsak da öpücüğüne şevkle karşılık verdim. Yumuşak ve dolgun alt dudağını iki dudağımın arasına alıp emdim.
Tadı kırmızı şarap gibiydi. Yemekte içmiş olmalıydı. Biraz daha öpüştükten sonra Arzel geriye çekildi. Bileğine doladığı saçlarımı serbest bırakınca kafamı eğmeye son verip ayağa kalktım.
Karşı karşıya kalınca kollarımı uzatıp boynuna sardım. Elleri hemen belime dolanmıştı. Kafamı omzuna yaslayıp iç çektim. "Kendimi bir tek senin yanında huzurlu hissediyorum." Bedeninin kasıldığını hissettim. Benden böyle şeyler pek duymazdı.
Şaşırmış olmalıydı. Beni kendine iyice yaklaştırıp belimdeki ellerini sıkılaştırdı. "Bende bir tek senin yanında sakin kalabiliyorum." Gülümsedim. İkimiz de iflâh olmaz iblislerdik. Bir süre sarıldıktan sonra geri çekildim.
Yavaş adımlar eşliğinde yatağın kenarına oturup elim ile yanımdaki boşluğa vurdum. "Gel otur seninle konuşmam gerekiyor." Buz mavisi gözleri tedirgince yüzümde gezindi.
"Ne hakkında?" Diye sordu ve gelip yanıma oturdu. Bedenimi ondan tarafa çevirdim. Konuşurken yüzüne bakmak istiyordum. "Daron ile aranızdakiler hakkında elbette."
"Amara hayır, o iblis ile olanlar ikimizin arasında sen karışma." Tek kaşım öyle mi dercesine yukarı kalktı. "Aranızdaki konu ben olduğuma göre rahatlıkla karışabilirim." Rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturdu.
Benimle gerçekten bu konuyu konuşmak istemiyordu. Ama maalesef ki konuşacaktık. Onun ve Daron arasında kalmaktan gerçekten bunalmıştım.
İki erkek iblisin benim için birbirine girmesinden hiç memnun değildim. Bu tarz durumlarda çoğu kadın böyle şeylerden hoşlanırdı ama benim sadece canımı sıkıyordu. Özellikle benim adıma alınan kararlardan ve sahiplenilmekten nefret ederdim.
Sonuçta ben özgür bir iblistim. Kiminle olacağıma kendim karar verebilirdim. Kimsenin adıma konuşmasına ya da üstümde hak iddia etmesine izin vermezdim. Ama hata bendeydi. Arzel ve Daron'ı çok fazla tolerans göstermiştim. En başından ikisine de resti çekmeliydim.
Böylece şimdi bu durumda olmazdık. "Evet söyle bakalım; Daron ile dün gece ne oldu? Sabrina sizin dünden beridir kötü olduğunuzu söylemişti." Gözümden ve kulağımdan asla bir şey kaçmazdı. "Amara cidden bunu yapacak mıyız?"
"Evet bu yüzden uzatmadan anlat." Pes etmiş gibi omuzları çöktü. Sonra dün gece Daron ile arasında geçen her şeyi anlattı. Tüm bu süreçte dediklerini sakince dinlemiştim. Sözleri son bulunca ise iç çektim. Arzel resmen Daron'nın kışkırtmasına kurban gitmişti.
Eh, öfke iblisi olduğundan kolayca çığırından çıkması da kaçınılmaz olmuş olmalıydı. Daron bu konularda büyük bir başarıya sahipti. Kıskançlık iblisi olduğundan kişilerin zayıf noktalarını anında bulabiliyordu. Ve direkt oraya saldırıyordu. Sinsi iblis! Benim öfke iblisimin ayarlarıyla oynamıştı.
"Sen bundan sonra Daron'nın dediği hiçbir şeyi ciddiye alma. O sırf seni kışkırtmak için yapıyor tüm bunları ve eğer oyununa alet olursan ona istediğini vermiş olursun. Bunu asla yapma."
"Ama ya-" Tam konuşuyorken işaret parmağımı dudaklarının üstüne bastırıp onu susturdum. "Bana cevap verme. Dediğimi yap." İşaret parmağımı geri çekerken Arzel usulca kafasını salladı. "Sadece senin için denerim," dedi. Hiç yoktan iyidir, bu da bir şeydir. "O halde artık Daron ile kavga ettiğini görmeyeceğim. En azından benim hakkımda, anlaştık mı?"
"Anlaştık." Gülümseyip yanağını öptüm. "Güzel, bu konuyu Daron ile de konuşacağım. Bundan sonra onunda sana bulaşacağını sanmıyorum." Yüz ifadesi bunu yapmamı istemiyor gibi görünse de bir şey demedi. Neticede beni kararımdan vazgeçiremeyeceğini biliyordu.
Son kez yanağını bir kere daha öpüp ayağa kalktım. "Hazır olay tazeyken hemen gidip Daron ile konuşayım." Bir şey demeden sadece kafasını salladı. Bende onu arkamda bırakarak odadan çıktım. Bir kat aşağı indim.
Daron'nın odasının önüne gelince omuzlarımı dikleştirdim. Siyah ahşap kapısını bir kere çalarak içeri girdim. Daron'ı bir şövale yerleştirilmiş tuvalin önünde dikilerek resim yaparken buldum.
Arka planda Rusça bir şarkı çalıyordu. Boğazımı temizleyip burada olduğumu bildirdim. Elbette benim bir şey yapmama gerek yoktu. O beni daha odaya girmeden hissetmiş olmalıydı. Yanına ilerlemeye başlarken burnuma dolan kokular ile yüzüm buruştu.
Oda yoğun bir şekilde boya ve tiner kokuyordu. "Neden geldin?" Daron resim yapmayı bırakmadan arkası bana dönük bir şekilde konuşmuştu. "Nedenini tahmin edebilirsin."
"Gördüğün gibi meşgulüm sonra konuşalım." Beni başından savmaya çalışması ile kaşlarım hayretle yukarı kalktı. Alt dudağımı dişleyip gri gözlerimi odasında gezdirdim. Yeşil duvar kağıtları ile kaplı taş duvarların her yerinde karakalem çalışmaları ve birkaç tablo asılıydı.
Solumda kalan yatağı dağınık haldeydi. Odanın bir köşesi tuvaller ve boyalar ile doluydu. Sağımda kalan iki kapı vardı. Biri banyoya birinde giyinme odasına açılıyordu. Onun dışında odasında başka bir şey yoktu.
Oldukça sade ama karmaşık bir odaya sahipti. Karmaşık derken tablolarını ve karakalem resimlerini duvara dağınık şekilde asmasından bahsediyordum. "Meşguliyetin seninle konuşmama engel değil. Gözlerin ve ellerin yaptığın işte kulakların ise bende olsun yeter."
Sessizliğini bir kabulleniş olarak algıladım. Sağ taraftaki pencereye ilerleyip kalçamı pervaza yasladım. "Seni daha geçen gün Arzel ile arama girme diye uyarmama rağmen sen dün Arzel'ı çileden çıkarmışsın."
"Bunun için fazla uğraşmam gerekmedi." Sağ elindeki fırça hızlı hareketlerle tuvalin üstünde gezinirken diğer elinde ahşap boyama paleti tutuyordu.
"Öyle görünüyor. Ama burada asıl konu başından beri onu çileden çıkartma düşüncen. Böyle yaparak neyi elde etmeyi düşünüyordun?"
"Seni." Küstah tavrı ile dudaklarımdan alaycı bir kıkırtı çıktı. "İyimserliğin göz yaşartıcı. Ama ne yazık ki bu yolda ilerlemeye devam edersen beni rüyanda bile göremeyeceksin."
Omzunun üstünden bana baktı. Koyu yeşil gözleri yüzümü hedef aldı. Bakışları karanlıktı. "Rüyamda seni ne şekillerde gördüğümü bilsen dudağın uçuklar."
"Tabii, tabii," diye mırıldandım. Ardından kalçamı pervazdan kaldırıp Daron'a yaklaştım. Sağ kulağına doğru yavaşça fısıldadım. "Bu seni son uyarışım Invidia. (Kıskançlık) Arzel ile benim için kavga etmeye son ver. Onu kışkırtacak eylemlerde bulunma. Ve bizi rahat bırak."
Sesim soğuk ve keskindi. Geri çekildiğim gibi arkamı döndüm. Kapıya doğru ilerlemeye başlamışken Daron'nın dedikleri ile duraksadım. "Eskiden ikinizde böyle değildiniz. O zaman üçümüzün takılmasında ya da sadece seninle takılmamda bi' sorun yoktu. Ama sonra beni dışladınız, oda yetmezmiş gibi birbirinize karşı aranızda farklı bir bağ oluştu. Sen Arzel'ı herkesten öteye koydun. Oda sana takıntılı derecede âşık oldu. Ben ise ortada sik gibi kaldım."
Olduğum yerde topuklarımın üstünde dönüp Daron'a baktım. Elindeki fırçayı ve boya paletini yere bırakmış bedenini bana bakacak şekilde döndürmüştü. Uzun boyuyla karşımda dimdik duruyordu. Üstündeki keten, yeşil gömleğinin açık birkaç düğmesinin ardından göğsünün hiddetle inip kalktığını görebiliyordum.
"Yıllar önce ki konuyu şimdi açman bir şeyi değiştirmeyecek. O zaman gelip açıkça konuşsaydın belki şu an böyle olmazdık. Ama artık çok geç." Ellerini siyah, bol, kumaş pantolonunun ceplerine sokarak rahat bir duruş sergiledi.
"Yine de nedenini bilmek istiyorum." Kaşlarım çatıldı. "Bilmen gerekeni zaten biliyorsun. Başka bir neden yok. Senin de dediğin gibi Arzel ile aramda farklı bir bağ var. Ve olmaya da devam edecek. Ne sen ne de bir başkası bunu değiştiremez."
Yüzü sinirle kasıldı. Koyu yeşillerinin içinde bir yangın başlamıştı. "Kimsenin değiştiremeyeceğine emin misin?" Diye sorduğunda kasıldım. Ama sakinliğimi korudum. "Ah, hayır. Ben Arzel değilim. Asmedous ile beni alaşağı edemezsin."
"Demek Arzel sana her şeyden bahsetmiş. Harika! Peki yalan mı? Sen zaten Asmedous'a ait değil misin?"
"Pardon da başından beri zaten hepimiz kendi şeytan krallarımıza ait değil miydik? Bu gerçeği hepimiz biliyoruz. Bunun ile beni vuramazsın."
"Fark etmez. Yine de eninde sonunda Asmedous için Arzel'dan ayrı kalmak zorunda kalacaksın." Dediklerinin beni bozguna uğratmasına izin vermedim. Ben Arzel gibi düşünmeden hareket etmezdim. Daron'nın beni yenmesine izin vermezdim.
"Şu an Arzel'a sahip olmam yeterli. Dediklerini sorun etmem için önümde yüzyıllar var."
"Öyle olsun. Yine de sana bir şey sormak istiyorum." Sor dercesine kafamı salladım. "Benim ile birlikteyken bana karşı hiç mi bir şey hissetmedin? Beni bu kadar kolay gözden çıkarmana anlam veremiyorum da." Gözlerim dalgınlaştı. Zihnim yıllar öncesine gidip geldi. "Elbette hissettim. Ama bunlar özel şeyler değildi."
"Dur tahmin edeyim; hissettiğin sadece şehvetti değil mi?" Kafamı aşağı yukarı salladım. Daron ise histerik bir şekilde güldü. "Zaten senden daha fazlasını beklemek aptallıktı." Sende aptallık etmeseydin!
"Başından beri bunun sadece seks olduğunu söylemiştim. Ki aslında söylememe bile gerek yoktu. Sonuçta şehvet iblisi olduğumu ve önceliklerimi biliyordun."
"Evet biliyordum. Arzel'ın da bunu bilmesi gerekirdi. Lâkin o bunu önemsemedi ve sana âşık oldu. Sen ise ona garip bir şekilde bağlandın. Şimdi kim ne olduğunu umursamadan hareket etmiş oluyor? Ben mi yoksa siz mi?"
"Artık bunun bir önemi yok. Sen kendi işine bak biz de kendi işimize."
"Ben kendi işime bakarım bakmasına ama siz şunu sakın unutmayın; asla sonsuza kadar birlikte olamayacaksınız." Duygu barındırmayan bir ifadeyle yüzüne baktım.
"Neyse ki bu senin endişelenmen gereken bir konu değil." Sinirle ofladı. Oynadığı oyunlara kanmadığım için kızmıştı. Üzgünüm kıskançlık iblisi ama ben senden daha sinsiydim. "Kontrolünü hiç kaybetmezsin değil mi?"
"Düşünmeye devam ettiğim sürece hayır."
"Zekândan nefret ediyorum." Alaycı bir şekilde güldüm. "Ya da benim kadar zeki olmadığın için kendinden nefret ediyorsun." Gözlerini devirdi. "Bazen Uraza'ya çok benziyorsun."
"Ne! Sözünü hemen geri al!" Sinir bozucu şekilde gülerek tuvalini boyamaya geri döndü. Sinirle dişlerimi birbirine bastırdım. Ne yapıp edip sinirimi bozmayı başarmıştı. Hışımla gidip kapı kolunu sertçe çektim. Kapı açılırken bir an duraksadım.
"Az önce konuştuklarımız ile ilgili anlaştığımızı düşünüyorum. Arzel'ı rahat bırak. Sorun olmasın." Cevap vermesini beklemeden odadan çıktım. Geri odama dönerken Daron'ın söylediklerini düşünüyordum.
Bir konuda haklıydı. Onu dışlamıştık. Ama zaten başından beri bu işin yürümeyeceği belliydi. Birkaç yıl süren üçlü seks işe duygular girince elbette bir son bulacaktı, uzun zaman önce bulmuştu da. Benim tahmin edemediğim tek şey Arzel ile aramda gelişen bağdı.
En başında o ikisini sadece zevklerim için yanımda tutuyordum. Sonra zaman ile Arzel benim için önemli hâle gelmişti. Hiçbir zaman olduğum iblisten vazgeçmesem de Arzel'ın yeri ayrıydı. Ve hep öyle olacaktı. Ne Daron ne Asmedous ne de bir başkası bunu değiştiremezdi.
|✡||✡||✡|
ERTESİ GÜN
Bugün cehenneme, Lucifer'ın sarayına gideceğim gündü. Normalde geciktirebildiğim kadar geciktirip öyle giderdim lakin şimdi Lucifer'ı kızdırmak iyi olmazdı. Özellikle ilk defa kendi klanı dışından başka birini sarayına davet etmişken bundan pişmanlık duymasına izin veremezdim.
Açıkçası beni sevip sevmemesi umurumda değildi. Ama yine de saygı duymasını sağlamalıydım. Hatta biraz onu kendime hayran bıraksam iyi olurdu. Tabii tüm bunlar onun bana davranış tarzına bağlıydı...
Diğer iblislere cehenneme Lucifer'i görmeye gideceğimi söylediğimde hepsinin ağzı beş karış açılmıştı. Bende onları o şekilde bırakıp daha fazla oyalanmadan şatodan çıkmıştım. Şimdi orman yolunda tapınağa doğru ilerliyordum. Etraf sessizdi.
Rüzgârın uğultusu bile yoktu. Ormandaki hayvanlar benim varlığımı hissetmiş de saklanmış gibiydi. Eh, etrafa pek de iyi bir enerji yaymadığım doğruydu.
Yol boyunca ayakkabılarım ile sonbahardan dolayı dökülmüş sarı-kızıl yaprakları ezip geçtim. Kısa sürede tapınağa vardım. Her zaman ki yaptığım şeyleri yaptıktan sonra kendimi cehennemin içinde bulmuştum.
Asıl formuma büründüğüm her an hissettiğim o eşsiz rahatlama ile iç geçirdim. Kendi formumda olmayı seviyordum. Bana kendimi daha güçlü daha yüce birisi olduğumu hatırlatıyordu.
Tek bir hareket ile devasa kanatlarımı açığa çıkartınca gökyüzüne fırladım. Hızlıca cehennem yarığına daldığım gibi yedinci kata inmeye koyuldum. Lucifer en aşağı katı yönetiyordu. Cehennemin merkezini...
Hayatları boyunca kibirle dolup taşmış, kendi nefsine yenilmiş ölü ruhların azap çektiği ve en büyük günahkârların cezalarını buldukları kattı. Açıkçası o kata hiç inmeyi istemezdiniz. Ölü ruhların çığlıkları katın girişinden bile duyulabiliyordu. Oradaki azap cehennemde görebileceğinizin en kötüsüydü.
Zebaniler ölü ruhlara bir sürü ceza çeşidi ile işkence ederdi. Ve bunu tekrar, tekrar yaparlardı. Yedinci katın girişine geldiğimde kanatlarımı sırtıma geri çektim. Kapıda dikilen iki zebaniye doğru ilerledim. "Ben şehvet iblisi Luxuria, Lucifer'ın daveti üzerine geldim."
"Efendi Lucifer geleceğinizi haber etmişti. İçeri geçin, size saraya kadar eşlik edeceğim." Zebaninin sözleri bittiğinde devasa siyah kapı iki yana açıldı. Kulağıma gelen çığlık seslerini görmezden gelerek içeri girdim. Arkamdaki zebaninin varlığını hissedebiliyordum. Yanımdan geçerek önümden yürümeye başladı. "Beni takip edin."
Dediğini yaparken kırmızı gözlerim zebaninin üstündeydi. Zebaniler; bizim gibi normal bedenleri olan ama yüzü sadece gözlerden ve ağızdan ibaret olan bir türdü. Hizmet ve ruhlara işkence etmek için yaratılmışlardı. Bu yüzden pek akıllı varlıklar değillerdi.
Lakin emirleri yerine getirmekte baya iyiydiler. Bir süre sıcak, siyah toprak zeminde ilerledik. Geçtiğim her yer çığlık atıp yardım dilenen ölü fani ruhları ile doluydu. Sonunda yüksek duvarlar ile çevrilmiş sivri kubbeleri olan bir sarayın önüne gelmiştik.
Devasa bir demir kapıdan geçtiğimde kendimi sarayın bahçesinde buldum. Önümdeki zebani durdu. "Ben sizinle ancak buraya kadar gelebilirim. Gerisini kendiniz gitmeniz gerekiyor." Gözlerim etrafımda dolanırken kafamı salladım.
Zebani yanımdan ayrılıp geri geldiği yolda kayboldu. Sarayın bahçesini aşıp her iki yana kerberos köpeklerinin heykellerinin konduğu sarayın kapısına yürüdüm. Kapının önünde ilginç bir şekilde nöbetçi zebani yoktu. Kapıyı bir büyü fısıldayarak açtım. Temkinli bir halde içeri girdim. Ana giriş sessiz ve boştu. Lucifer'ın sarayına öyle herkesi sokmadığını düşününce bu gayet normaldi.
Küçük adımlar ile siyah mermer zeminde yürüdüm. Gözlerim etrafımda dolanıyordu. "Kimse yok mu?" Sesim duvarlardan yankı yaparak bana geri döndü. Pekâlâ... "Ah, siz Luxuria olmalısınız." Arkamdan gelen sese döndüğümde bir dişi şeytan ile karşılaştım. Üstüne giydiği hizmetli kıyafetlerine bakılırsa alt tabaka bir şeytandı. "Evet, benim. Lucifer'ın daveti için gelmiştim," dedim.
"Efendi Lucifer'a hemen haber vereyim. Ama önce isterseniz sizi salona alayım. Orada bekleyebilirsiniz."
"İyi olur," diyerek hizmetlinin eliyle gösterdiği kapıya ilerlemeye başladım. Arkamdan gelerek benim için kapıyı açtı. "Siz keyfinize bakın efendi Lucifer birazdan yanınızda olur."
Cevap vermeden salonun içine girdim. Klasik oturma odası gibi düzenlenmişti. Sadece fanilerin 19.yüzyılına ait eşyalarla dekore edilmiş gibiydi. Gözüme kestirdiğim bir tekli koltuğa oturdum.
Birkaç dakika odada tek başıma bekledim. Daha sonra ise odanın kapısı açıldı ve içeri bütün görkemi ile Lucifer girdi. Kibir şeytanına ve klanına ait olan siyah rengin hakkını veriyordu. Öyle ki büyük siyah boynuzları, siyah saçları ve siyah gözleri ile tamamen karanlığa bulanmış gibiydi.
Bronz teninin çoğunu gizleyen bir takım elbise giymişti. Uzun boyu ve kaslı bedeni ile giydiklerini baya iyi taşıdığını söyleyebilirdim. Siyah gözlerinin hedefi olduğumda hızlıca beni süzdü. Üstümde buraya gelir gelmez büyü ile giydiğim; siyah kadife, derin göğüs dekolteli, uzun kolları olan yırtmaçlı bir elbise vardı. Saçlarım ise dalga, dalga belime kadar iniyordu.
Gayet güzel göründüğümün farkındaydım. Lucifer karşımda kalacak şekilde odanın içine ilerleyip durdu. "Demek Luxuria sensin." Ayağa kalkıp hafifçe gülümsedim. Küçük bir reverans yaptım. "Sizinle bizzat tanışmak büyük bir şereftir. Davetiniz için teşekkürler."
Siyah gözleri hesapçı bir şekilde yüzümde ve bedenimde dolandı. "O şeref bana ait. Senin ile tanışmaya can atıyordum. Hakkında birçok şey duydum. Merakımı cezbettin."
Yüzümdeki gülümsemeyi korudum. "Umarım gördüklerinizden memnunsunuzdur." Sesimin biraz flörtöz çıkmasına özen göstermiştim. Solgun pembe alt dudağını yavaşça yaladı. "Şu anlık evet." Eliyle kalktığım koltuğu işaret etti. "Lütfen otur."
Dediğini yaparak koltuğa otururken oda karşımdaki tekli koltuğa oturup bacak, bacak üstüne atmıştı. İri bedeni ile tüm koltuğu doldurmuştu. Etrafına yaydığı karanlık ve çekici havayı soluyunca zihnimde tehlike çanları çalmaya başladı. Diğer şeytan krallar gibi tabii ki oda çekici ve güçlü olmalıydı.
Ama Lucifer sadece bunlardan ibaret değildi. O gücün ta kendisiydi. Bunu onun yüzüne bakarak anlayabilirdiniz. Açıkçası ondan ilk görüşte etkilendiğimi gizlemeyeceğim. Ama yine de o benim için yasaklı bölgeydi. O bölgenin sınırında gezinebilir ama asla içine giremezdim.
Girmek istediğimden de emin değildim. Birinci nedeni Uraza'nın yaratıcısı olmasıydı. İkinci nedeni ise Lucifer'ın hesapçı bakan siyah gözleri yüzündendi. "Biraz şarap ister misin?" Sorusu ile boğazımı temizleyip cevap verdim.
"Elbette, olur." Bir büyü yapması ile ikimizin de önünde havada süzülen kadehler belirdi. Uzanıp elimle tuttum. Küçük bir yudum alarak Lucifer'a baktım. Onunda dikkatli bakışları bendeydi.
Sırtını geriye yaslayıp daha rahat bir şekilde oturdu. "Bana biraz kendinden bahsetsene Luxuria." Dudaklarımda küçük bir gülümseme oluştu. "Eminim Uraza size benim hakkımda fazlasıyla şey anlatmıştır." Yüzünde eğlendiğini gösteren bir ifade oluştu.
"Ah, evet. Ona yaptıklarını anlatırken senden çok iyi şekilde bahsetti." Muzip bir ifadeyle baktım. "Kesin öyledir," diye mırıldanıp kadehten bir yudum daha aldım. Şarap güzeldi. Şehvet katındaki şaraplar gibi acı değildi. Tatlı bir tadı vardı. Ama tatlı şeylerin fazlasının ne kadar tehlikeli olduğunu da biliyordum.
"Uraza'nın sana sorun çıkardığını biliyorum. Pek kolay bir iblis değildir."
"Kesinlikle değil ve onu kontrol etmek zor. Bu yüzden ona dersini vermem gereken zamanlar oluyor."
"Onu öldürmekte bir ders miydi?" Sesinin sert çıkması ile oturduğum yerde kasıldım. "Amacım onu öldürmek değildi ama beni gerçekten çok zorladı. Beni en iyi siz anlarsınız bir liderin otoritesine karşı gelinmesi halinde yapması gerekenler vardır."
"Evet biliyorum bu yüzden senin ile şu an sohbet ediyorum aksi takdirde karşımda oturamazdın."
"Bunun farkındayım." Bir süre konuşmadan beni inceledi. Sonra dudakları aralandı.
"Açıkçası Uraza'nın senin gibi bir iblis ile sorun yaşamasına inanamıyorum." Merak ile sordum. "Neden?" Sorum ile siyah gözleri yavaşça üstümde gezindi. Bunu kaçıncı yapışı olduğunu saymayı bırakmıştım. "Çünkü sen eşsiz görünüyorsun. Bunu seni daha ilk gördüğümde anladım. Daha öncede çok şehvet iblisi görmüştüm. Lakin hiçbiri senin etrafına yaydığın gibi bir aura yaymıyor." Bakışları derinleşti.
"Türünün tek örneği olmalısın, güzel Luxuria."
🕯🕯🕯
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |