
♠️♠️♠️
Yazar'ın Anlatımıyla
Konum: Skiá Topluluğu Yerleşkesi
Tarih: 31.07.2022
Saat: 18:55
İnsanlar kum saatine benzerdi. Bir tarafa doğru akar ve en sonunda tükenirdiler...
Zaman hiç kimse için durmazdı.
İnsanların o çok sevdikleri hayatları zamanın kurbanı olurdu. Çünkü zaman durmak bilmezdi hep akar giderdi, aynı kum saatindeki kumlar gibi insan hayatları gibi...
Zaman aldatıcıydı.
Siz zamanınız var sanırsınız ama bir bakmışsınız zaman elinizden kayıp gitmiş. Zamanın içinde bir denizdeymiş gibi yüzerken bir bakmışsınız deniz kurumuştur...
Zaman tükenirdi.
Zaman sonsuzluğa uzanırdı lakin birileri için sonsuzluk onlara verilen süre kadardır. Ve unutmayın zaman hep birileri için biter, süresi olan diğerleri için ise ertelenirdi...
Zaman, diye düşündü genç adam. Canımızı en çok yakan, yaşananları unutmayan ve unutturmayan şey, diye düşünmeye devam etti. Zaman geçmişti, yıllar geçmişti. Ama onun içindeki acıyı hiçbir şey yok edememiş, silememişti.
Kalbinin en derinlerinde, zihninin en kuytu köşelerinde bir hayalet gibi yaşamını sürdürüyordu. Ama canını yakan en büyük şey ise hâlâ geçmişin can yakan anılarıydı...
Uzay elindeki kum saatine uzun uzun baktı. Ona kum saatini çok küçükken annesi vermişti. Verirken ona ne dediğini çok iyi hatırlıyordu. Hatta verdiği günün ertesi sabahında olanları da. Birden zihni istemese de o güne gitti. Bunu durduramadı, zaman geriye aktı.
♤●♡●♧
Soğuk bir kış günüydü. Yılın ilk kar taneleri gökyüzünden, yeryüzüne süzülürken küçük Uzay heyecandan açılmış mavi renkli, badem şekilli gözleriyle pencereden yağan karı seyrediyordu. Küçük elleri pencerenin camına yaslanmıştı. Bütün dikkati karlardayken odasının kapısının açılmasıyla dikkati dağıldı.
İçeri girenin annesi olduğunu görünce pencereden uzaklaştı ve koşup küçük kollarını annesinin beline sardı. Annesi yorgun bir tebessümle oğlunun kafasını okşayıp gülümsedi. "Uzay'ım güzel oğlum, ne yapıyorsun bakalım?" Genç kadının sesi yorgunluğunu gizlemek istercesine neşeli çıkmıştı.
Uzay küçük kollarını annesinin belinden çekip pencereyi işaret etti. "Kar yağıyor, onu izliyordum." Annesi pencereden dışarı bakınca yağan karı gördü. İçine bir hüzün çökerken dudaklarındaki gülümsemeyle Uzay'a baktı. "Çok güzel yağıyor değil mi?"
Uzay heyecanla kafasını salladı. Gözleri yağan kardaydı. "Evet, anne," dedi. Genç kadın derin bir nefes alarak odada bulunan koltuğa yavaşça oturdu. Anlık olarak yüzü buruşsa da hemen yüz ifadesini düzeltti. Ardından yanındaki boşluğa vurdu. "Yanıma otur, Uzay'ım. Sana bir hediyem var."
Uzay hediye kelimesini duyunca sevinçten gözleri parladı. Hemen annesinin yanına oturup merakla bakmaya başladı. "Bana ne aldın anne?" Genç kadın küçük oğlunun bu meraklı haline tebessüm etti. Ardından çantasındaki orta boyda olan kutuyu çıkarıp oğluna uzattı.
Uzay küçük elleriyle kutuyu annesinden alıp dizlerinin üstüne koydu ve kapağını sabırsızca açtı. Karşılaştığı şey ile duraksarken elini kutunun içine soktu ve orta boy bir kum saatini ellerinin arasına aldı.
"Bu nedir anne?" İki eliyle tuttuğu kum saatine büyük bir merak ile baktı. Ne olduğunu bilmiyordu. Genç kadın oğlunun alnına düşen siyah saç tutamını geriye çekerken gülümsedi. "O bir kum saati. Zamanın akışını gösteriyor." Annesi Uzay'ın elindeki kum saatini çevirmesini sağladı.
Kumlar dolu taraftan boş tarafa yavaşça akmaya başlamıştı. "Sana neden böyle bir hediye aldığımı merak ediyorsundur değil mi?" Uzay usulca kafasını salladı. Mavi gözleri kum tanelerinin hareketindeydi. Annesi derin bir nefes aldı ve kurumuş dudaklarını yaladı.
Yorgundu ama yine de oğlu için bu yorgunluğa katlanabilirdi. "Sana kum saati aldım çünkü bizlerin birer kum saatine ihtiyacı var, zamanı iyi bilmek için. Hatta bir inanışa göre her kişinin kendine özel bir kum saati varmış. Yaratıcı bizleri yaratırken kum saatleri de bizimle beraber var olmuş. Her birimizin kum saati, ne kadar zamanımızın kaldığını gösteriyormuş. Eğer kum tanelerinin akmaya başladığı yerde kumlar biterse eş zamanlı olarak o kişinin ömrü de bitermiş."
Genç kadın anlatmasını bitirince susup oğluna baktı. Oğlunun daha küçük bir çocuk olduğunu ve her şeyi bilmediğini biliyordu ama ona anlatmak istenilen şeyi de anlayacak kadar zekiydi.
"Her birimizin kum saati var demek... Peki anneciğim bizim zaten bir saatimiz varsa sen bana neden bir başka kum saati aldın?" Genç kadın oğlunun meraklı bakışlarına gülümsedi. Konuşmaya başlayacaktı ki birden öksürmeye başladı. Art, arda öksürmeye devam edince Uzay korkuyla annesinin kolunu tuttu.
"Anne iyi misin?" Genç kadın eliyle ağzını kapatıp öksürmeye devam ederken gözleri yaşlarla dolmuştu yine de kafasını iyiyim dercesine salladı. Biraz sonra öksürükleri kesilince derin, derin nefes aldı. Çantasındaki su şişesini çıkartıp birkaç yudum içti.
Hâlâ ona tedirgince bakmaya devam eden oğluna gülümsedi. "Korkma bebeğim, iyiyim ben... Nerede kalmıştık? Hah! Sorduğun soruyu cevaplayacaktım." Genç kadın ağrıyan göğsünü eliyle ovuşturup konuşmaya başladı.
"Zamanın farkında olabilmen için. Çünkü diğer türlü kendi kum saatlerimizi göremiyoruz ve bu sanki zamanımız sonsuzmuş gibi hissetmemize neden oluyor." Ama değil, diye düşündü içinden.
Zaman sonsuz değildi hatta sanıldığından daha kısaydı. Nasıl bittiği anlaşılmıyordu. Ansızın oluyordu. Genç kadın konuşmaya devam etti. "Uzay'ım, bu kum saatine iyi bak, bak ki içindeki kumların elbet bir gün tükeneceğini bil, hazırlıklı ol ve zamanın sonsuz olmadığını anla. Çünkü bizlerde bu kum taneleri gibiyiz, elbet bir gün tükeneceğiz."
Uzay annesinin söyledikleriyle durgunlaştı. Elindeki kum saatinin kum tanelerinin aşağıya doğru aktıkça tükendiğini gördü. Bütün kum taneleri tükenince kafasını kaldırıp annesine baktı. Mavi gözleri annesinde dolanınca annesinin yüzünün sarardığını, göz altlarının morardığını ve dudaklarının çatlaklara dolu olduğunu gördü.
Üzüntüyle dudakları büküldü. "Senin... senin kum tanelerin azaldı değil mi anne? S-sen beni bırakıp gideceksin. Çünkü sen hastasın değil mi? Öleceksin."
Genç kadın dolmaya başlayan gözlerle oğluna baktı. Oğlunun elleri arasında olan kum saatini kutuya geri koyup kutuyu kucağından aldı ve kenara koydu. Daha sonra oğlunu kendine çekip sarıldı.
"Üzgünüm bebeğim. Bazıların kum taneleri hızlı akar ve biter. Onlara verilen zaman o kadardır, bunu kabullenmekten başka çaremiz yok." Küçük Uzay ağlamaya başlayınca kendi gözyaşlarını tutamayan genç kadında ağlamaya başladı. Uzay kollarını sıkıca annesinin ince beline sardı.
"Ölmeni istemiyorum. Beni bırakma anne, lütfen. Lütfen ölme anne, lütfen!" İkisinin de ağlamaları artarken Uzay annesine yalvarmaya devam ediyordu.
Genç kadın ise oğlunun bu haline çaresizce bir şey yapamadığı için üzülüyordu. Oğluna onu bırakmayacağını, her şeyin düzene gireceğini söylemek istiyordu ama bu oğlunu kandırmak olurdu. Ne kadar çok istese de hiçbir şey düzene girmeyecekti. İlerleyen hastalığı onu ansızın derin bir uykuya yatıracaktı. Şimdi bile kendini o kadar yorgun ve bitkin hissediyordu ki sırf yanında oğlu var diye bu kadar çırpınıyor, kendini güçsüz göstermemek için çabalıyordu.
Genç kadın oğlunun saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. "Şitt tamam bebeğim ağlama, annen burada." Uzay kafasını annesinin göğsüne yaslayıp içli içli ağlamaya devam etti. "Hep yanımda kal anne, lütfen."
Genç kadın titrek bir nefes verdi. Evladını, oğlunu koskoca dünyada bir başına bu küçücük yaşında bırakıp gitmek istemiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Oğlu için yaşamaya çabalamıştı ama olmamıştı zamanın ve kaderin önüne geçememişti. "Şimdi yanındaydım, ağlama artık." Genç kadın oğlunu böyle gördükçe daha fazla üzülüyordu. Oğlunun kömür karası saçlarını okşamaya başladı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp iç çekti.
"Uzay'ım, benim kum tanelerim tükenince sakın korkma olur mu? Ben hep seni izliyor olacağım. Seni asla yalnız bırakmayacağım hep en yakınında olmaya devam edeceğim. Yalnızca sen beni göremeyeceksin o kadar." Küçük Uzay daha sıkı annesine sarıldı.
"Tükenmese kum taneleri? Ya da ben kendi kum tanelerimi seninle paylaşsam olmaz mı?" Genç kadın acıyla gözlerini yumdu. Acı ruhsaldı, en can yakan türdendi. "Olmaz oğlum, onlar sana ait. Ayrıca diyorum ya ben hep seni izleyeceğim asla kendini yalnız hissetmeyeceksin. Ne zaman beni düşünürsen beni hep hissedeceksin."
Uzay kafasını annesinin göğsünden kaldırmadan annesinin gözlerinin içine baktı. Annesinin gözleri yeşildi. Uzay ise gözlerini babasından almıştı. "İstemiyorum öyle! Gerçekten yanımda olmanı istiyorum. Hem, hem sen gidersen bana kim masal okuyacak? Kim bana hasta olduğumda bakacak?"
Küçük bir çocuktan böyle sorular çıkması genç kadını üzdü. Uzay'ın kendince olan isyanına hak verdi. Zorlanarak da olsa dudakları aralandı. "Baban var bebeğim. O sana masal okur, hasta olduğunda ilgilenir, seninle oyunlar oynar." Küçük Uzay omuz silkti.
"Ben babamı değil seni istiyorum. Hem babam her zaman yanımızda olmuyor. Bırakıp gitti bizi biliyorum ben." Genç kadının kalbine bir ağrı saplandı. Zorlanarak yutkundu. "Bizi değil bebeğim. Baban beni bıraktı seni değil. Ve her fırsatta seni görmeye geliyor değil mi? Ben gidince hep onun yanında olursun ha ne dersin?"
Uzay'ın babası, genç kadının ilk aşkı bundan tam 3 yıl önce genç kadından ayrılmıştı. Onunla artık olamayacağını söyleyerek gitmişti. Ondan bir sene sonra ise başkasına âşık olduğunu hatta o kadından bir çocuğu olacağını öğrenmişti. İşte tam o sıralarda hastalanmaya başlamıştı.
Karşılıklı ayrılsalar bile hâlâ âşık olduğu adamın kendine yeni bir aile kurmasını kaldıramamıştı. Hoş adamda istediği aileyi kurup mutlu olamamıştı çünkü daha yeni doğmuş bebeği öldürülmüştü, kimin yaptığı ise belirsizdi. Bebeğin annesi olacak kadın ise çocuğunu kaybetmenin acısına dayanamadığı için intihar etmişti.
Adam ise iyice kendi içine kapanmıştı ve her şeyden vazgeçip kendini herkesten izole etmişti. Yalnızca arada bir oğlunu görmeye gelirdi. Bütün bunlar 3 yıl öncesine dayanıyordu ama genç kadın dün gibi hatırlıyordu. Acısı hâlâ tazeydi. Onu bu amansız hastalığa sürüklemişti.
"Hayır istemiyorum, babamla kalmak istemiyorum!" Genç kadın irkilerek oğluna baktı. Düşüncelere daldığından oğlunu unutmuştu. "Peki tamam bebeğim. Dayın ile kalırsın o zaman."
"Ama anne ben seni istiyorum!" Genç kadın dolu gözleriyle oğlunun güzel yüzüne baktı ve gülümsedi. "Uzay lütfen oğlum. Neden zamanı gelince yanında olamayacağımı biliyorsun. Yapma böyle."
Uzay gözlerini annesinden kaçırıp kafasını iyice annesinin göğsüne yasladı ve ağlamaya devam etti. Genç kadının ise içi parçalanıyordu. Sonunun böyle bitmesini istemiyordu ama artık yapacağı hiçbir şey kalmamıştı...
Oğlu bir süre daha ağlamaya devam etti. En sonunda ağlamaktan annesinin göğsünde uyuyakalmıştı. Ertesi gün uyanan Uzay odada annesini göremeyince yalın ayak odadan dışarı fırladı. Koridor boyu annesinin adını seslenip odasına gitti. Kapıyı açınca karşılaştığı manzara ile olduğu yerde dondu. Dayısı ve birkaç kişi daha yatakta yatan annesinin başına toplanmış, üzüntü dolu gözlerle onu seyrediyordu.
Sonra kapıya yakın duran kişiyi, babasını fark etti. Ama dikkati çabuk dağıldı. Alt dudağı titrerken yerde diz çökmüş ağlayan dayısına baktı ve o an korkuyla yatakta cansız bir şekilde yatan annesine koştu. "Anne!" Deyip yatağa çıktı ve küçük elleriyle annesinin yanaklarını kavradı, bumbuzdular.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Anne? Anne uyan, anne. Anne lütfen uyan." Ne kadar seslense de annesi bir türlü uyanmadı. Uzay çaresizce annesini uyandırmayı bıraktı. Tek eliyle gözyaşlarını silerken babasına baktı. Herkes sessizdi, bir tek dayısının ağlama sesleri vardı.
"Baba, annem öldü mü? Beni bırakıp gitti mi?" Mavi gözlerinden yaşlar akmaya devam ediyordu. Babası üzgünce Uzay'a baktı. Kapının yanında durmayı bırakıp Uzay'a doğru ilerledi. "Oğlum gel bunu dışarda konuşalım."
Uzanıp onu kucağına almak için hamle yapınca Uzay geri çekilip annesinin yanına uzandı ve beline sarıldı. "Hayır! Beni annemden ayrılma. Burada onunla kalmak istiyorum ben!" Bir eliyle annesinin saçlarını okşamaya başladı.
"Ben buradayım anneciğim, seni asla bırakmayacağım." Uzay kafasını annesinin göğsüne koydu. Artık ona huzur veren o sıcaklık yoktu. Her şey artık daha soğuk ve huzursuzdu. O an daha 6 yaşındaki bir çocuğun kalbi buz tutmaya başladı. Bütün güzel duygular annesiyle beraber toprağın altına gömüldü.
♤●♡●♧
Geçmişi hatırlamak, zamanda geriye gitmek. Acı verici hatıralarla, karelerle doluydu. Her bir kare ayrı bi' yaşanmışlık barındırıyordu. Her bir yaşanmışlık ise o an hissedilen duyguları...
Bütün bunlar Uzay'ın daha da üzülmesine ve öfkelenmesene neden oldu. O zamanlar daha küçük bir çocuk olduğu için annesinin neden hasta olduğunu bilmiyordu. Ama sonradan dayısından öğrendiğine göre annesi üzüntüden hastalanmıştı. Ve üzülmesinin nedeni babasıydı.
Babası hakkında sonradan öğrendikleri ile ise yıkılmıştı. Böylece araları iyice açılmıştı. 12 yıldır görüşmüyorlardı. Zaten babası tamamen Skiá topluluğunu bırakıp çok uzaklara gitmişti. Uzay'a kalsa onu dünyadan silerdi. Öyle bir nefret besliyordu babasına...
Uzay elindeki kum saatini ters çevirdi. Kum taneleri usul, usul boş tarafa doğru akmaya başladı. "Anne keşke şimdi yanımda olsaydın. Sana öyle ihtiyacım var ki." Kendi kendine güldü. "Kocaman adam oldum ama hâlâ annesizliğe alışamadım."
Gözleri yaşlarla dolarken dudaklarında anlamlı bir tebessüm oluştu. "Keşke her şey daha farklı olsaydı," dedi. "Sen yanımda olsaydın, beni hep sevseydin keşke." Uzay kendi zihninde düşüncelere dalmış haldeyken odasının kapısının çalınması ile kafasını kapıya çevirdi. "Gel," dedi cansız sesiyle.
Kapı açılınca üniformalı asker Uzay'a selam verdi. "Efendim, komutan Orgi ve kral sizi büyük salonda bekliyorlar." Dedesinin burada olmasına anlık şaşırdı. Daha bu sabah görüşmüşlerdi. Bir şey mi olmuştu? Diye düşünmeden edemedi.
"Tamam sen gidebilirsin." Asker emri ikiletmeden kapıyı kapatarak gitti. Uzay ise oturduğu koltuktan kalktı. Elindeki kum saatini odada bulunan şöminenin üst rafına koydu. Sonra odadan çıktı, aşağı büyük salona doğru ilerledi.
Çift kapılı odanın önüne gelince adımları kesildi. Aralık kapının ardından dayısının ve dedesinin tartışma sesleri duyulmaya başlamıştı. Uzay kapının arkasına saklanarak onları dinlemeye başladı. Ne hakkında konuştuklarını merak etmişti. "Bunu yapmamanız gerektiğini söylemekte ısrarcıyım."
Dayısı konuşuyordu. "Ne yapıp yapmayacağımı sana soracak değilim Orgi!" Dedesinin sesi hiddet doluydu. Uzay hâlâ neyden bahsettiklerini bilmediği için dinlemeye devam etti. "Başka konularda belki ama bu konu beni de ilgilendiriyor. Ve benim kararım kesin."
Dedesinin alaycı gülüşünü duydu ardından sessizlik oldu. Ama sessizlik kısa sürmüştü. "Bu konuda söz hakkına sahip değilsin. Haddini ve yerini bil!" Kral artık sinirlenmişti. Karşısındaki adamın onunla böyle konuşmasına katlanamıyordu. Eğer Orgi'yi sevmese ve işinde iyi olmasa onu çoktan öldürmüştü.
"Sizinle aynı fikirde değilim efendim." Komutan Orgi omuzlarını dikleştirdi ve net bir tavırla kralına baktı. "Uzay benim öz yeğenim ve onunla ilgili her şey beni de ilgilendirir. O bana kız kardeşimin emaneti." Uzay duyduklarıyla dişlerini birbirine bastırdı.
Dayısı onun için kralı karşısına alıyordu. Kral Skotadi sıkıntıyla nefeslendi. "Bunda haklı olabilirsin ama Uzay benimde torunum ve benim sözümün üstüne söz söylemeye hakkın yok. Hem ayrıca Uzay evlenmeyi kabul etti. Tartışacak herhangi bir şey kalmadı."
Komutan Orgi kafasını iki yana salladı. "Yanılıyorsunuz efendim. Uzay zorunda olduğu için kabul etti. Yoksa evlenmek falan istemiyor." Kral sertçe komutan Orgi'ye baktı. Gözleriyle onu eziyordu âdeta.
"Bunun farkındayım zaten ama sonuca odaklanırsak kabul ettiğini görürsün. Nasıl olsa zamanla evliliğe alışır. Böylece daha sorumluluk sahibi olur." Uzay kapının arkasından çıkıp dedesine ağzına geleni saymak istiyordu lakin sabrediyordu.
Daha konuşulacak şeylerin olduğunu biliyordu ve onları duymak istiyordu. "Oğlunuz içinde aynısı demiştiniz. Zamanla evliliğe alışır, karısını sever demiştiniz. Ama oğlunuz kız kardeşime yalnızca 3 yıl dayanabildi. Kız kardeşimin onu sevdiğini bile bile ondan ayrıldı. Kendi çocuğunu bile aramaz oldu."
Komutan Orgi hissettiği üzüntü ile sertleşen gözleriyle krala baktı. "Şimdi sorarım size kralım, Uzay'ın da babası gibi olmasını mı istiyorsunuz? Başkasının kızını üzüp onu terk etmesini? Onu ölüme sürüklemesini?"
Uzay olduğu yerde elektrik çarpmışa dönmüştü. Elleri yumruk şeklini aldı. Zihni babasının asla annesini sevmediği gerçeğini kabullenmeye çalışıyordu. İçinde kopan fırtınalarla yüzü gerildi. İçinden ben asla babam gibi biri olmayacağım, diye kükredi.
Ben kimseyi üzmeyeceğim, diye söylendi. Kendini sakinleştirmeye çalışırken içeri kulak kabartmaya devam etti. Kral oturduğu koltukta Orgi'nin dediklerini bir süre düşündü. En sonunda ağzı aralandı. "Böyle bir şeye izin vermeyeceğime emin olabilirsin. Uzay zaten babasına benzemiyor onun da böyle bir şey yapacağını sanmam."
Kral Skotadi torunu Uzay'ı çok iyi tanırdı. Ne yapıp yapmayacağını bilirdi. "Bunu bilemezsiniz efendim. Uzay köşeye sıkıştığını hissettiği ilk an pençelerini dışarı çıkartır."
Kral sakince komutan Orgi'ye baktı. Bakışları hissizleşmişti. "Bunu biliyorum ama şunu unutma Orgi, Uzay asla gizlice bir şey yapmaz bunu görmemizi sağlar. Öyle olunca da müdahale etmesi kolay olacak." Kral'ın bu sinsi halleri komutan Orgi'yi fena halde sinirlendirmişti ama bunu yüzüne yansıtmadı.
"Yine de kralım sizin yerinizde olsaydım böyle düşünmezdim. Sonuçta burada söz konusu olan torununuz onu hiç mi sevmediniz?" Kral ona hakaret etmiş gibi komutan Orgi'ye irice açılmış yeşil gözleriyle baktı.
"Bu ne biçim bir soru! Elbette torunumu seviyorum. Bütün bunları neden yaptım sanıyorsun? O parazitlerle aile olmaya can attığımı mı zannediyorsun! İlerde bana bir şey olursa ve Uzay tek başına kalırsa onlarla baş etmesi zorlaşır diye o kızla evlendirmek istiyorum. Adam kızına çok düşkün kızını riske atacak hiçbir şey yapamaz. Böylece hem Uzay hem de Skiá oyunbazları tehlikede olmaz."
Komutan Orgi bu düşünce tarzına hak vermişti. Lakin yeğeni için ise üzülüyordu ve bunun yanlış olduğunu düşünüyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Politik yönden bakınca kralı haklıydı diğer yanda yeğeni vardı ve bu durumda duygusalca düşünmekten başka bir şey yapamıyordu.
Uzay ise hem dedesinin neden böyle bir yola başvurduğunu anlayabiliyordu hem de böyle bir karar verdiği için dedesine kızıyordu. Çıkmaz bir sokağa girdiğinin farkındaydı. Düz duvara tırmanarak kaçamayacağını biliyordu geri de dönemezdi. Çok kötü sıkışmıştı.
Uzay bu öğlen Lilya ile konuşmasını düşündü. Aklındaki planı gerçekleştirmek için oraya gitmişti. Hatta birinci aşamayı tamamlamıştı bile ama şimdi o planın ne kadar sinsice olduğunu düşünmeden edemedi.
Babası gibi olmak istemiyordu. Babası gibi oda bir kadını üzmek hatta onu ölüme sürüklemek istemiyordu. Bu durumda planladığı şeyi gerçekleştiremezdi. Belki de Lilya ile gerçekten denemesi gerekiyordu. Eğer olmazsa anlaşarak vazgeçebilirlerdi. Uzay sıkıntıyla nefes aldı. Kapana kısılmıştı.
Artık ne düşüneceğini bile bilemiyordu. Düşünceler cam kırıkları gibi etrafa dağılmış her toplamaya çalıştığında ellerini kesiyordu. Uzay tam olarak ne yapacağını kestiremese de bunu düşünmeyi sonraya bıraktı. Şimdilik dedesi ile dayısını dinlemeye odaklandı.
Arada sırada ise etrafını kontrol ediyordu. Bir gelen olursa ve onu bu şekilde görürse hiç hoş bir durum olmazdı. Bu sırada kral Skotadi ve komutan Orgi konuşmaya devam ediyordu.
"Planınızı anlayabiliyorum efendim ama bu Uzay'a haksızlık etmek değil mi? Bütün yükü onun omuzlarına yüklüyorsunuz ve sonra bunu onu tehlikelerden korumak için yaptığınızı söylüyorsunuz."
Komutan Orgi çok fazla ileri gittiğinin farkında ama söz konusu yeğeni olduğundan sonuna kadar gitmeye hazırdı. O sonda onu kötü şeyler beklese bile. Kral düşünceyle ellerini oturduğu koltuğun koluna koyup parmaklarıyla bir ritim tutturdu.
"Haklı olabilirsin ama ben tehlikeyi en aza indirmeye çalışıyorum. Uzay zaten eninde sonunda büyük bir yük taşımak zorunda kalacaktı. Koskoca Skiá oyunbazlarının kralı olmak kolay değil. Yeri geldiğinde onun arkasını kollayacak bir dayısı ve dedesi de olmayacak. Bırakalım da biraz sorumluluk alsın."
Komutan Orgi, kral Skotadi'nin vazgeçmeyeceğini kabullendi. Ne kadar dil dökse de kral kararından vazgeçmeyecekti. Kafasını eğdi. "Siz bildiğiniz gibi yapın o zaman efendim." Bende kendi bildiğim gibi, dedi içinden komutan Orgi. "Güzel, bir daha bu konuyu açmazsan sevinirim Orgi."
"Siz nasıl isterseniz efendim," dedi komutan Orgi el mecbur. Konuşmanın son bulduğunu fark eden Uzay bir iki saniye kendini toparlayıp kapıya vurdu ve sakince içeri girdi. Dedesi ve dayısının gözleri anında ona dönmüştü. Umursamazca ikisine baktı.
"Beni çağırmışsınız, bir problem mi var?" Dedesi solundaki boş koltuğu işaret etti. "Önce geç otur." Uzay koltuğa oturdu. "Evet, sizi dinliyorum kralım." Uzay bu tesiste ve sarayda dedesine resmi bir dilde hitap ederdi. Bir tek yalnız kaldıklarında dede derdi. Şu anda tektiler ama Uzay bilerek onunla böyle konuşuyordu.
Kral Skotadi komutan Orgi'ye kısaca baktı. Ardından yüzünü Uzay'a çevirdi. "Uzay seni buraya çağırmamın nedeni kral olmak için birtakım eğitimlerden geçme zamanının geldiğini söylemek içindi. Sabah bir hışımla yanımdan ayrılınca bu konudan bahsedemedim."
Kral'ın dedikleriyle şaşkınca oturduğu yerde büzülen Uzay sertçe yutkundu. Her zaman kral olacağını biliyordu ama bunun çok yakında gerçekleşecek olması tedirgin ediciydi. Özellikle kral olmak için geçeceği eğitimlerin zorlukları onun gibi rahat ve umursamaz bir adama bile ağırdı. "Ne yapmam gerekiyor?"
Zorluğun farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu. "Neler yapılacağını eğitiminde sana eşlik edecek olan sorumlu kişi anlatacak. Eğitimin bir hafta sonra başlayacak şimdilik bunu bil yeter. Geri kalanı için sonra bilgilendirileceksin."
Kral oturduğu koltuktan kalktı. Masaya yasladığı yılan başlı bastonunu eline aldı. Yeşil gözleri torununa çevrildi. "Ha bu arada eğitimin bittikten sonra nişanını yapacağız." Kral başka da bir şey demeden odadan ayrılmak için harekete geçti. Uzay ise dedesine cevap vermeden öylece karşısında oturan dayısına baktı. Kral odadan çıkınca ise derin bir nefesi ağzından dışarı verdi.
Ve direkt dayısı ile konuşacağı konuya girdi. "Ben gelmeden önce konuştuklarınızı duydum." Komutan Orgi koyu mavi gözleriyle yeğenine baktı. Ama bir şey söylemedi. Uzay kaşlarını çattı. "Bana babamın annemi hiç sevmediğini nasıl söylemezsin? Onu da geçtim bunu bile bile onların evlenmesine nasıl izin verdin?" Komutan Orgi suçluluk duygusuyla kafasını aşağı eğdi.
"Sana bunu söylemememi annen istedi. Evlilik olayına gelirsek ise annen babana aşıktı. Bu yüzden karışmak istememiştim ama sonunun böyle olacağını bilseydim asla izin vermezdim."
Komutan Orgi bu zamana kadar kendini suçlamadan duramamıştı. Eğer kız kardeşinin evlenmesine engel olsaydı şimdi yaşıyor olabilirdi.
Keşke diyordu hep her şey farklı olabilse. "Üzgünüm Uzay, annene sahip çıkamadım." Uzay yüzünü buruşturdu. Elleri masanın altında yumruk şeklini almıştı.
"Senin bir suçun yok dayı. Hepsi dedem ve babamın suçu. Annemin kanı onların elinde. İkisini de asla affetmeyeceğim. Ama benim olanı da almadan durmayacağım. Skiá oyunbazların en iyi kralı olacağım, annemi gururlandıracağım." Komutan Orgi kafasını kaldırıp yeğenine kırıkça gülümsedi.
"Sana da bu yakışır. Eminim annen seninle zaten gurur duyuyordur." Uzay gözlerini kapatıp gülümsedi. Annesini düşününce sanki yanındaymış gibi bir sıcaklık hissetti. Gözleri yavaşça açılırken yüzünde az öncekine göre daha büyük bi' tebessüm oluşmuştu.
"Haklısın dayı," dedi. Sonra bakışları sertleşti. "Dayı bir daha benim için dedem ile tartışmaya girme. Buna gerek yok. Onun gözünden düşmeni istemiyorum, en güvendiği adamı olmaya devam et ki her şeyden haberimiz olabilsin."
"Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok Uzay bunu biliyorsun. Yine olsa yine yapardım ama madem öyle istiyorsun peki senin dediğin gibi olsun." Bir süre ikisi sessizce durdular. En sonunda komutan Orgi sıkıntıyla nefeslendi.
"Lilya ile nasıl gitti? Konuşamadık onu bir türlü." Uzay duyduğu isim ile irkildi. Zihni Lilya'yı gördüğü zamanın kesitlerini gözünün önüne getirtti. Genç kızı beyazlar içinde gördüğü görüntü gözlerinin önüne gelince yutkundu. Ardından kafasını iki yana salladı. Onu düşünmemeliydi.
"İyi gibiydi. Onu ikna ettim." Bunları isteksizce söyledi. "Sevindim o zaman her şey istediğin gibi devam edecek. Bu işin sonunda evlenmekten kurtulacaksın bundan eminim." Uzay sıkıntıyla iç çekmekten geri duramadı. Çünkü artık bundan emin değildi.
Girdiği çıkmaz sokak aklını karıştırmıştı. "Bilemiyorum dayı. Bunu Lilya'ya yapmak istemiyorum." Komutan Orgi ellerini masanın üstünde birleştirip aklının karışmış olduğu yeğenine baktı. "Birkaç saat içinde ne değişti? Evlenmek istemediğini sanıyordum?"
Uzay'ın çenesi kasıldı. Ellerini hışımla saçlarından geçirip ayağa fırladı. "Bilmiyorum! Ve hâlâ evlenmek istemiyorum." Odada dolanmaya başladı. Bir yukarı bir aşağı... "Eğer ben Lilya'yı kendimi kurtarmak için üzersem ona zarar verirsem benim babamdan ne farkım kalır?" Kendi kendine gülerek kafasını iki yana salladı.
"Bak bana düşmanlarımızı öldür de öldürürüm ama masum bir kıza zarar veremem."
"Şu anda fazla duygusal davranıyorsun Uzay. Bunun nedeni annen olduğunu biliyorum ama yapma."
"Ne yapmayım dayı ne!?" Komutan Orgi gözlerini devirdi ama bir şey söylemedi. "Sanırım bunu yapmayacağım. Lilya'yı bu işe alet etmeyeceğim. Ne yapmam gerekiyorsa onu yapacağım. Babam gibi bir adam olmayacağım." Uzay aşırı duygusal davranmaya başlamıştı.
Bunun farkındaydı ama aldığı yeni kararlarından vazgeçecek değildi. Oysa komutan Orgi kendini yakacağını düşünüyordu. Ve neyin değiştiğine anlam veremiyordu. "Pekâlâ evlat. Sen nasıl istersen öyle yap karışmıyorum." Uzay odada dolanmaya devam ederken sakince kafasını aşağı yukarı salladı.
"Yapacağım dayı. Babam gibi bir adam olmayacağım. Sorumluluklarımdan kaçmayacağım artık olmaz, olmayacak da."
Kum saati bir kez daha ters döndü. Ama bu sefer zaman hiç olmadığı kadar yavaş akmaya başladı. Belki de bu zamanın vermiş olduğu bir hediyeydi, kim bilir...
♠️♠️♠️
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.53k Okunma |
153 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |