6. Bölüm

Bölüm:5

Hatice Sevgili
moonzeze

"Baba annem nereye gitti? Neden çıkmadı o kapıdan? Doktorlar niye onu kurtaramadı....!!!"

Daha ben yaşadığım şoku atlatamamışken Ivan birbiri ardına dizmişti sorularını. Boğazım düğüm düğüm olmuş, gözlerim akmaması için direndiğim yaşlar yüzünden yanıyordu. Kalbime saplanan ağrının hiçbir açıklaması yoktu... Boğazıma düğümlenen acıyı yutkunarak bastırdım. Kendimi toplayarak İvan'ın hizasına eğildim.

"Oğlum üzgünüm... Üzgünüm ama artık anneniz bizimle değil. Anneniz çok güzel bir yere gitti... Hadi ağlamayın artık anneniz bizi izliyor... Bizi böyle görürse çok üzülür..."

Verdiğim cevapla tatmin olmayıp daha da ağlamaya başlamıştı. Nasıl tatmin olmaları beklenirdi ki? Babaları tutmuş anneniz artık bizimle değil diyor gerçekten bir işi bile beceremeyen aptalın tekiyim.

"Ama baba ben annemi çok özledim... Gelsin yanımıza.... Lütfen baba...Gelsinnn..."

Hıçkıra hıçkıra ağlıyor elleriyle gözlerini ovuyordu. Kendime çekip sarıldım. Engel olmaya çalıştığım yaşlar şimdi yüzümden aşağı akıyordu. Titreyen sesime engel olmaya çalışarak Ivan'ın bedenini kendime çevirdim.

"Oğlum yapma böyle nolur... Hadi evimize dönmeliyiz artık..."

Ağlamasının arasında söylediği şey ile birden telaşa kapıldım.

"Baba Emilio yok... "

"Nasıl yok nereye gitti?"

"Bilmiyorum..."

Az önceki haline geri dönmüş yine hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Aklıma saçma sapan düşünceler yerleşmişti.

"Hayır olamaz... Aklımdan geçen şeyi yapamaz... Yapmaz değil mi? Çocuk aklıyla bu yükü tek başına yüklenmez... "

Karşımızdan gelen hemşireyi görüp hemen durdurdum.

"Hemşire hanım 6 yaşlarında küçük bir çocuk gördünüz mü? Güvenlik kameralarına bakın lütfen oğlum kayıp onu bulmalıyız!!!"

"Hayır görmedim beyefendi. Gelin kamera görüntülerine baklım sakin olun buluruz buradadır."

"Çabuk olalım lütfen..."

Bunu yapacak olması aklımın ucundan geçmezdi. Annesinin ölümünden kendini sorumlu tutuyordu... Çok üzgün hepimiz gibi ve şuan kendinde değil.... Bu düşünceler ile bir sağa bir sola yalpalayarak yürürken bir odaya girdik. Hemen görüntüleri açıp bakmaya başlamıştık ki hemşire telaşlı sesiyle hareketlendik.

"Bu o mu? Çabuk olun çatıya çıkıyor!!!"

"Ne... Nasıl olur... O daha çok küçük!!!"

Gördüklerime bir türlü anlam veremiyordum. Oğlum kendinden geçmiş bir halde metrelerce yüksek binanın çatısına çıkıyor ve biz ona yetişebilecek miyiz bilmiyordum. Koşarak kapıdan çıkarken arkamdan gelen Ivan'a döndüm.

"Oğlum sen burda kal kardeşini getireceğim!!!"

Ivan beni reddetse de onu hemşire ile bırakıp koşarak asansöre bindim en üst katın numarasını tuşladım. Bir saniye bile geç kalmam çok kötü sonuçlara sebep olabilirdi. Asansörün kapısı açılır açılmaz dışarı fırladım. Emilio'yu görünce bir yandan koşmaya başladım bir yandan da korkuyla bağırıyordum.

"Hayırrrrrr!!!!! Oğlum dur! Düşeceksin!!!"

"Özür dilerim anne.... Özür dilerim... Anne gitme..."

Beni duymadığı kendinden geçmiş bir şekilde yalpalayarak yürümesinden ve sürekli aynı şeyleri söylemesinden belliydi...Yürüyerek binanın ucuna gidiyordu....

"Hayırrrr!!!"

Oğlumun da gitmesine izin veremezdim. Düşmesine ramak kala kolundan tutup kendime çekmiştim. O , binanın ucuna yürürken nasıl koştuğumu bile bilmeden yakalamıştım. Kendinde olmadığı için "Anne lütfen gitme..." Diye sayıklarken bayılıp kalmıştı. Sımsıkı sarılıp kokusunu içime çektim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Daha yeni eşimi kaybetmiştim şimdi de az daha oğlumu... oğlumu kaybediyordum. Bu düşünceler beynimde zonklamalara sebep oluyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra Emilio'yu kucağıma alıp aşağı indim. Hemen sağ tarafta duran bir sedyeye yatırıp doktoru çağırdım. Doktor muayene ettikten sonra yaşadığı çok üzücü bir olaydan dolayı travma geçirdiğini, bedenen ve ruhen çok yorulduğunu bu gece müşade altında tutulması gerektiğini söyledi. Doktorun söyledikleriyle iyiden iyiye kötü olmuştum.

Acım çok yeni ve derindi ama kendi yaralarımı kendim sarıp çocuklarım için güçlü olmam gerekiyordu. Artık onların hem babası hem de annesiydim.Yaşadığım acıyı hiç unutamayacağım kalbimde kocaman bir boşluk oluşmuştu artık. Ama... Her şeyin bir aması vardı işte. Güçlü olmalıyım çocuklarım için, kendim için... Bunun ne kadar zor olacağından bahsetmiyorum bile... Bu günden sonra saklamam gereken çok fazla şey olacak... Göz yaşlarımı saklamak zorundayım , yorgunluğumu saklamak zorundayım, canımın yandığını saklamak zorundayım... Güneş batıp gece olduktan sonra uyuyan ikizleri hemşireye emanet edip odadan dışarı çıktım. Migel beni bekliyordu... Morga inip görevliden yerini göstermesini istedim. Görevli, Migel'i bulup tekrar eski yerine geçip oturmuştu. Üzeri beyaz bir örtüyle kapalıydı. Karşısında bir süre öylece ayakta durdum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tek istediğim ona sımsıkı sarılmak ve onu öpmekti. Ağır adımlarla yanına eğilip yavaşça yüzündeki örtüyü açtım. Soluk yüzünü görmemle kalbime bir sızı saplandı. Boğazıma düğümlenen yumrular çok geçmeden yerini göz yaşlarına bırakmıştı. Ellerim titreyerek yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözyaşlarımın ıslattığı tuzlu dudaklarım buz gibi olan dudaklarıyla buluştu. Onu son kez öpüp kokusunu içime çekmiştim... Gözlerimi kapatıp kendimi bu huzura bıraktım. Bu kokuyu hep zihnimin bir köşesinde saklamak istiyordum. Kapalı olan gözlerim görevlinin sesiyle açılmıştı. Artık çıkmam gerekiyordu... Görevli Migel'i eski yerine yerleştirene kadar oradan ayrılmadım. Adam artık neredeyse beni itekleyerek dışarı çıkardı. Merdivenlerden yukarı çıkıp elimi yüzümü yıkamak için lavaboya girdim. Lavabodan çıkıp odaya döndüğümde hemşireye teşekkür edip az önce hemşirenin oturduğu sandalyeye oturdum. Çok geçmeden uyuyakalmıştım.

Sabah hava aydınlanıp güneş yükselirken hastaneden - nefret ettiğim yerden- gitme vaktimiz gelmişti. Migel'i bugün defnedecektik. Her şeyi ayarlayıp mezarlığa doğru yol aldık. Geldiğimizde mezar çoktan kazılmıştı. Koca bir çukur Migel'in o ince narin vücudunu içine alıp hapsedecekti... Sarıldığım bedeni artık beni ısıtmayacak boynuma dolanan kolları artık dolanmayacaktı. Hayatımın merkezinde olan kadın artık olmayacaktı... Etraf yavaş yavaş kalabalıklaşıyordu. Eğilip yerden bir avuç toprak aldım. Toprak buz gibiydi... İlk toprağı benim atmam gerekiyordu. Nasıl atacaktım ki.... Evimin neşesini kendi ellerimle nasıl gömecektim... Kalbim sızlıyor, boğazım düğümleniyor, gözlerim yanıyordu... İstemeye istemeye toprağı attım. Herkes dağıldıktan sonra eşime veda ettim... Veda dediğime bakmayın vedalar öyle kolay olmuyor hele de hayatın olmuş birisine veda etmekse canından can alıyor...Daha kaç günüm bu mezarlıkta geçecek bunu bilmiyorum... Şimdi onu burada nasıl tek başına bırakıp gidecektim... Onun olmadığı bir eve nasıl girecek nasıl uyuyacaktım... Düşündükçe canımdan can gidiyordu. Toparlanıp ayağa kalktıktan sonra ikizlerin elinden tuttum tam gidecekken İvan'ın sorusu ile olduğum yerde kalakaldım....

"Baba, annem burada ya üşürse?"

Verecek hiç bir cevap bulamadım ne diyebilirdim ki... Ölüm 6 yaşındaki bir çocuk için neydi, neyi ifade ediyordu? Ölüler geri gelir miydi ya da canları yanar mıydı? Acıkır, üşür, bir şey isterler miydi? Üstüne atılan toprak onları boğar mıydı, nefes alabilirler miydi... Gece bu yerde yapayalnız korkarlar mıydı? Sahi ölüm neydi? Sevdiklerimizi alıp geri vermediği için toprağa öfkelenmek çok mu saçmaydı? Toprağa bir tohum attığımızda toprak o tohumu yeniden doğmuş bir şekilde bir canlı olarak bize geri vermez miydi? Verirdi. Ama toprak her zaman aldığını büyütüp yeşertmiyor hatta yok edebiliyormuş da. Bedenini, duygularını, yaşanmışlıklarını, hayallerini her şeyini... Sadece gideni değil kalanı da bitiriyormuş. Ölünce aynı toprağa sadece ölen değil onu sevenler de gömülüyormuş. Giden kalanlardan birer parça alıp gidiyormuş... Toprak üşütmezdi aslında çünkü ne kadar kabullenmek istemesekte o kişi ölmüştü yoktu artık. Nefes almıyordu, almayacaktı da. Sesini duymayacaktık. Yüzünü beynimizin unutmaması için her köşesine kazıyacaktık. İnsan kabullenecekti bu acı ve kaçınılmaz gerçeği kabullenecek ve hayatına devam edecekti. Bu ne kadar kabul edilmek istenmese de herkesin yokluğuna alışılıyordu. Herkesin yeri dolduruluyor gidensiz de hayat devam ediyordu. Eksik, bir yanı paramparça olarak devam ediyordu insan...

Aşağı eğilerek ikisini de kendime çekip sarıldım. Derin bir nefes alıp sanki içimdeki tüm acıyı bir nefesle dışarı atmak istercesine nefesimi geri üfledim. Nefesimin titremesine engel olamamıştım. Sesimi toparlayıp cevap verdim.

" Bakın çocuklar anneniz artık kalbimizde yaşayacak o yüzden üşümez. Tamam mı? Hadi artık evimize dönelim."

"Baba ben acıktım."
Gerçekten tüm bunları düşünüp anlamak için çok küçüklerdi. Ölüm onlar için soyut bir kavramdan ibaretti. Mezarlıktan ayrılıp eve geldik hepimiz çok üzgündük. Ev çok sessizdi yaşananların hüznü adeta her tarafa çökmüştü. İçimde garip bir burukluk vardı sanki eşim ile birlikte içimdeki tüm mutluluğuda gömmüş gibi hissediyordum... Hepsinden önce çocukları düşünmem gerekiyordu çok acımasızca değil miydi? Büyükler küçüklerden hep daha güçlü olmak zorunda, onları teselli etmek zorundaydı. Onlar üzülmesin diye güçlü durmak zorunda, içindeki acı onu yiyip bitirse de belli etmemek zorundaydı. Bu bir insanın başına gelebilecek en acımasız şeylerden birisi olabilirdi. Hani bir ağacın içi boş olur orada bir yangın çıkar ve alevler sadece o boşlukta ağacı yakar ya onun gibi bir şeydi. İnsanlar içindeki yangını görür ama hissedemezdi. O alevleri ağaç tutar ta ki yanıp yıkılana kadar. İşte o zaman sadece kendi değil başkaları da yanardı. İçindeki yangın birileri tarafından ancak o zaman fark edilirdi. Çocuklar çok yorgun ve üzgün oldukları için bir şeyler yedikten sonra hemen kanepeye yatıp gözlerini kapattılar. Sendeleyerek kafamdaki milyon tane sesle mutfağa girdim. Yerdeki kanları görünce duraksadım. Gözlerimin birden kararmasıyla elime ilk gelen yere tutunmuştum.. Bir kaç dakika sonra gözlerimin kararması azalmış yerini yaşlara bırakmıştı. Boğazım yanıyor yutkunamıyordum. Toparlanıp destek alarak musluğu açtım. Buz gibi suyu yüzüme çarpınca biraz da olsa kendime gelebilmiştim. Benim için zor olsa da mutfağı... Mutfağı temizlemeliydim... ikizler annelerinin yerdeki kanını daha fazla görmemeliydi.

Bölüm : 24.08.2024 12:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...