
Mutfakta köşe kapmaca oynuyorduk resmen. Soğuk soğuk terliyordum. “Burada tanıdığım tek kişi sensin. Gidişine üzülmüş olamaz mıyım?” Sessiz sakin moodumdan çıkıp “Yeter ya! İstersem ağlarım istersen gülerim sanane be! Sinirlerimi bozma ya! Dağ kaçkını.”
Haktan ellerini birbirine vurup güldü. “Heh! Tamam. Bende ne zaman pençelerini çıkaracaksın diye bekliyordum. Hiç yakışmıyor sana sessizlik.”
Gözlerimi devirip elimi belime koydum. Sokaktaki eğlence o kadar gürültülüydü ki yüzümü buruşturmadan edemedim. “Arkadaşların seni merak eder.Gitsene sen.” Dediğimde Haktan oturduğu sandalyeye iyice yerleşti. “Beni kendi evimden mi kovuyorsun?”
“Kirasını ödediğim evden seni kovuyorum. Evet!”
Haktan karşısındaki sandalyeyi ayağının ucuyla ittirdi. “Otur senin bir derdin var gibi.” Dediğinde anlamamışçasına Haktan’a baktım. “Tamam ya şakayı bi kenara bırakıyorum. Ciddi konuşalım.” Dedi.
Haktan onun için üzüldüğüme inanmamış mıydı az önce? Gerçi ben kendimi zar zor ikna etmiştim, içimdeki duyguya. Ben niye böyle hissediyordum? Kafayı yicem ya! Kafamı sağa sola sallayıp düşüncelerimi savuşturdum. Haktan’ın gitmeyecek oluşuna rahatladığım kadar bu gerçeğe rahatladığım için kendime bir bu kadar daha kızıyordum. Bananeydi ki Haktandan.
“Anlaşılan o ki kafan çok dolu. Eğlence umrumda değil.” Cümlesiyle beraber dışarıdaki şarkı sesi de kesilmişti. Haktan ile aynı anda dışarıya bakıp birbirimize döndük. “Onlar da dağılır şimdi.” Dedi.
Çenesiyle sandalyeyi oturmam için gösterdi. Tıpış tıpış geçtim karşısına oturdum. Ne diyecektim ki?
Seni 6 ay göremiyecek oluşuma çok üzüldüm. İçim ezildi, paramparça oldum. Sen gelmeseydin hüngür şakır ağlayacaktım. Ben galiba sana karşı bir şeyler hissedi- “Yok artık!”
Yok artık! Abartma Lidya.
Haktan kaşlarını çatmış durumu anlamaya çalışıyordu. Kendi kendime konuşmaya dalmıştım… “Neye yok artık?” dediğinde “Hiç aşık oldun mu?” Dedim.
Klişe, klişe seni. Ben ne zaman bu kadar klişe olmuştum?
“Aşk mı?” Gözlerini kaçıran bu defa Haktan olmuştu. “Evet?” dedim merakla. Aşık olduğu biri mi vardı acaba?
Dudağını bilmiyorum dercesine büktü. Bir müddet düşündükten sonra gözlerimin içine baktı. “Hayır.” dedi kararlılıkla.
Hayır demişti ama bir anda keyfi kaçmış gibiydi. Gözlerime 3-4 saniyeden fazla bakmıyordu. Aşık olduğu kesin hemde fena aşık olup üzülmüş gibiydi.
“Sen?” diye sorunca omuzlarımı silktim. “Bilmem. Aşık olunca ne oluyor ki?”
“Bilmem.” dedi Haktan beni taklit eder gibi konuşunca güldüm. Haktan “Aşk salaklıktır. Aşk insana hata yaptırır. Tökezlersin.” dedi.
Aşık olup hatalar yapmışsın Haktan bey. Anlaşıldı…
“Sen devam et dolapta meyve suyu vardı. Muhabbet uzun olacak gibi.” Kalkıp buzdolabından meyve suyunu çıkartıp bardaklara koyarken Haktan beni izleyip gülümsüyordu. “Aşık olmadım Lidya. Uzun uzun konuşulacak bir şey yok.”
Bardakları alıp masaya geçerken başımı salladım. “Biliyorum canım, sen aşık olmadın ben inanıyorum sana. Kesin bir arkadaşın aşık olmuştur. Sen o arkadaşı anlat.” dedim.
Haktan “Yok anlatmıyorum abi. İnanmıyorsun bana.” dediğinde kahkahalarımı tutamadım. “Ya Haktan liseli miyiz? Aşık olmuşsun anlatsan ne olacak?” Aklıma bir şey gelince direkt söyledim. “Kesin mahallede seninle dalga geçerler diye anlatmıyorsun. Ben buranın insanına benzemem.” dediğimde Haktan kaşlarını çattı. “Ne alaka buranın insanıyla. Bir derdim olsa ilk onlar koşar yanıma hiç de yargılamazlar anlattıklarımı.”
Ellerimi teslim olur gibi havaya kaldırdım. “Ay aman sustum. Tek kelime ettirme arkadaşlarına.”
“Kardeşlerim onlar kardeş.”
“Ayy tamam tamam kardeş. Üf! Konuyu değiştirelim mi?”
“Olur.”
Bardağımdaki meyve suyundan yudum alırken “Ailen nerede?” diye sordu Haktan.
“Köyde. Okumaya geldim ben İstanbul’a”
Aslında ailemle mecburi olmadıkça görüşmemeye çalışıyorum. Maddi konuda yardımcı oluyorlar sadece. Her zamanki gibi.
“Senin ailen nerede?”
“Öldü.”
“Allah rahmet eylesin. Üzüldüm.” dediğimde Haktan başını salladı. “Sağ olasın.”
Konuyu yine değiştirmek gerekiyordu. “Ne iş yapıyorsun?” diye sordum.
“Değişiyor. Sabit bir işim yok.”
“Mesela?”
Haktan gülerek “Boşver meselasını senlik işler değil.” dediğinde gözlerimi devirdim. Gizemli adamı oynuyo bir de…
“Yarın okul yok mu?”
“Var. Dışarıdaki gürültü izin verseydi uyumayı planlıyordum.”
Haktan yüzündeki gülüşü hiç silmemişti. Konuşmaya başladığımızdan beri ya gülümsüyordu ya da kahkaha atıyordu. İçimi gıdıklamıştı bu aydınlanma. Gülüşü çok güzeldi.
“Kusurumuza bakma prenses. Bizde böyle, askere giden adam böyle uğurlanır.”
“Ay bende ilk defa görmüyorum asker eğlencesi. Ama kimse gecenin 3’ünde yapmıyordu.”
Haktan “Sen bir de benim askere gittiğim zamanı görecektin. Üff var yaa! Ne eğlenmiştik. Otobüste gidene kadar her yerim ağrımıştı. Gittiğim-“ Masanın üzerindeki telefon çalmaya başlayınca cümlesi yarım kalmıştı. Hani telefonu yanında değildi?
Haktan çalan telefonunu açıp kulağına götürdü. “Alo?”
“Nerdesiniz?”
“Tamam geliyorum.”
Haktan oturduğu sandalyeden kalkarken geldiğinden beri ağzı kulaklarında olan adamın suratı ciddiyete bürünmüştü. “Ne oldu?” diye sordum merakla.
Haktan “Bir şey yok. Hamdi’yi terminale bırakacak kimse kalmamış. Ben götürecem. İçecek için teşekkürler.” Derken kapıya ulaşmıştık bile. “Rica ederim.”
Haktan “Ayakkabılarım içeride kalmış galiba.” dediğinde suratındaki ciddiyet beni huzursuz etmişti. “Bir sorun mu var?”
Haktan’ın telefonu tekrar çalmaya başlayınca hiç bakmadan aramayı sonlandırdı. “Yok. Biraz hızlı olur musun?” dediğinde başımı sallayıp içeriye gittim. Ayakkabılarını camın önünden alıp yanına giderken biriyle mesajlaşıyordu hızlı hızlı.
Ayakkabılarını yere koyunca başını sallayıp teşekkür ederek hızla evden çıkıp gitti.
Kesin bir şey olmuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |