38. Bölüm

🎲2.|6. Kumdan Kale🎲

Sude G.
moonlighthikayeler

 

🎲🎲🎲

Hera Kızılkan'dan

Konum: Pansélinos Tesis Yerleşkesi

Tarih: 09.08.2022

Saat: 11:50

Bazen birileri size soru sorduğu anlarda kalakalırdınız. Beyniniz cevabı bilse bile hemen cevap veremez, soruyu algılamaya çalışırdınız. Ya da en kötüsü cevap verme telaşına girdiğinizden soruyu unutabilirdiniz.

Benim soruyu unuttuğum falan yoktu ama ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Çünkü benim için beklenmedik anda gelen bir soru olmuştu.

Ve bu yüzden neredeyse beş dakikadır karşımda durmuş Cesur'a ne cevap vereceğimi bilemez halde bakmayı sürdürüyordum. Sanki dilim lâl olmuş ağzımdan tek bir sözcük çıkmasına bile müsaade etmiyordu.

Tabii bu süre zarfında Cesur biraz anlayışla biraz da sabırsızlıkla benim vereceğim cevabı bekliyordu.

"Bu kadar düşünecek bir şey yok. Evet de gitsin. Böyle susarak onunda kötü hissetmesine neden oluyorsun." Asi'nin dediklerine karşılık cevap verdim. "Ama ne yapabilirim? Oldukça şaşırdım ve ilk kez böyle bir teklif alıyorum."

Asi zihnimin içinden sıkkınca nefesini dışarı verdi. Elbette bu yaptıklarını göremiyordum ama hissedebiliyordum. Bu durum normalde garip gibi dursa da artık benim için bir şeylerin garip kategorisinde olması oldukça zordu.

"Sanki evlenme teklifi etti!" Diye zihnimin içinde cırlayan Asi ile yüzüm buruştu. "Pekâlâ, tamam. Cevap vereceğim. Sen yeter ki zihnimin içinde cırlayıp durma." Asi zihnimin içinden memnun olmuş bir şekilde gülümserken bende Cesur'un az önceki sorusuna cevap verdim.

"Elbette isterim," dedim. Cesur anında gülümsedi. Rahatlamış gibi gergin omuzları düştü. Gözlerimin içine bakarken beni kendine çekip tek kolunu belime sardı. Göğsüm göğsü ile çarpıştı. Anında ellerimi güçlü omuzlarına koydum. Cesur üstten, üstten sırıtarak yüzümü inceledi.

"Az önceki yüz ifadeni görmeliydin. Bi' an olumsuz cevap vereceksin sanmıştım. Bu yüzden kabul etmene çok sevindim." Utanarak gözlerimi kaçırdım.

Bu sırada Cesur'un belimdeki eli orayı nazikçe okşamaya başladı. İnce uzun parmakları crop'un açık bıraktığı tenimde dolanıyordu. Sıcak dokunuşları, soğuk tenimi ısıtıyordu.

"Sen az önce gözlerini mi kaçırdın? Demek Hera Hanımın utandığı günleri de görecektim," diyerek erkeksi bir sesle kıkırdadı. Hızla kaçırdığım gece mavilerimi Cesur'a çevirdim. Yüzümdeki huysuz bakış ile kaşlarımı çattım.

"Sana da eğlence çıktı. Geç bakalım dalganı. Ben elbet seni de utandıracak bir şeyler bulurum." Sesim sitemliydi. Zihnimin içinden Asi homurdandı. "Dalga geçmesi için malzeme vermeden önce düşünecektin. Sana iyi oldu."

"Pardon? Senin benim tarafımı tutman gerekiyor, Cesur'un değil!" Asi zihnimin içinde güldü. "Birisinin tarafını tuttuğum falan yok. Ortada olanı söylüyorum." Gözlerimi devirdim. Şu an ona cevap vermekle uğraşmayacaktım.

"Bebeğim, sadece seninle uğraşmayı sevdiğim için öyle dedim. Bana alınmadın değil mi?" Tek kaşımı kaldırarak yüzüne dikkatle baktım. Ardından sağ yanağımı ileri uzattım. "Öpersen az önceki durumu unuturum," dedim.

Sesim haylazca çıkmıştı. Cesur bu tavrım karşısında gülerek dudaklarını sağ yanağıma bastırdı. "Sende az değilsin," diyen Asi'ye hayali bir şekilde omuz silktim. Bu sırada Cesur yanağıma sulu bir öpücük bırakıp geri çekilmişti.

İstediğimi almanın mutluluğu ile memnun bir ifadeyle gülümsedim. Cesur'un omuzlarında olan ellerimi geriye çekip kendimi ondan uzaklaştırdım.

Karşı çıkmadı, belimdeki kolunu geri çekti. Etrafıma kısa bir bakış attım. Koridorda birkaç kişi hariç kimse yoktu. Onlarda kendi işlerine bakıyordu. Elimi uzatıp topuz yaptığım saçlarımı çözdüm ve sırtımdan aşağı salınmasına izin verdim. Ellerimle saçlarımı düzeltirken Cesur'a baktım.

"Yemeğe gidelim mi? Çok acıktım," dedim. "Olur, gidelim," diyerek sağ eliyle sol elimi tuttu. Adımlarımı ona uydurarak yürümeye başladım. Asansörlerin olduğu alana geldiğimizde asansöre binip 3.kata indik. Asansörden indikten sonra biraz yürüdük sonra yemekhaneye varmış olduk. İçeri girdiğimizde ortamın sabah ki gibi olduğunu fark ettim.

Yine askerler sıraya girmiş yemeklerini alıyor, masalara oturup yemeklerini yiyorlardı. Cesur'un elini bırakarak sıraya girdim. Arkamda onun varlığını hissedebiliyordum. Kısa bir beklemenin ardından yemeklerimizi almış, birlikte oturup bir güzel yemiştik.

Sonra yemekhaneden çıkmış, Cesur'un beni tesisin dört bir yanını saran bahçenin doğu cephesine indirmesine izin vermiştim. Bahçede çocuklar için ayrılan parka ilerlemeye başlayınca yandan Cesur'a baksam da buraya neden geldiğimizi tahmin edebiliyordum.

Parka girdiğimiz an adımı bağırıp bize doğru koşturan Güneş'i görünce tahminimde doğru çıkmıştım. Belime sarılan küçük kollar ile gülerek kafamı eğmiş Güneş'in başını okşamıştım. Güneş kafasını yasladığı karnımdan kaldırarak yüzüme baktı.

"Geleceğini biliyordum, Hera abla," diyerek kollarını belimden çekmiş tek elimi tutarak beni çekiştirmeye başlamıştı. "Hadi gel, oyun oynayalım." Aniden peşinden beni sürüklemesine karşı çıkamadım. Arkasından giderken Cesur'un sitem dolu sesi etrafa yayıldı. "Ben şu an görmezden mi geliniyorum?"

Güneş anında duraksarken bende durmak zorunda kaldım. Güneş şirince sırıtarak Cesur'a baktı. "Affedersin Cesur abi, seni unutmuşum." Ben ve Asi, Güneş'in dediklerine içimizden gülerken Güneş tek elini ileri uzattı ve Cesur'a, "Hadi sende bu elimi tut," dedi.

Cesur huysuzca ona uzatılan ele baktı ve tutmadı. Güneş, Cesur elini tutmayınca dudaklarını büzdü. "Cesur abi, elimi tutmayacak mısın? Çok üzülürüm ama! Yoksa sen benim üzülmemi mi istiyorsun? Üzülünce ne olduğunu biliyorsun değil mi? Hasta oluyorum, yoksa sen benim hasta olmamı mı istiyorsun?"

Güneş, Cesur'a üzgünce dolu gözlerle baktı. İlginç bir şeymiş gibi dikkatle Güneş'i dinliyor ve yüz ifadesine bakıyordum. Şu an Güneş duygu sömürüsü mü yapıyordu? "Fındık kurduna bak sen. Bu büyüyünce kesin erkekleri parmağında oynatır."

Asi'nin dedikleri ile içimden güldüm. "Bence şimdiden oynatmaya başladı," dediğimde ikimizde birlikte kahkaha attık. Bu sırada Cesur anında yanımıza gelerek Güneş'in elini tutmuştu. "Beni görmezden geldiğini bu sefer unutuyorum ama küçük hanım bu tekrarlanırsa bozuşuruz."

Güneş hızlıca aşağı yukarı kafasını oynattı. "Bir daha olmaz, söz," dedi o tatlı sesiyle. Cesur elbette Güneş'in tatlılığına dayanamamıştı. Yelkenleri hemen suya indirdiği yüz ifadesinden belliydi.

İkisinin bu hallerine gülümserken Güneş bu sefer ikimizi çekiştirmeye başladı. "Hadi gelin oyun oynayalım," diyerek bizi peşinden yürütmeye başladı.

Diğer çocuklarında olduğu kum havuzuna bizi getirdiğinde herkesin gözleri bize çevrilmişti. Bazıları Cesur'u görünce neşeyle bağırıp Cesur'a sarılmıştı. Bazıları ise olduğu yerde durmuş meraklı bakışlarıyla bizi izliyordu. Gece mavilerimi teker teker yüzlerinde dolaştırdım.

Yaşları 5-10 aralığında gözüküyordu. Kızlı erkekli küçük bir gruplardı. Güneş tuttuğu elimi çekiştirince dikkatim dağıldı ve kafamı ona çevirdim. Yüzündeki kocaman gülümsemesiyle bakıyordu.

"Hera abla bunlar benim arkadaşlarım, gel seni onlarla tanıştırayım." Cevabımı bile beklemeden beni çocukların arasına soktu. Dört bir yanım çocukla kaplanmıştı. "Arkadaşlar! Sizi Hera abla ile tanıştırayım. Kendisi tesise yeni geldi. Ve Cesur abinin sevgilisi." Güneş herkese beni tanıtınca üstümdeki meraklı bakışlar arttı, gergince gülümsedim. Elimin tekini kaldırıp selam vererek, "Merhaba, çocuklar," dedim.

Hepsinin gözleri üstümde dolanıyordu ve bu biraz rahatsız ediciydi. Altı yaşlarında siyah saçlı, koyu yeşil gözlere sahip bir oğlan çocuğu öne çıkarak yanıma yaklaştı ve elini uzattı. "Bende Poyraz, memnun oldum," dedi.

Uzattığı elini tutup sıktım. Bu sırada Poyraz dikkatle yüzümü inceliyordu. "Çok güzelmişsin. Tabii Cesur abinin sevgilisi olmasaydın daha güzel olurdu." Diye aniden söylenince kalakaldım. Cesur'un çocuklarda olan ilgisi Poyraz'ın dedikleriyle aniden koptu.

Kaşları çatık bir şekilde Poyraz'a bakmaya başladı. Cesur'un o halini görünce sinsice gülümseyerek Poyraz'a baktım. "Neden öyle söyledin ki?" Cesur'a kısa ama kötü bir bakış atıp bana döndü. "Çünkü onu pek sevmiyorum. Bana her seferinde çirkin diyor ama bence asıl çirkin olan o."

Gülmemek için kendimi zor tuttum. "Gerçekten Cesur küçük bir çocuğa çirkin mi demiş? Hayret edilesi bir olay." Asi'ye cevap vermedim. Şu an Poyraz'a kitlenmiştim. "Bence de sen hiç çirkin değilsin. Cesur abin seni kıskandığı için öyle demiş olmalı," diyerek Cesur'u kızdırmayı hedefledim. Ve elbette bunda başarılı oldum.

Çünkü bunları dediğim an Cesur hayrete düşmüşçesine yüzüme bakmaya başlamıştı. Omuz silkerek gülümsedim. Poyraz ise düşünceli bir hâlâ bürünmüştü. Sonra yavaşça kafasını aşağı yukarı salladı.

"Muhtemelen öyle olmalı. Ama Cesur Abi'ye de hak vermek gerekiyor. Ondan yakışıklıyım bu durumda beni kıskanması çok doğal." Cevabı karşısında kıkırdadım. Yaşına göre hem çocukça hem de olgunca konuşmak sanırım bu tesisteki çocuklara özel bir durumdu.

Çünkü hem Güneş hem de Poyraz bu tür davranışlar sergilemişti. Diğer çocukları bilmiyordum ama onlarında öyle olduğunu düşünüyordum. Ve böyle olmalarının nedeni askerî bir eğitimden geçmeleri olabilirdi.

Hem çocuk olmak hem de asker gibi yetişmek onları böyle olmaya zorlamış olmalıydı. Ortada kalmış durumdaydılar ve umarım bu bir an önce düzelirdi. "Demek öyle Hera Hanım, ben Poyraz'ı kıskanıyormuş ha?" Cesur'un yanıma gelerek kulağıma fısıldadıklarıyla sesli bir şekilde gülerek ona baktım.

"Küçücük çocuğu çirkin diyen sizsiniz Cesur Bey. Başka ne düşünmemi bekliyordunuz?" Öyle mi dercesine kaşlarını yukarı kaldırdı. "Onu kıskandığım için çirkin falan demedim. Çirkin olduğu için çirkin dedim." Hayretle Cesur'a baktım. Şu an çocukça davrandığının farkında mıydı?

Onun bu yönünü yeni yeni keşfediyordum. Hoşuma gitmedi desem yalan olurdu. Ona büyük bir ima ile bakarak dikkatimi tekrar etrafımda olan çocuklara verdim. Poyraz az önce Cesur ile konuştuklarımızı duymuş olmalı ki kötü kötü bakıyordu. Sinirle tek ayağını yere vurdu. Cesur'a çatık kaşlarla bakarak konuştu.

"Seni abime söyleyeceğim. Dövsün de seni gör!" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken Cesur küçümseyici bir bakışla Poyraz'a baktı. "Hah! Abin mi beni dövecekmiş!? O abine çok güvenme sen, çirkin ördek yavrusu." Poyraz'ın aniden dudakları titremeye başladı.

Ardından gözlerinden yaşlar akıtarak seslice ağlamaya başladı. Şok olmuş bir şekilde bakakaldım. Cesur'un onunla şakalaştığının farkındaydım ama sanırım Poyraz değildi, ciddiye almış ve ağlamaya başlamıştı.

Cesur'a kınayan bir bakış atarak Poyraz'ın önünde dizlerimin üstüne çöktüm. Avuçlarımla yüzünü kavrayıp baş parmaklarımla gözyaşlarını silmeye başladım.

"Canım sen Cesur abine bakma. O seninle şakalaşıyordu sadece bu yüzden dediklerini ciddiye alma ve ağlama." Omuz silkerek ağlamaya devam edince ne yapacağımı şaşırdım. Bir yandan Güneş ve diğer çocuklar film izlermiş gibi bize bakıyor diğer yandan etraftan geçen askerler ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Senlik bir durum yok. Bırak Cesur halletsin. Çocuğu ağlatan o sonuçta." Asi'nin dedikleri ile Cesur'a dönüp baktım. Olduğu yerde Poyraz'a gözlerini kısmış bakıyordu. Yaptığından hiç pişman olmamış gibi görünmesi beni şaşırttı. "Cesur, çocuğu ağlattığının farkında mısın?"

Poyraz'da olan açık yeşilleri bana kaydı. "Bakma sen onun ağladığına numara yapıyor. Her zaman ki halleri, birazdan susar." Kaşlarım çatılırken tekrar Poyraz'a baktım.

Ağlamaya devam ediyordu. Cesur'un olaya müdahale edeceği falan yoktu. "Poyrazcığım ağlama artık, gözlerine yazık." Poyraz kısa bir an ağlamasını keserek sulu gözlerle yüzüme baktı. "Ama Cesur abi beni üzüyor. Onu sevmiyorum. Bana hep çirkin diyor. Ben çirkin miyim Hera abla?"

Yüzündeki ellerimle yanaklarındaki yaşları sildim. "Elbette değilsin canım. Hatta sana bir sır vereyim mi?" Olumlu anlamda kafasını sallayınca dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. "Sen bu zamana kadar gördüğüm en yakışıklı erkeksin."

Dediklerim ile yüzünde bir gülümseme oluştu. Sonra aniden kollarını boynuma sardı. Kafasını omzuma gömdü. "Seni çok sevdim Hera abla," dedi. Gülerek kollarımı küçük gövdesine sardım. Bir süre sarılı durduk ardından Poyraz geri çekilip Cesur'a dil çıkardı.

"Duydun mu Hera abla benim için gördüğü en yakışıklı erkek olduğumu söyledi." Poyraz'ın bu yaptığına gülerek Cesur'a baktım.

Huysuz bakışları hem benim hem Poyraz'ın üstünde dolanıyordu. Ağzını açıp cevap vereceği zaman ona uyarı dolu bir bakış atınca dudaklarını birbirine bastırdı. Ardından yanımızda sessizce bekleyen Güneş'e döndü.

"Prensesim gel biz seninle kumdan kale yapmaya gidelim," dedi. Güneş'in elini tutup kum havuzunda bizden uzağa gitmeye başladılar. Güneş kısa bir an dönüp üzgünce bana bakınca ona gülümsedim. "Birazdan geleceğim merak etme," dediğimde gülümsedi ve önüne döndü.

Bende tekrar Poyraz'a baktım. İlgili bakışları yüzümdeydi. "Bundan sonra ağlamak yok tamam mı?" dediğimde olumlu anlamda kafasını salladı. Dizlerimin üstünde doğruldum. Poyraz'ın saçlarını okşadım. "Hadi şimdi git arkadaşlarınla oyna."

Dediğimi ikiletmeden yaparak arkadaşlarının arasına karıştı. Böylelikle bütün çocukların ilgisi tekrar oyunları olmuştu. Bende rahatlamış bir şekilde Güneş ile Cesur'un yanına ilerledim. İkisini de kumların üstüne oturmuş ellerindeki kovalar ile kumdan kale yaparken görünce duraksadım. Sonra ani bir kararla arka cebimden telefonu çıkarttığım gibi resimlerini çektim.

İkisi de bunun farkında değildi. Telefonu geri cebime koyup yanlarına gittim. Güneş'in yanına oturup yanağını öptüm. "Ne yapıyorsun bakalım prenses?" Kum dolu kovasını bana gösterdi. "Kumdan kale, sende yapmak ister misin?"

"Çok isterim," diyerek uzattığı kovayı alıp kum doldurmaya başladım. Cesur'un dik bakışlarını üstümde hissetsem de ondan tarafa bakmayıp Güneş ile kovaya kum doldurup oynamaya başladım. Az önce Poyraz ile olan olayından hoşlanmamıştım.

Çocukla şakalaşmasına bir şey demezdim ama ağlatması ve bunun sonucunda pişman olmaması beni biraz üzmüş ve sinirlendirmişti. "Aslında o kadar da büyütülecek bir durum değil. Sadece dozunu fazla kaçırdı." Asi'nin sesini duyduğumda kısa bir an duraksadım. "Belki ama karşısındaki bir çocuktu. Daha anlayışlı davranabilirdi."

Asi zihnimin içinde güldü. "Cesur'un da çocuk gibi davrandığını düşünürsek bir sorun olduğunu sanmıyorum." Gözlerimi devirdim. Cesur, Asi'nin bile dalga konusu olmuştu. Hayret bir şeydi. "E şimdi Cesur ile konuşmayacak mısın? Tavırlı mı davranacaksın?"

Asi'nin bu meraklı ve konuşken hali beni gülümsetti. "Elbette hayır, olayı uzatacak falan değilim. Sadece şu an Güneş'e odaklandım. Onunla vakit geçirmek istiyorum."

Asi düşünceyle konuştu. "Güneş'i baya sevdin galiba? Oda seninle çok çabuk kaynaştı." Gülümsedim. Haklıydı. Güneş'i görür görmez kanım kaynamıştı. "Evet, sevdim. Çok tatlı bir kız bence. Cana yakın ondan kaynaşmamız zor olmadı." Cevabım karşısında Asi başka bir soru sormadan zihnimin içinde kendi köşesine çekildi.

Bende Güneş ile doldurduğumuz kovayı kumların üstüne ters bir şekilde koyup kovayı yukarı doğru kaldırdım. Kusursuz bir kale ortaya çıkınca Güneş heyecanla ellerini birbirine çırptı. "Çok güzel oldu." Gülümseyerek burnuna bir fiske indirdim. "Elbette güzel olacak sonuçta biz yaptık."

Kıkırdayarak kovaya tekrar kum doldurmaya başladı. Küçücük elleriyle önündeki kumu avuç içlerine doldurup sonra kovaya boşaltıyordu. "Hadi bir tane daha yapalım." Onun bu heyecanlı haline bakarak gülümsedim. Sanırım çocukken her şey daha basitti. Daha canlı, daha güzel, daha mutlu, daha neşeli... bu böyle daha, daha diye giderdi.

En azından normal çocuklar için çünkü Güneş ve tesisteki diğer çocukların çocukluk çağı diğerlerine göre farklıydı. Yani en azından gördüklerimden yola çıkarak öyle tahmin ediyordum. "Hera abla sende küçükken kumdan kale yapar mıydın?"

Güneş'in sorusu ile gülümsedim. Zihnim geçmişin tozlu zamanlarına yolculuk ederken yüzümde paslanmış bir anının gülümsemesi belirdi. Dalgınca önümdeki kumları avuçlarıma doldurup kovaya boşaltmaya başladım. Hem Güneş'in hem de sessizce bizi izleyen Cesur'un bakışları üstümdeydi.

"Evet, babamla her denize gittiğimiz de kocaman kumdan kaleler yapardık. O kadar güzel olurdular ki onlara bir zarar gelmesin diye denizin dalgalarını kesmeye çalışırdım. Ama her seferinde ne kadar uğraşırsam uğraşayım dalgalar hep kalelerimi yıkardı."

"Keşke sende dalgaların ulaşamayacağı bir yerde kalelerini yapsaydın. O zaman dalgalar kalelerine zarar veremezdi." Güneş'in sözlerine karşılık güldüm. Oldukça mantıklı konuşmasının yanında benim için üzüldüğünü ses tonundan anlayabiliyordum.

"Bunu denedim ama bu sefer insanlar kalelerimi ezip geçti." Güneş sinirle kaşlarını çattı. Neye sinirlendiğini anlayabiliyordum. Sağ elimi kafasının üstüne koyarak saçlarını okşadım.

"Hayatta böyledir işte. Her şekilde bir zorluk ile karşı karşıya kalırsın. Emeklerinle inşa ettiğin her şey bir dalga ile bile yok olabilir ama asıl yapılması gereken ne biliyor musun?

Pes etmeden, tekrar tekrar baştan yapmak. Hiçbir şeyin seni yıldırmasına izin vermeyeceksin. Ne kadar zor olursa olsun yapmaya devam edeceksin anca öyle bir şeylere ulaşabilirsin."

Güneş'in beni ne kadar anladığını bilmesem de dediklerimde ders çıkartacağı çok şey vardı. Umarım biraz daha büyüdüğünde ne demek istediğimi anlardı. İkinci kaleyi de yapmak için kum dolu kovayı ters çevirdim ve kovayı yukarı kaldırdım. Diğer kalenin yanında hemen bir tane daha olmuştu.

"Hera abla kalelerin yıkıldığı için üzülme bence. Çünkü sen aslında çok şanslıymışsın. Sonuçta o kaleleri yaparken baban yanındaymış, onunla birlikte yapıyormuşsun ben onu bile yapamıyorum."

Güneş'in birden dedikleri beni duraksattı. Elimdeki kovayı kumların üstüne koyarken yutkunarak Güneş'e baktım. "Neden öyle dedin ki bir tanem? Eminim baban seninle de kumdan kaleler yapar sadece bunu istemen yeterli. Çünkü babalar, kızlarını asla kırmazlar." Asi zihnimin içinden öfkeyle homurdandı.

"Babalar, kızlarını gayet de kırar hatta paramparça eder ta ki parçalanacak bir şey kalmayana dek."

Asi'nin dedikleri ile karnıma yumruk yemiş gibi oldum. Bunun üstüne Güneş'in dedikleri ile de midem bulanmaya başladı. "Babam hep çok çalışıyor. Uzaklara gidip geliyor. Zamanımız olmuyor ki nasıl benimle kumdan kale yapmasını isteyebilirim?"

Üzgünce kafasını yere eğince çaresiz kalmıştım. Ne yapacağımı ne diyeceğimi şaşırmıştım. Sonra kendimi gülümsemeye zorladım. Tek elimi uzatıp Güneş'in çenesini kavradım ve kafasını yukarı kaldırdım.

"Tamam belki baban ile kumdan kale yapmaya zamanınız yok. Ama burada kumdan kaleler yapabileceğin bir Hera ablan ile Cesur abin var. Biz sana yetmez miyiz?" Mavi gözlerinden bir parıltı geçtiğini fark ettim. Sonrada Güneş belime uzanıp sarıldı.

Gülümseyerek sarılışına karşılık verdim. Saçlarının arasına bir öpücük kondurdum. Bir süre sarılı dururken Cesur'un oturduğu yerden hareketlendiğini hissettim, kafam otomatikman ona döndü. Onu ayağa kalkmış halde gördüm.

Güneş ile birlikte ona bakınca, "Siz prensesler oynamaya devam edin. Ben hemen geliyorum," dedi.

Nereye der gibi ona baktım. Çünkü aniden kalkıp gitmesi garip gelmişti. Durduk yere ne olmuştu ki? Güneş üzgünce Cesur'a bakarak, "Ama daha oyun oynuyorduk," diye mızmızlandı. "Prensesim çok küçük bir işim var onu halledeyim hemen geri geleceğim merak etme," diyerek Güneş'e cevap vermişti.

Ben ise sessizce duruyordum ama nereye gideceğini merakta ediyordum. Israrcı bakışlarımı Cesur'un üstünde tutarak bir şey demesini bekledim. Cesur'un açık yeşilleri beni bulduğunda ona olan bakışımı da fark etti. Yanıma yaklaşarak benimle aynı hizaya gelebilmek için diz çöktü. "Gece mavisi sen Güneş ile oynamaya devam et. Amcam beni çağırıyor, ona bakıp hemen geleceğim."

Açıklaması ile sakince olumlu anlamda kafamı salladım. Cevabı beni rahatlatmıştı. Cesur yukarı doğrulmadan hemen önce yanağıma sert bir öpücük bıraktı. Sonra hızlıca yanımızdan uzaklaşmaya başladı. Gözden kaybolunca gülümseyerek Güneş'e döndüm. "Hadi bizde kumdan kale yapmaya devam edelim." Güneş hevesle kafasını sallayınca birlikte kale yapmaya koyulduk.

Bir süre Güneş ile kumdan kaleler yapmaya devam ettik. Sonra tepemizde bir gölge belirince Cesur'un geldiğini düşünerek gülümsedim ve kafamı kaldırarak gölgenin sahibine baktım. Ama karşılaştığım yüz Cesur'a ait değildi. Korel tepemizde dikilmiş hafifçe gülümseyerek bize bakıyordu.

Anında yüzümdeki gülümseme silindi. Onun yerine soğuk bir şekilde bakmaya başladım. "Şimdi bunun burada ne işi var?" Asi her zaman ki gibi zihnimin içinde homurdanmıştı. Ama bu sefer ona katılıyordum. Korel'in çocuk parkında ne yaptığını gerçekten merak ediyordum. Tesadüfen geçiyor olamazdı değil mi? Çünkü inanmazdım.

"İstenmeyen ot burnunun dibinde bitermiş derler gerçekten de öyleymiş." Asi'nin dedikleri ile gülmemek için kendimi zor tuttum. Sinirlerim bozulmuştu. "Hera, bakıyorum da hemen buraya uyum sağlamışsın hatta onunla yetinmeyip çocuklar ile de baya kaynaşmışsın." Yüzünde gerçek bir gülümseme görmek beni bozguna uğrattı. Onu ne bu kadar mutlu etmişti ki?

"İyi de bundan sana ne? Kaynaşır ya da kaynaşmaz. Sana mı soracaktı?!" Ben başka bir şeye takılmışken Asi, Korel'in söylediklerine takılmış yine kendi kendine homurdanıp gözlerini devirmişti. Korel'e baya bir sinir olmuş gibiydi. Bu demek oluyor ki Korel'in her dediğine bir cevabı olacaktı. Boğazımı temizleyip Korel'e cevap verdim.

Aksi takdirde vermesem o gri gözlerindeki dik bakışları asla üstümden çekilmeyecekti. "Evet öyle. Özellikle Güneş ile harika bir ikili olduk." Gülümseyerek Güneş'e baktım ve göz kırptım. "Öyle değil mi prenses?"

Heyecanla olumlu anlamda kafasını salladı. Mavi gözlerinin içi parlıyordu. "Evet öyle," diye şakıdı. İçten bir şekilde gülümsedim. Bir şey fark etmiştim. Güneş'i mutlu görmek nedense beni de mutlu ediyordu. Sanırım mutluluk gerçekten bulaşıcıydı. Korel'in sesli bir şekilde güldüğünü duyunca ona döndüm. Gri gözleri benim üstümdeydi.

"Güneş'te seni baya sevmiş anlaşılan ama sadece o mu?" Ne demek istediğini anlamadığım için kaşlarım çatıldı. Neyden bahsediyordu?

Korel bunu anlamış gibi konuşmaya devam etti. "Poyraz'dan bahsediyorum. Oda seni çok sevmiş. Bugün yaşananları bana gelip anlattı. Hatta seni anlata anlata bitiremedi diyebilirim. Oysa o öyle herkesle yakınlık kurmaz. Resmen kısa sürede Poyraz'ın kalbini çalmışsın. Hoş bu senin her zaman yaptığın bir şey olsa gerek." Son cümlesine kadar gayet iyi konuşmuştu.

Her neyse bunun üstünde durmayacaktım. Ama Poyraz ile ne gibi bir alakası olduğunu merak etmiştim. "Ah, evet. Poyraz ile küçük bir anımız oldu. Çok tatlı bir çocuk, bende onu sevdim. Ve sanırım Poyraz beni size anlattığına göre onun bir şeyi olmalısınız?"

Ve eğer böyle bir şey söz konusu ise Cesur'un neden Poyraz'a öyle davrandığının nedenini anlamış olurdum. Ama tabii ki de bu yaptığını yapması gerektiğini göstermezdi. "Evet abisiyim," deyince bir kaldım. Asi zihnimin içinde mırıldandı. "Adam 35 yaşından büyük gözüküyor kendi çocuğu falan olması gerekiyorken 5 yaşında olan bir kardeşi mi var yani? Annesi ile babası yıllara meydan okuyup üremeye devam ediyor anlaşılan."

Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi engelledim. Asi ile konuşurken birileri verdiğim tepkileri görse beni net deli sanırdı. Bu yüzden tepkilerimi dışarı yansıtmamaya özen gösteriyordum. Korel'e bir şey demeden sadece kafamı salladım. Nasıl olsa cevabımı almıştım.

Ve açıkçası Korel ile gerekmedikçe muhatap olmak istemiyordum. Oysa sanırım o tam aksini istiyordu. "Ah benim asıl buraya gelme nedenim farklıydı." Farklı bir konuya yönelmesi ile oturduğum yerde kıpırdandım. Ben yerde kumların üstünde otururken o ayakta tepemde dikilmiş öylece bana bakıyordu.

Ve bu durum hoşuma gitmemişti. Anlaşılan Korel benimle konuşmadan gitmeyecekti. Kumların üstünden kalkıp ayağa dikildim. Pantolona gelen kumları silkelerken Güneş'e döndüm.

"Güneşciğim sen birazda arkadaşlarınla oynar mısın? Biz büyüklerin konuşması gerekiyor." Güneş ilk başta bir itiraz edecekmiş gibi oldu. O küçük ağzı cevap vermek için açıldı ama sonra hem bana hem de Korel'e bakınca geri kapandı. Ve sakince oturduğu kumların üstünden kalktı.

"Peki tamam. Ama sonra tekrar oynayalım Hera abla, tamam mı?" Gülerek kafamı aşağı yukarı salladım. "Olur, tamam. Zaten artık hep buradayım, bundan sonra bol bol oynamak için zamanımız olacak."

Cevabım karşısında ellerini sevinçle birbirine çırptı. Sonra ileri atılıp belime sarıldı. Bunlar olurken Korel ise sessizce o gri gözleriyle bizi izliyordu. "O gözlerini oyabilir miyim acaba?" Asi'nin ani isteği karşısında hayrete düştüm.

Korel'den bende hoşlanmıyordum evet ama bu kadar da düşmanlık besleyecek bir durum olmamıştı. Neden böyle davranıyordu ki? "Daha ne olsun? Cesur ile aranızı bozuyordu az kalsın."

"Ama bozamadı değil mi? Zaten bozamaz da. Onun üstümüzde öyle bir etkisi olamaz." Sözlerim net ve keskindi. Çünkü kimsenin Cesur ile arama girmesine izin vermezdim. O sadece bir kere olurdu. Bu dediklerimden sonra Asi bir şey demedi tekrar kendi köşesine çekildi. Bu sırada Güneş kollarını belimden çekmişti. Kafasını yukarı kaldırıp bana gülümsedi.

O küçük dudaklarındaki kıvrımlar yukarı doğru kıvrılmıştı. "O zaman ben gidiyorum. Sonra görüşürüz Hera abla," deyince hafifçe eğilip yanağını öptüm. "Görüşürüz canım." Yanağını öpmemden hoşlanmış gibi kıkırdadı.

Sonra arkasını dönerek diğer çocukların olduğu yere koştu. Onun ardından gözlerimi Korel'e çevirdim. Gri gözleri en küçük bir ayrıntıyı bile kaçırmak istemezcesine bendeydi. Kabul bu biraz ürkütücü geliyordu. Yine de kendimi hafifçe tebessüm etmek için zorladım.

"Güneş gittiğine göre buraya asıl gelme nedeninizi öğrenebilir miyim?" Ona karşı hem kibar hem de mesafeli davranmaya özen gösteriyordum. Umarım bunun farkında varır ve oda buna göre davranırdı. "Hiç sanmıyorum." Asi'nin sesi zihnimin içinde yankılanınca gözlerimi devirmemek için zor tuttum. Bununda çenesini düşmüştü. Her şeye bir cevabı, fikri vardı.

"Konuşmamı istemiyorsan yapman gerekeni biliyorsun." Ah, bir de çok alıngandı. "Asi sana konuşma demiyorum. Konuş ama az konuş. Ve beni yorma." Cevap vermedi.

Kendi köşesine çekilmiş olmalıydı. "Sana Lamia ile dersinin nasıl geçtiğini sormak için gelmiştim." Korel'in sesini duyunca gerçekliğe döndüm. Asi ile konuşmaya o kadar dalmıştım ki Korel'in varlığını bile unutmuştum. Ta ki konuşup kendini hatırlatana kadar. Tam Korel'e cevap vereceğim sırada gözüm birkaç metre ilerimde olan birine takıldı.

Doğru görüp görmediğime emin olmak için gözlerimi kapatıp açtım. Hâlâ gözlerimin önünde olan kişi ile olduğum yerde kalakaldım.

Barlas'ın Pansélinos tesisinde ne işi vardı?

 

🎲🎲🎲

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 04.10.2024 16:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...