14. Bölüm

♠️1.|13.Yalanlarla Döşenmiş Yol♠️

Sude G.
moonlighthikayeler

 

 

♠️♠️♠️

En çok kimin yanında mutlu olurdunuz? Kim sizi huzurlu hissettirirdi? Kim size yuva hissiyatı verirdi? Ben söylerim... sevdiğiniz herkes. Anneniz, babanız, kardeşiniz, arkadaşlarınız ve bir gün kalbinizi çalacak o kişi. Bu böyledir, hayatta en az bir kişi bile olsa size bu duyguları tattıran olacaktır.

Lakin bu duygular kısada sürebilir sonsuza kadar da. Bu hem sizinle hem de karşınızdaki kişiyle birbirinize olan tutumunuzla ilgili. Sonuçta duygular körelebilir, hiçbir şey eskisi gibi olmayabilir.

Elbette bunları engellemekte sizin elinizde. Ama uyarmama izin verin bir kere o kişiye karşı duygularınızı kaybetmişseniz şayet geri gelmesi zordu. Öte yandan kendiliğinden, beklenmedik bir anda kaybedilenlerde vardı...

Ben annemi kaybetmiştim, kollarının arasına girip her şeyden beni koruyacağını inandığım kişiyi kaybetmiştim. Sonra ise babamı kaybetmiştim, o ölmemişti ama ölmesi için bedenin toprağın altına girmesi gerekmiyordu. Ben onu kalbime gömmüştüm, onun mezarlığı oradaydı.

Arkadaşlarım ise onlar hep yanımdaydı. Şu hayatta tek güvendiğim ve tek dayanağım onlar olmuştu. Şimdi ise hayatıma ışık hızıyla giren bir adet Cesur vardı. O farklıydı. Önceden hissettiğim duyguların bir hiç olduğunu bana göstermişti oysa ona olan duygularım farklıydı, çok farklı...

Hâlâ yanağım Cesur'un göğsüne yaslı dururken Cesur'un eli saçlarımda gezinmeye devam ediyordu. Şu anda sonsuza kadar kalabilirdim. O kadar huzurluydu ki buzun üstünde yattığımız gerçeğini geri plana atmıştım. Hoş Cesur rahatsız görünmüyordu aksine kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda huzurlu ve dingin görünüyordu.

Hatta açık yeşilleri göz kapaklarıyla gizlenmişti. Elimi kaldırarak alnına düşmüş dalgalı, karamel rengi saç tutamını geriye attım ve Cesur'un göz çukuruna bir öpücük kondurdum. İrkildiğini kirpiklerinin titremesinden anlamıştım ama yine de gözlerini açmadı. Hafifçe doğrulup dudaklarımı kulağına yaklaştırdım.

"Cesur, burada uyumaya karar verdiysen pek iyi bir fikir olmadığını söylemek isterim." Gözlerini açmadan uyumaya daha doğrusu uyuyormuş gibi yapmaya devam etti. O böyle yapınca sırıtıp hm'ladım.

"Demek uyanmıyorsun... ne yapsak ki uyanman için?" Dudaklarımı kulağından çekerek yanağını boyunca sürtmeye başladım ta ki çenesine gelene kadar. İlk önce çenesini öptüm. "Sanırım prens, uyuyan güzeli nasıl uyandırmayı başardıysa benimde kendi uyuyan yakışıklıma aynısını yapmam gerekiyor."

Cesur'un dudaklarına küçük bir buse kondurdum. Anında gözleri açılırken geri çekilip sırıttım. "Günaydın uyuyan yakışıklı." Kolları belimi sıkı sıkı sardı. Alnımı öperek gülümsedi. "Her defasında böyle öpeceksen bunu her zaman yaparım." Dudak büktüm. "Çok alışma bunu her zaman yapmam." Güldü o güzel kadifemsi ses tonu kulaklarımdaydı.

"Sen öyle söylüyorsan..." Dudaklarını birbirine bastırıp gülmemeye çalıştı. Benimle dalga mı geçiyordu? Cesur'un üstünden kalkmak için hareketlenince belime sarılmış kolların engeline takıldım. Küçük bi' tebessümle suratına baktım.

"Artık gitme vaktimiz geldi, Cesur. Gidelim olur mu?" Huzursuzlandığını anlasam da üstünden kalkmak için tekrar harekete geçtim neyse ki bu sefer zorluk çıkarmadan kollarını belimden çekti. Dizlerimin üstünde doğruldum ardından dikkat ederek ayağa kalktım. Cesur yattığı yerden açık yeşillerini bana dikerek bakmayı sürdürüyordu. Elimi ona uzatıp hadi dercesine salladım.

Yanaklarını şişirip pofladı ve yavaşça yattığı yerden doğruldu. "Burada iyiydik?" Gülerek kafamı iki yana salladım. "Cesur! Lütfen, kalk hadi." Uzattığım elimi tekrar hareket ettirip ona salladım. Bu sefer ne zorluk çıkardı ne de itiraz eder gibi baktı. Uzattığım elimi tutunca ayağa kalkması için yardımcı oldum.

Patenlerin üstünde el ele pistin çıkış kapısına geldik. Pisten çıkıp normal zemine basınca bir an yadırgamıştım, Cesur'unda aynı duygular içinde olduğu yüzüne yansımıştı. Elini tuttuğum kolunu çekiştirdim.

"Hadi gel, ayakkabılarımızı giyelim." Dediğimi yaparak arkamdan geldi. Patenlerimizi çıkartıp kendi ayakkabılarımızı giydikten sonra buz pistinin olduğu kattan yemek katına çıktık. Uzun süre buz üstünde kaymak ikimizi de acıktırmıştı.

Bizde eve gitmeden önce yemek, yemek için anlaşmıştık. Yemek katına çıkınca bazı gözleri üzerimde hissettim. Ama rahattım çünkü beni tanıyan olsa bile yanımda bitmezdi.

Vasileia şehrinin bir özelliğinden biri, herhangi bir kişinin yolda gördüğü ünlünün yanına gidip onunla konuşması -ki adalet bunu taciz olarak algılıyor- yasaktı. Bir tek magazincilere izin vardı. Onlar dışında herkes ya benim izin vermemle yanıma gelebilirdi ya da uzaktan izlerlerdi.

Açıkçası bundan memnumdum. Normalde yanıma gelmelerine izin verir onlarla vakit geçirirdim ama yanımda Cesur varken bu istediğim son şeydi.

Cesur ile yemeklerimizi alarak kuytu, köşede olan bir masaya oturduk. Önümdeki hamburgerden bir ısırık alarak etrafıma bakındım. Herkes kendi aleminde yemeklerini yiyip sohbet ediyordu. E tabii hâlâ bana ve Cesur'a bakarak kendi aralarında konuşanlarda vardı.

Akıllarındaki tek sorunun Cesur'un kim olduğuydu. Bunu anlamıştım. Önüme dönerek benim bile hâlâ neyim olduğunu adlandıramadığım Cesur'a baktım. Sahi biz şimdi neydik? Klişe bir soru kabul ediyorum ama bunu kendime sormam şarttı.

O benim için kimdi? Onu sevmeye başlamıştım hatta âşık olmaya ama aramızdaki olanlara bir ad vermek zordu. Sanırım her şeyi oluruna bırakmak en iyisiydi. Buna kafa yorarak zamanımı boşa harcamam yersizdi. "Ne düşünüyorsun?" Cesur'un merak dolu sesini duymak beni düşünce girdabımdan çekip aldı.

Elimde tutmaya devam ettiğimi yeni fark ettiğim hamburgeri tepsiye bırakarak gülümsedim. "Önemli bir mesele değil, düşünüyordum öylesine." Sakince kafasını sallayarak yemeğini yemeye devam etti. Arada açık yeşil gözleri beni süzse de ikimizde konuşmadan yemeklerimizi yedik.

Sonra ise otoparka indik. Motorun olduğu kısma ilerliyorduk ki önümüze kıran araba ile Cesur bir anda kolumdan tutarak beni geriye çekti. Önümüze kıran araba ise ani bir frenle durmuştu. Ne yapıyordu bu manyak!? Cesur hâlâ kolumu tutarken beni yanına yaklaştırdı. Bizi ezmeye çalışan arabanın ön kapıları açılırken kaşlarım çatıldı.

Ne oluyordu? Sürücü kapısından inen kişiyi görünce gözlerim kısıldı, adam bana bir yerden tanıdık geliyordu. Diğer inen kişiye bakınca tamamen yabancı olduğum bir yüz gördüm. Pekâlâ... bu iki adam bizden ne istiyordu? "O, Cesur bakıyorum Estimada'n ile geziyorsun."

Konuşan sürücü kapısından inen mavi gözlü adamdı. Mavi gözleri bana dönünce ona baktığımı anladı ve sırıttı. "Yarış gününde neden yüzünü gizlettiğin belli. Hem güzel hem de ünlü. Benimde böyle hatunum olsaydı evden dışarı çıkarmazdım." Şimdi bu adamın kim olduğunu anlamıştım.

Bu o yeşil motorun sürücüsüydü, motorcuların kaza yapmasına neden olan kişiydi. Cesur'un konuşmak için harekete geçtiğini fark ettiğimde ona bakıp elini sıktım. Ne demek istediğimi anlayınca aralanan dudakları kapandı. Bende ağzından çıkanı kulağı duymayan saygısız adama bakarak tek kaşımı tehditkârca kaldırdım.

"Birincisi, kendimi ben gizledim, Cesur'un bu konuyla alakası yok. İkincisi eminim kadınlar sırf bu düşünce tarzınız yüzden sizden uzak dururdu. Çünkü unutmayın kadınlar onları kısıtlayan, mallarıymış gibi davranan adamları değil onları seven ve sayan adamlarla olmak isterler. Üçüncüsü, eğer bir kere daha o pis ağzınızı açıp benim hakkımda atıp tutarsanız bunun bir bedeli olacağını unutmayın."

Mavi gözlü adam biraz afallayarak yüzüme baksa da tekrardan o aptal sırıtışı yüzünde oluştu. O an nedense onun bir role büründüğünü fark ettim.

Yanındaki adama bakarak güldü. "Görüyor musun Timur, bu kadının tehditleri bile saygılı." Timur denen adam bana kısaca baksa da bir yorum yapmadı. Daha fazla bu saçma durumun içinde kalamazdım. Yüzümü buruşturup Cesur'a kısaca baktım. Ben konuşurken o sessizce durmuştu, bunun için ona minnettardım.

En azından o diğer erkekler gibi yanındaki kadını susturup kendi konuşmak yerine kadının kendisini savunmasına izin veriyordu. "Gidelim mi artık?" Dedim. Kafasını salladı. Oda burada kalmak istemediğini yüz mimiklerinden belli ediyordu. "Olur."

Hâlâ bize bakmaya devam eden iki kişiyi görmezden gelerek yanlarından geçiyorduk ki mavi gözlü adamın dedikleriyle ikimizin de adımları kesildi. "Aklıma bir şey takıldı. Siz ikiniz nereden tanışıyordunuz tam olarak?" Sana ne diye bağırıp yüzünü tırmalayasım gelse de sakince omzumdan geri baktım, Cesur'da aynı şekilde.

"Hayırdır Uzay, ilişkime mi merak sardın?" Cesur'un sesi alay içerse de öfke kırıntıları da vardı. Adının Uzay olduğunu öğrendiğim adam arabanın oradan ilerleyerek karşımıza geçti. Anlaşılan bizi rahat bırakmayı düşünmüyordu? "Sadece böylesine güzel bir kadını nereden bulduğunu anlamaya çalışıyorum." Mavilerim şüpheyle kısıldı. Yalan söylüyordu.

Farklı bir amacı vardı ama neydi işte onu bilemiyordum. Cesur aniden elimi tutarak kasılmış çenesiyle Uzay'a öfkeyle baktı. "Anlaman gereken bir şey yok olsa bile o küçük beynin bunu algılayamaz. Şimdi yolumuzdan çekil yoksa ben çekmesini bilirim!"

Cesur'un birden buz gibi bi' ses tonuyla konuşması beni şaşırtmıştı. İstediği zaman tehditkâr olabiliyordu demek. Uzay'ın yüzü öfkeyle kızarırken ellerini yumruk olmuştu. "Çekilmiyorum, şimdi ne yapacaksın?" Bezgince nefesimi dışarı verdim ve Cesur'un tuttuğu elimi sıkıp bana bakmasını sağladım. "Cesur, gidelim artık ben bu rezilliğe daha fazla katlanamayacağım."

Yüzümü iğrentiyle buruşturup Uzay'a baktım. "Ayrıca çevrende dolanan kişilerden hiç hoşlanmadım." Uzay'ın yüzü daha da kızarırken Cesur kıkırdadı. "O konuda çok haklısın, güzelim. Eh işte istenmeyen ot burnunun dibinde bitermiş. Bizimkisi de o hesap."

Yürümeye başlayınca peşinden gittim neyse ki bu sefer Uzay yine bir şey sorarak bizi durdurmamıştı. Motorun oraya gelince çığlık atan lastikleri duyduk. Anlaşılan Uzay ve Timur gitmişti. Motora binmiş Cesur'a baktım. "O adamın seninle derdi ne?"

"Uzay ve Timur Skiá topluluğundan. Ne dertleri olduğu çok açık değil mi?" Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Az önce olanları düşününce gözlerim kısıldı. Zihnimin içinde küçük bir kasırga başlattım. O kasırga her yeri ezip, geçti. Her yeri darmadağın yaptı ama sonra kasırganın içinde parlayan o ışığı fark ettim. Dur bir dakika! Hissettiğim heyecanla Cesur'a parlayan gözlerimle baktım. "Derdinin ne olduğunu biliyorum."

"Neymiş?"

"Anlasana Cesur! Bizi yokluyordu. Benim oyunbazları bilip bilmediğimi öğrenmeye çalışıyordu."

"Bunu neden yapsın? Herhangi bir insana ne olduğumuzu anlatmamız yasak zaten. Bunu yapmayacağımı bilir." Kaşlarım çatıldı. Yanılmış mıydım? Hayır hiç sanmıyordum. "Eminim, bizi yokluyordu."

"Bu öyle gözükse bile çok saçma." Şiddetle kafamı iki yana salladım. "Hayır Cesur hayır, değil."

"Ne demek istiyorsun?"

"Eğer Uzay bütün her şeyi senin bana söyleyip söylemediğini anlamaya çalışıyorsa bu demektir ki o benim bir oyunbaz olduğumu biliyor."

"Bu imkânsız." Hayır, değildi. "Neden imkânsız olsun? Sen benim ne olduğumu anladın oda pek âlâ anlayabilir." Olumsuz anlamda kafasını salladı.

"Hayır anlayamaz. Çünkü yarışa başlamadan hem ruhun hem de zihnin kilitlenmişti. Ne bir ruh okuyan sana baktığında auranı görebilir ne de bir akıl okuyan zihnini okuyabilir." Ne? Şaşkınca Cesur'a baktım. Böyle bir şeyi bana sormadan nasıl yapabilirdi?

"Bundan niye benim haberim yok?" Eliyle ensesini ovuşturdu. "Daha ne olduğumuzu bilmiyordun ama seni korumam gerekiyordu bende açıklamayla uğraşmamak için sana söylemeden hallettim." Gözlerimi kapatıp sakin kalmaya özen gösterdim. Benim iyiliğim için yapmıştı, ona sinirlenmem yersiz olurdu. "Nasıl yaptın?"

Kapalı gözlerim açıldı. "Ruhunu ben kendim kilitledim. Bir çeşit güvenlik duvarı gibi düşün. Ruh okuyanların çok azı bu kilitlemeyi yapabilir kırılması mümkün değil anca kilidi oluşturan kırabilir. Aklını kilitlemeyi ise Pamir yaptı, az önce dediklerimin aynısı bunda da geçerli. Ama bunlar seni tamamen korumaz. Mesela bir akıl okuyan senin zihnini okuyamaz ama eğer çok güçlüyse aklına girip kendi düşüncelerini sana aktarabilir. Ya da bir ruh okuyan oyunbaz aurora’nı görmez ama ruhuna zarar verebilir. Benim burada yapmak istediğim şey sadece seni fark etmemeleri içindi."

"Ben bunların nasıl farkına varamadım?" Hafifçe güldü. "Fark etmen imkansızdı. Birkaç saniye sürüyor ve hiçbir şey hissetmiyorsun." Usulca kafamı salladım. Benden gizli böyle bir şey yapmasına alınsam da benim için olduğundan sesimi çıkarmadım.

Az önce konuştuğumuz konuya geri döndüm. "Yani sen diyorsun ki Uzay'ın benim ne olduğumu anlaması mümkün değil?"

"Evet, değil."

“İyi de Uzay benim ruhum ile zihnimin kilitlendiğini fark etmez mi? O zaman ters bir şey olduğunu anlardı.” Olumsuz anlamda kafasını salladı. “Hayır, bırak Uzay’ı başka kişiler bile fark edemez. Çünkü bir ruh okuyana, ruh aurora’n bir insanınki gibi görünür. Akıl okuyanın zihninin kilitlendiğini anlaması hatta normal bir şekilde zihnine girmesi içinde seninle konuşması ve senin ona cevap vermen gerekiyor. Ayrıca Uzay’ın yeteneğini bu ikisinden biri değil, anlayamaz yani rahat ol.”

Dudaklarım büzüldü. Tutarsız olan çok şey vardı. "Çok anlamsız! Sana söylediklerinde yalanı gördüm. Yanılmam imkânsız." Cesur motorun üstünde otururken ben otoparkın içinde ileri geri turlamaya başladım. Neyse ki kimse yoktu da biri gelip ne yapıyor bu manyak demiyordu.

"Güzelim, bu konu hakkında endişelenme." Uzanıp kolumu tuttu ve beni kendine çekti. Elinin teki çenemi okşadı. Çenemdeki eli hâlâ varlığını korurken Cesur güven veren bir gülümsemeyle güldü. "Uzay herhangi bir şey için bile yalan söyleyecek biri, buna o kadar takılma."

"Ama bu daha kötü değil mi?"

"Nasıl yani?" Biraz düşündüm. "Şöyle ki Uzay yalan söylüyor ve bunun nedenini bilemiyoruz. En azından az önce bir tahminimiz vardı şimdi ise hiçbir şey." Cesur her ne kadar benim oyunbaz olduğumu anlamayacaklarını söylese de içimden bir ses tam aksini söylüyordu ve bu beni huzursuz ediyordu.

Ciğerlerime temiz havayı çektim. Neler döndüğünü anlamamıştım ama anlamak için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

 

 

♤●♡●♧

Düşünceler bazen zihin bulandırıcı olurdu. Düşünürdünüz ama bir türlü sonuca varamazdınız. Zihniniz içinde dönüp dolaşır yine aynı yere çıkardınız. İşte bazı düşüncelerin böyle etkisi vardı.

Sizin yakanızı bırakmazdı ama size istediğinizi de vermezdi. Böyle durumlarda tek bir konunun üstüne yoğunlaşıp onu takip etmeliydiniz. O kaçsa bile peşinden onu kovalamalıydınız. Sonuçta istediğimiz cevaplara o zaman ulaşabilirdik.

Çaba göstermeden hiçbir şeyi elde edemezdik. Lakin benim kovalamam gereken çok şey vardı. Tek bir konuya odaklanmam benim için kötü olurdu yine de hepsine birden de odaklanmam mümkün değildi. Bu aklımı karıştırıyor, elimi kolumu bağlıyordu.

Derin bir nefes alarak rüzgârdan dolayı önüme gelen saçları geriye iteledim. Cesur ile sahile gelmiştik. O motoruna yaslanmış denizi seyrederken ben yanında ona bakıyordum. Düşünceli görünüyordu. Birkaç saat önce olan tatsız olaydan dolayı olabilirdi.

Yutkundum ve yandan kollarımı Cesur'un beline sararak çenemi omzuna yasladım. Onu bu kadar donuk ve düşünceli görmek nedense yabancı gelmişti. "İyi misin?" Fısıltım kulaklarına ulaşınca kafasını benim olduğum tarafa çevirdi. "Evet. Kötü gibi mi görünüyordum?"

Olumsuz anlamda kafamı iki yana salladım. "Hayır ama düşünceli gözüküyordun. Eğer Uzay denen o adam yüzündense umursama, boş biri olduğu belli." Kırmızı dudakları yavaşça yukarı kıvrıldı, böylelikle açık yeşilleri biraz kısılmıştı. "Onu düşünmüyordum zaten." Merakla gözlerim kısıldı. "Neyi düşünüyordun?"

Aklını bu kadar meşgul eden şeyi merak etmiştim. Boğazını temizledi. Olduğu yerde hareketlenince kollarımı belinden, çenemi ise omzundan çekmek durumunda kaldım. Cesur motora yaslanmayı bırakarak önüme geçti ve beni motor ile kendi arasına sıkıştırdı. "Senin hakkında düşünüyordum."

Muzipçe gülümsedim. Ne düşünüyordu acaba? "Neden ki?" Gözlerini kaçırdı, arka tarafa baktı ama sonra tekrar açık yeşilleri bana çevrildi.

"Aslında sana söyleyeceklerimden sonra nasıl bir tepki vereceğini düşünüyordum." Şimdi kaşlarım tedirginlikle çatılmıştı. "Ne söyleyeceksin?" Derin bir nefes alarak ellerini belimin iki yanına koydu.

"Seninle baban hakkında konuşacaktık ya onu işte." Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım. Beni pek iyi şeyler beklemiyordu değil mi? "Evet, seni dinliyorum?" Endişe, dört bir yanımı sarmaya başlamıştı.

İstemediğim cevaplar alma düşüncesi dehşet vericiydi. "Hera, baban maalesef bir oyunbaz değil." Nefesim kesildi.

Cesur'un dedikleri kulaklarımda çınladı. Beynim algılamak istemedi. Dudaklarım aralandı. "Ama... o zaman... ben..." Ne diyeceğimi bilememek kesik kesik konuşmama neden oldu. Kafamı yere eğerek boşluğa baktım. Cesur tek elini belimden çekerek çeneme koydu ve parmaklarıyla baskı uygulayarak kafamı kaldırmama neden oldu.

Gözlerindeki anlayış pırıltılarını görmek beni bir nebze olsa rahatlattı. "Gece mavisi zor bir durum olduğunun farkındayım ama şu an sakin kalmana ihtiyacım var. Sakin ol tamam mı? Çünkü daha anlatacaklarım var." Başka anlatacakları mı vardı!? Bir şey demeden kafamı tamam dercesine salladım.

"Babanın oyunbaz olmadığı gibi annende bir oyunbaz değil." Gözlerim irileşti. İşte bu imkânsızdı! "Hayır olamaz. Annem ile ben birbirimize çok benziyoruz, o benim annem." Cesur hızlıca kafasını olumsuz anlamda salladı. "Biliyorum bunu önceden de dediğin için anneni araştırdım. Üzgünüm gece mavisi ama annen ile dış görünüşleriniz saçlarınız harici benzemiyor."

Ağırca yutkundum. Bunu bende biliyordum benim benzerlikten kastım kişiliklerimizdi zaten. "Ben dış görünüş için benziyoruz demiyorum ki kişilik özelliklerimiz çok benziyor... ben onun kızıyım tamam mı!"

Aksi bir durum beni korkuturdu. Cesur iç çekti. "Gece mavisi, kişiliklerinizin benzemesi gayet normal çünkü seni yetiştiren kişi o. Beden okuyanlar onlara en yakın kişilerin özelliklerini kendilerinde yaratabilir. Özellikle küçük bir çocukken. Senin de annene benzemen bu yüzden bir nevi onu örnek almışsın."

Mavi gözlerim doldu. Bütün bu olanlara inanamıyordum. Hayatım yerle bir olmuştu. Bildiğim, doğru sandığım her şey koca bir yalandan ibaretmiş.

"O halde benim gerçek ailem nerede? Neden ben kendi ailemin yanında değil de beni yetiştiren, ailem sandığım kişilerin yanındaydım?" Üzüntü ve öfke bir süre yoldaşım olacak gibiydiler. "Hepsinin bir cevabı var ama öncelikle şuraya oturur musun?"

Anlamsız isteğine kaşlarımı çatarak bakınca açıklama gereği gördü. "Titriyorsun, düşecek gibisin." Belimden tutarak beni motora oturtturdu. Ellerini belimden çekmeden öylece önümde durdu. "Cesur, anlat lütfen. Cevaplara ihtiyacım var."

Eğer cevapları alamazsam kafayı yiyecekmişim gibi geliyordu. "Gerçek ailenin nerede olduğunu bilmiyorum ama öğrenmeye çalışıyorum, bu işin peşini bırakmayacağım, rahat olabilirsin." Ama rahat değildim.

"Senin neden öz ailen olmayan kişiler tarafından yetiştirilmene gelirsek... onlarında senin öz kızları olmadığını bildiklerini sanmıyorum. İkisinde oyunbaz olmadığını öğrendikten sonra doğum kayıtlarına, hangi hastanede doğduğuna baktım. Ve annenin zaten bir kız çocuğuna hamile olduğunu gördüm. Muhtemelen seni kendi kızı sanması bu yüzdendir."

Kısa bir duraksamadan sonra anlatmaya devam etti. "Sonra doğum günü tarihine bakınca o gün ve saat içinde bulunduğunuz hastanede yalnızca iki kız çocuğunun doğduğunu öğrendim. Birisi sendin diğeri ise o kız çocuğu. Ve sanırım doğumdan sonra bir şekilde o kız çocuğuyla seni yer değiştirmiş olmalılar. Ailenin seni öz kızları sanması bundan büyük ihtimalle."

Şokla gözlerim irice açıldı. Cesur'un anlattıklarına inanmak istemiyordum. "Bunu kim neden yapsın? Öz ailem beni istememiş ve bir insan ailesinin çocuğuyla beni yer mi değiştirmiş yani?" Yüzüm buruştu. Her şey çok saçmaydı.

"Öz ailenin değiştirip değiştirmediğinden emin değilim. Yine de onların böyle bir şey yapması içinde bulunduğumuz duruma göre saçma kalır. Ve şunu bilmelisin ki oyunbazlar için çocukları her şeyden daha önemlidir. Herhangi bir oyunbazın çocuğunu terk etmesi görülmüş bir şey değil."

Aman ne güzel bir haberdi! Bu beni rahatlatmamıştı. "Peki... o zaman bunu kim yaptı?" Gözleri yüzümde turladı. Kararsız dudakları açılıp kapandı ve tekrar açıldı. "Aklıma bir şey geliyor ama mantığını tam oturtamıyorum." Gerçekten bu olanlardan sonra mantık mı arıyordu? "Söyle, mantık arama çünkü şu an konuştuğumuz hiçbir şey mantıklı değil."

Alt dudağını dişledi. "Emin olmamakla birlikte bunun öz ailenin bir düşmanı tarafından -ki o Skiá topluluğundan birileri ya da tam tersi Pansélinos tarikatından olması büyük ihtimal- yapılmış olduğunu düşünüyorum."

Mavi gözlerim düşünceyle kısıldı. Gayet yerinde bir tahmin olmuştu. "Eğer öyleyse benim oyunbaz olduğumu bilen birileri var." Yüz hatları kasılırken dişlerinin arasından öfkeyle konuştu. "Evet ve böylece Uzay ile ilgili dediklerinde haklı çıkmış oluyorsun."

Dilini köpek dişinde gezdirerek sırıttı. "Piç, aklınca benimle oyun oynamaya çalıştı." Ellerimi birbirine kavuşturup ovuşturdum. Şu an Uzay'ı ya da benim bir oyunbaz olduğumu bilen kişileri umursamıyordum. "O kız çocuğuna ne oldu?"

Bunu sordum çünkü içimden bir ses Cesur'un bunun cevabını bildiğini söylüyordu. Çekingence yüzüme baktı. "Hastane kayıtlarında doğduktan birkaç saat sonra öldüğü yazıyor. Yani öz ailen aslında seni ölü olarak biliyor olabilir." Ağzım hayretle aralandı. Zorla yutkunurken gözlerim dolu doluydu.

O halde öz ailem beni bırakmamıştı yalnızca beni öldü biliyorlardı. "Onu öldürdüler mi yani?" Evet dercesine kafasını sallayınca elim ayağım boşaldı. "Benim yüzümden. Benim yüzümden bir bebeğe kıydılar." Midem bulanmaya başladı. Bu iğrençliğe midem bile dayanamazdı.

"Hayır, Hera. Bunun için kendini suçlama. Bunu sen değil o iblisler yaptı." Dudağımı sertçe dişledim. "Benim yüzümden işte! Sırf benimle yer değiştirsin diye çünkü biliyorlardı eğer o bebeği benim öz aileme verselerdi kendi çocukları olmadıklarını öğrenirlerdi. Bundan dolayı öğrenemeden onu öldürdüler."

Ellerimle yüzümü örtüp derin derin nefes aldım. Ağlamak üzereydim. Cesur'un elleri sırtıma kaydı, bir eli yavaşça enseme çıkarken diğeri sırtımda usulca gezinmeye başladı. Enseme çıkan eli yerini bulunca ensemden tutarak kafamı kendi göğsüne yaslamamı sağladı. Ellerimi yüzümden çekerek beline sardım.

Cesur kafamın üstünü öptü. "Kendini suçlama. Suçlular başkaları ve söz veriyorum kim olduklarını bulacağım. Şu anda sana hissettirdikleri şeyler yüzünden onları pişman edeceğim." Kollarımı daha sıkı beline sardım. Gözlerimden düşmeye başlayan yaşlar onun tişörtünü ıslatıyordu. "İyi ki yanımdasın, Cesur." Sırtımı sıvazladı, saçlarımı okşadı.

"Sende iyi ki benim yanımdasın, Hera." Sakinleşene kadar sessizce durduk. Cesur saçlarımı okşamayı ve sırtımı sıvazlamayı bir an bile bırakmamıştı. Kafamı istemesem de göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. "Sence beni neden o bebekle yer değiştirdiler? Amaçları neydi?"

Zihnimde hep bu soru mevcuttu. Cesur yüzünü buruşturarak omuz silkti. "Eğer Skiá oyunbazları yaptıysa o iblislere akıl sır erdirmek mümkün değil. Eğlence için bile yapmış olabilirler. Eğer Pansélinos tarikatı yaptıysa nedenini bilemiyorum. Onlar hiçbir şekilde bebeklere ve çocuklara zarar vermez, düşman olsa bile. Ama her bir topluluğun içinde kötü yürekli olanlar vardır."

Kaşlarım öfkeyle kısıldı. Dişlerimi birbirine bastırdım. "Eğlence için iki hayatın kaderiyle oynamak mı?! Nasıl bu kadar aşağılık olabilir ki biri?"

"Onları tanısaydın ne kadar aşağılık olabileceklerini görürdün." Cesur'un sesinde saf öfke vardı. Skiá topluluğundan nefret ettiği anlaşılıyordu. "Ben şimdi ne yapacağım? Bu gerçekleri bildiğim halde nasıl hâlâ bana ait olmayan bir soyadını kullanacağım?" Cesur sırtımdaki elini geri çekip çeneme koydu. Baş parmağı zarifçe çenemi okşamaya başladı.

"Bunca zaman o soyadını gayet iyi şekilde taşıdın şimdi de aynı şekilde taşımaya devam edeceksin. Onların kızı değilsin diye soyadından vazgeçemezsin çünkü onun böyle güçlü bir soyadı haline gelmesi senin eserin." Çenemdeki baş parmağı alt dudağıma çıktı.

"Yine de eğer soyadını değiştirmek istersen bu konuda sana yardımcı olabilirim." Dudakları muzipçe yukarı kıvrıldı. "Eminim Dumanlı soyadı sana çok yakışır."

Dedikleriyle yanaklarım kızarırken gözlerimi kaçırdım. Ah, Cesur! Bir şekilde beni alaşağı etmeyi beceriyordu. "Şey sanırım kendi soyadımı kullanmaya devam edeceğim." Şu anlık. Alınmadı aksine gülümsemesi genişledi. Beni utandırdığının farkındaydı. "Peki sen bilirsin. Ben beklerim."

Neyi beklerdi? Düşünceyle gözlerim kısılırken kaşlarım çatıldı. İma ettiği şeyi anlayınca dudağımı ısırdım. Ardından hiçbir şey olmamış gibi boğazımı temizleyip yüzüne baktım. Konu değiştirmek en iyisiydi. "Sence eğer Uzay benim bir oyunbaz olduğumu biliyorsa bunun için bir şey yapar mı?"

Anladığım kadarıyla beden okuyanlar Skiá topluluğu tarafından pek sevilmiyordu en azından Pansélinos tarikatının beden okuyanları. "Sanmam. Uzay eğer bir şey yapacaksa bunu göstere göstere yapar. Gösterişli puşttun tekidir. Yani eğer sana karşı bir şey yapacaksa bunu fark ederiz."

Her zaman edebilir miydik ki? Belki bu sefer göstere göstere değil gizli yapacaktı? Neticede birilerini öldürmekten çekinmiyordu. Her an her şeyi yapabilecek potansiyeli olan birisi olduğunu anlamıştım. Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yoktu.

"Uzay bana istedikleri için her şeyi yapabilecek biri gibi geldi. Bunun için nasıl hareket etmesi gerekiyorsa öyle yapar. Göstere göstere ya da gizlice."

"Bu zamana kadar gizlice bir şey yaptığını görmedim, duymadım."

"Ama bu yapamadığı ve yapmayacağını anlamına gelmez."

"Haklı olabilirsin. En iyisi onu göz önünde tutmak eğer bir atakta bulunursa müdahale ederim." İç çektim. İnce düşünceli biri olması çok hoştu. Cesur'un beni düşünen tarafını seviyordum ama aynı zamanda onu işgal ediyormuşum gibi hissediyordum. Çünkü son zamanlarda hep benim dertlerimle uğraşıyordu.

Sanki benden daha önemli işi yokmuşçasına davranıyordu. Bundan şikâyetçi olmadığını biliyordum ama yine de ona yüklenmek olmuyordu. "Benim için yaptıklarından dolayı sana minnettarım, Cesur." Oturduğum yerden Cesur'a uzanarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Ellerim yavaşça saçlarına karışırken onu kendime çekerek bacaklarımın arasına girmesini sağladım ardından bacaklarımı beline doladım. Kolları belime dolanıp beni kendine çekmesiyle dudaklarına doğru inledim. Öpüşmemiz hararetlenirken hissettiğim duygularla kendimden geçmeye başlamıştım.

Cesur'un dudaklarının her hareketi beni bitiriyordu. Dudaklarımız her birbirini kavrayışında bana nefes oluyordu. Ve ben o nefesi ciğerlerime çekmekten bir an bile gocunmuyordum. Alt dudağını dişlerimin arasında ezerek çekiştirdim. Dudakları o kadar tatlıydı ki şeker komasına girebilirdim.

Cesur dudaklarını anlık dudaklarımdan çekti. "Eğer biraz daha devam edersek kendimi tutamayacağım," dedi ve tekrar dudaklarıma yapıştı. Hızla inip kalkan göğüslerimiz birbirine sürtünürken Cesur kendini bana bastırdı.

İkimizde inledik. Biraz sonra nefes nefese dudaklarımız ayrıldı. Ellerimi ve bacaklarımı Cesur'un bedeninden usulca uzaklaşırken onun kolları da benim bedenimden uzaklaşıyordu. Birbirimizden uzaklaşmamız en sağlıklısıydı.

Çünkü az önce dediklerinde haklıydı biraz daha birbirimize yapışık şekilde dursaydık sonucu farklı olurdu. Dudaklarımı yalayarak Cesur'a baktım. Kırmızı dudakları şişmiş ve ıslak görünüyordu. Çok seksi. Gülümseyerek aklımdan geçen farklı bir şeyi dilime aktardım.

"Cesur sen benim koruyucu meleğim misin acaba?" Gülerek yüzüne baktım. İlk bir şaşırsa da dudakları yukarı kıvrıldı. "Bilmem olabilir. Hoşuna gider miydi ki?" Alt dudağımı dişledim. "Hem de çok." Sırıttı.

"Güzel, çünkü benimde senin koruyucu meleğin olmam hoşuma giderdi." Kıkırdadım. "Bana olan hayranlığını bu kadar belli etme." Hafifçe üstüme doğru eğildi.

"Neden? Ben sana olan sonsuz sevgimi göstermekten son derece memnunum." Kırıkça gülümsedim. "Bunun farkındayım ama yapma. Çünkü fazla sevgi sömürülmeye başlanır." Kaşları çatıldı. Neden böyle konuştuğumu anlamıştı.

Anlamasını istemiştim zaten anlasın ki benim düştüğüm hataya oda düşmesin. "Öyle bir şey olmayacak. Olsa bile sevgimi senin sömürmene karşı çıkmam. Yalnızca karşılığında kendi sevgini bana karşı göstersen yeter."

Kafamı sağ omzuma eğerek içli içli Cesur'a baktım. "Cesur, beni bu kadar sevmen, benim için bu kadar şey yapman bütün bunlar benim için çok önemliydi. Senin bana olan sevgine sonsuz saygım var ama şunu unutma sevgi sevgiyi doğurur."

Ellerimi tişörtünün yakasına koyarak onu kendime çektim. Gözlerinin içine bakarak fısıldadım. "Ve sevgilim bizim sevgimiz kendini doğurabilecek kadar güçlü." Tekrar dudaklarımız birleşti.

 

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 18.09.2024 20:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...