
♠️♠️♠️
Yazar'ın Anlatımıyla
Konum: Parémvasi Tesis Yerleşkesi
Tarih: 02.08.2022
Saat: 11:00
Gök, isyan etti.
Tam ortadan ikiye ayrıldı.
Bir tarafı şifa verdi, diğer tarafı zehir saçtı...
Yılanlar, tehlikeli canlılardı. Çoğu insan onlardan korkar, yanlarına yaklaşmazdı. Çünkü bazı yılanların ısırıkları ölümcül olurdu.
Tükürük bezlerinde salgılanan zootoksin yani zehirleri insanı birkaç saatte hatta yılan türüne göre daha az sürede bile öldürecek kadar hızlı etkiye sahipti. Oysa bunun dışında yılan zehri orta çağdan beri çeşitli hastalıklar için tedavide kullanılmıştı.
Veba, öksürük ve egzama gibi hastalıklarda. Bu zamanda ise araştırmalara göre; kalp hastalıklarında ve çeşitli kanser tedavilerinde özellikle göğüs kanserinde yılan zehrinden pozitif sonuçlar elde edilmişti. Yani insanları zehirleyen yılan bir yandan da onlara şifa oluyordu. İronik...
Zihninin içinde kendi kendine konuşan Lilya duraksayarak düşüncelerini yarıda kesti. Ve bütün bu yılanlar hakkında düşündüklerine sebep olan canlıya baktı. Koluna dolanmış abisinin evcil hayvanı olan kara Mamba yılanına gri parlak gözlerini çevirdi.
Yılan başını Lilya'nın el sırtına koymuş öylece uslu uslu duruyordu. Lilya diğer elinin işaret parmağıyla yılanın koyu yeşil pullu kafasını sevdi. "Seni tembel. Daha ne kadar orada yatmayı düşünüyorsun?" Yılanın siyah gözleri Lilya'ya çevrildi.
Çatallı dilini ağırca dışarı çıkartıp tısladı. Lilya güldü. "O kadar tembelsin ki tıslaman bile zaman alıyor. Oysa siz kara Mambalar son derece agresif ve saldırgan yılanlarsınızdır. Senin sorunun ne olabilir ki acaba?" Yılanın sarıldığı kolunu havaya kaldırıp kendi yüzüne yaklaştırdı. Böylece yılan ile göz göze gelmişlerdi.
"Doğruyu söyle seni abim mi böyle uysallaştırdı?" Yılan tekrar tıslayınca Lilya gülerek kolunu aşağı indirip dizinin üstüne koydu. Yılanın ona gerçek bir cevap veremeyeceğini elbet kendi de biliyordu o yalnızca bu şekilde hayvanlar ile konuşmayı severdi.
Yılan ile ilgili düşünmeyi keserek gri parlak gözleriyle oturduğu yerin biraz ilerisindeki nehre baktı. Nehir dingin bir şekilde sağ tarafa doğru akıyordu. Berrak suyun sayesinde renkli, renkli taşlar suyun altından gözüküyordu. Huzurla derin bir nefesi burnundan içeri çektiğinde biraz ilerisinde bulunan hanımeli çiçeklerinin kokusunu duyumsadı.
Hafif esen rüzgâr hanımellerinin kokularını etrafa yayıyordu. Onların yanına kuş sesleri de eklenince Lilya çimenlerin üstüne serdiği kırmızı kareli örtüye uzandı.
Kara Mambanın olduğu kolunu karnının üstüne koyarken diğer kolunu başının arkasına koydu. Gri gözleriyle masmavi gökyüzünü izlemeye ve zihninde konuşmaya başladı.
Sonsuzluğa uzanan gökyüzü; senin ardında atmosferin dışında, uzay boşluğunda atalarımın olduğu bir gezegen var. Köklerim oradan geliyor ve sanırım ben oraya gitmek istiyorum. Çünkü çok garip ama bu gezegende doğmuş olmama rağmen kendimi buraya ait görmüyorum. Burada kendimi fazlalık gibi görüyorum. Belki de yok edilmesi gereken biri? Çünkü biz bu dünyaya zehir saçanlarız. İnsanlığa zarar verenleriz. Yılanların hem zehir hem de şifa verdiği gibi şifada vermiyoruz.
Ve biz bu gezegenden defolup gitmeden zarar vermeler bitmeyecek. Bizler, Skiá oyunbazlarının bize verdikleri isimle Parémvasi'ler bu gezegen için çok fazla tehlikeliyiz. Ama bu tehlikeyi bu gezegene getiren Skiá oyunbazları da en az bizim kadar tehlikeliydi belki daha fazla...
Babama onlarla olan iş birliğini kesmesini ve buradan gitmek istediğimi söylemek istiyordum. Hoş! Babamın beni bu konuda dinleyeceğini hiç düşünmüyordum ama belki üzüntümü görürse kararı değişirdi?
Bunu denemem gerekiyordu. Sonradan neden yapmadım demektense iyi ki yapışmışım demeyi tercih ederdim. Sonucu ne olursa olsun. Netice de işin sonunda yine aynı yere dönersem şayet başladığım noktaya geri döneceğimden kaybedeceğim hiçbir şeyde olmazdı.
Yine ellerim boş şekilde kalacak ve olacaklara göz yumacaktım. Çünkü kendimi olacakların önüne geçecek kadar güçlü hissetmiyordum.
Lilya bulutsuz gökyüzünü izleyip kendi kendine içinden konuşurken birden bir gölge bütün güneş ışınlarının Lilya'ya gelmesine engel oldu. Lilya şaşkınca uzandığı yerden doğruldu ve omzundan geriye gölgeye neden olan kişiye baktı.
Dudakları şaşkınca aralanırken "Uzay," diye fısıldadı. Lilya şaşkın bir şekilde Uzay'a bakmaya devam ederken Uzay olduğu yerden hareketlenip kırmızı kareli örtünün üstüne, Lilya'nın yanına oturdu. Ve hafifçe gülümseyip baktı. "Selam," dedi.
Lilya zorlanarak da olsa şaşkınlığını bir kenara bıraktı. "Selam... bir şey mi oldu?" Dedi. Uzay'ın neden burada olduğunu sorgulayan gri gözleri irice açılmıştı. Uzay olumsuz anlamda kafasını sallarken konuştu. "Hayır yalnızca seni görmeye geldim."
Lilya daha da şaşırsa da belli etmemeye özen gösterdi. "Anladım. Peki kim sana burada olduğumu söyledi?" Şu anda bulundukları yer Parémvasi tesis yerleşkesinin biraz dışındaki nehrin olduğu yerdi. "Seni ararken abin Koral'ı gördüm ve nerede olduğunu ona sorunca burayı tarif etti."
Uzay alıcı gözüyle bulundukları alanını inceledi. Sonra Lilya'ya baktı. "Çok huzurlu görüyor... burası senin kafa dinleme yerin mi?" Lilya soru ile hafifçe tebessüm etti. "Evet," dedi. İçinden hâlâ Uzay'ın neden kendisini görmeye geldiğini düşünüyordu. Uzay ise sıkışıp kaldığı labirentin içinden kurtulmak için buraya geldiği biliyordu.
Neden bilmiyordu ama kendini Lilya'nın yanında huzurlu hissediyordu. Bunu geçen gün onunla konuşurken daha net anlamıştı. Sanırım bu Lilya'nın kendi huzurunu etrafa yaymasıyla bir ilgisi vardı. Şimdi bile Lilya'nın kendine has huzurunu hissedebiliyordu.
"Bende seninle birlikte kafa dinleyebilir miyim?" Uzay kendi ağzından çıkanlara inanamazken Lilya'nın şaşkınlığı giderek artıyordu. Sonra sakince kafasını olumlu anlamda salladı. "Elbette," dedi. İçinden, Uzay'ın bir derdi mi var? diye düşündü.
Merakla Uzay'ın pürüzsüz çehresine baktı. Mimiksizdi, mavi gözleri ise dalgın bakıyordu. Lilya dudaklarını birbirine bastırıp karşısındaki nehre baktı. Uzay ise bundan istifade ederek Lilya'nın yan profilini inceledi. Beyaz teni güneşin sayesinde parlıyordu, uzun kirpikleri gri gözlerine gölge düşürmüştü.
Birden esen rüzgâr ile ikisinin de burunlarına hanımeli kokuları gelirken Lilya'nın gri saçları havalanmıştı. Uzay, Lilya'nın yanağına yapışan saç tellerini kenara çekme istediği ile doldu. Ve bu isteğe fazla mâni olamayarak gerçekleştirdi.
Hafifçe oturduğu yerden Lilya'ya doğru döndü ve eliyle saçları yanağından çekti. Lilya ise Uzay'ın bu hareketi ile irkilmişken hayrete de düşmüştü. Uzay'ın ona neden böyle davrandığını anlayamamıştı. Hoş! Uzay'da bunu neden yaptığını bilmiyordu.
Uzay elini aşağı indirirken ona bakan gri parlak gözlere mavi gözleriyle bakarak karşılık verdi. Lilya tam ağzını aralamış bir şey söyleyecekti ki koluna dolanmış kara Mamba yılanı sesli bir şekilde tıslayıp Lilya'nın parmağını diliyle yaladı. Bu bir yılanın yapacağı bir şey değildi.
Ama söz konusu abisi Koral'ın yılanı olunca işler değişiyordu. Nasıl bir yılanı bu şekilde evcilleştirmişti bilmiyordu ama yılanın böyle olması hoşuna gidiyordu. Hem Lilya hem de Uzay kara Mamba'ya baktı.
Uzay yılanı daha yeni fark etmenin şaşkınlığını yaşarken Lilya yılanın derdini anlamak ister gibi ona bakıyordu. "Ne oldu kızım? Karnın mı acıktı?" Yılan tekrar tıslayınca Lilya hemen yanında bulunan çantasındaki kabın içinden pişmiş yumurtaları çıkardı.
Onları çimenlerin üstüne bıraktığında kara Mamba kolundan yumurtalara doğru süzüldü. Lilya boş kabı çantasına geri koyarken yılan bir yumurtayı tek seferde yutmuştu. Uzay bu süre zarfınca şaşkınca durmuştu. Lilya ondan tarafa bakınca kaşları çatıldı.
"Yılan mı besliyorsun?" dedi şaşkınlık akan sesiyle. Lilya gülümseyerek kafasını iki yana olumsuz anlamda salladı. Onunla birlikte sallanan gri saçları sırtında sağa sola hareket ediyordu. "Ben değil abim besliyor. Buraya gelirken peşime takıldı. Yanımda durmayı sever."
Gri parlak gözleri kısa bir anlığına kara Mamba'ya kaymıştı. Uzay'da yemeğini sindirmekle meşgul olan yılana baktı. Yılanlarla pek arası olmadığı için hangi tür olduğunu anlamamıştı. "Türü ne?" diye sordu. "Kara Mamba," dedi Lilya.
Uzay'ın kaşları ciddi misin der gibi havalandı. "O türün çok saldırgan olduğunu duymuştum. Onu nasıl besleyebiliyorsunuz?" Lilya, Uzay'ın sorusuyla hafifçe kıkırdadı.
"Ah, bizim kara Mamba diğerleri gibi değildir. Miskinin tekidir, hareketleri ağırdır ve kesinlikle saldırgan değildir. Tabii kendini tehlikede hissettiği zamanlarda bütün bu özellikleri tersine dönüyor. Abim onu asil bir yılan olarak evcilleştirmiş olmalı."
Bu durum Uzay'ın tuhafına gitse de bir şey demedi. Mavi gözleri bulundukları yerde kısaca gezindi. "Kedin olduğunu hatırlıyorum. O nerede?"
Uzay şu an hayvanlardan sohbet ettiğine inanamıyordu ama Lilya ile başka ne konuşacağını da bilmiyordu. Mecburiyetten elinde olanlarla yetiniyordu. Ama bir şeyin farkına varmıştı. Lilya'nın hayvanları sevdiğini anlamıştı.
"Asteri'yi mi diyorsun? Buraya onu da getirmiştim ama ortalıkta görünmüyor. İllaki ilgisini çekecek bir şey bulmuştur. Çıkar ortaya birazdan." Uzay, Lilya'nın cevabıyla sadece sakince kafasını salladı.
Lilya iki elini de dizlerinin üstüne koyup Uzay'a dikkatle baktı. Derinlerde bir yerlerde bi' derdi olduğunu hissedebiliyordu. İlgisini çekmeyen ama öylesine sorulmuş sorulardan Lilya bunu anlamıştı. Uzay kafasını başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordu çünkü zihninin içinde onu rahatsız eden başka bir şey vardı. Lilya çekingence alt dudağını ısırdı.
Bu sırada Uzay karşılarında kalan nehre mavi gözlerini çevirmişti. Lilya derin bir nefes alıp verdi ve dudaklarını yaladı. "Uzay sen neden beni görmek istemiştin?" Uzay ağır hareketlerle kafasını Lilya'ya çevirdi. Sonra ne diyeceğini bilemez halde duraksadı.
Onu neden görmek istemiştim? Diye kendine sordu. Aslında kesin bir cevabı yoktu. Yalnızca Lilya'nın yanında huzurlu hissettiği için onu görmek istediğini düşünüyordu. Lilya'nın ondan bir cevap bekleyen gri gözleri kısılmıştı. Uzay boğazını temizledi.
"Seni görmek için bir nedene ihtiyacım mı var?" Dedi. Sonra, "Müstakbel karımı görmek için illa bir nedenimin olması gerektiğini bilmiyordum," dedi. Uzay'ın dedikleriyle ikisinin de kalbi hızla atmaya başlamıştı. Öyle ki atan kalp atışlarından dolayı yemeğiyle ilgilenen kara Mamba'nın bile dikkatini çekmiştiler.
Siyah irisleri ikisine kısaca bakıp yemeğiyle ilgilenmeye devam etti. Bu sırada Lilya ne cevap vereceğini bilemediği için telaşlanmıştı. Uzay'dan böyle bir atak beklemiyordu. Hatta onunla evlenmek istemediğini sanıyordu. Öyle olduğuna emindi de ama şimdi Uzay'ın bu dedikleri kafasını karıştırmıştı.
Ağırca yutkundu. Sonra dudakları yukarı kıvrıldı. "Hangi ara müstakbel karın olduğumu anlamasam da elbette bir nedene ihtiyacın yok. Ama..." dedi ve kısa bir an duraksadı. Gri parlak irisleri Uzay'ın çehresinde dikkatle gezindi.
"Ama bir nedenin olduğunu anlayabiliyorum. Daha doğrusu bir derdin... konuşmak ister misin?" Uzay, Lilya'nın onu hemen çözdüğünü fark edince kafasını başka bir yere çevirdi.
Kendini bu kadar açık ettiğinin farkında değildi. Mavi gözleri durgunlaştı. Birkaç dakika ikisi de konuşmadan öylece durdular. Bu sırada ortalıkta olmayan Asteri ilerdeki çalılıkların olduğu taraftan kuyruğunu havaya dikmiş şekilde Lilya'nın yanına gelerek dizlerinin üstüne çıktı ve kucağına yerleşti.
Kara Mamba ise yemeğini yemiş, çimenlerin üstünde kıvrılmış yatıyordu. Lilya kucağına yatmış Asteri'nin tüylerini okşamaya başladı. Uzay'ın ona cevap vermemesine biraz alınmıştı. Ama bir yandan da neden cevap vermediğini anlıyordu.
Netice de aralarında sağlam bir ilişki yoktu. Uzay neden bana güvenip kendini açsın ki? Diye düşündü. Dudaklarını büzüp iç çekti. Parmakları Asteri'nin yumuşak tüyleri arasında geziniyordu. Uzay ise zihninde düşüncelere dalmıştı.
Dün Hera ile geçirdiği garip gece zihninde canlanmıştı. Özellikle Hera'nın ona dedikleri zihninin içinde yankılanıyordu. Hâlâ Hera'nın nasıl bu kadar kolayca kendini çözdüğünü, içinde yatanı gördüğünü bilemiyordu. Tek bildiği şey Hera'nın zekice konuştuğu konularda haklı olmasıydı.
Ve ayrıca birbirlerine dürüst davrandıkları kısım Uzay'ı etkilemişti. Hera'ya sert davranmıştı ama böyle davranmasının tek nedeni duygularını bastırmaktı. Çünkü Hera'nın dediklerine oda hak vermişti ve bu onu sinirlendirmişti. Bunca zamandır düşmanı olarak gördüğü kişinin kendisini bu kadar etkilemesine izin verdiği için kötü hissetmişti. Ama artık Hera'yı düşmanı olarak göründüğünden pek emin değildi.
Özellikle Hera'nın yanından ayrılmadan hemen önce Hera'nın onu asla düşmanı olarak görmeyeceğini söyleyip bir anda Uzay'a sarıldığı kısımdan sonra Uzay'ın Hera'ya olan hisleri değişmeye başlamıştı. Ona olan düşmanca duyguları erimeye yüz tutmuştu, bunu hissedebiliyordu.
Sonucunda ne halde olurdu bilemiyordu. Ama dayısının bundan hoşlanmayacağını biliyordu bu yüzden dün gece Hera ile olan konuşmasından dayısına bahsetmemişti. Eğer bahsetseydi sonuçlarının ağır olacağının farkındaydı. Dayısı kendi istedikleri olmadığı için canını yakardı.
Ve Uzay artık canının yanmasını istemiyordu... Uzay'da, Lilya'da kendi zihinleri içinde kaybolmuşlardı. İkisinin de farklı dertleri vardı. Ama bilmiyorlardı ki dertlerinin çaresi yine kendilerindeydi.
Hatta çoğu derdin çaresi kişinin içinde saklı olurdu. Tek yapılması gereken farkına varmaktı. Uzay kafasını Lilya'nın olduğu tarafa çevirdi. Ve kedisi, Asteri'yi sevdiğini gördü. Ardından Asteri bir anda Lilya'nın kucağından kalktı.
Kara Mamba'nın yanına giderek ona sokuldu ve birlikte uyuklamaya başladılar. Bu halleri Uzay'ın gözlerinin irice açılmasına neden olurken Lilya hafifçe tebessüm etmişti. Sonra Uzay kendine gelmek adına kafasını iki yana salladı.
Odaklanması gereken farklı bir konu vardı. Boğazını temizleyerek konuşmaya hazırlandı. "Konuşursak iyi gelir mi?" diye sordu. Lilya tam sessizliğe alışmışken Uzay'ın sesini duyunca irkildi. Sonra hemen kendini topladı ve cevap verdi. "İyi gelmesi için çabalayacağıma emin olabilirsin," dedi samimiyet kokan ses tonuyla.
Uzay, gri gözlere uzun uzun baktı. Masumiyet ve huzur dolu olduklarını gördü. Ve sonsuza kadar o gri gözlere bakabileceğini düşündü. Tamamen bedenini Lilya'ya döndürdü. Lilya'da aynı şekilde Uzay'a dönmüştü. Oturdukları örtünün üstünde karşı karşıya gelmişlerdi. Uzay'ın konuya nasıl gireceğini bilmediğini anlayan Lilya iç çekip konuşmayı başlattı.
"Önce istersen canını sıkan derdin ne olduğunu söyle sonra bir çözüm bulabilir miyiz bakalım, olur mu?" Uzay uslu çocuklar gibi olumlu anlamda kafasını salladı. Daha sonra konuşmak için ağzını araladı. "Aslında derdim duygularım. Değişime uğradıklarını hissediyorum." Lilya kaşlarını çattı. Uzay'ın bahsettiği değişimden kastı ne olduğunu anlayamamıştı. Bu yüzden sordu.
"Nasıl bir değişimden bahsediyorsun? İyi anlamda mı kötü anlamda mı?" Uzay derince iç çekti. "Birine karşı düşmanca duygular beslerken onlar bir anda değişmeye başladı. Ve bunun iyi mi kötü mu olduğunu anlayamıyorum." Mavi irisleri durgunlaştı.
"Eskiden olsa böyle bir değişime müsaade etmezdim. Ama şimdi hem uzun zamandır cevabına ulaşamadığım sorular yüzünden doğru bildiğim yanlışların olduğunu hissediyorum hem de hissettiğim düşmanca duyguların artık bana ait olduklarından bile emin değilim."
Lilya'nın aklına Uzay'ın son dediği cümle takıldı. "Hissettiğin duyguların sana ait olmadığını söylerken ne demek istedin?"
"Bir başkasının duygularını hissediyormuşum gibi geliyor. O yüzden öyle dedim. Çünkü kendi duygularımın karmaşıklaştığını hissediyorum ve içlerinde bana ait olmadığını anladığım duyguların olduğunun farkına vardım."
Lilya düşünceli bir şekilde dudaklarını birbirine bastırdı. "Diyelim hissettiğin duygular sana ait değil, kime ait olabilir?" Uzay bu soruda duraksadı hemen cevap veremedi. Mavileri düşünceli bir hal aldı bunu anlayan Lilya ona zaman tanıdı. En sonunda dudakları arasından sözcükler dökülmeye başladı.
"Bu zamana kadar bana o bahsettiğim birine hep düşmanımız olduğunu söyleyen kişi olabilir. Çok önceden beri beni onun düşmanımız olduğuna inandırmıştı. Lakin şimdi öyle olmadığını hissediyor hatta görüyorum." Lilya düşünceyle gri gözlerini kıstı.
Uzay'ın söylediklerinden yola çıkararak bir sonuca ulaşmaya çalışıyordu. "Yani şimdi o kişinin aslında düşmanın olmadığını anladığını mı söylüyorsun?" Uzay emin olamamış gibi Lilya'ya baktı. Çünkü hâlâ o kişinin düşmanı olup olmadığını anlamamıştı. Yalnızca artık düşman olmadığını hissediyordu.
Belki de hiçbir zaman değildi. Dayısı onu kandırmıştı belki de Hera onlar için önemliydi. Ama yine de dayısının böyle bir yalana neden başvurduğunu anlamamıştı. "Kısmen öyle görünüyor ama emin olamıyorum." Lilya anlayışla gülümsedi. "Bence sen çoktan eminsin yalnızca bunu kabullenemiyorsun. Muhtemelen onu uzunca bir süre düşmanın kabul ettiğin için bünyen yeni fark ettiğin bu duruma katlanamıyor." Uzay kısık sesle güldü.
"Şu an tam da onun gibi konuştun. Birbirinizi tanısaydınız iyi anlaşacağınıza şüphe yok." Lilya kimden bahsettiğini anlayınca hafifçe gülümsedi ama bir yorumda bulunmadı. Yalnızca bahsettiği kişinin kim olabileceğini düşündü. Ardından aklına gelen bir fikir ile Uzay'a bir soru yöneltti.
"Bahsettiğin kişinin düşman olup olmadığından emin olamadığını söylemiştin ya hani ondan emin olmak için sana şunu soracağım; o kişi sana karşı hiç düşmanca davrandı mı? Ya da öyle hissettiren bir şey ima etti mi?"
Uzay kısa bir an düşündü ve gerçeklerle karşılaştı. Çünkü Hera'nın ona karşı olan hiç düşmanca davranışı yoktu. Aksine dün gece dost gibiydiler. Bu yüzden olumsuz anlamda kafasını salladı. "Hayır, hiç öyle hissettirmedi," dedi.
Lilya farklı bir soru yöneltti. "Peki ya sen? Sen ona hiç gerçek anlamda düşmanın olarak görüp zarar verdin mi?" Uzay yumruk yemiş gibi sarsıldı. Sonra uzunca düşündü. Hera'ya yalnızca dayısıyla konuşurken zarar vermeyi ima ettiği aklına geldi.
Ama aslında o zaman bile zarar vermeyi gerçekten düşünmemişti yalnızca dayısının öyle sanmasını istemişti. Çünkü ne zaman bir şey ima etse dayısı farklı tepkiler vererek Uzay'a aslında bir ip ucu veriyordu.
Bir de dün gece ona küçük çaplı fiziksel zararlar vermişti ama oda kendi duygularını bastırmak içindi ve Hera'nın dediklerini kabullenemediği için saldırgan davranmıştı. Hiçbir şekilde Hera'yı düşmanı olarak gördüğü için zarar vermeyi düşünmemişti.
Hatta yıllar önce onu ölümden kurtarırken bile düşman olduklarını göz ardı etmişti. Uzay düşünmeye son verince duraksadı. Gözünün önündekileri bu kadar geç fark etmiş olmasına inanamıyordu.
"Hayır, hiçbir zaman onu gerçek anlamda düşmanım olarak görmedim, hep sözde kaldı." Lilya bilmiş bir ifadeyle sırıttı. "O zaman onu düşmanın yerine koymayı bırak. Çünkü ne sen onu düşmanın olarak görmüşsün ne de o seni. Ve senin de dediğin gibi o hissettiğin duygular kesinlikle sana ait değil."
Lilya kısa bir an sustu sonra konuşmaya devam etti. "Sanırım önceden hissettiğin daha doğrusu hissettiğini sandığın duyguların sahibi sen değil bir başkası ve o kişi senin de öyle hissetmeni istediği için sana psikolojik baskı kurup aklına girmiş olabilir."
Uzay bu duydukları ile sertçe dudaklarını birbirine bastırdı, elleri yumruk olmuştu. Uzay işte tam olarak bu kısmı anlamamıştı. Dayısı neden onun böyle hissetmesini istemişti? Neden kendi duygularını ona da empoze etmişti?
Zihninde bu sorular dört dönüyordu. Uzay ellerini kafasının iki yanına bastırdı. Yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade oluştu. "Adlandıramadığım o kadar çok şey var ki artık ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi şaşırdım. Hatta bu yüzden dengesiz davranıyorum. Kabullenemediğim şeylerin acısını hep başkalarından çıkarıyorum."
Lilya çaresizce duran Uzay'a üzgünce baktı. Onun derdine çare bulmaya çalışıyordu ama Uzay kendini hep geri çektiği için boşa gidiyordu. Aslında kabullense her şey yoluna girerdi.
Lilya yüzüne gelen gri saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı. Ardından Uzay'ı gri parlak gözleriyle süzdü. Elleri hâlâ kafasının iki yanında duruyordu. "Uzay, bu kadar kendi üstüne gitme. Anlıyorum şu an kafan karışık ama böyle yaparak yalnızca daha da karışmasına neden olursun."
Uzay, Lilya'nın dedikleriyle ellerini kafasından çekti ve başını kaldırıp Lilya'ya baktı. "Sence bir kişi neden kendi duygularını bir başkasına empoze etmeye çalışabilir? Amacı nedir? Çıkarı ne olacak?" Lilya dudaklarını büktü. Bu soru onun içinde zordu. Yine de düşüncelerini en yalın şekilde Uzay'a aktardı.
"Bazen bir kişi tek başına hissettiklerini taşıyamaz, ağır gelir. Ve bu yüzden onunla bu hissettiklerini paylaşacak birisinin varlığına ihtiyaç duyar. Ve o kişinin de kendi gibi hissetmesini sağlar. Galiba seninkinde de durum bu, biraz abartılmış hali olarak.
Tabii altında daha farklı bir nedende yatıyor olabilir. Bunu kesinliğiyle öğrenmek istiyorsan sana böyle hissettiren kişiyle konuşman gerekiyor. Çünkü hiç kimse bir başkasının duyguları altında ezilmeyi hak etmez. Senin kendi duygularını yönetmen gerekiyordu bir başkasının sana hissettirdiği duyguları değil." Uzay, Lilya'nın ona ne demek istediğini pek âlâ anlamıştı.
"Yani şimdi senin kanınca; o bahsettiğim kişi düşman değil. Ona karşı hissettiğim düşmanca duygular ise bana değil bir başkasına ait aslında, öyle mi?" Lilya gülümseyerek kafasını salladı. "Anlattıklarından yola çıkararak böyle bir sonuca ulaştım, evet."
Uzay, Lilya'nın dediklerinden sonra bile kararsızdı. Duyguları dalgalı olduğundan düzgünde düşünemiyordu.
"Peki düşman gibi görünen birinden dost olur mu?" Diye sordu. Artık Hera'nın onun düşmanı olduğunu sanmıyordu. Ama peki ya dost? Dosttu olabilir miydi? Diye düşünmeden edemedi. Bunu neden düşündüğünü de bilmiyordu.
Lilya ise pekte düşünmeden Uzay'ın sorusunu cevapladı. "Dosttan bile düşman olabiliyorsa pek âlâ düşmandan da dost olabilir." Lilya'nın verdiği cevap ile birlikte Uzay kaşlarını çattı. Böyle bir şeyin olup olmayacağını düşünüyordu. "Peki ya nasıl emin olabilirim? Ona nasıl güvenip dost olarak görebilirim? Ya düşmandan dost olunamazsa?"
Sesi tereddütlüydü. Lilya anlayışla gülümsedi. O an Uzay içinden bir şeyler koptuğunu hissetti. Ne kadar güzel gülümsüyor, diye düşünmeden edemedi. Ve birden Lilya'nın gülümsemesinin aklını karıştırmasına izin verdiği için kendi kendine utandı.
Şu an konuştukları konuya odaklanmalıydı. "İnan bana Uzay, bunca zamandır dost bildiğin, güvendiğin birinin sana ihanet etmesindense düşmanın olup da sonradan dost dediğin kişinin sana ihanet etme olasılığın yüksek olması daha iyidir."
Lilya duraksadı, sakince dudaklarını yalayıp konuşmaya devam etti. "Çünkü zaten o bir zamanlar düşmanın olduğu için ne yapabileceğini bilebilirsin yaptığı zamanda hayal kırıklığına uğramazsın en nihayetinde bunu bekliyordun. Ama her zaman dost bildiğin kişinin sana ihanet etmesini aklından bile geçirmediğin için hayal kırıklığına uğrar, yıkılırsın."
Uzay kulaklarıyla işittiği cümlelerin ağırlığı altında ezildi. Lilya'nın dediklerinde haklı olduğunu biliyordu. Ve galiba artık tamamen kabullenmiş, bir karara varmıştı.
Hera artık onun için düşman değildi. Ama dostta değildi. Çünkü hâlâ onun hakkında saklanan sırların olduğunun farkındaydı onları öğrenmeden Hera'yı bir kefeye koyamazdı. Ve ayrıca dayısı yüzünden ona karşı yine düşmanca davranması gerekiyordu. "Sanırım o kişiyi ne düşman olarak göreceğim ne de dost. En doğrusu şu anda bu gibi görünüyor."
Lilya'nın gri parlak gözleri kafası hâlâ karışık gözüken Uzay'ın gözlerine tutundu. "Orası sana kalmış ama Uzay bir daha lütfen kimsenin düşüncelerini ve duygularını etkilemesine izin verme. Sonuçları ağır oluyor." Sona doğru sesi kısılmıştı. Uzay tebessüm etti. Lilya ile konuşmak ona iyi gelmişti. Özellikle hissettiği huzur onu rahatlatmıştı. "Benimle konuştuğun için sağ ol, gerçekten iyi geldi." Lilya hafifçe kıkırdadı.
"Ne zaman istersen konuşabiliriz. Kendini asla yalnız hissetme. Benim her zaman burada olduğumu bil." Uzay anlamlı bir ifadeyle sırıttı. "Galiba dedem ilk defa benim için doğru bir seçim yapmış," dedi. Lilya imayı anlayınca yanakları kızardı.
"Galiba bana karşı olan duygularında değişime uğramış? Son konuştuğumuzda böyle değildin." Uzay gözlerini kaçırdı. Bu hep yaptığı bir şey değildi ama Lilya'ya bakabileceğini sanmıyordu. Birkaç saniye bekledikten sonra konuştu.
"Duygular değişime uğrayabilir. Ya da baskılanmış duygular gün yüzüne çıkabilir." Zorda olsa mavi irislerini Lilya'ya çevirdi. "Kendi duygularımı yönetmem gerektiğini söylemiştin. Bende artık tam olarak öyle yapacağım. Ne kendi duygularımı baskılayacağım ne de başkasının duygularımı etkilemesine izin vereceğim."
Lilya tebessüm etti. Düşünmeden hareket edip ellerini ileri uzattı ve Uzay'ın ellerini tuttu. Tutmadan önce kısa bir an tereddüt etmişti ama etrafa saçtıkları hastalık oyunbazlara zarar vermediği için ona gönül rahatıyla dokunabileceği aklına gelince tutmuştu.
Ve elleri arasında olan ellerin sıcaklığını hissetmek Lilya'nın daha önce tatmadığı duyguları hissetmesine neden olmuştu. Çünkü o ve onun gibi olan herkesin bedenleri soğuk olurdu. Lilya Asteri'den başka bir sıcaklığı ilk defa deneyimlemişti.
Bunun Asteri'nin tüylerini sevmekten daha farklı olduğunu fark etmişti ve bu hoşuna gitmişti. Uzay'ın ellerini daha sıkı tutup sıcaklığı sonuna kadar hissetti. Aynı zamanda Uzay'da, Lilya'nın ellerinin bu kadar soğuk olmasının normal olup olmadığını düşünüyordu.
Ama onun bir Parémvasi olduğu gerçeği aklına gelince normal karşıladı. Oysa Uzay onun bir Parémvasi olduğunu bile unutmuştu. Hatta ona göre Lilya bir melek olabilirdi. Kendi türüyle kesinlikle bir alakası olmadığını düşünüyordu.
Çünkü Lilya diğerleri gibi etrafa zehir saçmıyor aksine huzur saçıyordu. Uzay'da o huzuru tatmak istiyor, tadıyordu da. Lilya kurumuş dudaklarını dili ile ıslattı. Gri parlak gözleri sıkıca tutunduğu ellerdeydi. "İlk defa bir tenden yayılan sıcaklığı hissediyorum."
Gri gözlerini Uzay'ın mavilerine çıkardı. "Ve bu çok mükemmel bir his... önceden olsa asla deneyimleyemeyeceğim bir şeydi," dedi. O an ikisi de birbirlerinin ellerini daha sıkı tuttu. Bunu bilinçsizce yapmışlardı. Bir hipnoz etkisindeymiş gibi birbirlerine kitlenmişlerdi. Lilya istemsizce titredi. Yalnızca birkaç dakikada Uzay'ın ellerinden yayılan sıcaklığın bağımlısı olmuştu.
Ne yaptığını bilemez halde Uzay'a yaklaştı ve kendini ona yasladı. Sonra, "Bana sarılabilir misin?" dedi. Uzay'ın gözleri irice açıldı. Lilya'nın isteği onu heyecanlandırmıştı.
Ardından koşulsuz bir şekilde ondan istenileni yaparak ellerini geri çekti ve kollarını Lilya'nın ince beline sardı. Lilya iç çekerek kafasını Uzay'ın omzuna yasladı sonra oda kendi kollarını Uzay'ın beline doladı. Hangi ara bu pozisyona geldiklerini anlayamamışlardı...
Tam şu an ikisi içinde bir dönüm noktasıydı. Kader ağları yeniden örülmeye başlamıştı. Ve bu sefer zaman o ikisi için daha farklı bir yönde akmaya başlayacaktı.
♠️♠️♠️
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.53k Okunma |
153 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |