39. Bölüm

🎲2.|7. İris🎲

Sude G.
moonlighthikayeler

 

🎲🎲🎲

Bazen gördüklerimize inanamazdık, inanmak istemezdik. Çünkü gerçekleri beklenmedik bir anda görmek, gerçekleri zamanla kabullenmekten daha zordu. Bu yüzden karşınıza ansızın dikilen gerçek ile ne yapacağınızı şaşırırdınız. Şu an o şaşkınlığı yaşıyordum.

Bir gerçek vardı aniden karşıma çıkmıştı ama o kadar barizdi ki tahmin etmesi hiçte zor değildi. Barlas hem yakın arkadaşım hem de rol partnerim burada, bu tesisteydi. Ve bunun nedeni çok açıktı. Oda bir oyunbaz olmalıydı. Bunu bilmem için illa birinin söylemesine gerek yoktu.

Gözümün önündekileri yorumlayabilecek kadar tecrübem vardı. Şaşkınca bakmaya devam ederken gözlerimi Barlas'tan çekmediğim için göz göze gelmemiz kaçınılmaz oldu. Oda beni burada görmeyi beklemiyormuş gibi bir tepki verdi. İlk olarak yanında bulunduğu kişiler ile konuşmayı kesti.

Buradan bile net bir şekilde gördüğüm siyah irisleri üstümde donakaldı. Korel hâlâ benden bir cevap beklerken onun yanından geçip Barlas'a ilerlemeye başladım. Arkamdan, "Nereye gidiyorsun?" diye sorduğunda sorusunu görmezden geldim. Şu an ona cevap vermekle vakit kaybedemezdim.

"Senden oldukça uzağa gidiyoruz." Zaten benim yerime Asi cevap vermişti. Barlas'a ilerlerken oda bana doğru yürümeye başlamıştı. Tam ortada buluştuğumuzda karşı karşıya kaldık. Değişik duygular içinde olan siyah gözleri üstümde dolandı. Sanki gerçekten burada olduğuma emin olmak istiyordu.

"Hera, bu sen misin?" Hâlâ kendine, gördüklerine inanmayan ses tonu kulaklarıma ulaştı. Ona her zaman ki gülümsememle anlamlı bir yüz ifadesi ile baktım bu bile ona bir cevaptı. Sessiz cevabımı aldı. Yine de "Hera, senin burada ne işin var?" demeyi es geçmedi.

Şaşkınlığı sesine yansımıştı. Hafifçe tebessüm ettim. "Bence neden burada olduğumu biliyorsun. Tıpkı senin neden burada olduğunu bildiğim gibi." Dudakları hayretle aralandı sonra kapandı. "Sen, şu yeni gelen beden okuyansın o zaman?" Evet dercesine kafamı salladım. Dudakları yukarı kıvrıldı.

"İnanamıyorum. Bunca zamandır nasıl fark etmemişim seni?" Omuz silkip güldüm. "25 yıldır ben fark edememişim sen nasıl edecektin ki?" Kahkahası dört bir yana dağıldı. Siyah gözleri yüzümde dolandı. "Hâlâ burada olduğuna inanamıyorum," dedi ve sustu. Bakışları çekingen bir hal aldı. "Bana kızgın değilsin değil mi?" Tuhafça ona baktım kaşlarım onu anlamadığım için çatılmıştı.

"Neden sana kızgın olacakmışım ki?" Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Yani ne bileyim. Ne olduğumu senden sakladığım için belki?" Gözlerimi devirirken hafifçe kıkırdadım. "Saçmalama, böyle bir şey için sana asla kızmam. Çünkü neden söylemediğini biliyorum."

Gergin hali dediklerim ile ortadan yok oldu. Siyah gözleriyle tekrar beni baştan aşağı süzdü. "Seni burada görmek beklediğim son şey bile değildi. Beni her zaman ki gibi şaşkına çevirdin." Anlaşılan Barlas hâlâ şaşkınlığını üstünden atamamıştı. Oysa ben çoktan kabullenmeye geçmiştim. Dikkatle yüzüne baktım.

Hâlâ benim tanıdığım Barlas gibiydi en ufak bir değişiklik yoktu. Merakla, "Barlas senin oyunbaz türün ne?" diye sordum. Hemen cevap verdi. "Gelecek okuyanım ben." Ah, şimdi bu durum benim neden bir oyunbaz olduğumu anlayamadığını açıklıyordu. Eğer bir ruh okuyan ya da akıl okuyan olsaydı benim ne olduğumu kolayca bilebilirdi. Ama gelecek okuyanların öyle bir yeteneği olduğunu sanmıyordum.

Derin bir nefes alarak etrafıma öylesine bir baktım. Onunla konuşurken diğer her şeye kör ve sağır olmuştum. Öyle ki az önce olduğu yerde bıraktığım Korel hâlâ orada ayakta dikili bir şekilde bize bakıyordu.

"Azmi takdir edilesi ama sülük gibi yapışması sinir bozucu." Asi'nin dediğine katılıyordum. Sıkıntıyla bir nefesi dudaklarımdan dışarı taşıdım. Kollarımı birbirine dolarken kafamı sağ omzuma eğip şirince Barlas'a gülümsedim.

"Ben seni daha fazla tutmayım, işin falan vardır. Nasıl olsa artık buradayım, sonra konuşuruz," dedim. Ve yanından ayrılmak için harekete geçmiştim ki kolumu tutması ile durdum. "Bekle. Bir işim yoktu, şimdi konuşabiliriz. Hem senin nasıl oyunbaz olduğunu öğrendiğini merak ediyorum."

Teklifi ile bir an duraksadım. Sonra Korel ile konuşmaktansa Barlas ile konuşmayı tercih edeceğime karar verdim. "Pekâlâ, olur. Konuşmak için uygun bir yer biliyor musun?" Elini kolumdan çekti. Sonra kolunu dirseğinden kırıp koluna girmem için işaret etti. "Biliyorum, gel benimle."

Koluna girdim ve birlikte yürümeye başladık. Arkamda kalan Korel'e hiç bakmadım. Ama yüz ifadesinin öfkeyle dolu olduğunu tahmin edebiliyordum. Çünkü sırtımda hissettiğim gözlerinin ağırlığı bunu söylüyordu.

Barlas'ın kolunda bahçede daha sessiz ve sakin olan alana ilerledik. Biraz ilerimizde bulunan çardaklardan birine geçip karşılıklı oturduk. Tamamı tahtadan yapılma çardağı kısaca süzüp gözlerimi Barlas'a çevirdim, dikkatle bana bakıyordu. "Aslında sende bir tuhaflıklar olduğunu sezmiştim. Rollere girerken ki hallerin falan hepsi bir tuhaf geliyordu.

Tabii bu seninle yeni çalışmaya başladığımda düşündüklerimdi sonradan normalinin böyle olduğunu kabullendim. Ama keşke üstüne düşseydim. Belki o zaman daha önceden oyunbaz olduğunu öğrenirdin. Ve böylesi senin için daha iyi olurdu. Şimdi kim bilir ne kötü şartlar altında öğrendin de kendini bir anda yabancısı olduğun bu dünyada buldun. Ama merak etme Hera, arkadaşın olarak bundan sonra hep senin yanında olacağım."

Hafifçe gülümsedim. Beni düşünmesi hoşuma gitmişti. Masanın üstünden uzanıp masaya koyduğu elini tutup sıktım. "İyi ki varsın Barlas. Ama sandığın gibi kötü şeyler yaşayarak öğrenmedim. Hatta inanmayacaksın ama bu vesileyle hayatımın erkeği ile tanıştım."

"Şaka yapıyorsun? Kim bu şanslı adam? Bir saniye, bir saniye sen en iyisi şunu bir baştan anlat. Diğer türlü karışacak gibi duruyor."

Elini tuttuğum elimi geri çekip iki elimi de masanın üstünde birleştirdim. Ardından Barlas'a bu zamana kadar olan her şeyi bütün çıplaklığı ile anlatmaya başladım. Ondan bir şeyleri saklamam gerekmiyordu çünkü zaten bu dünyanın içindeydi ve onun ne kadar kötü olabileceğini biliyordu. Konuşma boyunca duygudan duyguya geçiş yaptı ve bunları izlemek biraz komiğime gitmişti.

"Adamın bir felç geçirmediği kaldı. Bipolar olan biri bile bu kadar hızlı duygudan duyguya geçiş yapmamıştır." Asi'nin dediklerine içten içe gülerken konuşmama noktayı koymuştum. Birkaç saniye ortama sessizlik hâkim oldu. Barlas'ın siyah gözlerine bakınca düşünceli olduklarını gördüm.

"Adam galiba error verdi." Asi'nin sanki bir sır verirmişçesine fısıldamasına göz devirdim. "Abartma istersen, sadece şaşkın." Oda bana gözlerini devirerek homurdandı. Sonuçta en iyi yaptığı iki şeydi.

Göz devirmek ve homurdanmak... "Bana diyene bak, senin de yaptığın 10 şeyden 9"u göz devirmek." Eyvah, eyvah! Daha ilk günden her dediğime cevap verecekse sonralarda onunla ne yapacaktım? Ah, işte bunu hiç bilmiyordum. Barlas'ın konuştuğunu işitince ona odaklandım.

"Bütün bu yaşadıkların için ne diyeceğimi bilemiyorum. Hiçbir sözün yararı olacakmış gibi gelmiyor. Çünkü kolay şeyler yaşamamışsın sadece bütün bunları yaşamamış olmanı dilerdim."

Konuşmasını bitirip gözlerimin içine baktı. Orada benim için üzüldüğünü gösteren parçalar gördüm. Ama buna hiç gerek yoktu. Çünkü her şey geride kalmıştı. Bundan sonra üzülmek yoktu. Bundan sonra üzmek vardı.

"Ama yaşandı. Bu bir sorun değil aslında. Eğer bunların olması ve yaşanması gerekiyorsa yaşansın, buna engel olmak sonradan daha kötü bir felaketin gerçekleşmesine neden olabilirdi. Ayrıca bugün olduğumuz kişinin temelleri o yaşadıklarımız sayesinde atılıyor. Çünkü yaşadığımız onca acı ve üzüntü bizi keskinleştirir. O zaman bizi kesen acıyı şimdi biz keseriz. Ne de olsa kesmesini ustadan öğrenmiş oluruz. Ama sanma ki bu olanların bir karşılığı olmayacak? Hayır, elbette olacak."

Yaşadıklarımdan sadece ders çıkarıp eyvallah diyecek biri değilim. Şimdi ve geçmişte bu yaşadıklarıma sebep olan herkes karşılığını alacaktı. Bedel ödeme sırası onlardaydı. Ben yeterince ödemiştim hatta bununla kalmayıp ödemeye devam bile ediyordum. Ama bu kadarı yeterdi. Barlas gözlerimin içinde ne gördü bilmiyorum ama bu oturduğu yerde dikleşip ciddi bir tavır takınmasına neden olmuştu.

"Şu anlık nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyorum ama o yolda gözüm kapalı seninle ilerlerim." Dudaklarım şaşkınlıkla aralandın. Barlas her zaman, her şekilde yanımda olmuştu.

Evet ama bu kadarını beklemiyordum. Çünkü bu yolun sonu gözükmüyordu, kara bir solucan deliği gibiydi. İçine giren bir daha çıkamazdı. Barlas'ın zaten bunları kabul ederek böyle konuştuğunun farkındaydım. Ama yine de onu böyle bir çıkmaza sokmak istemiyordum. Çünkü ben bile şu anda nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum. Hal böyleyken peşimden onu da sürüklemek ne kadar mantıklıydı?

"Haklı olabilirsin ama şöyle de düşün. Davanda tek olmayacaksın. Sana yardım edenler olacak böylelikle yolun sonuna daha çabuk ulaşırsın."

Asi'nin dediklerine kulak verdim. Söylediklerinde haklıydı. Ama bir şeyi atlıyordu. O yolun sonunda ya tek kalırsam hatta benden bile bir parça kalmazsa, o zaman ne olacaktı? "Sonunu düşünen kahraman olamaz, derler. Sen daha yolun başındasın, ilk önce o yola ilk adımını at gerisini sonra düşünürsün."

Ellerimi masanın üstünden kaldırıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Sıkıntıyla soluyup Asi'nin dediklerini düşündüm. Barlas'ı yoluma ortak etmeli miydim?

Dikkatle onun kararlı yüzüne baktım. "Barlas, sen gerçekten benim yanımda olmak mı istiyorsun? Bak bu-" Sözümü kesti. "Evet, elbette. Sen ne kadar farkında olmasan da benim üzerimde çok iyiliğin var. Bırak da bu sefer benim sana bir faydam dokunsun."

Dedikleri içimde bir yerlere dokundu. Doğru diyordu, onun için asla karşılığını beklemeden yaptığım iyilikler vardı evet ama ben onları sonrasında bana karşılığını versin diye yapmamıştım ki! Öyle bir gayem hiçbir zaman olmamıştı.

Şimdi onları öne sürüp benimle bu yolda yürümek istemesi hem hoşuma gitmişti hem de onu tehlikeye sürükleyeceğim duygusu beni rahatsız etmişti. "Kabul et gitsin, fazla düşünmene gerek yok. Farkında değilsin ama onun duygularını incitiyorsun. Kendini işe yaramaz hissetmeye başlayabilir. Ya da ona güvenmediğini düşünebilir."

Asi'nin böyle mantıklı konuşması sinirlerimi bozuyordu. "Çünkü haklıyım ve bunu sende biliyorsun." Zaten tam tersini düşünmemiştim ki. Gece mavilerim benden cevap bekleyen Barlas'ı dikkatle süzdü. Sert yüz hatlarına sahip çehresi kendinden emin duruyordu. Geniş kaslı omuzları dik ve ne kadar kararlı olduğunu gösterir gibiydi.

Ellerimi masanın üstüne tekrar koydum. "Pekâlâ, bu yolda benimlesin. Ama bir şartım var?" Kaşları ilgiyle yukarı kalkarken şartımı söylememi bekledi. "Kesinlikle benim sözümden çıkmayacaksın ve asla ama asla kendini tehlikeye atmayacaksın. Kabul mu?" Yüzü aydınlanırken gülümsedi. Ve elini öne uzattı. "Tamam kabul," dedi.

Hemen kabul etmesine gülerek uzattığı elini sıktım. Biraz sonra ellerimiz ayrıldı. O an yanımıza yaklaşan sert ayak sesi ile kafam çardağın giriş kısmına dönmüştü. Cesur'u görünce gülümseyerek ona baktım.

Ama onun kaşları çatılı bir şekilde hem bana hem de Barlas'a baktığını ve burundan soluğunu fark edince yüzümdeki gülümseme dondu. Ayağa kalkarak yanına ilerledim. Açık yeşilleri hızla baştan aşağı beni süzdü.

İyi olduğumu görünce rahatladığını işaret eden mimikleri yalnızca birkaç saniye sürdü. Ardından bana kızgınca baktı. "Hera sen neredesin?! Kaç dakikadır seni arıyorum. Çocuk parkına geri geldiğimde ne Güneş ne de sen vardın. Birlikte bir yere gittiğinizi sandım sizi ararken Korel piçi karşıma çıktı. Senin bir adam ile samimi bi' şekilde çardakların olduğu tarafa gittiğini söyledi. Neden haber vermiyorsun? Ne yapıyorsun burada?"

Sinirli, sinirli konuşmasından rahatsızlık duyarak uzanıp kolunu tuttum ve yavaşça okşadım. "Sakin ol, sadece bir arkadaşımı gördüm ve konuşmak için buraya geldik." Diğer boştaki elimle Barlas'ın oturduğu yeri gösterdim.

"Barlas, yakın arkadaşım aynı zamanda rol arkadaşım. Onu illaki görmüşsündür. Oda bir oyunbazmış." Barlas gergin bir gülümsemeyle Cesur'a kafasıyla selam verdi. Cesur'un yüzündeki öfkeli bakış geçerken Barlas'ın selamına karşılık verdi.

Daha sonra benden tarafa döndü ve sıkıntıyla soludu. Sessizce bir küfür savurup kendi kendine söylendi. "Piç kurusu onu ilk gördüğüm yerde öldüreceğim. Hem yanlış düşünmemi sağlıyor hem de saçma sapan çıkarımlar yapıyor." Kaşlarım sertçe çatıldı. Kimden bahsediyordu? "Sence kimden olabilir? Bir tahmin yürüt."

Asi'nin dedikleri ile beynimde bir ampul yandı. "Cesur seni bu kadar sinirlendiren Korel mi? Ne dedi sana da böyle patlamaya hazır bir bomba gibisin?" Alt dudağını dişlerinin arasına alıp ezdi. Bakışları öfkeli olmasa da davranışları hâlâ öyle olduğunu gösteriyordu.

Bu canımı sıktı. Elimi yanağına koyarak bana bakmasını sağladım çünkü kafasını yere eğmiş öylece duruyordu. "Cesur konuşacak mısın?" Yanağını elime bastırıp açık yeşilleriyle bana baktı. Gözlerindeki ifade beni dumura uğrattı.

"Önemli bir şey değil. Korel piçi'nin her zaman ki sözleri işte." Ona inanmadığımı gösteren bir bakış attım. "Cesur, sana ne söyledi de bu kadar öfkelendirdi?" Bunu öğrenmeden onu rahat bırakmayacaktım. Cesur rahatsızca Barlas'ın oturduğu tarafa baktı. Onu bizimle değil de kulağındaki kulaklık elinde de telefonla ilgilendiğini görünce tekrar bana döndü.

Yarım ağız gülümsedim. Barlas'ın özel alana olan saygısını hep bilirdim. Aslında şu ana kadar çoktan bizi yalnız bırakmak için gitmiş olurdu ama biz tam girişin önünde durduğumuz için bunu yapamadığını biliyordum oda kulaklık takarak bir çözüm bulmuştu.

"Barlas gerçekten ince ruhlu biri." Asi'ye katılıyordum. Tekrar Cesur'a odaklanınca hâlâ sessizliğini koruması sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Israrla bakışlarımı yüzünde tuttum. En sonunda dayanamayarak bana biraz daha yaklaştı ve yavaşça fısıldadı.

"Seni hep tek bıraktığımı, sevgilime sahip çıkamadığımı ve böyle giderse seni başkalarına kaptıracağımı söyledi." Onu sinirlendiren bu muydu yani? Bir adamın zırvalıkları onu bu kadar etkilememeliydi.

Buna izin vermemeliydi. Çünkü bu yalnızca karşı tarafı haklı çıkartırdı. Yine de Korel'in bütün bunları söyleme hakkını nereden bulduğunu merak ediyorum. Daha tanışalı kaç gün olmuştu ki? Hoş isterse beni ya da Cesur'u yıllarca tanımış biri olsun iki kişinin özel hayatına burnunu sokamazdı.

"Cesur sen ona ne bakıyorsun boş boş konuşmuş. Bir de onu ciddiye alıp güzel canını sıkıyorsun." Hızlıca kafasını iki yana salladı.

"Beni sinirlendiren kısım bu dedikleri değil. Kadınların göz alıcı çiçekler gibi olduğunu ama bazılarının ne kadar güzel olsa da zehirli olduğunu ve senin de o zehirli onlardan olduğunu söyledi. Hatta oda yetmezmiş gibi senin bir İris çiçeği olduğunu söyledi. Güzelmişsin ama zehirliymişsin de. Hera bu adam kim olabiliyor da senin hakkında böyle çıkarımlar yapabiliyor!? Seni ne kadar zamandır tanıyor ki!?"

O an gözümün önünde şimşekler çaktı. Kulaklarım uğuldamaya başlarken geçmişin kirli pençeleri zihnime saldırdı. Nefesim boğazıma takılırken zihnim aldığı darbeden yaralanmıştı...

İris çiçeği, seninle ilgili anılarım var. Hatırlamak istemediğim lakin güzel türden anılar. Ama yapamadım, ne kadar hatırlamak istemesem de hatırladım. Ve kendimden nefret ettim. Çünkü bir acının hatırası bir mutluluğunun hatırasından daha az can yakardı. * Ama benim her iki şekilde de canım çok yandı.

 

🎲●🎲

Tarih: 12.07.2016

Saat: 19:50

Güzel bir yaz akşamıydı. Önümde ateşin yanışını izlerken kulaklarıma cır cır böceklerinin, göldeki kurbağaların ve esen hafif meltemden dolayı ağaçların çıkardığı sesler geliyordu. Oldukça huzur verici bir andı.

Temiz havanın kokusunu burnuma çektiğimde güzel kokulu çiçekleri soluyunca huzurla doldum. Bütün bu güzelliklerin keyfini doyasıya çıkarırken aniden omzuma bırakılan battaniye ile irkildim. Kafamı kaldırınca Pusat'ı gördüm. Battaniyeyi üstüme iyice yerleştirdikten sonra alnımı öptü ve yanıma oturup kollarını bana doladı.

Gülümseyerek ona sırnaştım, yanağımı kaslı göğsünün üstüne koyarak önümde yanan ateşi izlemeye devam ettim. Pusat'ın saçlarımı kokladığını hissedince bıyık altından sırıttım. Bunu hep yapıyordu ama benim farkında olmadığımı sanıyordu.

İşin garibi bunu neden gizlice yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Göstere göstere yapsa da bir şey demezdim ki. Aksine zaten hoşuma gidiyordu. "Burayı sevdin mi, İris'im?" Diye sorunca hitap şekli karşısında duraksadım.

Nedense son zamanlarda bana hep İris'im deyip duruyordu. Nedenini bilmemek artık canımı sıkmaya başlamıştı. Sokulduğum göğsünden kalkarak oturduğum yerden doğruldum. Pusat'ta geri çekilmek zorunda kalmıştı. Dikkatli bakışları yüzümde dolanırken kaşları çatıldı.

"Senin canın bir şeye sıkılmış. Ne oldu? Yoksa burayı mı beğenmedin? Hemen başka bir kamp alanına gidebiliriz." İlgili tavrı beni gülümsetti. Bazen çok sert oluyorken bazen bana o kadar iyi davranıyordu ki onun çift kişilikli olduğundan şüpheye düştüğüm çok oluyordu.

"Hayır, burayı çok sevdim. Hem yanımda sen olduktan sonra nerede olduğum önemli değil. Yeter ki sen ol." Uzanıp burnumun ucunu öptü. O an içime dolan huzurun tarifi yoktu en azından ben şu anda yaşadıklarımı hayatımda yaşayabileceğim en güzel duygular sanıyorken ama büyük yanılıyordum.

Bundan daha güzel duygular ile dolacağım zamanlarda gelecekti yalnızca ben daha farkında değildim ve elimdekinin en iyisi olduğunu düşünüyordum. Daha iyisi olana kadar öyleydi de...

"Merak etme İris'im ben hep yanında olacağım." Yine bana İris'im demişti. Sormak için en iyi zamandı. "Pusat, neden bana sürekli İris'im diyorsun? O ne anlama geliyor ki?" Dolgun dudakları muzipçe yukarı kıvrıldı. "Ne zaman bunu soracaksın diye merak ediyordum. Daha fazla dayanamadın değil mi?" dediğinde kıkırdadım.

Pusat eliyle yüzüme gelen siyah saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Uzanıp sol yanağımı uzunca öptü.

Pusat'ın bu gece ki hali çok hoşuma gitmişti. Bana karşı daha ilgili gibiydi. "Ee söyleyecek misin?" Diye heyecanla sordum. Bu halim onu daha da gülümsetti. Onu gülümserken görmek gerçekten çok zordu ama gülümsediği zamanlarda aynı şu an olduğu gibi çok güzel gülümserdi. Özellikle gülümserken kısılan gözleri ve her iki yanağında oluşan gamzeler ile çok güzel görünürdü.

"İris çok güzel olan ama zehirli bir çiçek adı. Aynı zamanda Yunancada gökkuşağı anlamına geliyor. Sen benim hayatıma girdiğinde kendinle birlikte renkleri de getirdin. Siyah beyaz olan hayatımı renklerinle rengarenk yaptın. Bu yüzden sana İris'im diyorum çünkü sen benim gökkuşağımsın."

 

🎲●🎲

Geçmişteki bir anıyı hatırlamak kadar kötü bir olay yoktu. Çünkü size bir daha geri gelmeyecek olanları gösterirdi. Ya da canınızı yakan olayları hatırlatır bir daha canınızı yakardı. Ama az önce de dediğim gibi bir acının hatırası bir mutluluğunun hatırasından daha az acı verirdi. * Oysa bir anının mutluluğu öyle miydi? Hayır asla değildi.

Acı bir anıdan daha çok can yakardı, yaktı da ama bunu artık sorun etmiyordum. Eskiden yani Cesur'u tanımadan önce bu anılar canımı yakıyordu. Özellikle Pusat tamamen hayatımdan kalıcı bir şekilde çıkmışken hep onunla ilgili rüyalar görüp birlikte olduğumuz anıları hatırlıyordum.

Bazıları güzel bazıları hatırlanmaya bile değmezdi. Ama şimdi öyle değildi. Şimdi hayatıma Cesur girmiş ve bütün o anılar bir daha açılmayacak olan bir sandıkta kilitli şekilde durmaya mahkûm edilmişti.

Yani en azından ben öyle sanıyordum. Oysa o sandığın anahtarı görevi gören bir isim, bir kelime söylenmiş ve sandık bir anda yüzüme çarparak açılmış anılar dört bir yana dağılmıştı.

Bana kalan ise o anılarla yüzleşmek olmuştu. Ve kabul etmeliyim ki bu epey sarsıcıydı. Zaten beklenmedik anda gelen her darbe sarsıcı olurdu. Özellikle benim bile unuttuğum o kelimeyi Korel'in benim için söylediğini duymak bile beni epey sarsmıştı. Sahi Korel İris çiçeğini nereden biliyordu?

Sadece bir tesadüf müydü? Cesur'a onu söylemekle ne yapmayı amaçlamıştı? Ve en önemlisi Korel aslında kimdi? Bütün bu sorular zihnimde dolanırken diğer yandan düşünmeye bile çekindiğim tahminler aklımı çeliyordu.

Pusat ve Korel'i aynı cümlede kullanmak istemiyordum ama aklımdaki tahmin buna beni mecbur ediyordu. Ayrıca Pusat'ın oyunbaz olduğunu öğrendikten sonra aklımdaki düşünceler hayal gücümü zorlayacak seviyeye gelmişti.

Artık hiçbir şeye şaşırmıyordum ve her şeye olabilecek gözüyle bakmaya başlamıştım. Ve şimdi de Korel'in sıradan biri olmadığını düşünüyordum. Çünkü söylediği tek bir kelime geçmişimi önüme sermişti. Aniden gözlerimin önüne hırs bürüdü. Ve kendime bir söz verdim. Korel'in aslında kim olduğunu öğrenecektim.

Çünkü göründüğü gibi olmadığını anlamıştım. Ona çaktırmadan onu gözlemleyecek zihnimdeki tahminlerin doğrularına ulaşacaktım. "Neden o adamdan haz etmediğim belli oldu. Pusat ile seni biliyor olabilir ya da..."

Asi aniden susunca o ya da kısmı yarım kaldı ve ne o ne de ben o cümleyi tamamlayamadık. Gerçekliğe Cesur'un bana seslenmesiyle döndüm. "Hera... Hera?" İrkilerek ona baktım. "Efendim?"

"İyi misin?" Endişeli sesi ve telaşlı açık yeşilleri üstümde dolanıyordu. Kendimi gülümsemeye zorladım. "Evet, iyiyim. Sadece düşünüyordum."

Elini yüzüme uzatıp baş parmağı ile yanağımı okşadı. "Senin üstüne gereksiz yere geldim biliyorum onun dedikleri beni bu kadar etkilememeliydi. Bunlarla senin de canını sıktım." Yanağımdaki elini tutup dudaklarıma götürdüm ve avuç içini öptüm.

"Sorun değil ama bana bir söz ver. Bir daha asla o adamın laflarına takılmayacaksın. Bırak konuşsun, bize etki etmediğini gördüğünde bundan vazgeçecek." İlk başta bir şey söyleyecek gibi olsa da sonradan tamam dercesine kafasını salladı. Gülümseyip yanağını öptüm. "Gel seni Barlas ile tanıştırayım."

Sağ elinden tutup onu Barlas'ın olduğu tarafa yürüttüm. Barlas'ın karşısındaki sandalyelere oturduğumuzda Barlas yüzünü elindeki telefondan yavaşça kaldırmıştı. Sonra kulağındaki kulaklıkları çıkardı.

"Belki siz birbirinizi zaten tanıyorsunuzdur ama olsun ben sizi tekrar tanıştırayım. Cesur bu Barlas yakın arkadaşım. Barlas, Cesur'da sana bahsettiğim erkek arkadaşım."

İkisi de hafifçe gülümseyerek el sıkıştılar. "Barlas'ı yakından da olmasa tanıyorum evet. Bazı görevlerde bizimleydi." Barlas hafifçe gülümsedi. "Hera'nın seninle birlikte olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Ama aynı zamanda sevindim. Birbirinize çok yakışıyorsunuz." Gülümseyerek iç çektim.

Ve Cesur'a az önce Barlas ile olan anlaşmamızı anlattım. Madem bir yola giriyorduk herkes her şeyi bilmeliydi. İlk başta garipsese de sonradan oda böyle olmasının daha iyi olduğunu düşündüğü için sesini çıkarmamıştı.

Bir süre Barlas ile biraz sohbet ettik ardından Açelya yanımıza, silah eğitimi dersi için beni götürmeye gelmişti. O sırada Barlas'ta işi olduğunu söyleyerek yanımızdan ayrıldı.

Geriye Cesur, ben ve Açelya kalınca birlikte silah eğitiminin yapıldığı yere gitmeye başladık. Cesur eğitim boyunca uzaktan beni izleyeceğini söylemişti. Buna bir itirazım yoktu sadece dikkatimi dağıtmasın yeterdi.

Eğitimin yapılacağı odaya gelince buranın bir kapalı poligon olduğunu gördüm. Anlaşılan göreceğim eğitim ateşli silah eğitimiydi. Odaya girip bize arkası dönük şekilde bekleyen bir adamın yanına ilerledik. Adam bizim geldiğimizi hissettiğinde arkasını dönerek bize baktı.

Karşılaştığım buz mavisi gözler ile gece mavilerim adamın yüzünde turladı. 40'lı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim ama öyle gözükmeyen çehre yıllara meydan okumuş gibiydi. Siyah saçlarının arasına birkaç tutam serpilmiş gibi duran beyaz tutamlar dışında gayet iyi görünüyordu.

Hafifçe tebessüm ederek elini bana uzattı. "James Forrest, bundan sonra senin ateşli silahlar eğitmeninim." Aksanından yabancı olduğu anlaşılıyordu. Uzattığı elini sıktım. "Memnun oldum," dedim. Ardından eğitime başlamıştık.

Bu süre zarfında Açelya yanımızdan ayrılmış, Cesur uzak bir köşeden bizi izlemeye koyulmuştu. Ders boyunca James gayet anlayışlı davranmış her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı.

Zaten bende pek zorlanmamıştım. Çünkü küçükken babamla poligona giderdik, silah kullanmasını orada öğrenmiştim. Tabii buradaki silahlar normal silahlardan daha farklı olduğundan öğrenmem biraz daha zaman alabilirdi.

Ders bittikten sonra normalde son dersim olan oyunbazca dili dersine girmem gerekiyordu ama onun eğitmeni şu anda burada olmadığı için onu bugünlük es geçmiştik. Şimdi ise Cesur ile tesisin kafeteryasına inmiş birer fincan kahve alarak odaya yürümeye başlamıştık. Cesur sessizdi, bende sessizdim.

Çünkü odaya girdiğimiz zaman telefondaki belgelere bakacaktık ve bu her ikimizi de geriyordu. Odanın önüne geldiğimizde arka cebimdeki kartı çıkartıp kapının okuyucusuna okuttum. Ardından birlikte içeri girdik.

Biraz sonra ise karşılıklı oturmuş elimdeki telefona bakıyorduk. Bugün boyunca belli etmesem de heyecanla bu anı beklemiştim. Elimde tuttuğum telefonun içinde beni gerçeklere ulaştırabilecek bilgiler vardı ve ben birazdan onlara sahip olacaktım. Titrek bir nefes alarak telefonu masanın üstüne koydum ve şifresini girdim.

Sonra galeriye girerek çektiğim fotoğraflara tıkladım. Önüme sıralanan isimler ile hızlıca onları taramaya başladım. Cesur ise sessizce benimle birlikte telefona bakıyordu. Belgelere baktığımda hamile kadınların doğmuş ya da ölmüş çocukları ayrı ayrı sıralanmıştı. Ben riske atmamak için her ikisini de inceledim. Sonra doğmuş olanları eledim.

Sadece benim doğduğum ay ölen bebeklere kadar listeyi daralttım. Erkek bebekleri de eleyince geriye elimde kız çocuğu ölen üç kadın kalmıştı. Hepsinin de bebeğinin 1 ay içinde ölmüş olması tuhafıma gitse de dünyada aynı anda onlarca kişinin ölüp onlarca bebeğin doğduğunu göz önünde bulundurursak bu gayet normaldi.

Üçünün de ismini küçük bir kâğıda not ettim. Telefonu kapatıp Cesur'a baktım. Ve elimdeki küçük kâğıdı gösterdim. "Emin olmamakla birlikte bu üç kadından biri annem olabilir." Kâğıdı elimden alıp isimlere baktı. "Alena Gümüş'ü ele o kadının kızı doğarken ölmüş, doğduktan sonra değil."

Kaşlarım çatılırken dediğini yaparak o kadının adının üstüne bir çizik attım ama Cesur'a nereden bildiğini sormayı da es geçmedim. "Sen bunu nereden biliyorsun?" Oturduğu koltukta geriye yaslanarak kahvesinden bir yudum aldı.

"Annemin arkadaşı onlar konuşurken duymuştum aklımda kalmış." Anladığımı belirtircesine kafamı salladım.

"O zaman geriye 2 kişi kaldı. Hepsini araştırmamız gerekiyor. Fazla olmadığı için şanslı sayılırız."

Diyerek güldüm ve bende Cesur gibi oturduğum yerde sırtımı koltuğa yaslayarak kahvemi içmeye başladım. Ama gece mavilerim masanın üstüne koyduğum kâğıttaydı. Uzun tırnaklarımı elimdeki fincanın yüzeyine ritmik bir hareketle vurmaya başladım. Sonunda yol kat etmeye başlamıştık.

 

🎲🎲🎲

Bölüm Hakkında Düşünceleriniz Ve Önerileriniz?

Bölüm : 05.10.2024 13:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...