19. Bölüm

19.Bölüm

Moon Light
moonliiighht

"İyi okumalar!"

 

 

 

⚪️

Siyah taytının üzerine geçirdiği oversize beyaz sweatshirtünün eteklerini düzelttikten sonra boy aynasından kendisine baktı Müge. Üzerindeki siyah tayt, uzun biçimli bacaklarını ortaya sermişti ve göğüslerine kadar uzanan kumral tonlarındaki saçları ortadan ayrık bir şekilde dümdüzdü. Rahat giyinmeyi tercih etmişti. Dün akşam Beratların evinin terasında yakılacak mangal için hazırlanmıştı ve evde toplanacakları için rahat giyinmeyi tercih etmişti. Makyaj yapma gereği bile duymamıştı. Dün akşam Baran kendisini bunun için aradığında annesinden izin almadan Barana bir cevap vermek istememişti. Üstelik bugün Berat da kendisini arayarak davet etmişti. Annesine bunu belirttiğinde ise annesi ona gitmesi için izin vermişti. Baranla bir arada olacağı için çok heyecanlıydı ve dün gece aralarında geçen konuşmaları bir anlığına anımsarken kendi kendine gülümsedi. Baranın kurduğu cümleler kendisini mutlu edip heyecanlandırmışken aynı zamanda kafasını da karıştırmıştı. Umarım anlayabilirdi, o cümlelerin altında yatan asıl imayı.

Makyaj masasında duran telefonunun çalması ile birlikte Müge boy aynasının önünden ayrılarak makyaj masasına doğru ilerledi ve çalan telefonunu eline aldığında arayan ismi görünce kendi kendine gülümseyip telefonu açarak kulağına götürdü.

"Baran?"

"Napıyorsun? Hazırlanıyor musun?"

Baranın kadifemsi sesi kulaklarına dolar dolmaz kalbi heyecanla çarpmaya başladı ve gülümsemesi iyice büyüdü vücuduna tatlı bir sıcaklık yayıldığını hissederken.

"Hazırlandım sayılır." dedi Müge boğuk bir sesle.

"Güzel." dedi Baran kelimedeki e harfini uzatarak. "Ben de sizin eve doğru geliyorum. Seni almaya. Beraber gideriz diye düşündüm."

"Güzel düşünmüşsün." dedi Müge hoşuna gitmişcesine. "Nerelerdesin? Yakınlarda mısın?"

"Beş dakikaya geliyorum. "

"Tamam. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Birbirleriyle vedalaştıktan sonra telefonunu kapattı Müge. Hava kış aylarına aykırı bir sıcaklıkta olduğu için sweatshirtünün üzerine mont veya ceket giymeyecekti. Kendisine parfüm sıktıktan sonra küçük çantasına telefonunu ve cüzdanını yerleştirip omuzuna asarak odasından çıktı. Annesine gideceğini haber vermek için salona geldi. Banu Hanım, tekli koltukta bacak bacak üstüne atmış bir şekilde kitap okuyordu.

"Anne!"

Banu Hanım, kızının kendisine seslenmesiyle birlikte başını kitabından kaldırıp okuma gözlüklerinin altından kızına baktı. "Gidiyorum ben." dedi Müge annesinin kendisine bakması üzerine. "Baran beş dakikaya geliyormuş. Beraber gideceğiz."

"Nasıl gideceksiniz?" diye sordu Banu Hanım. "Arabasıyla mı geliyor buraya?"

"Arabayla geliyor evet. Ama araba babasının arabası. Baranın değil." dedi Müge gülümseyerek.

Banu Hanım, kızının Barandan bahsederken gözlerindeki parıltıya şahit olup "Dilinden düşürmediğin o Baran arkadaşını çok merak ediyorum kızım." dedi. "Umarım bir gün Baranla tanışırız."

"Ben de bunu çok isterim anne." dedi Müge içtenlikle.

"Gideceğin yerde dikkat et kızım." dedi Banu Hanım uyarırcasına. "Dikkatli ol. Telefonun açık olsun. Bu arada aşırıya kaçmamak şartıyla istersen arkadaşlarınla beraber alkol alabilirsin."

"Alkol almadığımı biliyorsun. Ama yine de buna izin verdiğin için teşekkür ederim."

"Gençsin. Belki özenirsin arkadaşlarına. Ama yine de her şeyin bir sınırı olduğunu unutma."

Müge gülümseyerek başını salladı annesine. "Ben alkol almam zaten." diye yineledi cümleyi aynı zamanda. Müge çantasındaki telefonundan mesaj geldiğini belirten işittiği bildirim sesiyle birlikte omuzuna asılı olan çantasından telefonunu aldı ve gelen mesajı okurken kendi kendine gülümsedi.

"Geldim."

"Baran gelmiş." dedi Müge gülümsemesini hiç bozmadan telefonunu çantasına geri koyarken.

Banu Hanım, kitabının arasına kaldığı yeri unutmamak için ayracını yerleştirerek ayağa kalktı ve pencereye doğru ilerleyip perdenin aralığından dışarıya doğru baktı. Müge hızlı adımlarla annesinin yanına doğru gelirken "Baran siyah arabanın önünde bekleyen çocuk mu?" dedi Banu Hanım gözlerini baktığı yerden ayırmazken.

Müge kaşlarını çatıp annesinin baktığı yere doğru bakarken Baranı siyah arabaya yaslanmış bir şekilde beklerken gördüğünde annesini onaylarcasına "Evet." dedi.

Banu Hanım, onun dudaklarının arasındaki sigarayı görürken "Sigara da içiyor." dedi hoşnutsuzlukla.

"Çok içiyor hem de." diye mırıldandı Müge.

Banu Hanım elini kızının koluna koyup hafifçe sıvazlayarak "Bekletme arkadaşını daha fazla git hadi." dedi.

Müge annesinin kendisini kapıya kadar geçirmeye kalkışmasıyla birlikte annesiyle kapıya doğru ilerledi ve spor ayakkabılarını giydikten sonra annesiyle vedalaşıp evden çıktı.

Apartmanın kapısını açıp çıktığında önündeki basamakları indikten sonra Baran ile göz göze geldiğinde içinde ufak heyecan kıpırtıları oluştu. Baran koyulaşan gözlerini Mügenin üzerinde dolaştırırken sert olan yüz ifadesi birden bire yumuşamıştı. Elindeki sigarasının bitmemiş olmasını umursamadan yere doğru fırlatırcasına attı aynı zamanda. Müge yüzünde oluşan hafif gülümsemeyle Barana doğru ilerleyip tam karşısında durdu ne yapacağını bilemezmiş gibi.

Müge gözlerini ondan kaçırırken Baran onun sergilediği bu utangaç ve çekingen tavırları hoşuna gidercesine hafifçe güldü. Baran kızı yönlendirircesine elini kızın sırtına yerleştirip arabanın ön kapısını açtığında "Kibarlık sana pek uyan bir davranış değil ama." dedi Müge. "Bu kibarlığın için teşekkür ederim yine de."

"Aşk olsun! Ne zaman bir kabalığımı gördün?" dedi Baran ironi yapar gibi.

O sırada Müge annesinin sesini işitirken başını sesin geldiği yöne doğru yukarıya kaldırıp camdaki annesine baktı.

"Dikkatli ol kızım, çok geç kalma."

Müge gülümseyerek annesine el sallarken Baran da başını kaldırıp camdaki kadına düz bir ifadeyle baktıktan sonra şoför koltuğuna yerleşti. Müge de Baranın yanındaki yerini aldıktan sonra kapıyı kapattı.

"Annen miydi?" dedi Baran sorarcasına emniyet kemerini takarken.

"Evet." diye cevap verdi Müge de emniyet kemerini takarak. Baranın arabayı çalıştırmasıyla birlikte bulundukları yerden hızlıca uzaklaştılar.

 

 

⚪️

Baran parmaklarını zile dokundurduktan sonra elini saçlarının arasından geçirirken Müge ellerini birbirine kenetleyip hemen yanında duran Barana baktı. Kapı kısa bir süre sonra Tarık tarafından açıldığında "Hoş geldiniz!" dedi Tarık ikisine birden, yüzüne koydurduğu hafif bir gülümsemeyle.

Müge gözlerini dikip Tarık'a baktığında giymiş olduğu siyah, kolsuz siyah salaş tişörtünün üzerinde siyah kareleri olan kırmızı mutfak önlüğü takılı olduğunu gördü. Kaslı olan kolları giymiş olduğu kolsuz siyah tişörtüyle beraber tamamen görünürde olup esmer teniyle birlikte güzel bir görüntü sergiliyordu.

Müge, Baranla birlikte içeriye girerken "Önlük takmışsın." dedi Tarık'a hafif bir gülümsemeyle.

"Öyle meze, salata falan hazırlıyoruz işte bir şeyler ızgaranın yanına." diye cevap verdi Tarık. "Berat da ateşi yakıyor." Bunun ardından Tarık ellerini Baranın ve Müge'nin sırtına yönlendirircesine koyarak "Hadi siz geçin terasa." dedi. "Ben mutfaktayım."

"Tamam." diye mırıldandığında Baran Müge'yle beraber terasa doğru ilerledi ve Tarık da hazırlığa devam etmek üzere mutfağa geri döndü.

Müge, Baranla birlikte terasa çıktığında Beratın ızgaranın üzerinde patlıcanları közlediğini ve Beratın hemen yanı başında duran Rana'nın elinde tuttuğu birasını yudumladığını gördü. Hemen ortada duran kocaman geniş masada henüz hiçbir şey hazır değildi. Baran masanın üzerinde duran siyah poşetin içindeki biralardan birisini kapıp açarken kocaman geniş terastaki salıncağa yayılırcasına oturdu. Aynı zamanda oturduğunda birasını da yudumlamayı ihmal etmemişti. Rana Müge'yi gördüğünde ela gözlerindeki içtenlikle gülümseyerek sırtını yasladığı duvardan çekerek elindeki birasını hiç bırakmadan Müge'nin karşısına geçip tek koluyla selamlarcasına ona sarılıp öptü.

"Hoş geldin canım!"

Müge samimi bir gülümsemeyle "Hoş buldum." dediğinde ela gözlü kızı baştan aşağı süzdü. Yine her zamanki gibi çok güzeldi Rana, dalgalı haline getirdiği koyu kumral saçlarıyla beraber. Gözlerinin altına çekmiş olduğu kalem ela gözlerinin güzelliğini ortaya çıkarıyordu. Mor crop kazağının altına giymiş olduğu siyah mini etek ise hafif kalın olan bacaklarını saran transparan siyah çorapla birlikte daha çekici bir görünüm elde etmişti. "Her zamanki gibi yine çok güzel olmuşsun Rana."

"Teşekkür ederim." diye karşılık verdi Rana hoşuna gitmişcesine geri çekilerek.

"Hoş geldin." dedi Berat da kısa bir süreliğine ızgaranın başından ayrılıp Müge'yle birbirlerine selamlaşırcasına sarılırken.

Müge'nin ona da "Hoş buldum." demesinin ardından geri çekilirken Berat masadaki sandalyelerden birisini çekerek kızı oturması için yönlendirdiğinde Müge sandalyeye oturdu.

Berat közlediği patlıcanları maşayla çevirirken Rana "Müge'yle Baran abim de geldiğine göre artık yavaş yavaş sofrayı kurmaya başlayabiliriz." dedi gülümseyerek.

"Henüz etleri pişirmeye başlamadım Rana." dedi Berat düz bir sesle. "Hem Nisa daha gelmedi."

"Onu da mı davet ettin Berat?" dedi Rana gözlerini devirerek.

"Bir sakıncası mı var?" dedi Berat başını kaldırıp Rana'ya bakarak.

"O kız samimiyetsiz yapmacığın teki Berat. Sen de, Tarık abim de onda ne buluyorsunuz hiç anlamıyorum." dedi Rana hoşnutsuz bir sesle.

"Nisa iyi bir kız." dedi Berat bakışlarını Rana'nın yüzünden çekmeyip. "Ona neden gıcık olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Sana bir zararı da dokunmadı bildiğim kadarıyla, değil mi?"

"Bana bir zararının dokunmasına gerek yok." dedi Rana sahici olmayan bir gülümsemeyle. "Sadece kendisi bana samimi gelmiyor o kadar. "

Müge ayağa kalkarken "Ben mutfağa gidip bir Tarık'a bakayım." dedi arkadaşlarına açıklama yaparcasına.

Berat o sırada közlenmiş patlıcanları siyah tabağın içine koyarken "Bekle." dedi Müge'ye. Berat közlenmiş patlıcanları tabağa koyduktan sonra tabağı Müge'ye uzattı. "Hazır gidiyorken bunu da mutfağa götürsene."

Müge tabağı eline alırken terastan içeriye girip adımlarını mutfağa yönlendirdi ve mutfağa girdiğinde Tarık'ı arkası dönük bir şekilde tezgahın üzerinde bir şeylerle uğraştığını gördü. Tezgahın üzerine tabağı bırakmak için tezgahın yanına geldiğinde Tarık'ın ne yaptığını bu sefer daha iyi görebilmişti. Tarık tahtanın üzerinde domatesleri küp şeklinde doğruyordu. "Salata mı yapıyorsun?"

"Evet." diye cevapladı Tarık Müge'ye hiç bakmadan.

"Közlenmiş patlıcanları getirdim." diye konuştu Müge. "Patlıcan salatası da yapacaksın galiba."

Tarık koyu kahverengi gözlerini Müge'ye dikerek ilk kez ona baktı. "Evet." dedi yine.

Müge tezgahın üzerindeki uzun tabakta özenle yapılmış olan mezeye baktı. "Onu da mı sen hazırladın?"

"Humusun tadına bakmak ister misin?" dedi Tarık muzip bir ifadeyle.

"İsterim." dedi Müge gülümseyerek. Üzeri maydanozla süslenmiş humusa yeniden baktı.

"Güzel gözüküyor."

Tarık çekmeceden bir çatal alıp humusun kenarına batırdıktan çatalı Müge'nin ağzına doğru uzattı. "Güzel olup olmadığına tadına baktıktan sonra karar ver." dedi Tarık muzip ifadesini hiç bozmadan.

Müge humusu tadına bakıp ağzının içinde iyice yaydıktan sonra "Güzel olmuş." dedi gülümseyerek. "Ellerine sağlık."

"Değil mi?" dedi Tarık kendisiyle övünerek. "Bence de güzel olmuş, ilk defa yapmama rağmen."

Tarık Müge'ye humusu tattırdığı çatalı bulaşık makinesinin içine bıraktı ve Müge o sırada Rana'nın mutfağa girdiğini görürken göz göze geldiler, birbirlerine gülümsediler. Rana buzdolabından etlerin olduğu paket halindeki poşeti aldıktan sonra tezgahın üzerindeki siyah tabağın içinde olan domatesleri ve biberleri de aldı ızgara üzerinde kızarmaları için.

"Sana da tattırayım mı yaptığım humustan?" dedi Tarık kardeşine. "Müge çok beğendi."

"Git Nisaya tattır sen." dedi Rana abisine trip atarcasına bir edayla ve arkasını dönüp mutfaktan çıktı. Tarık kardeşinin arkasından gülerken "Rana bir türlü Nisaya ısınamadı." dedi. "Nisayla çok mu bir arada bulundu da sanki hemen ısınacak?" Hemen yanında durup kendisine doğru bakan Müge'ye baktı. "Ama sana öyle değil mesela. Sana hemen ısındı. Seni seviyor."

"Ben de Rana'yı seviyorum." dedi Müge içtenlikle gülümseyerek. "Çok tatlı bir kız. Aynı zamanda çok güzel."

Tarık Müge'nin yüzüne incelercesine baktı koyu kahverengi gözleriyle. "Sen de çok güzelsin Müge."

Müge aldığı iltifatla birlikte gözlerini hafifçe ondan kaçırırken "Ben kendimi pek güzel görmüyorum ama." dedi. "Teşekkür ederim."1

"Hayır güzelsin." dedi Tarık ısrarcı bir söyleyişle. "Kendine haksızlık etme. Güzel olmasaydın kardeşim sence seninle ilgilenir miydi?"

Tarık'ın söylediği son cümle Müge'yi heyecanlandırmasına yeterken sesi titreyerek "İlgilenir miydi derken ne demek?" diye sordu aynı zamanda oldukça kısık çıkan sesiyle. Tarık'ın ağzından bunu duymak hoşuna gitmişti. Düşüncesi bile çok güzeldi. Fakat Barandan bununla ilgili bir adım görmemişti. Arkadaş gibiydiler daha çok.

Tarık onun kardeşi için heyecanlandığını görürken "Bilmem." dedi hafif bir gülümsemeyle. "Kendiniz yaşayarak görün." Elini dostane bir edayla Müge'nin omuzuna koydu ve çikolata kahvesi gözlerine baktı. "Baran o kadar çok şanslı ki. Umarım şanslı olduğunun farkındadır. Çünkü sen güzel olduğun kadar iyi bir insansın da. Baran senin gibi bir insanla arkadaşlık etmezse aptallık eder. Yalnız bu söyleyeceklerimi kafana iyi sok. Çünkü bunlarla karşılaşabilirsin. Karşılaştığın zaman üzülmemen için söylüyorum. Baranın az çok sert tarafına şahit olmuşsundur."

Müge başını salladı sessizce. "Baran sana belki biraz daha yumuşak davranıyor olabilir ama onun sert tarafına rastladığında senin kalbini kırmaktan hiç çekinmez. Hatta daha doğrusu Baran kimsenin kalbini kırmaktan çekinmez. Karşısındaki insanın kırılıp kırılmadığı umurunda bile olmaz. Bu yüzden onun bu yumuşak davranışına kendini fazla kaptırma."

Baran hakkındaki söylenenler kendisini kötü hissettirse de bu söylenenler doğruydu ne yazık ki. Tam da Baran'dan beklenilecek davranışlardı bunlar. "Anlıyorum." dedi Müge başını sallayarak. "Baran en başından beri kendisini yansıtmaktan hiç çekinmediği için onun nasıl bir insan olduğunu biliyorum. Yani en fazla kırılırım, senin de söylediğin gibi."

Müge cümlelerini bitirdikten sonra sessiz kaldığında Tarık tezgaha dönerek domateslere kaldığı yerden doğramaya devam etmeye başladı. Müge onun domateslere doğrayışına bakarken "Siz de Nisayla çok yakışıyorsunuz." diyerek yorumda bulundu samimi bir dille sessizliğini bozarak.

"Teşekkür ederim." dedi Tarık hoşuna gidercesine.

"Nisanın hangi yönü senin ilgini çekti? Yani Nisanın en çok hangi yönünden hoşlanıyorsun?"

"Güzelliği." dedi Tarık yüzünde bir gülümseme oluşurken. "Asi olan tavırlarından hoşlanıyorum. Hoşuma gidiyor. Nisa her şeyiyle aklımı başımdan alıyor. Nisaya hissettiğim şeyler öyle derin ki, daha önce hiç böylesine bir şey hissetmemiştim birisine karşı. Daha önce hiç birisi için can atmamıştım. "

Birden bire kapı zilinin çalması ile birlikte Tarık'ın gülümsemesi iyice büyüdü ve neşeli bir hal aldı. "Nisa geldi."

Tarık ellerini açtığı musluğun altında tutup önlüğüne ellerini sildikten sonra koşar adımlarla kapıya doğru gitti. Müge onun arkasından gülerek terasa çıktı.

Tarık kapıyı açarken Nisayı gördüğünde yüzünde muzip dolu bir ifade oluştu. "Hoş geldin!" dedi ses tonu değişirken ve aynı zamanda onu görmesiyle Nisaya karşı derin bir arzu duyduğunu hissederken. Vücuduna birden bire ateş bastığını hissettiğinde Nisa yüzüne hafif bir gülümseme kondurduğu an onun koyu kahverengi gözlerinin koyulaştığına şahit olurken karşısındaki bu çekici adama süzercesine baktı.

Kaslı olan kolları sertçe yutkunmasına sebep olurken üzerindeki mutfak önlüğüyle birlikte çok seksi gözüküyordu. "Sen üşümüyor musun böyle?" dedi içeriye girdiğinde Nisa.

"Üşümüyorum." dedi Tarık yoğun bir sesle kıza bakmayı sürdürürken. "Ateş basıyor bana." Tarık karşısındaki güzel kadına gözlerini ayırmadan baktı. Karşısındaki kadının güzelliği karşısında gözlerini alamıyordu. Dolgun olan dudaklarını kırmızı rujla renklendirmişti ve uzun kahverengi saçlarını maşayla dalgalı haline getirmişti. Üzerine biker siyah tayt ve kiremit rengi oversize uzun kollu sweatshirt giymişti. "Niye bakıyorsun bana öyle?" dedi oldukça cilveli çıkan sesiyle Nisa, onun kendisini incelemesi hoşuna gitmiş gibi.

Tarık elini yönlendirircesine onun beline koyduğunda Nisa belindeki elini hissettiğinde nefesini tuttu ve teninin karıncalandığını hissetti. Birlikte terasa çıktıklarında herkese gülümseyerek "Merhaba." dedi.

Berat gülümseyerek onu karşıladı ve selamlarcasına birbirlerini öpmelerinin ardından Rana onu Mügeyi karşıladığı gibi karşılamaya gerek duymadan sadece "Hoş geldin." dedi soğuk bir sesle. Müge'nin ise kendisini görmezden geldiğini görünce salıncakta oturan Baranın bakışlarını üzerinde hissedip açık kahverengi gözlerini Barana dikti. "Naber Baran?" dedi gülümseyerek.

"İyi senden?" dedi Baran düz bir sesle. Nisa Baranın kendisine karşılık vermesini beklemezken bundan mutlu oldu içten içe.

"İyiyim." dedi Nisa gülümsemesini hiç bozmadan ve Beratın ızgarada etleri çevirdiğini görürken "Sofra daha henüz kurulmamış." dedi bakışlarını masaya dikerek. "Etler birazdan pişer."

"Sen kur o zaman sofrayı bu kadar meraklıysan." dedi Rana alaycı bir terslikle.

"Terslemeni gerektirecek bir şey söylemedim Rana." dedi Nisa gardını alırcasına.

"Tamam. "dedi Müge araya girerek müdahale edercesine Nisaya. "Biz Rana ile masayı hazırlarız, sen de mutfakta Tarık'a yardım edersin."

Nisa hafifçe Müge'ye başını salladığında arkasını dönüp içeriye girdi ve adımlarını mutfağa yöneltip tezgaha doğru ilerlediğinde Tarık'ın salatayı hazırladığını gördü. "Geriye yapılacak ne kaldı?" dedi Nisa ona gülümseyerek iyice yakınına doğru yaklaşırken. Elini onun koluna yerleştirmeyi de ihmal etmemişti.

Tarık yüzünü ona doğru çevirdiğinde kızın güzel yüzüne hayranlıkla baktı. "Patlıcan salatası yapabilir misin?" dedi oldukça kibar bir şekilde. "Patlıcanlar közlendi zaten. Ben de Berata etleri koyacağı tabak götürüp geleyim."

"Olur, yaparım." dedi Nisa. Tarık dolaptan tabak aldıktan sonra mutfaktan çıktı ve tabağı vermiş bir şekilde kısa bir süre sonra mutfağa geri geldi. Nisa ise közlenmiş patlıcanları soymaya başlamıştı.

"Görüşmeyeli nasılsın Tarık?" diye sordu Nisa ilgiyle.

"Nasıl olayım?" dedi Tarık hoşuna gidercesine. "Seni düşünüp duruyorum. Aklımdan hiç çıkmıyorsun."

"Ben sana nasılsın diye sordum." dedi Nisa ukala bir tavırla. "Beni düşünüp düşünmediğini değil."

"Ne fark eder?" dedi Tarık gülümseyerek. "Az önceki söylediklerim benim nasıl olduğumu belirtmiyor mu?"

Nisa umursamazca omuzunu silktiğinde "Sen bir şey söylemeyecek misin Nisa?" diye sordu Tarık.

"Ne duymak istiyorsun?" dedi Nisa başını ona çevirirken.

"Mesela benim hakkımda ne düşünüyorsun, merak ediyorum." diye devam etti Tarık.

Nisanın yüzünde ufak bir tebessüm oluşurken "Senin hakkında ne düşündüğümü söylediğimi hatırlıyorum." dedi.

Tarık hafifçe kollarını iki yana açarak "Belki daha fazlasını duymak istiyorumdur." dedi.

"Sana aşığım gibi mi mesela?" dedi Nisa alay ederek.

Tarık kızın kendisiyle alay etmesine aldırmayıp "Aslında olabilir. Hiç de fena bir cümle değil." dedi yüzünde çapkın bir gülümseme oluşurken. "Sen bana bir adım at yeter ki ben sana koşmaya dünden razıyım."

"Boş zamanlarında internetten kamyon arkası sözler okuyor olmalısın Tarık." dedi Nisa onun son cümlesine gülerek alaycı tavrını hiç bozmadan.

"Aşk olsun!" dedi Tarık üzülürmüş gibi.

Nisa patlıcanları soyma işlemini bitirmişti. Şimdi patlıcanları tabağın içinde çatalla ezecekti ve sonra salatanın sosunu hazırlayacaktı domatesleri ince ince doğradıktan sonra. Tarık'a aşık olacak kadar duyguları derin bir hal almış mıydı emin değildi fakat ondan fazlasıyla etkileniyordu. Bu kibar sempatik tavırlarından, yakışıklılığından, fiziğinden. Tarık her şeyiyle kızı etkilemeyi başarıyordu.

Tarık ona da humusundan tattırmaya kararlıydı ve çekmeceden temiz bir çatal alıp humusun kenarına batırarak Nisanın ağzına doğru uzattı. Nisa ağzına uzatılan çatalı görür görmez kaşları çatıldı ve "Beğenecek misin bakalım?" dedi Tarık.

Nisa uzatılan çatalı ağzına aldıktan sonra tadını ağzının içinde hissettiğinde "Güzel olmuş." dedi düz bir sesle. "Fena değil. Rana mı yaptı?"

"Hayır." dedi Tarık kaşlarını kaldırarak yüzünde oluşan gülümsemeyle. "Ben yaptım."

"Mesela evinizde de hepiniz birden yemek yapma işini Rana'ya yıkacağınıza ara sıra mutfağa girip böyle şeyler hazırlayabilirsin." dedi Nisa imalı bir dille.

"Rana'ya yemek işini falan yıktığımız yok." diye konuştu Tarık. "Sadece babam Rana'nın yaptığı yemekleri daha çok seviyor."

Nisanın kaşları hafifçe çatılırken "Yanlış anlama ama anneniz yemek yapmıyor galiba evde." dedi. "Bir de benim dikkatimi çekti de, sen hiç annenden bahsetmiyorsun Tarık. Annenle baban ayrı mı? Kusura bakma böyle sordum ama."

"Annem vefat etti." dedi Tarık tek seferde, koyu kahverengi gözleriyle kızın yüzüne bakarak.

Nisa mahcup bir ifadeyle gözlerini ondan kaçırırken "Özür dilerim. Çok özür dilerim." dedi. "Bunu bilmiyordum . Başın sağolsun." Nisa Tarık'a kollarını dolayarak ona sarıldı destek olmak istercesine. "Nasıl hissettiğini düşünemiyorum bile." dedi mırıldanırcasına ellerini onun sırtında gezdirerek.

Tarık kızın sarılmasına karşılık verirken kuru bir sesle "Düşünecek bir şey yok." dedi. "Alışıyorsun."

Nisa ondan geri çekildi fakat elleri Tarık'ın omuzundaydı. Tarık'ın elleri de Nisanın belindeydi. "Peki ya Baranla Rana?"

"Rana da annemin vefatından çok etkilendi. Ama Baran çok daha farklı bir şekilde etkilendi." dedi Tarık ciddi bir tonlamayla. Tarık'ın bu ciddi tutumunun altından burukluğunu hissetmişti Nisa. "Haliyle Baranın kendisini toparlaması epey bir zaman aldı. Daha sonra Baran okuldan bir kız arkadaş edindi. O kız bir nebze de olsa Baranın kendisini toparlamasına yardımcı oldu."

"Kızla sevgili miydiler?" diye sordu Nisa. "Yoksa sadece arkadaş mıydılar?"

"Sevgiliydiler." diye yanıtladı Tarık. "Fakat birliktelikleri kısa sürdü."

Nisa başını sallayarak "Hmmm." dedi ve ondan tamamen geri çekilerek uzaklaşırken "Ben salatayı hazırlamaya devam edeyim." dedi hafif bir gülümsemeyle.

Nisa patlıcanları çatalla ezme işlemini tamamladıktan sonra domatesleri tahtanın üzerinde ince ince doğramaya başladı. Tarık kızın her hareketini hayranlıkla izlerken Nisa onun izlercesine bakan koyu kahverengi gözlerini üzerinde hissedebiliyordu. O sırada Rana mutfağa geldiğinde ikisinin de bakışları Rana'ya döndü.

"Tabakları alacaktım." dedi Rana düz bir sesle.

"Vereyim hemen." dedi Tarık hafif bir gülümsemeyle kardeşine. Tarık dolaptan tabakları alıp kardeşine uzattı ve Nisayla göz göze gelişlerinde Rana gözlerini Nisaya devirmekten çekinmedi. "Sen de çekmeceden bana çatal bıçak ver." dedi Nisaya hiç de kibar olmayan bir tavırla. Rana işaret parmağıyla tuzluğu işaret etti. "Şuradan tuzluğu da ver."

Nisa Rana'nın bu çocuksu hareketine kendi kendine başını iki yana sallayarak gülerken tuzluğu ve çekmeceden çatal bıçak alıp Ranaya uzattı. Rana elindekilerle mutfaktan çıktıktan sonra Nisa Tarık'a doğru yaklaşıp kulağına doğru fısıldarcasına "Kardeşin bana uyuz olduğunu belli etmekten hiç çekinmiyor." dedi.

Tarık da aynı şekilde onun kulağına fısıldarcasına "Aldırma. Daha henüz seni tanımıyor." dedi gülercesine çıkan sesiyle.

Nisa geri çekilip onunla arasında bir mesafe oluşturduğu sıra mutfağa giren Müge'yi gördü. Tarık da tıpkı Nisa gibi Müge'yi görürken "Gel Müge." dedi Tarık yüzünde oluşan hafif bir gülümsemeyle.

"Ben salatayı alacaktım." dedi Müge kısık bir sesle. "Etler de pişti bu arada."

"Salatanın birkaç bir şeyi kaldı." diye konuştu Tarık. "Tamamladıktan sonra biz getiririz. Siz başlayın yemeye." Tarık Nisaya bir bakış attı. "Biz de geliyoruz az sonra."

Müge başını sallayarak mutfaktan çıktı ve kendisini terasa attığında terasın en köşesine geçip evlerin oluşturduğu manzaraya doğru bakmaya başladı. Aydınlık olan hava yerini yavaş yavaş karanlığa bırakıyordu ve bu da manzarayla birlikte güzel bir görüntü sağlıyordu. Beratın evi çatı katıydı ve çok büyük bir ev olmamasına rağmen büyük terasıyla beraber oldukça şirin bir evdi. Çatının üzerinde uçuşan martıların sesi hoş bir melodi gibi kulağına geliyordu. Tarık ve Nisa o sırada ellerinde salatalar ile gelerek salataları masanın ortasına yerleştirdiler. "Masa hazır." diye konuştu haber verircesine Rana.

Berat ızgarada pişen etleri ve köfteleri masaya yerleştirdikten sonra Tarık'ı dürttü. "Kardeşim gelsene mutfaktan içecek bir şeyler alalım."

Tarık geldiğinden beri yerinden hiç kalkmayan kardeşine doğru bir bakış fırlatıp "Ben deminden beri mutfaktaydım lan." dedi yorgun yorgun ve eliyle Baranı gösterdi. "Bu yerinden bile kalkmadı hiç."

"Eee?" dedi Baran sol gözünü kırparak umursamaz bir havayla. "Ne olmuş?"

"Boş ver biz beraber alalım Berat." dedi Rana Beratın koluna elini koyarak. Birlikte mutfağa geldiklerinde Rana tezgahın üzerine yerleştirdiği tepsiye bardakları diziyordu. Berat buzdolabından rakıyı, biraları ve kolayı aldıktan sonra "Rakı bardağı da alsana dolaptan Rana." dedi.

Rana hiçbir şey söylemeden Beratın dediğini yaptığında Berat "O çocukla hala görüşüyor musunuz?" diye sordu merakla.

Rana bir elini tezgaha dayadı ve kendisini tamamen Berata döndürerek kaşlarını kaldırıp Berata baktı ela gözleriyle. "Hangi çocukla?"

"Birkaç gün önce kafeye birlikte geldiğin çocuk." dedi Berat imalı bir sesle. "İsmi de Ozandı, hatırladığım kadarıyla."

Rana sıkılmış gibi iç çekerek "Abi kardeşçilik mi oynuyoruz Berat?" dedi. "Hayırdır?"

"Ne abi kardeşi Rana?" dedi Berat hafifçe kaşları çatılırken. "Ne diyorsun sen?"

"Hiç anlamıyormuş gibi numara falan yapma bana Berat." dedi Rana sesindeki sitemle. "Beni kardeşin gibi gördüğünü her ikimiz de biliyoruz." Rana gözlerini ondan kaçırarak bardakları koyduğu tepsiyi aldı. "Her neyse, bunları konuşmak gereksiz. İçeriye geçelim hadi."

Berat Rana'nın mutfaktan çıkışını izlerken Rana'nın söylediği cümleler kafasına takıldı birden bire. Rana neden böyle bir düşünceye kapılmıştı ki? Evet, kendince bazı sebeplerden dolayı Rana'ya biraz mesafeli yaklaşıyor olabilirdi fakat bu onu kardeşi gibi gördüğü anlamına gelmiyordu ki. Rana'ya hiçbir zaman bir abi edasıyla yaklaşmamıştı. Fakat istemeden de olsa Rana'nın böyle düşünmesine sebep olmuştu. Berat içinde oluşan sıkıntıyla başını iki yana sallayarak elindeki içeceklerle birlikte terasa çıktığında yemeğe başlamış olduklarını gördü.

Berat, Baran'ın yanındaki boş yere hemen oturmadan önce "Bize rakı koyuyorum kardeşim." dedi Baran'a ve Tarık'a doğru bakarak. Rana Beratın getirdiği kutu biralardan birisini alıp açarken Nisa "Niye sadece kendinize rakı koyuyorsunuz?" dedi onlara doğru sahte bir kızgınlıkla. "Belki biz de rakı içeceğiz."

Beratın yüzünde imalı bir sırıtış oluşurken "Tamam Nisa." dedi Nisa'ya doğru bakarak. "Hepimize rakı koyuyorum o zaman."

Müge tabağında kestiği eti ağzına götürerek "Ben içmem." dediğinde Rana ise onlara gösterircesine birasını hafifçe kaldırıp "Benim biram var." dedi.

Berat rakı bardaklarına açtığı rakıyı doldururken Rana "Sen bir şey içmeyecek misin?" diye sordu Müge'ye, Müge'nin bir şey içmediğini görürken aynı zamanda. "Alkol almadığını söylemiştin. Kola iç en azından."

"Bu gece alacağım." dedi Müge Rana'ya doğru gülümseyerek. Müge o sırada Baran'ın kendisini inceleyen bakışlarıyla karşı karşıya gelirken hiç açılmamış kutu biralardan birisini eline alıp açtı. Annesi ona abartmaması şartıyla arkadaşlarıyla birlikte alkol almasına izin vermişti. Kendisinin de içeceği en fazla bir kutu biraydı zaten. Belki de biranın tadını sevmeyecekti kim bilir.

Müge birasından bir yudum içtiğinde ağzının içinde yayılan tat kendisine oldukça yabancı olsa da fena bir içecek değildi. İçilebilirdi. Hep birlikte içeceklerini tokuştururken Baran hala daha bakışlarını kızın üzerinden çekmemişti.

Müge gözlerini ondan kaçırıp birasından bir yudum daha içtikten sonra tabağındaki etini yemeye devam etti. "Siz nasıl tanıştınız?" diye sordu Nisa sohbet konusu açmak istercesine Tarık'a.

"Kiminle tanışmışız?" dedi Tarık anlamamış bir edayla.

Berat onun cümlesine gülerken "Yani Baranla ikiniz, Beratla nasıl tanıştınız? Nasıl böyle çocukluktan bu yana yakın arkadaş oldunuz?" dedi Nisa.

"Kavgayla." dedi Baran gözlerini Nisa'nın yüzüne dikerek. Berat can dostlarıyla olan çocukluğunu anımsarken kendi kendine gülümsedi.

Baran'ın kurduğu cümle Nisa'nın ilgisini çekerken "Anlatsana Baran." dedi Nisa gülümseyerek başını hafifçe yana yatırıp. Cümle Müge'nin de ilgisini çekerken Müge başını tabağından kaldırıp Baran'a baktı.

"Anlatamam." dedi Baran ters bir sesle.

"Ben anlatayım Nisa." dedi Tarık gülerek. "Baranla Rana birlikte parka gelmişler ve Baran da Rana'yı hızlı bir şekilde salıncaktan sallıyormuş. Ben yoktum yanlarında o sırada. Yaşım onlardan büyük olduğu için onlarla pek oynamazdım ben. Başka çocuklarla oynardım. Ben o zaman on iki yaşındaydım, Baran on, Rana da sekiz. Her neyse, ben konuya geleyim. Baran Rana'yı hızlı hızlı sallarken Rana da o sırada dengesini koruyamayıp salıncaktan düştü ve burnu da yere vurunca burnu kanamaya başladı."

Rana araya girerek "Ama var ya nasıl burnumdan oluk oluk kan akıyor, görmeniz lazımdı." dedi gülerek.

Tarık anlatmaya devam etti kardeşine gülerek eşlik ederken. "Sonrasında Berat uzaktan onları görmüş sanırım, Baran'ın Rana'yı bilerek düşürdüğünü zannedip Baranın üzerine atlamasın mı?"

Müge ilgiyle dinlerken gülmeden edemedi. "Olaya bak." dedi Nisa da ağzı o şeklini alırken. Berat da güldü.

"Bunlar Baranla birbirlerini bayağı hırpalıyorlar."

"Ben de orada acımdan ağlıyorum tabii bunlar kavga ederken." dedi Rana yeniden araya girerek.

"Sonra ben tesadüfi bir şekilde arkadaşlarla parka geldiğimde Baranı Beratın üzerinde görür görmez koşuyorum hemen onlara doğru."

"Sen de Beratı mı yumrukluyorsun sonra Baranla birlikte?" dedi Müge gülerek. Baran kızın bu cümlesine gülmeden edemedi.

"Hayır." dedi Tarık kısa bir anlığına bakışlarını Müge'nin yüzüne dikerken. "Onları ayırmaya çalıştım. Beratın üzerinden Baranı zar zor alırken bir ağlama sesi duydum, arkamı döndüm baktım ki Rana. Burnu, üstü başı bütün kan içinde. Sonra Barana ne oldu diye soruyorum Berat hemen o kızı salıncaktan itti dedi parmakla Baranı gösterip. Ben de Baran öyle bir şey yapmaz dedim savundum kardeşimi. Baranla ikimiz Rana'yı alıp uzaklaştığımızda Baran süt dökmüş kedi gibiydi adeta. Hızlı sallarken düştü diye ağladı durdu."

"Beratla kavga etmiştim belki ama deli gibi korkmuştum." dedi Baran araya girerek. "Rana kan kaybından ölecek diye deli gibi korkmuştum çocuk aklımla." Rana Barana gülümseyerek baktı.

"Daha sonra ne oluyor Baran?" diye sordu Müge.

Baran gözlerini Müge'nin yüzüne dikip kadifemsi sesiyle anlatmaya başladı. Sanki burada sadece Müge varmış gibi. "Beratla daha sık karşılaşmaya başlamıştık yaşanan bu olayın sonrasında. Beratla her karşılaştığımızda birbirimize kötü bakışlar fırlatıyoruz. Sanki böyle yaşanacak en küçük olayda bile birbirimizin üzerine atlayacakmışız gibi. Daha sonraki günlerde biz mahalle maçı yapmaya karar veriyoruz erkekler arasında. Berat da karşı takımda tabii. Tarık ve arkadaşları da var bizim takımda. Maç yaparken bizim takımdan çocuğun birisi hep sürekli Berata çelme takıp düşürdü, hep Beratın üzerine oynadı bilerek. Ben de o an ona yapılan haksızlığa dayanamayıp çocukla kavga ettim. Maç tabii yalan oldu o sıra. O an maçın benim için bir önemi kalmamıştı. Beratı sonra yerden kaldırdığımda bana teşekkür edip gülümsedi. Bu yaşanan ikinci olay dostluğumuzun başlangıcı oldu."

"Büyük dostluklar kavgayla başlarmış." dedi Nisa gülümseyerek ve bardağını kaldırdı. "O halde dostluğunuza." Yine hep birlikte bardaklarını tokuşturdular.

"Pek hoş bir başlangıç yapmış olmasanız da hikayeniz gerçekten çok etkileyici." dedi Nisa özenmiş bir edayla. "Bir de çocukluktan bu yana dostluğunuzu hep sürdürmüş olmanız. Biliyorsunuz, bazı insanlar birden bire kopabiliyor çünkü."

"Senin böyle arkadaşların yok galiba." dedi Rana laf atarcasına Nisa'ya.i

"Beni genellikle pek sevmezler." dedi Nisa dürüstlükle. "O yüzden böyle sağlam dostluklar hiçbir zaman kuramadım."

"Seni sevmediklerine şaşırmamak lazım." dedi Rana imayla laf sokarcasına.

Nisa, Rana'nın kurduğu cümleden hiç etkilenmezken alay edercesine güldü. "Rana." dedi Tarık uyarır bir sesle kardeşine. "Nisayla düzgün konuş."

Rana abisine gözlerini devirerek karşılık verirken "Senin Ozana ne oldu Rana?" diye sordu Nisa merakla aynı zamanda Berata doğru bakarak.

"Benim Ozan mı?" dedi Rana yüzünü buruşturarak.

"Harbiden ha." diye atıldı Berat alayla Rana'nın yüzünü buruşturduğunu görürken. "Hemen böyle Rana sanki çocuğu sahiplenmiş gibi sordun soruyu Nisa."

"Öylesine dedim ben ona öyle." dedi Nisa Berata gülerek.

"Ne Ozan'ı ya ben geri çevirdim çocuğu." dedi Rana düz bir sesle. "Hiç milletle uğraşacak halim yok."

"Yapman gerekeni yapmışsın aferin." dedi Berat takdir edercesine ve içten içe bununla mutlu olurken. "Çocuk da zaten bir şeye benzemiyordu."

"Sana ne oluyor kardeşim?" dedi Tarık gülerek Berata. "Seni neden bu çocuk bu kadar çok dert aldı? Anlamadım."

"Evet." dedi Rana ela gözlerini Beratın yüzüne dikerek. "Sana ne oluyor? Sana ne?"

"Sadece çocuğu beğenmedim ya. İtici." dedi Berat umursamaz bir havayla gülerken. "İnan bana Rana o çocuktan daha iyilerini hak ediyor."

"O çocuk da iyiydi bence." diye yorum yaptı Tarık.

"Ne kadar iyi tanıdın hemen iyi olduğuna karar veriyorsun?" dedi Berat meydan okur bir havayla Tarık'a kaşlarını kaldırarak.

"Asıl sen ne kadar iyi tanıdın da hemen itici olduğuna karar veriyorsun?" diye karşılık verdi Tarık Berat'a.

"Tanımama gerek yok ki." dedi Berat alaycı bir havayla. "Çok belli."

Onların çocuk gibi birbirleriyle atışmalarına Müge gülerken Rana ise göz devirdi kendi kendine. "İyice saçmalıyorsunuz artık." dedi Rana yakınmayla. "Çocuk benden daha çok sizi dert aldı."

"Konuşuyoruz Rana sadece." dedi Berat olağan bir şekilde.

"Kesin zırvalığı!" dedi Baran sessizliğini bozarak onları paylar gibi. "Kafamı şişirdiniz!"

Müge o sırada masanın üzerine koymuş olduğu telefonuna gelen mesajın bildirim sesiyle birlikte mesajı okumak için telefonunu eline aldığında Baran meraklı bakışlarını Müge'ye dikmişti. Müge Semih'ten gelen mesajı açıp okudu.

"Napıyorsun, nasıl geçiyor cumartesi günü? :)"

"Güzel geçiyor Semih. Senin nasıl geçiyor?"

Müge'nin mesajı yollarken kendi kendine gülümsemesi Baranın gözünden kaçmamıştı tabii. "Kiminle yazışıyorsun sen böyle?" diye sordu Baran katı bir sesle kaşları çatılırken.

"Arkadaşımla." diye cevap verdi Müge gözlerini onun yüzüne dikerek.

"Aaa bırak telefonu şimdi ama Müge." dedi Rana kızar gibi. "Ne güzel burada sohbet ediyoruz. Zaten pek konuştuğun da yok. Bir de eline telefon alıyorsun."

"Kim bu arkadaşın?" dedi Baran sert çıkan sesiyle.

Baranın bu sorusuna gülen Tarık "Sana ne Baran?" dedi. "Kimse kim. Kız sana hesap mı verecek?"

"Semih." diye cevap verdi Müge Barana.

"O orospu çocuğu ile mi yazışıyorsun?" dedi Baran bu hoşuna gitmezken.

"Yazışmıyorum." dedi Müge ona açıklama yapmak ister gibi. "Az önce mesaj attı."

"Sonuçta yazışıyorsun." dedi Baran alaycı bir sesle hafifçe başını sallayarak. Yüzünde samimiyetten uzak bir gülümseme yer edinmişti aynı zamanda.

"Bu çocuk da her fırsatta sana iş atmaktan geri kalmıyor." dedi Berat.

"İş atmak?" dedi Müge sorar gibi.

"Semih zaten en başından beri yürüyor da Müge bunu bir türlü anlamıyor." dedi Nisa.

Baran hışımla sandalyesinden kalkıp terasın en köşesine geçip manzarayı izlemeye başladı bu konuşulanları daha fazla dinlemek istemezcesine. Müge onun kalktığını görürken "Baran niye kalktı ki?"diye sordu ortaya saf bir şekilde.

"Bunu bize soracağına Barana sorsana." dedi Nisa alaycı bir dille Müge'ye.

Tarık ve Berat, Barana bakıp sessiz sessiz kendi aralarında gülerlerken Müge yeniden telefonuna döndü ve Semih'ten art arda gelen mesajları okudu.

"Güzel. Arkadaşlarla takılıyoruz öyle."

"Yarın müsaitsen bir yerde oturalım mı? Sana söylemek istediğim şeyler var, içimde tutamıyorum artık."

Müge Semih'in cümleleri ile iyice meraklanırken ona cevap yazdı.

"Olur, buluşalım. Söyleyeceğin şeyleri merak ediyorum."

"Tamam. Ben sana konum atarım buluşacağımız yeri. Yarın öğleden sonra uygun mu senin için?"

"Tamam. Uygun."

"Süper. :)"

Müge mesajların olduğu kısımdan çıkıp telefonunu kilit moduna aldı. Baranın manzarayı izleye izleye sigara içmesinin ardından yemeğe geri döndü ve afiyetle yemeklerini yemelerinin ardından erkekler masada oturmayı devam ettiler. Tarık'la Berat kendi aralarında konuşurlarken Baran ise onların muhabbetine pek dahil olmuyordu.

Rana ve Müge salıncakta yan yana otururken Nisa ise hemen yanı başlarında duruyordu. Havanın kararmış olmasından dolayı terasın ışığı yanıyordu.

"Semih ne yazdı?" diye sordu Rana merakla.

"Buluşmak istiyormuş." diye cevap verdi Müge. "Söyleyecekleri varmış."

"Söyleyeceği şey belli işte." diye atıldı Nisa.

"Bilmiyorum." dedi Müge omuzunu silkerek. "Yarın öğreneceğim."

Nisa Berata doğru bakarak kendisini Rana'ya yaklaştırdı. "Beratın yemekte olan davranışları hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu merakla kısık bir sesle.

"Hiçbir şey." dedi Rana gözlerini kısıp Nisaya doğru bakarak. "Bir şey mi düşünmem lazım?"

"O çocuktan seni nasıl kıskandı, hiç fark etmedin mi?"

Nisanın cümlesi Rana'yı içten içe heyecanlandırırken "Niye beni kıskansın?"dedi Rana. "Saçmalama. Berat beni kardeşi gibi görüyor." Son cümleyi söylerken sesi sitemli çıkmıştı.

"Kardeşi gibi mi?" dedi Nisa güler gibi. "Peki ya sen onu nasıl görüyorsun? Abin gibi mi?"

Rana'nın bakışları Berata kayarken "Abim gibi tabii ki görmüyorum." dedi Rana iç çekerek. "Hiçbir zaman da görmedim."

"Berata aşıksın değil mi?" dedi Nisa.

"Berat beni kardeşi gibi gördüğü müddetçe ona aşık olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor Nisa." dedi Rana sitem dolu bir sesle.

Müge o sırada telefonundan saatini kontrol etti ve eve geç kalmak istemediği için yerinden kalkarak "Ben daha fazla gece yarısı olmadan eve döneyim artık." dedi Rana'ya ve Nisaya.

"Nereye gidiyorsun?" dedi Rana ona doğru bakarak. "Otursana."

"Gideyim ben daha fazla geç olmadan." dedi Müge gülümseyerek.

"Tamam. Sen bilirsin." dedi Rana da kıza gülümseyerek karşılık verirken ve masadakilere doğru seslenircesine konuştu. "Müge gidiyormuş!"

"Nereye Müge?" dedi Berat. "Daha erken. Eğer geç diye dertleniyorsan biz seni bırakırız eve kadar."

"Siz Baranla birlikte gelmediniz mi zaten buraya?" diye atıldı Tarık. "Baran seni eve bırakır." Barana doğru baktı. "Bırakırsın değil mi kardeşim?"

"Onunla birlikte gelmiş olmam onu evine kadar bırakacağım anlamına gelmiyor." dedi Baran sert çıkan sesine umursamaz bir hava katarken.

"Ben senden benimle birlikte gelmeni istemedim Baran." dedi Müge gücenmiş bir sesle. Baranın neden şimdi böyle davrandığını anlayamıyordu. Oysa buraya gelirken her şey çok güzeldi. "Sen kendin beni aradın. Üstelik senden beni eve bırakmanı da isteyen yok."

"Taksiyle dönersin o zaman." diye karşılık verdi Baran.

"Bu yaptığını yapma Baran abi!" dedi Rana Müge'nin gücendiğini görürken.

Baran da onun gücendiğini görürken içten içe kendisine küfür etti. Fakat sert duruşundan hiç taviz vermedi. "Ben taksiyle dönerim." dedi Müge Berata. "Teşekkür ederim, geç olmadan daha fazla döneyim ben artık."

Baran yine kendisini üzmeyi başarmıştı. Yine kalbini kırmayı başarmıştı kurduğu cümlelerle. Tarık'ın bugün kendisine dediği gibi Baran gerçekten de hiç kimsenin kalbini kırmaktan çekinmiyordu. "O halde ben sana kapıya kadar eşlik edeyim." dedi Berat daha fazla ısrarcı olmayıp ve Müge'yle birlikte terastan çıktılar.

"Her şey için teşekkürler! Mangal çok güzeldi, ellerine sağlık! Sohbet de çok güzeldi." dedi Müge gülümseyerek Berata.

Birbirleriyle vedalaşmalarının ardından Müge açılan kapı ile birlikte çıkıp önündeki merdivenleri de inip apartmandan dışarıya attı kendisini ve aşağıdaki caddeye inip boş taksilerden birisine binip bir an önce eve gitmek istiyordu.

 

 

⚪️

Bölüm : 21.01.2025 01:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...