
Yağmurlu ve gri bir güne uyanmıştım. Böyle günlerde içim sıkılır hep bir şey olacakmış gibi hissederdim. Kötüyü çağırmak denir ya tam olarak onu yapardım ve muhakak kötü bir haber alırdım.
Kahvaltı yapasım bile gelmediği için yatağımdan çıkmamıştım. Yorganıma iyice gömülüp gri gökyüzüne bakıyordum penceremden.
Telefonumdan bir şarkı açmak için aldım. Bu kasvetli havaya bi Sezen giderdi. Haktan’dan 10 dakika önce mesaj gelmişti. Telefonum sessizde miydi?
Haktan: Günaydın güzelim
Lidya: Günaydınn
Haktan: Uykucu
Lidya: Öyle oldu biraz
Lidya: Güneş göremeyince uyanamıyorum…
Haktan: Müsait misin sana geliyorum
Lidya: Şimdi mi?
Haktan: Evet
”Allaaah!”
Üzerimdeki yorganı bir çırpıda fırlatıp yataktan fırladım. Banyoya girip yüzümdeki çapaktan, saçımın dağınıklığından kurtulmam lazım. Odamla banyo arasında koşarken dış kapımın zili çalmıştı bile.
Kapıda mıydın be adam?
Hızla yüzümü yıkayıp saçımı dağınık bir topuz yapıp kapıyı açtım.
Haktan gülümseyerek “Baskın yaptım galiba?” dedi. Kapının önünden çekilerek içeri girmesine izin verdim. “Yok ya ne baskını.” Haktan içeriye girince elindeki poşeti fark etmiştim. Haktan “Simit aldım. Güzeller güzeli sevgilimle kahvaltı yapayım dedim.” dedi.
Kapı girişinde duruyorduk. Haktan içeriye geçmeyince bende öylece kalmıştım. Bana doğru yaklaşırken burnuma parfüm kokusu geldi. Elini belime yerleştirip beni kendisine çekip alnımdan öptü. Burnum çenesine değmişti. Hafif çıkmış sakalı burnumun ucunu kaşındırdı. Geriye çekilince yavaşça gözlerimi açıp gözlerine baktım. Eğilip burnumdan da öpünce utanarak güldüm. Başımı omzuna yaslayıp yüzümü gizledim.
Bu halim Haktan’ın hoşuna gitmiş gibi güldü. Kollarını bana sarıp sıkı sıkı sarıldı. Saçlarımdan öpüp “Tüm yorgunluğum geçti.” dediğinde kollarından ayrılıp kaşlarımı çattım. “Gece evde değil miydin?” dedim.
Haktan dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kaçırdı. Ayakkabılarını çıkarırken “Bunu konuşup gerilmeyelim güzelim.” diyerek kapattı konuyu.
Geriye çekilip belimden tutup beni önüne çekti. Önünden yürürken mutfağa doğru geçtik.
Dediği gibi yapıp konuyu kapatacaktım. Güzel bir pazar kahvaltısı yapalım sevgilimle…
Üzerimde hala pijamalarım vardı. Gülerek Haktan’a döndüm. “Bir sana bak bir de bana.” dediğimde Haktan kapının pervazına yaslanıp beni baştan aşağı süzdü. Dudağının kenarı kıvrılmış bıyık altından güldü. “Nolmuş?” dedi.
“Hala pijamalarımlayım. Sen jilet gibi giyinmişsin.” dediğimde Haktan yaslandığı yerden ayrıldı. Ellerimi tutup “Emin ol senin üzerinde en beğendiğim parça bunlar oldu.” dedi. Kaşlarını havaya kaldırıp indirdi. “Gerçi ben hiçbir şey olmamasını daha çok tercih ederim ama-“ Ellerimi ellerinden çektim hızla. “Aa terbiyesiz.” Gözlerimi kaçırıp buzdolabına doğru kaçtım.
Manyak ya. Yüzündeki o sinsi gülüş gözümün önünden gitsin diye başımı salladım sağa sola. Deli…
Dolaptaki kahvaltılıkları çıkarıp tezgaha koyarken Haktan hemen yanımda bitti. Zeytin kavanozunu alırken yüzüne bakmasam da tahmin edebiliyordum. Çok eğlenmişti kesin.
Konuyu dağıtmak için “Menemen mi istersin yoksa yumurta mı kırayım?” dediğimde Haktan omuz silkti. “Fark etmez sen ne seversen onu pişirelim.” dedi.
”O zaman yumurtalı omlet?” dedim. “Süper.”
Kahvaltıyı hazırlarken ara ara Haktan’a kaçamak bakışlar atıyordum. Bakışlarımı her seferinde yakalıyordu. Gülerek “Noldu?” dediğinde Tavadaki yumurtayı karıştırıyordum. “Hiiç.” dedim.
Kahvaltılık tabakları masaya dizdi. Eli çok hızlıydı. Ben yumurtayı pişirene kadar o çoktan tabakları hazırlamış masaya dizmişti bile.
Yumurta tam pişince ocağın altını kapattım. Baharatlığa uzanacakken arkamdan bir el uzanıp pul biberi aldı. “Buyrun.” diyerek bana uzatınca gülümsedim. Baharatlığı aldım ve yumurtanın üzerine serpiştirdim.
Haktan kollarını belime sarıp omzumun üzerinden beni izliyordu. Bu kadar yakın olması içimi kıpır kıpır etse de çaktırmamaya çalışıyordum.
“Ellerine sağlık.” dedi ve omzuma bir öpücük kondurdu. Tavayı benden önce davranıp aldı ve masaya gitti. Tüylerim diken diken olmuştu.
Allah’ım sana geliyorum.
Tişörtümü düzeltip masaya geçtik. Yanaklarım yanıyordu sanki. Utancımdan Haktan’a bakamıyordum bile. Resmen sabah sabah beni utandırmaya gelmiş gibiydi. Beni izleyip keyifle gülüşmesinden sadece bunu anlayabiliyordum çünkü.
Haktan “Tamam hadi bu kadar utanma yeter kahvaltını et.” dediğinde yavaşça masanın üzerindeki çatalımı aldım. “Beni dört gözle izlersen rahat yemek yiyemem ki.” dediğimde Haktan tuttuğu kahkahasını patalattı.
İçimdeki çirkefin çıkmasına çok az kalmıştı. Ne çok eğlendi be!
“Yaa! Gülmesene.” Dedim. Elimdeki çatalı uzatıp “Çatalı gözlerine sokmadan sus.” dediğimde Haktan ellerini havaya kaldırdı. Dudaklarını birbirine bastırıp gülmesini durdurmaya çalışırken “Tamam tamam kızma benim küçük çirkefim.” dedi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |