
♠️♠️♠️
Hera Kızılkan'dan
Konum: Oyunbazlar Çete Evi
Tarih: 31.07.2022
Saat: 19:00
Uzun bir günün ardından güneş geriye çekilmiş, ay gökyüzündeki yerini almıştı. Yıldızlar arasında bütün görkemiyle çevresine ışınlarını saçarak karanlık gökyüzünü ve yeryüzünü aydınlatıyordu.
Ben ise artık bana ait olacağını düşündüğüm odada tek başıma büyük pencerenin önündeki koltuğa oturmuştum. Camdan içeri giren ay ışınları yüzüme vuruyordu. Camdaki yansımama bakınca mimiksiz bir yüz ile karşı karşıya kaldım.
Bakışlarım donuktu, gözlerim düşünceli olduğumu ele veriyordu. Kafamı iki yana sallayarak oturduğum yerde dikleştim. Camdan aşağı sokağı gösteren tarafa baktım. Cesur bu saat olmuştu ama hâlâ gelememişti.
Onu merak etmeye başlamıştım. Aradığımda cevapta vermemişti. Acaba bir problem mi vardı? Elimle alnımı ovalayıp kafamı koltuğun başlığına yasladım.
Mavilerim gökyüzünde asılı duran yıldızlara baktı. Sanki hepsi bir ressamın siyah tuvalindeki rastgele fırça darbeleri gibiydi. Güzel bi' görüntü veriyordu ama bir o kadar da gelişigüzel olmuştu.
Oturduğum koltuğun tahta kollarına ellerimi koyarak parmaklarımla bir ritim tutturdum. Efsun ve Ediz ile mutfakta yaşadığım karmaşık anlardan sonra birkaç saat daha ikisiyle birlikte konuşmuştum sonra işleri olduğu için onları rahat bırakmak adına bu odaya gelmiştim.
Ve elbette Cesur'un gelmesini beklemek içinde ama o bir türlü gelememişti. Yanaklarımın içini hava ile doldurup ofladım ve koltuktan kalktım. Cesur'un geleceği yok gibiydi. Oturmaktan yukarı sıyrılmış elbisemi düzeltip çantamı elime aldım. Sıkılmıştım ve eve gitmek istiyordum.
Cesur zaten burada olmadığımı görünce eve gittiğimi anlardı. Odaya son kez hafif bir tebessüm ile bakıp kapıyı açtım. Kafamı önüme çevirmem ile Cesur'un göğsüyle burnumun çarpışması bir oldu. Acıyla inleyip kendimi geri çektim. Elim burnuma giderken Cesur şaşkınca duraksadı.
"Gece mavisi... bir şeyin var mı?" Olumsuz anlamda kafamı salladım. Tedirgince yüzüme baktı. "Kusuruma bakma istemeden oldu." Elimi burnumdan çektim. Bir anda çarpışınca acımıştı ama şimdi geçmişti. "Fark ettim sorun değil." Bir an emin misin der gibi baktı.
Ardından yüzüme doğru eğilip burnumun ucunu öptü. Bu hareketi dudaklarımın yukarı kıvrılmasını sağlamıştı. Geri çekilince onunda dudaklarının yukarı kıvrılmış olduğunu gördüm. Beni baştan aşağı süzdü. "Bir yere mi gidiyordun?" Küçük çocuklar gibi kafamı aşağı yukarı salladım. "Sen gelmeyince sıkıldım eve gidiyordum."
"Geldim işte... Konsey üyeleri biraz katıdır onları ikna etmek zor oldu. Hatta tam ikna olmadılar sanırım."
Kaşlarım huzursuzca çatıldı. "Nasıl yani?" Cesur cevap vermeden ellerini çıplak omuzlarıma koyarak beni geri ittirdi. "İçeri geçelim, orada konuşuruz." İtiraz etmedim.
Çıplak omuzlarımla temas eden sıcak ellerinin yönlendirmeleriyle odaya geri girip beni yatağa oturtturmasına karşı çıkmadım. Ellerini omuzlarımdan çektikten sonra camın önündeki kırmızı koltuğu karşıma koyarak oturdu. Sırtını koltuğa yasladı ve açık yeşilleri ağırca yüzümde gezindi. "Ben yokken neler yaptın?" Ah, sorumu sonraya bırakıyordu galiba.
"Efsun bana bütün binayı gezdirdi, her şey çok iyiydi. Sonra kahve içtik, oyunbaz türleri hakkında konuştuk ki bu benim için oldukça yararlı oldu. Oyunbaz türleri manyak derecede iyi yeteneklere sahipmiş. Ha bir de Efsun ile Ediz'in küçük çaplı kavgasını izledim. Kardeşlermiş söylemeseler asla tahmin bile edemezdim." Cesur hafifçe gülümsedi.
Heyecanlı anlatışım onu eğlendirmiş olmalıydı. "Bu ses tonundan burayı sevdiğini anlıyorum?" Sırıttım. "Kesinlikle öyle," dedim. Ellerimi yatağa bastırıp hafifçe sırtımı geriye eğdim. "Ee, senin konseyle olan konuşman nasıl geçti? Tam ikna olmadılar derken ne demek istemiştin?"
Cesur dediklerime odaklanmak yerine yaptığım hareket sonucu açığa çıkan boynuma bakmaya başlamıştı. Sertçe boğazımı temizledim ve tek kaşım kalkık şekilde pürüzsüz suratına baktım. Onu uyardığımı anlayınca gözlerini tekrar yüzüme çıkardı. "Ne demiştin?" Onun bu aklı havada tavrı beni güldürdü. "Dedim ki konseyle olan konuşma nasıl geçti?"
"Ha şey ikna ettim gibi ama daha kabul etmediler. Kabul etmek için ilk önce seni görmek istiyorlar." Buna şaşırmamıştım.
Onların işleyişi nasıldı bilmiyordum ama elbette içlerine tanımadıkları birini öylece sokmayacaklarını tahmin etmiştim. "Pekâlâ benim için bir mahsuru yok. Ne zaman isterseler beni görebilirler."
"Hemen yarın görmek istemişlerdi zaten." Cesur gözlerini devirdi. Yüzünde bezmiş bir ifade vardı. "Onlara kalsa seni hemen bu gece görmek isterlerdi ama ilk önce hakkında araştırma yapmaları gerekiyor sonra seni görecekler ve ona göre kabul edip etmeyeceklerine bakacaklar."
İyiymiş der gibi baktım. "Konsey kuralları sıkı gibi? Hakkımda her şeyi öğrenirseler sence de bu kötü olmaz mı?"
"Evet, sıkıdır. Ve hayır olmaz. Çünkü hakkında bilecekleri tek şey bu zamana kadar sahip olduğun hayatın. Ailenin öz ailen olmadıklarını elbet öğrenirler ama bunu sorun yapmazlar. Onun dışında zaten hastane kayıtlarında diğer ailenin isimleri sahte çıktığı için gerçek aileni de öğrenemezler."
Ne? Ne demek istediğini idrak edemez halde ona baktım. "Bir dakika. Bana diğer ailenin kayıtları sahte dememiştin?"
"Evet çünkü onu da daha yeni öğrendim. Bu kadar geç gelmemin tek nedeni konsey değildi, bebeğim." Cesur'a kızgınca ve şaşkınca baktım. "Bunu bana hemen söylemeliydin. Önceliklere dikkat et Cesur. İlk önce gerçek ailemi bulmaya odaklanmalıyız sonra oyunbazlar ve konsey geliyor."
Kayıtların sahte olduğuna inanamıyorum! Bu her şeyi daha da zorlaştıracaktır. "Pekâlâ, tamam ama sakin ol zaten söyleyecektim." Histerikçe güldüm. "Bak bunun senin için hiçbir anlam ifade etmediğinin farkındayım ama bunu benim için yapmak isteyen sendin. Eğer bana yardımcı olacaksan öğrendiğin her şeyi anında benimde bilmem gerekiyor. Araya farklı konuları sokarsak gerileriz."
Şu an belki Cesur'a haksız yere çıkışıyor olabilirdim ama o kadar gerilmiş ve köşeye sıkışmış hissediyordum ki bunun acısını birilerinden çıkarmalıymışım gibi geliyordu. Çünkü kayıtların sahte olması öz ailemi bulmayı zorlaştıracaktı. Bu beni huzursuz ediyordu.
"Hera bu kadar abartmana gerek yok. Dediğim gibi zaten sana söyleyecektim. Neden bu kadar büyük bir tepki verdin anlamıyorum."
"Anlamaman normal sonuçta burada değiştirilen bebek, öz ailesini tanımayan kadın sen değilsin. Senin rahat olman gayet normal ama benim için değil." Cesur bir şey demeden gücenmiş gibi suratıma bakınca yaptığımın çok aptalca olduğunu anladım.
O benim için bu kadar şeyi öğrenmişken benim yaptığıma bak! Yüzüm sıkıntıyla buruştu. Sonra oturduğum yerde öne kayıp ellerimi Cesur'un dizlerinin üstüne koyup üstüne eğildim. Ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. "Özür dilerim. Gerildim ondan sana çıkıştım." Tepki vermeyince tekrar dudaklarını öptüm.
Sonra bir kere daha, bir kere daha ve bir kere daha öptüğüm an birden saçlarımı eliyle tuttu ve hafifçe asıldı. Boynum geriye bükülmüştü. Hala saçlarımda olan eli yavaşça enseme kaydı. Sonra aniden ensemi kavrayan eliyle beni kendine çekti.
Burunlarımız birbiriyle çarpıştı. Kesikçe bir nefes alıp gözlerimi gözlerine çıkardım. Onun açık yeşillerini görmek kalbimin teklemesine neden olmuştu. Yutkunup gözlerimi kırpıştırdım. Cesur elinin parmaklarını enseme iyice gömdü ama acıtmamıştı.
Sonra gözlerini kapatıp alnını alnıma bastırdı. Ensemdeki parmakları şimdi orayı okşuyordu. Bir şey söylemeden bunları yapınca kendimi kötü hissettim. "Cesur özür dilerim," dedim tekrar. Burnundan sertçe nefes aldı.
"Dileme, buna gerek yok. Sadece senin böyle gerilmiş olman canımı sıkıyor. Buna bir çare bulamamak çok iğrenç bir duygu. Bu gerginliğini senden söküp almak istiyorum." Söylediği her kelime bir, bir kalbime dokundu. Dokunduğu yerlerde çiçekler tomurcuklandı.
"Bu senin sorunun değil. Buna ben seni dahil ettim. Bu yüzden benim için sıkıntıya girmeni istemiyorum." Burnunu burnuma sürttü.
"Senin sorunun benimde sorunumdur gece mavisi. Sana söz verdiğim gibi öz aileni bulman için elimden geleni yapacağım ama senden tek istediğim bir şey var oda; ne olursa olsun bana güven ve ümitsizliğe kapılma. Her şeyin sonunda ailenin kim olduğu öğreneceğiz."
Umarım dediğin gibi olurdu Cesur. Çünkü buna inanmaya çok ihtiyacım vardı. Dizlerindeki ellerimi geri çekip öne biraz daha eğildim ve kollarımı beline doladım. "İyi ki yanımdasın Cesur. Sen olmasaydın bu yolda bu kadar bile ilerleyemezdim."
Gülümsediğini fark ettim. Gülümsemek, ona yakışıyordu. Sanki dudaklarının kenarından ışık saçıyordu. Ve o ışıklar gözümü kamaştırıyordu. Alnını geri çekti. Yüzüme dikkatle baktı. Tek eli hâlâ ensemdeki varlığını koruyordu.
Diğer kolunu belime sardı ve beni yataktan kaldırıp kendi kucağına çekti. Ata biner gibi kucağına yerleştim, kollarım hala beline sarılıydı. Belime sardığı kolunu kendine çekti ardından yüzüme gelen saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Açık yeşilleri çok dikkatli bir şekilde yüzüme bakmaya başladı sanki bütün yüzümü ezberlemek istercesine.
"Sana demiştim; sen istesen de istemezsen de hep yanında olacağım, daima." Dudaklarımda büyük bir gülümseme oluştu. Ardından gözlerim düşünceyle kısıldı. "Sanırım bana söylemen gereken önemli konular vardı?"
Şirince sırıttım. Artık konuyu geçiştirmek ya da oyalanmak istemiyordum. Bir an önce öğrenmeliydim. Cesur ensemdeki elini geri çekip belime koydu. "Evet var."
"Seni dinliyorum?" Dedim merakla.
"Az önce de bahsettiğim gibi diğer ailenin hastane kayıtları sahte çıktı. Belki kayıtlardan bir şey bulurum diye araştırmıştım ama olmadı. Bu yüzden de nereden başlamalıyız diye düşündüm ve senin doğduğun yıl hamile kalan oyunbazları araştırmaya karar verdim ama bunun için ilk önce oyunbaz arşivine girmem gerekiyor."
"Oyunbaz arşivinde bu kayıtların olacağını nereden biliyorsun?" Tek kaşım merakla yukarı kalkmıştı. "Çünkü kendi içimizde her yıl nüfus sayımı yapılır. Buna hamile kadınların bebekleri de dahil olur, ölü olsalar bile onlarında kaydı tutulur."
Şimdi anlamıştım. Ama birden aklıma gelen ile bocaladım. Acaba? Cesur'a çekingence baktım. "Cesur şey..." Açık yeşilleri kısıldı. Bir sorunum olduğunu anlamıştı. "Ne oldu güzelim?" Alt dudağımı dişledim. Tedirgin olmuştum.
"Şey şimdi oyunbaz arşivinde de hiçbir şey bulamazsak? Ya benim ailem Skiá oyunbazlarındansa?" Utangaçça kafamı eğdim. Bu kelimeleri dile getirmek zordu ama olası bir durumdu, bunu görmezden gelemezdim. Çenemin altında bir dokunuş hissetmemle kafamın kaldırılması bir oldu.
"Ee ne olmuş yani? Diyelim Skiá oyunbazlarından olduğunu öğrendik bunun bizi etkileyeceğini mi sanıyorsun?" Baş parmağını çenemde gezdirdi. Açık yeşilleri oldukça ciddi bakıyordu. Bir anda çenemi bütün eliyle kavrayıp parmaklarıyla yanağıma baskı uyguladı böylece dudaklarım öne çıkmıştı.
Cesur yüzüme eğildi. Açık yeşilleri gözlerimden yavaşça dudaklarıma kaydı. "Hiçbir şeyin bizi etkilemesine izin vermem. Hangi oyunbazlardan olursan ol, benim için hep güzel gözlü gece mavisi kadın olarak kalacaksın," dedi ve bir anda dudaklarıma atıldı. Alt dudağımı kavrayıp dişleyince iniltimi bastıramadım.
Onun bu vahşice tutumuna ayak uydurmaya çalışarak karşılık vermeye başladım. Dudaklarımız birbirini parçalarken duygularımız birbirine karışıyordu. Bir süre sonra ikimizin de nefesi kesilince geri çekildik. Seslice alıp verdiğimiz nefeslerimiz birbirine yakın olan yüzlerimiz arasında kıvrılarak dans ediyordu.
Sızlayan dudaklarımı yalayıp Cesur'un gözlerinin içine baktım. "Gerçekten etkilemeyecek değil mi?" Dedim beklenti dolu mavilerimle.
Yavaşça kafasını salladı. Yeşil irisleri kararlılıkla parlıyordu. "Etkilemeyecek, asla." Rahatlamayla gözlerim kapandı. O öyle diyorsa öyledir. Kafamı Cesur'un omzuna yaslayıp yüzümü boynuna gömdüm. Beni rahatlatan ferah kokusu hemen burnumdan içeri sızlamaya başlamıştı.
Burnumu boynuna sürttüm ve tebessüm ettim. "Kokunu seviyorum beni rahatlatıyor." Tek eli ile saçlarımı okşayamaya başladı. "Demek öyle nasıl kokuyormuşum peki?" Eğlenen sesini duymak beni gülümsetti. "Daha önce duyumsamadığım bir koku. Ferah ve sakinleştirici bir etkisi var. Ayrıca huzur veriyor."
Aynı senin bana verdiğin huzur gibi kokunda huzurlu, sevgilim. Umarım bu huzuru asla kaybetmezdim. Birkaç dakika sessizce durduktan sonra konuştum.
"Cesur en kısa zamanda o arşive gitmek istiyorum. Artık öz ailemin kim olduğunu öğrenmeliyim." Sabırsızdım kabul ediyordum lakin 25 yıldır bir yalanın içinde büyümüşken daha fazla beklemek istemiyordum.
Belki öz ailemi bulunca benim için hiçbir şey fark etmeyecekti yine kaldığım yerden devam edecektim ama yine de annemin ve babamın nasıl birileri olduğunu merak etmiyor değildim. Ve bunu öğrenmek için bu kadar uğraşıyordum, uğraşacaktım. Cesur saçlarımı okşamaya devam ederken konuştu.
"Olur güzelim. Bir yolu bulup bizi oraya sokacağım ama bana biraz zaman ver. Ayarlamalar yapmam gerekiyor." Ne ayarlaması diye sormam gerektiğini düşünsem de sormadım. Çünkü Cesur'a güveniyordum.
O yapması gerekeni en doğru şekilde yapardı. Bu yüzden sadece, "Tamam," dedim. Cesur sessizce saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Gülümsedim. Cesur iyi ki varsın.
♤●♡●♧
Eğer yanınızda güvendiğiniz ve size huzur veren birisi varsa şayet o zaman sizden güçlüsü yoktu. Çünkü bizi güçlü kılan yegâne şey daima ne olursa olsun yanımızda olan sevdiklerimizdi.
Onların yanımızda olup bizi desteklemesi, en kötü anımızda bizimle ağlayıp, en güzel günlerimizde bizimle gülmeleri... bütün bunlar eşsiz parçalardı. İşte bu yüzden rahatlıkla söyleyebilirdim ki Cesur benim en büyük destekçimdi.
Bunu şu anda beni sarmalayan kollarından, beni göğsünde yatırışından anlayabiliyordum. Bana o kadar şefkatle yaklaşıyordu ki bu duygusallaşmama neden oluyordu.
Oysa ben bu zamana kadar duygularımı kendim harici kimseye istemediğim durumlarda göstermemiştim. Ama Cesur'un yanında kendimi gizlememe gerek yoktu. O beni konuşmasam da anlıyordu.
Hangi ara bütün bunlar gerçekleşmişti sormayın çünkü bende bilmiyordum. Nedense bir anda kendimi güvenli limanım olan Cesur'a çekilirken bulmuştum. Şimdi ise buradaydık onunda olduğu yeni temiz bir sayfa açıyordum.
Ve bu temiz sayfanın kirlenmemesi için elimden gelen ne varsa yapmaya hazırdım. Sonuçta temiz sayfalar zor bulunuyordu özellikle geri gelmeyen zamanı düşünürsek her bir salise bile bizim için çok kıymetliydi. Yani yaşadıklarımızın değerini bilmeliydik geri gelmezlerdi öyle bir lüksleri yoktu.
"Gece mavisi uyudun mu?" Cesur'un fısıltılı sesini duymak beni düşünce selinden çıkardı. Kapalı göz kapaklarımı yavaşça araladım. Refleksi olarak dudaklarımı yaladım ve kafamı Cesur'un boynundan kaldırıp yüzüne baktım.
"Uyumamıştım. Sadece düşünüyordum." Belime doladığı kolları gevşediği için tekrardan beni iyice kendine bastırıp kollarını sıkılaştırdı. "Ne düşünüyordun gece mavisi?" Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Hiç öylesine bir şeyler işte."
Mavi gözlerime dikkatle açık yeşilleriyle baktı. Sonra hafifçe gözleri kısıldı. "Öz aileni dert etmiyorsun değil mi?" Konuşmama izin vermeden devam etti.
"Bak gece mavisi az önce dediğim şey geçerli. Ailen kim olursa olsun benim için sen değişmeyeceksin. Ve merak etme eninde sonunda aileni bulacağız. Hatta bunu sana yapanları da bulup hesabını soracağız. Şimdilik bunu dert etme. En kısa zamanda arşive gireceğiz ve gerçekleri öğrenmeye bir adım yaklaşacağız. Onun dışında senin şu an yarın ki konseyin karşısına çıkma konusuna yoğunlaşalım."
İtiraz etmedim. Kafamı olumlu anlamda salladım çünkü yoğunlaşmam gereken konunun farkındaydım. Ailemi bulacağım diye böyle önemli bir konuyu geri plana atmak aptallık olurdu. "Anladım," dedim. Sonra dudaklarımı büküp yüzüne kararsız bir şekilde baktım.
"Sence beni kabul edecekler midir?" Gülümsedi, büyük bir gülümsemeydi bembeyaz dişlerini ortaya çıkaracak kadar. "Neden etmesinler? Bulmuşlar senin gibi zeki, güzel, yetenekli ve güçlü kadını öpüp başlarına koysunlar."
Güldüm biraz sonra ise gülüşüm kahkahaya dönüştü. "Öf Cesur, ben burada ciddi bir şey soruyorum sen neler diyorsun!" Oda kahkahama ortak olurken muzipçe yüzüme bakıp göz kırptı. "Ne, az önce dediklerim yalan mı?" Bu sefer muzipçe bakma sırası bendeydi.
"Eh, haklılık payı var elbette. Ama açıkçası dediklerini soruma pekte ciddi bir yanıt olarak algılayamadım ben." Öyle mi dercesine iki kaşı da havaya kalktı. "Söylediklerimi ciddiye almaman... bak bu beni bir miktar kırdı." Kafamı sağ omzuma eğip şirince sırıttım.
"Yok, yok kırılma. Aldım ben ciddiye seni. Kırılma sen, benim yüzümden kırılmanı istemiyorum." Sağ elimi kaldırıp yanağına koydum ve yavaşça okşamaya başladım. Cesur ise dudaklarındaki gülümseme ve gözlerindeki parıltılar ile çehreme bakıyordu.
"Peki madem kırılmam," dedi ve göz kırptı. Kendimi tutamayıp kıkırdadım. Ağzımı açıp bir şey diyecektim ki kapının tıklatılması ile geri kapamak zorunda kalmıştım. Sakin hareketlerle Cesur'un kucağından kalkıp ayağa dikildim. Ardından kapıya döndüm.
Tıklatan her kimse, "Gelebilirsin," dedim. Kapı açılıp ardında Efsun görününce gülümseyerek ona baktım. Efsun ise hâlâ koltukta oturan Cesur'a kısaca baktıktan sonra gözleri bana döndü. "Akşam yemeği için haber vermek istedim. Eğer açsanız mutfağa gelin," dedi ve geldiği gibi sakince kapıyı kapatıp gitti.
Cesur'a döndüm. "Aşağı inecek miyiz?" Oturduğu koltuktan yavaşça kalkıp önümde durdu. "İnelim. Kurt gibi acım biraz daha bir şeyler yemezsem senin dudaklarını tatlı niyetine yemeye başlamayı düşünüyorum."
Arsızca sırıtınca gözlerimi kıstım. "Yalnız tatlı yemekten sonra yenir." Ellerini pantolonun cebine koydu. Sonra omuz silkti. "Benim için fark etmezdi. Yeter ki Tatlı'm yenmek istesin." Göz kırptı. Ah sanırım buradaki Tatlı'm ben oluyordum. Kafamı iki yana sallayıp güldüm.
"Çok fena bir şey olmaya başladın sen Cesur dikkatimden kaçmadı değil." Uzun boyuyla üstüme eğildi. "Hoşuna gidiyor mu peki?" Düşünceyle gözlerim kısıldı. Dudaklarımı birbirine bastırıp hm'ladım. "Bilmem belki," dedim oyunbaz bir tonla. Cesur sırıtıp alt dudağını dişlerinin arasına aldı.
"Gidiyordur bence o gece mavileri öyle diyor." Gülerek geri çekildim. "Bence yemekler bitmeden aşağı inelim ve senin aç karnını doyuralım." Kapıya ilerlerken arkamdan söyledikleri ile güldüm.
"Beni farklı şekilde doyurabilirsin." Omzumdan geri ona baktım. "Senin ağzında iyice pislenmeye başladı." Arsızca yüzüme baktı. "Temizlemek ister misin?" Gözlerim irice pörtlerken önüme dönüp kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
"Belki daha sonra. Şimdi yemek yiyelim çünkü bende açım." Daha da bir şey demesine izin vermeyip asansörün olduğu yere ilerledim. Arkamdan geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Asansöre binince yan yana durduk.
Omuzlarımız birbirine değiyordu. Cesur'un üstten, üstten bana baktığını hissedince kafamı kaldırıp bende ona baktım. Dudaklarındaki tebessümü görünce şaşırdım. Ben daha çok arsızca bir sırıtış bekliyordum. Bakışmamız devam ederken asansörün kapısı açılınca son buldu. Sessizce mutfağa girdik.
Bizim dışımızda herkes masaya yerleşmişti ama daha başlamadıkları belliydi. Ediz bizi fark edince, "Oh be sonunda geldiniz. Bu psikopat herif siz gelmeden bir su bile içilmeyeceğini söylemişti," dedi. Şaşkınca ve sorgulayıcı bir tavırla Pamir'e bakınca ciddi bir ifadeyle suratıma bakarak karşılık verdi.
"Herkes masada olmadan başlamayı sevmem." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Sanırım biraz otoriterdi? Ardından Cesur ile boş olan sandalyelere oturduk. Daha sonra ise Efsun'un ve Ediz'in atışmalarıyla geçen bir yemek yedik. Arada Pamir'in sorularına cevap vermek dışında benim için yemek sessiz geçmişti.
Yemekten sonra ise herkes bir tarafa dağılmıştı. Ben ve Cesur ise şu an Cesur'un odasına gidiyorduk. Yemekteyken kulağıma eğilip bana odasını göstermek istediğini söylemişti bende seve seve kabul etmiştim.
Cesur elimi tutup beni mor renkli kapının önüne getirmişti. Kapıyı açınca sakin adımlarla içeri girdim. Cesur'un hemen arkamda olduğunu sırtıma yayılan sıcaklıktan anlayabiliyordum. Gece mavilerimi mor ve siyah renklerden oluşan odada dolandırdım. Odanın yerleşimi ile diğer odanın uzaktan yakından alakası yoktu.
Bir kere tam karşımda yatak değil upuzun bir cam vardı ve balkon olduğunu fark ettiğim yere açılıyordu. Dikdörtgen yatak sol tarafta duvara yaslanmıştı. Nevresim takımı mor satenlerden oluşuyordu. Yatağın solunda siyah, küçük bir komodin vardı.
Daha ileri sol tarafta ise siyah bir kapı vardı, banyo olmalıydı. Yatağın karşısında odanın diğer ucunda kalacak şekilde gömme dolap vardı. Giriş kapısının biraz sağında ise çalışma masası bulunuyordu. Oda sadeydi ama içinde bulunan aksesuarlar ve tavandan aşağı sarkan ışıklar ile değişik bir havası vardı.
Odada yavaş adımlar eşliğinde camın oraya ilerledim. Balkon binanın arka kısmındaki ormanlık alanı gösteriyordu. Camın ardından gökyüzüne uzanan ağaçlara baktım. "Güzel manzaran varmış," dedim hâlâ ormanı izlemeye devam ederken.
Cesur'un arkamdan yaklaştığını hissettim ardından belime sarılan kolları. Sonra ise bedenimi kendine çekip sırtımı göğsüne yasladı. "Emin ol benim şu an gördüğüm manzara kadar güzel değil." Belime sarılı kollarının üstüne ellerimi koydum.
"Gördüğün manzara nerede ki?" Çenesini kafamın üstüne koyup güldü. "Bence bunu camın yansımasından anlayabilirsin."
Söylediği gibi camın yansımasına dikkatle baktım ve sonra bizi gördüm. Cesur beni kendi kolları içine almıştı. Birlikte iki yapboz parçası gibiydik. Anlaşılan manzara bizmişiz. Hoşnutla iç çekip sırtımı Cesur'a iyice yasladım.
"Gördün değil mi manzarayı?" Olumlu anlamda kafamı salladım. "Evet." Saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. "Bütün diğer manzaralara değişmem bu manzarayı, gece mavisi." Parlamaya başlayan gözlerimle yansımamıza bakmaya devam ettim. Gerçekten de öyleydi. Birden esnedim. Uykum geliyordu yavaşça.
"Birileri yorulmuş anlaşılan. Gel de seni yatıralım." Cesur belime doladığı kollarını geri çekmeyip beni havaya kaldırdı. Şaşkınlık nidası çıkarttım. "Cesur ne yapıyorsun?"
"Seni yatağa yatırıyorum." Bunu demesi ile kendimi yatağın üstünde buldum. Cesur eğilip ayağımdaki ayakkabıları çıkarmaya girişti. "Burada mı kalacağız?" Bir ayakkabıyı çıkarttı ve diğerine geçti. "Evet, yarın konseye buradan gitmek daha kolay olur diye düşündüm. Ama istemezsen kalmayız."
Diğer ayakkabıyı da çıkarınca nevresimlerin altına girerek ona cevap verdim. "Hayır kalabiliriz. Bi an şaşırdım sadece." Üstümdeki elbise ile yatakta rahat edemeyeceğimi bildiğimden Cesur'a baktım. "Acaba benimle bir tişörtünü paylaşır mısın?"
Gülümseyip yanağımdan makas aldı. "Sen iste yeter ki güzelim." Gömme dolaba ilerledi sonra mor bir tişörtle yanıma geri geldi. Elinden tişörtü alıp üstümdeki elbiseyi çıkardım ve tişörtü giydim. Bu süre zarfınca Cesur'da üstünü değiştirmiş yanıma gelmişti.
İkimizde yatağın içine girmiştik. Odayı aydınlatan tek şey tavandan aşağı sarkan ışıklardı. Onlar ise loş bir ışık verdiği için göz yormuyordu. Kafamı yastığa iyice bastırıp gözlerimi kapadım. Belime dolanan kolu hissetsem de tepki vermeyip uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.
Sonra ki gün gözlerimi Cesur'un kolları arasında açmıştım. Bu son günlerde hep onun kolları arasındaydım ve bundan hiç şikayetçi değildim. Göğsüne yaslı kafamı kaldırmadan gözlerimle yüzüne baktım. Göz kapakları kapalıydı. Gülümseyerek onu seyretmeye başladım. Uyurken huzurlu görünüyordu.
Acaba gerçekten öyle miydi? Şimdi fark etmiştim de ben Cesur hakkında pekte bilgi sahibi değildim. Oysa o neredeyse benim her şeyimi biliyordu. İşaret parmağımla yanağını okşadım.
Cesur acaba senin sırlarında var mı? Varsa bunları benimle paylaşır mıydın? Kaşlarımı çattım.
Bunları neden düşünüyordum ki? İlişkimiz hızlı ilerlemiş olsa da daha yeniydi. Zamanla her şey yerine otururdu. Ama şundan emindim ki ben Cesur'dan önce hiç kimseye böyle duygular beslememiştim. O farklıydı ve hep öyle kalacaktı.
Hayatımı mahfeden Pusat'a bile böyle hissetmemiştim. O zamanlar daha çocuk sayıldığım için gördüğüm hastalıklı sevgiyi aşk sanmıştım. Bezgince nefes verip parmağımı Cesur'un yanağından çektim. Pusat'ı aklıma getirmek moralimi bozmuştu.
Ne kadar kötü bir insanda olmuş olursa olsun onun kanı ellerime bulaşmıştı ve ben kendimi bu yüzden affedemiyordum. Katil olduğum gerçeğini hep geri plana atsam da öyle olduğumu biliyordum.
Asi ya da ben fark etmezdi bir bütündük ve bu ikimizin günahıydı. Düşünceleri dağıtmak için kafamı iki yana salladım. Bunları düşünmemem gerekiyordu şu an bu huzurlu dakikaların keyfini çıkarmalıydım.
Kafamı yastığa gömüp ışıklarla süslenmiş tavana bakmaya başladım. Yanmıyorlardı Cesur onları gece ben uyurken kapamış olmalıydı. Birkaç dakika sessizce tavanı izlemeye devam etmiştim. Ardından yataktaki hareketlenme ile kafamı Cesur'un olduğu tarafa çevirdim.
Uyanıyordu. Gözlerini kırpıştırıp yüzüme baktı sonra gülümsedi. "Sanırım buna alışabilirim," dedi yeni uyandığını belli eden boğuk sesi. Merakla kaşlarım çatıldı. "Neye alışabilirsin?" Boğazını temizleyip bir kere öksürdü. Ardından sorumu cevapladı.
"Buna işte. Seninle uyumaya, sabah kalktığımda ilk gördüğüm şey olmana."
Cesur son zamanlarda fazla mı romantik olmaya başlamıştı? Hoşuma gitmişti. Gülümsedim ve ona doğru uzanıp yanağını öptüm. "Sen sanki sabahları daha bir romantik oluyorsun gibi geldi." Kaşları böyle mi dercesine havalandı.
"Senin sayende. Yakında beni şair bile yapabilirsin." Yüzümdeki muzip ifadeyle güzel yüzüne baktım. "Diyorsun?" Hm'ladım. Sonra omuz silkip sırttım. "Bak olabilir ha." Cesur birden yataktan doğrulup üstüme çıkınca şaşkınca duraksadım. Ellerini kafamın iki yanına yerleştirip yüzüme doğru eğildi.
"Hoşuna gidiyor değil mi?" Evet anlamında kafamı salladım. "Evet gidiyor. Neden gitmesin mi?" Alayla sırıtıp burnumun ucunu öptü. "Yo gitsin, isteğim o yönde elbette." Alt dudağımı dişleyip şirince ona baktım. "Ee tepemde daha ne kadar dikileceksin?"
Yüzünü iyice yaklaştırdı. "İstediğimi alana kadar." Kaşlarım çatıldı. "Ne istiyorsun ki?" Açık yeşilleri yavaşça dudaklarıma kaydı. "Seni öpmek." Kesikçe bir nefes verdim ve gülümsedim. "Öp o zaman, ne duruyorsun?"
Cevap ve soru karışımı cümlem Cesur'u harekete geçirdi. Dudaklarımı kendi dudakları ile örttü. Hissettiğim bütün duygu cümbüşüyle iç çektim. Duygular her yerdeydi. İşte bahsettiğim huzur tam olarak buydu.
♠️♠️♠️
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.53k Okunma |
153 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |