19. Bölüm

♠️1.|18.Oyunbazlar Çete Evi-2♠️

Sude G.
moonlighthikayeler

 

 

♠️♠️♠️

Yalan, doğrunun kılığına girmiş, insanlar arasında dolaşıyordu. Kimse onun yalan olduğunu anlamıyordu yani gerçek diye bildiğimiz bazı şeyler yalan çıkabilirdi ve bizler bunu çok geç fark edebilirdik.

Gerçek ve doğru bildiğimiz şeye sımsıkı sarılırken bir anda kollarımızın arasında bambaşka bir şeye dönüşüyordu.

Benim içinde geçerliydi bu. Doğru bildiğim ne varsa yalana dönüşmüştü. Anne ve baba dediğim kişilerin öz ailem olmadığını, kendimin bile sandığım kişi olmadığımı öğrenmiştim. Hayatım boyunca bir yalana tutunmuşum meğer.

Oysa şimdi gerçekler ve doğrular bir, bir gün yüzüne çıkıyor kendilerini bana gösteriyorlardı. Ama bütün bunlar bana yetersiz geliyordu. Bana bunu yapanları ve öz ailemi öğrenmeden rahat etmeyecektim.

Sırf bu yüzden bazı kararlar almıştım zaten ya. Önceliğimi olduğum kişiyi kabullenmek ve ona bürünmeye vermiştim sonrası ise zamanla kendiliğinden gelecekti.

Benim şimdiki zamana odaklanmam gerekiyordu çünkü geleceğe veya geçmişe bakmak bana şimdiki zamanımı kaybettirmekten başka bir halta yaramazdı. Şimdiki zamana bakarak geçmişi ortaya çıkaracak, geleceği şekillendirecektim. Ve bunları yaparken sakin davranacaktım.

Aceleye getirmeyecektim. Sağlam ve tam kararında adımlar atacaktım. Kartların benden yana olacağına inancım tamdı. Özellikle yanımda her daim beni destekleyeceğine inandığım Cesur varken her şey daha iyiye gidecekti. Gitmek zorundaydı, gitmeliydi... Beni bir anda içine düştüğüm düşünce çukurundan bir ses çıkardı.

O ses Ediz'e aitti. Az önce Cesur'un söylediklerine tepki olarak verirmiş bir şaşkınlık belirtisiydi. "Ne!" Demişti. Oturduğum sandalyede sırtım dimdik dururken aslında gergindim. Özellikle Pamir'den çekiniyordum. Oysaki benim bu zamana kadar çok fazla şeyden çekindiğim görülmemişti.

Bunun nedeni az önce dedikleri olabilirdi. Beni yarış günü sevdiğini söylemişti ama bugün Cesur'a takındığı tavır tam aksini söylüyordu. Bütün bu çıkarımların sonucunda şu anda benim hakkımda ne düşündüğünü tahmin edemiyordum.

Pamir benim için bilinmezlikken onun aksine Ediz ve Efsun'u kolayca çözmüştüm. Öncelikle Efsun şaşkınca baksa da gözlerinin içinin parladığı bir anı yakalamıştım. Onlara katılmamı sorun etmeyecek gibi tepki vermişti.

Ediz ise hâlâ şaşkındı ama sitemli ya da olumsuz anlamda değildi, saf bir şaşkınlıktı. Onunda kabul edeceğini tahmin ediyordum. Ama en başta da dediğim gibi benim için bilinmez olan Pamir şaşkınlığı bir kenara bırakmış düz bakışlar eşliğinde bana bakıyordu.

Bu gerilmeme neden olsa bile ona bunu göstermeden sessizce bekledim. Uzun bi' sessizliğin sonunda konuşan Pamir olmuştu. "Deneyimsiz birisini aramıza mı katmak istiyorsun, hem de öyle bir durumdayken?"

Sorusu Cesur'u hedef almış gibi gözükse de Pamir'in yayından fırlayan ok beni bulmuştu. Dediklerine alınmadım, hatta hak bile verdim. Çünkü evet, deneyimsizdim ama bu sonsuza kadar sürmeyecekti ki!

En nihayetinde zaten ben deneyim kazanmak için aralarına katılmak istemiştim. Eğer deneyimsizim diye beni almak istemese ben nasıl deneyim kazanacaktım?

"Durumumuzda ne varmış?" Cesur'un sakin ve rahat çıkan sesiyle bende rahatladım. O gerilmediği sürece sıkıntı yoktu. "Görmüyor musun gerçekten?! Ekibimiz eksik, görev dağılımı orantısız olduğundan zor durumlarda kalıyoruz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de deneyimsiz birisini aramıza alırsak bize ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramaz."

Vay canına! Bu biraz yargısız infaz oldu. "Buna ne çabuk karar verdin. Daha Hera'nın yapabildiklerini bile bilmiyorsun." Cesur'un beni savunması hoşuma gitse de arkadaşı ile arasının gerilmesi isteyeceğim son şey bile değildi. Eğer ortam daha fazla gerilirse ortaya atlamaktan geri durmazdım.

"Buna karar vermem için onu tanımam gerekmiyor. Hoş tanınması kolay biri zaten. Diğer insanlar gibi sadece kendini düşünerek yaşayan ama onlardan kast olarak daha iyi bir konumda olan biri işte. Bunca zaman kendinin ne olduğunu bilmeden yaşamış şimdi bu durum ona farklı geldiği için kendine eğlence ve heyecan arıyor, benim fikrimce."

Kaşlarım çatıldı. Gerçekten de çok sert köşeleri varmış. Ama kusura bakmasın o sert köşelerin beni çizmesine izin vermezdim.

"Birincisi, nasıl yaşadığım ve yaşayacağım sadece beni ilgilendirir. Ve kesinlikle bulunduğum konuma tepeden gelmedim. Sana hatta diğer insanlara göre şımarık, züppe bir zengin olarak gözükebilirim ama bu saydıklarım zaten senin kafandan geçirebileceğin sıradan, aslı belirsiz şeyler peki ya daha derine inmeye ne dersin, buna cesaret edebilir miydin?"

Kısa bir an duraksayıp cevap vermesini bekledim ama bir şey demeyince konuşmaya devam ettim.

"Beni tanınması kolay biri olarak tanımladın ama yaşadıklarım hakkında en ufak bir bilgin dahi olmadığı cevap verememenden belli. Bu yüzden sana bir tavsiye; tanımadığın ve hikâyesini bilmediğin kişileri yargılamadan önce iki kere düşün."

Herhangi bir şey demesine fırsat vermeden devam ettim. "İkinci olarak da emin ol kendime eğlence ve heyecan arasaydım geleceğim son yer burası olurdu." Pamir'in siyah salya kaplı üstüne dikkatle baktım.

"Açıkçası yaptığınız iş hiçte eğlenceli görünmüyor." Sessizliğimi çok fena şekilde bozmuştum. Benimde bir sınırım vardı. "Madem öyle düşünüyorsun o halde neden bize katılmak istiyorsun?" Az önceki dediklerime bir şey diyemeyen Pamir son dediklerim için fırsatı elinden kaçırmamıştı.

"Sen neden bunca zorluğa ve pisliğe rağmen bu işi yapmaya devam ediyorsun?" Pamir sorum ile yüzüme bakakalırken Ediz ıslık çalıp, "Ağzı çok iyi laf yapıyor be," demişti. Dudaklarımda bir sırıtış peyda olurken Pamir ile olan küçük çaplı çarpışmanın galibi olduğumu biliyordum.

Pamir'in yüz ifadesi çatlayıp yenilgiyle kafasını eğip dudakları arasından sesli bir nefes vermesiyle konuşması bir oldu. "Pekâlâ... çeteye katılabilir, benim onayımı aldı." Eğdiği kafasını kaldırınca bir çift parlayan kehribar göz beni hedef aldı.

“Az önce dediklerim için özür dilerim," dedi ve oturduğu zeminden yavaşça ayağa kalktı. Kemerli açık kapıya ilerlemeye başlarken omzunun üstünden tekrar bana baktı.

"Onları seni denemek için söylemiştim. Kararlılığını ve gerçekten katılmak isteyip istemediğini bilmem gerekiyordu." Pamir kapıdan çıkıp kaybolurken arkasında ağzı aralanmış bir ben bırakmıştı. Ah, kurnaz adam, beni kandırmıştı! Şaşkınca dönüp

Cesur'a bakınca onun bıyık altından güldüğüne şahit oldum. Bu beni öfkelendirse de sadece kaşlarımı çatmakla yetindim. "Eh, bu bir akıl okuyan oyunbazının yapacağı türden bir eylemdi." Efsun'un samimi sesinin ne yapmaya çalıştığını fark etsem de oyuna gelmenin bozukluğu üstümdeydi. Boğazımı temizleyip Ediz ile Efsun'a baktım.

"Ee sizde beni deneyecek misiniz yoksa direkt kararınızı mı söyleyeceksiniz?" Ediz gülerek ayağa kalktı. "Ben Pamir gibi akıl oyunlarında iyi değilim, işim olmaz. Ve kararıma gelirsek de bence senin varlığın oyunbazlar çetesine iyi gelebilir. Yani benimde onayım tamamdır."

Ben rahatlarken o üstüne bakarak yüzünü ekşitti. "Ayrıca bir an önce gidip temizlensem iyi olur," diyerek bulunduğumuz yeri terk etti. Hâlâ bir şey demeyen Efsun'a odaklanınca durduğu yerde hafifçe kıpırdadı ve gülümsedi.

"Ben kararımı zaten en başta hoş geldin diyerek belli etmiştim. Bu yüzden onayım var." Vay be! Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim aksine zor olacağını tahmin ediyordum. Dudaklarım yukarı kıvrım kazandı. Yanımda oturan Cesur'a baktığımda onunda gülümsediğini fark ettim.

Bana göz kırptı. "Geriye konseyle konuşmak kaldı. Onlarında yeni bir beden okuyana hayır diyeceğini sanmam." Dudaklarımı yalarken ellerimi birbirine ovuşturdum. "Onlarla ne zaman konuşmayı düşünüyorsun?"

"Hemen şimdi bile olabilir." Bozguna uğrarken Cesur aniden ayağa fırladı. "Hatta ne yapalım biliyor musun?" Ne der gibi bakıp kafamı salladım. "Efsun sana burayı gezdirirken ben gidip konsey ile görüşeyim sadece birkaç saat sürer. O zamana kadar beni burada bekler misin?"

Açıkçası her şeyin bu kadar hızlı ilerlemesine afallamıştım. "Beklerim, sorun değil," dedim. Cesur durduğu yerden hareketlenip üstüme eğildi ve alnımı öptü. "Ben gelene kadar uslu bir kız ol." Tek kaşım tehditkârca kalktı.

"Yaramaz bir kız mıydım ki?" Alt dudağını dişleyerek gülmesini bastırdı. "Olur mu öyle şey! Ben lafın gelişi dedim." Pek inanmasam da üstelemedim. Cesur açık yeşillerini benden koparıp hâlâ olduğu yerde durmaya devam eden Efsun'a baktı.

"Hera sana emanet. Ayrıca ona her yeri gezdir hatta yeni odasını da eğer konsey kabul ederse oda bizim gibi burada yaşamaya başlayacak." Bu küçük ayrıntıyı şimdi öğrenmiş olsam da sorun teşkil etmiyordu.

"Sen merak etme. Hera'ya gözüm gibi bakarım." Efsun'un bu tavrı beni gülümsetirken Cesur tekrar alnımı öptü. "O zaman ben gidiyorum." Cesur'a gülümseyerek güven verdim. "Hadi git, beni merak etme. Başımın çaresine bakarım. Çocuk değilim sonuçta."

Cesur dediklerim karşısında ikna olmuş, yanımızdan ayrılarak kapıya ilerlemeye başlamıştı. Biraz sonra demir kapının gürültülü kapanma sesini duyunca gittiğini anladım.

"Konsey dediği şeyin konumu nerede tam olarak?" Efsun kendisine sorduğum soruya birkaç saniye duraksayarak cevap verdi.

"Şehrin dışında ormanlık alanda Pansélinos oyunbazlarının arazisi var. Konsey binası da orada tarikat tesisi ile aynı yerde. Burayla arasında 1 saat var." Açıklayıcı konuşması merakımı doyurmuştu. Yani Efsun'dan alacağımı almıştım. Sırada farklı bir şeyler vardı. Gülümsedim.

"Ee gezmeye ilk nereden başlıyoruz?" Açıkçası bu oyunbaz çete evini içeri girdiğim ilk andan beri çok merak ediyordum. Ve şimdi merakımı giderecek olmam heyecan vericiydi.

"Burayı gördün zaten o yüzden istersen bodrum katından başlayalım?" Mavi irislerim aralık kapının ardından gözüken silahlara kaydı. Efsun haklıydı, burada göreceğimi görmüştüm. Oturduğum sandalyeden kalktım. "Tamam, olur," diyerek yürümeye başlayan Efsun'un peşinden ilerlemeye başladım.

Kemerli kapıdan çıkınca sağda kalan asansörün önüne geldik. Efsun düğmeye basınca asansör üst katlardan inerek bulunduğumuz yere geldi. Kapıları iki yana açılınca ikimizde bindik. Efsun -1 tuşuna basınca asansör aşağı inmeye başladı.

Kata geldiğimizi bildiren robotik ses ile kapılar iki yana açıldı. Asansörden inince bizi karanlık bir koridor karşıladı. Efsun önümde yürümeye başlayınca harekete duyarlı floresan lambalar teker teker yanmaya başlamıştı. "Bu katta eğitim yerleri, havuz ve sauna var."

Uzun koridorda ilerlemeye son vererek Efsun siyah bir kapının önünde durdu. Kolu tutup açarken bana baktı. "Burası spor salonu. Fiziksel eğitim burada yapılıyor," diyerek kapıdan içeri girip bana geçmem için yol verdi. Odaya girince her yerde sırayla dizilmiş spor aletleri gözüme çarptı.

Odada yavaş adımlarla ilerlerken spor aletlerinden uzakta olan dövüş ringini ve tavanlardan aşağı sarkan kum torbaları ile ayaklı kum torbalarını fark ettim. Onların sol tarafında ise kocaman bir alan boş bırakılmış, karşı duvarında hedef tahtaları vardı.

Odayı incelemeyi bitince beni kapının önünde bekleyen Efsun'un yanına ilerledim. "Nasıl buldun?" diye sorunca gülümsedim. "Gayet güzel. Her türlü alet varmış," dedim.

"Öyle. Gel şimdi seni diğer eğitim odasına götüreyim." İkimizde odadan çıkan aralarında uçurum farkı bulunan kapılar arasında ilerledik. Diğer oda gibi sağ tarafta bulunan farklı bir odaya girince burasının poligon alanı olduğunu gördüm.

Efsun, "Burasıda ateşli silah eğitimi için kullandığımız oda," derken benim mavilerim çoktan odayı taramıştı. Beş bölmeye ayrılmış atış alanları ve silahları koyduklarını düşündüğüm dolap dışında bir şey yoktu.

"Başka eğitim için kullandığınız oda var mı?" Efsun olumsuz anlamda kafasını salladı. "Hayır sadece iki oda ki zaten onlar bize yetiyor. Diğer iki odalardan biri havuz diğeri ise sauna istiyorsan onlara da bakalım?"

"Onlar bildiğim şeyler bu yüzden gerek yok."

"Pekâlâ o zaman 2. Kata çıkalım." Efsun ile geldiğimiz koridorda geri giderken beynim düşünceler içinde yüzüyordu. Bunu yüzüme yansıtmadan asansöre bindim. 2. Kata gelince buranın balkon gibi koridoru olduğunu zaten en başta bildiğim için şaşırmadım.

Ama tuhafıma giden bir şey varsa oda binada merdiven bulunmamasıydı. "Bu katta ise mutfak, banyo, boş vakitlerimizi geçirdiğimiz oda ve ilk yardım odası bulunuyor." Efsun açıklamasını bitirince bana tek tek her odayı gezdirdi.

Sıra 3. Kata gelince yine asansöre binmiştik. 3. Kata gelince uzun aralıklarla dizilmiş renkleri farklı kapılarla karşılaştım. En başta neden renklere ayrılmış olduklarını anlayamasam da sonradan Cesur'un her oyunbaz türünün farklı bir rengi olduğunu söylediğini hatırladım.

Ve renklerin onları temsil ettiğini anlamış oldum. "Bu katta da bizim yatak odalarımız bulunuyor. Herkes kendi türünün rengine göre olan odaya yerleşir." Efsun eliyle koridorun sonundaki altın renkli kapıyı işaret etti. "Senin yeni odanda orası." Yavaş adımlarla düz koridorda kapıya ilerledim.

Elim kapı kolunu tutarken açmakta duraksadım. Bu odanın önceden bir sahibi olması ve onun ölü oluşu beni tedirgin etmişti. Başkasının odasına izinsiz giriyormuşum gibi hissedince elim kapı kolundan aşağı düştü. Efsun duraksamamı anlamış olmalı ki elini destek verircesine omzuma koydu.

Koyu yeşilleri güvenle parlarken dudakları aralandı. "Çekinmene gerek yok. Ona ait olan her şey kaldırırdı. Yani sen gelmesen bile illaki biri gelip onun yerini dolduracaktı. Burada böyle, ölürsen yerine bir başkası gelir."

Efsun'un dedikleriyle bedenim titredi. Bu kadar kayıtsız konuşmasını yetiştirilme tarzına bağlıyordum. Cesur'un dediğine bakılırsa küçük yaşlardan beri eğitim görmeleri sadece fiziksel anlamda olmamış olmalı.

Çelik gibi sinirleri ve sağlam bir psikolojileri de olmalıydı. Yine de ben onlar gibi olmadığım için garip gelmişti. Serotonin hormonu salgılamayı azaltan beynimden dolayı olsa gerek bütün canlılığım gitti. Ruh halim sıkılgan ve yorgun bir hale bürünmüştü.

Kendimi üzgün hissetmeye başlamıştım. İçinde bulunduğum üzücü durum bedenime yaramamıştı. Derin bir nefes alarak kapı kolunu tekrar tuttum. Üzücüde olsa yapmam gerekeni biliyordum.

Belki üstünde durulmayacak kadar önemsiz bir şey gibi gözükebilirdi. Ama başkasının anılarıyla dolu bir odaya girmek özellikle ölü birinin anılarıyla dolu olan... işleri kolaylaştırmıyordu. Ağzımın içi kururken dilim dudaklarımda dolandı.

Sağ elimle kavradığım kapı kolunu sıkarken tekrar derin bir nefes alarak ciğerlerime doğru yolculuğa çıkardım. Kapı kolunu yavaşça sağ tarafa doğru çevirirken gergindim. Kapı açılınca kolu bırakıp içeriye adımladım, Efsun arkamdan geliyordu. Tamamen odanın içine girince mavilerim hızla odayı taradı.

Dikkatimi çeken ilk şey odanın altın rengi ve kırmızı dışında başka bir renk barındırmamasıydı. İki güzel renk o kadar uyumluydu ki diğer renklerin eksikliği hissedilmiyordu. Odanın tam orta kısmında kalacak şekilde duvara yaslı yerleştirmiş yuvarlak altın rengi nevresimlerle örtülü yatak hemen yanında iki adet küçük kırmızı komodin bulunuyordu.

Yatağın sağ tarafında kalacak şekilde ayarlanan duvarın olması gereken yerde boydan boya camlar vardı. Camların pervazları mat altın rengindeydi. Camların iki yanında toplu halde duran yere kadar uzanan perdeler ise kırmızı renkteydi. Camın sağ tarafına yerleştirilmiş dışarıya dönük bir adet kırmızı koltuk bulunuyordu.

Mavilerimi oradan çekerek kapının sağ tarafına yatağın tam karşısında kalan büyükçe altın renkli dolaba baktım. Ardından odanın sol tarafında kapıya çapraz şekilde kalan yerdeki başka bir kapıyı fark ettim orası da banyo olmalıydı. O kapının biraz ilerisinde ise makyaj masası bulunuyordu.

Oda o kadar büyüktü ki eşyalar arasında hatırı sayılır bi' mesafe vardı. Kafamı yere eğince diğer katlardaki metal zemin yerine siyah parkeleri gördüm. Her şey o kadar uyumlu ve güzeldi ki odada uzunca bir süre kalsam gıkım çıkmazdı. Odayı gerçekten sevmiştim hatta bir anlığına eski sahibinin öldüğünü bile unutmuştum.

"Odanı beğendin mi?" Efsun'un hemen arkamdan gelen sesiyle odayı incelemeye son vererek ona döndüm. "Evet, çok harika gözüküyor." İçinde bulunduğum duruma alışmamın zaman alacağının bilincindeydim lakin yine de kendimi sanki her zaman buraya aitmişim gibi hissetmekten vazgeçemiyordum.

Belki de alışma sürem beklediğimden de kısa sürecekti. Omuzlarımı dikleştirerek satenden olma altın renkli nevresimlerin üstüne usulca oturup Efsun'a baktım.

Ardından elimle yanımdaki boşluğa vurarak, "Yanıma oturur musun? Seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum," dedim. Sorgulamadan kapıyı kapatarak yanıma yaklaştı ve oturdu. Koyu yeşilleri ne konuşacağımı biliyormuş gibi çehreme bakıyordu.

O susarken ben ağırca yutkunup dudaklarımı yaladım. Sonra boğazımı temizledim artık konuşmam gerekiyordu. Çünkü sustukça kelimeler boğazıma diziliyor, nefesimi tıkıyordu. "Yarış akşamı seninle konuştuğumuz zaman elime dokunarak bana bir şeyler dedin. Onlarda ciddi miydin?" Umarım değildir.

"Evet ama gelecek değişkendir. O zaman gördüklerimi şimdi görmeyebilirim. Ve yaptığın eylemler ile seçimler geleceğini etkiledi bunu hissedebiliyorum ama yine de senin geleceğin hakkında kesin çıkarımlar yapamam. Eğer o zaman ki dediklerim gerçekleşecek endişesi yaşıyorsan bu yersiz olur. Zaten gelecek okuyan olmam geleceği gördüğümü göstermiyor."

Dedikleri beni rahatlatırken son dediği cümle zihnimin duvarlarını kemirmeye çoktan başlamıştı. "Geleceği görmüyorsan nasıl bana dediklerini gördün?"

"Yeteneğim insanlara dokununca onların yakın geleceklerindeki duygularını hissetmeme ve o gelecek hakkındaki simgeleri görmeme olanak tanıyor. Yani bir kâhin gibi gözümün önüne uzun uzun görüntüler gelmiyor. Bu yüzden geleceği gördüğümü söyleyemem."

Efsun'un anlattıklarından sonra en başta neden öyle dediğini anlamış oldum. "Yeteneğin sadece bu mu? Farklı bir özelliği yok mu?" Madem oyunbaz türlerinin yetenekleri hakkında konuşmaya başlamıştık sohbetin koyulaşmasında hiçbir sorun yoktu.

"Aslında bir yeteneğim daha var ama o tahminlere dayalı olduğundan kesinliği yok." Tek kaşım merakla havalandı. "O nedir?"

"Çok yakın geleceği mesela birkaç dakika sonrasında olacak herhangi bir eylemi hissedebilip onun gerçekleştiği anı hayal edebiliyorum. Örnek verirsem birkaç saniye sonra sen dediklerim bitince kafanı sallayacaksın."

Anladığımı belirtircesine kafamı oynatınca bir an duraksadım. Dediğini anlamış olsam bile bilinçsizce kafamı sallayarak dediklerini doğrulamış oldum. Oysa ki dediklerini duyduktan sonra kendimi kafamı sallama diye şartlamıştım. Her neyse...

"Peki ya diğer türler? Beni onlar hakkında da bilgilendirir misin?" Gülümseyerek kafasıyla onayladı. "Tabii ki de hatta istersen aşağı mutfağa inelim birer kahve eşliğinde konuşmaya devam ederiz?" Efsun'un nazik teklifini kabul ettim. Ardından birlikte mutfağın bulunduğu ikinci kata indik.

O kahvelerimizi hazırlarken ben onu süzmekle meşguldüm. Yarış günündeki giydikleri aksine bugün siyah bir pantolon ve mavi bir atlet giymişti. Ayağında ise normal beyaz sporlar vardı. Saçlarının bir tarafını kazıtmış dövmeli kısmından geri kalan mavi uzun ve düz saçlarını at kuyruğu yapmıştı.

Saçlarını toplamak pürüzsüz yüzünü ortaya çıkarmıştı. Gözlerim yavaşça yüzünde turladı. Kaşları inceydi, koyu yeşilleri kedi gözüydü. Burnu kalkık, düzgün ve küçüktü. Dudakları ise kırmızı ve dolgun şekildeydi. Yüz hatları ise ne keskindi ne de yumuşak ona çekici bir hava veren yüz ifadesi vardı.

Gözlerim yüzünden tekrar bedenine kaydı. Uzun boyluydu, kilolu değildi ama şekilli bedeni dolgun ve kaslıydı. Atletinden bile belli olan iri göğüsleri vardı.

Evet, Efsun kesinlikle ortalamanın üstünde bir güzelliğe sahipti. Hem davranışları olsun hem de dış görünüşü hoşuma gitmişti. Bir an kendimi oğluna gelin seçen anneler gibi hissetmeden duramadım.

Bu düşünceme içimden gülerken hiçbir şeyden haberi olmayan Efsun yaptığı kahveleri masaya bırakarak karşıma oturdu. Bir kupa bardağını önüme çekerken kahve için Efsun'a teşekkür ettim. El parmaklarım kupanın etrafını sararken gözlerim Efsun'daydı. Ne için ona baktığımı anlayınca boğazını temizledi.

"Diğer oyunbaz türleri hakkında konuşmak istiyordun?" Evet dercesine kafamı salladım. Kahvesinden bir yudum alıp yüzüme bakmayı sürdürdü. "Akıl okuyanlardan başlayalım o halde." Kahvesinden bir yudum daha aldı. Bende yavaş yavaş kahvemi içmeye başladım.

"Akıl okuyanlar; istedikleri her zihne girebilirler. Düşünceleri okurlar, düşünceleri değiştirirler, unuttururlar ya da eklerler. Kısacası her türlü şekilde zihni kontrol ederler. Ama bunu yapmaları için o kişiyi kendileri ile konuşturmaları gerekiyor. Bu bir nevi o kişinin zihnine girilmesi için anahtar görevi görüyor." Anlatması bitince sustu.

Ben ise akıl okuyanların tehlikeli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Ayrıca Efsun'un akıl okuyanlar için söylemeyi unuttuğu bir özellikleri daha vardı. Oda karşısındakini manipüle edebilmeleriydi.

Bunu Pamir'de bizzat üstümde denerken fark etmiştim. Kahvemden bir yudum alırken gözlerim düşünceyle kısıldı. "Peki ya ruh okuyanlar, onların yetenekleri ne?"

"Ruh okuyanlar ise birisinin gözlerine bakarak ruhlarını ve aurasını görür. Onun dışında... kendi ruhlarıyla bütünleşerek görünmez olabilirler. Biliyorsundur insan gözünün önüne inmiş perdeden dolayı ruhları göremez, ruh okuyanlarda bir nevi ruh formuna döndüğü için görünmüyor.

Ve son olarak da ruh aracığıyla bir bedeni kontrol edebilirler. Aslında ruha hükmediyorlar ama ruh bedenin içinde bulunduğu için otomatikman ona etki ediyor. Bunu bir nevi hipnoz olarak düşün." Vay canına! Ben az önce akıl okuyanlar mı tehlikeli demiştim?

Onu geri alıyorum asıl tehlikeli olanlar şu anda ruh okuyanlardı. Bir ruha hükmetme yeteneği azımsanacak bir durum değildi. Hayretle Efsun'un yüzüne baktım. "Gerçekten etkileyici." Dolgun kırmızı dudakları yukarı kıvrım kazanırken göz kırptı.

"Bir de sen kendi yeteneklerini gör. Türler arasında en iyi beden okuyanlardır onların daha değişken yetenekleri vardır ama sana onları şimdi anlatmayacağım. Zamanı gelince sen kendini keşfedeceksin." Dedikleri beni heyecanlandırdı.

Yine de bunu dışarı yansıtmamaya özen gösterdim. "O zaman son olarak zaman okuyanlardan bahseder misin?" Efsun'un türlerin yetenekleri hakkında bana bilgi vermesi çok yararlı oluyordu. Hâlâ tam olarak her şeyi bilmediğimin bilincindeydim ama yavaş yavaş her şeyi öğreneceğimi biliyordum.

"Zaman okuyanlara gelirsek onların yetenekleri; zamanı yavaşlatabiliyorlar, daha doğrusu onlar ışık hızıyla hareket ettiği zamanlarda etraftaki zaman algısı yavaşlamış oluyor. Sonra zamanı kırarak ışınlanabiliyorlar. Oda şöyle oluyor; zamanda yolculuk etmek gibi düşün ama burada zaman geçmiş veya gelecek değil tamamen mekanla ilgili o an aklından geçirdiği mekâna kendini ışınlayabiliyor."

Etkileyici. Efsun'a gülümseyerek baktım. "Anlattığın için çok teşekkür ederim. Benim için bilgilendirici bir sohbet oldu."

"Önemli değil, ne zaman merak ettiğin bir şey olursa bana sorabilirsin." Efsun nazik ve kibar birisiydi. Ayrıca tatlı dilliydi ama Ediz ile olan tartışmasına şahit olduğum zamana bakılırsa yırtıcı bir tarafı da vardı. Bu hoşuma gitmişti. Kendini savunan ve hiçbir şekilde bir sözün bile altında kalmayan birisi olduğu anlaşılıyordu.

Alt dudağımı dişlerken hâlâ Efsun'a gülümseyerek bakmaya devam ediyordum. Hissediyordum, Efsun ile çok iyi anlaşacaktık hatta yakın arkadaşlar bile olabilirdik. Ben kendi zihnimde düşüncelere dalmışken birden mutfağa paldır küldür giren Ediz ile irkildim. Efsun ile beni fark etmemiş gibi hızlı adımlarla buzdolabına ilerledi. "Açım, çok açım."

Kendi kendine mırıldanıp açtığı buzdolabına eğildi. Buzdolabından çıkardığı hazır üçgen sandviç paketini ve bira şişesini tezgâhın üstüne koyarken bile bizim olduğumuz tarafa bakmıyordu. Şu an hedefine kitlenmiş bir yırtıcı gibi sandviç paketini açarak sandviçleri küçük bir tabağa koydu ve mikrodalga fırına tabağı yerleştirdi.

Kendi kendine şarkı mırıldanmaya başlamışken bira şişesinin kapağını açarak bir yudum içti. Sonunda elindeki şişeyle arkasını dönünce bizi gördü. Gözleri irileşirken şişeyi ağzından çekti. "Siz burada mıydınız ya!?"

Ah, bizi gerçekten fark etmemiş. "Evet maalesef, kötü sesinle söylediğin şarkıyı bile duyduk." Efsun'un iğneleyici sesi Ediz'in kaşlarını çattı. "Bir kere benim sesim kötü değil, kendi karga sesinle benim bülbül gibi şakıyan sesimi bir tutma."

Efsun koyu yeşil gözlerini devirdi. "Bülbül senin sesini duysa kahrından ölür sen hâlâ ne diyorsun." Ediz düşmanca bir tavırla mavi elmasa benzeyen iri badem gözlerini kıstı. "Efsun sen galiba o saçlarının yolunmasını istiyorsun?"

Ortam gerilmeye mi başlamıştı? "Yiyorsa gel de yol hadi." Ediz elindeki şişeyi tezgâha bırakırken Efsun'a sinsice sırıttı. "Sen iste yeter." Birden Ediz durduğu yerden Efsun'un arkasında belirmişti. Efsun ise bunu biliyormuş gibi hemen ayağa kalkmıştı.

Ben ağzım şaşkınlıkla aralanmış ikisine bakarken onların birbirine girmesini izlemeye başladım. Ediz, elini Efsun'un saçlarına dolamış çekerken Efsun onun elini tutup engellemeye çalışıyor ve küfür ediyordu. Ediz'in eline tırnaklarını geçirince Ediz inleyip elini Efsun'un saçlarından çekmek zorunda kaldı.

Efsun hemen Ediz'den uzağa kaçarken yüzü sinirden ve sarf ettiği efordan kızarmıştı. "Sen tam bir manyaksın Ediz!" Bence ikinizde öylesiniz. "Sesime laf etmeyecektin hain kardeş seni!" Ne?! Kardeş mi dedi o? Nasıl yani Ediz ile Efsun kardeş miydi?

Kendimi tutamayarak sordum. "Siz kardeş misiniz?" Mavi badem gözlerim pörtlemiş ikisi arasında gidip geliyordu. Efsun dağılmış saçlarını düzeltirken bana baktı.

"Maalesef kendisi abim olur." Ediz çizilmiş ve kanlanmış eline bakmayı kesip kafasını Efsun'a çevirdi. "Hah! Maalesef mi dedin! Benim gibi yakışıklılık abidesiyle akrabalığın olduğu için minnet duymalısın." Efsun elini göğsünün ortasına koydu ve yüzünde dramatik bir ifade oluştu. "Ne kadar minnet doluyum bilemezsin abiciğim!"

Beni unutup kendi aralarında atışmalarına devam etmeleriyle kaşlarımı çattım. Bunlar nasıl kardeşti? Ayrıca birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Kendileri söylemese onların kardeş olacakları aklıma uğrayan bir düşünce bile olamazdı.

"Siz nasıl kardeş oluyorsunuz ya!? Birbirinizle alakanız yok." Gerçekten şaşırmıştım. "Annelerimiz ayrı ondan dolayı birbirimize benzemiyoruz." Ah, şimdi anlaşılıyordu.

"Anladım peki her zaman böyle misinizdir? Birbirinizden nefret ediyorsunuz gibi." Şüpheyle ikisini süzerken Ediz gülerek Efsun'un yanına ilerledi ve kolunu onun omzuna atarak bana baktı.

"Yok be ne nefreti. Sık sık böyle atışıyoruz ama severiz biz birbirimizi." Efsun, Ediz'i onaylayarak kafasını sallarken onunda kolu Ediz'in beline dolanmıştı. "Sen bize takılma bizim iletişim şeklimiz böyle."

İkisinin bu dengesiz hallerine ağzım açık hayretle bakarken içten içe bu iki dengesiz kardeşi sevmeye başladığımı hissediyordum... Anlaşılan burada geçireceğim her an benim için farklı bir deneyim olacaktı.

 

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 23.09.2024 14:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...