18. Bölüm

♠️1.|17.Oyunbazlar Çete Evi♠️

Sude G.
moonlighthikayeler

 

 

♠️♠️♠️

Hera Kızılkan'dan

Konum: Cesur'un Evi

Tarih: 31.07.2022

Saat: 08:00

Her yeni güne daha güzel daha farklı olacağını düşünerek, umut ederek uyanırdık. Beklentilerimizin karşılanmasını, isteklerimizin yerine getirilmesini arzu ederdik. Bazen istediğimiz gibi olur bazen olmaz, bizi pekte iyi bir gün beklemezdi. Lakin bu sabah ben beklentilerimin karşılandığı bir güne uyanmıştım.

Yanımda yüz üstü yatmış, hafifçe dudakları aralık uyuyan sevgilim benim beklentimdi. Onu yanımda uyurken izlemek, kokusunu solumak benim en büyük arzumdu ve şimdi gerçekleşmişti. Yattığım yerde hafifçe hareketlenip Cesur'a yaklaştım.

Sağ elimi havaya kaldırdım, bana dönük yüzünün üstüne koyup narince yanağını okşamaya başladım. Hem onun yanağını okşarken hem de dün gece yaşadığımız güzel anları düşündüm. Aklıma gelenlerle alt dudağımı dişledim.

Ah, gerçekten harika bir geceydi! Uzun zaman etkisinden çıkabileceğimi düşünmüyordum. Çıkmaya da meraklı değildim. Yattığım yerde sol dirseğimin üstünde yükselip sağ elimi Cesur'un yanağından çekerek üstüne eğildim ve yanağına bir buse kondurdum.

Kirpiklerinin hareketlendiğini görünce uyanacağını anladım. Hâlâ üstüne doğru eğilmiş halde durarak gözlerini açmasını bekledim. Birkaç saniye sonra açık yeşilleri ortaya çıkınca gülümsemeden edemedim.

Uyku mahmuru olduğunda bile çok güzel görünüyordu. Sonunda gözleri beni odağına alınca dudaklarında tembel bir gülümseme oluştu. Yanağını tekrar öptüm. "Günaydın, sevgilim," dedim.

Cevap vermeden yatakta hareketlenince geri çekilmek zorunda kaldım. Bu sırada Cesur sırt üstü dönmüş kolunu uzatarak belime dolamak için harekete geçmişti. Kolu belime dolanınca beni göğsüne çekti. Alnımı öptü.

"Günaydın, güzelim," dedi. Kafamı göğsüne yaslayıp Cesur'a sırnaştım. Huzurlu, hem de çok. Cesur tek eliyle saçlarımı okşamaya başladı. "İyi misin?"

"Elbette, iyiyim. Yanımda sen varken kötü olmam imkânsız gibi." Kafam hâlâ göğsüne yaslıyken mavi gözlerim mermer gibi oyulmuş yüzüne çıktı. Cesur'un dudaklarının muzipçe yukarı kıvrılmış olduğunu gördüm.

"Demek öyle Hera Hanım. Bu cümleden bana sonsuz bir güven ve aşk beslediğinizi çıkarıyorum." Dudaklarım büküldü. "Bilmem ki çıkarabilir misiniz Cesur Bey?" Kafasını usulca salladı. İkimizin de gözleri oyunbazca parlamaya başlamıştı.

"Çıkarabilirim bence hatta bak çıkardım şu an."

"Pekâlâ, öyle olsun bakalım." Göz kırptım. Cesur bu oyunbaz halime güldü. Sonra derince bir iç çekti. "Kalkıp kahvaltı yapalım. Sonra seni bir yere götüreceğim." Merakla gözlerim irileşti. "Nereye gideceğiz?" Elinin tekiyle burnuma bir fiske indirdi.

"Sürpriz." Dudaklarım aşağı sarktı. Çok merak etsem de söylemeyeceğini bildiğimden zorlamadım. "Peki, tamam," diyerek kafamı göğsünden kaldırdım. Sonra yataktan kalktım, merdivenlere ilerlemeye başladım. "Nereye?" Omzumdan geriye Cesur'a bakınca yatakta doğrulmuş bir şekilde oturduğunu gördüm.

Gözleri sürekli çıplak bedenimde dolandığı için gözlerime bakmakta zorlanıyordu. Bu beni içten içe gülümsetti. "Duş almaya." Ben ona cevap verirken o çıplak bedenini gizleyen pikeyi üstünden kenara atıp yataktan kalktı.

Karşıma dikildi. "Bu katta da banyo var, burada duş alabilirsin." Gözlerinin içine bakarken bedenine bakmamaya özen gösteriyordum. Çünkü eğer bakarsam kendimizi tekrar yatakta bulabilirdik. Buna hayır demezdim tabii ama bugün olmazdı.

Çünkü kahvaltıdan sonra beni götüreceği yeri çok merak ediyordum. Ve hiçbir şekilde ertelenmesini istemiyordum. "Buradakinde sen alırsın diye düşündüm o yüzden aşağıdakine gidiyordum." Cesur iyice dibime girerek yüzünü yüzüme eğdi. "Anladım o zaman şöyle yapalım..."

Birkaç saniye düşündü ardından dudakları aralandı. "Birlikte duş almaya ne dersin?" Sesi kısık ve davetkâr çıkmıştı. Gözlerim düşünceyle kısıldı. Teklifi cazipti ama başka zamana ertelemem gerekiyordu. Alt dudağımı dişledim.

"Hayır, olmaz." Cevabım karşısında şaşırdı. "Neden?" Omuz silktim. "Sadece istemiyorum." Dilini alt dudağında gezdirdi. Gözleri haylazca parladı. "Anlaşıldı. Sen beni çok farklı anlamışsın." Ellerini omuzlarıma koyup sıktı.

Sonra bana omuzlarımdan yön vererek banyo olduğunu düşündüğüm kapıya ilerletmeye başladı. Bu sırada arkamda kalan bedeninin sıcaklığı sırtımı uyuşturmaya başlamıştı. Kulağıma eğildiğini sıcak nefesinin orayı okşamasından anladım.

"Merak etme yalnızca temizleneceğiz. O arsız zihninden geçenleri yapmayacağız. Tabii sen istemediğin sürece." Yanaklarım hem utançla hem de öfkeyle kızardı. "Benim aklımdan hiçte öyle şeyler geçmiyordu." Cesur kıkırdadı. "Nasıl şeyler geçmiyordu?"

Beni alaya alıyordu! Sorusuna cevap vermeyip önüne geldiğim banyo kapısını açtım. Madem ısrar ediyordu dediği gibi olsundu bakalım. Omzumun gerisinden Cesur'a baktım.

"Alalım bakalım birlikte duş," dedim ve banyodan içeri bir adım attım. Cesur'un elleri hâlâ omzuma konmuş bir şekilde oda peşimden banyoya girdi. Arkamızdan kapıyı kapadı, beni duş kabinine ilerletti. Onun yönlendirmeleriyle hareket ettim. Biraz sonra Cesur sakince beni yıkamaya başlayınca sesimi çıkarmadım.

Tepemizden akan ılık su ikimizin bedenine değip bedenlerimizden aşağı kayıp gidiyordu. Cesur'un yavaş hareketlerle saçımı şampuanlayıp masaj yaparcasına parmaklarını saç derimde gezdirmesi beni mayıştırmıştı.

Su köpükleri yavaş yavaş yok ederken Cesur saçlarımla özenle ilgileniyordu. Onun bu şefkatli yanı beni mutlu ediyordu. Saçlarımı yıkamayı bitirmiş olmalı ki raftaki duş jeline uzandı. Diğer eline lifi de alınca duş jelinden biraz sıktı.

Sonra lifi omuzlarımda, kollarımda gezdirmeye başladı. Ona karşı çıkmıyor, bir şey demiyordum çünkü bütün bunları yapmaya çok hevesli görünüyordu. O benim bedenimi nazikçe liflerken ben onun işine odaklanmış haldeki yüzünü izliyordum.

Su damlalarının yüzünden süzülüşü, dudaklarının ıslaklığı, açık yeşillerinin su sayesinde daha da açık bi' yeşile dönmesi... Bütün bunlarla harika gözüküyordu. Bir anda önümde dizlerinin üstüne çökünce irkildim. Oysa Cesur hiçbir şeyden habersiz bacaklarımı liflemeye başlamıştı.

İşini bitirince elindeki lifi köpüklerden temizleyip rafa geri koydu ve bana baktı. Benim üstümdeki köpükleri çoktan su alıp götürmüştü. Cesur alt dudağını yalayıp gülümsedi.

"Temizledim seni," dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından parmak uçlarımda yükselip Cesur'un dudaklarını öpüp geri çekildim. "Bu ne içindi?"

"İçimden geldi öyle. Tabii beni temizlediğin için bir teşekkür olarak da görebilirsin."

"Her zaman böyle öpeceksen seni her gün temizlerim ki ben." Hızla kafamı olumsuz anlamda salladım. "Olmaz. O zaman bir değeri kalmaz. Arada bir olması değerini hep üste tutar. Hem böylece bizim için hep özel bir şey olarak kalır."

Cesur ne demek istediğimi anlayınca kafasını salladı. Gülümseyip raftaki şampuanı elime aldım. "Hadi şimdi sıra bende." Parmak uçlarımda yükselip şampuanı saçlarına sıkıp geri rafa koydum. Sonra yine parmak uçlarımda saçlarını köpürtmeye başladım.

Boyum ona göre kısa kaldığı için zorlansam da saçlarını köpürtebiliyordum. Cesur ise bu çabam karşısında gülümseyerek ellerini belime koymuş, beni düşmemem için destekliyordu. Kısa bir an duraksayıp gülümseyen dudaklarına baktım. Gülümsemesi bana da bulaşırken işime kaldığım yerden devam ettim.

Biraz sonra bende Cesur'u tamamen temizleyince durulanıp duş kabininden çıktık. Cesur hemen bedenimi havluyla sardı. Saçlarıma da daha küçük bir havlu ile sarınca bu sefer kendi beline bir havlu doladı. Ardından birlikte banyodan çıktık. Cesur giysi dolabına ilerlerken ben yatağa oturup başımdaki havluyla saçlarımın ıslaklığını gidermeye başladım.

Cesur'un giyindiğini kumaş hışırtılarından anlayabiliyordum. Biraz sonra giyinmiş halde başımın dibinde durduğu sırada ben hâlâ saçlarımın ıslaklığını gidermekle uğraşıyordum. Cesur elindekini yanıma bırakınca dikkatim yatağın üstünde olan kumaş parçasına kaydı. Gördüğüm açık mor renkli, dış kısmı tüllü, üstünde papatya çiçekleri olan elbise ile gözlerim Cesur'a kaydı. "Bu da nereden çıktı?"

"Senin için geçen gün almıştım. Vermek için tam zamanı gibi geldi." Alt dudağımı dişleyip elimdeki havluyu yatağın bir kenarına bırakıp elbiseyi ellerimin arasına aldım. Mavi irislerim elbisenin üstünde turladı. Gerçekten çok hoş bir parçaydı. Ayağa kalktım sonra Cesur'a sarılıp yanağını öptüm. "Çok güzel bu, teşekkür ederim."

"Gerçekten beğendin mi?" Sarılmaya son vererek geri çekildim, dudaklarımdaki gülümseme hâlâ yerini koruyordu. "Elbette beğendim. Açıkçası çok güzel bir zevkin varmış." Elini yanağıma uzatıp baş parmağıyla okşadı.

"Elbiseyi görünce içinde seni hayal ettim. Yakışacağından şüphem yok. Giy hadi." Olur dercesine kafamı salladım ama sonra duraksadım. "İç çamaşırı almamışsındır değil mi?" Duraksadı. Sonra olumsuz anlamda kafasını salladı.

"Hayır almadım ama başka sefere onu da alırım. Sen şimdilik benimkilerle idare et." Olumlu anlamda kafamı sallayınca Cesur geri giysi dolabına ilerleyip alttaki çekmeceyi açtı. Bir iç çamaşırı alıp geri yanıma gelince elinden alarak onu giydim. Ardından elbiseyi üstüme geçirdim. Göğüs kısmında destekler olduğundan sütyen giymeme gerek kalmamıştı.

Dizlerimin iki karış üstünde biten elbiseye dolabının aynasından baktım. Kayık yaka olduğundan omuzlarımın aşağı kısımda kalan uzun kolları balon koldu ve tamamen tülden oluşup üstünde küçük küçük papatya çiçekleri vardı. Göğsümü ve belimi sıkıca saran kısmı da gayet güzel durmuştu.

Kalçalarımı da sıkıca sarmıştı ve çok hoş bir görüntü oluşmuştu. Elbisenin iç astarıyla yapışık dış tül olan kısmında elimi gezdirdim. Tam bedenime göre olmuştu. Aynaya bakmayı bırakıp arkamda kalan Cesur'a döndüm. "Nasıl olmuşum?"

Açık yeşilleri uzunca bir süre üstümde dolandı. Gözlerini bir an olsun kırpmamıştı. Yanıma yaklaşarak ağırca yutkundu. "Güzel olacağını düşünmüştüm ama bu kadarını beklemiyordum." İşaret parmağının tersi çıplak omzumda keşfe çıktı. Parmağı yavaşça köprücük kemiğime kayarken gözleri gözlerimdeydi. "Işıldıyorsun resmen ve ben sana her baktığımda gözlerim kamaşıyor yine de gözlerimi senden alamıyorum."

Nefesim teklerken gözlerim dalmış bir şekilde Cesur'a bakmayı sürdüm. Cesur ise parmağını boynuma doğru ilerletiyordu. Kafasını eğerek yüzüme yaklaştığı an parmağını hafifçe şah damarıma bastırıp dudaklarıma küçük bir öpücük verdi. Geri çekilirken parmağını da çekmişti.

"Ben aşağı kahvaltı hazırlamaya iniyorum, saçlarını banyodaki makine ile kuruttuktan sonra sende gelirsin." Transa girmiş gibi usulca kafamı sallarken Cesur arkasını dönüp merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Ben ise dediğini yaparak banyoya gidip saçlarımı kuruttum.

Ardından saçımı bir düzene sokup hafifçe kıvrılmış uçlarına elimle şekil verip omzumdan geriye saldım. Ve banyodan çıkıp yatağın yanında duran beyaz düz taban spor ayakkabılarımı giydim.

Sonra yatak nevresimleri dolaptan bulduğum başka bir nevresim ile değiştirip dün geceden etrafa saçılmış kıyafetlerimizi hızla toplayıp kucağımda onlarla birlikte aşağı indim. Kısaca Cesur'a bakıp banyoya ilerledim.

Çamaşır makinesi buradaki banyodaydı, bu yüzden aşağı inmiştim bu çamaşır yığınıyla birlikte. Cesur'un gözlerini sırtımda hissetsem de durmayıp banyoya girdim. Nevresimleri ve kıyafetleri makineye koyup makineyi ayarladım sonra ise çalıştırıp banyodan çıktım. Mutfağa Cesur'un yanına ilerledim.

Geldiğimi fark edince bana baktı ama bir şey demeden işine devam etti. "Yardım etmemi ister misin?" Olumsuz anlamda kafasını salladı. "Hayır, sevgilime kendim kahvaltı hazırlamak istiyorum." Dudaklarım yukarı kıvrılırken bar taburesine oturdum.

"Peki... ne hazırlıyorsun bakalım sevgiline?" Oyunbaz sesimi duyunca erkeksi bir sesle kıkırdadı. "Özel bir şey." Hm'ladım. "Söylemeyecek misin?" Bana arkası dönükken olumsuz anlamda kafasını salladı. "Yapınca görürsün." Derince iç çekip yumruk yaptığım elimi yanağıma yasladım.

Bundan sonraki dakikalarım ise Cesur'u kahvaltı hazırlarken izlemekle geçmişti. Biraz sonra masa çeşit çeşit kahvaltılık ile dolmuştu. Sonra Cesur genişçe bir tabağı önüme koyunca tabağın içindeki gülen surat şekline girmiş pankek ile karşılaştım.

Gülen suratın gözleri yabanmersininden, burnu çilekten, dudakları ise sırayla dizilmiş muzlardandı. Kafamı kaldırıp Cesur'a bakınca onun gözlerinin zaten bende olduğunu fark ettim. Gülümseyerek pankeki işaret ettim.

"Çok tatlı gözüküyor, özel bir şey dediğin kadar varmış." Ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Ye bakalım tadını sevecek misin?" Küçük bir parçayı bıçak yardımıyla kesip ağzıma atınca ağzımda dağılan tadın yalnızca pankek hamurunun olmadığını fark edince gözlerim kısıldı.

"Bunun içinde ne var? Tatlı bir şey ama şeker olmadığına eminim." Cesur sinsice gülümsedi. "Özel tarif, bir sır. Belki bir gün söylerim." Gözlerim kısıldı. Yine de onu bunaltmamak için bir şey demeden kahvaltıma odaklandım. Tabağımdaki pankek bitince Cesur bir tane daha koymuştu.

Onu da yedikten sonra Cesur ile birlikte masayı toparlamaya başladık. Hazırlarken ona karışmamıştım ama toplarken kesinlikle yardım etmekte ısrar etmiştim sonuç olarak ise birlikte topluyorduk.

Masayı toplama işi bitince Cesur ile kendime bir kahve yapmaya karar verdim. Kahvelerimizi içtikten sonra beni götüreceği yere gidebilirdik. Cesur taburede oturup beni izlerken ben kahveyi hazırlıyordum. Kahve makinesini ayarlayıp kendiliğinden pişmeye bıraktım.

Mavilerim Cesur'un açık yeşilleriyle buluşunca gülümsedim. "Beni götüreceğin yer nasıl bir yer?" Eliyle çenesini kaşıdı. "Seveceğini düşündüğüm ve merakını uyandıracak bir yer." Sakince kafamı sallarken hazırlanan kahveleri fincanlara koyup masaya bıraktım. Cesur'un karşısına oturup kahvemi içmeye başladım. Kahvelerimiz bitince ise artık gitme zamanımız gelmişti.

Ve açıkçası ben nereye gideceğimiz konusunda çok meraklıydım. Cesur ile birlikte evden çıkınca her zaman ki gibi Cesur'un motoruyla gitmek yerine evin yanındaki garajın içinde bulunan spor arabayla gideceğimizi öğrendim.

Cesur'a bu arabanın nereden çıktığını sorduğumda arada kullandığı cevabını almıştım. Daha da sorgulamadan arabaya binmiştim. Cesur arabayı çalıştırınca yola koyulduk. Bakalım gideceğimiz yerde beni neler bekliyordu.

 

 

♤●♡●♧

Uzun bir araba yolculuğundan sonra şehrin göbeğinde olan ama fazlada dikkat çekmeyen sessiz ve sakin, üç katlı bir binanın önünde durmuştuk. Cesur ile arabadan inince binayı inceledim. Dış cephesi kiremit renginde taştandı. Uzun büyük camları vardı ama siyah kaplama olduğundan içeriyi göstermiyordu.

Binanın demir kapısına Cesur'un arkasında sakince ilerlemeye başladım. Beni neden buraya getirdiğini sormak istesem de sakince peşinden gidiyordum. Netice de cevabımı elbet alacaktım.

Cesur kapıya iki kere sertçe vurduğu zaman ben hemen yanında duruyordum. Demir kapı ağırca açılırken kapının arkasında gördüğüm yüz ile kaşlarım merakla çatıldı.

Bize kapıyı açan, yarış günü yanıma gelerek benimle konuşan adının Efsun olduğunu hatırladığım kızdı. Yüzündeki gülümsemeyle bana baktı. "Oyunbazlar çete evine hoş geldin. Seni burada görmek çok hoş Hera."

Dudaklarım hayretle aralanırken yanımda duran Cesur'a baktım. Beni neden buraya getirmişti ki? Cesur şaşkınlığımın farkında olaraktan hafifçe gülümsedi ve kolunu belime sararak beni içeri doğru ilerletti.

"Şaşkın olduğunu biliyorum. Buraya neden geldiğimizi de merak ediyorsundur, içeri geçelim nedenini açıklayacağım." Bir şey demeden dediğini yaparak kapının önünden çekilen Efsun'un yanından içeri doğru adımladım.

Cesur'un belime dolanmış kolu beni yönlendirirken binanın hol kısmında sağ tarafta asansör bulunsa da Cesur tarafından yine sağ tarafta ama biraz asansörün gerisinde bulunan açık kemer kapıya doğru döndürülüp içeri girince karşılaştığım manzara ile az kalsın küçük dilimi yutacaktım. Dışardan normal bir bina gibi gözüken yer resmen asker üssü çıkmıştı.

Tam karşıma bakınca odanın ta uç tarafındaki duvar kısmına yerleştirilmiş onlarca dijital cam ekran ve bilgisayarları, odanın en sağ tarafına yerleştirilmiş genişçe dikdörtgen şeklinde masaya benzeyen ama cam ekran gibi bir şeyden oluşan masa ve sandalyeleri gördüm.

Onun dışında sol tarafta ilerde aralık kapısından içeriyi görebildiğim kadarıyla duvarlardaki yerlere asılı savaş aletleri vardı, buradan yalnızca bir kısmını görebiliyordum. Bulunduğum yer çok büyük olduğundan orta alanda baya boşluk vardı, bu yüzden kalabalık bir ortam oluşturmuyordu.

Yine de daha birinci katta bunlar varsa diğer iki katta daha neler vardır diye düşünmeden edemedim. Odanın hem duvarları hem de zemini metal kaplama olduğunu belli ediyordu. Kafamı kaldırıp yukarı bakınca binanın ortasının boş olduğunu fark ettim.

Katlar sarmal şekilde ve balkon gibiydi, katlarda bulunan odalar geniş koridorlara rağmen gözüküyordu. Tam binanın tepesine baktığımda kubbe gibi bir cam tavan vardı. Güneşi içeri alıyordu. Ortam normal bir bina olmadığını haykırıyordu resmen. Açıkçası hoşuma gitmişti.

Cesur'un belimdeki kolu geri çekilince dikkatim dağıldı ve ona baktım. Açık yeşilleri yüzümde dolanırken hafifçe tebessüm etti. "Nasıl buldun?" Kısaca yanımızda olan Efsun'a bakıp tekrar Cesur'a baktım. "Çarpıcı bir atmosfer, sevdim."

Efsun boğazını temizledi. "Ben sizi yalnız bırakayım." Cesur olumlu anlamda kafasını sallarken ben etrafa bakmaya devam ediyordum. "Efsun dur bir dakika. Diğerleri görevde mi?"

"Evet, gideli iki saat oldu. Arada kontrol ediyorum, sıkıntı yok gözüküyor."

"Güzel geldiklerinde beni görsünler."

"Olur söylerim." İkisinin konuşmasına istemeden kulak misafiri olsam da gözlerim hâlâ çevrede dolanıyordu. Efsun odadan çıkınca Cesur'a odaklandım. "Beni buraya neden getirdiğini öğrenebilir miyim?"

"Öğreneceksin, gel." Odada yürümeye başlayınca peşinden ilerledim. Cam ekranların ve bilgisayarların bulunduğu kısma gelince döner sandalyelerden birisini çekip oturmam için işaret etti. Ben oturunca oda yanımdaki sandalyeye oturdu. Karşısındaki açık bilgisayarın faresini eline alarak masaüstünde bulunan bir klasöre tıkladı.

Hâlâ ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım. Cesur kafasını benden tarafa çevirince sonunda konuşmaya başlayacağını anladım.

"Bu klasörde senin doğduğun hastanenin o zaman ki kamera kayıtları var. Bir şey bulabilir miyiz emin değildim ama Ediz'e bütün hepsini incelettim sonunda küçükte olsa bir şey bulmuş. Seninle birlikte izleriz diye seni buraya getirdim. Ayrıca oyunbazları merak ettiğini de biliyorum bu yüzden diğerleriyle tanışmanı, burayı görmeni istedim. Kayıtları izledikten sonra Efsun sana burayı iyice gezdirir." Sakince kafamı sallasam da aklım benimle ilgili bulduğu o kamera kaydındaydı. "Kaydı açıyorum?"

"Aç, artık bunun geri dönüşü yok. Beni kim ailemden ayırmış bilmek istiyorum." Derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim. "Umarım kayıtlarda bulabiliriz." Cesur dizime koyduğum elimi tuttu. "Bulamasak da sorun etme. Başka bir yolunu bulur, yine bunu sana yapanları bulurum."

Hafifçe tebessüm ettim. Cesur'un benim için bu tarz eylemlerde bulunması çok hoştu. Emindim ki kendisinin de bin türlü derdi vardır ama o bütün onları benim için bir köşeye itmişe benziyordu. Bunun karşılığını ona nasıl verirdim hiç bilemiyordum.

Çenemi dikleştirip bilgisayar ekranındaki video kaydına mavi gözlerimle kitlendim. Cesur videonun üstüne tıklayınca ekranda karıncalanmalar dolu bozuk bir görüntü çıktı. Ardından görüntü birden düzeldi.

Tarih 10.02.1997, saat 22:30'u gösteriyordu. Hastane koridorunun kamera kaydıydı. Koridor bebeklerin bulunduğu odaları hedef almıştı. Koridor bomboşken birden görüş açısına siyah kaban giymiş arkası dönük bir adam belirdi. İlk önce etrafı kolaçan edip bebeklerin bulunduğu odaya giriyor, bir beş dakika içerde oyalandıktan sonra aceleyle dışarı çıkıyor.

Ne kadar dikkatle baksam da yüzünü gizleyen şapkasından hiçbir şey göremiyordum. Adam geldiği yerden hızlı adımlarla ilerlerken diğer koridor tarafından hemşire ve doktor olduğu belli olan birileri o tarafa doğru koşturuyordu. Aceleyle bebeklerin bulunduğu odaya girdiklerinde kayıt bitiyordu.

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ellerim yumruk olmuştu. Zorlanarak Cesur'a baktım. "Bizi burada değiştirdi değil mi? Değiştirdi ve diğer bebeği öldürdü. Doktorlar o yüzden geldi, bir şey olduğundan."

"Maalesef öyle gözüküyor." Dudaklarımı sertçe birbirine bastırdım. Midem bulanmaya, başım dönmeye başlamıştı. Artık kesindi, birisi beni ailemden koparmıştı. Ama hâlâ kimin yaptığını bulamamıştım. Lanet adam yüzünü çok iyi gizlemişti lakin onu bulduğumda gizlenecek hiçbir tarafı kalmayacaktı, yaptıkları için onu pişman etmeden durmayacaktım.

Dişlerimi birbirine bastırıp çenemi sıktım. Zihnim hızla çalışmaya başladı. "Bu adamı bulmam gerekiyor. O her kimse her şey onun başının altından çıkmış." Artık kararımı vermiştim. Geçmişimin, asıl kimliğimin peşinden gidecektim. Benden, öz ailemden kim ne istemişti öğrenecek hesabını soracaktım. Ama ilk önce oyunbaz yeteneğimi sonuna kadar kullanmasını ve savaşmayı öğrenecektim.

Yanımda duran Cesur'a uzunca baktım. Her şey onunla karşılaşmamla başladı sanmıştım ama aslında büyük yanılmışım ben zaten en başından beri büyük bir oyunun içindeymişim. Lakin bitti artık! Oyun son buldu.

Kartlar yeniden dağıtılacak, yeni bir oyun başlatacaktım. Ve bundan sonra her şey ben nasıl istersem öyle olacaktı, olması için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. Önüme konulan engelleri ve sırları bir, bir geçecek mutlak gerçeğe ulaşacaktım. Bana gereken tek iki şey biraz zaman ve tecrübe edinmekti.

Hemen ve hiçbir şey bilmeden kendimi tehlikeye atacak halim yoktu. Her şey zamanında ve tam kararında gelişecekti. Oturduğum sandalyede sırtımı dikleştirdim. "Cesur, her ne şekilde olursa olsun hep benimle olacak mısın?"

Sorumun nedenini bilmese de hiç duraksamadan kafasını salladı. "Sen istemesen bile hep seninle olacağım." Dudaklarım yukarı kıvrıldı. En büyük destekçimin yanımda olması kalbimi sımsıcak yapmıştı. "Harika! Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Ne olursa." Gözlerimin içi parlamaya başlarken dudaklarımı yaladım. Heyecanlanmıştım. "Beni aranıza alır mısınız? Sizin gibi bir oyunbaz olmak istiyorum." Açık yeşilleri irice açılırken dudakları aralanmıştı. Benden böyle bir atak beklemediği belliydi. "Ama ben senin buna hiç meraklı olmadığını sanıyordum. Harika bir hayatın var bunu neden değiştirmek isteyesin ki?"

Elleriyle elimi tuttu. "Bak eğer o adamı bulmak için istiyorsan buna gerek yok. Onu sana ben bulacağım, bundan emin olabilirsin." Cesur'un elimi tutan ellerini sıktım. "Hayır yani evet oda var ama sadece o değil. Bunu kendim için istiyorum. Savunmasız kalmamak için. Çünkü zamanında bana zarar veren kişi şimdi de verebilir özellikle benim her şeyi öğrendiğimi biliyorsa tehlikeli olabilir."

Cesur'un gözlerine beklentiyle parlayan irislerimle baktım. "Beni anlıyorsun değil mi?" Cesur elleri arasında tuttuğu ellerimden birinin üstünü öpüp yüzüme bakarak gülümsedi. Gözlerinde gördüğüm şey bana umut oldu. "Madem istediğin bu tamam. Bunu hem diğerleriyle hem de konseyle görüşmem gerekiyor ama seni uyarıyorum bu sandığın gibi kolay olmayacak ağır bir eğitimden geçmen gerekecek."

Bunu zaten tahmin ettiğim için hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermeden kafamı salladım. Her türlü zorluğa göğüs germeye hazırdım. Cesur birden beni kendine çekerek sarılınca kafamı omzuna yaslayıp sarılışına karşılık verdim. "Her şey daha da zorlaşacak ama unutma gece mavisi ben hep yanında olacağım."

"İyi ki varsın Cesur. Seni seviyorum." Kafamın üstünü öptüğünü hissettim. Göz kapaklarım kendiliğinden kapandı. Burnum Cesur'un kendine has kokusunu içine çekerken huzurdan mayışmıştım. Burnumu Cesur'un boynuna sürterken bir gürültü kopmasıyla irkilerek geri çekildim. Ses demir kapıdan gelmiş olmalıydı.

Gürültü tekrar ettiğinde eş zamanlı olarak kemerli kapıdan üstü başı siyah bir salgı ile kaplı Ediz ve Pamir girdi. Ellerinde ve üstlerinde bulunan silahları yere atarak kendilerini de yere bırakınca oturduğum yerden donmuş bir şekilde onları izliyordum. Ediz inler gibi ses çıkarıp bağırdı.

"Ah, yorgunluktan ölüyorum." Yerde kendi kendine tepinirken mavi gözleri beni bulunca yattığı yerde doğruldu. "Aa Hera gelmiş." Siyah salgı kaplı elini havaya kaldırıp el sallayınca tereddütle karşılık verdim.

"Merhaba," dedim. Pamir'de beni fark etse de şu an kendi derdine düşmüş gibi yattığı yerden derin nefesler alarak tavana bakmakla meşguldü. Anlaşılan görevleri onları zorlamıştı. Cesur yanımda hafifçe gülerek yerde yatan ikiliye baktı. "Sizin bu haliniz ne?"

"Onu o cadaloz Efsun'a sor. Bize küçük bir grup dönüşen olduğunu söyledi gittik, bir de ne görelim küçük grup dediği hiçte küçük değilmiş. Pislik bir de siz halledersiniz diye gelmemişti. Ben bir kendime geleyim onu saçlarından tavana asacağım."

Ediz'in çocuk gibi şikayetçi tavrı beni gülümsetti. "Sen kimi saçlarından tavana asıyorsun pardon?" Efsun'un odaya girmesiyle Ediz'e çıkışması bir oldu. Ediz yerde oturur halde kalarak Efsun'a gözlerini kısarak baktı. "Hani küçük bir gruptu? Tam 20 dönüşen vardı."

Dudaklarım o şeklini alırken atışmaya başlayan Efsun ile Ediz'i izlemeye koyuldum. Şu an burada çok değişik şeyler oluyordu. "Ben sizi gönderirken 6 dönüşen tespit etmiştim. Sonradan geldiyseler ne yapabilirim?"

"Destek gönderebilirdin mesela!"

"Tek ben vardım ve sende biliyorsun ki burada birinin kalması gerekiyordu."

"Salak, konseyle itibara geçip onlardan destek isteyebilirdin."

"Sen kime salak diyorsun!" Efsun yerde oturan Ediz'in bacağına tekme atmasıyla Ediz inleyip küfür savurdu. "Sana kaç kere dedim şu bacağıma vurma diye! Çürüttün vicdansız kadın!"

"Sende benimle düzgün konuş o halde." Gözlerim pinpon topu gibi bir Ediz'in bir Efsun'un üstünde gidip geliyordu. "Kesin şunu. Eğer bir suçlu varsa oda görev yerinde bir türlü durmayıp bir kadının peşinde dolanan Cesur."

Pamir'in ani çıkışı ile oturduğum yerde kasıldım. Tedirgince Cesur'a bakınca hiçte sinirlenmediğini gördüm. Bu beni rahatlattı desem yalan olurdu çünkü daha büyük bir şey geliyor olabilirdi.

"Bak şimdi böyle konuşmandan bensiz hiçbir şey yapamıyor oluşunuzu çıkardım." Didişmeye devam eden Efsun ve Ediz bile şu an sessizliğe bürünmüştü. Ağırca yutkundum.

"Yapamıyor oluşumuzdan değil. Herkesin kendine ait bir görevi var ve onun yerine getirilmesi gerekiyor. Zaten bir kişi eksiğimiz varken sıkıntı çekiyoruz bir de sen olmayınca iyice zor durumda kaldık."

Pamir neyse ki daha fazla Cesur'un zıt yönüne gitmemişti. "Bir daha öyle bir şey olmayacak. Ben görevlerimin bilincindeyim." Cesur'un ciddi ve güçlü çıkan sesini duymak tuhaf gelmişti. Benimle konuştuğu gibi değildi daha resmi ve katıydı.

"Ayrıca bir kişilik eksikliğimizi dolduracağıma güvenebilirsiniz." Üç çift şaşkın göz Cesur'a baktı. "Nasıl olacak o? Tarikatın elindekiler hâlâ eğitimde olan çocuklar, başka da yok." Cesur kısaca bana bakıp soruyu soran Pamir'e cevap verdi.

"Konsey ile görüşüp Hera'yı bizim çeteye almak istediğimi söyleyeceğim. Tabii sizin onayınız ile." Şimdi üç çift şaşkın göz benim üstümdeydi. Tedirgince gülümsedim. Sanırım bu iş beklediğimden de karmaşık ve zorlu olacaktı.

 

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 22.09.2024 13:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...