
🎲🎲🎲
Bazen zihniniz sizin için bir kafes olurdu. Düşünceler ise birer pranga... Zihniniz sizi bir köşeye sıkıştırırken, düşünceler oradan öteye gidememenize neden olurdu. Ve öyle bir an gelirdi ki ne yapacağınızı bilemezdiniz.
Ne zihninizden ne de o düşüncelerden kaçabilirdiniz. O kafesin içinde prangalara bağlı bir halde kalırdınız.
Tam bu zamanlarda o prangaların ve kafesin anahtarına ihtiyaç olurdu. Anahtarı ise farklı bir konuya yönelmekti. Böylece kötü düşüncelerden uzak olurdunuz.
Mesela ben; şu an Korel'le ilgili düşünceler tarafından esir alınmışken farklı bir şeye yöneldim. Karşısına geldiğim kapıyı açtım ve içeri girdim.
Arkamdan da Açelya girmiş ve kapıyı kapamıştı. Bu şekilde beni esir alan düşünceler arkamdaki kapının gerisinde kalabilmişti. Ve ben şimdi asıl önemli olan konuya yoğunlaştım.
Açelya ile göreceğim eğitimin planını yapmamız gerekiyordu. Bunun için bu odadaydım. Gece mavilerim sade bir şekilde dizayn edilmiş odadaki masanın önünde bulunan tekli sandalyeyi gördü ve ayaklarım oraya ilerledi. Ben o sandalyeye otururken Açelya masanın etrafından dolaşıp büyük genişçe bir koltuğa oturdu.
Sırtımı geriye yaslayıp ona baktım. "Eğitim planı için konuşacağız dedin. Evet seni dinliyorum?" Açelya ellerini masanın üstünde bağlayıp bana baktı ve gülümsedi. "Ben aslında sizin için önceden bir plan taslağı oluşturmuştum. İsterseniz ilk önce ona bir bakalım. Daha sonra sizin istediğinize göre düzenlemeler yaparız."
Olur anlamında kafamı salladım. Bu sırada Açelya bana mavi bir dosya uzatmıştı. Elinden alırken konuşmaya başladı.
"Günlük olarak her alan için 2 saatlik bir program oluşturdum. Bunlar her geçen hafta kademeli olarak artacak. Genelde her gün bir oyunbaz yeteneği dersi, bir dövüş sporları dersi, bir silah sanatları ve oyunbazca dili dersi olarak 4'e bölündü.
Bunların hepsi gerekli olduğu için hepsine katılmak zorunlu. Ama bunlar haricinde başka eğitimleri de seçmeli olarak alabilirsiniz." Dedikleri ilgimi çektiğinden dikkatle Açelya'yı dinliyordum. "Seçmeli ders?" Dediğimde hemen açıklamaya başladı.
"Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki; biz burada ne kadar askeri bir eğitim versek de oyunbazlarımızın sosyal hayatları olsun isteriz. Mesela ilkokul ve lise çağına kadar olan aralıkta ki oyunbazlar normal okul dersleri görüyorlar. Farklı bir aktivite olarak ise heykel, resim, dans, yüzme gibi daha bir sürü alanda eğitimler alabiliyorlar.
Ayrıca oyunbazlarımız düşüncelerini akıl okuyanlardan zihin kilidi olmadan koruyabilsin diye düşünce kontrol dersimiz, savaş stratejisi, bilişim teknolojileri, izcilik ve ajanlık gibi uzmanlık derslerimiz de var." Kısa bir an soluklandı.
"Ah, işleyişimizi anlamanınız için daha açıkça söylemeyelim ki burada askeri eğitim dışında bir de arazide tesisten birkaç kilometre uzaklıkta bir binamız daha var. Orası her oyunbazın normal bir şekilde ders görüp normal bir meslek için eğitim aldıkları bir tesis.
Küçük yaşta temel ders eğitimleri orada alınırken oyunbaz yeteneklerini, dövüşmeyi, silah kullanmayı da bu tesiste öğreniyorlar sonra belirli bir yaşa -ki bu genellikle 16 yaş oluyor- gelince onlara seçim hakkı veriyoruz.
Ya asker olmayı seçip buradaki eğitimlerine devam edecekler ya da istedikleri bir mesleği yapmak için diğer binamızda eğitim görmeye başlayacaklar. Orada; tıp, mimarlık, tasarımcılık, çeşitli mühendislik dersleri, çiftçilik, demircilik, madencilik gibi daha birçok farklı alanda derslerde veriyoruz.
Bu dersleri alanlar eğitimi bitirince ise mesleklerini yapmaya başlıyor. Normal bir şekilde oyunbaz site evlerde yaşarken kendi seçtikleri meslekler ile oyunbazlara hizmet etmeye devam ederken kendi paralarını kazanıyorlar."
Tek kelime ile vay canına! Bu kadar sistemik ve donanımlı olmaları beni etkilemişti. Yalnızca kendi türlerinin yaşadığı site evleri vardı. Kendi okulları, kendi askeri tesisleri, kendi çiçek, meyve ve sebze tarlaları, madenleri ve eminim ki daha bilmediğim bir sürü şey.
Adamlar resmen Vasileia şehrinde kendilerine ait başka bir şehir daha kurmuşlardı! Açelya'nın anlattıklarını anladığımı belirtircesine kafamı salladım. Sonra Açelya'nın konuşmasını dinlediğim için bakmaya fırsat bulamadığım mavi dosyanın şeffaf kapağını açtım. Ve benim için ayarlanmış plana baktım.
Açelya'nın dediği gibi 4'e bölünmüş dersler belli saat aralıkları ile her gün vardı. Saatleri bana uygun olduğu için o yönden sıkıntı yoktu. Derslerde zorunlu olduğu için almama gibi bir lüksüm yoktu. Dosyayı kapatıp Açelya'ya verdim.
"Perşembe günü saat 15:00-17:00 arasına bilişim teknolojileri dersi ekleyebilir misin?" Dosyayı elimden alırken olumlu anlamda kafasını salladı.
"Elbette. Başka istediğiniz ders var mı? Ya da planda saat değişikliği yapmak istediğiniz bir ders?" Olumsuz anlamda kafamı oynattım. Bu ders olayını uzatmanın gereği yoktu. Ayrıca ben alacağımı almıştım. "Hayır yok. Bu kadar ders yeterli. Saatlerle de bir sorunum yok, uygunlar."
Açelya gülerek yüzüme baktı. Resmen yeşil gözlerinin içi gülüyordu. Yüzündeki ifadeyi görünce sorarcasına ona baktım. Anladı ve hemen açıklamaya koyuldu. "Kusura bakmayın. Normalde benim rehberliğimde olan kişiler pek sizin gibi davranmıyor. Ondan güldüm."
Hafifçe kaşlarım çatıldı. "Onlar nasıl davranıyorlar ki?" Dudaklarını birbirine bastırdı. Biraz çekiniyormuş gibiydi. Konuşmak ve konuşmamak arasında gidip geliyordu. En sonunda konuştu. "Eğitime küçük yaşlarda başlandığı için genellikle çocukların rehberliğini yaparım. Takdir ederseniz ki çocuklar tam bir baş belası oluyor. Bir sürü şeye itiraz ediyorlar. Ama en nihayetinde yapmak zorunda olduklarını bildikleri için boyun eğiyorlar ama onları ikna edene kadar canım çıkıyor."
Kıkırdadım. Beni çocuklar ile kıyaslaması komikti. "Ama şimdi sizin gibi hemen karar veren ve yaşça onlardan büyük birine rehberlik yapıyorum. Ne kadar mutluyum bilemezsiniz." Dedikleriyle gülümsedim. "Merak etme. Ben sana çocuklar gibi eziyet çektirmem," diyerek güldüm.
Oda benimle birlikte güldü. Ardından boğazını temizledi. "O halde ilk dersinize hazırsınızdır değil mi? Derslere salı gününden başlamak zorunda kalacaksınız ama olsun."
Açelya öyle deyince dosyadan gördüğüm program aklıma geldi. Salı günleri ilk olarak saat 08:00'da dövüş sanatları dersi vardı. Ve şu an ilk dersime sadece 15 dakika kalmıştı. Omuzlarımı dikleştirdim. Artık bir yerden başlamak gerekiyordu. Ve zamanı gelmişti.
Kafamı kaldırdığım gibi Açelya'ya baktım ve gülümsedim. "Hazırım, gidelim," dedim. Sonra birlikte odadan çıktık. Açelya'nın rehberliği eşliğinde dövüş sanatları derslerinin yapıldığı salona gittik. Benim durumum diğerlerinden farklı olduğu için ben tek kişi tarafından özel bir ders alacakmışım. Açelya öyle demişti.
Bu benim için daha iyiydi. En sonunda dersin yapılacağı salona geldiğimizde önünde bulunduğumuz çift kanatlı siyah kapının ardından gümbür, gümbür çalan rock müziğini duymaya başladım. Gece mavilerim ilgiyle irileşti. Açelya bana hâlâ işleyiş hakkında bilgiler verirken kapıyı açtı.
İçeri girdiğimizde kocaman bir alan ile karşı karşıya kaldım. Gri duvarlar ile çevrelenmiş bu alanın her yerinde dövüş aletleri, spor aletleri ve onlarla uğraşan kadın, erkek karışık oyunbazlar vardı. Gözlerim merakla her yerde dolanıyordu. Siyah beyaz karo zeminde biraz ilerlediğimde ise karşılıklı dövüşenleri gördüm.
Bazıları belli aralıklarda konulmuş ringlerde bazıları ise minderlerin üstündeydi. Biraz daha ilerde boks torbaları ile çalışanlar vardı. Alan o kadar büyüktü ki hiç kimse diğerinin yaptığına engel olmuyordu. Açelya beni daha sakin olan, kalabalıktan uzak bir alana ilerletti.
Herkesten uzakta cam duvarları olan kare şeklinde bir oda gördüm. Cam olduğu için içerisi gözüküyordu. Odanın ortasına konulmuş olan ringin üstünde esmer, kaslı, irice bir adam vardı.
Başka ona göre daha az kalıplı sarışın bir adam ile dövüşüyordu. Açelya beni onların bulunduğu odaya doğru yürütünce ona uydum aynı zamanda dövüşü izliyordum.
Ve esmer olanın kazanacağını düşünmeye başlamıştım. Çünkü durmadan saldırıyor, yumrukları bir an olsun durmuyor rakibinin nefes almasına bile izin vermiyordu. Hal böyle olunca diğer adamın gücü çekiliyordu. Ama yine de pes etmiyor darbeleri engellemeye çalışıyordu. Bunu buradan bile görüp anlamıştım.
Açelya cam kapıyı açarak içeri girdiğinde peşinden girdim. Ama dövüşen adamlar bizi fark etmemiş gibi devam ediyorlardı. Sarışın adam darbelerden kendini korumaya çalışırken bulduğu ilk fırsatta esmer adama yumruk salladı.
Ama esmer adam küçük bir hareket ile yumruktan kurtuldu. Birkaç dakika böyle devam ettiler. Açelya ile ben ise sessizce onları izliyorduk.
Etrafımızda oyunbazlar olsa bile hepsi kendi işiyle ilgilendiği için kimsenin dikkati burada değildi. Esmer bana sırtı dönük olan adamın diğer sarışın adamın yüzüne attığı sert yumruk ile sarışın adam yere düştü. Yerinden bir süre kalkamayınca yenilmiş oldu.
Esmer adamın attığı kahkahayı duydum. Kazandığına sevinmiş olmalıydı. Ardından yenilmiş olan rakibine sessizce bir şeyler söyledi ama duyamadım. Sarışın adam dağılmış yüzü ile zorlanarak yerden kalktı.
Esmer adama kötü kötü baktı ama bir şey söylemedi ve ringden indi sonra sinirli bir halde hızlı hızlı yürüyerek odadan çıktı. Öyle ki bizim burada bile olduğumuzu fark etmemiş olmalıydı. Esmer adam ise elindeki bandajları çıkarmaya başlamıştı. Yavaşça bizden tarafa döndü. Açelya ile beni görünce duraksadı. Ben ise zaten durmuş onu izliyordum.
Koyu yeşilleri Açelya'yı es geçerek üstümde turlamaya başlarken bende aynı şekilde onu incelemeye koyulmuştum. Çünkü değişik biri olduğu dış görünüşünden bile anlaşılıyordu. Siyah dağınık saçları alnına dökülmüştü ve bu ona serseri bir hava vermişti.
Kalın kaşları çatılıydı. Gözlerim asıl ilgimi çeken şeylere kaydı. Sol alnının yan tarafında figürlü yazı ile monster, hemen sağ gözünün altında tavşan ve sol yüzünün yan kısmında ise hançer dövmeleri vardı. Ve açıkçası çok hoş duruyorlardı.
Yine bir başka ilgi çekici olan ise düzgün inen burnunun sağ kanadında olan septumdu. Yüzünü incelemem bitince dikkatimi boyunda olan başka bir dövme çekti.
Bütün boynunu kaplayan çiçek ve kurukafa dövmesi vardı. Anlaşılan dövmeleri ve aksesuarları seviyordu. Ben onu incelerken Açelya ise iyice o esmer adamın olduğu ringe yaklaşmıştı.
"Ares Bey, size Hera hanımı getirdim. Geçen gün konuşmuştuk hani ona dövüş sanatları dersini sizin vermeniz uygun görülmüştü. İlk dersiniz ise bugün." Ares koyu yeşil gözlerini benden çekerek Açelya'ya döndürdü. Aynı zamanda elindeki bandajları çıkarmaya devam ediyordu.
"Evet, biliyorum. Haberim vardı. Ama dersin bugün olduğunu bilmiyordum. Programı oluşturabildiniz mi de hemen derslere başlamaya karar verdiniz?" Sert ama güzel bir ses kulaklarıma dolmuştu. Ama sonra bir şey dikkatimi çekti. Açelya ona Ares demişti.
Biraz düşündüm ve Ares isminin nereden tanıdık geldiğini hatırladım. Doğru ya Ares, Cesur'un en baştan beri bana ders vermesini istemediği kuzeniydi. Bunu bilmenin verdiği bir hevesle gözlerim Ares'i daha dikkatli inceledi. Cesur ile pek benzerlikleri yoktu, bunu fark etmiştim.
Hatta Cesur daha zarif bir bedene sahipken Ares tam aksine iri ve kaslı bir bedene sahipti. Tek benzerlikleri yüz yapıları olabilirdi. İkisinin de yüzleri ince ve zarif hatlara sahipti. Aslında Ares'in bedeni bu kadar iriyken yüzünün zarif olması tuhaftı ama onda farklı bir hava katmıştı.
Zaten Dumanlı soyadına sahip erkeklerin hepsinin değişik bir aurası ve güzellikleri vardı. Dikkatimi Ares'den çekerek konuşmaya başlayan Açelya'ya yönlendirdim. "Evet, program neredeyse hazır sayılır. Bundan dolayı başlamamak için bir engel yok. Zaten Kutay beyde bir an önce başlamamız gerektiğini belirtmişti."
Ares tamam dercesine kafasını sallayarak çıkardığı bandajları yere attı. Ardından ringden çevik bir hareketle atladı. Biraz bana doğru yaklaştı. Koyu yeşilleri bana baktı, tepeden tırnağa süzdü ve gözleri kısıldı.
"Çok cılız ve narin görünüyor. Dokunsam kemikleri elimde kalır, üflesem uçup gider. Anlaşılan onunla epey uğraşmak zorunda kalacağım." Kendi kendine mırıldanmasını duydum.
Kaşlarım arasında derin bir yarık oluştu. O yarığın içinde büyümeye başlayan bir öfke vardı. Ve o öfkenin sahibi Ares'di. Adam resmen yargısız infaz yapmıştı. Hiç hoşlanmazdım. Ayrıca dedikleri doğru olsa bile pat diye yüzüme söylemesi gerekmezdi.
Yine de içimde büyüyen sinir duygusunu geri plana atarak gülümsedim. "En baştan bu kadar karamsar olacaksanız hiç başlamayalım. Sizin yerinize kendine güvenen birileri gelsin eğitsin beni."
Şirince gülümseyip suratına baktım. Ama Ares benim aksime sinirle kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. Dediklerim yüzünden böyle olduğunun farkındaydım. Ama suç ondaydı. Yargısız infaz yapmamalıydı. En sevmediğim şeylerden biriydi.
"Karamsarlık? Senden daha kötülerini de gördüm ve eğittim. Ama şu an hepsi gayet iyi birer asker oldular. Yani az önceki yaptığım şey karamsarlık değil bir gerçek, bir analizdi." Kollarımı göğsümün üstünden bağlayıp olduğum yerden ona tek kaşımı kaldırarak baktım.
"Gerçekler zamanla ortaya çıkar. Analiz ise bir incelemenin sonunda. Ama ben burada ne bir incelemenin sonunu görüyorum ne de geçen belirli bir zaman?" Ares şaşkınca kaşlarını kaldırdı. Dediklerim ona tuhaf gelmiş olmalıydı.
Ya da anlamamıştı. Ellerini üstüne giydiği kısa şortunun ceplerine soktu. Ve Açelya'ya hitaben konuştu. "Beni yeni öğrencim ile yalnız bırak. Alması gereken bir dersi var." Koyu yeşilleri beni süzdü.
Gözlerinde gördüğüm tehlikeli parıltılardan hiç hoşlanmamıştım. İçimden bir ses az sonra bu dediklerimin bedelini ödemek zorunda kalacağımı söylüyordu. İçten içe güldüm. Bedeller... ödenmesinden çok ödetilmesini sabırsızlıkla beklediğim bedeller... Size de sıra gelecek, az kaldı.
Açelya, Ares ile aramdaki gerilim hattını fark etmiş gibi tedirgince ikimize baktı ama Ares'e karşı gelemedi. Odadan çıkmak için adımlarken yanıma doğru ilerledi ve duraksadı. "Yarın sabaha kadar eğitim programını tamamen düzenlemiş olurum. Size de programı gönderirim."
Sadece kafamı salladım. Açelya'da yürümeye devam ederek cam odadan çıktı. Böylece Ares ile ikimiz tek kaldık. Çenemi dikleştirdim. Göğsümde bağladığım ellerimi çözüp odada Ares'e doğru ilerlemeye başladım. Tam önüne gelince durdum ve sağ elimi uzattım. "Önce bir tanışalım isterseniz," dedim.
Tuhafça uzattığım elime bakınca kaşlarım çatıldı. Buradakilerin el sıkışmakla ilgili ne sorunu vardı böyle! Neyse ki sonradan elimi tuttu ve sıktı. Memnun olmayan bir ifade ile ellerimize baktım. Resmen koca eli benim küçük elimin tamamını kaplamıştı.
Sıkı tutuşundan dolayı elim arasında ezilmiş gibiydi. İnat eder gibi bende tutuşumu sıkılaştırdım. Ve kafamı ellerimizden kaldırıp ona baktım. Ares'i yüzündeki çarpık bir gülümse ile bana bakarken buldum. "Tabii olur, tanışalım. Ben Ares Dumanlı," dedi. Ardından devam etti.
"Sende Hera Kızılkan'sın. Ünlü oyuncu, Cesur'un sevgilisi ve yeni beden okuyan bir oyunbazsın." Tuttuğum elini daha sıkı tutup sıktım. "Sadece Hera yeterli. Sıfatlara ihtiyacım yok." Güldü. Ve elini elimden çekti.
"Pekâlâ sadece Hera, gel. Bakalım neler yapılabiliyorsun görelim." Arkasını dönüp ringe ilerleyince sırtına bakarak sırıttım. Birazdan ona 'ummadık taş baş yarar' atasözünü öğretecektim. Ya da şöyle demeliydim, öğretecektik. Zihnimde Asi'nin hareketlendiğini hissettim. Uzun bir zamandan sonra şimdi ona ihtiyacım olacaktı. Ama kontrolü ona bırakmayı düşünmüyordum.
Yalnızca o benden daha iyi dövüştüğü için onun yönlendirmesine izin verecektim. Ama bedenimin kontrolünü ona bırakmayacaktım. Nasıl ben kontrolü ona bıraktığımda bile zihninden onu yönetebiliyorsam oda ben izin verdiğim sürece aynı şeyi yapabilirdi.
Bu sefer ben onun değil o benim iç sesim olacaktı. Asi'nin iyice hareketlenip zihnimde canlandığını anladım. Zihnim ikiye bölünürken yüzümdeki gülümsemeyi silmeden Ares'in arkasından ringe ilerledim. Önüne gelince zıplayıp iplere tutundum ve ipin altından ringe girdim.
Ares ile karşı karşıya gelince dikkatle ona baktım. İri bedeni ile oldukça güçlü duruyordu. Ama her zaman dış görünüşe aldanmamak gerekiyordu. Ellerini ileri uzattı. "Evet, seni bekliyorum. Saldır bana, ne biliyorsun bir bakalım." Dudaklarımı büktüm.
Duran birisine vurma gibi huylarım yoktu. "Duran ya da bana zarar vermeyen birine vuramam ben. Prensiplerime ters." Ciddi misin der gibi yüzüme bakınca omuz silktim. Gerçekten şu an ona vurmak için bir nedenim yokken saldıramazdım.
"Peki, o halde iş başa düştü," dedi ve üstüme doğru gelmeye başladı. Gözlerim hızla ne yaptığını anlamaya çalıştı.
"Ayaklarının hareketine dikkat et. Ne tarafa gidiyor ona bak. Ellerini unutma." Asi'nin zihnimin içinden konuştuğunu duyunca dediğini yaptım. Gözlerim normalden de hızlı bir şekilde önümdeki bedeni inceledi. Sağ tarafıma doğru hareket etti. Sonra sol eli yukarı kalktı.
Ama sağ elinin de kalkmak üzere olduğunu göz ucuyla gördüm. "Aklını karıştırmaya çalışıyor kanma." Ares sol eliyle bana vuracakmış gibi yapıp sağ eliyle saldırdı. Bunu fark ettiğim için hamlesinden kaçtım. Şu an sadece kendimi savunuyordum. Saldırmak için daha erkendi. Ares hamlesinden kaçtığımda kaşlarını kaldırıp yüzüme bakmıştı. Sonra güldü.
"Oldukça dikkatli ve uyanıksın, güzel." Bir tepki vermedim. Dikkatimi dağıtmasına izin vermezdim. Ares tekrar üstüme gelince Asi'nin sesini duydum. "Kurallara göre gidelim... 1. Kural rakibinin zayıf yanlarını bulmaya çalış."
Gece mavilerim Ares'in iri bedeninde dolandı. Her zaman ilk adımı sağ ayağa ile atıyordu. Sol hep gerideydi. Onunla tekme attığına emindim. Ve ne kadar ilk hamlesini sol ile yapacağını sanmamı sağlamak için hamle yapsa da her zaman sağ eliyle saldırıyordu.
Bunu az önceki sarışın adamla dövüşürken de fark etmiştim. Sağ tarafı daha güçlüydü ama gerektiğinde solunu da kullanmasını bildiğine emindim.
"2. Kural zayıf yönleri bulduğunda doğru anı kovla ve saldır." Asi hâlâ zihnimde fısıldarken ben Ares'e odaklandım. Bu sefer daha sert gözüküyordu.
Sağ yumruğunu yüzüme doğru hızla sallarken bu sefer kaçmak yerine saldırmaya karar verdim. Sağ eli yüzümün yakınlarına geldiğinde onun bana vuracağına emin olduğu için kendini kasmayacağı bir anda bileğinden sertçe tuttum. Bunu yapmamı beklemiyordu.
Çünkü hamlesinin farkında olmadığımı sanıyordu. Bileğini bükerken sol ayağım ile sağ bacağına çelme taktım. Bedeninin sağ tarafı tamamen benim tarafımdan ekarte edildiği için dengesini kaybetti ve yere düştü.
Gülümsedim. Ares'in zayıf yönünü bulmuş ve saldırmıştım. Onun zayıf yönü; sağ tarafını hem denge hem de saldırmak için kullanmasıydı. İkisini tek taraf ile yapması biraz zordu ve denge bozulduğu an her şey biterdi. Düştüğü yerden şaşkınca bana baktı.
Şirince gülümsedim. Sonra kalkması için elimi uzattım. Yüzünde hırslanmış bir ifade ile elimi görmezden gelerek kendi atik bir şekilde ayağa kalktı. Yüzündeki sert ifadeyi korurken tekrar üstüme saldırdı.
Hamleleri az önceki sarışın adama yaptığı gibi hızlı ve durmadan devam etmeye başlamıştı. Hal böyle olunca benim yapacağım tek şey kendimi savunmaktı.
Öyle de yaptım. Herhangi bir hamlesinin bedenime gelmemesini sağladım. O bana her yumruk salladığında ya yana kaçırıyordum ya da geri gidiyordum. Bu beni ne kadar yorsa da pes etmeye niyetim yoktu.
O an sırtım ringin iplerine çarptı. Kaçacak bir yerim kalmayınca öfkeyle soludum. Ares bundan zevk alıyormuş gibi gülümsedi. Dili dişlerinin üstünde dolandı. Şu an korkutucu gözüktüğünün farkında mıydı?
Kendimi aslan kafesinin içine atılmış biftek parçası gibi hissetmeye başlamıştım. "Sadist olabilir, bak işte şimdi ilgimi çekti." Şaşkınca soludum. "Ne saçmalıyorsun sen!" Diye içimden Asi'ye kızdım.
Şu an birinden hoşlanmasının sırası değildi. Özellikle sevgilimin kuzeni olan Ares'den! Asi huzursuzca kıpırdandı. Kendini dışarı atmak istediğini hissedebiliyordum.
"Hoşlanma değil sadece ilgimi çekti. Yoksa hiçbir kimse Cesur'un yerini tutamaz." Eh, en azından bunu bilmesi de bir şeydi. Tekrar Ares'e odaklanmaya çalıştım. Ben Asi ile konuşurken o çoktan dibime kadar gelmişti. Ama bir hamle yapmayıp dikkatle yüzümü incelemeye koyulmuştu.
Koyu yeşilleri ilgiyle gözlerimdeydi. "Sol gözün renk değiştirmiş. Yeşil olmuş. Diğer kişiliklerinden biri falan şu an uyanık mı?" Dedikleriyle şaşırdım. Asi'nin uyanık olmasını bilmesi bir yana gözümün renk değiştirmiş olması beni bozguna uğratmıştı. "Evet öyle." Anladım dercesine kafasını salladı.
Kaşlarım çatıldı. "Yani şimdi göz rengimin değişmesinin nedeni kişiliğimin uyanık olmasından mı kaynaklanıyor?" Şu an ne olduğunu anlamamıştım. Daha öncede bunu yapmıştım. Hiçbirinde gözlerime bir şey olmamıştı.
"Bilmiyor musun? Farklı bir kişiliğin farklı fiziksel özellikleri olur. Kendini yansıtan, tanımlayan özellikler. Beden okuyanlar kendilerini geliştirdikleri her anda farklı kişilikleri de gelişir. Zamanla onlara büründüğünde sana benzemek yerine kendi dış görünüşleri ile ortaya çıkarlar.
Tabii bunu kontrol etmek beden okuyanın elinde ve anlaşılan sen şu an kontrol edemiyorsun. Kişiliğini içinde tutmaya devam etsen de o uyanık ve sende kendinden parçalar barındırıyor."
Şimdi olanlar anlam kazanmıştı. Yine de böyle bir şey beklemediğim için endişelenmiştim. Ama bir yandan sevinmiştim çünkü kendim de Asi'de gelişiyordu. Tabii dış görünüşümün farklılaşmasını istemezdim. En azından kendimdeyken Asi'ye büründüğümde bir sorun teşkil etmezdi.
"Anladım tamam bunu kontrol etmeye çalışacağım. Şimdi devam edelim," dedim. Ares ise omuz silkti. "Nasıl istersen." Ve bana saldırdı.
Bu sefer sadece kendimi savunmak yerine saldırmayı da es geçmedim. Tabii Ares her hamlemden kolayca kaçmıştı. Bir süre daha böyle devam ettik. Ben nefes nefese kalmışken o hiçte yorulmuş belirtisi göstermeden devam ediyordu. Bu sinirlenmeme neden oldu. Hızla ileri atılıp doğru anı bekledim ve Ares'in karın boşluğuna yumruğumu geçirdim.
Anlık olarak yüzü buruştu ama sonra hızla gülümsedi. "Sen buna yumruk mu diyorsun?" Diye sorunca dişlerimi sıktım. Ne yapabilirim kaya gibi bedeni varken anca bu kadar vurabiliyordum. "Kusura bakma ya, bir taşa nasıl yumruk atılır bilmiyorum."
Dediklerim ile gülüş sesi bütün odayı doldurdu. "Taş gibi olduğumu biliyordum ama bunu hatırlatman hoşuma gitti." Ne kadar da şakacıydı. Gözlerimi devirdim. Ardından onu beklemeden ben saldırdım. Madem gerçek bir yumruk istiyordu, alacaktı. Bütün hareketlerimi yönlendirmesi için Asi'ye bıraktım.
Çünkü ben sadece kendimi savunmayı biliyordum. Onu da babam zoruyla gittiğim savunma kursundan öğrendiğim kadarıyla. Zaten bu yüzden şimdiye kadar sadece kendimi savunup küçük hamleler yaparak geçirmiştim. Ama benim aksime Asi gerçekten bir dövüşçü gibi dövüşürdü.
Asi zihnimde sinirle soludu. Sonra Ares'e doğru hamle yaptım. Aslında bunu yapan ben sayılmazdım. Ares gülerek ona saldırma çabamla eğlendi. Ama bilmiyordu ki bizi kızdırması onun zararınaydı.
Çünkü Asi ile Hera birleştiğinde pek iyi şeyler olmazdı. Ares bunu yüzünde patlayan sert bir yumruk ile anlamış oldu. Dudağının kenarı patlayıp kanarken şok olmuş koyu yeşilleri yüzümdeydi.
"Peki ya bu? Sence bu bir yumruk muydu?" Diye gülerek sorduğumda sinirle elinin tersi ile dudağını sildi. Ardından sırıttı. "Fena sayılmazdı," dediğinde Asi zihnimde göz devirdi. Ben ise sadece gülümsedim.
"Geldiği yerde daha iyileri de var. Görmek ister misin?" Ellerini kaldırıp ileri uzattı. "Sahne senin sadece Hera." Asi ile aynı anda sırıttık. Sonra Ares'e saldırdık.
Ben kendimi Asi'ye bırakmıştım. O ne derse oydu. Ares ne kadar benden daha tecrübeli olsa da Asi sayesinde hamlelerine karşılık verebiliyordum. Ama o an yüzüme gelen darbeyi engelleyemedim. Sağ yanağım ile buluşan yumruk ile olduğum yerde geriye savruldum.
Kendimi ringin iplerine yaslanır halde buldum. Yanağımdaki karıncalanma ve yanmayı hissettiğimde yüzüm buruştu. Asi öfke dolu bir çığlık attı. Ares'e çok sinirlenmişti.
Yenilmeye katlanamayan hırçın bir tarafı vardı. Bütün hakimiyeti ele geçirmek için çırpındı. Onu dizginlemeye çalıştım. Nedense yoğun duygular içinde onun kontrolünü sağlamak benim için daha da zorlaşıyordu.
O büyük bir öfkeyle çırpınırken ellerim iki yanımda yumruk oldu. Kendimi sıktım öyle ki alnımdaki damarların belirginleştiğine emindim. Seslice inleyip gözlerimi kapadım. Asi'nin bu kadar öfkelenmesine anlam veremiyordum. Alt tarafı bir yumruktu. Az önce bizde ona atmıştık. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Dizlerimin üstüne düştüm.
O an Ares'in, "Hera iyi misin?" dediğini duysam da kendi bedenimden sıyrıldım. Asi bedenime yerleşirken ben bütün bilincimi kaybetmeden hemen önce kendimi zihnime aktarabildim.
Böylece Asi ne kadar bedenimin hakimiyetini ele geçirmiş olsa da zihnimden onu kontrol edebilirdim. Ama şu an tekrar bedenimi geri alamazdım. Yorgun düşmüştüm ve biraz dinlenmem gerekiyordu. Ayrıca Asi'nin ne yapacağını merak etmiyor değildim.
Benim kapattığım gözlerimi Asi açınca karanlık ortam aniden aydınlandı. Asi kafasını yerden kaldırınca önünde eğilmiş ona endişeyle bakan Ares'i gördü. Ares, "Hera," derken şaşkınca duraksadı.
Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sen Hera değilsin," dedi. Bunu nereden anladığını anlamamıştım ama sonra değişen göz rengim aklıma geldi. Şu an sanırım her iki gözümde yeşil olmalıydı. Ve umarım değişen tek şey göz renklerimdir.
Asi'nin dudakları yukarı kıvrıldı. "Asi ben," dedi. Sonra ne benim ne de Ares'in beklemediği bir şey yaptı. Elleri Ares'in üstüne giymiş olduğu sporcu atletin yakalarını tuttu ve Ares'i kendine çekti. Burun buruna geldiklerinden Ares'in şaşkınca dudakları aralandı.
Asi ise yüzündeki gülümsemeyi bozmadan nefesini Ares'in dudaklarına üflemişti. "Sen az önce bana yumruk attın ya hani biliyor musun bu beni çok öfkelendirdi. Sence bunun karşılığını vermek için ne yapmalıyım?" Ares hareketsizce durmaya devam etti.
Asi'nin yakınlığı onu şoka sokmuş olmalıydı. Ne kadar bu durumdan bende memnun olmasam da şu an Ares'e yakın olan ben değil Asi olduğu için sorun yoktu. Yine de Asi'nin neden böyle bir şey yaptığını anlamıyordum. Gerçekten Ares'den hoşlanmış mıydı?
Yoksa onu oyuna mı getirmeye çalışıyordu? Asi'yi anlamak mümkün değildi. Ares'in sertçe yutkunduğunu gördüm. Koyu yeşil gözleri Asi'nin yani benim dudaklarıma düşmüştü. Siktir! Asi'de bunu fark etmiş gibi gülümsemesini genişletti.
Tekrar nefesini Ares'in dudaklarına üfledi. "Sanırım nasıl karşılık vereceğimi buldum," dedi. Ardından yine beklenmedik bir şey yaptı. Kendini biraz geri çekti sonra hızla kafasını Ares'in burnuna gömdü. Ares geriye doğru savrulurken Asi neşeyle güldü. Ve enerji dolu bir şekilde ayağa zıpladı. "İşte şimdi ödeştik," dedi.
Bu kız resmen manyaktı! Ares'in kanayan burnunu eliyle tuttuğunu gördüm. Asi'ye sinirle bakıyordu. Onu kızdırmıştı. Elini burnundan çekip yerden kalktı. Ve Asi'nin karşısına dikildi.
Burnu hâlâ kanamaya devam ediyordu ve dudağından çenesine oradan boynuna akıyordu. Sinirden kasılmış yüzünü Asi'ye yaklaştırdı. "Asi'ydi adın değil mi?" Asi evet anlamında kafasını salladı.
"Güzel. Şimdi beni iyi dinle Asi, belli ki adın gibisin sahibine bile karşı geliyorsun ama ben sahibine benzemem. Bana karşı yanlış yaparsan cezasını çekersin." Asi'nin kaşları alayla havalandı.
Ares'in böyle davranması onu yalnızca öfkelendiriyordu. Ve Asi öfkelenince ne yazık ki güzel şeyler olmuyordu. Elini kaldırdı ve Ares'in çenesine kan olan yere koydu.
Baş parmağı ile Ares'in alt dudağındaki kanı sildi. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çaba sarf ederken Ares'in de benim kadar kafasının karıştığını fark ettim.
Öyle ki az önceki öfkeli gözleri yerine şaşkınlığa bırakmıştı. Asi'nin tutarsız davranışları aklını karıştırıyordu. Emindim ki Asi'de bunu istiyordu.
Asi tekrar bu sefer üst dudağındaki kanı sildi. Ardından gözleri Ares'in kanaması durmuş burnuna kaydı. Sonra kan bulanmış baş parmağını Ares'in dudağından çekti. Ağzına götürüp diliyle kanı yaladı. Bu sırada gözleri Ares'in gözlerindeydi.
Kanı yalaması bitince parmağını aşağı indirdi. Ben yaptıklarını tepki vermeden izliyordum. Asi'nin ne yazık ki bu tür davranışlarına alışıktım. Ama benim aksime bu duruma alışık olmayan Ares nefesi kesilmiş gibi Asi'yi kıpırdamadan izliyordu.
Asi, "Ee en son ceza diyordun? Bana ne ceza vermeyi düşünüyorsun?" Diye alayla sordu. Ares ağırca yutkundu. Yüz hatları kasılırken kendine gelmeye çalıştığı çok belliydi. "Yeter bu kadar! Hera hemen bedeninin kontrolünü geri al, yoksa bu deli kadın beni de kendi gibi delirtecek."
Asi'nin kaşları çatılırken ben güldüm. "Sen bana mı deli diyorsun?" Diye Ares'i azarladı. Ares ise ona cevap vermeden sinirle ellerini kendi saçlarından geçirdi.
Gerçekten sinirlendiğini anlayınca artık kontrolü Asi'den almanın vaktinin geldiğine karar verdim. Ona bugünlük Asi dozu yeterdi. Zaten bende yeterince dinlenebilmiştim.
Sonra Asi'nin gözleri kapandı ve benimkiler açıldı. Böylece bedenimin kontrolü tekrar bana geçmişti.
🎲🎲🎲
Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.53k Okunma |
153 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |