17. Bölüm

♠️1.|16.Zambak Çiçeği♠️

Sude G.
moonlighthikayeler

 

 

♠️♠️♠️

Yazar'ın Anlatımıyla

Konum: Parémvasi Tesis Yerleşkesi

Tarih: 31.07.2022

Saat: 12:30

Tanrıça Hera'nın göğsünden düştü, süt damlaları yeryüzüne.

Yarattı, zambak vadilerini.

Oldu zambaklar saflığın, gücün, asaletin ve doğurganlığın simgesi...

Güneşin tam tepede olduğu öğle vakti, herkes kendi işinin peşinde koştururken Lilya tesisin cam serasında yürümek için yapılmış taşlı yolda ilerleyerek sırayla bölümlere ayrılmış çiçeklerin arasında dolanıp duruyordu.

Her gün aynı saatte seraya gelir, gezer ve çiçeklerle ilgilenirdi ama asla onlara çıplak elle dokunmazdı. Çünkü dokununca neler olduğunu çok iyi bilirdi, çiçekleri soldurmak onları zehirlemek istemezdi.

Çiçeklerin arasında dolanmaya devam ederken beyaz, ince askılı, v yakalı ve belinde dantel işlemeleri olan elbisesinin etekleri yere değiyor, uzun kuyruğu Lilya'nın arkasından onu takip ediyordu. Ayağına geçirdiği kısa topuklu sandaletler ise taş zeminde takırdıyordu.

Lilya uzun parlak gümüş grisi olan saçlarını geriye atıp belinden aşağı salınmasını sağladı. Ardından zambak çiçeklerinin bulunduğu kısma gelince elbisesinin eteklerini tutup diz çöktü. Zambak çiçekleri, zarif çiçeklerdi. Lilya adını onların isimlerinden almıştı.

Bu yüzden zambak çiçeklerine başka türlü bir ilgisi vardı. Zambakları kendiyle bağdaştırıyordu. Ayrıca insanların mitolojilerinden öğrendiği kadarıyla zambak çiçeklerin bir hikâyesi vardı. O hikâyeyi okuyunca çok hoşuna gitmişti. Hikâyeye şöyleydi...

Hikâyeye göre Zeus, gayri meşru çocuğu olan Herkül'ün tanrı olmasını ister. Bunun yollarından birisi, karısı Hera'nın Herkül'ü emzirmesidir. Hera tabii ki bunu kabul etmez. Kocasının başka bir kadından olan çocuğunu emzirmeyi ret eder.

Zeus'ta çareyi uyku tanrısına, Somnus'a gitmekte bulur. Ondan Hera'yı uyutmasını ister, Somnus bunu kabul eder. Sonra Somnus Hera'yı derin bir uykuya sokar. Zeus'ta sütü emmesi için Herkül'ü Hera'nın koynuna bırakır. Herkül, Hera'nın göğsünü o kadar güçlü emer ki, sütler Hera'nın göğsünden taşar ve cennetten akar. Samanyolu'nu meydana getirir.

Yeryüzüne düşen birkaç damla ile de zambak vadileri yaratılır. Ve bundan sonra zambaklar Hera ile bağdaştırılır, anlamını ondan alır. Zambaklar büyük bir saygı görürlerdi.

Lilya zihninde hikâyeyi düşünürken eli taç yaprakları sonuna kadar açılmış altın renkle bezenmiş zambağa gitti ama dokunmadı, dokunamadı. Usulca eğilip burnuyla zambak çiçeğini kokladı. Sonra kırmızı dudakları yavaşça aralandı.

"Altın renkli olan açmış bugünde. Eğlenceli ve neşeli bir gün bizi bekliyor ha ne dersin, Asteri?" (Yıldız) Asteri, Lilya'nın evcil kedisiydi. Gri renkli kedi kendinden bahsedildiğini anlamış gibi çiçeklerin arasında dolanmayı bırakarak sahibinin yanına zarifçe ilerledi.

Lilya kuyruğunu havaya dikmiş, yavaş adımlarla ona ilerleyen kedisi Asteri'ye bakarak gülümsedi. Asteri biri mavi diğeri yeşil olan gözlerini Lilya'ya dikerek baktı. Lilya ise elini uzatarak Asteri'nin kafasını okşadı. Korkmadan Asteri'ye dokunabilirdi çünkü nedense bulaştırdıkları virüs hayvanlara zarar vermiyordu.

Lilya bunu öğrenince çok sevinmişti. Sonrada ona arkadaşlık etsin diye Asteri'yi sahiplenmişti. Daha doğrusu aslında onu bir yavruyken sokakta açlıktan ölmek üzereyken bulmuştu. En başta Asteri'ye yemek ve kalacak sıcak bir yer vermişti. Sonradan Asteri'yi sahiplenmek aklına gelmiş, sahiplenmişti. Lilya, Asteri'yi okşamaya devam ederken gülümsedi.

Asteri bu ilgiden son derece memnun bir şekilde olduğu yere yatıp kıvrıldı. Miskin gözleri Lilya'nın üstündeydi. Lilya onu son kez okşayıp elini geri çekti. Ve tekrar çeşit, çeşit renklere boyanmış zambakları incelemeye devam etti. Her rengin farklı bir anlamı vardı. Mesela bugün açan altın renkli zambak sağlığı, eğlenceyi ve neşeyi simgelerdi.

Beyaz renkli olanlar ise iffeti ve erdemi. Pembe olanlar bereketi, dostluğu ve fedakarlığı. Turuncu olanlar güveni, onuru ve zenginliği. Kırmızı olanlarsa tutkuyu simgelerdi. Yani renklerinin farklı olduğu gibi hepsinin anlamları da farklıydı.

Lilya iç çekerek dizlerinin üstünden doğrulup ayağa kalktı. Elleriyle zarifçe elbisesini silkeledi. Sahibinin kalktığını fark eden Asteri yattığı yerden doğrulup Lilya'nın bacaklarına sürtünerek sırnaşmaya başladı. Lilya tebessüm ederek seranın zambaklar için ayrılmış olan bölümünde ilerlemeye başladı.

Asteri bacaklarına dolanmayı kesmiş, peşinden ağır ve zarif adımlarla geliyordu. Lilya biraz ilerdeki ahşap masaya gelerek masanın üstündeki eldivenleri aldı, ellerine geçirdi.

Sonra yine masada bulunan hasır şapkasını başına geçirip daha küçük hatta minicik olan şapkayı ise Asteri'nin kafasına koymak için eğildi. "Uyumlu olalım değil mi, Asteri?" Asteri onaylarcasına sakince miyavladı. Lilya minik şapkayı Asteri'nin kafasına koyup sırıttı.

"Çok güzel oldun yıldızım." Asteri miyavlayıp patisinin üstünü yaladı. Lilya eğilmeye son vererek doğruldu. "Hadi bakalım şimdi biraz çiçeklerle ilgilenelim." Ahşap masanın üstünden küçük bahçe aletlerini, zambak tohumunu ve sulama kabını aldı.

Ahşap masanın biraz ilerisinde bulunan çeşmeye gidip sulama kabını doldurdu. Sonra zambakların olduğu yere ilerleyip diz çöktü. Asteri ise hemen Lilya'nın yanında durmuş onu izliyordu. Lilya eline küçük kazmayı alarak boş kısımdaki toprağı kazmaya girişti. Yeterince kazdığına kanaat getirince bir tohumu hafif çukur olan toprağın içine koydu, üstünü toprakla örtüp biraz suladı.

Her hafta, herhangi bir günde bir zambak tohumu eker, büyümesini beklerdi. Zambak hangi renk çiçek açarsa o Lilya'nın falı olurdu. Ve bu durum onun için bir ritüel haline gelmişti.

"Bu sefer ki zambak hangi renk olacak dersin Asteri?" Lilya, yanında duran kedisine baktı. Asteri miyavladı. Lilya tebessüm etti.

"Bazen gerçekten bana cevap veriyormuşsun gibi geliyor. Keşke senin dilini anlayabilsem." Sonra Lilya suluma kabındaki kalan suyla diğer açmış zambakları suladı. İşini bitirince eldivenleri ellerinden çıkardı. Yanına aldığı eşyaları geri masaya bırakmak üzere yerden kalktı.

Elbisesinin etekleri zemini süpürürcesine arkasından geliyordu. Lilya ellerindekileri ahşap masaya bırakıp kafasındaki hasır şapkayı çıkardı ardından Asteri'ninkini de. Onları da masaya bırakınca ayağının dibinde olan Asteri'ye baktı. "Buradaki işimiz bitti, Asteri. Şimdi ne yapalım?"

Asteri birkaç kere miyavlayıp seranın taşlı yolunda zarifçe ilerlemeye başladı. Lilya onu takip etmesi gerektiğini bildiği için yürümeye başladı. Ama sonra bir anda karşısına çıkan kişiyle adımları anında kesildi.

İrkilerek geri çekildi, eli hızla atmaya başlayan kalbine giderken karşısındaki kişiye kaşlarını çatarak baktı.

"Ezrak, beni korkuttun! Sessizce ne geliyorsun!?" Ezrak, siyah gözlerini Lilya'nın üstünde dolandırarak sırıttı. "Amacım seni tek başına bulmaktı, korkutmak değil." Lilya çenesini dikleştirerek karşısındaki adama baktı.

"Benimle bir şey mi konuşacaksın?" Ezrak sakince kafasını salladı ama aslında sakin falan değildi. Karşısındaki narin Lilya'yı korkutmamak için sakin kalmaya çalışıyordu. Lilya sağ elini yan tarafına doğru uzattı. "Şuradaki banka geçelim. Orada ne konuşmak istiyorsan konuşabiliriz."

Ezrak olumlu anlamda kafasını sallayınca birlikte serada bulunan banka ilerlediler. Lilya banka zarif bir şekilde oturup ellerini birbirine bağlayarak dizinin üstüne koydu ve yanına oturan Ezrak'a baktı.

"Seni dinliyorum, benimle ne konuşmak istiyordun?" Ezrak bir an duraksayarak Lilya'nın gri gözlerine baktı. Ona karşı mesafeli davranmasından hoşlanmamıştı. Ardından boğazını temizledi. Konuya nasıl gireceğini kestiremiyordu.

Lilya'nın kalbini kırmadan konuşmak için zihninde cümlelerini toparladı. "Evleneceğini duydum hem de Skiá oyunbazlarının veliahdıyla bu doğru mu?" Lilya bu konuşmanın nereye gideceğini anladı, rahatsızca oturduğu bankta kıpırdandı. "Evet, babam öyle uygun gördü."

Ezrak'ın soluk dudakları sinirle büküldü. Yüz kasları da istemsizce gerilirken ağzı aralandı. "Baban istediği için evleniyorsun yani?" Lilya usulca kafasını salladı. Gri gözleri kocaman olan cam seranın çiçeklerle döşenmiş yerlerine kaydı.

"Evet, öyle ama benimde rızam var." Bunları söylerken Ezrak'a bakamamıştı. "Ne yani sen o oyunbaz ile evlenmek istediğini mi söylüyorsun?" Ezrak'ın sesi can çekişiyordu. Lilya'nın yaptıklarına şu anda ona dediklerine inanmak istemiyordu.

Yalnızca ona kızgın olduğu için böyle davranıyor olmasını diliyordu. "Dediğim gibi evet. Kendi isteğimle evlenmek istiyorum." Lilya hâlâ farklı, farklı çeşitte olan çiçeklere bakarken yanında olan Ezrak'ın sinirlenmeye başlayan yüzünü göremiyordu ama hissedebiliyordu.

"Yalan söylüyorsun. Beni üzmek, kızdırmak için böyle konuşuyorsun değil mi?" Lilya hışımla kafasını Ezrak'ın olduğu yöne çevirdi. Gri gözleri hayal kırıklığı doluydu. "Üzmek senin işin Ezrak. Ben düşmanım olsa bile kimseyi bilerek üzmem. Beni tanımıyormuş gibi konuşma."

Lilya'nın birbirine dolanmış ellerinin parmakları kasılmıştı. "O zaman neden o adamla evlenmek istiyorsun? Bunun beni üzeceğini bilmiyor musun?" Lilya yutkunup kafasını başka bir yöne çevirdi. Ezrak'da zamanında onu üzmüştü. Lilya, O şimdi üzülse ne olurdu ki? Diye düşündü.

"Bana birlikte olamayacağımızı, ayrılmamız gerektiğini ve kendi yolumuza bakmamızı söyleyen sendin, Ezrak. Bende dediğini yapıyorum işte kendi yoluma bakıyorum. Neden şimdi evlenmemi sorun ediyorsun?" Ezrak, Lilya'nın sorusuyla dudaklarını birbirine bastırdı.

Kafası aşağı düşerken dişlerini sıktı. Lilya'ya duygularını tamamen anlatamıyordu, dile dökemiyordu. "Biliyorum, dediklerimi unutmadım. Ama beni de anla sevgilimin hemen beni unutup başka biriyle evlenmek istemesini kaldıramıyorum."

Lilya şokla Ezrak'a baktı. Dediklerine inanamıyordu. "Sen... sen... nasıl bu kadar bencil olabilirsin?" Lilya oturduğu banktan kalktı. Bedenini hâlâ oturan Ezrak'a döndürdü, elbisesinin etekleri havalanmıştı.

"Benden vazgeçen sensin! Sen demedin mi baban ikimizin birlikte olmasına izin vermez, ben sadece bir askerim, ayrılmamız gerekiyor diye! Şimdi ne anlatıyorsun sen?!" Lilya eliyle alnını ovaladı. Üzülmeye ve sinirlenmeye başlıyordu. Bu sırada bacaklarına sürtünen Asteri'yi fark etti.

Lilya'nın peşinden gelmediğini anlayınca geri dönmüştü. Eğilip Asteri'yi kucağına aldı. "Gel kızım." Elini Asteri'nin yumuşacık tüylerinin üstünde gezdirmeye başladı. Tam zamanında gelmişti. Çünkü Asteri onu sakinleştirip rahatlatıyordu. Bunca zaman sessizce duran Ezrak boğazını temizleyip ayağa kalktı.

"Haklısın bencilin tekiyim. Ama seni sevdiğim için. Sırf sen üzülme diye seni kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Çünkü eğer baban bizi öğrenseydi seni üzerdi ve ben benim yüzümden üzülmeni istemiyordum. Yoksa seni seviyordum hâlâ seviyorum."

Lilya'nın kaşları sertçe çatıldı. Ezrak'ın bu söylediklerini ilk defa ondan duyuyordu. Ondan ayrılırken yalnızca birlikte olamayacaklarını söylemişti. Oysa şimdi duygularının tamamını ortaya dökmüştü. Yine de gardını indiremezdi. Bir kere Ezrak ondan vazgeçmişti bunun geri dönüşü yoktu.

"Tamam işte istediğin oldu. Ayrıldık, babamın bizden haberi de olmadı. Her şey bitti, uzatma artık. Buraya gelerek de bana hâlâ seni seviyorum deme. Çünkü sevseydin beni bırakmaman gerektiğini bilirdin, babama rağmen benimle olurdun ama sen ne yaptın en başta pes edip gittin!"

"Senin içindi. Senin için senden vazgeçtim! Benim yüzümden üzülme diye, canın yanmasın diye." Lilya kucağındaki Asteri'yi yere bırakıp çenesini dikleştirdi ve Ezrak'a baktı. "Ama üzdün, canımda yandı." Lilya yüzünü acıyla buruşturdu.

"Yapma Ezrak, beni daha fazla üzme. Her şeyi bitiren sendin. Şimdi karşıma geçip böyle konuşmaya devam etme. Çünkü dediklerin ile çelişiyorsun. Eğer biraz gururun varsa sözlerinin arkasında dur ve bir daha benimle muhatap olma. Çünkü ben bundan sonra öyle yapacağım benim için bir gölgeden farksız olacaksın."

Belki Lilya ağır konuşmuştu ama yapması gerektiğini biliyordu. Artık Ezrak ile hiçbir şansları yoktu, bunu anlamasını istemişti. Ezrak olduğu yerde sarsılırken ağırca sağa sola kafasını salladı.

"Hayır... hayır Lilya! Sen beni seviyorsun biliyorum, böyle yapma lütfen." Lilya'nın dudakları şaşkınlıkla aralandı. Ezrak'ın neden böyle davrandığını anlayamıyordu. Oysa ki Lilya'yı bırakıp giden oydu şimdi böyle davranması işleri daha da kötüleştiriyordu.

Ayrılmalarının üstünden neredeyse üç ay geçmişti, bu süre zarfınca birbirleriyle karşılaşmamak için ikisi de özen göstermişti ama şimdi Ezrak duygularına yenilerek kendini tekrar Lilya'nın karşısında bulmuştu. Onu hâlâ seviyordu hatta bu üç ay onun için çok zor geçmişti lakin bir şekilde üstesinden gelmişti fakat şimdi Lilya'nın evleneceğini öğrenince bastırdığı hisleri gün yüzüne çıkmıştı. Çünkü Lilya'yı hâlâ seviyordu ve ondan vazgeçmek istemiyordu. Vazgeçmeye çalışmıştı ama olmamıştı işte.

Onu geri istiyordu bunu Lilya'yı tamamen kaybedeceğini anladığında fark etmişti. Lakin bu boşunaydı, Lilya'sı ona geri dönmeyecekti, o çoktan Ezrak'dan vazgeçmişti. Bunun böyle olması Ezrak'ın suçuydu biliyordu. Hatasını telafi etmek istese bile olmayacaktı bunu da biliyordu. Kendi etmiş kendi bulmuştu.

Lilya'nın sesi duyulunca Ezrak düşünmeye son verdi. "Ezrak sen ne yapmaya çalışıyorsun? Şimdi neden hiçbir şeyi sen yapmamışsın gibi davranıyorsun?" Kırgınca eskiden sevdiği adamın siyah gözlerine baktı.

"Bence sen ne istediğini bilmiyorsun. Beni kendinden uzaklaştırıp sonrada yanına çekemezsin. Madem babam yüzünden benden ayrıldın, bunun arkasında dur ve bana yaklaşma. Sonuçta babam şimdi de bizi görse sinirlenir." Ezrak kaşlarını çattı.

Lilya'nın bu kadar duygusuzlaşmasına hayret ediyordu. "Haklısın, az önceye kadar ne istediğimi bilmiyordum ama şimdi biliyorum." Ezrak, Lilya'ya yaklaştı, aralarında yalnızca bir adımlık mesafe kalmıştı. Ellerini uzatıp Lilya'nın beline koydu ve onu kendine çekti. Lilya ürperdi ama geri çekilmedi.

Ezrak yüzünü Lilya'nın yüzüne yaklaştırdı. "Seni istiyorum, Lilya'm. Anladım ki seni tamamen kaybetmek istemiyorum. Şimdi ayrıyız evet ama biliyordum ki hâlâ beni seviyorsun oysa evlilik haberin bu düşüncemi çürüttü. Anladım ki artık beni sevmiyorsun... ben buna katlanamıyorum. Ben senin için senden vazgeçmişken, canım yansa da senden uzak durmuşken sen bütün bunları görmezden gelip başka bir adam ile evleniyorsun."

Ezrak artık çıldırma raddesine gelmişti. Kendi yaptıklarını onaylamıyordu ama Lilya'nın burnunun dikine gidercesine davranması da onu üzüyordu. Aslında Lilya'nın canı yandığı için böyle yaptığının farkındaydı ama kabullenemiyordu.

Kendi elleriyle güzel ilişkilerini mahvetmiş olması hayatındaki en aptalca ve en pişman olduğu şeydi. Lilya üzülmesin diye yapmıştı ama aksine daha çok üzmüştü. Sadece Lilya'yı değil kendini de üzmüştü. Şimdi ise bir balık gibi çırpınıp duruyordu.

"Aklın başına beni tamamen kaybedince mi geldi? O zaman değil de neden şimdi beni istiyorsun?" Lilya'nın gözleri dolarken çenesini sıktı. "Ben sana yalvarmıştım. Yapma demiştim bir şekilde üstesinden geliriz demiştim ama sen ne yaptın arkanı dönüp gittin."

Ezrak'ın belinde olan ellerini tutup kendinden uzaklaştırdı yavaşça geri çekilirken yutkunup çenesini dikleştirdi. "Şimdi de öyle yap. Arkanı dön ve git, en iyi bildiğin şeyi yap. Ve beni unut, çünkü ben öyle yapacağım." Ezrak bir süre boyunca çaresizce Lilya'nın mükemmel hatlı yüzünü inceledi.

Ne kalın ne de ince olan kaşları ona bakarken çatıktı. Gri parlak gözleri siyah kirpikleri tarafından çevrelenmiş, hayal kırıklığı ile ona bakıyordu. Düz inen burnu ince bir işçilikten çıkmış gibiydi. Hafifçe içe çökük buğday renk yanaklarının üstü pembeleşmişti ve o harika dolgun kırmızı dudakları sinirle gerilmişti.

Ezrak boğazını temizleyip kafasını yere eğdi. Artık olmayacağını kabullenmişti. Lilya'yı tanıyordu bir şey dediyse arkasında dururdu. Bu yüzden birbirlerinin daha fazla canını yakmak yersizdi. Ezrak tekrar boğazını temizledi.

"Tamam... peki, seni benimle olmak için zorlayamam ama şunu hiç unutma Lilya ben seni seviyorum hep sevdim. Senden vazgeçmem bile senin içindi... kendine çok dikkat et. Kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin verme. Ve umarım hep mutlu olursun çünkü sen mutlu olmayı hak ediyorsun."

Ezrak'ın ağzından çıkan her söz boğazını yakıyor, dilinde acı bir tat bırakıyordu. Lilya omuzlarını dikleştirdi ve gülümsedi. "Olacağım," dedi. İçi yanarken gülümsemesi çok zordu ama bir şekilde üstesinden geliyordu. Ezrak bir süre duraksayarak Lilya'nın yüzüne baktı ardından arkasını dönerek seranın çıkışına ilerledi.

Lilya onun tamamen seradan çıktığına kanaat getirince birden dizlerinin üstüne çöktü. Beyaz elbisenin etekleri yere saçılırken ağlamaya başladı. Elleri yüzüne kapanıp ağlamaya devam ederken kucağına çıkmaya ona sırnaşmaya çalışan Asteri'yle daha da ağlayıp tek eliyle onu kucağına çekti.

Asteri miyavlayıp sırnaşmaya başladı. Lilya'nın ağlamasına üzülmüştü. Kafasını Lilya'nın karnına sürttü ve tekrar miyavladı. Lilya ağlamaya devam ederken eliyle Asteri'nin tüylerini okşadı. "Sakin ol kızım, bir şey yok. Yalnızca..." Lilya kolunu bankın kenarına koyup yüzünü koluna yasladı.

Kafası yan şekilde ilerdeki zambak çiçeklerine gözleri daldı. Ama az önce yarım bıraktığı cümlesini de tamamladı. "...artık hiçbir şekilde mutlu olamayacağımı fark ettim. Ne kendi türümle ne insanlarla ne de oyunbazlarla."

Asteri üzüntüyle miyavladı. Sanki Lilya'nın dediklerini anlıyormuş gibi tepki veriyordu. Lilya acıyla gülümsedi gözlerinden yaşlar usul, usul akmaya devam ediyordu. "Neden böyle oldu anlamıyorum. Nerede hata yaptım? Oysa tek yaptığım onu sevmekti o ne yaptı beni bıraktı hem de benim yüzümden!"

Dudakları büzüldü. "Suçlu ben oldum resmen. Bir de gelip hesap sorarcasına konuşuyor. Ve beni geri istediğini söylüyor, ne hakla!" Lilya Asteri'nin tüylerini okşarken gözlerini ona çevirdi. "Sorun bende mi? Sevdiğim her kişi neden benden uzaklaşmak zorunda kalıyor? Beni gerçekten seven biri bile olmayacak mı?" Asteri miyavladı. Diliyle Lilya'nın elini yaladı. "Sen hariç kızım seni kast etmiyordum." Lilya kafasını kolundan kaldırıp doğruldu.

Eliyle gözyaşlarını sildi ardından iki eliyle Asteri'yi tutarak ayağa kalktı. "Gel gidelim kızım. Ağlamakta bir işe yaramıyor hiçbir şey değişmeyecek, kabullenmek gerekiyor." Arkasını dönerek seranın çıkış tarafına ilerlerken yere eğdiği kafasını kaldırdı.

Seranın kapısında durmuş, onu izleyen Uzay'ı görünce olduğu yerde dondu. Şaşkınlıkla gözleri irileşirken dudaklarının arasından Uzay'ın adı döküldü. "Uzay..." Lilya karşısında Uzay'ı görmeyi hiç beklemiyordu. Dün gece davet salonunu terk ettiğinden beri onu görmemişti. Hatta uzunca bir süre de görmeyi düşünmüyordu çünkü Uzay'ın bu evlilik olayını istemediğini hatta haberi dahi olmadığını öğrenmişti.

Evliliğin iptal olacağını bile düşünüyordu ama bu Lilya'nın pekte umurunda değildi. Uzay'ı zaten sevmiyordu onunla evlenmek istemesi bile bir şeyleri unutmak istediği ve yeni başlangıçlar içindi.

Tabii bir de elbette babasını memnun etmek için. Lilya düşüncelere dalmış bir şekilde Uzay'a bakarken Uzay olduğu yerden hareketlenip Lilya'nın önüne gelene kadar ilerledi. Önünde durunca ise mavi gözleri Lilya'nın kızarmış gözlerinde duraksadı.

Ağladığını hatta kedisiyle olan konuşmasını duymuştu. Konuyu tam anlamasa da birkaç tahmini vardı. Ve açıkçası tahminlerinden hoşlanmamıştı. Birden Lilya'nın kucağındaki Asteri hareketlenip aşağı, taş zemine zıpladı ve Lilya'nın yanından ayrılmayıp ayaklarının dibinde durdu.

Dört ayağının üstünde Uzay'a düşmanca baktı. Tanımadığı kişilere böyleydi, hemen gardını alır Lilya'yı savunmak için her şeyi yapardı. Çünkü Asteri bir kedi bile olsa sahibine çok bağlıydı ve içgüdüsel olarak bazı şeyleri hissedebiliyordu.

Lilya boğazını temizleyip gülümsedi. "Uzay, seni beklemiyordum. Babam ile mi görüşmeye gelmiştin? Kendisi bir toplantıdaydı ama şimdiye çıkmıştır. Gel seni ona götüreyim." Lilya durduğu yerden hareketlenirken Uzay'ın hafifçe kolunu tutması ile durdu.

"Baban ile değil seninle konuşmak için gelmiştim." Lilya'nın gözleri çıplak tenine dokunan elde duraksarken Uzay'ın dediklerine cevap verdi. "Ah, tamam. Konuşalım." Kolunu kendine çekti, diğer eliyle kolunu tuttu. Uzay seranın taşlı yolunu işaret etti. "Biraz yürüyelim."

Lilya kafasını salladı. İkisi yan yana taşlı yolda yürümeye başlarken Asteri Lilya'nın arkasından ağır adımlarla onu takip ediyordu. Lilya kaçamak bir bakışla Uzay'a bakıp hemen kafasını yere eğdi.

Gözleri şimdi yerleri süpüren elbisesinin eteklerine kaymıştı. "Konuşmak istediğini söylemiştin. Konuşabilirsin seni dinliyorum." Lilya tedirgince konuşmuştu ama bunu sesine yansıtmamak için efor sarf etmişti. Çünkü bugün kim onunla konuşmak istese sonu pek güzel bitmiyordu.

"Öncelikle sen iyi misin?" Lilya soruyla irkildi. Uzay'ın kendi kendine konuşurken onu duymuş olması hatta ağladığını görmüş olması gerçeğiyle kasıldı. Yine de sakinliğini korudu ve gülümseyip Uzay'a baktı. "Evet iyiyim, sorduğun için teşekkür ederim. Sen iyi misin?"

Uzay kaşlarını çatacak gibi olsa da vazgeçti. Lilya'nın iyi olmadığını biliyordu yine de onu bozmak istemedi. "Ben iyi miyim emin değilim." Uzay, Lilya'nın aksine dürüst davranmıştı. Bu şekilde Lilya'nın güveni kazanmayı ve kendisini ona açmasını sağlayacağını düşünüyordu.

Böylece tahmin ettiği şeylerin doğruluğundan emin olacaktı. Lilya dikkatle Uzay'a bakıp dudağını çekingenlikle dişledi. Uzay'ın neden iyi olmadığını tahmin edebiliyordu. Yine de sordu. "Evlilik yüzünden mi?" Uzay derin bir nefesi içine çekti. Burnuna çiçek kokuları dolunca tuhafça gülümsedi.

Huzurlu, dedi içinden. "Evet lakin yanlış anlamanı istemem. Senlik bir durum yok." Uzay duraksadı. Serada, çiçeklerin arasındaki taşlı yolda ilerlemeye devam ederlerden sağ tarafa saptılar böylece zambak çiçeklerinin olduğu bölüme gelmişlerdi.

Buradaki zambak kokuları Uzay'ın daha hoşuna gitmişti. Burnuna çiçeklerin kokularını çekerek konuşmaya başladı. "Dedem yani kral Skotadi'nin benden habersiz baban ile böyle bir karara varmış olması ve daha benim haberim yokken bunu herkese duyurması beni sinirlendirdi." Lilya anlıyorum der gibi kafasını salladı.

Çünkü onu gerçekten anlıyordu. "Haklısın. Kim olsa sinirlenir. Belirtmem gerekirse senin haberinin olmadığını bilmiyordum." Uzay tebessüm etti. Lilya'nın ona açıklama yapma inceliğinden hoşlanmıştı. Lilya ellerini önünde kenetledi. "Peki sonradan kral ile konuştun mu?" Uzay alayla sırıttı.

"O gece konuşmak için beklemiştim ama gelmedi. Bende bu yüzden sabah erkenden saraya gittim. Orada konuşabildim. Lakin konuşmam pekte işe yaramadı. Kararından vazgeçmiyor, geçeceğini de sanmam."

Lilya sessizce Uzay'ı dinlerken zihni düşüncelere doğru yolculuk etmeye başlamıştı. Skiá oyunbaz kralı dediğinden vazgeçmiyorsa bu evlilik olmak zorundaydı ama Lilya, Uzay'ın bu evliliği istemediğini de biliyordu. Ve şu soruyu düşünmeden edemiyordu; o halde şimdi ne olacak?

Lilya kafası karışık bir şekilde Uzay'a baktı. Uzay'ın zaten ona baktığını fark edince gözlerini kaçırdı. "Eğer buraya beni evlilikten vazgeçirmek için konuşmaya geldiysen hiç uğraşma. Nasıl senin dedenin ağzından çıkan emirse babamınki de benim için öyle." Lilya bunları derken ılımlı konuşmaya çalışmıştı. Ve Uzay'ın bu dediklerine sinirlenme düşüncesi onun canını sıkmıştı.

Çünkü onunla zıt düşmek istemiyordu. "Biliyorum... Babana tapıyorsun, onun sözlerinden asla çıkmazsın bunu da biliyorum. Zaten buraya seni vazgeçmen için zorlamaya gelmedim."

Uzay içinden kısmen, diye mırıldandı. Lilya merakla kaşlarını çattı. "Ne için geldin o halde?" Uzay'ın ne konuşacağını çok merak etmişti. Uzay eliyle ensesini ovuşturdu. Konuya nasıl gireceğini, nasıl söylemesi gerektiğini bilemiyordu. "Aslında sana bir teklifim var." Lilya söyle gibisinden Uzay'a ısrarla bakmayı sürdürdü. Uzay ensesindeki elini indirip cebine koydu.

"En başta dediğim gibi dedem bu evlilik konusunda ısrarcı, vazgeçmeyecek de. Onunla ne kadar konuşsam da işe yaramaz, onu tanıyorum kararlarından vazgeçmez. Benim onunla gidip konuşma amacım bile belki'ye dayalıydı. Ama olmadı işte sırf bu yüzden sana bir teklifim var."

Lilya sakince kafasını salladı. Uzay'ın teklifini duymak istiyordu. Kabul eder miydi yoksa etmez miydi onu Uzay'ı dinleyince karar verecekti. "Teklifini duymak isterim." Lilya'nın sakin ve ılımlı yaklaşması Uzay'ı rahatlatmıştı.

Ama yine de teklifini duyunca ters bir tepki vermemesini diliyordu. Uzay boğazını temizledi. "Seninle evlenmeyi kabul edeceğim ama hemen evlenmek istemiyorum. Bir nişan dönemi olsun o sırada birbirimizle anlaşmaya ve geçinmeye çalışırız baktık olmuyor o zaman vazgeçeceğiz. Ve burada devreye sen gireceksin. Babana; benimle evlenmek istemediğini, seni üzdüğümü söyleyeceksin."

Lilya'nın gri gözleri saf şaşkınlıkla açıldı. "Beni üzecek misin ki?" Uzay tebessüm etti. Lilya'nın masumca sorduğu soru komiğine gitmişti. Gülümsemesi büyürken beyaz dişleri ortaya çıktı. Kafasını iki yana sallarken güldü.

"Hayır elbette seni üzmeyeceğim neden üzeyim! Yalnızca babana öyle diyeceksin. Oda kızının üzülmesine dayanamayarak nişanı atacak."

Lilya kafası karışmış bir şekilde Uzay'a bakmayı sürdürdü. "Eğer beni üzmeyeceksen neden babama öyle diyeceğim ki? Bu yalan söylemek olur." Uzay dudaklarını birbirine bastırdı, gülümsedi. "Evet, biliyorum ama bunu yapman gerekiyor." Lilya, Uzay'ın ne yapmak istediğini anlayınca biraz ondan uzaklaştı.

Kaşları kızgınlık ve alınganlıkla çatıldı. "Nişan dönemi dedeni ve babamı oyalamak için değil mi? Aslında evlilik falan olmayacak. İlk başta olur gibi gözükecek sonra anlaşamadık diye ayrılacağız. Ailelerimiz ise bu durumda bir şey yapamayacak." Lilya anlamlı bir gülüşle Uzay'a baktı.

Onun ne planladığını anlamıştı. "Hayır, Lilya beni yanlış anladın. Gerçekten deneyeceğiz olmazsa bozulacak. Oyalama yok yalnızca alışma süreci var." Lilya kollarını birbirine sarıp göğsünde topladı.

"O halde neden bozulacağından emin konuşuyorsun? Babama söyleyeceğim şeyleri bile plânlamışsın." Uzay yorulmuşçasına iç çekti. "Bozulursa böyle yaparız diye planladım. Çünkü ailelerimiz küçük bir anlaşmazlık yüzünden evliliği iptal etmezler aramızda daha büyük sorunlar olursa olur."

Lilya ağırca kafasını salladı. "Bunları o gün gelince de konuşabilirdik." Uzay'ın cevap vermesine izin vermeyip konuşmaya devam etti.

"Ayrıca büyük sorun olursa diyorsun ama beni üzmeyeceğini söyleyen de sendin. Madem beni üzecek bir şey yapmayacaksın o zaman ne gibi büyük bir sorun olmasını bekliyorsun?" Lilya, Uzay'ın sözlerindeki tutarsızlıktan rahatsız olmuştu.

"Seni bilerek üzmeyeceğim demek istedim. Çünkü bilmeyerek seni üzebilirim ya da hoşlanmayacağın eylemlerde bulunabilirim. Tabii bunları anca deneyimleyince anlayabiliriz." Lilya kaşlarını iyice çatmış Uzay'a bakıyordu. Dediklerinden hoşlanmamıştı. Nedense onu manipüle etmeye çalıştığından şüpheleniyordu.

"Anladım ben seni, Uzay," diye mırıldandı. Gri gözleri zambak çiçeklerine doğru daldı. Uzay ise gülümsedi. "E, ne diyorsun?" Lilya stresle dudağını ısırdı. Gri gözleri hâlâ zambakların üstündeyken yanaklarını şişirip ofladı.

Ne karar vereceğini bilemiyordu. "Bunun pek iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum." Uzay'ın yüzü düştü. Ret etmesini beklemiyordu. "Ama böylesi ikimiz içinde daha iyi olacak. Birbirimizi tanımadan evlenmek kötü olmaz mıydı?" Lilya sıkıntıyla nefes verdi.

Böyle bir durumun içine düştüğü için berbat hissediyordu. "Orası doğru ama-" Uzay, Lilya'nın sözünü kesti. "Aması falan yok Lilya. Kabul et, bir şey kaybedemeyeceksin ki." Lilya oflayıp puflayıp durdu. Uzay'ın ona yapmak istediği şeyi anlamıştı, salak değildi.

Ama yine de umursamadı neticede Lilya'da onunla evlenmeye meraklı değildi. Ayrıca zaten onu istemeyen bir adamla olmak istemezdi. Bu yüzden Uzay'ın ne kadar doğru konuştuğu ne kadar sözlerine sadık kalacağını bilmediği teklifini kabul etmeye karar verdi. Ve Uzay'ın gözlerinin içine baktı.

"Tamam, teklifini kabul ediyorum," dedi.

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 21.09.2024 22:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...