36. Bölüm

🎲2.|4. Eksik Parça🎲

Sude G.
moonlighthikayeler

 

🎲🎲🎲

Bedenimin hakimiyetini geri aldığımda yavaşça gözlerim açılmıştı. Dudaklarım arasından yorgunca bir nefes çıktı. Omuzlarım dermansız kalırcasına çöktü.

Asi'nin benimle zıtlaşıp kendi kafasına göre hareket etmesi yorgun düşmeme neden oluyordu. Ve her defasında bunu yaşamaktan sıkılmıştım. Ne zaman artık onu kontrol edebildiğimi sansam yanılıyordum.

Bu çok berbat bir histi. Dahası onunla yaşadıklarıma rağmen hâlâ akıllanmazcasına Asi'ye kontrolü vermeye devam etmem de cabasıydı. Bu benim isteğim ile ya da onun zorlaması ile olsun olmasın sonucu her seferinde kötü bitiyordu. Ve bundan bıkmıştım. Bana verilen bu yeteneği doğru düzgün kullanamamak canımı gerçekten çok sıkıyordu.

Dudaklarım arasından tekrar derince bir soluk bıraktım. Terlemiş ve sıcaklamıştım. İki elimle de terden dolayı yüzüme ve enseme yapışan saçlarımı toplayıp tepemde toka olmadan topuz yaptım. Sonra benden birkaç adım uzakta duran Ares'e bakım.

Emindim ki Asi yüzünden hâlâ sinirliydi. Öyle ki koyu yeşil gözleri hâlâ öfke dolup taşıyordu ve kaşları arasında derin bir çukur oluşmuştu. İmkânı olsa o çukura Asi'yi atıp ondan kurtulurdu.

"Kusura bakma. Bazen Asi'yi dizginleyemiyorum. Dizginlenmediğinde de böyle şeyler yapıyor." Söylediklerimin ardından Ares burnundan sertçe soludu ve güldü. Dediklerimi komik bulmuş gibi bir hali vardı. Kaslı kollarını göğsünde birleştirdi ve biraz bana yaklaştı.

Sonra yüzüme eğildi. Nedense o an gözüme çok tehditkâr gelmişti. Koyu yeşil gözleri birkaç saniye öylece çehreme baktı. Sonra dudakları suskunluğuna son vermek için açıldı.

"Kişiliğine sahip çıkmayı bir an önce öğrenmelisin. Yoksa onu iyi şeyler beklemez. Çünkü kendisi pekte rahat duran birisine benzemiyor, yazık olur." Asi'nin zihnimin içinden gözlerini kısarak sırıttığını hissettim.

"Peki ne gibi şeyler bekliyormuş?" Dedi ve burun kıvırdı. Cidden zerre etkilenmiyordu. Bu beni gülümsetti. Ares gülümsemem ile bozguna uğramış gibi kalakaldı. Sonra gözleri sinsice kısıldı.

"O kadın bir şey dedi değil mi? Ondan gülüyorsun... ne dedi? Benim hakkımda değil mi?" Asi, Ares'in dedikleri ile göz devirdi. Ben ise donuk bir şekilde Ares'in yüzüne bakmayı sürdürüyordum. "Peki ne gibi şeyler bekliyormuş? dedi." Ares'in yüz ifadesi anında değişti. Bir bukalemunun renk değiştirmesi kadar hızlı olmuştu.

"Eğer böyle konuşmaya devam ederse yakın bir zamanda ne gibi şeyler onu bekliyormuş öğrenir." Asi kahkaha attı. "Boş tehditler bana sökmez. Daha iyisini denemelisin." Bu dediğini Ares'e söylemedim. Onun yerine kendi cümlemi kurdum.

"Zaten bunca zaman başımıza pek de iyi şeyler gelmedi. Bundan sonra gelmesini beklemek de aptallık olur." Ares neyden bahsettiğimi anlamadığı için öylece yüzüme bakarken Asi huzursuzca olduğu yerde kıpırdanmıştı.

Çünkü bir tek o neyden bahsettiğimi anlamıştı. Ares önümden aniden çekilip geriledi. "Benden bu kadar," dedi. Ve ringden aşağı atladı. Şaşkınca arkasından bakakaldım.

"Ama daha iki saat olmadı ki?" Cam odanın kapısında duraksadı ve omzundan geriye baktı. "İlk gün için bu kadarı yeterli. Yarın görüşürüz."

Arkasından somurtarak baktım. Odanın kapısını açtı ve dışarı yürümeye başladı. Ama sonra duraksadı. Tekrar omzundan geriye baktı. "Ha bu arada yarın üstüne daha rahat kıyafetler giy." Önüne döndü ve yürümeye kaldığı yerden devam etti.

Ares'in gitmesi ile etrafıma boş boş bakındım. Sonra oflayarak ringden atladım. Madem o gitmişti bende tek başıma devam ederdim. Cam odada ringin biraz gerisinde bulunan boks torbasına ilerledim. Biraz yumruk atmak stres için birebirdi.

Derin bir nefes aldım ve torbayı yumruklamaya başladım. Ve zihnimdeki bin bir türlü düşünceleri boks torbası yerine koydum. Her bir yumruk bir düşünce içindi. Böylece düşünceleri bir nebzede olsa susturmayı başarmıştım. Kesinlikle bunu sık sık tekrarlamam gerekiyordu.

 

 

🎲●🎲

Açelya'nın yanıma gelip diğer dersime yarım saat kaldığının haberini vermesi ile boks torbasını yumruklamayı bırakmıştım. Ama eğer o gelmeseydi saatler boyunca boks torbasını yumruklayabilirdim. Şimdi ise birlikte ikinci dersim olan oyunbaz yeteneği dersine gidiyorduk. En çok merak ettiğim ve heyecanlandığım ders olduğunu söyleyebilirdim.

Uzun geniş koridor boyu ilerledik en sonunda bir kapının önünde durduk. Açelya kapıyı çalarak açtı. Odaya birlikte girdik. Odanın aynalarla kaplı bir dans odası olduğunu ilk görüşte anlamıştım.

Ama neden böyle bir odada ders alacağımı anlayamamıştım. Gece mavilerim merakla odada dolanırken yere konulmuş iki siyah minderden birinin üstüne oturan Lamia'yı gördüm. Üstünde kırmızı bir elbise vardı. Siyah saçlarını geriye doğru atmıştı. Sarı gözleri beni görünce memnuiyetle kısıldı.

"Hoş geldin Hera, lütfen şöyle otur." Eliyle önündeki boş siyah minderi göstermişti. Ben dediği gibi mindere otururken Lamia, Açelya'ya hitaben konuşmuştu. "Açelya canım sen gidebilirsin. Bundan sonrasıyla ben ilgilenirim." Açelya sadece kafasını salladı ve hızlı adımlarla odadan çıktı.

Onun görevi beni buraya getirmekle bitmişti. Lamia'nın sarı irislerini üstümde hissedince ona odaklandım. Gülümseyerek yüzüme bakıyordu. "Umarım tesisimizdeki ilk günün güzel geçiyordur?" Diye sorduğunda gülümseyerek yanıt verdim. "Evet şimdilik güzel ilerliyor."

Lamia memnuiyetle gülümsedi. "Pekâlâ... peki senin günlerin normalde nasıl geçiyordu? Ya da şöyle diyeyim içindeki diğer kişiliğin ya da kişiliklerin ile nasıl gidiyor?" Ağırca yutkundum ve ellerimi birbirine bağladım. Eğer onun beni eğitmesini istiyorsam dürüst olmam gerekiyordu.

"Aslında değişiyor. Bazen çok iyiyiz birlikte hareket etmemizde bir sorun olmuyor. Ama çok yoğun duygular işin içine girince kontrolü kaybediyorum. Kontrolü kaybedince de Asi pek iyi şeyler yapmıyor." Lamia sakince beni dinleyerek kafasını salladı. "Peki daha çok hangi yoğun duygular içindeyken kontrolünü kaybediyorsun?" Cevabı hemen verdim.

Bunun için düşünmeme gerek bile yoktu. "Öfke ve üzüntü." Lamia hemen başka bir soru yöneltti. "Öfke ve üzüntü duyguları genellikle kime ait oluyor? Sana mı ona mı?" Dedikleri beni düşünmeye itti. "Değişiyor. Genellikle Asi öfkelendiğinde hırçınlaşıyor ve kontrolü ele almak istiyor. Benimde öfke ve üzüntü duyduğum zamanlarda Asi'ye olan direncim kırılıyor. Bunu fırsat bilip kontrolü ele alıyor."

Lamia sarı gözlerini düşünceli bir şekilde kıstı. O düşünürken ben karşısında gergince oturmaya devam ediyor, etrafa böylesine bakışlarla bakıyordum.

"Anladığım kadarıyla kişiliğin adı Asi ve adının hakkını veriyor. Ama bunu düzeltebiliriz, merak etme. Şu anda içinde bulunduğun durum çok normal. Beden okuyanların sıklıkla karşılaştığı bir sorun bu. Genellikle duygular hem kendilerini hem de kişiliklerini olumsuz anlamda etkiliyor ama yeteneğini geliştirdiğinde hiçbir sorun kalmayacak."

Hafifçe tebessüm ettim. Umarım dediği gibi olurdu. Birkaç saniye sonra ellerini birbirine vurdu. "O halde dersimize geçelim ki bu sorun hemen ortadan kalksın."

Heyecanla kafamı salladım. Lamia ilk olarak yanında bulunan iki tütsüyü yaktı. Onları daha yeni fark etmiştim. Odada dolanmaya başlayan kokular ile iç çektim. Tütsüler çok hoş kokuyor ve rahatlatıyordu.

"Tütsüleri odaklanmana yardımcı olsun diye yaktım," dedi. Sonra ellerini bana uzattı. Tutmamı istediğini anladığımda tereddüt etmeden ellerini tuttum. "Şimdi senden gözlerini kapamanı ve içinde barındırdığın diğer kişiliğini düşünmeni istiyorum. Ama onu her şeyi ile düşünmen gerekiyor. Fiziksel ve kişilik özellikleri ile birlikte olmalı."

Dediğini yaparak Asi'yi düşünmeye başladım. Kumral siyaha yakın kıvırcık saçları gözümün önüne gelmeye başladı. Sonra yay gibi ince kaşları, kedi gibi bakan yeşil gözleri ve küçük fındık burnu belirmeye başladı. En sonunda da soluk pembe ama dolgun dudakları belirdi.

Adı gibi asi bakışlarıyla gözlerimin önündeydi. Bir an nefesim kesildi. Onu zihnimde kendim canlandırmış olsam da başka bir yüzü görmem tuhafıma gitmişti. Ama gitmemeliydi çünkü o benim yarattığım bir kişilikti.

"Zihninde canlandı mı?" Lamia'nın sesini duyduğumda cevap vermeden yalnızca kafamı salladım. Ağzımdan çıkacak tek bir laf ile konsantrasyonum bozulabilirdi.

"Güzel. Şimdi, ona patronun kim olduğunu göster. O seni değil sen onu yöneteceksin." Kaşlarım istemsizce çatıldı. Bunu nasıl yapacağımı söylese daha güzel olurdu. "Nasıl yapacağım ki?" Gülümsediğini hissettim.

"Çok basit. Konuş onunla. Bunca zamandır seni kendi sanıyordu ona öyle olmadığını söyle, aslında sadece senin tarafından yaratılan bir kişilik olduğunu öğrensin. Ve sonra yaratıcısına itaat etmesini bilecek."

Lamia'nın dedikleri ile hızlıca gözlerim açıldı. Zihnimdeki Asi figürü de duman misali yok oldu. Ellerimi Lamia'nın ellerinden hızlıca çektim. Bu yaptığıma anlam veremezcesine bana bakıyordu.

Olumsuz anlamda kafamı oynattım. "Hayır bunu yapmayacağım. Bunu yaparsam ona haksızlık olur. Yaşadığını sandığı hayatın ona değil de aslında bana ait olduğunu öğrenirse bu onu üzer daha kötüsü öfkelendirir ve bana karşı gelmeye devam eder.

Tam tersi olmaz çünkü onu tanıyorum. Bu yüzden bilmemesi daha iyi. Siz sadece öfkelendiğinde onu nasıl kontrol edebileceğimi bana öğretin yeter." Lamia dediklerim ardından üzgünce yüzüme baktı.

Beni anladığını sanmıyordum. Ama yine de bir şekilde anlamasını istiyordum. Oda bir beden okuyandı. İçinde bulunduğum durumu anlamalıydı. Belki doğrusu onun dediğiydi ama benim doğrum değildi. Ve ben bana doğru gelmeyen hiçbir şeyi yapmazdım.

Lamia bir süre düşünceyle yüzüme baktı. Beni yargılamadığına emindim. Yalnızca bir çıkış yolu arıyor olmalıydı. "Seni anlıyorum Hera. Korkmanda çok doğal. Kişilikler gerçek bir birey olmadıklarını ve onları yaratanları öğrendiklerinde negatif duygular hissedebilir ama inan bana eninde sonunda hepsi onları yaratan kişiye bağlılıklarını gösterir. Seni korumaya ve sevmeye başlarlar.

Çünkü onlara hayat verenin sen olduğunu, sen olmasaydın onlarında olamayacağını fark ettiklerinde sana minnet duyarlar. Bunu farklı beden okuyanlarda çok gördüm hatta en büyük örnek olarak kendimi gösterebilirim. Benimde senin gibi kural tanımaz bir kişiliğim vardı. İlk öğrendiğinde oda çok öfkeliydi ama sonra bu öfke dindi.

Arkadaş gibi olduk şimdi ise bana en küçük bir zarar gelse beni korumak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Ve bunu yaparken beni hiçe saymıyor. Kontrol için izin istiyor ya da benim vermemi bekliyor." Lamia'nın dediklerine kulak kabarttım.

Dediklerinde haklı olabilirdi. Belki eninde sonunda Asi'de kendini, beni kabullenirdi ama bu oldukça sancılı bir süreç olurdu. Ne yapacağımı bilemez halde kafamı sağ tarafa çevirdim ve kendi yansımam ile karşılaştım. Gece mavisi gözler karamsarlık ile örtülmüştü.

Kötü düşünceler karabasan gibi zihnimde dolanıyordu. Ne yapacaktım? Lamia'nın dediğini yaparak Asi'ye onun yalnızca yaratılan bir kişilik olduğunu anlatacak mıydım? Yoksa sessizliğimi koruyacak mıydım?

Lamia içine düştüğüm çukuru fark etmiş gibi konuşmaya başladı. "Bak Hera sana karşı dürüst olacağım. Eğer sen Asi'ye doğruları söylemezsen ileride büyük sıkıntılar çekersin. Çünkü Asi'yi kontrol etmeyi öğrensen bile illaki bir yerde çakışacaksınızdır. O senin yaşadığın hayatı kendi yaşıyor sanmaya devam edecek ve sen onun istemediği daha doğrusu öfkeleneceği eylemler yaparsan o sana karşı hep cephe alacak.

Senin değil de onun istediği gibi olması için elinden geleni yapacak ve bu durum senin enerjini tükenecek. Ayrıca ne kadar senin açından öğrenmesi ona haksızlıksa sence öğrenmemesi de bir bakımdan haksızlık sayılmaz mı?"

Lamia'nın haklılığı ile ne diyeceğimi bilemedim. Dilim suskunluk yemini etmişçesine uzun bir süre konuşmadım. Çünkü dedikleri doğruydu. Ve benim bunu şimdi fark ediyor olmam büyük bir hayal kırıklığıydı. Kafamı önüme eğdim ve gece mavisi irislerimi ellerime çevirdim.

Birbirine kenetli ellerimi sıkmaktan eklem yerlerim beyazlamıştı. Birkaç dakika öylece ellerime baktım. Lamia bu süre zarfında sessizliğini korudu. Bunun için ona minnettardım. Bana düşünme süresi veriyor, sabırla bekliyordu. Sonra yavaşça kafamı kaldırdım.

Gece mavilerim Lamia'nın sarı gözlerine tutundu. "Pekâlâ, dediğiniz gibi Asi'ye her şeyi anlatacağım." Lamia gülümsedi. "Çok sevindim. Öylesiyle başlayalım. Öncelikle gözlerini kapa. Sadece sen ve onun olabileceği bir yer hayal et. Bu bir park ya da sahil kenarı olabilir. Sonra Asi'yi oraya çağır. Ve konuş onunla."

Lamia'nın dediklerini sırasıyla yaparken artık onun sesini duymaz oldum. Çünkü şu an benliğimden soyutlanmış, zihnimde oluşturduğum bir mekâna gelmiştim. Bunu yapabildiğimi şu an öğrenmiş olsam da şaşırmak yerine yarattığım mekânı incelemeye koyuldum. Bir uçurumun kenarındaydım.

Biraz gerimde yan yana olan tahtadan yapılma iki salıncak vardı. Tahta kısımları kırmızı ve siyah tüller ile süslenmişti. Oraya ilerledim ve sol taraftaki salıncağa oturdum. Benim oturmam ile gıcırdayan salıncak hafifçe sallandı. Önüme baktım.

Uçurumun aşağısında kayalıklara çarpan hırçın deniz dalgalarını gördüm. Bu gerilmeme hatta yükseklik yüzünden korkmama neden olsa da görmezden gelmeye çalıştım. Sonra Lamia'nın dediği gibi Asi'yi yanıma çağırdım. Ve bunu yalnızca düşünmem yetti. Sağ tarafımdaki salıncakta birden Asi belirdi. Onu inceledim. Üstünde her zaman ki gibi deri kıyafetleri vardı. Kıvırcık saçları hafifçe esen meltemden havalanıyordu.

Kafası karışmış gibi ilk önce etrafına baktı. Sonra beni hissetmiş olmalı ki olduğum tarafa döndü. Gülümsedim. "Merhaba," dedim. Kaşları çatıldı. "Sen de kimsin?" Beni tanımıyordu. Zaten tanımasını beklemiyordum. "Hera ben, sende Asi'sin. Benim diğer yarım." Dediklerimin kafasını karıştırdığına emindim. "Beni nereden tanıyorsun? Dahası ben nasıl buraya geldim?"

Oturduğum salıncakta bedenimi ondan tarafa döndürebildiğim kadar döndürdüm. "Seni tanıyorum çünkü seni ben yarattım. Ve buraya gelmeni ben istedim. Konuşmamız gerekiyor."

Kafası karışmış gibi kaşları çatıldı. "Sen ne saçmalıyorsun? Seni ben yarattım da ne demek? Dalga mı geçiyorsun?" Diye sesini yükseltip bana bağırması ile dik dik ona baktım. Lamia haklıydı.

Ona patronun kim olduğunu göstermem gerekiyordu. "Öncelikle sakın bir daha bana bağırma. Ve eğer beni dinlersen sorularının cevabını alırsın." Yeşil gözleri kısıldı.

Daha dikkatli bir şekilde beni incelemeye başladı. "Sen kim oluyorsun da seni dinleyecekmişim?" Gözlerimi devirdim. Oysa az önce ona kim olduğumu söylemiştim. "Az önce de dediğim gibi seni yaratan kişiyim. Bu yüzden beni dinlemek zorundasın." Kıkırdadı. Dediklerimi ciddiye almadığının farkındaydım ve bu sinirlenmeme neden oluyordu.

"Gerçekten komikmiş. Ama neden gidip dalga geçecek başka birilerini bulmuyorsun!? Çünkü ben sıkılmaya başladım." Bende sıkılmaya başlamıştım.

"Gerçekten mi!? Sana dalga geçiyormuş gibi mi görünüyorum? İstersen bir etrafına bak. Burada birden belirdin ve ben istemediğim sürece gidemezsin." Gözlerini benden kaçırıp etrafına bakındı ve ağırca yutkundu.

"İstersem giderim ki," diyerek oturduğu salıncaktan kalktı. Daha bir adım atamadan kendini tekrar salıncakta buldu. Şok olmuş bakışları bana dönerken omuz silkip ellerimi salıncağın demirlerine sardım ve yavaşça sallanmaya başladım. Asi'nin sinirle soluduğunu işittim.

Tekrar ayağa kalkıp gitmeye çalışıyordu ama her seferinde çabası boşa çıkıyordu. "Gerçekten sen kimsin?" Tekrar aynı soruları sorması sıkmaya başlamıştı.

"Pekâlâ baştan alalım o halde. Ben Hera ve seni yaratan kişiyim. Eğer beni dinleyeceksen her şeyi anlatacağım." Dinlemek ile dinlememek arasında gidip geldiğini yüz ifadesinden anladım. Şu an ona dediklerim saçma geliyordu ama tuhaf bir şeylerin olduğunun da farkındaydı.

Yani ne kadar diretirse diretsin en sonunda dediğime gelecekti. Birkaç dakika öylece yüzüme çatılı kaşları ile baktı. Ardından omuzları düştü. "Tamam, dinleyeceğim. Umarım diyeceklerin dinlememe değer."

Ayaklarımı yere bastırıp sallanmaya son verdim. Salıncaktan kalktım ve Asi'nin önüne geldim. O salıncakta otururken üstünden ona bir bakış attım. Karşımda bir yabancının yüzü olmasına rağmen bana tanıdık gelen bir şeyler vardı. Ağırca yutkunup bir sandalye hayal ettim. Hayalim gerçekleştiğinde Asi'nin karşısına oturdum. Bu yaptığıma gözlerini irice açarak bakmıştı.

"Öncelikle sana ne olduğumdan bahsedeyim. Kendilerine oyunbazlar diyen bazı yeteneklere sahip olan insanüstü bir türdenim. Bu oyunbazlar kendi içinde farklı adlara ve yeteneklere sahip. Ben bir beden okuyanım. Ve beden okuyanların çeşitli yetenekleri var ama ben seni ilgilendiren kısmından bahsedeceğim.

Beden okuyanlar kendilerinden başka farklı bir kişilik yaratma yeteneğine sahip. Yarattıkları kişiliklere istedikleri zaman kontrolü devredip o kişiliklerin kendilerinin yerini almalarına izin veriyorlar. Ama yaratılan kişilik bunun farkında olmuyor.

Kontrol onda olsun olmasın yaşanan şeyleri kendi yaşamış sayıyor ve bedenin asıl sahibinden habersiz oluyor. Ta ki bedenin gerçek sahibi o yaratılan kişiliğe bunu açıklayana kadar. Aynı şu an benim sana yaptığım gibi. Asi üzgünüm ama sende o kişiliklerden birisisin."

"Bu saçmalık! Ben zaten bunları biliyorum ve beden okuyan olan benim. Ben yaratılan bir kişilik falan olamam. Cesur bana her şeyi anlattı. Ne olduğumu söyledi, beden okuyansın, dedi... hayır... inanmıyorum sana."

Krize girmiş gibi kelimeleri tekrar tekrar söylerken kafasını iki yana sallıyordu. Sertçe yutkundum. Benim yaşadıklarımı kendi yaşamış gibi davranıyordu. Aslında bu çok normaldi. Onu suçlayamazdım.

"Asi sakin ol ve beni dinle. Bunu kabullenmenin zor olduğunu biliyorum lâkin gerçek bu; seni ben yarattım. Sen benim bir parçamsın. Önceden bende eksik olan bir parçaydın ama sana sahip olduktan sonra o parça diğer parçalarla bütünleşti, tamamlandı." Asi şimdi dolu irisleriyle yüzüme bakıyordu.

Onu uzun bir zamandan sonra ilk kez böyle ağlayacakmış gibi bakarken görüyordum. Bu canımı yaktı. O an Asi'ye ne kadar acımasızca davrandığımı fark ettim. Ona bütün bunları birden değil alıştıra, alıştıra söylemem gerekiyordu. "Hayır, hayır. Sana inanmıyorum. Beni kandırmaya çalışma."

Şiddetle bunu ret etmesi çaresiz kalmama neden oldu. Ne yapacağımı bilemez halde sinirle sandalyeden kalktım. Ve bütün hırsımı sandalyeden çıkarmak istercesine sandalyeyi tuttuğum gibi uçuruma fırlattım. Sonra Asi'nin önünde diz çöktüm. Ellerimle ellerini tuttum, buna biraz direndi ama bana karşı gelemedi.

"Asi gerçekten çok üzgünüm. Ama doğruyu söylüyorum. Lütfen inan. Ve bana öyle ağlayacakmış gibi bakma. En son ağladığında kendine bir söz vermiştin bir daha ağlamak yok demiştin. Hani ne oldu o söze? Nerede benim o güçlü kızım?"

Nefesi kesilirmişçesine titrek bir nefes aldı. "Biliyorsun, kendime verdiğim sözü biliyorsun... nasıl biliyorsun?" Kafamı sağ omzuma eğip ona anlamlı ve üzüntü dolu bir gülümseme bahşettim. Yeşil, kedi gibi bakan gözleri irice açıldı. Dudakları titremeye başlarken ellerini tuttuğum ellerimi sıktı.

"Biliyorsun çünkü o sözü verirken sende oradaydın çünkü zaten hep benimleydin. En başından beri hem de. O zaman bu demek oluyor ki... doğruyu söylüyormuşsun." Asi'nin sağ gözünden bir damla gözyaşı aktı. Aynı anda benimde sol gözümden akmıştı. Kısa bir an ikimizde sessizce durduk.

Asi'nin bu olanları sindirmesi gerekiyordu. Ayrıca beklediğimden daha duygusal tepki vermişti. Öfkelenir bana saldırır diye beklemiştim. Sonra bana, "Beni neden yarattın ki?" dedi. Sorusu ile gözlerimi kaçırdım. Aslında bununda cevabını biliyordu ama şu an farkında olmaması doğaldı.

"Çünkü sana ihtiyacım vardı. Çünkü her zaman yanımda olacak, beni koruyacak birisine ihtiyacım vardı. Benden farklı ama benden izler taşıyan birine ihtiyacım vardı." Anlıyorum der gibi kafasını salladı.

"Pekâlâ, bundan sonra ne olacak? Madem ben senin istediğin zaman kontrolü ele alabilen bir kişiliğim bundan böyle bu hep öyle mi olacak? Sadece senin bana ihtiyacın olduğu zamanlarda mı ben devreye gireceğim?" Bu olayı beklediğimden farklı karşılamıştı. En başta bir ret etme durumu olsa da şimdi olayları iyice kavramıştı.

Ve öfkelenmek yerine mantıklı davranmayı seçmişti. Asi beni bu tavrı ile gerçekten hayrete düşürmüştü. "Herkesin bir yaratılma nedeni vardır. Ve seninki de bu evet. Benim koruyucu meleğim olman." Son dediğime güldü.

"Melek mi, ben mi? Ciddi misin sen?" Diye gülerek sorduğunda dudak büktüm. "Haklısın aslında senden olsa olsa şeytan olur." Dudakları yukarı kıvrıldı. Dediğimden memnun olmuştu. "Bak şimdi oldu."

Gülümsedim. Şimdi en başından beri korkmamın yersiz olduğunu anladım. Asi'nin öfke dolup taşınacağını sanırken o gerçekleri kabullenmişti. Ve açıkçası bu beni oldukça şaşırtmıştı. Yine de böyle olduğu için mutluydum.

Tek elimi kaldırıp yüzüne gelen kıvırcık saçını kulağının arkasına ittim. Ve gözlerinin içine baktım. "Sen benim için çok özelsin. Eğer şimdi buradaysam senin sayende. Bu yüzden sakın kendini sadece yaratılan öylesine bir kişilik olarak görme."

Neyden söz ettiğimi anladığını bildiğimden açıklamadım. O gözlerinden geçen çaresizliği ve derin üzüntüyü görmek bile ağrıma gitmişti. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Böylelikle ellerimiz ayrılmış oldu.

"Şimdi benim gitmem gerekiyor. Artık her şeyi biliyorsun. Kendimi senden saklamam gerekmiyor. Bu yüzden zihnimde hep uyanık olmanı sağlayacağım. Kontrolü ele almadığın zamanlarda bile hep yanımda olacaksın. Umarım böyle de iyi bir ikili olabiliriz."

Cevap vermesini beklemeden zihnimde oluşturduğum mekândan ayrıldım ve gerçekliğe geçtim. Gözlerim aniden açıldığında karşımda Lamia'yı onu bıraktığım gibi otururken gördüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bende ona gülümsedim. "Bu yüz ifadenden anlaşılan o ki konuşman güzel gitmiş." Tespiti doğruydu.

"Evet, ilk başta bir kabullenememe problemi olsa da sonradan düzeldi." Asi'nin zihnimin içinde somurttuğunu hissettim. Onun hemen gözlerimi açar açmaz zihnimde uyanmasını sağlamıştım.

Ardından huysuzca konuştu. "Bu gayet normal değil mi? Kim olsa aynı tepkiyi verirdi." Ah, sanırım artık onun konuşmalarıma karışmasını doğal karşılamam gerekiyordu. Öyle ki bundan sonra pek susacağa benzemiyordu. "Çok sevindim. Bak korktuğun gibi değilmiş değil mi?"

Diye soran Lamia'ya odaklandım. Ellerini dizlerinin üstüne koymuş sarı gözleriyle bana bakıyordu. O sarı gözler şefkat izleri doluydu. Ve bana onlarla bakması sıcak hissettiriyordu.

"Değilmiş, siz haklıymışsınız. Kendimi şimdi daha iyi hissediyorum." Kıkırdadı. Gülüşü tatlı bir bahar havası tadındaydı. "O halde Asi'nin artık öfkelendiğinde kontrolü ele almak için seninle mücadele etmeyeceği kanısındayım."

Bir de bunu Asi'ye sormak gerekiyordu. Çünkü ne kadar artık gerçekleri bilse bile kafasının dikine gitmeyeceğinin garantisi yoktu.

"Asla öfkelenmem diyemem. Öfkeleneceğim bir konu olursa öfke duyarım ama seni zora sokacak bir şey yapmamda yani artık yapmam." Asi'nin cevabı dudaklarımın kıvrılmasına neden oldu. Kesinlikle onun benimle bu kadar çabuk uyum yakalayacağını sanmazdım.

Ama bir yandan düşününce de o benim bir parçamdı. Ve ne kadar inkâr ederse etsin bana karşı hep bir sempatisi olurdu. Bunları kendimden oldukça emin söylüyordum çünkü aynı duyguları ona karşı bende hissediyordum. Ama bu hisse ne anlam vereceğimi bilemiyordum. Asi ile aramızdaki bağ çok başkaydı.

O kesinlikle öylesine yarattığım bir kişilik değildi. Kendi içimde düşüncelerimi bastırıp gerçekliğe döndüm. Lamia'ya vermem gereken bir cevap vardı. "Sanırım öyle," dedim. Ardından derin bir nefesi ciğerlerime çektim.

Nedense nefes alma ihtiyacı dolmuştum. "Hera istersen bugünlük bitirelim. Daha ilk günden seni zorlamak istemiyorum. Zaten öğle yemeği zamanı da geliyor." Lamia'nın dediklerine karşı çıkmadım. Zaten bende zihinsel olarak yorulmuştum.

Asi ile konuşma yaptığım zaman fark etmemiştim ama o anlar beni zorlamıştı. Şimdi anlamıştım. "Siz nasıl uygun görürseniz," dedim ve ayağa kalktım. Sonra Lamia'ya elimi uzattım. Elimi tutunca ona ayağa kalkmasında yardım ettim. Karşımda dikilince, "Yarın tekrar görüşürüz," dedim.

"Ah, yarın dersine büyük ihtimalle Korel girecek. İşlerimiz olduğunda birbirimizin yerine gireceğimizi söylemiştim. Bu yüzden bir benden bir ondan ders alacaksın. Ama merak etme bu senin ilerlemene engel olmayacak. Korel ile senin durumunu hep konuşacağız ortak bir plan izleyeceğiz."

Tamam dercesine kafamı sallamakla yetindim. Yarın Korel ile nasıl geçecekti bilmiyordum ama bir şekilde hal çaresine bakacaktım. "O adamı sevmiyorum. Onda garip bir şeyler var." Asi'nin huzursuz sesi beni de huzursuzlaştırdı. Ve dediğine kesinlikle katılıyordum. Korel'de bir şey vardı. Ve bu beni rahatsız ediyordu. Anlaşılan Asi'de bir şeyleri fark etmiş olmalıydı ki böyle bir cümle kurmuştu.

Nasıl olsa yakında kokusu çıkardı. Şimdi şu ana odaklanmam daha doğruydu. Omuzlarımı dikleştirdim ve Lamia'nın ardından odadan çıktım. O an kapının biraz ilerisinde dikilen Cesur'u görünce gözlerim mutlulukla parladı. Normalde hemen gidip ona sarılırdım ama Lamia'nın varlığı buna engel oldu. Çünkü kendisi Cesur'un karşısına geçmiş onunla konuşmaya başlamıştı.

Yanlarına ilerlediğimde Lamia, Cesur'a bir şeyden bahsediyordu. Tabii en başta neyden konuştuklarını duyamadığımdan son kısmına yetişebilmiştim. Ve Cesur, "Tamam, gelirim," demişti. Lamia cevap karşısında mutlu olmuş gibi gülümserken beni fark etti.

Ve aklına bir fikir gelmiş gibi gözleri parladı. "Cesur aslında gelirken yanında Hera'yı da getirsene? Tabii oda isterse." Lamia'nın neyden söz ettiğini anlamadığım için şaşkınca ona baktım. "Anlamadım, nereye gelmemi istiyorsunuz?" Diye sorunca Lamia güldü.

"Cesur'un sana söylemesi daha iyi olur. Hem benimde gitmem gerekiyordu, sonra görüşürüz çocuklar." Diyerek yanımızdan hızla ayrıldı. Cevap bile vermemize izin vermemişti.

Soru dolu irislerle Cesur'a baktığımda onu yüzündeki kendine has gülümsemesi ile bana bakarken yakaladım. Boğazını temizleyip önüme geçti.

"Yengem pazar günü bir aile yemeği organize edecek de acaba oraya benimle birlikte gelmek ister misin?" Ani teklifi ile Cesur'a bakakaldım. "Aile yemeği mi! Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi!?" Asi'nin zihnimin içinde cırlaması ile yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Sonra içimden ona cevap verdim.

"Biliyorum herhalde ne cırlıyorsun!" Zaten Cesur'un ani teklifine ne diyeceğimi şaşırmıştım. Asi'nin de böyle konuşarak beni daha da germesine hiç gerek yoktu. Çünkü yeterince gergindim. Alt dudağımı dişledim.

Cesur'a ne cevap verecektim? Ben daha önce hiçbir erkek arkadaşımın aile yemeğine katılmamıştım ki.

 

🎲🎲🎲

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 02.10.2024 16:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...