22. Bölüm

♠️1.|21.Konsey♠️

Sude G.
moonlighthikayeler

 

 

♠️♠️♠️

İçinde bulunduğum duygu cümbüşüyle sarmalanmışken birden odanın kapısı açılınca dudaklarımızı birbirinden ayrılmak zorunda kaldık. İkimizin de kafası o tarafa döndü.

Ağzı beş karış açılmış Ediz'i kapının önünde görünce hızla gözlerimi kaçırıp Cesur'u üstümden ittim. Ediz ise üstündeki şoku atlatmış olacak ki konuşmaya başladı.

"Ben sizi kahvaltıya çağırmaya gelmiştim ama gelmeseymişim de olurmuş siz zaten birbirinizi yiyerek o işi halletmişsiniz." Gözlerim irice açılırken ağzım şaşkınlıkla aralanmıştı. Ne arsızmış bu da. Yatakta yatmaya son verip doğruldum.

Cesur ise Ediz'e pis, pis bakmakla meşguldü. "Kapısız yerden mi çıktın, neden kapıyı çalmıyorsun?" Ediz eliyle saçlarını kaşıdı. "Mantıken evet öyle ama konumuz bu değil, değil mi?" Cesur sert bakışları ardından kafasını salladı.

"Kesinlikle değil. Sana kaç kere dedim odama kapıyı çalmadan girme diye?" Ediz kafasını eğip parmaklarını saymaya başladı. Sonra kafasını kaldırıp Cesur'a baktı. "Sanırım sayamadığım kadar çok?" Hem ciddi hem de alaylı nasıl olabiliyordu anlamamıştım ama bu haller Ediz'e yakışıyordu.

Cesur ağzının içinde bir şey geveleyip bir yastığı birden Ediz'e fırlattı. "Defol lan." Ediz'in yüzüne isabet eden yastık ona çarpıp yere düştü. Sonra Ediz gözlerini kısmış şekilde Cesur'a baktı. "Bu olmadı Cesur. Sen beni, beni Ediz'ini nasıl kovarsın!?" Vay canına.

Dramatik bir hareketle elini kalbinin üstüne koydu. "Kalbimi çok kırdın." Cesur kafasını iki yana sallayıp Ediz'e olmamış bu der gibi baktı. "Kafanı da kırmadan gitsen iyi olur." Ediz'in yüzündeki acıklı ifade bir anda silindi. "İyi be! Kahvaltı birazdan hazır olur ona gelin sonra Pamir psikopatı herkes toplanmadan yemek yedirmiyor."

Ediz bir şey fark etmiş gibi duraksadı sonra gözleri beni bulduğunda gülümsedi. "Günaydın bu arada Heracığım." Ardından Cesur'a kısaca baktı ve arkasını dönüp omuz silkti. "Kalbimi kıranlara günaydın yok." Cesur gözlerini devirdi. "Çok meraklıydım da sanki."

Ediz son kez omzundan geriye Cesur'a kötü, kötü baktı sonra önüne dönüp odadan çıktı. Arkasından kapıyı açık bırakmıştı, bunu bilerek yaptığına çok emindim. Kesin Cesur'u sinirlendirmek içindi. Kıkırdayıp Cesur'a döndüm. "Anlaşılan bu evin haylaz çocuğu Ediz."

Bakışları bana dönünce yumuşarken kafasını aşağı yukarı salladı. "Öyle, tam bir bela." Gülümsedim. "Bence eğlenceli biri." Cesur'un kaşları havalandı. "Sen Ediz'i sevdin galiba?" Küçük çocuklar gibi kafamı salladım. "Evet kendini sevdiren bir yapısı var."

"Doğru, şeytan tüyü var onda. İnsanları kendine çekmekte iyi. Bunu hep kullanır. Sinsidir yani." Düşünceyle gözlerim kısıldı. "Bu kötü bir şey değil ki. Nasıl ve kimlere karşı kullanması gerektiğini biliyorsa ona avantaj bile sağlar. Özellikle düşmanı olan bir tarikatsanız," deyip göz kırptım.

Cesur dediklerim karşısında duraksadı ardından sakince konuştu. "Haklısın ve Ediz'de eminim bunun farkındadır. Böyle şebek gibi duruyor ama içimizde en zeki olan odur. Planları genellikle Pamir ile o ikisi yapar."

Anladığımı belirtircesine kafamı salladım. "Pamir biraz değişik gibi. Bir sıcak bir soğuk havası aldım ondan yanılmıyorsam."

"Yanılmıyorsun ki öyle bir şeyde mümkün değil unuttun mu sen beden okuyansın." Gülerek yanağımdan makas aldı. Sonra iç çekip çenesini kaşıdı. "Pamir biraz katıdır. Bazen tanımadığı kişilere karşı alaycı olabiliyor lakin Ediz gibi kesinlikle değil. Bunlarda zaten karşısındaki kişiye alışana kadar sürer. Ondan sonra sıcak davranmaya başlar. Yine de asla sınırlarına sokmaz tabii ha bir de biraz otoriterdir."

Ne demek istediğini anlamıştım ama Cesur'un söyledikleri onu tanımama yetmezdi bunu yaşayarak öğrenmek daha sağlıklı olurdu. "Efsun hakkında bir şey merak ediyor musun? Ben sana sadece belli şeyleri söyleyebilirim bu arada onları daha yakından tanımak istiyorsan bunu anca kendileriyle sağlayabilirsin."

"Biliyorum. Ve hayır Efsun'u biraz kendim çözdüm gibi."

"Peki o halde kahvaltıya inelim şimdi Ediz geç kaldık diye tonla laf eder." Kıkırdayıp Cesur'u onayladım. "Tamam olur." İkimizde üstlerimizi giyinip hazır bir şekilde odadan çıktık, mutfağa indik. Gözlerim mutfakta dolanınca Ediz ve Efsun'un masada olduğunu gördüm bu sefer Pamir yoktu.

Cesur'un benim için çektiği sandalyeye yerleşirken "Günaydın," dedim. İkisi de bir ağızdan cevap verdi. Cesur yanıma oturup Efsun'a baktı. "Pamir nerede?"

"Gelir birazdan." Efsun'un dediği gibi biraz sonra Pamir mutfağa giriş yaptı. "Oo, beyefendi siz hiç geç kalmazdınız. Hayrola?" Hem sorgulayıcı hem de alaylı çıkan ses tonuyla konuşan kişi elbette Ediz'di. Pamir baştaki sandalyeye oturdu. Kehribar gözleri Ediz'e çevrildi.

"Yalnızca 2 dakika geç kaldım. Abartmasan?" Ediz omuz silkti. "Bana ne, sen biz geç kalınca kötü, kötü bakıyordun ben sana bir şey deyince neden abartma oluyormuş?" Ediz formundan asla düşmüyordu, gerçekten ilginçti. "İyi, ağzına geleni say ama kulaklarım seni duyar mı orasını bilemem."

Pamir Ediz'e alayla sırıtıp tabağına kahvaltılık koymaya başladı. "Bugün Ediz'e karşı olma günü falan mı? Resmen herkes benim üstüme oynuyor. Kalkar kalkmaz kardeş terörüne uğrarım. Gider dude'mi ve sevgilisini kahvaltıya çağırırım yüzüme yastık yerim, şimdi de bir soğuk nevale tarafından ciddiye alınmıyorum."

"Kendini bu kadar önemseme abiciğim. Her zaman nasıl davranıyorsak öyle devam ediyoruz." Ediz hakarete uğramışçasına ağzı aralanmış bir şekilde Efsun'a baktı. "Ha, ha, ha çok komiksin sevgili kardeşim." Efsun hiç ona bakmadan çayından içti. Pamir tabağına gömülmüştü. Cesur ise benim tabağıma bir şeyler koymakla meşguldü.

Ama ben öylece mavi gözlerimi herkesin üstünde gezdiriyordum. Hepsinin aralarındaki ilişki samimiydi ama bir o kadar da ciddiyetsiz. Ediz ile bu kadar uğraşmalarını anlayamamıştım. Tamam haylaz bir çocuk gibiydi ama bu kadar üstüne gitmeleri hoş değildi. Yüzü gülüyordu ama ya içten içe üzülüyorsa?

Mavilerim dikkatle yemeğini yemeye başlamış Ediz'in yüzünde dolandı. Dudaklarımı büküp kafamı kendi tabağıma eğdim.

Cesur'un koyduğu kahvaltılıklarla doluydu. Çatalı elime alıp bir dilim salamı ağzıma atıp yavaşça çiğnemeye başladım. Huzursuzca olduğum yerde kıpırdandım. Hepsi samimi olsa da aralarında gerilmiştim. Cesur yemeğini yerken anlık olarak bana bakıp önüne dönmüştü.

Zorda olsa ağzıma birkaç kahvaltılık daha atıp çatalı tabağın üstüne paralel şekilde koydum. "Doydun mu?" Cesur'un sorusuyla kafamı olumlu anlamda salladım. Kararsız şekilde yüzüme baktı. "Ama çok bir şey yemedin ki?"

"Hera senin gibi öküz mü? Sofrayı mı yeseydi senin gibi?" Ediz gerçekten hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Cesur ona dönüp kaşlarını çattı. "Ben sofrayı mı yiyorum ki Ediz?" Ciddice sorulmuş bir soruydu. Ediz elması andıran mavileri ile Cesur'un tabağına baktı. "Yani kardeşim az yiyorum diyemeyeceğin kadar çok yiyorsun." Cesur Ediz'e kızgınca baktı. "Lokmalarımı mı sayıyorsun sen?"

"Ne münasebet! Üstüme iyilik sağlık, ben herkesin gördüğünü söylüyorum." Efsun'u koluyla dürttü. "Cadaloz sen söyle çok yemiyor mu bu öküz?" Efsun kararsız bir şekilde gülümsedi sonra Cesur'a bakıp gözlerini kaçırdı. "Yani biraz fazla yiyor olabilir." Cesur'un açık yeşilleri irileşti.

"Vay be herkesin gözü yediğimdeymiş. Yazık cidden." Cıklayıp çatalını tabağına seslice bıraktı. İçimden Cesur'un bu haline gülsem de bunu dışıma yansıtmadım, alınabilirdi. Ve bir şey fark etmiştim ki Cesur arkadaşlarının yanında daha bi' rahat davranıyordu hatta Ediz'e ayak bile uydurabildiğini fark etmiştim.

Mavilerim bütün bu olanlardan kendini soyutlayan Pamir'e kaydı. Onun zaten bana baktığını fark edince şaşırsam da hafifçe gülümsedim. Oda onun için zor olduğunu anladığım şekilde yalım yamalak tebessüm edip önüne döndü. İlginç birisiydi zamanla onu çözeceğimi biliyordum.

Ve bir de gözlerindeki gördüğüm ifade bana çok tanıdık geliyordu yalnızca nereden geldiğini hatırlayamıyordum. Önüme döndüm. Cesur masanın üstündeki elimi tutunca kafamı ona çevirdim.

"Madem doydun kalkalım. Konsey üyeleri 1-2 saate bizi bekliyor." Saf, saf sordum. "Sen doydun mu ki?" Ediz içtiği çayı püskürüp kahkaha atmaya başlamışken, Efsun gülmesini bastırmak için eliyle ağzını örtmüştü. Pamir bile az önceki haline göre daha samimi tepkiler vermeye başlamıştı.

Cesur ise inanamıyormuş gibi suratıma bakmıştı. "Sende mi gece mavisi?" Masumca ne oldu gibi kafamı salladım. "Ne bende mi?" Cesur kafasını iki yana sallayıp masadan kalktı. Elini uzatıp elimi tuttu. "Kalk bakalım aklı bir karış havada olan gece mavisi gidiyoruz." Dediğini yaparak ayağa kalktım.

Efsun, "Sonucu bize de haber verirseniz güzel olur," dedi. Dün akşam onlara konsey ile görüşeceğimizi söylediğimiz için konuya hakimlerdi. "Olur, ararım," dedi Cesur. Sonra Pamir'e döndü.

"Birkaç saate geri dönerim o zamana kadar önemli bir şey olursa ararsın. Dünkü gibi sizi ekmeyeceğim."

"Tamam, siz işinizi halledin burası bizde." Cesur kafasını salladı ve beni peşinden sürükleyerek mutfaktan çıkardı. Asansöre binince çantamı tek koluma takıp aynadan kendime baktım.

Saçlarımı düzeltip elbisemin kırışıklığını ellerimle giderdim ve önüme döndüm. Cesur gülerek yüzüme baktı. "Çok güzelsin bunun için bir şeyler yapmana gerek yok."

Tuhafça ona baktım. "Zaten yapmadım ki." Alayla kafasını salladı. Ağzının içinden konuştu. "Aynada düzgün olan saçı ben düzelttim zaten haklısın." Tek kaşım tehditkârca kalktı. "Bir şey mi dedin duyamadım?" Yüzünü hafifçe büzüp kafasını olumsuz anlamda salladı. "Yo, hayır."

"Ha, iyi bende bir şeyler gevelediğini sanmıştım." Gülmemek için kendimi zor tuttum. Asansörün kapıları açılınca ilk ben indim. Cesur arkamdan gelirken beklemediğim anda kalçama şaplak atınca küçük bir çığlık atıp omzumdan geriye ona baktım. "Cesur ne yaptığını sanıyorsun?"

Sesim şaşkın olduğumu belli ediyordu. Çünkü böyle bir şey yapmasını beklemiyordum. Ellerini pantolonun cebine koymuş şekilde omuz silkip sırıttı. "Öyle kıvıra kıvıra yürüyünce dayanamadım." Dudaklarım hayretle aralandı. Omuzumun üstünden bakmaya son verip bedenimi ondan tarafa çevirdim. "Sen gerçekten arsızlaştın. Bana bak hep böyleydin de bu yönünü bana şimdi mi gösteriyorsun?"

"Bilmem öyle midir sence?" Soruma soruyla cevap verince ağzımdan sertçe bir nefes verdim. Benimle yine oyun oynamaya başlamış gibi hissediyordum. "Bu yaptıklarına bakılırsa öyle gözüküyor." Alt dudağını dişlerinin arasına alıp bana çekici olduğunu düşündüğüne emin olduğum bir bakışla baktı. "Bana bunları yaptıran sensin, sana olan aşkım."

Kafamı öyle mi dercesine sallayıp sırıttım. "Çok fenasın Cesur." Üstüme yürüyüp eğildi. "Sadece senin için." Hoşnutla gülümsedim. "Çok tatlısın Cesur ama bence artık gitmeliyiz çene çalmayı sonraya da bırakabiliriz." Üstüme eğilmeye son verip geri çekildi. "Haklısın gidelim," dedi. Demir kapının oraya ilerleyip Cesur'un kapıyı açmasını izledim sonra ikimizde dışarı çıktık.

Kapının yanında Cesur'un arabasını görünce oraya yürüdüm. Cesur hemen arkamdan geliyordu ve gözlerinin nedense kalçamda olduğunu hissediyordum. Arsız herif seni! Cesur'un arabanın düğmesine bastığını farların kısa bir an yanıp söndüğünden anladım ve kapıyı açıp ön yolcu koltuğuna binip kemerimi taktım.

Cesur'da yanımda yerini alınca kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı. Araba yolda ilerlemeye başlamışken Cesur bana baktı. "Heyecanlı mısın?" Kısa bir an ne diyeceğimi bilemez halde duraksadım. Ardından kendimi rahatlatmak için derin bir nefes aldım.

"Sanırım biraz öyleyim." Güven verircesine gülümsedi. "Endişelenecek bir şey yok. Merak etme, her şey güzel geçecek." Hafifçe gülümsedim. "Umarım," dedim.

 

 

 

 

♤●♡●♧

Araba ile kat ettiğimiz yolların sonuna gelmiştik. Çünkü Cesur arabayı büyükçe demir parmaklı bir kapının önünde durdurmuştu. Kapının yanında güvenlik kulübesi olan yerden eli silahlı asker gibi giyinmiş iki kişi çıktı. Birisi arabaya ilerledi ve Cesur'un tarafındaki cama eğildi. Cesur camı açıp elindeki kartı gösterdi.

"Cesur Dumanlı kod; 201905." Asker geri çekildi ve bize bir şey demeden diğer kişiye işaret etti. Demir parmaklı kapı yavaşça iki yana açılmaya başladı. Cesur tekrar arabayı çalıştırıp demirli kapıdan geçti. İlerde büyükçe bir yapı varken Cesur girdiğimiz arazide sağ tarafa dönüp arabayı biraz daha ilerletti. Birkaç dakika sonra diğer yapıya göre daha küçük olan bir yapının önüne gelince araba durdu. Binanın önünde duran az önce ki gibi adamlar vardı.

Cesur arabadan inince bende onun peşinden indim. Tedirgince etrafıma bakışlar atarken Cesur yanıma gelerek elimi tuttu. İçinde bulunduğumuz arazi çok büyüktü. Sonu görülmüyordu ama etrafının çevrili hatta şu askere benzeyen adamlarla dolu olduğunu tahmin edebiliyordum. Cesur elimi tutan elinin baş parmağı ile el sırtımı okşadı.

"Hazır mısın?" Binanın kapısına birlikte yavaşça ilerlerken omuzlarımı dikleştirdim. "Evet hazırım." Elimi sıktı. "Güzel, benim gece mavisi kadınım çok cesur." Kafamı ona çevirip güldüm. Ardından ikimizde metal kapının önüne gelince durduk. Cesur yine kartını adamlara gösterip az önce dediklerini tekrar etti. Ama bu sefer adamlar itiraz etmeden içeri girmemize izin vermemişlerdi. Bir adam telefon edeceğini söyleyip yanımızdan ayrıldı.

Diğer adam ise olduğu yerde durmaya devam ediyordu. Cesur'a sorgulayıcı bir bakış attım. "Sorun yok merak etme. Sadece geldiğimizi haber verip içerden kapıyı açmalarını söyleyecek." Şaşkınca kaşlarım çatıldı. "Neden, kapı dışardan açılmıyor mu?" Evet anlamında kafasını salladı.

"Kapı yalnızca içerden açılıyor eğer olağanüstü bir şey varsa çok az kişinin bildiği bir şifre yazılımı ile dışarda olan biri iç tarafta kalan paneli açabilir ama dışardan elle kesinlikle açılması imkânsız." Metal, korunaklı kapıya dikkatle baktım. Kapı kolu ya da bir panel falan yoktu. Düz duvarı andıran bir kapıydı.

Mavilerimi kapıdan yukarı binaya çıkardım. Bina yatay şekilde uzunlamasınaydı. Camları uzun ve büyüktü ama içeriyi göstermiyordu. Gözlerim binanın düz çatısına kadar çıkınca gördüğüm şeyle irice açıldı.

Çatıda keskin nişancılar vardı. Belki her bakan göremezdi ama ben çok dikkatli baktığım için çatının köşesinden gözüken adamı ve elindeki silahı görebilmiştim. Daha iyi gizlenmesi gerekiyordu bence. Az önceki adam yanımıza geri gelince,

"Haber verdim kapıyı açarlar şimdi Cesur Bey," dedi. Ardından arkadaşının yanına geri döndü. Mavilerim beklentiyle açılmasını beklediğim kapıya baktı. Metal kapı tıslamayı andırır bir ses çıkarıp tek yönde yana doğru kayarak yavaşça açılmaya başladı.

Cesur tuttuğu elimi sıkıca tutup beni kapıdan içeri geçirdi. Kapı arkamızdan kapanırken mavi irislerim bulunduğumuz lobiyi andırır yerde gezindi.

Biraz ilerimde x-ray cihazları ve güvenlik olduğunu düşündüğüm iki kişi vardı. Onların ilerisinde ise iki yöne ayrılan koridor vardı ve gördüğüm kadarıyla koridorun diğer tarafına geçmek için sırayla dizilmiş beş tane gişe vardı. Koridorun tam ayrılma yerinde duvar tarafında kalan danışman gibi bir yer ve o yerde bilgisayar başında olan iki kadın vardı.

Cesur elimi çekiştirip beni durduğum yerden harekete geçirdi. X-ray cihazlarının oraya gelince çantamı çıkartıp bandın üstüne koydum ardından diğer cihazdan kendim geçtim. Sonra bandın diğer tarafından gözüken çantamı alıp tek koluma taktım. Kadın güvenlikçi yanıma yaklaştı.

"Üstünüzü aramam gerekiyor hanımefendi," dedi. Olur anlamında kafamı sallayıp kollarımı iki yana kaldırdım.

Kadın güvenlikçi benim üstümü ararken erkek olan Cesur'unkini aramıştı. Kadın geri çekilip gülümsedi. "Geçebilirsiniz hanımefendi." Gülümsedim. Cesur tekrar elimi tutunca beni danışman olduğunu tahmin ettiğim yere yürüttü. Kadınların içinden genç olan Cesur'u görünce cilveli bir şekilde gülümsedi ve ayağa kalktı.

"Hoş geldiniz Cesur Bey, size nasıl yardımcı olabilirim?" Ellerini masaya koyup hafifçe öne eğildi ve üç düğmesi açık gömleğinden göğüsleri gözüktü. Bilerek eğildiğine emindim. Beden dili bunu söylüyordu.

Yanında benim olduğumu görmüyor muydu ya da birleşmiş olan ellerimizi? Cesur'a dönüp dikkatle baktığımda yalnızca kadının yüzüne mimiksiz bir halde baktığını gördüm. İyi bari Cesur'un ilgisini çekememişti. "Gece mavisi yani Estimada için bir ziyaretçi kartı gerekiyor." Cesur'un dedikleriyle bozguna uğrayan kadın gözlerini kırpıştırdı. Ardından Cesur'un yanında elini tutan beni fark etti.

Siyah gözleri yüzüme çıkınca sinir bozucu şekilde gülümseyip, "Merhaba," dedim. Kadının ağzı aralanıp geri kapandı. Ne diyeceğini bilemez halde bize bakmaya devam ederken ellerini masadan çekip doğruldu ve koltuğuna geri oturdu.

"Aa tamam hemen bir kayıt açıp kartı ayarlıyorum." Gözleri benim üstümde çaktırmadan dolanmaya çalışırken bilgisayarla ilgilendi. Yanında oturan ona göre daha olgun olan kadınında gözlerinin bende olduğunu hissetmiştim ama ben genç olan kadına bakmayı sürdürüyordum.

Genç kadının gözleri gözlerimle çarpıştı, hafifçe tebessüm etti. "Adınızı ve soyadınızı söyler misiniz hanımefendi?" Kibar olmaya çalışmıştı ama sesinde gizlenen kıskançlığın kokusunu almıştım. "Hera Kızılkan." Klavyeye adımı girerken bir an duraksadığını fark ettim ama bu kısa sürmüştü. Bilgisayarla işi bitince neresinden çıkardığını göremediğim kartı bana uzattı.

"Buyurun Hera Hanım." Kartı alıp tebessüm ettim. "Teşekkürler," dedim. Sonra Cesur ile kadınların yanlarından ayrılıp sağ taraftaki koridora girdik.

Cesur kendi kartını gişeye okutup diğer tarafa geçti. Bende hiçbir yerinde bir şey olmayan kırmızı kartı okutup geçtim. Cesur bu sefer elimi tutmak yerine elini belime yerleştirip bana yön verdi. Yerleri ve duvarları metal kaplama olan geniş ve düz koridorda ilerlemeye başladık.

Koridorun belli yerlerinde gördüğüm eli silahlı adamlar harici başka bir şey yoktu. Nihayet koridorun sonunda bizi karşılayan bir kapı ile rahat bir nefes verdim. Kapının iki yanında adamlar vardı. Bizi görünce bir adam kapıyı tıklatınca içerden başka bir adam kapıyı açtı. Adam bizim geldiğimizi söyleyince diğer adam biraz beklememizi söyleyip kapıyı kapadı. Cesur ise bana döndü.

"Şimdi Hera beni dinle. İçerde konsey üyeleri var. Her oyunbaz türünden iki kişi bulunuyor. Onlarla konuşurken son derece saygılı olursan iyi olur. İçlerinden bazıları çok aksidir. Yanlış bir hareketinde seni kabul etmezler. Ne kadar son karar baş konsey üyesine kalsa da çoğunluk seni istemezse işler zorlaşabilir, dikkatli ol tamam mı?"

Dedikleri beni gerse de kafamı sallayıp sırtımı dikleştirdim. "Merak etme kendimi insanlara sevdirmekte iyiyimdir. Kime nasıl davranacağımı çok iyi bilirim." Gururla gülümsedi. "İşte benim cesur kadınım," dedi. Tam ona bir şey soracakken kapının açılması ile önüme döndüm. Adam kısaca ikimize baktı.

"Sizi bekliyorlar girebilirsiniz." Kalbim hızlanmaya başlarken derin bir nefes alıp Cesur ile birlikte içeri adımladık. İçeri girince mavilerim hızlıca etrafı taradı. Oda dikdörtgen şekildeydi. Biraz ilerimde ters u şeklinde yüksekte bulunan ince uzun kürsü ve kürsünün gerisinde yüksek taht gibi koltuklara oturan toplam 11 kişi vardı.

Kendimi çok küçük hissetmemi sağlamıştı kişilerin yüksek bir platformun üstünde olup bize üstten, üstten bakmaları.

Cesur beni ileri ilerletince ters u şeklindeki kürsünün boş geniş alanı içinde etrafım sarılmış gibi hissettim. Kafamı kaldırıp oyunbazları inceledim. Karşı tarafta en baş köşede kırmızı bir pelerin giyen 40'lı yaşlarında olduğunu düşündüğüm bir adam vardı.

Onun neden kırmızı giydiğini anlayamamıştım. Kürsünün diğer yanlarında beşerli şekilde ikiye ayrılmış her oyunbaz türünün kendine ait olduğunu bildiğim renklerde pelerin giymiş kişiler bulunuyordu. Ve her bir oyunbaz türünden bir erkek bir kadın vardı. Pelerin renklerinden öyle anlamıştım.

"Demek Cesur'un bahsettiği beden okuyan sensin." Çenemi dikleştirip gözlerimi konuşan kırmızı pelerin giymiş adama çevirdim. Açık yeşil gözlerini fark edince bana nedense Cesur'u hatırlatmıştı.

Kaşlarım çatılacak gibi olunca hemen ifademi düzelttim. Ve her ne kadar soru sormamış gibi konuşmuş olsa da cevap verdim. "Evet," dedim. Hepsinin beni süzdüğünü üstümde yoğunlaşan ağırlık ile anlayabiliyordum. Açık yeşil gözlere sahip olan adam dikkatle beni süzdü. "Cesur bize katılmak istediğini söyledi bu doğru mu?"

Cesur ellerini arkada birleştirmiş bir şekilde bir adım gerimde duruyordu. Ona bakmak istesem de buna engel oldum. "Evet, doğru." Adam elini kaldırıp gelmemi işaret etti. "Biraz yaklaş," dedi. Söylediğini yerine getirerek yaklaştım. "Adın Hera'ydı değil mi?"

Tekrar, "Evet," dedim. Adam hafifçe tebessüm etti. "Güzel bir adın var. Anlamının hakkını veriyor musun?" İsmimin anlamı aklıma geldi. Gücü elinde bulunduran, mücadeleci ve savaşçı demekti.

"Bugüne kadar aksini gösterecek hiçbir eylemde bulunmadım." Tek kaşı sorgulayıcı ifadeyle havaya kalktı. "Ya iler ki zamanlarda?" Hafifçe gülümsedim. "Sanmıyorum. Kendimden ödün vermeyi sevmem." Memnuiyetle gülümsediğini fark ettim. "Güzel bize de böyle kararlı kişiler lazım." Bir şey demeden düz ifadeyle bakmaya devam ettim. Açık yeşilleri aniden kısıldı.

"Neden sevinmedin? İma ettiğim şeyi anlamadın mı?" İma ettiği şey aralarına katılabileceğimdi. "Hayır, anladım. Ama daha size katılabileceğimi kendi ağzınızdan söylemediniz. Böyle bir durumda erkenden sevinmek aptalca olurdu." Kırmızı pelerinli adamın kaşları merakla havaya kalktı.

"Neden aptalca olsun ki?" Çenemi dikleştirdim. "Bu soruyu çok sevdiğim bir yazarın bir cümlesi ile açıklamak isterim; Savaş meydanında, kazandığınızı düşünseniz bile asla gardınızı indirmeyin çünkü siz farkında olmasanız da hâlâ savaşta olabilirdiniz." Herkes kısa bir an dediklerim ile duraksadı. "Bu kız hoşuma gitmeye başladı."

Farklı birinin sesini duymam ona bakmama neden oldu. Beyaz pelerin giymiş yine 40'lı yaşlarda gözüken bir kadındı. Akıl okuyan olmalıydı. Sarı saçları düz bir şekilde aşağı doğru sarkıyordu.

Yüzü yuvarlaktı. Kaşları kalkık ve inceydi. Burnu küçüktü. Dudakları inceydi ama güzel bir şekli vardı. Buz mavisi gözleri ise üstümde dolanıyordu. "Benimde hoşuma gitti. Zeki bir şeye benziyor. Gözlerinin parıltısını görüyor musunuz? Daha önce böyle bir çift göz görmedim."

Turuncu pelerin giyinmiş bir adamın dedikleriyle birkaç kişiden onaylayan mırıltılar çıkmıştı. Turuncu giydiğine göre zaman okuyan olmalıydı. "Aslında gözleri bana biraz tanıdık geldi ama çıkaramadım." Gözlerim ışık hızıyla konuşan adama döndü.

Altın sarısı pelerin giymişti, bir beden okuyandı. Benim türümdendi. Dikkatle yüzüne baktım. Siyah, düz kısa saçları vardı. Onunla aynı renk biraz kalın kemerli kaşları, gri parlak gözleri, düzgün bir burnu ve dolgun kırmızı dudakları vardı.

Diğerlerine göre daha genç görünüyordu ama en az 35 yaşında vardır. Gözlerimiz birbiriyle buluşunca gri gözlerinin parladığını gördüm. Gülümsedi. "Öz ailenin kim olduğunu bilmiyordun değil mi? Bizde o konuda hiçbir bilgiye ulaşamadık yoksa sana yardımcı olmaktan mutluluk duyardık."

Konunun aileye gelmesi beni huzursuz etse de olumlu anlamda kafamı salladım. "Anladığıma göre bu zamana kadar seni bir insan ailesi büyütmüş. Gerçekten çok yazık, onların elinde ziyan olmuşsundur." Bu sefer konuşan kişi mavi pelerin giymiş bir gelecek okuyan kadındı. Yüzünü incelemeyi es geçip bana acır gibi konuşmasına sinirlendiğimden cevap vermek için ağzımı araladım.

"Ses tonunuzdan anladığım kadarıyla bana acıyorsunuz. Lakin ben sizin aksinize öyle düşünmüyorum. Bir oyunbaz olarak insan ailemin olmasını bir avantaj olarak görüyorum. Onlar bana insanlığı öğretti. Sizin bilmediğiniz ve ne kadar da isteseniz öğrenemeyeceğiniz şeyi." Dediklerim ile ileri gitmemiştim değil mi? Çünkü hepsi gözlerini dikmiş hayretle bana bakıyordu.

Arkamda kalan Cesur'un yerinde huzursuzca kıpırdandığını hissetsem de dönüp ona bakmadım. Birden gri gözlü diğerlerine göre genç olan adam kahkaha atınca alt dudağımı dişledim. Neye gülüyordu bu şimdi? Gri gözleri üstümde durdu. "Hem zekisin hem de açık sözlü seni gerçekten sevdim." Yanında oturan altın sarısı pelerin giymiş kadında kafasını olumlu anlamda salladı.

"Tam bir beden okuyan. Ve az önce dediklerinde haklısın. Bizler tanrı Loki tarafından özel yetenekler verilmiş doğaüstü canlılar haline gelmiş insanların soyundanız. Elbette bu şekilde doğmuş bizlerin şimdi ki insanlığı anlaması mümkün değil ama onlar için bu kadar çabalıyoruz yani en başta olduğumuz şeyi unutmadık."

Kadının açıklaması ile turuncu pelerin giymiş bir kadın konuştu. "Onları anlamamızda gerekmiyor zaten. Biz işimizi yaparak onları koruyoruz o kadar." Beden okuyan yeteneğine sahip kadın güldü. "Bunu yapmaktan nefret eder gibi konuşuyorsun, Selene?"

"Nefret etmiyorum yalnızca insanların bu kadar zayıf olmasından hoşlanmıyorum. Eğer güçlü olsalardı kendilerini koruyabilirlerdi." Selene isimli kadına baktım. Beyaza yakın sarı saçları ve yeşil gözleri vardı. Diğer özelliklerini incelemeye gerek duymadan dediğine cevap verme istediğiyle doldum. Belki bu durumda susmam gerekiyordu ama konuşmadan duramadım.

"Öyle olsaydı oyunbazların ne ayrıcalığı kalırdı? Bunca yıldır amaç edindiğiniz şeyi elinizden alsalar nasıl hissederdiniz?" Tekrar herkesin gözleri bana dönünce en başta olduğu gibi çekinmediğimi fark ettim. "Ah, kızım senin dilinde bir yılanın ki gibi çatallı sokmadan duramıyorsun resmen."

Selene hafifçe tebessüm etti. "Şanlısın ki yılanları severim." Pekâlâ beni yılan yerine koyması dışında sorun yoktu.

"Haksız sayılmaz ama," dedi beden okuyan kadın. "Anlaşılan siz bu küstah kızı pek sevmişsiniz." Ters bir tepki vermeden ilk defa konuşan beyaz pelerin giymiş adama baktım. Sert bakışları üstümdeydi. Anlaşılan o benden hoşlanmamıştı. "Ne zamandan beri açık sözlü olmak küstahlık olmuş?"

Mor pelerinli kadın konuşmuştu bu kez. Beyaz pelerinli adam cevap verdi. "Önemli kişilerin karşısında kafasına göre konuşmaya başladığı zamandan beri." Sustum, hiçbir şey demedim. "Ben öyle düşünmüyorum kızın zekice cevapları vardı ve konuşma özgürlüğünü sonuna kadar kullanması kadar doğal bir şey yok," dedi mor pelerinli ruh okuyan adam.

Daha önce duymadığım bir erkek sesi konuşmaya dahil oldu o kişi mavi pelerin giymiş bir gelecek okuyandı. "Katılıyorum. Bırakında kız istediği gibi konuşsun yoksa nasıl onun bize uygun olduğunu anlayacağız?"

"Bunu anlamamın farklı yolları da var. Ama kesinlikle bizimle böyle konuşarak anlanamaz." Beyaz pelerinli adam kaşlarını çatmış bir şekilde kafasını iki yana salladı. "Kendi aranızda tartışmayı son verin," dedi kırmızı pelerinli adam.

Onun konuşması ile sessizlik oldu. Adamın açık yeşilleri bana çevrildi. "Az önce ailenin sana insanlığı öğrettiğini söylemiştin. Bende sana şöyle bir soru sorayım o halde." Dikkatle ne soracağını dinlemeye başladım. Açık yeşilleri parıltılarla doluydu. "Sen bu zamana kadar bir insan gibi yaşamışken şimdi bize katılmak istediğini söyledin. Peki ya bunca yıldır insan gibi yaşamışken bundan sonra bir oyunbaz gibi yaşayabilecek misin? Bir oyunbaz olmayı öğrenebilecek misin? Bu senin için bir dezavantaj olmaz mı?"

Hafifçe gülümsedim. Mavi irislerimi teker teker herkeste özenle gezdirdim. Özellikle beyaz pelerinli adama meydan okur gibi baktım. Bunu fark etse de bir tepki vermeden en başından beri yüzünde kalıplaşmış sert bakışlarla bakmayı sürdürdü. En son açık yeşil gözlere sahip adama baktım.

"Elbette, olmaz çünkü bu benim doğamda var. Ben dünyaya bir oyunbaz olarak geldim ve bir insan gibi yaşadım ama asla bir oyunbaz olmaktan geri durmadım. Daha ne olduğunu bilmediğim halde yeteneğimi kendi kendime geliştirerek kullanmayı öğrendim. Bu bile iyi bir oyunbaz olmama yeter. Ama sizler benim aksime yalnızca bir oyunbaz olmayı biliyorsunuz işte aramızdaki fark bu." Gülümsemem büyüdü.

"Sizce bu durumda dezavantajlı kim olur?"

 

 

♠️♠️♠️

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 25.09.2024 11:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...