⚪️
Müge alarm sesinin kulaklarına ulaşmasıyla birlikte gözlerini araladı ve uykulu bir şekilde doğrulup telefonundaki alarmı kapattı. Saat sekize doğru geliyordu ve annesi çoktan işe gitmiş olmalıydı. Gözlerini ovuşturup gerindikten sonra yavaşça yatağından kalktı ve odasını havalandırmak için penceresini sonuna kadar araladı. Üniversitesinin ara tatili nihayet sona ermişti ve bugün itibariyle dersler yeniden başlıyordu. Kısa bir aradan sonra okula yeniden gideceği için mutluydu.
Hafta sonunu İlayda ve babasıyla birlikte geçirip aynı zamanda babasıyla birlikte doğum gününü yeniden kutlamıştı. Çok keyifli ve eğlenceli bir hafta sonu geçirmişti onlarla birlikte. Dün İlayda babasıyla birlikte İzmire geri dönmüştü çünkü İlaydanın da okulu bugün itibari ile başlamış olacaktı.
Lavaboda işlerini hallettikten sonra kendisine sütlü kahve yapmak için mutfağa geçti. Kahvesini hazırlamasından sonra elindeki yeşil fincanıyla odaya geldi ve fincanı komidinin üzerine bıraktı. Dağınık olan yatağını topladı ve yatağının üzerine oturup komidinin üzerinde duran yeşil fincanını eline alıp sütlü kahvesinden bir yudum aldı.
Sütlü kahvesinden bir yudum daha almasının ardından birden bire kendi kendine heyecanlandı. Baranla aynı ortam içerisinde olmayı özlemişti ve bugün yeniden onunla aynı ortam içerisinde olacaktı. Aklına gelen bir fikirle birlikte kendi kendine gülümsedi. Baranı eve kahvaltıya çağırsaydı gelir miydi acaba? Sadece Baranı değil tabii, Beratı da çağıracaktı. Berat yakın olduğu bir arkadaşıydı, Baran ise yakın arkadaş olarak görmüyordu. Baran kendisi için farklı bir konumdaydı. Belki Tarık da gelirdi onların ikisi ile birlikte müsait olursa eğer. Tarık'la yeni tanıştıkları için henüz aralarında pek bir yakınlık olmazsa da o da iyi anlaştığı birisiydi. Eğer Nisa ile araları iyi olsaydı onu da davet ederdi fakat Nisa kendisine nedensizce tavır alıp kendisinden uzak durmayı tercih etmişti.
Beratı aramaya karar vererek telefonunu eline alıp Beratı aradı ve çok geçmeden çağrı cevaplandı.
Müge telefonun diğer ucundan Beratın hızlı hızlı nefes alıp verdiğini işitirken "Berat niye nefes nefesesin?" diye sordu.
"Sabah koşusuna çıktım da. Baran da benimle beraber."
Baranın Beratla birlikte olduğunu öğrenip heyecanlanırken "Ben rahatsız etmemişimdir umarım." diye konuştu Müge.
"Hayır Müge ne rahatsızlığı! Olur mu öyle şey?"
Müge Beratın itiraz eder sesini duyar duymaz sevinerek "Ee nasılsınız?" diye sordu.
"Sabah sabah koşuya çıktık işte Baranla. E biraz yorulduk." Müge bu cümlelerin ardından Beratın Barana söylediği cümleyi işitti. "Kardeşim Mügeyle konuşuyorum." Baranın kaba tınısını işitti hemen bu cümlenin ardından. "Ben ne yapayım?"
Müge, Baranın alışkın olmaya başladığı her zamanki bu kaba tavrına aldırmazken "Ben şey diyecektim. Sizi kahvaltıya davet ediyorum da. Müsaitseniz gelebilir misiniz? Bizde kahvaltı ettikten sonra direkt okula geçeriz." dedi sevimli bir tonda.
"Tabii, tabii geliriz." Müge telefonun diğer ucundan Baranın "Nereye gidiyoruz?" dediğini işitti.
"Kahvaltıya gidiyoruz." Beratın Barana cevap niteliğinde olan cümlesini işitirken yine Baranın sesini duydu. "Ne işimiz var kahvaltıda?"
Müge suskunlukla Baranla ve Beratın arasındaki diyaloğu dinliyordu. "Kardeşim Müge çağırıyor kahvaltıya evine, dışarıda etmeyeceğiz yani."
"Tamam gidelim o zaman." diyen Baranın sesini duyunca Müge sevinç çığlıkları atmamak için kendisini zor tuttu.
"Geliyor musunuz?" dedi Müge sevinçli bir sesle.
"Rana'yla Tarık da gelsinler." dedi Müge. "Tabii Rana'nın okulu öğleden sonraysa. Bir de eğer Tarık da müsaitse."
"Rana'nın okulu normalde sabah ama bugün gitmedi. Tarıkla ikisi gelebilirler yani müsaitler."
"Tamam süper o zaman müsaitseler. Ben kapatayım, geldiğinizde görüşürüz."
"Tamam biz de duş alıp üzerimizi değiştirdikten sonra geliriz. Görüşürüz Müge."
Birbirlerine veda etmelerinin ardından telefonu kapattı Müge. Üzerini değiştirmek için yataktan kalktı ve giysi dolabının başına geçti. Dolabından aldığı kot pantolonunu ve kırmızı crop kazağını üzerine giydikten sonra göğüslerine kadar uzanan saçlarını tarayarak hafif bir makyaj yaptı. Hazırlığını tamamlamasından sonra oturup onların gelmesini beklemeye başladı.
Kırk beş dakika sonra, geldiklerini belli edercesine çalan zille birlikte Müge heyecanla gülümseyerek yerinden fırlarcasına ayağa kalktı ve kapıya ulaştığında kapıyı hemen açmadan önce vestiyerin aynasından kendisini düzeltti. Onların geldiğinden emin olmak istercesine kapı deliğinden baktıktan sonra yüzüne çoktan kondurmuş olduğu gülümsemesiyle kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz!" dedi onlara tatlı bir sesle aynı zamanda heyecanından titrek çıkan sesiyle Müge. Müge gözlerini onların üzerinde gezdirdiğinde Baranla o an gözleri buluştu ve birbirlerine süzercesine baktılar. Baranın siyah balıkçı yaka kazağının üzerine giymiş olduğu koyu gri yünlü uzun hırkasını ona ve tarzına çok yakıştırmıştı. Baranın bu kusursuz görünümü karşısında sertçe yutkundu Müge. Baran da aynı şekilde kızın bu masum güzelliği ve çekiciliği karşısında gözlerini kızın üzerinden alamıyordu.
Onların bu bakışmalarını gören Rana imalı bir sesle "Hoş bulduk Müge." dedi sesini yükselterek. Müge Rana'nın yükselttiği sesle birlikte irkilirken kendine gelmek istercesine boğazını temizledi ve onları içeriye buyur ettiğinde hepsi salona yöneldiler.
Baran, Berat ve Rana üçlü koltuğa oturduğunda Tarık tekli koltuğa oturmadan hemen önce koyu kahverengi gözlerini salondaki yemek masasına çevirdi. Ortada hazırlanmış bir kahvaltı masası yoktu. Gözlerini masanın üzerinden çektikten sonra tekli koltuğa oturdu.
Müge onun oraya baktığını görünce "Hazırlayacağım şeylerin soğumasını istemediğim için siz gelmeden hazırlamak istemedim." diye konuştu. "Ama benim elim çabuktur. Hemen hazırlarım."
"Ben sana yardım ederim." dedi Rana kıza destek olmak istercesine gülümseyerek. "Birlikte hazırlarız." Müge bu dostane tavırla birlikte Rana'ya gülümsedi.
"Kaşarlı simit ve dere otlu poğaça falan aldık." dedi Berat elindeki poşeti Müge'ye uzatırken.
Müge gülümseyerek elindeki poşeti Berat'tan aldı ve Baranın, Rana'nın ve Beratın oturduğu ikili koltuğun karşısındaki ikili koltuğa oturdu. Baranın gözleri birden bire sehpanın üzerindeki yavaş yavaş solmaya başlayan kırmızı güllere kaydı. Her zamanki gibi kaşları çatılırken yüzündeki o sert ifade yerini aldı. Gözlerini güllerin üzerinden çekmezken "Bunlar o muşmula suratlı orospu çocuğunun yolladığı güller değil mi?" dedi sesindeki sertlikle.
Tarık ve Berat birbirlerine bakıp güldüler Baranın bu konuşması üzerine. "Evet." dedi Müge düz bir sesle Barana bakarak. "Ne olmuş?"
"Ne tutuyorsun o solmuş gülleri hala evin içinde?"
Tarık Müge'nin cevap vermesine kalmadan "Sen neden bu güllere bu kadar çok takıldın kardeşim?" diye atıldı Baranı sinir etmek istercesine imalı bir sesle. Ardından kahverengi gözlerini Müge'nin yüzüne dikerken yüzünde yaramaz bir gülümseme yer edindi. "Sahi sana çiçek yollayan çocuğun adı neydi?"
Tarık istifini bozmadan devam etti. "Semihle epey bir yakınsınız anlaşılan, sana yolladığı çiçeklere bakılırsa."
Baran sinirden kasılan çenesi ile birlikte iç çekip Müge'ye bakarak "Sizin evin içinde sigara içiliyor mu?" diye sordu sert bir sesle.
"Hayır." diye cevap verdi Müge. "Annem çok kızar evde sigara içilmesine. İçeceksen mutfağın balkonuna çıkıp içebilirsin." Baran sessizlikle ayağa kalktı ve sigara içmek için Müge'nin söylediği yere doğru gitti.
"Benim de babam evde içilmesine çok kızar." diye atıldı Tarık gülerek. "Hatta sigara içmemizden daha çok evin içinde içmemize kızar."
"Benim annem sigara içmeme de çok kızar."
"Hiç sigara denemedin mi?" diye sordu Rana kaşlarını çatıp Müge'ye bakarak. "Arkadaş ortamında falan."
"Denemedim." dedi Müge omuzunu silkerek. "Denemem de. Nefret ederim sigaradan."
"Alkol aldığın oluyor mu hiç?"
Müge Rana'nın bu sorularından sıkılmış bir şekilde "Hayır. Alkol de almıyorum." diye cevap verdi.
"Rana sen neden bugün okula gitmedin?" diye sordu Berat kahverengi gözlerini Rana'ya dikerek.
"Canım istemedi." diye yanıtladı Rana onu.
"Bunun tekrarı olmayacak Rana." dedi Tarık uyarır bir sesle kardeşine. Rana ela gözlerini abisine çevirdi. "Bu sene son senen, yıl sonunda üniversite sınavın var. Hasta olmadığın veya bir sorun olmadığı müddetçe okula gitmemezlik bir daha yapmayacaksın."
"Ama benim devamsızlıklarım çok az." dedi Rana abisine. "Birinci dönem sadece iki gün gitmedim, karnım çok ağrıdığı için o da. Bugün de canım istemedi işte, okula gidecek modda değildim."
"Karnının ağrımasına bir sözüm yok, olabilir. Ama öyle canım istemedi diye bir daha okula gitmemezlik yapmanı istemiyorum." dedi Tarık az öncekine nazaran daha yumuşak ve şefkatli bir sesle. "Mesela benim de canım bazen derslere girmek istemiyor ama gidiyorum. Çünkü istediğim işi yapmak için okulumu bitirmek zorundayım öyle değil mi? İnsanların canı sen zannediyor musun ki her sabah işe gitmek istiyor? Onların da hiç canı istemediği zamanlar oluyor ama hayatlarını sürdürebilmek için buna mecburlar."
"Sabah sabah bana hayat dersi vermen iyi oldu." dedi Rana alaycı bir gülümsemeyle.
"Tarık da artık sonuçta otuzunu aşmış ve görmüş geçirmiş bir adam." dedi Berat da alaycı bir üslupla. Hemen oturan Rana'nın koluna dokundu. "Ondan öğreneceğimiz çok şey var Rana." Rana ona bakarak hafifçe güldü.
Müge , Rana'nın ve Beratın sarf ettiği cümlelere gülerken Tarık gözlerini devirdi onların bu alaycı tavırları karşısında. "İnsan gibi bir şey söylüyorum şurada. Sizin şu yaptığınıza bak."
"Kardeşim şaka yaptık ya." dedi Berat gülerek. "Hemen kızma."
"Evet abi ya şaka yaptık." dedi Rana da Beratı onaylarcasına.
"Tamam tamam." dedi Tarık kestirip atarcasına başını sallayarak. Müge ayağa kalkıp Rana'ya bakarak "Kahvaltıyı hazırlamaya başlayayım artık." dedi. "Sen de benimle gelsene, yanımda dur."
"Tamam." dedi Rana yüzüne kondurduğu gülümsemeyle ayağa kalkarak ve Müge ile birlikte mutfağa doğru ilerledi. Müge balkonun olduğu yere doğru baktığında Baranın ayakta durmuş bir vaziyette sigarasını içtiğini gördü. Müge gözlerini ondan çekerek elinde deminden beri tuttuğu poşeti mutfak masasının üzerine bıraktı ve Rana'ya döndü.
"Yumurtayı nasıl seversiniz? Haşlanmış, sahanda, omlet."
"Haşlanmış sevmem." dedi Rana yüzünü buruşturarak. "Ama sahanda yumurtayı ve omleti hepimiz severiz."
"Maydanozlu ve dere otlu omlet yapıyorum o zaman hepimize." dedi Müge gülümseyerek.
"Ooo hadi bakalım." dedi Rana da gülümserken. Eliyle mutfak masasını işaret etti. "O zaman ben de tabaklara dere otlu poğaçaları ve simitleri koyayım."
"Tamam ben de çayı koyayım o zaman."
İki kız kendi aralarında iş birliği yaptıktan Müge çayı ocağa koydu. Rana da dolaptan aldığı servis tabaklarına simitleri ve poğaçaları dizdikten sonra Baran balkondan çıkıp içeriye girdi.
"Çık dışarı sen!" dedi Baran, Rana'ya sert bir sesle.
"Müge'ye yardım ediyorum abi." diye cevap verdi Rana.
"Çık diyorsam çık!" dedi Baran bu sefer sesini yükseltip bağırırken.
Rana mutfaktan çıktığında Müge kalçalarını tezgaha yaslayarak Barana döndü. "Kıza neden bağırdın Baran?"
Baran elini saçlarının arasından geçirirken "Bağırmak istediğim için bağırdım." dedi az önceki sinirinden eser kalmamış bir şekilde birden bire yumuşarken.
"Dengesizsin sen." dedi Müge başını iki yana sallayıp gözlerini kısıp Barana bakarak.
Baran parlayan gözleriyle kıza doğru bir adım atıp ona yaklaştı fakat aralarında yine de bir mesafe vardı. Müge sertçe yutkunarak hızlanmaya başlayan kalp atışlarıyla birlikte onun hafif kirli sakallarına hayranlıkla baktı nefesini tutmuş bir şekilde. Aynı zamanda sigara kokusuyla karışık olan odunsu parfümü başını döndürüyordu. Sigara kokusundan normalde nefret ederken Baranın üzerinde kokması tuhaf bir şekilde hoşuna gitmişti. Sanki koku ona aitmiş gibi.
"Çok güzelsin." dedi Baran büyülenmişcesine etkileyici çıkan ses tonuyla. Müge onun ağzından duyduğu cümle ile birlikte heyecandan titrediğini hissederken deminden beri tuttuğu nefesini havaya üfledi. Aynı zamanda çok mutlu olmuştu onun ağzından çıkan cümle ile birlikte. Baran kendisini gerçekten güzel mi buluyordu? "Çok güzelsin Mügecik." dedi cümlesini yinelerken Baran.
Müge onun etkisinin altına girerken hafifçe gülümsedi istemsizce ve gözlerinin ondan kaçırdı. "O muşmula suratlıyla fazla muhatap olmanı istemiyorum. Ondan uzak dur. " dedi Baran uyarır bir sesle her zamanki tavrına geri dönerek.
"Buna sen mi karar veriyorsun Baran?" dedi Müge birden bire sinirlenerek.
"Ben veriyorum." dedi Baran kaşlarını kaldırarak sert bir sesle ondan uzaklaşarak. "Bir itirazın mı var?"
"Evet var." dedi Müge altta kalmayarak. "Bu seni hiç ilgilendirmez."
"Haklısın aslında, normalde ilgilendirmemesi lazım ama bunu bana yapan sensin güzelim." dedi Baran sert tınısı biraz olsun yumuşarken. "Benim isteğimle olan bir şey değil."
Müge onun ağzından çıkan güzelim kelimesi ile birlikte az önceki siniri uçup giderken mutfağın kapısının önünde beliren Rana'yı gördü. "Yardım edeyim mi Müge?" dedi kibarlıkla.
"Olabi-" Müge'nin sözü Baranın sert sesiyle birlikte kesildi. "Senden yardım isteyen mi var?"
"İyi o zaman sen yardım edersin Müge'ye." dedi Rana ve başını Müge'ye çevirip imayla göz kırparak onları baş başa bıraktı.
Müge omlet yapmak için buzdolabından çıkardığı yumurtaları tezgaha koydu. Çıkardığı yumurtaları bir kasenin içine kırıp çırparken Baran ise sırtını duvara yaslamış bir şekilde yüzünde oluşan tebessümle kızı izliyordu. Müge çırpma işini halletmesinin ardından çayı demledi ve Barana döndü.
"Baran senden bir şey istesem yapar mısın?" dedi kibar bir sesle rica edercesine.
"Ne istiyorsun?" dedi Baran kaşları çatılırken.
Müge ona gülümserken "Bana buzdolabından dere otu, maydanoz, roka, domates ve salatalık çıkarır mısın?" dedi.
Baran buzdolabının başına geçtiğinde dere otunu, maydanozu ve rokayı çıkarıp tezgahın üzerine bıraktı. "Başka ne demiştin?" diye sordu Müge'ye bakarak.
"Domates ve salatalık." dedi Müge gülümseyerek.
Baran buzdolabından domatesi ve salatalığı da çıkarıp tezgaha koyduktan sonra buzdolabının kapağını kapadı ve mutfağın lavabosunda rokaları ve maydanozları yıkayan kızın yanına geldi. Baran onun yıkayıp tabağa dizdiği roka tanelerinden birisini alıp Müge'nin ağzına doğru uzattı. Müge onun uzattığı rokayı dişleriyle kapıp hepsini birden ağzına aldıktan sonra çiğnemeye başladı.
Müge ağzındaki rokayı yuttuktan roka tanelerinden birisini alarak aynı şekilde Baranın ağzına uzattı. Baran ağzındakini çiğnerken roka tanelerinden bir tane daha aldı ve ikinci bir roka tanesini de çiğnedi. Müge maydanozu da rokanın yanına koyduktan sonra omletin içine koymak için ayırdığı dere otunu ve maydanozu tahtanın üzerinde iyice kıydı.
Sıra domateslere geldiğinde onları tahtanın üzerinde dilimlemeye başladı ve dilimlediği domateslerden birisini alıp Baranın ağzına götürdü. Baran da aynı şekilde dilimlenmiş domateslerden birisini alıp Müge'nin ağzına götürdü. Müge ağzındaki domatesi çiğnerken aynı zamanda önündeki domatesi tahtanın üzerinde dilimlemeye devam ediyordu. Ve kendi kendine gülümsedi mutlulukla. Düşüncelerine dalmış bir biçimde gülümserken birden bire canının acımasıyla birlikte elini geri çekti. Farkında olmadan dalgınlıktan parmağını kesmişti. "Ah!" diye inledi parmağının acısıyla.
Baran duyduğu inleme sesiyle birlikte dikkatini ona verdi ve kaşları hafifçe çatılırken onun kanayan parmağını görerek "Nasıl başardın bunu?" dedi kızgınlıkla.
"Dalgınlıktan oldu." diye yanıtladı Müge eliyle kanayan parmağını tutarken.
"Dikkat etsene! Pembe rüyalara mı daldın?" dedi Baran kızgınlığını sürdürürken ve masanın üzerinde duran kağıt peçeteyi ona doğru uzattı. "Neyse ki derin bir kesik değil."
Müge parmağını peçeteye sardığında Baran buzdolabının üzerinde duran yara bandını alıp kızın parmağına yapıştırdı. "Bence sen daha bir şey yapma artık. Biz Rana ile hallederiz." Baran yüksek bir sesle Rana'nın adını zikrettiğinde hemen mutfağa geldi Rana.
"Ne oldu? Yardıma mı ihtiyacınız var?" dedi Rana alayla ela gözlerini abisine dikerek.
"Müge parmağını kesti." diye konuştu Baran sert bir sesle.
Rana kalçalarını tezgaha yaslamış şekilde duran Mügenin yanına gelip "Ah, iyi misin canım?" dedi ve yara bandına sarılı olan parmağına baktı. "Çok acıyor mu canın?"
"Sızlıyor sadece." dedi yüzünü buruşturarak Müge.
Rana ela gözlerini tezgaha çevirdi. "Sen zaten omletin her şeyini hazırlamışsın. Sadece tavada yapması kaldı. Domates ve salatalıkları da doğrarım ben şimdi."
"Ben de ekmek dilimleyeyim de ekmek kızartalım fırında." dedi Müge. "Kahvaltıda güzel gider."
"Sen artık bir şey dilimleme bence." dedi Baran alaycı bir dille. "Yine sen şimdi kendi kendine pembe rüyalara dalıp parmağını kesersin."
"Pembe rüyalara falan dalmadım." dedi Müge masum bir kızgınlıkla.
Baran kızın bu masum kızgınlığıyla birlikte hoşuna gitmişcesine kendi kendine gülerken Rana'nın ela gözleri, izlercesine onların üzerindeydi.
"Ekmekler nerede?" diye sordu Baran. "Ben dilimleyeceğim."
Müge ona ekmeklerin yerini gösterdiğinde Baran ekmeği ve bıçağı alıp dilimlemeye başladı. Rana ise hala omleti yapmaya başlamamıştı ve ela gözlerini büyütmüş bir şekilde şaşkınlıkla Barana bakıyordu.
"Sen evde bile bana hiç yardımcı olmazken şu anda Müge'nin mutfağında ekmek dilimliyorsun."
"Çok konuşma lan!" dedi Baran kardeşine. "Yine pembe rüyalara dalarken bir yerini kesmesin diye dilimliyorum herhalde. Keyfimden değil." Müge'ye bakıp muzipçe gülümsedi. "Dilimlemesi benden, fırına koyması senden."
"Tamam." dedi Müge hafif bir gülümsemeyle.
"Neyse ben de omleti yapmaya başlayayım." diye konuştu Rana ve ısınması için tavanın altını yaktı.
"Hey!" Üçü de Beratın gür sesini duyarak kapının ağzında duran Beratla Tarık'a baktılar. Berat ekmeği dilimlemeyi sürdüren Barana şaşkınlıkla baktı. Tarık da aynı şaşkınlıkla kardeşine bakıyordu. "Kardeşim! Sen evde kendi bulaşığını bile makineye koymuyorsun." diye takıldı Berat.
"Parmağım kesildiği için yapıyor." dedi Müge gülümseyerek. "Ama az önce yani parmağım kesilmeden önce ondan rica ettiğimde buzdolabından istediğim şeyleri çıkardı."
"Baranın bütün bunları içinden gelerek yaptığına yemin edebilirim Müge." diye konuştu Tarık.
"Saçma sapan konuşma!" diye çıkıştı abisine Baran ekmekleri dilimlemeyi bitirmişken. Sert bakışlarını Müge'ye dikti. "Fırına koy ekmekleri."
Müge onun bu kaba tavrı ile birlikte iç çekti ve davranışları gerçekten birbirini tutmuyordu. Birden bire kabalaşabiliyordu. Baran sert adımlarla mutfaktan çıkışını izlerken Rana'nın sesini işitti. "Biz de masayı hazırlayalım artık yavaş yavaş. Salonda yiyeceğiz değil mi?"
"Evet. Salonda." diye cevapladı Müge.
Rana'nın başını sallamasıyla birlikte Müge ekmekleri fırına koydu, Rana'nın da omletleri yapmasıyla birlikte kahvaltı masasını hazırladılar.
⚪️
Hep birlikte keyifli keyifli kahvaltılarını etmelerinin ardından evden çıkmıştılar ve onlar park ettiği arabasına doğru ilerlerken Müge de babasının doğum günü hediyesi olarak aldığı park edilmiş şekilde duran arabasına doğru ilerlediğinde uzaktan kumanda ile arabasının kilidini açtı. Rengi siyah tonlarındaydı ve makul bir fiyatta tam da kendi tarzına uygun bir arabaydı.
Yanında Müge'yi göremeyen Berat arkasına doğru döndü. "Müge atlasana hadi." dedi eliyle arabayı göstererek. "Ne duruyorsun orada?"
"Ben arabamla geleceğim." dedi Müge arabasının yanında dururken. Mügenin kurduğu cümle Baran dahil hepsi dikkatini Müge'ye verirken Berat Müge'nin yanına doğru ilerledi.
"Araban olduğunu bilmiyordum." dedi Berat imalı bir dille.
"Babamın doğum günü hediyesi." dedi Müge gülümseyerek.
Berat dostane bir tavırla elini Müge'nin omuzuna koydu. "O halde hayırlı olsun yeni araban! Güle güle kullan."
"Teşekkür ederim." dedi Müge gülümsemesini hiç bozmadan.
Kendisine aynı şekilde 'Hayırlı olsun' diyen Tarıkla Rana'ya da teşekkür etmesinin ardından Tarık kardeşine "Bugün arabayı ben alıyorum Baran." dedi.
"Ben neyle gideceğim okula?" diye homurdandı Baran.
"Sen benim neyle gittiğimi düşünmeden arabayı alıp duruyorsun." Tarık koyu kahverengi gözleriyle Müge'yi işaret etti. "Müge'yle birlikte gidersiniz işte."
Baran hiçbir şey demeden Müge'nin arabasına doğru baktığında Berat "Sen kendi okuluna gitmeden önce beni okula bırakırsın kardeşim o zaman." diye konuştu Tarık'a.
Tarık koyu kahverengi gözlerini Rana'ya çevirerek "Rana'yı eve bıraktıktan sonra kardeşim." diye konuştu. "Rana da okulunu ektiğine göre bugün gün evde test çözecek." Rana'ya gülümsedi. "Öyle değil mi Rana?"
"Rana ne yapması gerektiğini bilir bence." dedi Berat yumuşak bir sesle Rana'ya bakarak.
"Binelim hadi." dedi Rana ve arabanın arka kapısını açtığında binmeden hemen önce Müge'ye dönüp el salladı gülümseyerek. "Görüşürüz Müge. Her şey için teşekkürler. Baran abim seninle birlikte gelecek."
"Tamam. Görüşürüz Rana." diye gülümsedi Müge de ona el sallarken. Rana arabaya bindi ve Tarık Barana "Anahtarı ver Baran." dedi.
Baran elinde tuttuğu arabanın anahtarını abisine verdikten sonra yavaş adımlarla Mügenin yanına doğru ilerledi ve "Okulda görüşürüz Berat." dedi Müge elini Berata doğru sallayarak. "Görüşürüz Müge yine." dedi Tarık da elini Müge'ye sallayıp gülümseyerek. "Davetin için teşekkürler."
Müge ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra Tarıkla Beratın arabaya binip uzaklayışını izledi ve arabasına binip emniyet kemerini bağladığında Baranın da yanındaki yerini alıp kemerini bağladığını ve arabanın içine incelercesine baktığını gördü. Baranla birlikte kendi arabasıyla okula gideceği için çok mutluydu.
Müge arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında "Radyoyu açsana Baran." dedi yola odaklanmış bir şekilde.
"Açamam." dedi Baran umursamaz bir edayla.
Müge oflayarak radyoyu açtığında sevdiği bir şarkıya rastlamanın vermiş olduğu mutlulukla radyonun sesini açtı ve keyifle şarkıyı dinlemeye başladı.
"Araban güzelmiş, Mügecik." dedi Baran muzip bir tınıyla.
"Teşekkür ederim." dedi Müge ona bir anlığına başını çevirip gülümseyerek. "Ehliyetimi aldıktan sonra babam bana zaten bir araba alacağını söylüyordu. O yüzden benim için pek sürpriz olmadı."
Baran sessiz kaldığında aralarında daha bir konuşma yaşanmadı. Müge cadde üzerinde gördüğü kahveciyle birlikte arabayı sağa çekti ve Barana dönerek "Ben şimdi geliyorum." dedi.
Baranla yemek yedikleri gün Barana kahve alacağını söylemişti ve Baranın kendi hesabını ödemiş olmasını karşılıksız bırakmak istemiyordu. Bu yüzden hem kendine hem Barana kahve alacaktı.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Baran kaşlarını çatarak.
"Şimdi geliyorum dedim ya." dedi Müge ve arabadan indiğinde Baran umursamazlıkla cebinden çıkardığı telefonuyla oynamaya başladı.
Müge birkaç dakika sonra elinde tuttuğu karton poşet ile birlikte arabaya bindiğinde Baran gözlerini telefondan çekip Müge'ye dikti. Müge kahvelerden birisini Barana uzatırken "Kahve aldım sana." dedi gülümseyerek.
Baran kaşlarını çatarak kızın kendisine uzattığı kahveye doğru bakarken "Neden böyle bir şey yaptın?" dedi.
Müge gözlerini devirerek "Birlikte yemek yediğimiz gün sana kahve alacağımı söylemiştim Baran." dedi. "Hatırladın mı?"
"Kahveyi nasıl aldın?" diye sordu Baran katı bir sesle.
"Kendime sütlü, sana Americano aldım. Rana sert sevdiğini söylemişti."
"Tam sevdiğim gibi almışsın." dedi Baran keyifle gülümseyerek ve kahveyi kızın elinden aldı. "Ama yine de böyle bir şeye gerek yoktu. Hesabı ödediğim için yaptığını biliyorum."
"Hem ondan hem de içimden geldi." diye cevap verdi Müge kendi kahvesini yudumlarken. Kahveyi yanındaki yere yerleştirdikten sonra arabayı yeniden çalıştırdı ve bu sefer hiç durmadan okula doğru sürdü arabayı.
⚪️
Müge okula vardıklarında arabayı park etti ve Baranla indiklerinde birlikte ağır adımlarla okula giriş yaptılar. Müge onunla birlikte okula giriş yapmaktan mutluyken Nisanın kendilerini gördüğünden bihaberdi. Nisa, Baranın Müge'yle birlikte arabadan indiğini görerek şaşırmıştı ve birbirlerine hangi ara bu kadar yakın olduklarını düşünmeden edemedi. Nisa topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesle birlikte okulun bahçesinde ilerlerken tembel adımlarla ellerini pantolonunun ceplerine sokmuş bir vaziyette yürüyen Beratı görerek yanına doğru ilerledi yüzüne kondurduğu gülümsemeyle.
"Selam Berat." dediğinde birbirlerini sarılıp öptüler.
"Naber Nisa?" dedi Berat elini Nisanın omuzuna yerleştirmiş bir şekilde.
"İyiyim Berat. Senden naber? Nasıl geçti ara tatil, neler yaptın?"
Okulun bahçesinde birlikte yürümeye başladıklarında "Bir şey olmadı ara tatilde." diye konuştu Berat. "Senin nasıldı?"
"Benim de bir şey olmadı." dedi Nisa ve açık kahverengi gözlerini büyüterek Berata döndü. "Baranla Müge'nin aynı arabadan indiğini gördüm."
"Yani?" dedi Berat düz bir sesle.
"Onlar sevgili mi? Merak ettiğimden soruyorum."
"Nisa sen şaka mısın?" dedi Berat alay eder gibi gülerek.
"Merak ettim ne var bunda?" dedi ters bir sesle kendini savunurcasına Nisa. "Barana artık bir ilgim yok, merak etme. O yüzden sorduğum sorunun altında bir niyet arama."
"Değiller." diye cevap verdi Berat. "Ama birbirlerine eskisinden daha yakınlar. Hatta gittikçe daha da yakın oluyorlar." Boğazını temizlemesinin ardından "Peki ya sen? Tarıkla ne durumdasınız?" diye sordu.
"Tarıkla aramızda durum olacak bir şey yok ki." dedi Nisa alayla gülerek. "Ben ona bir yüz versem neler olacak da işte. Ben yüz vermiyorum."
Berat gözlerini kısarak Nisaya baktı. "Tarık'a mı yüz vermek istemiyorsun yoksa bu tutumun genel mi?"
"Berat ben bunları şu anda konuşmak istemiyorum." dedi Nisa, Tarık hakkında konuşmak istemediğini belirten bir sesle.
"Tamam." dedi Berat sadece. Aralarında bu konuşmadan başka bir konuşma olmadan ders göreceği sınıfa doğru ilerlediler.
⚪️
Nisa masasına koyulan Frappe ile birlikte garsona kibarca teşekkür etti ve bardağını eline alıp pipeti dudaklarına götürerek içeceğinden bir yudum içtikten sonra bardağı yeniden masaya koydu.
Derslerinin bitmesinden sonra hemen eve gitmek istemediği için bir kafeye geçip oturmayı tercih etmişti. Gözlerini kahverengi tonlardaki kafede gezdirdiğinde bacak bacak üstüne attı ve bardağını bir kez daha eline alıp içeceğinden bir yudum daha aldı.
Açık kahverengi gözleri kafenin girişindeki tanıdık bir simaya takılırken gözleri hafifçe kısıldı ve birden bire kendisine sıcak bastığını hissederken dudaklarının arasındaki pipeti hafifçe dişledi. Kahverengi kumral renklerinin karışımı olan saçlarıyla ve yüzündeki kirli sakallarıyla birlikte her zamanki gibi çok yakışıklıydı. Tarık aralarında iki kızın da bulunduğu arkadaş grubuyla birlikte kafeye girdi ve çaprazındaki masaya oturdular. Nisa en köşede oturduğu için çaprazındaki masa biraz uzak kalıyordu kendisine. Nisa onlara doğru izlercesine bakarken Tarık ile henüz göz göze gelmemiştiler. Yanında oturan kızla gülerek bir şeyler konuştuğunu gördü ve Nisa gözlerini tam onların üzerinden çekecekken gözleri onun koyu kahverengi gözleriyle çoktan buluşmuştu bile.
Nisa açık kahverengi gözlerini ondan çekerek içeceğinden art arda birkaç yudum daha aldı ve siyah deri ceketinin fermuarlı cebinden telefonunu çıkarıp oynamaya başladı.
Nisa onun insanın etkisi altına alan sesini işitirken başını telefonundan kaldırdığında Tarıkın çoktan karşısına oturmuş olduğunu gördü.
"Cevap vermeme gerek kalmadan oturdun zaten Tarık." dedi Nisa gözlerini devirerek ters bir sesle.
Nisanın cevabıyla birlikte Tarıkın yüzünde alaycı bir gülümseme oluştu. "Burada öylece tek başına mı oturuyorsun? Yoksa bir arkadaşını falan mı bekliyorsun?"
"Burada öylece tek başıma oturuyorum." dedi Nisa dik bakışlarla onun yüzüne bakarak.
"Neden?" dedi Tarık rahat tavırlarla geriye yaslanırken.
"Tek başıma oturmak istemiş olamaz mıyım?" dedi Nisa asi tavırlarını sürdürmeye devam ederken.
"Seninle konuşmaya çalışıyorum sadece Nisa." dedi Tarık onun aksine sakin bir şekilde. "Bana böyle ters davranmana gerek yok, oturmamı istemiyorsan kalkarım. Bana hayır dendiği zaman hayırdan anlıyorum."
Nisa başını Tarıkın az önce bulunduğu masaya doğru çevirdiğinde masadakilerin kendilerine doğru baktığını gördü. Kaşları çatılırken "Tarık neden arkadaşların bizim masaya doğru bakıyor?" dedi.
"Merak ettiler herhalde." dedi Tarık düz bir sesle ve elini kaldırıp garsonu çağırdığında garson yanlarına ulaştı.
Nisanın elindeki içeceğe bakarak "Ben de Frappe istiyorum." dedi Tarık. Ardından koyu kahverengi gözlerini Nisanın yüzüne dikti. "Senin istediğin bir şey var mı güzelim?"
Nisa onun yoğun bakan koyu kahverengi gözlerinden gözlerini kaçırmamak için kendisini zorlarken heyecandan midesinin bulandığını ve karnının karıncalandığını hissetti. "Ben istersem söylerim." dedi Nisa ters bir sesle yine.
"O isterse söylermiş." dedi Tarık alaycı bir sesle garsona doğru bakarak.
Garsonun yanlarından uzaklaşmasıyla birlikte Nisa başını bir kez daha çaprazındaki masaya çevirdiğinde hala kendilerine bakıyor olduğunu gördü. "Arkadaşların hala izlercesine bize bakıyorlar. Bence yanlarına geri dön, neden birden bire gelip buraya oturduğunu merak ediyor olmalılar."
"Arkadaşlarım her zaman gördüğüm insanlar, üniversitede de hep beraber olduğumuz için. Seni uzun zamandır görmüyordum." dedi Tarık etkileyici çıkan tok sesiyle. "Hem onlar biliyorlar bu masaya neden oturduğumu. Seni de biliyorlar. O yüzden bize öyle bakıyorlar."
"Beni nereden biliyorlar?" diye sordu Nisa kaşlarını çatarak.
Tarık masaya gelen Frappe ile birlikte içeceğinden içtikten sonra "Seni onlara anlattığım için olabilir mi?" dedi.
Nisa'nın bu hoşuna gitse de Nisa ona belli etmedi. "Neden beni onlara anlatıyorsun?" dedi ters bir sesle.
"Sen neden hep böyle ters davranıyorsun?" dedi Tarık isyan dolu bir sesle. "Sence ben seni neden anlatmış olabilirim?"
"Bilmiyorum. Sen cevap ver." dedi Nisa istifini bozmadan.
"Çünkü hiç aklımdan çıkmıyorsun." dedi Tarık itiraf edercesine konuşarak.
Nisa sanki onun söylediği cümleyi gülünç bulmuşcasına alayla edercesine gülerken ayağa kalktı ve çantasını koluna taktı. Tam Tarıkın yanından geçip gidecekken bileğine tutarcasına dokunan elle birlikte yerinde duraksayıp anlık olarak gözlerini kapatıp açtı.1
Tarık kızın gitmesinden korkacakmış gibi elini kızın bileğinden çekmezken derin bir iç çekerek sakin tavırlarla ayağa kalktı ve tam karşısına geçti. Aralarında az da olsa mesafe olmasına rağmen yine de birbirlerine oldukça yakındılar. Nisa onun yüzüne bakmak için başını kaldırdığında onun yoğun bakan koyu kahverengi gözlerine hayranlıkla baktı karnındaki karıncalanmayı ve hızlı hızlı atmaya başlayan kalbini yok saymaya çalışarak. Açık kahverengi gözleri yüzünün tamamında gezinirken "Neden böyle yapıyorsun Nisa?" dedi Tarık etkileyici çıkan yumuşak sesiyle. "Neden kaçıyorsun? Birbirimizi ilk gördüğümüz yani arabayla seni evinin yakınlarına kadar bıraktığım gün, sen de benden etkilendin değil mi? İtiraf et."
Nisa gözlerini devirerek söylediklerini saçma bulmuş gibi gülerken "Etkilenmedim demedin." dedi Tarık çok bilmiş tavırlarla hafifçe başını sallayarak.
"Etkilendim de demedim farkındaysan." dedi Nisa dik başlılıkla.
"Nisa ben unuturum sandım ama olmadı, unutamadım. Seni gördüğüm ilk günden beri aklımdan çıkmıyorsun. Kafamı allak bullak ediyorsun. Neden kaçıyorsun Nisa, neden sen de benden etkilendiğini söylemiyorsun? İkimiz de birbirimizden etkilendik işte, karşılıklı bir şey var ortada ama birlikte adını koyamıyoruz bir türlü. Sen de bunun farkındasın bence." Nisa onun içten olan yaklaşımıyla birlikte sertçe yutkunarak yüzüne baktı sadece. "Etkilenmediysen etkilenmediğini bana söyle o zaman Nisa."
Nisa birkaç saniyeliğine sessizlikle yüzüne baktıktan sonra hiçbir şey söylemeden yanından geçip gittiğinde kendilerine bakan Tarıkın arkadaşlarına sert bir bakış fırlattı ve kendi hesabını ödemek için kasaya gittiğinde Tarıkın kendisine doğru bağıran isyanlı sesini duydu. "Kaç bakalım, nereye kadar kaçacaksın böyle çok merak ediyorum."
⚪️
Okur Yorumları | Yorum Ekle |