37. Bölüm

🎲2.|5.Karşılıksız Aşk🎲

Sude G.
moonlighthikayeler

 

🎲🎲🎲

Yazar'ın Anlatımıyla

Konum: Parémvasi Tesis Yerleşkesi

Tarih: 09.08.2022

Saat: 17:00

Tam bir hafta olmuştu. Lilya, Uzay'ı tam bir hafta boyunca hiç görmemişti. O gün olanların ardından Lilya girdiği nehirden çıktıktan sonra Uzay ile Parémvasi tesisine kadar birlikte sessizce yürümüşlerdi.

İkisinin de ağzından tek bir kelime çıkmamıştı. İkisi de son derece düşünceli görünüyordu. Daha sonra Uzay, Lilya'nın yanından ayrılmış kendi tesisine dönmüştü.

Ve o zamandan beridir Lilya, Uzay'dan haber alamıyordu. İşi olduğunu düşünüyordu ama yine de merak ediyordu. Ve bu merak duygusundan hiç hoşlanmamıştı. Çünkü Uzay'a daha yeni yeni bir şeyler hissetmeye başlamışken hemen kendini kaptırmak istemiyordu.

Özellikle şu an duygularından hiç emin değilken kesinlikle böyle bir hata yapmamalıydı. Kendini dizginlemesi gerekiyordu...

Lilya oturduğu çimlerin üzerinde doğruldu. Kendini yine o nehir kenarında bulmuştu. Nehir onu huzurlu hissettiriyordu. Bu yüzdende sürekli buraya geliyordu, aynen şu an olduğu gibi.

Gri gözleri ağırca nehirde dolandı. Sol tarafa doğru akan berrak suyun sesi kulaklarını nazikçe okşarken suyun altından gözüken rengârenk taşlar görsel bir şölen oluşturuyordu.

Sonra hafifçe esen rüzgâr saçlarını sağa sola dağıttı ve burnuna buraya geldiği her zaman duyumsadığı hanımeli çiçeklerinin kokuları gelmeye başladı. Burası gerçekten de huzur verici, diye düşündü. Oturduğu çimlerden sakince ayağa kalktı.

Ne kadar istemese de geri dönme zamanı gelmişti. Çünkü eğer biraz daha burada kalırsa, babası onu aramaya birilerini gönderirdi. Biraz ilerideki Asteri'ye seslendi. "Kızım hadi eve dönüyoruz." Lilya tesise giden patikaya ilerlediğinde arkasından Asteri' de gelmeye başlamıştı.

Lilya ve Asteri yavaş ve sakin adımlar atarak ilerliyorlardı. Lilya'nın gri parlak gözleri yanlarından geçtikleri ormanlık alanda dolanıyordu. Orman sessizdi hafifçe ağaç yapraklarının hışırdamasına neden olan rüzgâr ve taşlık yolda Lilya'nın ayağına giydiği topuklu sandaletlerin sesi dışında başka ses yoktu.

Lilya ayaklarına dolanan uzun elbisesinin eteğini tek eline topladı. Böylece daha rahat yürümeye başladı. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından tesisin görkemli yapısı göze çarptı. Lilya bu ruhsuz yapıyı her gördüğünde yüzünü buruştururdu.

Yine aynısı gerçekleşti. Bu tesiste olmaktan hoşlanmıyordu. Ama ne yazık ki babasına bunun hakkında bir şey demiyordu, diyemiyordu.

Derince iç çekti. Dışarıdayken alabildiği kadar temiz hava almaya özen gösterdi. İçeride, tesiste ona bu havalar lazım olacaktı. Lilya omuzlarını dikleştirdi. Ardından yüzünde oluşturduğu yapay gülümseme ile tesisin demir kapısından içeri adımladı.

Normalde bu kapı her zaman kapalı olurdu ama Lilya'yı gören bekçiler hemen kapıları açmışlardı. Lilya tesisin büyük bahçesine girdiğinde duraksamadan büyükçe çift kanatlı kapıya ilerledi.

Birkaç merdivenlik kısımdan çıktığı gibi önündeki kapı açıldı. İçeri adım attığında her zaman ki kalabalıkla karşılaştı. Ama hiç kimseye aldırmadan kendi odasına giden yolda ilerlemeye devam etti. Lilya babası ve abisi ile tesisin en üst katındaki odalarda kalıyordu.

Yalnızca babası ile abisinin odaları kuzey kanadında kalırken onun ki doğu kanadında kalıyordu. Lobiyi andırır yerden uzaklaştığında sağ tarafta kalan asansörlere ilerledi. Birkaç kişinin asansör beklediği alana gelince herkes kenara çekildi. Prenseslerini gören herkes büyük bir saygı ile kuşanmıştı.

Lilya kimseye bakmadan o kibirli prenses rolüne büründü. Asansör geldiğinde ise yalnızca o ve Asteri binmişti. Gideceği katın tuşuna basınca asansör kapıları kapandı ve yukarı çıkmaya başladı. Lilya anında omuzlarını düşürdü ve yüzündeki gülümsemeyi sildi.

Hemen sağ ayak ucunda kalan Asteri'ye baktı. "Şu girdiğim halleri görüyorsun değil mi?" Olumsuzca kafasını salladı ve yüzünü buruşturdu. "Çok saçma," dedi. Asansör durduğunda gri parlak gözlerini

Asteri'den çekti. Kapıları açılan asansörden hızlıca indi. Direkt odasına gitmeyi hedefliyordu ki bir engele takıldı. Bu engel ona seslenen abisi Koral'dı. Abisi yanına gelince ilgiyle ona baktı. Ne diyeceğini merak etmişti.

"Biraz konuşalım mı?" Diye sorduğunda Lilya abisinin canının bir şeye sıkıldığını fark etti. Gri gözlerinde şefkat izleri belirirken olumlu anlamda kafasını salladı. "Olur, abiciğim. Gel odama gidelim orada rahat rahat konuşuruz," dedi.

İki kardeş birlikte Lilya'nın odasına gittiler. Beyaz ve gri tonlarda dizayn edilmiş odaya girdiklerinde Lilya abisinin koluna girerek onu boydan boya uzanan camın önündeki tekli koltuklardan birine oturması için yönlendirdi. Diğer koltuğa da kendisi oturmuştu. Hemen ayaklarının dibine kıvrılarak uyuklamaya başlayan Asteri'ye kısaca bakıp abisine döndü.

İlk önce bir şey demeden abisini inceledi. Yüzündeki üzüntüyü ve düşünceli hali görünce önemli bir şey olduğunu sezmişti. Çünkü abisini her zaman bu yüz ifadesi ile görmezdi. Gerçekten bir sorunu olduğunda bile nadiren bu yüz ifadesini çehresine takınırdı. Lilya ellerini dizinin üstüne koydu.

"Evet, abiciğim seni dinliyorum. Benimle ne konuşmak istiyordun?" Koral o an derin düşüncelere daldığından kardeşinin kulağa melodi gibi gelen sesini işitince irkildi. Ama neyse ki ne dediğini anlayabilmişti. Konuşmak için dudakları aralandı. "Lilya..." bir an duraksadı.

Lilya ona beklentiyle bakarak devam etmesini işaret etti. Koral derin bir nefesi ciğerlerine çekti. Ama sanki içine çektiği hava bile canını yakıyormuş gibi gelmişti.

"Lilya, ben... ben sanırım âşık oldum." Lilya'nın şaşkınlıkla aralanan dudakları ve havalanan kaşları aksine Koral rahatlamış gibi görünen bir ifadeye sahipti. Sonunda içinde tuttuklarını bu dünyada bir karşılık beklemeden sevdiği kardeşine söylemişti.

Lilya abisinin ne dediğini tamamen kavrayınca hemen dudaklarını birbirine bastırdı. Kaşları da düzelmişti. İçini bir mutluluk sararken konuştu. "Abi bu çok güzel bir haber. Senin adına çok sevindim. E, peki kime oldun? Ben tanıyor muyum? Bizden biri mi? Yoksa oyunbaz falan mı?"

Lilya üstündeki şaşkınlığı atar atmaz hemen abisini soru yağmuruna tutmaya başlamıştı. Koral'ın dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu. Kardeşinin böyle bir tepki vermesini zaten bekliyordu ama şimdi kanlı canlı görmüş olması onu rahatlatmıştı. Umarım birazdan söyleyeceklerine karşı da böyle olumlu davranırdı.

Lilya, sorduğu sorulara bir cevap beklerken Koral o sorulara cevap vermeye hazırlanıyordu. "Aslına bakarsan o ne bizden biri ne de bir oyunbaz. O bir insan." Lilya duydukları ile sertçe yutkundu. Az önceki sevinçli hallerinden yeller esiyordu. Şimdi üzgünce abisine bakmaya başlamıştı. Abisini kırmamaya çalışarak konuşmaya başladı.

"Ama abi biliyorsun bizim gibiler ve insanlar olamaz. İmkânsız bu. Diyelim bir şekilde oldu yine de babam bunu öğrenirse hiç iyi olmaz. O insanlardan nefret ediyor. Buna izin vermez." Lilya kesinlikle bunları abisini üzmek için söylememişti. Yalnızca gerçekleri açıkça dile getirmişti. Koral'da bunları biliyordu bu yüzden kardeşine kaşlarını bile çatmadı.

Zaten oda bu gerçeklerin farkındaydı. "Biliyorum kardeşim ama engel olamadım. Kendimi ne kadar frenlesem de olmadı. Yıldırım gibi düştü kalbime, mâni olamadım."

Bazen aşk aniden gerçekleşirdi. Bir anda olurdu. Kimse ne olduğunu anlamazdı bile. Birden bir bakmışsın yüreğinde sana ait olmayan ama zamanla senden bir parça haline gelecek bir şeyler vardı. Ama asıl önemli olan neydi biliyor musunuz? O aşka sahip çıkmak. Yoksa herkes herkese âşık olabilirdi. Sonra o aşk biter bir başkasına âşık olurdunuz.

Ama gerçek aşk tek bir kişiye olan ve sonsuza kadar sürendir. Aslında sonsuza kadar süren sadece aşk değildir. Onun evrimleşmiş hali olan sevgidir. Sevgi de tabii ki tek başına bir yere kadar giderdi. Yanında saygı da olmalıydı.

Kısacası aşk; iki kişiyi birbirine bağlar, sevgi; o bağları güçlendirir, saygı; o bağları sıkı bir düğüm haline getirirdi. Eğer bunlardan herhangi biri yoksa ya da bitmişse o bağ zayıflar ve kopardı... Koral'ın şu anda içinde dolup taşan duygu aşıktı.

Daha evrimleşmemişti. Aslında bunun nedeni âşık olduğu kadındı. Onun hayatında olan başka birinin varlığı Koral'ın daha ileri gitmesine engel oluyordu. Ve bu acı çekmesine sebebiyet veriyordu.

Lilya abisinin dediklerini sessizce sindirdikten sonra konuşmaya karar verdi. "Pekâlâ, seni anlıyorum. Sana hakta veriyorum. Aşk bu kime olacağın belli olmuyor biliyorum," dediğinde Lilya'nın aklında geçmiş hatası olan Ezrak belirmişti. Sonra o buhar olup yerine Uzay'ın çehresi almıştı.

Lilya bundan irkildi ama dışarı yansıtmadı. Boğazını temizleyip konuşmaya devam etti. "Peki kim bu âşık olduğun insan kız?" Koral'ın gözleri parlamaya başladı. Dudakları yukarı kıvrılırken dilinden sözcükler usulca döküldü.

"Hera Kızılkan." Lilya duyduğu isim ile şaşkınca duraksadı. Sonra ismin nereden tanıdık geldiğini hatırladı. "Abi, Hera Kızılkan seninle şu reklam çekimini yapan ünlü oyuncu değil mi?"

Koral hızlıca olumlu anlamda kafasını oynattı. Lilya ise dudaklarını birbirine bastırarak birkaç saniye sessizce durdu. Şu an aklı çok karışıktı. Bir yandan abisi için seviniyor bir yandan üzülüyordu. Çünkü babasının bu durumu öğrendiği an kıyametin koptuğu andır. Lilya merak ettiği farklı bir soruyu abisine sordu.

"Abi ya o sana âşık mı? Yani sevgin karşılıklı mı?" Koral bu soru karşısında duraksadı. Yüreğine düşen koru hissetti. Yüreği yanmaya başladı, canı yanıyordu. Yine de kardeşine cevap verecek gücü kendinde buldu.

"Hayır, değil. Hatta sanırım onun hayatında başka biri var. Zaten en baştan beri bana hep arkadaşça yaklaştı." Bu Koral'ın söylemekte zorlandığı bir cümle olmuştu.

Ama hata ondaydı. Çünkü hiç âşık olmaması gereken birine gönlünü kaptırmıştı. Koral Azer Koralev kendi sonunu kendi yazmıştı. Lilya ise duydukları ile üzgünce iç çekti. Abisinin durumuna üzülmüştü.

Büyük bir çıkmazda olduğunu görebiliyordu. Oturduğu yerden öne doğru kaydı ve ileri uzandığı gibi abisinin ellerini kendi ellerinin arasına aldı. Sonra gülümsedi.

"Çıkmazda olduğunu görebiliyorum. Bunun senin için zor olduğunun farkındayım. Ama bence böylesi daha iyi. Çünkü eğer sevgin karşılıklı olsaydı daha çok canın yanardı. Birbirinizi uzaktan sevmek zorunda kalırdınız. Ona sarılamazdın, dokunamazdın, öpemezdin.

Ve bu size daha çok zarar verirdi. İkinizi de bu durum bir zaman sonra tüketirdi. Özellikle onu. Çünkü ona neden dokunmadığını açıklayamazdın. Ya da açıkladığın an korkup senden vazgeçebilirdi. Çok belirsizlik var." Koral kardeşinin söylediklerinin haklılık payı ile duraksadı. Kardeşi bir yandan haklıydı. Yine de başka ihtimalleri düşünmek istiyordu.

Hemen kabullenip yelkenleri suya indirmek ona göre değildi. "Belki virüs için aşı olursa bir şey olmaz? Aşıyı bir şekilde bulurdum. O zaman ona belki de rahatlıkla dokunabilirdim?" Lilya abisinin dedikleriyle çaresizce gülümsedi.

"Belki o zaman olabilirdi. Ama o aşının ne karar süre boyunca etki ettiğini bilmiyoruz. Hem sen bir asilsin, diğerlerinin yaydığı virüs bedende 48 saatte aktif olurken seninki daha az sürede oluyor. Aşının senin virüsünde etki edeceğinin garantisi yok. Çünkü senin dönüştürdüğün hiçbir insana aşı yapılmadı.

Ayrıca bunları konuşmamız anlamsız. Çünkü sevgin karşılıksız. Asla gerçekleşmeyecek şey için çözüm üretmeye çalışma abi. Daha fazla üzülmene neden olmaktan başka bir halta yaramaz."

Lilya abisi ile sert konuşmak istememişti ama buna mecburdu. Abisinin hayallere dalmasını engellemesi gerekiyordu. Yoksa canı yanacaktı. Şu anda da yanıyordu farkındaydı ama o zaman daha fazla yanacaktı ve buna izin vermek istemiyordu. Koral kardeşinin dedikleri ile girdiği hayal aleminden sertçe çıkarıldı.

Bir an aşkının karşılıklı olduğunu hayal etmişti. Ve buna çözümler üretmeye çalışmıştı. Ama aslında gerçek şuydu ki; onun ki karşılıksız aşktı.

Asla karşılık bulamayacağı türdendi. İki kardeş uzun bir süre sessizce durdu. Camın ardından gözüken bahçeyi izlerken düşüncelere daldılar. Kaç dakika geçmişti bilmiyorlardı ama odanın kapısının çalınması ile iki kardeş de daldıkları yerden çıkmak zorunda kaldılar.

İlk kendine gelen Lilya olduğundan, "Gel," dedi kapıyı çalan kişiye. Kapı açıldığında ardında bir asker parémvasi belirmişti. İki kardeşe selam verdi. Direkt Lilya'ya baktı.

"Efendim babanız ikinizi de çalışma odasına bekliyor," dedi. Lilya kafasını salladı. "Tamam, sen çıkabilirsin." Asker parémvasi aldığı emir ile hemen odadan çıktı ve arkasından kapıyı kapadı. Lilya abisine bakıp iç çekti. "Askeri duydun, hadi gidelim," dedi ve ayağa kalktı.

Lilya babasının bekletilmekten hoşlanmadığını bildiği için hızlı davranıyordu. Koral ise bunu pek umursamazdı. Ama bu sefer kardeşinin peşinden ayağa kalktı. İki kardeş odadan çıkıp batı kanadında kalan çalışma odasına ilerlemeye başladı.

Lilya abisinin koluna girdi. "Babam bizimle ne konuşacak sence?" Koral umursamazca omuz silkti. Şu anda onun derdi babasının ne konuşacağını değildi.

"Bilmiyorum, ilgilenmiyorum da." Lilya abisinin bu haline dudak büktü. Uzunca bir süre öyle davranacağını biliyordu. Çünkü abisi bir şeye üzüldüğünde diğer her şeye karşı ilgisiz davranırdı. Çalışma odasına yaklaştıklarında Lilya'nın adımları aniden kesildi.

Bu Koral'ın dikkatini çektiğinden oda durdu ve kız kardeşine baktı. Lilya o an ona kırıkça gülümsüyordu. Bir şey demeden aniden kollarını abisinin boynuna sardı. Ona sarılırken usulca kulağına yaklaştı. "Üzülme abiciğim. Ben yanındayım."

Koral duydukları ile kardeşinin beline kollarını doladı. İki kardeş sıkıca birbirlerine sarıldı. Sonra usulca geri çekildiler. Ve çalışma odasının kapısını çalarak odaya girdiler. Lilya'nın gözüne direkt büyük masasında oturan babası çarptı. Odada tekti. Lilya ile Koral'ın geldiğini fark edince kafasını gömüldüğü dosyadan kaldırdı.

İki çocuğunu yan yana gören Choros memnuniyetle gülümsedi. Sırtını geriye yaslarken sarı gözleri çocuklarının üstündeydi. Kafası ile masanın önünde bulunan koltukları işaret etti. Lilya hemen babasının dediği gibi koltuğa otururken Koral bir süre ayakta kalıp babasına baktı.

İkisinin de bakışlarında meydan okuma vardı ve biraz da öfke olabilirdi. Ardından Koral'da koltuğa oturdu. Lilya gülümseyerek konuşmaya başladı. Ortamın gerginleştiğini fark etmişti. "Babacığım bizi ne için çağırdın? Kötü bir şey yok değil mi?" Choros'un sarı gözleri kızına dönerken sevgiyle parlamaya başlamıştı.

Bu hayatta onun için çocuklarından başka hiçbir şey önemli değildi. Özellikle Lilya'ya karşı daha hassastı. Çünkü Lilya ölen annesine çok benziyordu ve Choros her Lilya'ya baktığında kaybettiği eşini görüyor gibiydi. Ve bu içindeki acıyı bir nebzede olsa dindiriyordu.

"Senin açından bir sorun yok, güzel kızım." Lilya bu cümlenin ne anlama geldiğini bildiğinden zoraki bir şekilde gülümsedi. Babasının bakışlarının abisine kaydığını fark etti. "Ama abin için bir sıkıntı var." Abisine baktığında onun ifadesizce babasına bakıyorken gördü. Ardından Koral omuzlarını dikleştirdi.

"Neymiş bu sıkıntı, hemen çözelim?" Choros oğlunun bu rahat tavrına güldü. Bu davranışları onu bir yandan sinir ederken bir yandan keyiflendiriyordu. Choros önündeki açık olan dosyayı Koral'ın önündeki orta sehpaya fırlattı. İki kardeşinde gözleri anında dosyaya kaymıştı.

Açık halde olan dosyaya baktıklarında Hera Kızılkan'ın resmi ile hakkında yazılan bilgileri gördüler. Koral ile Lilya bunun ne anlama geldiğini bilircesine birbirine baktılar. Koral kaskatı kesilirken Lilya endişeyle iç çekti.

Anlaşılan kıyamet çok yakında kopacak, diye düşündü. Lilya gri gözlerindeki endişe kırıntılarıyla babasına döndü. Ve yüzündeki o sert ifadeyi fark etti. Sertçe yutkundu. Şu an hepsi sessizce duruyor olsa da bunun fırtına öncesi sessizliği olduğunu hepsi biliyordu.

Koral yüzündeki ifadeyi bozmadan babasına döndü. "Bu ne şimdi?" Dedi. Choros sarı gözlerini kısarak oğlunun hareketlerini dikkatlice incelemeye koyuldu. "Bunu sana sormak gerekiyor Azer." Sarı gözleri dosyayı işaret etti. "O kadınla senin ne gibi bir münasebetin var?"

Koral babasının sesindeki sorgulayıcı ve hoşnutsuzluk dolu tonu hissetmişti. Koral rahatça arkasına yaslandı. Babasına karşı herhangi bir koz vermeye meraklı değildi. "Özel bir şey değil. Bir reklam çekiminde birlikte oynadığım bir oyuncu sadece o kadar."

Choros oğlunun cevabına şüpheyle yaklaştı. Sarı gözlerini bir an olsun oğlundan ayırmıyordu. Bir açığını görmeyi bekliyordu. Bu sırada ise Lilya ikisini büyük bir sessizlikle dinliyordu.

Ve karışmaya hiç niyeti yoktu. Abisi her şeyi halledebilirdi. "Sadece bir oyuncu ha? O halde onunla iki kere yemeğe çıkmanın nedeni nedir?" Koral babasının her şeyden haberi olduğunu zaten biliyordu. Bu yüzden hiç kendini bozmadı.

"İş yemekleriydi. İlk defa bir kadınla yemeğe çıkmıyorum her zamankilerden biri işte. Ayrıca sen neden buna takıldın ki baba?" Choros sırtını yasladığı koltuktan doğruldu. Ellerini masanın üstüne koyarak öne eğildi. "Her zamankilerden biri olduğuna emin misin?" Koral'ın sorusunu es geçip farklı bir soru sormuştu.

Koral'ın dudakları yukarı kıvrıldı. Babasının bir şeylerden şüphelendiğini anlamıştı. Yoksa bu kadar sorgulamazdı. Ama Hera ile ne gibi şüpheleri olduğunu anlayamamıştı. "Evet, eminim baba. Her zamankilerdendi." Dilinden dışarı taşanlar ile içine gömdükleri çok farklıydı. Dili her zamankilerden diyorken içine gömdükleri her zamankilerden değildi, asla da olamazdı diye feryat ediyordu.

Choros oğlunun cevabından tatmin olmamıştı. Bunu yüzüne yansıtmaktan geri durmadı. "Peki öyleyse bundan sonra o kadından uzak durmanı istiyorum. Bir daha onunla görüşmeyeceksin. Hatta insanlarla da olan ilişkini en aza indir. Modellik yapmana izin veriyorum ama şartımı unutma Koral. Unutursan modellik hayatın son bulur." Koral yavaştan sinirlenmeye başlamıştı.

Babasının onu tehdit etmesinden hoşlanmıyordu. Özellikle modellik konusunda. Ama şu an buna takılmamıştı. Takıldığı nokta Hera ile neden görüşmemesini istemesiydi. "Hera ile görüşmememi neden istiyorsun? İş için olduğunu söylemiştim." Koral babasından cevap beklemeden devam etti.

"İnsan olduğu için mi? Baba biliyorsun ki modellik yaparken bir sürü insan ile muhatap oluyorum. Bu konuyu büyütüyorsun sanki?" Choros oğlunun dedikleri ile seslice bir kahkaha attı. İki kardeş babalarının bu haline şaşkınca bakarken Choros yavaşça gülmesini bastırdı ve kafasını iki yana salladı.

Oğlunun hiçbir şeyden haberi olmadığını yeni fark etmişti. "İnsan mı? Sen o kadını insan mı sanıyorsun oğlum?" Koral evet anlamda kafasını salladı. İçinden, ya ne olacaktı? Dedi.

Şu an babasının dediklerine anlam veremiyordu. Lilya'da aynı şekilde anlamsız bakan gri gözleriyle babasını anlamaya çalışıyordu. Choros derin bir nefes aldı. Ve sarı gözlerini oğlunun mavi gözlerine dikti. "O kadın, yani Hera insan değil. O bir oyunbaz. Hem de Pansélinos oyunbazlarından olan bir beden okuyan."

Choros oğlunun gözlerinde gördüğü ifade ile memnuniyetle sırtını geriye yasladı. Artık o kadınla asla görüşmeyeceğini daha doğrusu görüşemeyeceğini biliyordu. Lilya duydukları ile şaşkınlıkla gözlerini irice açtı. Koral ise duyduklarına inanamıyordu.

Hera'nın bir oyunbaz olacağı hiç aklına gelmezdi. Buna üzülse mi yoksa sevinse mi bilemedi. Bir yandan mutlu olmuştu çünkü ona artık istediği gibi zarar vermeden dokunabileceğini biliyordu. Ama diğer yandan üzgündü çünkü düşman taraftaydı. Ve bu her şeyi daha da zorlaştırırdı.

Zaten Hera ile birlikte olamayacaklarının farkındaydı böylece tamamen imkânsızlaşmıştı. Ama sonra bu üzüntülü hali yerini öfkeye bıraktı. Hera'nın onun ne olduğunu bilerek kendisiyle oyun oynadığı düşüncesi zihninin duvarlarına bir balyoz gibi indi. Bu olasılıkla kaskatı kesildi. İki eli dizlerinin üstünde yumruk oldu. Sertçe yumruklarını sıkınca parmak boğumları beyazlamaya başlamıştı. Mavi gözleri sertçe babasına baktı.

"Sen bunu nereden öğrendin? Kaynağın güvenilir mi?" Babası büyük bir zevkle soruyu cevapladı. "Skiá oyunbazlarının bir ajanı, Pansélinos oyunbazlarına katılan yeni birisi olduğunu öğrenmiş. Bu durumu hemen Orgi'ye haber vermişler. Bende zaten Hera'yı bundan önce araştırıyordum.

Bunu bilen bir askerim Orgi'nin ajan ile olan konuşmasını duymuş gelip bana söyledi oradan öğrendim." Bir saniye duraksayıp konuşmakla konuşmamak arasında durdu ama sonra devam etti.

"Ve sanırım Hera kendinin bir oyunbaz olduğunu yeni öğrenmiş. Şu anda tesiste, eğitim görmeye başlayacakmış."

Choros bunları büyük bir umursamazlıkla söylemişti. Çünkü Hera onun için önemsiz biriydi. Onun için Hera'nın diğer Pansélinos oyunbazlarından bir farkı yoktu. Ve bu onun hatası olacaktı. Hera'yı diğerleri gibi önemsiz biriymiş gibi görmesi ona pahalıya patlayacaktı... Koral rahatça nefesini dışarı verdi.

Bir an Hera'nın ona oyun oynadığı düşüncesi ile sarsılmıştı. Ama öyle bir şeyin söz konusu olmadığını anlamıştı. Yine de kendinin büyük bir çıkmazın içine düştüğünün farkındaydı. Sevdiği kadın ona artık daha uzaktaydı. Koral bu gerçekle sarsıldı. Kalbine giren bir ağrı ile yüzünü buruşturmamak için çabaladı. Babasının bu halini görmesini istemiyordu. Yoksa farklı bir şey olduğunu anlardı. Ve böylece Hera'yı tehlikeye atmış olurdu.

Koral bütün bu duygularla baş etmeye çalışırken Lilya ise öğrendiklerine en az abisi kadar şaşırmıştı. Böyle bir şey kesinlikle beklemiyordu. Gri gözleri abisine baktığında onun dışarı yansıtmamaya çalıştığı duygularını gördü. Her zaman görürdü. Çünkü o abisini bu dünyada en iyi anlayan kişiydi.

Ama babalarının yanında olduğundan bir tepki vermedi. Eğer yanlarında babaları olmasaydı Lilya çoktan abisine sarılmış onu teselli edecek sözler etmeye başlamıştı. Lilya aniden babasına döndü.

"Babacığım bizimle başka konuşacağın konu yoksa odalarımıza gidebilir miyiz?" Lilya'nın asıl amacı abisini bu odadan çıkartmaktı. Çünkü abisi bu odada kaldıkça duygularını kontrol etmekte zorlanacaktı. Choros iki çocuğuna baktı. Gereken uyarıyı yaptığı için az önce konuştukları konuyu kapatmıştı. Zaten oğlunun öğrendikleri ile şaşırdığını ama gerekeni yapacağını biliyordu.

Bu yüzden uzatmanın alemi yoktu. "Koral gidebilir, ona söyleyeceğimi söyledim. Ne yapması gerektiğini o bilir. Ama güzel kızım sen kal. Seninle konuşmak istediğim bir başka konu var." Koral babasının dedikleriyle oturduğu yerden kalktı. En başından beri istediği bu odadan defolup gitmekti.

Babasına baş selamı vererek kapıyı ilerledi ve odadan hızlıca çıktı. Babası ile tek kalan Lilya tedirgince gülümseyerek babasına baktı. İçinden, umarım onu üzecek bir şey yapmamışımdır, diye düşündü.

Choros ise oturduğu deri koltuktan kalkarak heybetli bedeni ile masanın etrafından dolanarak Lilya'nın karşısındaki koltuğa oturdu. Sarı gözlerindeki büyük şefkatle kızına baktı. Ve direkt konuya girdi.

"Biliyorsun ki seni Skiá oyunbazlarının veliahttı Uzay ile evlendirmeye karar verdik. Bunu sende kabul ettin. Ama yine de tekrar sormak istiyorum. Çünkü kızım sen benim için çok önemlisin. Abinde öyle, tabii onunla biraz aramız limoni ama ikinizi de canımdan çok seviyorum.

Size zarar verecek hiçbir şey yapmam, yapılmasına da izin vermem. Hep yanınızda olacağımı bil. Bu yüzden şimdi sana tekrar soruyorum; Uzay ile gerçekten evlenmek istiyor musun? İstemiyorsan söyle, çekinme. Senin üzülmene neden olacak bir şeyi sana dayatmak istemem." Lilya babasının dedikleriyle gülümsedi.

Keşke dedi içinden, abime de bu yüzünü gösterse. Babasının bu şefkatli yönünü görse abim belki de bu kadar hırçın davranmazdı, dedi. Lilya zihnindeki düşünceleri geri plana atarak babasının sorusunu cevapladı. "Uzay ile evlenmek istiyorum. Ama bunu onu sevdiğim için istemiyorum. Böylesinin daha iyi olduğunu düşündüğüm için istiyorum. Hem belki ileride Uzay'ı sevebilirim."

Aslında şu anda da ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı ama babasının bunu bilmesi gerekmiyordu. "Pekâlâ, o zaman nişanın sekiz ay sonra yapılmasına bir engel yok." Lilya duyduklarıyla şaşırdı. Bu kadar uzun sürede olacağını düşünmemişti. Daha kısa sürede gerçekleşeceğini düşünüyordu. Yine de "Tamam, bana uygun," dedi. Sonra duraksadı.

Alt dudağını çekingence dişledi. "Baba sana bir şey soracağım." Choros sor der gibi kızına baktı. Lilya biraz çekingen çokça da meraklı bir ifade ile babasına baktı. "Uzay'dan bir haftadır haber alamıyorum da o iyi mi?" Choros dikkatle kızını anlamak için baktı.

Uzay'ı merak etmesini tuhaf bulmuştu. "Evet iyi. Sanırım şu an kral olmak için eğitimden geçiyor." Lilya duydukları ile rahatlarken bu yeni bilgiye şaşırdı. Uzay hiç ona kral olmak için eğitim göreceğiyle ilgili bir şeyden bahsetmemişti. Düşünceyle gri parlak gözleri kısıldı. "Kral olabilmek için eğitimden geçmesi gerekiyorsa... Ya eğitimden geçemezse o zaman kral olamayacak mı?"

Diye safça babasına sordu. Choros kızının bu haline güldü. Lilya'nın bu kadar saf ve masum olmasına anlam veremiyordu. Çünkü kızını tanıyordu ve istediği zaman ne kadar sivri zekâlı olabileceğini biliyordu. Oysa şimdi sanki karşısında 5 yaşındaki o çocuk olan Lilya varmış gibi hissediyordu. "O bir veliaht kızım. Yani ne yapar eder o eğitimden geçmesini bilir."

Lilya babasının dedikleriyle rahatlarken bunun üstünde fazla durmamaya karar verdi. "Anladım, tamam," dedi sonra babasına başka bir soru yöneltti. "Bu arada nişan hazırlıkları kim tarafından organize edilecek?" Açıkçası kendisinin etmesini tercih ederdi. Böyle organize işlerini yapmaktan çok hoşlanırdı.

"Bütün hazırlıkları tutacağım bir organizasyon şirketi halledecek. Sen o konuda endişelenme. Nişanın kusursuz olacak." Lilya babasının dedikleriyle dudaklarını büzdü. "Babacığım aslında hazırlıklarla ben ilgilensem daha iyi olur. Hem böylece her şey istediğim gibi olmuş olur."

Choros kızının dedikleriyle tebessüm etti. Oturduğu yerden ellerini uzatıp Lilya'nın yanaklarına avuç içlerini bastırdı. Sonra öne eğildi ve dudaklarını Lilya'nın alnına bastırdı. Dudakları geri çekildiğinde elleri de eş zamanlı olarak çekilmişti. Sevgiyle kızına baktı. "Pekâlâ güzel kızım. Nasıl istiyorsan öyle yap," dedi. Lilya gülümseyerek babasının yanağına öpücük kondurdu.

"O zaman ben gidiyorum. Hemen hazırlıklara başlamalıyım." Hazırlıklar için daha zamanın olduğunu bilmesine rağmen heyecan yaptığı için bir an önce başlamak istiyordu.

Ayağa kalktığı gibi kapıya ilerledi ve odadan çıktı. Yüzündeki gülümseme ile odasına ilerledi. Her şey bir yana gerçekten de sekiz ay sonra Uzay ile nişanlanacaktı. O an nedense içinde kelebekler uçuşmaya başladı. Lilya bu yeni duygu ile sarmalanırken aslında bunun sadece bir başlangıç olduğunun farkında değildi.

 

🎲🎲🎲

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 03.10.2024 17:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...