10. Bölüm

Bölüm: 10

Hatice Sevgili
moonzeze

Etraf henüz karanlıkken gözlerim beni yanıltmadıysa 4 katlı bir binanın önünde durmuştuk. Yolculuk bitmişti. Fred aşağı inip binaya girmemizi söyledi. Gelenlerle birlikte yarı uykulu yarı uyanık şekilde araçtan indik. Binanın ön tarafı iki tarafta dikili olan sokak lambalarıyla aydınlanıyordu. Herkes indikten sonra şoför araçla devam etmişti. Fredde birkaç şey söyleyip bizi binaya girmemiz için yönlendirdi. İçerisi evden çok yurt gibi odalara ayrılmıştı. Fred ilk 4 kişiyi odanın birisine sonra diğer 4 kişiyi de diğer odaya derken hepimizi 4'er kişilik odalara yerleştirmişti. Sıra bize geldiğinde yarın sabah saat kaçta toplanacağımızı söyleyip odadan çıktı. 1 günlük bir dinlenme vaktimiz vardı. Ne işte çalışacağımızı henüz bilmiyorduk. Ama iş işti. En azından benim durumumda olan birisi için. Eşyaları üstün körü yerleştirip yatağa geçtim. Evden ayrılmadan önce Bayan Daisy'nin numarasını almıştım. Daha doğrusu o istemişti ben de haklı olduğunu söyleyerek almıştım. Numarayı çevirip telefonun açılmasını bekledim.

" Bay David merhaba!"

"Merhaba Bayan Daisy her şey yolunda mı?"

"Evet evet merak etmeyin ikizlerle gayet keyifli vakit geçiriyoruz hatta şuan parka gitmek için hazırlanıyorlar."

"Bu güzel bir haber, ben de dinleniyorum yarın sabah iş için yola çıkacağız."

"Her şey yoluna girecek ben buna inanıyorum Bay David."

"Umarım öyle olur Bayan Daisy."

"Öğretmenim biz hazırız hadi gidelim!"

"İkizler geldi galiba."

"Evet Bay David siz onlarla konuşun isterseniz."

"Olur Bayan Daisy görüşürüz."

"Görüşürüz dikkat edin."

Çocuklarla yarım saat kadar konuştuktan sonra telefonu kapatıp biraz uyumaya karar verdim. Yolda olmak düşündüğümden daha fazla yormuştu. Kapı sesine uyandığımda aralıksız 5-6 saat uyumuş olduğumun farkına vardım. Saat 11'e geliyordu. Odadakilerle hazırlanıp öğle yemeği için zemin kata indik. Adını bilmediğim yemekler vardı ama görünüş olarak fena görünmüyorlardı. Umarım tatları da fena değildir. Uyuyunca kahvaltı aklıma bile gelmemişti. Bazı yorgunluklar insana açlığını dahi unutturuyordu. Yemeğimizi alıp masaya oturduk. Yemeğe başlamıştık ki karşımdaki oda arkadaşım bir küfür savurdu sonra da bu ne biçim yemek be diyerek tabağındaki diğer yemeği denemeye koyuldu. Onun aksine ben yemeği fena bulmamıştım. Lezzet açısından güzel olsa da doyurucu bir yemek olduğu tartışılırdı. Yemekten sonra odaya geçtik 1 haftalığına da olsa aynı ortamda çalışıp, yaşayacaktık. Biraz sohbet olsun diye ortaya bir konu attım. İşe yaramıştı. 2 saat kadar konuştuktan sonra kendi halimizde takılmaya koyulmuştuk. Sabah belirlenen saatten yani 07' den önce uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanmaya başladık. Kahvaltı akşam yemeğinden biraz farklıydı. Biraz bizim kahvaltıya benziyordu. Saat 07'de Fred hepimizi yine sayıp arabaya bindirdi. 1 saat sonra yaklaşık 460 dönümlük bir tarlaya gelmiştik. Ne olduğunu bilmediğim bitki ekilmiş tarlaya hepimizi dağıttılar ve iş başladı. Ne yapacağımızı az çok anlamıştım ama yine de yanımda çalışanlara bakarak yapmaya devam ettim. Adını bilmediğim bitkinin acı bir kokusu vardı ama işimi yapmama çok engel değildi. 3 saat daha çalıştıktan sonra yemek molası verdik. Ellerimi yıkadığım halde bitkinin kokusu hâlâ gitmemişti. Akşam yine odalara çekildik yaptığımız iş hakkında konuşurken oda arkadaşım Benjamin; "Adamlar işini biliyor, iyi para kazanırlar bu işten." Demişti. Merak edip işin detaylarını sordum.

"Benjamin bu bitki ne işe yarıyor ki kazancı böylesine iyi? Tıbbi ilaç olarak falan mı kullanılıyor?"

"Ne tıbbi ilacı ohooo sen duruma uyanmamışsın! Adamlar Kenevir yetiştiriyor."

"Kenevir mi ne işe yarıyor peki bu bitki?"

"Ne işe yarayacak adamlar kafayı buluyor."

Konuya diğer oda arkadaşım da dahil olmuştu. Bu iş beni biraz korkutmuştu. Çünkü yasal olmayan bir işti ve bu adamların yasal olarak mı yoksa yasadışı olarak mı yaptıkları belli değildi. Sormaya da kimsenin cesaret edeceğini sanmıyorum. Endişem yüzünden şu 1 haftanın çabuk bitmesini istemeye başlamıştım. Ertesi gün ve diğer günlerde de aynı işi yapmıştık ama bazı günler daha fazla çalışmıştık. Büyük ihtimalle keneviri başka ülkeye sevk ediyorlardı ve belirlenen tarihe kadar istenen sevkiyat gerçekleştirilmek zorundaydı. 2 sonra söyledikleri 1 hafta doluyordu paralarımız bu güne kadar elden verilmişti büyük ihtimalle bundan sonra da öyle olacaktı. Son gün gelip çatmıştı. İkizleri çok özlediğim için sık sık telefonda konuşmaya çalışıyordum ama genelde akşam saatlerine denk geliyordu. Dün de konuşup eve dönmek için yarın yola çıkacağım haberini vermiştim. İkisi de çok mutlu olmuştu. İşten sonra eşyalarımı topladım ve haber gelmesini bekledim. Kapı hızla açılıp daha önce tanımadığımız birileri tarafından telefonlarımıza el koyulunca hepimiz şok olmuştuk. Neler oluyordu? Direnmeye çalışanları sertçe itip kakıyorlardı. Oda arkadaşlarım küfürler savuruyor direniyorlardı. Telefonum masada olduğu için direnmeye vakit bile kalmadan alınmıştı. Telefonlar toplandıktan sonra odadan çıkardılar. Koridor gelen diğer insanlarla doluydu. Herkes ne olduğunu anlayamadan itilip duruyordu. Hepimizi geniş bir depo gibi bir yere götürüp kapıyı arkamızdan kilitlediler. Ben sessiz sakin bir köşeye ilişmişken oda arkadaşım Mark kapıyı tekmeliyordu. Her tekmede demir kapı tok tok sesler çıkarıyordu. Az sonra Mark bunun hiçbir işe yaramadığına kanaat getirerek yanıma gelip oturdu.

"Kahrolası şerefsizler! İşçi değil köle almışlar!"

Mark haklıydı ayrılmamıza bir gün kala esir alınmıştık. Korktuğum şey başıma gelmişti. Belki yıllarca burada çalışacak belki de öldürülecektik. Çaresizce iyi bir şeyler olmasını bekledim. Kötü durumlarda hep bir mucize olmasını beklerdim. Sadece beklemek... Zor bir işti ama ben çoktan alışmıştım. Migel öldüğünde de beklemiştim. Sonra onu unutmaya başlamıştım. Acım diniyordu. İyi bir şey miydi bilmiyorum ama beklemeyi seçmiştim. İyi şeylerin aksine kötü şeyler hep oluyordu. Tıpkı bugün başıma gelen şey gibi... Galiba sorun bende bela mıknatısıyım. Nerde bir bela sıkıntı var ben oradayım. Düşünmeyi bıraktım. İşe yarar bir fikir bulana kadar düşünmek pek işe yaramıyor yalnızca stres yaratıyordu. Yarı uyur yarı uyanık halde geceyi geçirmiştik. Kapı hızla açıldı içeriye kirli sarı sakallı 3-5 adam girdi. Fred hepimizi adamın karşısına dizdikten sonra adamın yanına geçti. Adam telefondan birkaç şeye baktıktan sonra Almanca bir şeyler söylemeye başladı. Sesi bazen normal bazen sinirli bazen de tehditkar çıkıyordu. Ama hiçbir şey anlamıyorduk. Fred çevirisini bize aktardığında hepimiz susup kalmıştık. Buradan kurtuluş yok gibiydi. Adamlar tüm kimlik bilgilerimize ulaşmış kendi kirli işlerini yaptırmak için bizi kayıtta ölü olarak göstermişlerdi. Aklım almıyordu nasıl bu denli pis işlere bulaşmıştım. Her şey şu lanet olası para yüzündendi. Paran yoksa her şeye mecburdun. Tanrının yaratıp bedava sunduğu şeyler lanet olası para ve insanlar yüzünden bazıları için ulaşılamaz bir şeydi. Ve sen paraya mutaçtın. Düşününce ne kadar da acı bir şey. İkizler kim bilir ne düşünecek ne hale geleceklerdi. Tanımadıkları bir adam çıkıp babanız öldü diyecekti. Akıllarına anneleri gelecekti. Anneleri gibi onları yalnız bıraktığımı düşüneceklerdi. Öğlene doğru kapanan kapı tekrar açıldı. Fred ve yanında 3-5 adam içeri girdi. Ellerinde kasalar vardı. Fred kasaları bir köşeye bırakmalarını söyledikten sonra bize döndü konuşmaya başladı.

"Hepinizin ailesi ile teker teker iletişime geçildi gereken açıklamayı yaptık merak etmeyin sizi beklemek gibi bir dertleri olmayacak. "

Sol köşede saçları kıvırcık olan bir adam aniden bir küfür savurdu. Hepimizin için okumuş gibiydi. Hepimiz yapılana karşı çok öfkeliydik. Hemen şuan buradakiler ile birlik olup Fred ve diğerlerini öldürebilirdik ama daha kapıdan dışarıya adımımızı atmadan kurşuna dizilirdik. Fred pis pis güldükten sonra çıktı gitti. Çıkıp gitmek onun için basit bir şeydi çünkü bizim aksimize o özgürdü. Özgürlük...

Bayan Daisy haberi aldığında okuldaydı. Çalan telefonuna bir göz atmış tekrar derse dönmüştü. Dersin işleyişini bozmamak için önce açmak istemedi ama sonra telefon aynı numara tarafından ikinci kez çalınca açmak zorunda kaldı. Konuşan adam hızlıca bir şeyler anlatıp soru sormasına bile fırsat vermeden telefonu kapatmıştı. Daisy elinden telefonun kayıp masaya düşmesiyle kendine geldi. Hızlı hızlı sağa sola baktı. Öğrencileri de durumu merak etmiş anlamaya çalışıyorlardı. Çocuklara ben birazdan geleceğim deyip sınıftan koşar adımlarla çıktı. Hemen boşta olan bir öğretmen bulup sınıfa göz kulak olmasını rica etti. Bu sürede de ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Hemen arabasına atlayıp karakolun yolunu tuttu. Bütün bu olanlar kulağa çok saçma ve akıl almaz geliyordu. David ölmüştü.

 

 

Bölüm : 27.02.2025 11:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...