
İkizler mutfakta pasta yapmakla meşgullerdi. Anneleri Migel ise hâlâ uyuyordu. Yattığı yerde kıpırdanmaya başladı sonra korkuyla birden gözlerini açtı. Terler içinde kalmıştı.
"Anne lütfen bizi affet... Biz böyle olmasını istemedik... Anne lütfen bizi bırakma... "
Uykumdan gördüğüm bu rüya ile daha doğrusu kabus ile uyanmıştım. Tabi buna uyanmak yerine başka şeyler de denilebilirdi. Çok korkmuş ve tedirgin olmuştum. Kalbim göğüs kafesimi delercesine atıyordu. Sakinleşmeye çalışırken gördüğüm kabusu düşünmeden edemiyordum. Çocuklarım neden ağlayarak öyle konuşmuştu ve neden bizi bırakma demişlerdi... Hayatta sorgulanacak ne de çok şey vardı öyle... Bu belki hayatın bize oynayacağı kötü bir oyunun habercisi belki de o anın korkusu ile benim kurduğum bir şeydi. Kabusun etkisinden sıyrılıp etrafa baktığımda çocuklarımın odada olmadığının farkına varmıştım. Nereye gitmiş olabilirlerdi? Etrafıma bakınırken mutfaktan gelen kırılma sesi ile yerimden kalkıp mutfağa koşmaya başladım.
Mutfağın kapısına vardığımda Emilio'yu sıcak olduğunu yanan ışığından anladığım fırının kapağını çıplak elle açmaya hazırlanırken İvan'ı da yere düşürdüğü bardağın kırıklarını toplamaya çalışırken gördüm. Mutfağın hali zaten çok kötüydü. Hangisini kurtarayım diye panik ile koşacakken ne olduğunu bilmediğim bir şeyden dolayı ayağım kaydı ve önce başımda keskin bir ağrı hissettim ardından soğuk zemine sertçe yığılmıştım. Çarpmanın etkisiyle ikizlerimin korku ile anne diye bağırışlarının yavaş yavaş soluklaşmasıyla ve etrafımdaki seslerin bir bir kesilmesiyle kendimde geçtim...
İkizler korku ve panikle yerde hareketsiz yatan annelerinin başına koşup yere çöktüler. Bir yandan
"Anne lütfen kalk anne..."
Diyor bir yandan da kalkacağına inanarak yerde hareketsiz yatan kadını sarsıyorlardı. Korkunç tablo İvan'ın sesi ile daha da kötü bir hal almıştı. Kadının başının yan tarafı şimdiden kırmızıya boyanmış akan kan yeri de kızıllaştırmıştı.
"Emilio annemin başı kanıyor çok fazla kan akıyor ne yapacağız..."
Şimdi ikisi de korkuyla hıçkıra hıçkıra ağlıyor annelerinin uyanıp kalkacağını umarak seslenmeye devam ediyorlardı. Evde üçünden başka kimse yoktu. Hayat yüzlerine gülerse birileri şans eseri eve gelip durumu görürdü. Emilio ağlayarak İvan'a kısa bir baktıktan sonra tekrardan yanında hareketsiz yatan annesine döndü.
"Bilmiyorum, anne lütfen kalk gözlerini aç..."
Dedi. İkisi de annelerinin başında ne yapacağını bilmez bir şekilde çaresizce sarsılarak ağlamaya devam ediyorlardı. Küçücük çocukların elinden ne gelirdi ki zaten... Anneleri uyurken ikizler de mutfakta pasta yapmaya çalışırken zaman çabucak geçmişti ve David'in işten çıkış saati gelmişti. David olanlardan habersiz bir şekilde evin yolunu tuttu. Eşinin başına böyle talihsiz bir olay geldiğini nereden bilebilirdi ki? Zaten çevreleri de pek geniş değildi. Migel'in ailesi David ile evlenmelerine karşı çıkmıştı. Yine de kimseyi dinlemeyip herkese sırt çevirerek evlenmişler bir yuva kurmuşlardı. David 'in durumu da buna benzerdi. Ailesini yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmişti. Hayatta tek başına tutunacak bir dal olarak Migel'i bulmuştu şimdi ise o dal ellerinin arasından kayıp gidiyordu... Henüz bundan haberi yoktu. Eve geldiğinde kapıyı açtı. İçeriden gelen anne kelimesine karışan ağlama seslerini duyduğunda endişe ve korku yüzünün her köşesine yayılmıştı. Kalbi korkuyla atmaya başladı. Sakinliğini korumaya çalışarak hızla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Salonu geçip mutfağın önüne geldiğinde gördüğü şey ile adeta olduğu yere saplanıp kaldı. Başı kanlar içinde yatan eşini, bir yandan ağlayarak annelerinin ellerini sımsıkı tutan bir yandan da yanağına öpücükler konduran çocuklarını görmesiyle içinde fırtınalar kopmuştu. Olduğu durumdan kurtulup sarsak adımlarla eşinin yanına çöktü. Başını kollarının arasına aldı. Yaşadığı şeyin etkisiyle göz yaşları yüzünü ıslatırken bir yandan da çocuklarını teselli etmeye çalışıyordu. Onlar kendisi gibi güçlü değildi. Psikolojileri buna kesinlikle yabancı ve zayıftı.
Sesime olabildiğince sakin bir hava katıp daha fazla korkmamaları için çocukları teselli edip kenara oturtturdum.
"Tamam ağlamayın anneniz iyi olacak uyanacak ."
Ne kadar iyi olacağına inanıp ikizlere de bunu söylemiş olsam da kötü ihtimal aklıma gelip beni alaşağı etmeye çalışıyordu. Kötüsünü düşünüp yıkılmanın sırası değildi. Karşımda dinmek bilmeyen bir korkuya hapsolmuş iki küçük beden öylece duruyordu. Ben yıkılırsam onları tekrar kim ayağa kaldıracaktı?
"Baba biz böyle olmasını istemedik lütfen annemizi kurtar..."
İkisi de hıçkırarak ağlıyordu. Durumu öğrenebilmek için konuşmaya çalıştım.
"Nasıl oldu sakin olun ve bana anlatın tamam mı..."
Ağlamaktan doğru düzgün çıkmayan sesiyle Emilio kelimeleri ardı ardına sıralamaya başladı.
"Biz... biz annemize... annemize pasta yapmak istedik. Yere yağ döküldü. Annem düştü. Başını çarptı baba annemin başı çok kanıyor çok fazla..."
Sona doğru Emilio'nun sesi hıçkırıklara boğulmuştu. Emilio'nun ağlaması ile daha kötü olan David ne söyleyeceğini kestiremese de hepsine güç verecek şeyler söylemeliydi. Bir eli Migel'in başını tutarken boşta kalan eliyle gözündeki yaşları sildi. Boğazını temizleyip ikizlere baktı.
"Tamam..tamam.. şimdi sakin olun anneniz iyi olacak..."
Birşeylere karar vermek kendimizi inandırmak, birilerine sonucunu bilmediğimiz sözleri söylemek, elimizde olmadığı halde söz vermek ne kadar kolaydı öyle... Anneniz iyi olacak demiştim... Ya işler tam tersi olursa ya dediğim gibi iyi olmazsa ve onu kaybedersek... Tüm bu düşüncelerden sonunda sıyrılıp ilk başta yapmam gereken şeyi yapmak için titrek ellerimle telefonu çıkarıp 112'yi tuşladım. Karşıdan duyduğum sesle çabucak konuşmaya başladım.
"Alo! Lütfen çabuk gelin eşim.. eşim başını çarptı başı kanıyor ve kendinde değil lütfen acele edin.."
Titreyen sesime hakim olamıyordum boğazıma bir şey düğümlenmiş ne çıkıyor ne de gidiyordu. Personelin söyledikleri ile titrek sesime öfke karışmıştı.
"Anlıyorum beyefendi ama maalesef şuanda tüm ekipltüimiz dolu. Ambulans çıkaramıyoruz. Biraz bekleyip tekrar aray..."
Öfkeyle çıkan sesime engel olamamıştım.
"Ya ben size ne diyorum siz bana ne diyorsunuz benim burada eşim ölü..."
Çocukların yanımda olduğunu bir anlığına unutmuş o iç karartan cümleleri az daha bir çırpıda sarf edecektim. Eşim ölüyor diyecektim. Annelerinin ölüyor olduğunu duyacaklardı... Daha az öncesine kadar anneniz iyi olacak diyen adamdan bunları duyacaklardı... Son anda buna engel olmuştum. Sesim az öncekine nazaran daha sakindi.
"Eşim iyi değil ambulans gönderin diyorum...Lütfen!.."
Lütfen kelimesi ağzımdan adeta tıslama ile çıkmıştı.
"Tamam beyefendi sakin olun kayıtlardan baktığım kadarıyla bir ekip boş. Ekibimizi bulunduğunuz adrese yönlendiriyoruz. Ekipler yaklaştığında size bilgi verilecektir. Geçmiş olsun."
Telefonu kapatıp bir kenara bıraktım. Ambulansın çabucak gelmesini umut ederek gözlerimi kollarımın arasındaki hareketsiz yatan eşime çevirdim. Yüzü her zamankine nazaran soluktu. Bir elimle bezle başına bası uygularken diğer elimle de yüzünü avcumun içine aldım. Yüzündeki tek şey solukluk değildi... Soğuktu, fazla soğuk...
İçim tir tir titriyordu. Gelmelerine yaklaşık 10 dakika kadar kalmıştı ama benim için gelmedikleri her dakika sanki bana bir ömür gibi geliyordu. Gözlerim sürekli açık olan kapıyla kucağımda hareketsiz yatan Migel arasında gidip geliyordu. Kulağıma gelen siren sesi ile eşimi yavaşça yere bırakıp kapıya yöneldim. Kapıda görevlileri görür görmez yalvarırcasına acele etmelerini söyledim. Her geçen dakika beni umutsuzluğa sürüklüyor Migel'i benden, bizden alıyordu. Görevliler aceleyle içeri girdiler. Ben de arkalarından içeri girip ikizleri yanıma aldım. İkizlerin ağlaması azalmış şişkin gözlerle etrafı seyrediyorlardı. Eşimi dikkatli bir şekilde sedyeye alarak ambulansa doğru ilerlemeye başladılar biz de arkalarından ambulansa bindik. Hastaneye doğru giderken yolun yarısında şoför sirenleri açtı. İçim bu sesle daha da titremeye, kötü düşünceler zihnime nüfuz etmeye başlamıştı. Oysa hepimizin ihtiyacı olan şey umudunu yitirmemek, metanetli olmaktı. Derin bir nefes alıp aynı şekilde geri üfledim. Aldığım nefes ne içimi ferahlatmaya yetmişti ne de içimdeki düşünceleri dışarı atmaya yetmişti. Sevmediğim yere doğru bir kez daha yol alıyorduk.
Hastaneye geldiğimizde görevliler hızla içeri yol alıyor bir yandan da etraftakilere kenara çekilmelerini söylüyorlardı. Giriş kapısını geçince üzerinde ameliyathane yazan büyük kapıdan içeri eşimle birlikte girdiler. Gözlerim eşimi takip ederken siz giremezsiniz beyefendi diyen bir ses ve bir çift kol ile olduğum yerde kalmıştım. Gözlerimden yaş bir türlü akmıyordu belki bunun sebebi çocuklarımın önünde güçlü durmaya çalışmamdandı belki de gerçekten o güç içimde bir yerlerdeydi. Gözlerimi büyük kapıdan ayırıp ikizlerle kenarda boş olan koltuklara oturduk. İkizler arada bir bana bakıp tekrar önlerine dönüyorlardı. Sonunda dayanamayıp annem geri gelecek mi diye sordular. Zar zor yutkunup başımı çevirdim.
"Merak etmeyin anneniz iyi olacak ve aramıza tekrar gelecek."
Bu sözlerimle gözlerinde ufak bir parıltı peydah olmuştu. O an umudun bazıları için sadece bir kaç kelimeden oluştuğunu anladım. Uzun bir süre bekledikten sonra kapıdan çıkan doktoru görmemle ayaklanmam bir oldu. Hızlı adımlarla yanına geldim.
"Durumu nasıl doktor bey? İyi mi ?"
Doktor başını hafif aşağı eğip sesine ciddi bir hava takındı. Ağzından dökülecek bir kaç iyi cümle duymanın umudu ile kalbim yerine sığmıyordu. Tersini düşünmek işime gelmiyor,canımı acıtıyor, nefesimi kesiyordu.
"Bakın çarpmanın etkisiyle beyin kanaması riski var. Üstelik fazla kan kaybetmiş. Uzman bir doktoru çağırmam gerekiyor lütfen izin verin geçeyim."
Bu kötü haberi verip yanımdan geçip giden doktorun ardından bakıp kalmıştım.
"Baba özür dilerim hepsi benim suçum annem benim yüzümden ölüyor!"
Duyduğum ağlama sesiyle kendime gelerek ne kadar mümkündü bilmiyorum ama en azından deneyerek Emilio'ya döndüm. Doktorun konuşmasından ve acelesinden kötü bir şeyler olduğunu anlamışlardı. Sesimi korumaya çalışarak kucağıma alıp az önceki oturduğumuz yere oturdum.
"Şşş... hayır hayır böyle söyleme senin hatan değildi kimsenin hatası değildi kazaydı."
Söylediklerim biraz olsun Emilio'ya iyi gelmiş gibiydi elinin tersiyle gözyaşlarını silip kafasını göğsüme yaslamıştı. Ivan da yan tarafıma geçmiş elimi tutmaya başlamıştı. Yine bir bekleyiş başlamıştı. Uzman doktor ile içeri giren doktor dışarı çıkmıştı. Ama neden bu kadar umutsuz umutsuz bakıyordu daha doğrusu bize bakmıyordu yere bakıyordu...
"Doktor bey noldu eşim iyi mi bir şey söyleyin susmayın nolur..."
Doktor başını kaldırmış olsa da gözleri gözlerime bakmıyor etrafta geziniyordu. Sonra kendini toplamış olacak ki gözlerime odaklandı.
"Maalesef üzgünüm biz elimizden geleni yaptık ama tüm uğraşlarımıza rağmen kurtaramadık..."
Duyduğum şey beynimin her köşesine yayılmış alabildiğine yankı yapıyor düşünmeme engel oluyordu. Doktorun söylediği kelimeleri istemsizce tekrar etmeye başladım.
"Kurtaramadık... Kurtaramadık mı dedi.. hayır olamaz... bu... bu olmaz..."
Doktor kurtaramadık demişti. Bu nasıl olabilirdi ki biz çok mutluyduk birlikte. Daha sabah birlikte gülüp eğlenmiştik. Şimdi ise her şey alt üst olmuş kocaman bir boşluğa düşmüştük. Canımın içi ameliyat masasında nefessiz, bizsiz yatıyordu... Cansız bedeni yavaş yavaş soğuyordu... Bir gülümsemesiyle içimizi ısıtan, yüzümüzde tatlı bir tebessüm oluşturan kadın artık yoktu... Hayatımda koskocaman bir boşluk oluşmuştu... O olmadan biz ne yapacaktık... Oğullarım annesiz nasıl büyüyecek, ağızlarını süsleyen anne kelimesini kime söyleyeceklerdi.... Peki ya ben? Ben ne olacaktım.... Hayatımda en değer verdiğim insan ellerimden kayıp gitti ve ben hiçbir şey yapamadım... Aptalca kendimi süslü cümlelere inandırmaya çalıştım... İyi olacakmış, kurtulacakmış! Sen kimsin de böyle konuşuyorsun aptal! Tanrı mısın ki birinin hayatı üzerine kumar oynuyorsun? Aptalın tekiyim gerçekten bu aptalca yalana küçücük çocukları da inandırdım şimdi ne halt edecektim hani annem iyi olacaktı diye hesap sorduklarında onlara ne diyecektim!? Kendime olan öfkem içimde kabarıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |